18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
GÜNER YÜREKLİK BERLİN - 9 Şubat, İran’daki molla reji- minin iktidarõ ele geçirişinin 30. yõldönümü. O günden bugüne, 30 yõldõr Berlin’de sürgünde yaşayan İranlõ yazar Bahman Nirumand, 1979’da Şah’õ devirdikten sonra mollalarõn na- sõl başa geçtiklerini ve yenilgilerinin neden- lerini, çõkardõklarõ dersleri Cumhuriyet’e an- lattõ: - Siz 30 yıldır sürgünde yaşıyorsunuz. Da- ha önce, Şah döneminde de 14 yıl Alman- ya’da sürgündeydiniz. Toplam 44 yılınız ül- kenizden uzakta, Almanya’da sürgünde geçti. Oysa Şah’ın ülkeyi terk etmesine yol açan İran’daki büyük halk ayaklanmasına liderlik yapmış, yıllarca özlemini çektiğiniz özgürlüğe ve demokrasiye kavuşmak üze- reydiniz. Ama olmadı ve elde etmek üzere olduğunuz bir zaferi mollaların emrine tes- lim ettiniz. 16 Ocak günü İran Şah’ı Rıza Pehlevi ülkeyi terk ettikten sonra, 30 Ocak günü Humeyni, Paris’teki sürgünden Tah- ran’a geri döndü ve 9 Subat günü de İslam Cumhuriyeti’ni ilan ederek ülkeyi yeni bir diktatörlüğün peşine taktı. Şimdi o günleri anımsadığınızda neler hissediyor- sunuz ve bu tarihi yenilgiden ne gibi ders- ler çıkarıyorsunuz? - Bu duygularõ anlatmak çok zor. Ama in- sanõ kahreden, acõ veren duygular olduğunu söyleyebilirim. Sizin de belirttiğiniz gibi, 25 yõllõk bir diktatörlükten sonra hedefe ulaşmak üzereydik. Hatta, Şah’õn ülkeyi terk etmesiy- le hayalini kurduğumuz zafere ulaşmõştõk da. Ama bir anda her şey değişti ve ben tekrar ül- keyi terk etmek zorunda kaldõm. Bu benim ya- şamõmõn çok acõ bir dersi oldu. Ne olup bit- tiğini, elde ettiğimiz bir zaferi kõl payõ nasõl ka- çõrdõğõmõzõ anlamamõz yõllar sürdü. Sonunda gerçekleri kabullenmek zorunda kaldõk ve bu tarihi yenilginin gerçekçi bir muhasebesini yap- tõk. Şimdi yeniden, Şah döneminde olduğu gi- bi elimdeki bütün olanaklarla demokrasi mü- cadelesi veriyorum. ‘ÇIKARDIĞIM DERSLER’ - Mollaların diktatörlüğüne son verebi- lecek misiniz? Umudunuz var mı? 1979’da- ki yenilgiden ne gibi dersler çıkardınız? - Şah’õ devirdikten sonra iktidarõ mollalarõn ele geçireceğini hiç düşünmemiştik. Her şey çok çabuk değişti. Bunda bir dizi rastlantõnõn da büyük rolü oldu. Bir devrimin gidişatõnõ rast- lantõlarõn da belirleyebileceğini öğrendim. Eğer, gerçekleri görmeyen bir ütopi ile hare- ket ederseniz başarõya ulaşamazsõnõz. Örneğin bu, yaptõğõmõz önemli bir hataydõ. Hepimiz o zaman daha çok gençtik, tecrübesizdik. Ka- falarõmõzdaki ütopi, ayaklanmadan sonra sos- yalist bir İran kurmaktõ. Oysa bu ütopinin ger- çeklerle ilgisi yoktu. Başta biz solcular, o za- manki İran halkõnõ, İran halkõnõn yapõsõnõ ta- nõmõyorduk. Şah diktatörlüğünü karşõmõza almõştõk, başka bir şey düşünmüyorduk. Halk ne düşünüyor, onlarõn beklentileri, ihtiyaçla- rõ neler, bunlarõ pek dikkate almamõştõk. Kõ- sacasõ İran halkõnõ tanõmõyorduk. Halkõn bek- lentilerine, taleplerine cevap vermeyen, bun- larõ dikkate almayan bir devrimin başarõya ulaş- masõ imkânsõz. Halkõn sadece bir kesiminin is- temleri doğrultusunda hareket ederseniz bu da başarõya ulaşamaz. Sonra, şiddet uygulayarak bir hedefe ulaşõlacağõna da inanmõyorum ar- tõk. Şiddet yoluyla kurulan rejimlerin kalõcõ ol- madõğõnõ tarih gösterdi bize. Önemli olan halkõn aydõnlatõlmasõdõr. Aydõnlanma olmadan toplumsal kalkõnma, demokratik ilerleme de ol- maz. Halkõ toplumsal değişikliklerin gerekli ol- duğuna inandõrmak ve bu doğrultuda halkla bir- likte uzun süreli bir mücadele vermek gere- kiyor. İşte 1979 yenilgisinden çõkardõğõm dersler bunlar. DÜZ YAZI ORHAN BİRGİT Valiler, ‘İki Arada, Bir Derede’ler... Yüksek Seçim Kurulu’nun “seçmen oyunu etki- lemeye yönelik” davranıldığı gerekçesi ile, Tunceli’de yapılan beyaz eşya ve mobilya yardımlarını durdur- maya yönelik kararını Başbakan nasıl yorumluyor der- siniz? Zaman zaman Anayasa Mahkemesi, Yargı- tay ve Danıştay’ın aldığı kararlar karşısında hukuk dünyasına karşı gösterdiği tepkiden, YSK de nasibini alacak mı? Tam da seçim kampanyasına hız verildiği bir sıra- da, kül karıştırılmış en vasıfsız kömürden; beyaz eş- ya ve mobilyaya kadar bir dizi promosyonu, devlet ha- zinesinin sırtından iktidar partisinin promosyonu ola- rak dağıtmaları için gerekirse kamyonların şoför ma- hallerine oturmalarını istenen valiler, Seçimlerin Te- mel Hükümleri Hakkındaki yasanın 61, 66, 151 ve 152 maddelerindeki yaptırımları elbette biliyorlar. Ne çare ki, iktidarın bir anda kanı tepesine vuracak kadar çabuk kızan başı, onlardan bazılarına Cum- huriyetin 89 yıllık geleneğini unutarak, AKP’nin il ve ilçe başkanlarının lojistik destekçileri olmalarının beklendiğini belgeleyen demeçler verdiriyor. O beklentiye en güncel olarak yanıt veren Tunce- li Valisi de, YSK kararına karşın, her şeyi göze alarak dağıtımı sürdüreceğini açıklıyor. İçişleri Bakanı’nın, Şanlıurfa ve Bursa valilerinin iktidar partisinin toplantılarında boy göstermelerini eleştiren yazılar karşısında sus pus olması, daha şim- diden 29 Mart yerel seçimlerinde oy yüzdesini daha da yükseltebilmek için, yürütme erkinin gözlerini na- sıl karartmış olduğunu gösteriyor. Savcılara suç duyurusu Ama YSK’nin son kararı, Tunceli rezaleti dolayısıyla, vali ve kaymakamların yasanın yasaklarına karşı geldiklerini saptıyor ve bu ilin Cumhuriyet Başsav- cısı’na suç duyurusunda bulunma kararı aldığını ka- muoyuna duyuruyor. İlginçtir. Çoğunlukla bu tür ka- rarlar için kendisine başvurulmasını bekleyen YSK bu kez, Başkanı’nın doğrudan gündeme almak gereği duyduğu bu “rezalet”i görüşmüş ve sözünü ettiğim kararı oybirliği ile alarak her türlü karşı yorumun önü- nü kapatmıştır. Dahası o görüşmenin basında yer alan haberlere dayanarak yapıldığını da bildirerek, Erdoğan’ın kız- dığı özgür medyanın demokrasiler için ne kadar ge- rekli olduğunu da dolaylı bir biçimde öne çıkartmış- tır. O özgür medya, günlerdir Tunceli’de kent merke- zinde ve 7 ilçede her eve bir “beyaz eşya” projesi kap- samında saptanan 3 bin 500 aileye buzdolabından, çamaşır makinesine kadar kamyon kamyon beyaz eş- yanın hikâyesini anlatıyordu. Dağıtım malzemesinin kent merkezinde iktidar partisi örgütünde görevli 2 satıcıdan ve ihalesiz alın- ması, çoğu yerde “garip gureba” olmayan varlıklı ki- şilere verilmesi, dağıtım yapılırken suyu olmayan mez- ralara da, götürülen çamaşır makinelerinin daha ilk günden erzak dolabı gibi kullanıldığı türünden haberler de olayın sadece magazin yönünü renklendirmekle kalmıyordu. Dostlar alışverişte görsün kabilinden ya- pılan bu dağıtım ile kent merkezi ya da kasabada AKP’li esnafa da dolaylı destek olunduğunun da ör- neklerini ortaya koyuyordu. Con Ahmet’in devridaim makinesi Kül katılmış taşlı topraklı kömürü ya da beyaz eş- ya ve mobilyayı partili tüccarın aracılığı ile alan. Alı- nan o kömürleri yine partili basımevi sahibine yaptırtılan kâğıt torbalara doldurtan da o vali ve kaymakamlar... Yine bizim o partiden olanların kamyonlarına yük- leterek, oyunu beklediğimiz seçmenlerin evlerine ulaş- tıran bir tür “Con Ahmet’in devridaim makineleri” on- ların eli ile çalıştırılıyor. O makineleri koordinasyonu içinde devletin en bü- yük mülki amirlerine “Benim valim haydi görev başı- na” emrini vermek! YSK’nin son kararı, vali ve kaymakamlara, dahası sosyal yardımlaşma vakıflarırdaki kamu görevlile- rine, Başbakan’ı dinledikleri takdirde 6 aydan 1 yı- la kadar hapis cezası alabilecek bir suçu işleye- ceklerinin uyarısını yapıyor. Ama onlara, haysiyet- lerini ancak tarafsızlıkla koruyabileceklerini de ha- tırlatmış oluyor. Faks: 0 216 302 82 08 [email protected] CMYB C M Y B 10 ŞUBAT 2009 SALI CUMHURİYET SAYFA HABERLER 7 ENTERNET / MEHMET SUCU 80’li yılların başlarındaydık. İstanbul Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Oku- lu’nda (şimdiki adı İletişim Fakültesi) genç çıtı pıtı bir iktisat asistanı dersi- mize girmişti. Biraz heyecanlı olduğu belli oluyordu. Bir süre sonra bize bu- nun ilk dersi olduğunu söylemiş, he- yecanından dolayı özür dilemişti. Asistanın adı Türkel Minibaş’tı. Ara- dan geçen zaman içinde yollarımız bu kez onunla Cumhuriyet’te kesişti. O bir yazar ben bir yazıişleri çalışanıydım. Daha sonraları hocamın yöneticiliği- ni yapma şansını da yakaladım. Ama bu iş kesişmelerinin veya dost soh- betlerinin her anında hâlâ bir öğren- ci gibi öğreniyordum. Son gününe ka- dar hocamdı. Hep hayat doluydu. Bir anının bi- le boş olduğunu anımsamıyorum. Ya okulda derste, ya bir panelde, ya ÇYDD’de ya da bir başka etkinlik- teydi. Toplumsal sorumluluğunu so- nuna kadar yerine getirmeye çalışan biriydi. Hemen her demokrat sendika ile hemen her demokrat STK ile mut- laka bir ilişkisi vardı. O ufacık bedende bu kadar gücü nasıl taşıdığını hep merak ettim. Yıllar geçtikçe işin sırrının inancında ve inatçılığında yattığını fark ettim. Benzer hastalığın kurbanıydık ikimiz de. Ama o çok erken pes etti. Bize çok lazımdı. Bana Empedokles’i anımsattı. Anımsarsınız Empedokles Sicilya Adası’nın güney kıyılarında bulu- nan Akragas şehrinden. Ailesinin şehrin siyasi hayatında pek sözü ge- çermiş; kendisi de bir aralık başta bulunmuş, krallık bile önerilmiş ken- disine, ama kabul etmemiş, de- mokrasiyi öğütlemiş. Fizikçi, he- kim, hatip, mucizeler gösteren ve arındıran rahip olarak Güney İtalya kentlerinde dolaşmış. Ölümü de ef- saneleştirilmiştir: Kendisini Etna ya- nardağına atmış olduğu söylenir. Empedokles’i, Bertold Brecth çok güzel anlatıyor. Aslında biraz da Türkel Hoca’yı anlatıyor: Agrigentum’lu Empedokles, ihtiyarlık hastalıkları yanı sıra yurttaşlarının saygısını kazanınca ölmeye karar verdi. Ama birkaç kişiyi sevdiği için ve o birkaç kişi de onu sevdiği için onların gözü önünde yok olmaktansa hiç olmayı yeğledi. Bir geziye davet etti onları, ama hepsini değil, bir ikisini çağırmadı ki, böylelikle seçimine ve bu gezi işinin tümüne biraz da rastlantı karışsın. Tırmandılar Etna dağına. Tepeye varınca, kendilerine gelmek için derin bir soluk aldılar ve amaçlarına varmanın mutluluğu içinde manzaraya daldılar. Hocaları usulca ayrıldı onlardan. Onlar yeniden konuşmaya başladıklarında hiçbir şeyin farkında değildiler. Ama az sonra, yer yer bilgece bir sözcük eksik olunca, başladılar çevrelerinde onu aramaya. Oysa o, pek de acele etmeden çoktan dolanmıştı tepeyi. Bir keresinde durup, ne kadar uzakta olduğunu anlamak için kulak kabarttı konuşmalara. Artık pek seçilmiyordu sözcükler: Ölüm başlamıştı. Dururken kraterin ağzında arkası dönük, uzakta, bu konuşmalarla ilgili hiçbir şey bilmek istemeden, hafifçe eğildi yaşlı adam, dikkatle çıkardı pabucunu ayağından ve gülümseyerek az öteye fırlattı, öyle bir yere ki, çabuk bulunmasındı, ama zamanında da bulunsundu, yani çürümeden. İşte ondan sonra girdi kratere. .... Gözle görmedikleri olaylar karşısında o saat boş bir inanca kapılanlar için geride bırakılan pabuç. Böylece yeniden doğallaştı ömrünün sonu Empedokles’in: Herkes gibi ölmüştü o da. Dedim ya, son gününe dek ho- camdı. Giderken de erken pes etme- meyi öğretti. [email protected] Bir Hocanın Ardından ‘Humeyni aydõnlarõ aldattõ’ Yaşamõnõn 44 yõlõnõ sürgünde geçiren, Şah’õ deviren büyük halk ayaklanmasõna liderlik yapmõş İranlõ yazar Bahman Nirumand, mollalarõn nasõl iktidar olduklarõnõ, yenilginin nedenlerini ve çõkardõklarõ dersleri anlattõ 1936 Tahran doğumlu. Orta ve yükseköğrenimini tamamlaması için 14 yaşında Almanya’ya gönderildi. Liseyi bitirdikten sonra Alman Dili ve Edebiyatı, Felsefe öğrenimini yaptı, 1960’ta İran’a geri döndü, Tahran Üniversitesi’nde doçent olarak ça- lışmaya başladı. Şah rejimine karşı eylemleri nedeniyle 1965’te ülkeyi terk etti, Almanya’ya geldi. Alman- ya’daki 68 öğrenci hareketinin öncülerindendi. Rudi Dutschke ile sonradan Kızıl Ordu Fraksiyonu’nu (RAF) kuran Ulrike Meinhof’un yakın arkada- şıydı.1979’da Şah yıkılmadan kısa bir süre önce tekrar İran’a gitti ve son 1.5 yılı yeraltında ol- mak üzere toplam üç yıl İran’da kaldıktan sonra, bu kez molla rejiminden kaçarak yine Almanya’ya sığındı. İran’daki Molla Rejimi, siyasal İslam, ya da Kör- fez Savaşı üzerine çok sayıda kitabı ya- yımlandı. Kitaplarından biri “İran’da Soluyor Çiçekler” adıyla Türkiye’de Belge Yayınları’ndan çıktı. PORTRE / BAHMAN NİRUMAND - Humeyni devrimi bekleniyor muydu? - Hayõr, kesinlikle beklenmiyordu. 70’li yõllarõn ortalarõndan itibaren İran’da Şah’a karşõ bir hareket başlamõştõ. Ancak bu hareket işçi-köylülerden ya da yoksul- fakir halktan gelmiyordu. Tam tersine, petrolden zengin olmuş bir tabakadan ve- ya zengin olma umutlarõ besleyen orta sõ- nõftan geliyordu. Bunlar iktidarda söz sa- hibi olmak istiyorlardõ. Her şeye kendi ka- rar veren Şah rejimi, bu sözünü ettiğim kesim için bir engeldi. Onlar daha da zen- gin olabilmek için eşitlik, demokrasi ta- lep ediyorlardõ. Şah’a karşõ halk ayak- lanmasõ böyle başladõ. İlk protestolar öğrencilerden, aydõn- lardan geldi. O dönemde hareketin İs- lamcõlarla yakõndan uzaktan hiçbir ilgisi yoktu. Başlangõçta, 1953’te CIA tarafõn- dan düşürülen Musaddık’in başlattõğõ ulu- salcõ hareketin bir devamõ gibiydi. ‘PARİS’TEN ÖZGÜRLÜKÇÜ AÇIKLAMALAR YAPIYORDU’ Tam da bu Şah’a karşõ hareketin güç- lendiği bir sõrada, durduk yerde, hiçbir ne- den yokken bir gazete, kimsenin tanõma- dõğõ Humeyni hakkõnda, kendisini yerden yere vuran, hakaretler yağdõran, İslami inançlarla alay eden bir haber yayõmladõ. İlk kez Humeyni adõ bu gazete sayesin- de duyuldu. Humeyni o günlerde Irak’ta sürgünde yaşõyordu. Gazete bu haberi ya- yõmlayõnca İranlõ Şiiler ayaklandõlar. Ne- den, kimin direktifi ile bu gazetenin Hu- meyni aleyhine böyle bir haber yayõmla- dõğõ bugün hâlâ anlaşõlmõş değil. - İranlı Şiiler ayaklanınca ne oldu? - İran Şah’õ, Saddam Hüseyin’den Humeyni’yi sõnõr dõşõ etmesini istedi. O da Şah’õn bu isteğini yerine getirdi. Hiç beklenmedik bir şekilde Fransa Humey- ni’ye politik sõğõnma izni verdi. Humey- ni Paris’e yerleştikten sonra yaptõğõ açõk- lamalarla da bir anda dünya basõnõnõn odak noktasõ oldu. İşkencelerin sona ermesi, gizli servisin kaldõrõlmasõ, İran’a de- mokrasinin gelmesi, kadõnlara eşit haklar verilmesi gibi herkesin şaşkõnlõkla karşõ- ladõğõ açõklamalar yapõyordu. Bütün dün- ya Humeyni’yi konuşur olmuştu. İranlõ solcularõn veya aydõnlarõn büyük bir kõs- mõ Humeyni’yi desteklemeye başladõlar. Humeyni modern, demokrat bir din ada- mõ olarak görülüyordu. ‘HUMEYNİ’NİN DEMOKRAT OLDUĞUNA İNANDIK’ İşte bu gelişmelerle birlikte İran’daki İslami kesim ön plana çõkmaya, Şah’a karşõ ayaklanmada öncü rolü oynamaya başladõ. İran’daki binlerce din adamõ camilerdeki vaazlarõnda halkõ Şah’a kar- şõ ayaklanmaya katõlmaya, isyana çağõr- dõlar. Bu arada Humeyni’nin kendi se- sinden kasetleri de kaçak yollardan sõk sõk ülkeye sokuluyor, bu kasetler bir anda binlerce camiye dağõtõlõyordu. Camiler parti merkezlerine dönüşmüştü ve çok iyi organize olmuşlardõ. Şah’a karşõ ayakla- nan diğer güçler, Humeyni yandaşlarõ ka- dar organize ve disiplinli değillerdi. Humeyni ve yüz binlerce molla artõk Şah’a karşõ ayaklanmada itici ve belirle- yici güç haline gelmişlerdi. Dizginler on- larõn eline geçmişti. Biz ise hâlâ Humey- ni’nin demokrat bir din adamõ olduğuna inanõyor, “Şah devrilsin yeter” diyorduk. ah’õ devirdikten sonra ikti- darõ mollalarõn ele geçireceğini hiç düşünme- miştik. Her şey çok çabuk değişti. Humeyni Paris’te İran’a demokrasinin gelmesi, kadõnlara eşit haklar verilmesi gibi herkesin şaşkõnlõkla karşõ- ladõğõ açõklamalar yapõyordu. İranlõ solcularõn veya aydõnla- rõn büyük bir kõsmõ Humeyni’yi desteklemeye baş- ladõlar. İşte bu gelişmelerle birlikte İran’daki İslami kesim ön plana çõkmaya başladõ. Camiler parti merkezlerine dönüşmüştü ve çok iyi örgüt- lenmişlerdi. Dizginler onlarõn eline geçmişti. Biz ise hâlâ Humeyni’nin demokrat bir din adamõ olduğuna inanõyor, “Şah devrilsin yeter” diyorduk. - İran İslam Cumhuriyeti’nin 30 yıl ayakta kalmasını neye bağlıyorsunuz? - Savaşlara ve dõş güçlerin, başta ABD’nin, savaş-yaptõrõm tehditlerine.. 1980’de ABD’nin direktifi ile Saddam Hüseyin’in İran’a saldõrmasõyla başlayan ve 8 yõl süren savaş, Humeyni’nin yerini daha da sağlamlaştõrdõ. Onun için Hu- meyni’nin kendisi bu savaş için “Al- lah’ın lütfu” derdi. Milyonlarca İranlõ genç, bütün millet, bu savaş için seferber oldu, molla rejiminin baskõlarõ ikinci pla- na itildi, hatta unutuldu. Savaşa ya da molla rejimine karşõ çõkan on binlerce İranlõ ise derhal idam edildi. Yani savaş, bir yandan İran halkõnõn mollalarõn peşin- de bütünleşmesini sağladõ, diğer yandan molla rejimine karşõ olanlarõn savaş baha- ne edilerek yok edilmesine hizmet etti. ‘TEHDİT VE YAPTIRIM MOLLALARI GÜÇLENDİRİYOR’ - 30 yılını tamamlayan mollalar sizce daha ne kadar iktidarda kalırlar? Umudunuz var mı? - Tabii ki var. Ama bu kez daha ihtiyat- lõyõm. Her şey bir anda olmuyor. Zamana ihtiyaç var. Halkõma güveniyorum, Şah’õ deviren bu halk mollalarõ da indirecektir. Yeter ki İran dõş güçler tarafõndan sürekli savaşla, yaptõrõm uygulamayla tehdit edilmesin. İran tehdit edildikçe mollalar iktidardaki yerlerini daha da sağlamlaştõ- rõyorlar. Ama İran’da son yõllarda müca- dele veren sivil toplum kuruluşlarõ çok önemli mesafeler katettiler. Ben halktan gelen, halkla bütünleşmiş bu hareketin başarõlõ olacağõna inanõyorum. ‘Mollalarõniktidarõnõbeklemiyorduk’ 16 Ocak 1979’da Pehlevi ülkeyi terk etmek zorunda kal- dı. 30 Ocak günü Humeyni Paris’ten Tahran’a geldi ve 9 Şubat’ta da İran İslam Cumhuriyeti’ni resmen ilan etti. Ş ‘ŞAH’I DEVİREN HALK MOLLALARI DA DEVİRECEK’ Ersöz Silivri’ye nakledildi İstanbul Haber Servisi - Ergenekon soruş- turmasõ kapsamõnda tutuklanan ve 3 haftadõr hastanede tedavi gören emekli Tuğgeneral Le- vent Ersöz, taburcu edilerek Silivri Cezaevi’ne nakledildi. Ersöz’ün avukatõ Ali Rõza Dizdar, müvekkilinin “tedavisinin kesilerek” cezaevi- ne gönderildiğini kaydederek, “Hayatõ tehlike- ye atõldõ. Böbrekleri kanar bir vaziyette, elinde böbreklerine bağlõ poşetle, hastaneden çõkarõl- dõ. Yolda ölebilirdi” dedi. Dizdar, Ersöz’ün GATA’ya sevkini isteyeceklerini söyledi. ‘Zirve’de bir tutuklama daha MALATYA(Cumhuriyet) - Malatya’da 18 Nisan 2007 tarihinde Zirve Yayõnevi’ne dü- zenlenen baskõnda üç kişinin öldürülmesiyle ilgili davada, olayõn meydana geldiği dönem- de yayõnevinde çalõşan ve daha önce davanõn 10. duruşmasõnda tanõk olarak dinlenen Hüse- yin Yetkin azmettirici olduğu savõyla tutuk- landõ. Yetkin’in tutuklanmasõyla davada tu- tuklananlarõn sayõsõ 7’ye yükselmiş oldu. ‘Başbakan hukuk tanımıyor’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural, Yüksek Se- çim Kurulu uyarõsõna rağmen, beyaz eşya da- ğõtan Tunceli valisine sahip çõkan Başbakan Tayyip Erdoğan’õn “hukuk tanõmazlõğõnõ” or- taya koyduğunu söyledi. Vural, düzenlediği basõn toplantõsõnda “Başbakan hukuk devletini içine sindirmemiştir, hazmedememiştir” dedi. ‘Cihan Kamer, eşimin dayısı’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - AKP Mil- letvekili Emin Önen, önceki gün bazõ gazete- lerde yer alan “Cihan Kamer’in AKP’li vekil ortağõ da var” başlõklõ haberler üzerine açõkla- ma yaptõ. Önen, kendisi ve eşinin Atasay Gru- bu’na ait şirketlerde çeşitli oranlarda ortaklõğõ bulunduğunu, ancak milletvekili seçilmesinin ardõndan bunlarõ devrettiğini söyledi. Önen, Kamer’in eşinin dayõsõ olduğunu açõkladõ.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle