17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Balbay’lar Unutulmayacak! PENCERE Layık Olmak!.. Faşizm nedir?.. En kısa tanımıyla sermaye diktasıdır... Faşizm Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’da ortaya çıktı; 1922’de İtalya’da, 1933’te Almanya’da iktidara tırmandı... Bir noktaya dikkat: Faşizm Avrupa’da yayılırken kıta ‘Aydınlanma Çağı’nı yaşamıştı... Ne demekti bu?.. Aydınlanma “aklın inançtan, bilimin dinden bağımsızlaşması” diye tanımlanabilir... Bir anlamda laiklik demektir. Avrupa’da faşist rejimler yıkılınca yerine nasıl düzenler kuruldu?.. Dinci (şeriatçı) rejimler mi toplumları ele geçirdi?.. Hayır!.. Çünkü Avrupa ‘Bilimsel Devrim’le birlikte ‘Rönesans’ı ve ‘Aydınlanma Devrimi’ni yaşamış, Hıristiyan şeriatını siyasal yaşamda tarihe gömmüştü... Hıristiyanlık dünyasında geçmiş yüzyıllarda gerçekleşen bu tarihsel olaydan İslam coğrafyası -Türkiye dışında- bugün bile uzak yaşamaktadır. ‘Laik faşizm’ olabilir... Bu durumda faşizm yıkıldığı zaman toplum demokrasiye kavuşur... Birinci Dünya Savaşı ertesinde Avrupa’da kurulan faşist rejimler yıkılınca kıta -Aydınlanma’yı yaşadığı için- demokrasiye geçti... Batı’da dinci rejimlere dönüşülmedi. Avrupa’da tarihe gömülmüş bulunan Aydınlanma kavgası Türkiye’de güncel... Bugün ülkemiz ne durumda?.. Takıyyeci bir parti iktidarda... AKP dincilik savaşımı veriyor... Batı’da, daha somut deyişle Avrupa’da, böyle bir durum, tehdit, tehlike var mı?.. Avrupa’daki çok partili rejimlerde ‘dinci-laik partiler’ -Erbakan’ın SP’sini işin içine katın- birbirinin seçeneği (ya da alternatifi) mi?.. Bugün Türkiye’de yaşanan olaylara doğru ve sağlıklı “teşhis’’ koyabilmek için önce aradaki ‘farkı fark etmek’ gerekir. İnsanlık ya da uygarlık açısından çok önemli olan Türkiye’deki bu fark ne Avrupa’nın bilincindedir, ne de Amerika’nın umurundadır. Faşizm bir siyasal sorundur.. Demokrasi problemidir... Ama ‘laik-dinci’ çatışması bir uygarlık davasıdır... ‘Kemalist Devrim’ bir siyaset konusu değildir... ‘Atatürkçülük’, uygarlığa erişmek için gerçekleşmesi kaçınılmaz bir aşama içeriğini taşır... Avrupa’da üniversite ‘aklın inançtan, bilimin dinden bağımsızlaşması’ ile kurulabilmiştir; Türkiye’de 1933 Üniversite Reformu bu amaçla yapıldı... Bugünkü takıyyeci iktidarın üniversiteye karşı savaşımının anlamı ne?.. Takıyyeci iktidar akla ve bilime dayalı üniversiteleri medreseleştirmek istiyor... Bu kavgayı da hiç gizlemeden yürütüyor... Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi’nde yaşanan olay bu kavganın en çarpıcı ve utanç verici sayfalarından biridir... Bu kavgada üniversite genel sekreteryasından Enver Arpalı intihar etti, Rektör Yücel Aşkın hapishanelere ve hastanelere düşürüldü... Bu kavganın tarih, Bilimsel Devrim, Aydınlanma ve Atatürkçülük kapsamında ne olduğunu bilmeyen, kavgayı kazanmaya layık değildir. (6 Ocak 2006 tarihli yazısı) K iliselerde çan kulesi ne ise camide de minare odur. Başka bir deyişle, her ikisinin de işlevi insanlarõ iba- dete davet etmektir. Hõristiyan ki- liseye, Müslüman da camiye gi- der. Ülkeler vardõr, örneğin Türki- ye gibi, kentlerinde aynõ anda hem ezan sesi duyulur, hem de çan sesleri… Farklõ dinlere mensup cema- atler birlikte aynõ topraklarõ pay- laşmõşlar, farklõ mekânlarda iba- detlerini gerçekleştirmişlerdir. Kardeşlik için, dostluk için, in- san haklarõ için, daha fazla de- mokrasi için, kõsacasõ daha güzel bir dünya için yeni bir yol arayan Avrupa, insanlarõn dini özgürlü- ğünü kõsõtlayan bir engele çarp- tõ. İsviçrelinin yüzde elli yedisi minareleri kendi ülkesi için teh- likeli gördü ve ülkelerinde ya- şayan dört yüz bin Müslümanõn ibadetlerine kõsõtlama getirdi. Referandum yoluyla kazanõlan bu sözde zafer herhalde salt İs- viçre’deki değil, diğer Avrupa ül- kelerindeki ‘aşırı sağ’ eğilimli Avrupalõlarõ sevindirmiştir!.. Kuşkusuz buna karşõlõk benim gi- bi yõllardõr Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne girmesini gönülden isteyen, ömür boyunca Avrupa kültürü ile iç içe olan vatandaş- larõmõzõ da üzmüştür… Demokrasi adõna yapõlan bir referandumun azõnlõktakilerin ibadet özgürlüğüne kõsõtlama ge- tirmesi, demokratik bir rejimin temel amacõnõn azõnlõklarõn hak- larõnõ korumak olduğunu da yad- sõmaktadõr. İnsanlõk adõna utanõyorum… Kendi ülkelerinin ekonomisinin kalkõnmasõ için davet edilen Müslümanlar çalõştõrõlõrken ül- keleri için tehlikeli olmuyorlar, buna karşõlõk ibadethanelerinin minaresi ve dolayõsõyla ezan, toplumsal düzenleri için tehlike arz edebiliyor. Böyle bir mantõ- ğõn ‘ortaçağ’ mantõğõndan veya değer sisteminden bir farkõ yok- tur. Referandumun bu sonucunu sağlayanlar kadirşinas da değil- dir. Görülüyor ki teknoloji ala- nõnda ilerlemiş ve ekonomik re- faha erişmiş olmak ‘insan’ ol- mak için yeterli değil… ‘İnsan’ olmak için daha başka nitelikle- re sahip olmak gerekiyor. Her- halde olmasõ gereken niteliklerin başõnda ‘tolerans’ geliyor. Farklõ kültürlere saygõlõ ol- mak ve farklõ değer sistemlerine sahip kişilere ‘öteki’ gözüyle bakmamak gerekiyor. Adaletin herkese eşit bir biçimde dağõtõl- masõ, insan sevgisinin egemen kõ- lõnmasõ, çokkültürlülüğün özen- dirilmesi gibi olgular insanõn daha iyi bir ‘insan’ olmasõnõn yo- lunu açacaktõr. Umudum bu re- ferandumun sonucunun Avru- pa İnsan Mahkemesi’nce redde- dilmesidir. Avrupalõ Bağnazlõğõ ve Kadirbilmezliği Prof. Dr. Mete TAPAN Ş ubat 2005 başõ gibiydi bana geldi. “Ben bir turizm eki çıkarmak istiyorum. Ne dersin?” dedi. “Hocam, spor ayrı bir şeydir. Sen bu alana çok katkı koydun. Bu şimdi nereden çıktı?” dedim. “Kararlıyım. Bir de kültür turizmine katkıda bu- lunmak istiyorum” dedi. Eski dergicilik, THA deneylerim ile onu olmaza sürüklemeye ça- lõştõm. Müthiş rindliği ile o beni ik- na etti. “Peki” dedim, “yazılarım senin, FEST TRAVEL’ın arşi- vi de senin.” “Arkadaşlarım ile her sayıya yazı, her yazı yazana gerektiğinde fotoğraflar biz- den.” Benim de söylediğim bazõ Kültür Turizmi En Önemli Neferini Yitirdi Faruk PEKİN ‘Cumhuriyet Dört Mevsim Gezi’ Yayõn Danõşmanõ SAYFA CUMHURİYET 3 ARALIK 2009 PERŞEMBE 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER Sevgili Mustafa Balbay’ı çok özledim. Sık görüşemezdik. O Ankara’daydı. Arada bir gelirdi. En çok da Akyaka’da yaşadık o güzel dostluk anlarını... Bir yıl mı oldu, ya da olacak.. Silivri Cezaevi’nde yatıyor, gece gündüz... Bekledi, yargıç önüne çıkarılacağı günü. Bu kadar uzun bekleyiş olur mu? Adalet dediğin işini kısa bitirir, bitirmelidir. Suçladığın adamı tık içeri.. bekleyip dursun aylarca, olacak şey mi? Ama burası Türkiye, Erdoğan Bey demokrasisi... Erdoğan Bey demokrasisi sözü boş değil! Buna “tek adam” demokrasisi demeli... Her şeyi bilen, anlayan, söyleyen, yöneten kişilere ne derler? Diktatör mü, zorba mı, padişah mı, sultan mı, despot mu?.. Şu günlerde Balbay’ın kitaplarını masaya serdim. Okuduklarımı yeniden okudum. Her biri beni aydınlıklara götürdü... Asya’nın, Afrika’nın, Amerika’nın.. daha da çok yurdumun tarihine, sorunlarına, karanlık işlerin çözümleme yorumlarına... Bir yazarı, akıl dışı suçlamalarla, yüzlerce yıllık cezaların tehdidiyle yıldırmaya çalışmak boş bir çaba değil midir? Hapislikler, zulümler, yasaklamalar, korkutmalar gerçek yazarların kalemini kıramaz. Daha sağlam, daha güçlü kalemler bulur, yine düşündüğünü, gördüğünü, bildiğini yazar o insanlar... Balbay, sonunda yargı önüne çıktı! Bir gün, derken iki gün, sonra dava aralığın ortasına ertelendi! Nedeni, yeni yapılan mahkemenin tavanından ağır bir parçanın yargıçların tepesine düşmesi! Neyse kimseye bir şey olmamış, ama Balbay’ın savunması bir kez daha yirmi gün sonraya ertelenmiş! Bu demektir ki, Balbay aylardır çektiği hapisliğine yirmi gün daha katlanacak. Balbay bir “darbe”ci mi? Geçende hücresinde kendi kendine “Ne kadar dar be burası..” dediği için mi? Duyanlar korkmuşlardır “darbe” sözünden!.. Nedir bu darbe geldi gelecek, geliyor gidiyor kuşkusu?.. İnsan soruyor.. bu darbe korkakları önceki darbelerde nerdeydiler? Karşı mı çıktılar, yoksa darbecilere boyun mu eğdiler? Şu AKP’nin önde gelenlerinin 12 Mart’ta, 12 Eylül’deki yaşantılarını merak etmez misiniz? Anayasa oylamasında kuzu kuzu oy verdiklerini, Evren Paşa’nın anayasasına, hem de cumhurbaşkanlığına yüzde yüze yaklaşan bir oranda oy verenlerden olduklarını?.. Şimdi bir korku içinde, yeni olmadık darbeciler yaratıyorlar! Uydurma mektuplar, belgelerle durup dururken bir darbe korkusunu yaygınlaştırıyorlar, Balbay’ları aylarca zindanlara kapatıp ayıplar, çirkinlikler yaratıyorlar. Ömür boyu iktidar özel mallarıymış gibi! Uğur Mumcu ne demişti anımsayalım! “Kafalarında seçim sandığı taşıyan siyasetçiler unutulacak... Aydınlara, sanatçılara en acımasız cezaları verenler unutulacak... Devlet adına yol kesen eşkıya unutulacak... Beyinlere teller dolayanlar unutulacak... Devlet başkanları unutulacak... Kırmızı plakalı arabalara tırmanmış başbakanlar unutulacak.” Ama Balbay’lar unutulmayacak! Haksızlıklara direnenler hep anımsanacak... isimlerle birlikte beni yayõn kuruluna aldõ. O yumuşaklõğõ için- deki olağanüstü kararlõ- ğõ ile amacõnõ gerçek- leştirdi. Hiç beklemi- yordum. Cumhuriyet yö- neticileri ne derler bil- miyorum, ama biraz son- ra ilanlar arttõ, kâğõt cin- si değişti… Sõk sõk bu- luştuk, ya bizde ya Cum- huriyet merkezinde. Sa- yõsõz telefon görüşmele- ri yaptõk. Fotoğraf dedi, gön- derdik. Görüş istedi, ak- tardõk. Ama ne incelik, ne tevazu. Ne diyeyim, daha önceden tanõma- ma rağmen pes ettim. Zaman olarak en dar an- larõmda bile onun yazõ isteklerine “hayır” di- yemedim. Bana “Gezi” dergisinde bir yõğõn ya- zõ yazdõrttõ. C a ğ a l o ğ l u ’ n d a 1969’da ilk yazõmõn çõk- tõğõ ANT Dergisi’nde benim duyduğum ilk amatör heyecanõmõ o ile- ri yaşõnda hâlâ duyu- yordu. Krizlere göre “Gezi” eki biçimler de- ğiştirdi. Ama inancõnõ yitirmedi. Söylenmesi gerekenleri, yazdõ, yaz- dõrttõ. Şimdi “Gezi” ekinin 20 Nisan - 3 Mayõs 2005 tarihli 1. sayõsõ önümde: Sağ olsun ilk sayõnõn kapak içindeki ilk yazõ şerefini bana verdi: “İs- tikrarlı Turizm İçin Kültür Turizmi”. Hep “kültür turizmi”ni işle- di. Ona gönül vermişti. Bu dünyadan geçici ayrõlõk gününde hem sporcular, hem basõn emekçileri, hem de tu- rizmciler yanõndaydõ. 17 Kasõm 2009 günü Halim Bulutoğlu ile bir- likte İstanbul 2010 Av- rupa Kültür Başkenti- Yürütme Kurulu’ndan istifa ettiğimizde Cum- huriyet’te haberi o verdi. Son konuşma. Bilmiyorum, belki de Cumhuriyet’teki son ha- beriydi. Doğu’nun ermi- şi Buda üç öneride bu- lunmuş: Aşõrõ arzular- dan, hõrstan uzak durun, kin ile nefreti bõrakõn ve cehaletiniz ile mücadele edin. Bu üç özellik de on- daydõ. Bizim kültürü- müz buna “kâmil in- san” diyor. Bu kâmil insan bize yol gösterirken aramõz- da olmaya devam ede- cek. Kendi ülkelerinin ekonomisinin kalkõnmasõ için davet edilen Müslümanlar çalõştõrõlõrken ülkeleri için tehlikeli olmuyorlar, buna karşõlõk ibadethanelerinin minaresi ve dolayõsõyla ezan, toplumsal düzenleri için tehlike arz edebiliyor. Doğu’nun ermişi Buda üç öneride bulunmuş: Aşõrõ arzulardan, hõrstan uzak durun, kin ile nefreti bõrakõn ve cehaletiniz ile mücadele edin. Bu üç özellik de ondaydõ.Bizim kültürümüz buna “kâmil insan” diyor. Bu kâmil insan bize yol gösterirken aramõzda olmaya devam edecek.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle