25 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 1 ŞUBAT 2009 PAZAR CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR 15 ESİNTİLER ZEYNEP ORAL Tiyatrocu, ‘Adam Gibi Adama’ Denir... [email protected] Kimi isimlerin önüne “tiyatrocu” sıfatının takıl- ması ağırıma gidiyor. Kişisel bir hakarete uğramış gibi hissediyorum. “Tiyatrocu” demek, “tiyatro satan” demek de- ğildir. (Simitçi, balıkçı gibi değil!) Tiyatrocu demek, tiyatro sanatçısı demektir. Tiyatroya gönül vermiş olan demektir. İster “okullu” olsun ister alaylı, kendini bu alan- da yetiştiren, eğiten, sevdiği için, istediği için, tut- kunu olduğu için, onsuz yapamayacağı için, tiyatro yapana denir “tiyatrocu” ... Oyuncu, ışıkçı, sah- ne elemanı ya da yönetmen, soluk alıp verişini ti- yatro sanatına adadığı için “tiyatrocu” olmuştur. Ekmeğini tiyatrodan kazandığı için “tiyatrocu”dur. Günümüzde “tiyatrocu” olmak, meşakkatli, zor, azim, sabır, inat ve inanç isteyen bir iştir. Ben onları birer kahraman ve “Don Kişot” olarak gö- rürüm... Gerçek tiyatrocular, Muhsin Ertuğrul’un dediği gibi sahnenin pislik kaldırmayacağını bilenlerdir. İkiyüzlülük, yalan, dolan, sahtecilik, yapaylık, kin, öfke, nefret de kaldırmaz! Kısacası, adam gibi adama, insan gibi insana, “tiyatrocu” denebilir. Yaşlı bir baba, kızının tiyatro eğitimi almasını is- tiyordu. Nedenini sorduğumda, hiç unutmam şöyle demişti: “Tiyatro eğitimi alsın da tiyatrocu olamazsa bile, insan olur.” Şiddet ürettiği sık sık gündeme gelen bir tele- vizyon dizisinde psikopat bir mafya babasını can- landıran Atilla Olgaç’ın dehşet saçan açıklamaları, göğsünü gere gere işlediği cinayetleri anlatma- sı, öldürdüğü esirle gururlanması, başı sarpa sarınca, “Yalan söyledim, uydurdum” açıklama- ları, sadece dehşet verici, iğrenç değil aynı za- manda hastalıklı, travmatik, tedavi edilmesi ge- reken bir durumdu. Günümüzde “caniliğe övgü”ye elbet başka isimler de verilebilir... Bakırköy Cumhuriyet Savcılığı’nın Türkiye’nin de taraf olduğu Cenevre Savaş Hukuku Sözleşme- si doğrultusunda soruşturma başlatması yerin- dedir. Ancak yeterli değil. Tiyatro Eleştirmenler Bir- liği’nin çok haklı biçimde vurguladığı gibi, Olgaç’ın sahneyi derhal bırakması, kameraların önünden kesinlikle çekilmesi gerekmektedir. Bir an önce bu hastanın örnek oluşturması dur- durulmalıdır. Bu olayın şokuyla sarsıldığımız günlerde yine ti- yatroya ilişkin iki olay, bu kez başka bir meslek ala- nında densizliği, cehaleti, pespayeliği, aşağılığı or- taya koyuyordu. Ne acı, ne yazık ki, o meslek ala- nı, benim mesleğim, gazetecilik alanındaydı. Nedim Saban’ı sizler nasıl, nereden tanırsınız bilmem ama ben onu çocuk yaşından beri (ya- nılmıyorsam 16 yaşındaydı ilk tiyatro topluluğu- nu kurduğunda) izliyorum. Tiyatro sanatına ver- diği sonsuz emeği, çabayı çok iyi biliyorum... Bir gazetenin magazin yazarı, Nedim Saban’ı eleştirmek için, onun Yahudi oluşunu gündeme getirerek, tam bir ırkçılık örneği sergilerken aslında Nedim Saban’ı değil, kendini aşağıladığını herhalde fark bile edemiyordu. Bir televizyon kanalında, bir gazetecinin İstan- bul Şehir Tiyatroları’nda gösterimdeki Nâzım Hikmet’in “İnek” oyununun afişine bakıp, afişi “İnek Nâzım Hikmet” diye okuması ve “İstanbul Şe- hir Tiyatroları Nâzım Hikmet’e ‘İnek’ dedi” diye ha- ber hazırlaması.... Ööööğö.... Mideniz bulanmıyor mu! Bu mu ga- zetecilik! Bu mu haber! Tiyatro Eleştirmenler Birliği derhal bu üç olaya da tepki gösterip, öteki sanat kurumlarına da tep- kilerini göstermeleri için çağrıda bulundu. Çok da yerindeydi bu çağrı. Sevgili dostlar, sormadan edemiyorum: Cehaletin, hoyratlığın, iğrençliğin, ilkelliğin, psi- kolojik ve patalojik hastalıkların bunca kolay üre- tildiği topraklara mı dönüştü benim ülkem? Bunca kin ve nefreti, bunca “ucuzluğu” ve pes- payeliği, bunca yozluğu ve ikiyüzlülüğü, bunca dangalaklığı hak ediyor muyuz? e-posta: [email protected] faks: 0212.257 16 50 İstanbul Oyuncak Müzesi’nde, uzay oyuncaklarõ ziyaretçiler tarafõndan büyük ilgi toplamaktadõr Ay’daki tek oyuncak... Polonya’nõn Lvov kenti sokaklarõnda Nazi çizmelerinin sesi duyulduğunda, tak- vim yapraklarõ 1941 yõlõnõn haziran ayõnõ göstermektedir. 4 yaşõndaki Selma Schwarzwald binlerce masum insanla birlikte kentin yoksul mahallelerine taşõn- mak zorunda kalõr. Küçük kõzõn tek suçu, Yahudi bir anne ve babadan dünyaya gel- mektir!.. Naziler, gettolarda yaşamaya zor- ladõklarõ Yahudileri toplama kamp- larõna götürmeye başladõklarõnda, annesi Laura ve babasõ Daniel, kõz- larõ Selma’ya “Sophie Turner” adõyla sahte kimlik düzenleyerek başka bir bölgeye kaçarlar. Ne var ki, Daniel Schwarzwald yakala- narak öldürülür. Trenle Krakow’a gitmeyi başaran anne ve kõz sõk sõk adres ve ad değiştirerek gizlenmeye çalõ- şõrlar. Laura, kõzõna ve kendine bakabilmek için çalõşmak zorundadõr; bir gazeteye ilan verir. Laura’yõ bir SS subayõ arar ve Yahudi kadõn bir Nazi’nin yanõnda hizmetçi ve de çevirmen olarak işe başlar!.. Küçük oyuncak ayı Savaşõn zor günlerinde Selma’nõn adõ “Zofia Tymejko” olmuştur. Küçük kõz sa- rõ saçlarõ ve renkli gözleri sayesinde Yahudi kimliğini rahatlõkla gizlemektedir. Daha- sõ, ev sahipleri kadõnõn armağan ettiği İn- cil sayesinde kendini Hõristiyan sanmak- tadõr. Laura bu durumdan hiç de şikâyet- çi değildir. Onun amacõ, kõzõnõn Yahudi ol- duğunu gizlemek ve onu toplama kamp- larõndan uzak tutmaktõr. Laura, kõzõna küçük bir oyuncak ayõ alõr. 8 santim boyundaki bu oyuncak, kõz ço- cuğun en yakõn arkadaşõ olur ve ona “Mülteci” adõnõ koyar. Annesi ve teyzesi oyuncak ayõya bir de ceket dikerler. Savaş sona erdiğinde anne ve kõz İngiltere’ye giderek soyadlarõnõ “Turner” olarak de- ğiştirirler. Selma’nõn adõ da, babasõnõn koyduğu takma ad olan “Sophie”olmuş- tur. Sophie Turner, tõp eğitimi aldõğõ yõl- larda aslõnda Yahudi olduğunu öğrenir. Psi- kolojik sorunlar yaşayan Sophie annesiy- le birlikte Avrupa’dan uzaklaşarak Ame- rika Birleşik Devletleri’nde yaşamaya ka- rar verirler. 2006 yõlõnõn aralõk ayõnda, uzay meki- ğiyle yolculuğa koyulan astronot Mark Po- lanky, “Mülteci”nin bir benzerini yanõna alarak onu uzaya taşõr. Özgürlük adõna ya- põlan bu yolculukta bir oyuncak ilk kez uza- ya çõkmõş olur dersek, yanõlõrõz!.. David Scott, bir akşam yemeğinde ta- nõştõğõ heykeltõraş Paul van Hoeydonck’tan bir oyuncak astronot yapmasõnõ ister. Bu oyuncak, taşõnma sõrasõnda sorun yaşatmamasõ için hem çok hafif, hem de götürüleceği yerdeki õsõ farkõndan dolayõ son derece dayanõklõ olmalõdõr. Oyuncak astronotun cinsiyeti ve etnik özelliği de belli olmamalõdõr. Astronot Scott ayrõca, yapacağõ oyuncaktan ticari bir beklenti içerisine girmemesini ister, Ho- eydonck’tan... Çünkü, oyuncak astronot Ay’a armağan olarak sunulacaktõr!.. “Düşen Astronot” adõ verilen oyuncak, 26 Temmuz 1971’de, Apollo 15’in içinde Ay’a doğru yola çõkar. David Scott ve Ja- mes Irwin tarafõndan Ay’a bõrakõlan oyun- cağõn yanõna bir de plaket konulur. Bu pla- kette, 1971 yõlõna kadar uzaya çõkan ama yaşamõnõ yitiren 8 Amerikalõ astronot ve 6 Sovyet kozmonotun adlarõ yazõlõdõr. Oyun- cağõn bir benzeri Washington’daki Uzay Müzesi’nde sergilenmektedir. Tõpkõ, uza- ya çõkan oyuncak ayõ olan “Mülteci”nin ay- nõ kentteki Soykõrõm Müzesi’nde ziyaret- çileri beklemesi gibi... Ay’a ulaşma düşleri İstanbul Oyuncak Müzesi’nde ise insan- lõğõn Ay’a ulaşma düşleriyle yaptõğõ uzay oyuncaklarõ ziyaretçiler tarafõndan büyük il- gi toplamaktadõr. Uzay odasõndaki oyun- caklar arasõnda en eski olanlarõ 1920’li ve 30’lu yõllarda ABD’de yapõlanlardõr. Bu oyuncaklar, insanõn uzaya çõkacağõ ve hat- ta bir gün mutlaka Ay’a adõm atacağõnõn ha- bercisidirler. Uzay oyuncaklarõnõn ilk ör- neklerini Amerikalõlarõn yapmalarõ ve Ay’a ilk adõmõn yine aynõ millet tarafõndan 20 Temmuz 1969’da atõlmõş olmasõna rastlan- tõ diyebilir miyiz!?. Ya da, şunu soralõm: Ay’a ulaşmayõ kim başaracaktõ, 1920’li yõllarda çocuklarõn düş- lerine, oyunlarõna yaptõklarõ uzay oyun- caklarõyla Ay’õ hedef gösteren mi, yoksa o yõllarda çocuklarõna oyuncak olarak kaynana zõrõltõsõ alan millet mi?.. Televizyondaki kadõnlara yönelik sa- bah programlarõnda “kaynana zırıltıları”nõ görünce, Mars’õn da bizden giderek uzak- laştõğõnõ düşünüyorum. Oyuncaklarõ ço- cuklarõna düşleri, hayalleri çoğalsõn diye de- ğil, oyalansõn diye alan bir milleti oyala- mak, ne kadar da kolay oluyor!.. ‘Uzak İhtimal’e Rotterdam’dan büyük ödül Kültür Servisi - Mahmut Fazıl Coşkun’un ilk filmi olan “Uzak İhtimal” (Wrong Ro- sary) Rotterdam Film Festiva- li’nde “Tiger” (Kaplan) ödü- lünün sahibi oldu. Başrollerinde Nadir Sarıba- cak, Görkem Yeltan ve Ersan Uysal’õn oynadõğõ, yönetmen- liğini Mahmut Fazıl Coş- kun’un yaptõğõ, senaryosunu Tarık Tufan ve Görkem Yel- tan’õn yazdõğõ “Uzak İhtimal” (Wrong Rosary), toplam 14 fil- min yarõştõğõ festivalde dili, duygusu ve hikâyesindeki ba- şarõlõ aktarõmõyla, seçici kurul tarafõndan büyük ödüle değer görüldü. İlk kez bir Türk filminin ya- rõştõğõ festivalde “Uzak İhti- mal” filminin konusu da ol- dukça dikkat çekici. Film, bir müezzin ile rahibe olmak iste- yen kõz arasõndaki aşkõ anlatõr- ken, geri planõnda yer alan İs- tanbul’un eşsiz atmosferini iz- leyiciye aktarõyor. Galata’da bir müezzin, bir rahibe adayõ ve yaşlõ bir İstanbullu sahafõn ha- yatlarõnõn kesişmesiyle ortaya çõkan olaylarõ anlatan “Uzak İhtimal” filmi, dile getirilme- miş bir aşk hikâyesi etrafõnda dönerken filmin sõcak atmos- ferini oluşturuyor. Livane 20. yıl kutlaması Kültür Servisi - Kadõköy’deki Livane, 20. yõlõnõ 1 Şubat Pazar günü Kadõköy Halk Eğitim Merkezi’nde büyük bir konserle kutluyor. Bu konserle elde edilecek gelirin tümü, sokak çocuklarõna yardõm için kullanõlacak. Bu konserde Kardeş Türküler, Gülay, Gür Akad ve Marsis’le birlikte başka sürpriz isimler de sahneye çõkacaklar. Sanatçõ ve topluluklarõn da sokak çocuklarõna destek amacõyla katõldõğõ konserle, ‘toplumun son zamanlarda göz ardõ ettiği sokak çocuğu gerçeği’ne dikkat çekilmesi ve onlarõn sorunlarõ, yaşadõklarõ karşõsõnda duyarsõzlaşmaya engel olunmasõ amaçlanõyor. (0 216 414 40 96) ‘Atatürk ve Cumhuriyet Konseri’ Kültür Servisi - Erenköy Rotary Kulübü doğuştan işitme engelli çocuklar için “Atatürk ve Cumhuriyet Konseri” düzenleniyor. Taylan Kendirli yönetimindeki Büyük Kulüp Klasik Türk Müziği Korosu’nun konseri, bugün saat 17.00’de Büyük Kulüp’te A Blok Bale Salonu’nda yapõlacak. Elde edilen gelir “Sevgi Sesi” sloganõyla “Doğuştan İşitme Özürlülerin Rehabilitasyonu Projesi” için kulaklõk cihazõ alõmõnda kullanõlacak. (0 212 338 73 89) Milli dansçılardan ‘Salsa Torero’ Kültür Servisi - Milli dansçõlar “Salsa Torero” projesinde buluşuyor. “Dans sporcularõ” Alize Sekman, Binnur Şimşek ve Volkan Akkaya’nõn bir araya gelmesiyle oluşan proje 6 Şubat’ta Ankara’da dans tutkunlarõnõn karşõsõna çõkacak. Alize Sekman, “Torero”nun “matador” anlamõna geldiğini, projede matadoru Volkan Akkaya’nõn, boğalarõ ise kendisi ve Binnur Şimşek’in canlandõrdõğõnõ söylüyor. Baykam’dan rüya sahneleri Kültür Servisi - Sanatçõ Bedri Baykam’õn parlak ve yansõmalõ ‘lens mer- cekli’ gereçler kullanarak 4. boyut olan ‘zaman’õ an- lattõğõ yapõtlarõndan olu- şan ‘4D’ adlõ sergisi, Con- temporary İstanbul 2008 Fuarõ ile Maison de L’Amerique Latine Mo- naco’nun ardõndan “Rüya Sahneleri: Bedri Bay- kam’ın 4-D’leri” adõyla Piramid Sanat’ta görücüye çõktõ. Baykam yapõtlarõnõn, çift dijital baskõ ve tuval üzerin- deki saydamlõklarõn kaçõnõl- maz bir sonucu olarak oluş- tuğunu, ancak bunlarõn tuval, desen, fotoğraf veya video olarak adlandõrõlamayacak nitelikte ve rüya özelliğine sahip olduklarõnõ söylüyor: “Bu yapıtlarda 3 boyuta ek olarak zaman faktörü de ekleniyor. Bu eserlerde Picasso, Monica Belluci ve Baykam modelleri- nin yanında oturuyor olabili- yor veya Van Gogh, Dali veya Gauguin’e göndermeler, aynı görüntüde bir araya gelebili- yor.” On katmanõn birbiri üstü- ne oturtulduğu bu işler, sanatçõ- nõn favori izlekleri olan ero- tizm, İstanbul, sanat tarihi ve pop kültüre göndermeler içeriyor. Yõllardõr bilinen ve ortada olan bu gereçleri kullanarak, ‘keşfedilmemiş’ yepyeni bir teknolojiyle üç farklõ boyutta ürettiği yapõtlar Baykam’a göre, sanat yaşamõnõn bir özeti olma niteliğini de taşõyor. Serginin Pi- ramid Yayõncõlõk tarafõndan pi- yasaya sunulan kataloğunun öns- özünü Ümit Gezgin ile birlikte kaleme alan dünyaca ünlü İngi- liz eleştirmen Edward Lucie Smith ‘4D’leri şu sözlerle ta- nõmlõyor: “Bedri’nin bu son iş- leri, kelimenin her anlamıyla ‘yeni’dir… Bu yapıtlar karşı- sında ‘şaşõrma’ konusunda hiç- bir sıkıntımız olmayacak!” “Rüya Sahneleri: Bedri Bay- kam’ın 4-D’leri” 1 Mart’a dek Piramid Sanat’ta. (0 212 297 31 20) Bedri Baykam’ın ‘The Ultimate Dejeuner’ adlı yapıtı.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle