18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 1 ŞUBAT 2009 PAZAR 10 PAZAR YAZILARI [email protected] Savaşõ durduran şarkõ Batõ Almanya Cumhurbaşkanõ Theodor Heuss, 1957 yõlõnda Ankara ve İstanbul’u ziyaret ettiğinde neredeyse benim de elimi sõkacaktõ. Dolmabahçe’de motordan indiğinde alandaki karşõlayõcõlar arasõnda Alman Lisesi öğrencilerinin de olmasõ doğaldõ. Ertesi gün liseye geldiğinde onu daha da yakõndan görmüştük. Bahçede önümüzden geçerken tam da önümdeki çocuğun yanõna sokulmuş, elini sõkmõş ve onunla Almanca kõsa bir sohbet etmişti. Yõllar sonra Stuttgart’taki üç katlõ, parkõ andõran bir bahçe içindeki villasõnõn az ötesinde yaşayacağõmõ o günlerde düşümde görsem inanmazdõm. Oturma odasõ, yemek odasõ, bürosu 1950’li yõllarda Heuss ailesinin kullandõğõ mobilyalarla olduğu gibi duruyor. Katlardan biri eski cumhurbaşkanõnõn arşivine ayrõlmõş. Yirminci yüzyõl Almanya’sõnõn politik tarihi belgeleniyor. Theodor Heuss’un özel izniyle 1958’de Almanya’ya gelen Ankara meslek enstitüsü mezunu 150 kişi bu ülkeye giren ilk Türk işçileriydi! Villanõn katlarõndan biri sürekli değişen sergilere ayrõlmõş. Şu aylarda sõrada “Lilli Marlene” var. 1915’te Rus cephesine gitmeye hazõrlanan asker Hans Leip’õn yazdõğõ bir şiir Norbert Schultze’nin 1938’deki bestesi, ardõndan da Bremerhavenli kadõn şarkõcõ Bunneberg’in (Lale Andersen) repertuvarõna almasõyla ünlenir. Ancak dünya çapõndaki ününe 1941’de Belgrad’daki Alman asker radyosunun her akşam yayõmlamasõyla kavuşur. “Kışlanın büyük kapısının önünde / Büyük kapının önünde bir fener vardır / İşte orada buluşalım / O fenerin altında buluşalım / Eskiden olduğu gibi Lilli Marlene / Eskiden olduğu gibi Lilli Marlene”. Anavatandan binlerce kilometre ötede savaşan Alman askerleri Lale Andersen’in hasret dolu boğuk sesini dinler, her şeyi unutur. Belgrad radyosuna on binlerce mektup yağar. Radyo her akşamki programõna saat 21.55’te Lilli Marlene ile başlar! Savaş sürer gider, şarkõ ününe ün katar. Sadece Hitler’in değil, karşõ cephedeki “düşman” askerlerine de savaşõ unutturur Lilli Marlene. Ünlü yazar John Steinbeck’in dediği gibi “Şarkılar siyasete benzemez, sınırları kolayca aşarlar”. Birbirlerini boğazlasõn diye cephelere sürülmüş milyonlarca gence her şeyi unutturan bu ezgi bir an için silahlarõ susturur. O, “savaşı durduran şarkı”dõr! Theodor Heuss evinden çõkõp, villalar arasõndan ormana doğru ilerlerken bir başka ünlünün, Ferdinand Porsche ailesinin evinin önünden geçiyoruz. Hitler’in, “Düşük maliyetli bir ‘halk’ otomobili yap!” emri üzerine Porsche “kaplumbağa”yõ yaratmõştõ. Sonraki yõllarda Alman Nasyonal Sosyalist partisine ve SS’ye üye oldu, Hitler’e askeri araç da üretti. Savaştan sonra tutuklandõ. Fakat kimse kõlõna bile dokunamadõ. Hitler ondan yararlanmõştõ. Savaşõn ardõndan Batõ Almanya’yõ kurduranlara da gerekliydi Porsche! Şimdi önünden geçtiğimiz villadan vârisleri bir süre önce taşõndõ. Theodor Heuss’un komşusu görkemli yapõ artõk Porsche Konukevi. Stuttgart’taki fabrika her yõl rekora koşuyor. Yeniden inşa ettikleri otomobil müzesi fütürist bir yapõ. Havada duran bir gemi mi, yoksa bir UFO mu? Birkaç gün önce açõlõşõnõ yaptõlar. www.ahmet-arpad.de STUTTGART AHMET ARPAD ‘Gül bahçesi’nde mahalle baskõsõ Malmö’nün Rosengård Mahallesi’nde, İslam Kültür Merkezi’nin kapatõlmasõndan sonra çõkan olaylarõn ardõndan başlatõlan geniş çaplõ soruşturma geçen çarşamba günü sonuçlandõ. Polis, sosyal büro, okullar genel müdürlüğü ve çeşitli halk gruplarõyla görüşülerek hazõrlanan raporu açõklayan, anne ve babasõ Afrikalõ Müslüman olan Uyum Bakanõ Niyomka Sabuni, “Rosengård’da, beş yıldan beri sürdürülen dinci faaliyetler, demokrasi için bir tehdit haline geldi” dedi. “Gül bahçesi” anlamõna gelen Rosengård’la ilgili bütün bulgular, değerli dostum Kemal Öncü’nün, “Gül bahçesinde mahalle baskısı” tanõmõnõ haklõ çõkarõyor. Karma bir komisyon tarafõndan, bir aylõk titiz bir çalõşma sonucunda hazõrlanan raporda ilginç saptamalara yer verildi. Rapora göre, Rosengård’a sayõlarõ kesin olarak saptanamayan dinci bir grup, “yüz yüze denetim” yöntemini uygulayarak mahallede İslami yaşam tarzõnõ egemen kõlmaya çalõşõyor. Müslüman kadõnlar, kocalarõnõn ve erkek akrabalarõnõn baskõsõyla türban takmaya zorlanõyor. Gençler, binalarõn bodrum katlarõndaki mescitlerde radikal dinci eğitimden geçirilerek toplum değerlerinden uzaklaştõrõlõyor. Okullardaki türban baskõsõ, anaokullarõndaki küçük kõz çocuklarõna dek uzanõyor. Belediyenin sosyal demokrat grup başkanõ Ilmar Reepalu, okullarda da kõz ve erkek çocuklarõn, ailelerinin baskõlarõyla ayrõ sõralarda oturmaya zorlandõğõnõ belirterek, “Bu durumu kabul edemeyiz. İsveç okullarında, İsveç yaşamını geçerli kılmak zorundayız” dedi. Uyum Bakanõ Niyamko Sabuni tarafõndan açõklanan raporda yer alan çarpõcõ başka bir değerlendirmeye göre ise Müslüman kadõnlarõn büyük çoğunluğu, 15-20 yõl önce Rosengård’a başlarõ açõk olarak geldiler. Radikal dinci eğilimlerin artõş göstermesiyle birlikte, bu kadõnlar da örtünmeye zorlandõlar. Başlangõçta, küçük kõz ve erkek çocuklar mahallede birlikte oynarken zamanla ayrõştõrõlarak farklõ gruplar haline getirildiler. Yaklaşõk 25 bin nüfusa sahip Rosengård’da yaşayanlarõn yüzde 45’ini, 20 yaş sõnõrõnõn altõndaki gençler oluşturuyor. Radikal eğilimler, daha çok 18-35 yaş gruplarõ arasõnda yaygõnlõk kazanõyor. İstatistiklere göre, başka bölgelerden ve illerden Rosengård’a gerçekleştirilen göç, 2002-2006 yõllarõ arasõnda daha da hõzlandõ. Çoğu Ortadoğu kökenli Müslüman, 9 bin 800 kişi Rosengård’a göç etti. Aynõ dönemde 10 bin 500 İsveçli de mahalleyi terk etti. Rosengård, yüzde 85 işsizlik oranõyla İsveç’in, işsizlik oranõ en yüksek bölgeleri arasõnda yer alõyor. “Demokrasiye radikal dinci bir tehdit” başlõğõyla açõklanan hükümet raporu, muhalefetteki Sosyal Demokrat Parti tarafõndan da destekleniyor. Malmö belediyesinin sosyal demokrat grup başkanõ Ilmar Reepalu öncülüğünde geçen ağustos ayõnda hazõrlanan raporla ilk kez “radikal dinci” tehlikeye vurgu yapõlmõş, çalõşmalarõ sakõncalõ bulunan Rosengård İslam Kültür Merkezi bir ay kadar önce, bu rapor doğrultusunda kapatõlmõştõ. Sosyal Demokrat Parti’nin Rosengård bölge sorumlusu Andreas Konsantinides, işsizliğin ve eğitimsizliğin radikal dinci eğilimleri tetiklediğine vurgu yaparak “Rosengård’daki insanları bastırarak, cezalandırarak sorunları çözmek mümkün değildir. Radikal dinci eğilimlerin önüne geçebilmek için, öncelikle Rosengård’ın varoş olmaktan kurtarılması gerekir. Çözüm, İsveç dilini iyi öğretmekten, insanlara eğitim ve iş olanakları sağlamaktan geçer” dedi. [email protected] MALMÖ ALİ HAYDAR NERGİS Çek bir kahve, ‘duble duble’ olsun Kanada’ya gelen yabancõlarõn dikkatini çeken şeylerin başõnda, hemen her yerde rastlayabileceğiniz Tim Hortons kahvecisi geliyor. Alõşveriş merkezlerinde, benzin istasyonlarõnda, üniversitelerde, hastanelerde mutlaka karşõnõza çõkõyor. ABD’nin kuzeydoğu eyaletleri dõşõnda, dünyada pek bilinmeyen Tim Hortons markasõ, Kanadalõlarõn ortak buluşma noktasõ. Yapõlan bütün tüketici araştõrmalarõnda da, listenin başõnda hep Tim Hortons var. İlki 1964 yõlõnda Hamilton Ontario’da açõlan Tim Hortons kahveci dükkânlarõnõn şu andaki sayõsõ 2 bin 700’ün üzerinde. Kahveci dediğime bakmayõn: Kurulduğu ilk yõllarda sadece kahve ve donut satõşõ yapan Tim Hortons, şu anda çorbadan sandviçe, yoğurttan meyve suyuna uzanan epey zengin bir mönüye sahip. Kanadalõlar için özellikle sabah kahvesi çok önemli. Hem soğuk kõş günlerinin etkisi, hem de Kanadalõlarõn arabaya olan düşkünlükleri nedeniyle, birçok kahve dükkânõ, kahvenizi arabanõzdan inmeden alabileceğiniz “drive-through” hizmeti de veriyor. Tim Hortons “drive through”larõ geçtiğimiz yõl ülke çapõnda bir tartõşmaya neden oldu. Sõrada bekleyen arabalarõn gereksiz benzin tüketimiyle çevreyi kirlettiği bazõ araştõrmalara dayanarak açõklandõ, ama hiçbir şey Kanadalõlarõ engelleyemedi. Günün hemen her saati, ama özellikle sabahlarõ, o uzun kuyruklara rastlayabilirsiniz. Kanadalõlarõn Tim Hortons düşkünlüğü o boyutta ki, geçtiğimiz yõl, Afganistan’õn Kandahar şehrinde, Kanadalõ askerlere hizmet vermek üzere bir Tim Hortons bile açõldõ. Nedir Tim Hortons’u bu kadar popüler kõlan? Öncelikle kurucusu. Tim Horton, 1960’lõ yõllarõn efsanevi hokey oyuncularõndan biri. Bilindiği gibi buz hokeyi, Kanada’nõn tartõşõlmaz en önemli sporu. Türkiye’de futbol neyse Kanada’da buz hokeyi o. Horton, 1974 yõlõnda trajik bir trafik kazasõnda hayatõnõ kaybedince, markayla Kanadalõlar arasõnda duygusal bir bağ oluşuyor. İkinci ve en temel nedeni ise fiyatlarõ. Orta büyüklükte bir Tim Hortons kahvesi 1.30 dolar. Starbucks’tan alacağõnõz aynõ büyüklükte bir kahveye yaklaşõk 2 dolar ödediğinizi düşünürseniz, fiyat farkõnõ daha iyi anlõyorsunuz. Yani Tim Hortons tam bir orta direk kahvecisi. Alçakgönüllü Kanada halkõna, kelimenin tam anlamõyla yakõşan bir marka. Kanada’yõ sosyalist olmakla suçlayan -bir kõsõm- Amerikalõlarõn kulaklarõ çõnlasõn: En varlõklõsõndan en yoksuluna kadar milyonlarca Kanadalõ Tim Hortons kahvesi içiyor. Durum böyle olunca, kahvenin McDonalds ve Burger King gibi fast- food zincirlerinde bile satõldõğõ Kanada’da, Tim Hortons pazarõn yüzde 60’õna sahip oluyor, Starbucks gibi bir dünya markasõ ise yüzde 10’un altõnda bir pazar payõyla yetinmek zorunda kalõyor. Kanada kültürüne böylesine derin bir şekilde yerleşen Tim Hortons, kendi dilini de yaratmõş. Örneğin, kahvenizi “double double”, yani “duble duble” isterseniz, bu, duble şekerli ve duble kremalõ kahve anlamõna geliyor. “Double double” deyimi 2004 yõlõndan bu yana Kanada Oxford Sözlüğü’nün bütün baskõlarõnda yer almaya başladõ. “Kahraman bakkallarımız” “Süper Marketler”e karşõ savaşõ çoktan kaybetse de, Türk kahve üreticilerinin, pazarlamacõlarõnõn, girişimcilerinin, dünyanõn dev markalarõna kafa tutan Tim Hortons’tan öğrenecekleri çok şey olabilir. Modern yaşamõn gereklerine göre yaratõlacak geleneksel bir “Türk Kahve Evi”, akõllõ bir stratejiyle, dünyaya neden şu şiparişi verdirmesin: Çek bir kahve. “Yandan Çarklı” olsun! [email protected] TORONTO UĞUR GÜNDOĞMUŞ Başta Paris olmak üzere Fransa’nõn belli başlõ büyük kentlerinde tam bir “Kara perşembe” bekliyorduk. Beklenmedik bir “Tatlı perşembe” yaşadõk. “29 Ocak 2009 Perşembe”si birinci dereceden bilinen anlamõyla hiç de Fransa’yõ “Kara”rtmadõ. Tam tersine o gün Bastille Meydanõ’na koşanlarda, biriken kalabalõklarda şenliğe, seyran yerine giden insanlarõn heyecanõ, sevinci ve bildik bir “aydınlık” vardõ. Hindistan usulü otobüslerden sarkan yolcular, çalõşabilen 10 metrodan bir tanesine sõğamayõp peronlara yõğõlan binlerce insan veya bomboş garlar, hastane kapõsõnda bekleşen hastalar, trafik tõkanõklõklarõ... Hiçbiri olmamõştõ. Sağ iktidarlarõn dillerine doladõğõ, suiistimal ettiği grevler yüzünden tüketicilere, sõradan vatandaşlara “işkence” mahiyetindeki “kara”basan kâbuslar yaşattõğõnõ ileri sürdüğü eylem görüntülerinden eser yoktu. Basõnõn manşetlerine, gündelik basit terminolojiye yerleşmiş, “Kara” bir gün değildi, 29 Ocak. Umutlu, neşeli, vuruşkan, kararlõ çehreler Sarkozy ve iktidarõna güneşli bir günde çok ciddi bir “eylemler dizisi”nin ilk uyarõsõnõ veriyordu. Sendikalar bu kez ne diyordu: “Amacımız ülkeyi bloke etmek değil.” 20 yõlõ aşkõn bir süredir ilk defa tam bir ortak cephede eyleme giden sendikalarõn bu kez üç büyük hak istemi vardõ: “1) İş güvenliği. Keyfi, çalışanlar ve sendikalara danışmadan işten çıkartmalara, Hayır! 2) Kamu sektörü ve hizmetlerini parçalamaya, yok etmeye, Hayır! 3) Ücretlilerin satın alma gücü arttırılmalıdır.” “Tatlı Perşembe”de 197 kente dağõlmõş, sendikalara göre 2.5, İçişleri Bakanlõğõ’na göre 1 milyonu aşkõn, ancak her durumda 2 milyonun üstünde gösterici sokaklara dökülmüştü. İlginç tespit, taşranõn orantõlõ olarak bu kez Paris’ten katbekat daha fazla seferber olduğunun, bu da eylemin popülerlik derecesinin en nesnel göstergesi olduğundaydõ. Kamuoyu yoklamalarõnõn da kaydettiği gibi Fransõzlarõn yüzde 70’inden fazlasõ eylemcilerle dayanõşma içersindeydi. 2 milyon tepkisini yürüyerek gösteriyorsa, yaklaşõk 4-5 misli de aslõnda çalõşmayarak tavrõnõ koyuyordu. Fransa’da her miting, yürüyüş adeta bir yaratõcõlõk yarõşmasõdõr. Birbirinden renkli sloganlar, pankartlar, gösteriler özgün bir defile hazõrlanmõşcasõna sergilenir. Bu defa Bastille Meydanõ’yla Opera Meydanõ arasõndaki yaklaşõk 5 kilometrelik yürüyüş güzergâhõ üzerinde bütün (sol) siyasi partiler ve/veya siyasi yanõ ağõr basan Sivil Toplum Örgütleri kurduklarõ standlarla hem protestoculara destek verdiler, hem liderleri boy gösterdi, hem de kendi propagandalarõnõ yaptõlar. Sayõsõz çõlgõnca veya usluca eylemden bir örnek vermek gerekirse 30 yaşlarõnda bir delifişeği anlatabiliriz. Vücudu soğuktan morarmamõş olsa, deniz kõyõsõnda bronzlaşmõş sanabileceğimiz, iki omuzunda iki mendil büyüklüğünde pelerin dõşõnda “stringli” iri yapõlõ çõplak genç bir adam çõktõğõ otobüs durağõnõn tepesinde gösterdiği poposunun üstüne “Sarkozy Gördün mü?” diye yazmõştõ. Az ilerisine yerleştirilmiş kara bir afişte de “Sarkozy Görmedim Deme!” yazõyordu. Sarkozy iktidara geldiği 19 ayda Fransa’da kayda değer grev veya yürüyüş görmemekle övünmek gafletinde bulunmuş, “Artık Fransa’da bir grev oldu mu, kimse farkına bile varmıyor...” demek cüretini göstermişti. Perşembe günü adõm başõ bu lafõn hesabõnõ soran pankart ve sloganlarla karşõlaşõyorduk: “Sarko sen buradan geçtin mi?”, “Sarko sesimizi duymuyorsan kulaklık tak...”, “Sıkıyorsa sarayından çık da gel, kendin gör.” Yeni ve uzun vadeli eylemleri tespit etmek için sendikalar yarõn toplanõp durum değerlendirmesi yapacaklar ve muhtemelen yeni eylemlere karar verecekler. Sarkozy’den gelen ilk tepkiler ise cumhurbaşkanõnõn yaşananlarõ pek kaale almadõğõnõ gösteriyor. O kendine has, karşõndakini küçümseyen tavrõyla, eylemlerin “meşru” olduğunu ama “pusulası”ndan şaşmayacağõnõ söylüyor. Önümüzdeki günlerde sendikalarla başlayacak müzakerelerde taviz verilmeyeceğini anlatõyor. Halbuki ünlü sosyolog Michel Wievorka’nõn dediği gibi, “-Dış görüntü ne olursa olsun- bir kaygı ve adaletsizlik havası egemen. Hükümet ve Sarkozy bir yıl önce kasalarımız tamtakır derken, bankacılık sistemini kurtarmak için milyarlar bulup çıkartıyorlar. Mali ve sanayi gruplara 21’i şimdiden dağıtılmış 360 milyar Avro vaat ediliyor. Hoşnutsuzluk adalet, eğitim, sağlık, araştırma gibi kamu hayatının belli başlı bütün alanlarına yayılıyor. Sözüm ona reforme edilmiş veya edilecek bu sektörlerde işten çıkarmalar tüm hızıyla sürüyor... Başkaldırı da kaçınılmaz...” Perşembe sokaklara tepeden bakõldõğõnda kap“Kara”ydõ. Şarkõlar, türküler eşliğinde yõğõnlar yürüyordu. İçine indiğinizde ap“Aydınlık” yüz binlerce mücadele insanõ omuz omuza eşitsizliğe, yoksulluğa, kapitalizme, liberalizme olan tepkilerini haykõrõyordu. Günün sloganõ “Rêve Générale/Genel Rüya” idi. Herkesin sõrtõnda, göğsünde, afişinin kenarõnda, bir yerinden bu iki sözcük görünüyordu. Fransõzca grev kelimesi “Grève”in “G”sini düşürdünüz mü geriye “rêve” kalõveriyor. Bir günlük “Genel Grev” cuma geceyarõsõ sona erdi. Ama “Tatlı perşembe”nin başlattõğõ “Genel Rüya” sürüyor. Onu elimizden alamadõklarõ sürece korksunlar... Tatlõ perşembe PARİS UĞUR HÜKÜM Suudi Arabistan’da ikincisi düzenlenen Uluslararası Arap Atı Festivali kapsamında düzenlenen yarışı, Imperial Baarez (üstte sağda) adlı at kazandı. Önceki gün başlayan organizasyon, Suudi Kraliyet Ailesi’nden Prens Halid’in çiftliğinde yapılıyor. Çiftlikte 900’den fazla Arap atı bulunuyor. Bu yılki festivale 18 ülkeden 400’den fazla at katılıyor. (Fotoğraflar: AP/ AFP) Arapatlarınınşampiyonu
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle