21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
3 ARALIK 2009 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA KÜLTÜR [email protected] CMYB C M Y B ESİNTİLER ZEYNEP ORAL Abdülkadir Yücelman Gazetecilik mesleğinin olmazsa olmaz durumlarından biri de her sabah tüm gazeteleri okumak zorunluluğudur. Kimini daha çok, kimini daha az okursunuz... İlgi alanınıza göre gazetelerin belirli sayfalarına, belirli yazarlarına odaklanırsınız... Yıllar boyunca, ben her sabahki bu sıradan ve alışageldiğim “iş” sırasında, spor sayfalarına geldim mi o gazeteyi kapar, bir başka gazeteye geçerdim. Bakmazdım bile. Çok önemli bir şey olsa zaten birinci sayfaya çıkmış olurdu... Zaten spor sayfaları sadece futbolla doluydu... Ama bu “bakmazdım bile”nin gerisinde galiba şöyle etkenler de vardı: Değil mi ki benim alanlarım kültür ve sanat, basın yayın dünyasında hep üvey evlat durumunda; hep horlanma, hep yok sayılmaya maruz... Değil mi ki ekonomik kriz, sayfa azalacak dendi mi önce sanat sayfaları kesilir kırpılır, yok edilir, ben de küserdim işte! Kime mi küserdim? Her gazetede “kral” olmaya çalışan spor sayfalarına! Hani “ben de seni tanımıyorum / okumuyorum” gibilerinden... Bu aptalca “cezalandırma” yöntemimi kırmak için, spor dünyasının eşsiz bir duayeni Sevgili Namık Sevik çok uğraştı... Sonra günün birinde, bir rastlantı Cumhuriyet gazetesinin spor sayfasında kızları, kadınları daha çok spora yöneltmeyle ilgili harika bir yazı okudum. İmza Abdülkadir Yücelman. Artık spor yazarımı bulmuştum. Çünkü onun yazıları yarış, rekabet, maç, fiziki güç dışında bir şeyler anlatıyor, insan “renklerini”, insan “kokusunu” öne çıkarıyordu. Tamam spor basınında bu kadarı bana yeterdi. Bütün bunlar çok önceden olmuştu... ‘Gezi’ dergisinin en genci Günün birinde Milliyet gazetesinden kovulup, Cumhuriyet gazetesinde çalışmaya başladığımda (2001) ilk işim, “benim spor yazarımı” bulmak oldu. Size anlattıklarımı ona da anlattım. Tonton, babacan tavrı, her daim gülen gözleriyle sımsıcak kucaklaştık. Abdülkadir Yücelman, “Abdül Abi” gazetedeki en yakın dostlarımdan biri oldu. Gazetenin “Gezi” ekini çıkarıyordu. Onunla çalışma olanağı buldum. Coşkusu, heyecanı olağanüstüydü. O coşku bulaşıcıydı. Çok çalışkandı. O minicik birkaç sayfaya dünyaları yerleştirirken aldığı tadı, keyfi, işini yaparkenki coşkusu görülecek bir şeydi! Türkiye’nin tüm gezi yazarlarını o birkaç sayfada toplamıştı. “Bizim yazarlarımız”la kıvanç duyardı. Yanında çalışan gençlere tavrı, örnek nitelikteydi. “Bizim ekip” duygusunu aşılamakta eşsizdi. Spor Servisi’nin yanındaki minicik odasında “bizim yazarlardan” geleni gideni hiç eksilmezdi. Odasına bir kez girdiniz mi, sohbetine doyamazdınız. Her an yeni projeler üretmeye hazır, hiç yorulmaz, hep enerjik, hep paylaşımcı... Çevresindeki gençlere bakar kararımı verirdim: O, Gezi dergisinin en genciydi! Beni spor sayfalarıyla barıştıran, “Gezi” dergisiyle coşturan Abdülkadir Yücelman bana bir de Spor dünyasının en prestijli ödüllerinden birini “Fair Play” ödülünü kazandırttı. Anımsarsınız, Ali Sami Yen’in dış duvarlarında dev boyutta “Cehenneme Hoş Geldiniz” yazıları vardı... Birkaç yazıyla o sözlerin kalkması gerekliliğini, neden kalkması gerektiğini vurguladım ve o yazıyı kaldırttım. Eğer Abdülkadir Yücelman’ın destek yazıları olmasaydı başaramazdım. Şenes Erzik bu olanı UEFA, FIFA toplantılarında “iyi örnek” olarak dile getirmiş, bana “Fair Play” ödülü vermişlerdi. Sevgili Abdülkadir Yücelman, ne desem, ne anlatsam boş... Yeryüzünün tüm ödülleri, senin oluşturduğun örnek insan yanında sönük kalır. Bence sen kendin, yalnız Cumhuriyet gazetesi, yalnız spor basını için değil, sayısız insan için başlı başına bir ödüldün. Seni şimdiden çok özledim. [email protected] faks: 0212 257 16 50 C umhuriyete sevdalõ arkeologlarõmõzdan Prof. Ufuk Esin’i 2008 başlarõnda 75 yaşõnday- ken yitirmiştik… Giderek tõr- mandõrõlan şu “etnik ayrı- lık”çõlõğõn Anadolu’ya ne den- li “yabancı” olduğunu, yaşa- mõyla bütünleştirdiği tarihçili- ğinin bilgeliğiyle özetle şöyle belirtmişti: “Biz aslında kültürlerin mo- zaiği değil, binlerce yıllık bir- likteliklerimizin yarattığı Ana- dolu alaşımıyız.. Mozaik dağı- labilir; alaşım ise ortak yaşamın ürünü olan tüm kültürlerin kay- naşmasıdır; asla dağılmaz; da- ğıtılamaz...” İkide bir “farklılıklarımız zen- ginliğimizdir” diyerek sözde “et- nik barış”! adõna “ayrılıkları vurgulama” yarõşõna giren siya- setçilerimiz; “demokrasi”yi bile sadece “etnik özgürlük” olarak görmeye başlayan “ay- dın”(!)larõmõz… Hocamõzõn bu “bilimsel” gözlemini ne za- man kavrayacaklar? Nüfus sayõmõnda bile “et- nik köken” araştõrmasõnõ öne- rebilecek kadar Anadolu ger- çeğini yadsõyanlara, “ala- şım”õn tarihsel ve çağdaş onurumuz olduğunu, bu ne- denle “Cumhuriyet”in de kültürel temelini oluşturdu- ğunu nasõl anlatabileceğiz? ‘NİLÜFER’İN KIYISINDA... Bursa’nõn Nilüfer Belediyesi, bu “yaşamsal” sorulara son yõllarõn belki de en anlamlõ “kültürel proje”siyle yanõt ve- riyor... Farklõlõklarõmõzõn değil, “ala- şım”laşan kültürlerimizin “ortak zenginliğimiz” olduğu bilincini “kuşaktan kuşağa” yaşatacak bir “uygarlık yerleşkesi” yaratõyor... Balkanlar’dan Kafkaslar’a, Bur- sa’ya gelerek kentin “hemşeri”si ol- muş insanlarõmõzla birlikte “Ana- dolu Arastası”nõ kuruyor... “Balat” semtinde, Nilüfer Dere- si’nin kõyõsõndaki 163 dönümlük arazide planlanan proje için Belediye Başkanõ Mustafa Bozbey şunlarõ söylüyor; “Çağlar boyu bize asıl kimliğimizi kazandıran beraber yaşama kültürümüzü ve tüm de- ğerlerini Anadolu Arastamızda yan yana ve içi içe sergileyerek Bursa’nın toplumsal zenginliğine ve turizm dünyasına elbirliğiyle kazandırmayı hedefliyoruz”… Aynõ hedefin “proje raporu”nda ise yurdun hemen tüm yörelerinden “geleneksel mimari”nin ve “özgün alışveriş mekânları”nõ barõndõran “arasta”larõn yer alacağõ “yerleşke” için esin kaynağõ olan “Anadolu er- demleri” özetle şöyle anõmsatõlõyor: “Anadolu için toplumsal barış ve dostça beraberlik bir özlem de- ğil, binyılların ‘yaşam biçimi’dir. Bu birlikteliğin mayası ise ortak üretim ve üleşimdir. Anadolu Arastası’nda tüketim dünyasının yozlaştırıcı alışkanlıkları yerine, üretim uygarlığının tarihsel gele- nekleri yeniden anımsanarak kut- sanacak; Bursa’da tüm yurdu kucaklayan bir buluşma merke- zi yaratılacak”… İşte bu duygularla tasarlanan pro- jeye “arasta” denilmesinin nedeni ise geleneksel “çarşı-pazar” uy- garlõğõmõzõ unutturmaya başlayan “alışveriş merkezleri”ne karşõ, yi- ne Anadolu’nun bin yõllara uzanan kentsel zenginliğini yaşatabilmek… “Arasta” kavramõ, hemen tüm ta- rihi kentlerimizin ortak zenginliği olarak, sosyo-kültürel ortamlarõn merkezleri konumundaki “eski çar- şı”lar ve kültürel “yaşam alanla- rı”nõ tanõmlõyor. Yurdun tüm böl- gelerinden yöresel ürünlerin “AVM rafları”ndan sadece “ba- karak” değil, arasta dükkânla- rõndan ve o yörenin kültürüyle ye- tişmiş insanlarla “konuşarak” hatta “sohbet” ederek alõnmasõ, projenin amaçlarõ arasõnda yer alõyor... Nitekim Anadolu Arastasõ projesinin bu düşünceler içinde “Bursa”ya ne denli yakõştõğõ da ay- nõ raporlarda şöyle açõklanõyor: “Bu kent, zengin bir sosyo-kül- türel buluşmayı ağırlamakta- dır… Osmanlı başkentliğiyle be- zenen tarihsel derinliğiyle birlikte, son 50 yılda göçle gelen farklı, ama ‘akraba’ kültürlerin hoşgörü ve dostluk kentine dönüşmüş- tür. Kültürel hakların, kentli haklarıyla birlikte gözetilmesini temel alan proje, tüm kimlik de- ğerlerini ortak bir ‘rekreasyon ve turizm projesi’ olarak Bur- sa’nın ev sahipliği zenginliği- ne kazandıracaktır”… ‘UYUMLU KOMŞULUK’LAR.. Projenin “mimari” yakla- şõmlarõna gelince... Belirlenen kültür coğrafya- sõnõn geleneksel mimari çeşit- liliği, belli bir yerleşme dü- zeni ve “uyumlu komşu- luklar” içinde yansõtõlacak; sadece sunulan hizmetler, kültürel etkinlikler ve yöre- sel değerlerin paylaşõmõ de- ğil, mimarlõk ve mekân kül- türü açõsõndan da farklõ böl- gelerin özgün değerlerini “bir arada” görme, algõlama ve tanõma olanağõ yaratõlmõş ola- cak... yerel mutfaklardan fark- lõ, bölgesel karakterlere göre hizmet verebilecek yazlõk ve kõşlõk mekânlara sahip yeme-içme tesis- leri; el sanatlarõ üretim ve eğitim (kurs) mekânlarõ; sergileme ve sa- tõş üniteleri bulunacak... Yöresel kültürler, diller, lehçeler, müzikler, gelenekler, masallar, ef- saneler, oyunlar gibi zenginliklerin bilimsel açõdan ele alõnarak araştõr- ma-inceleme-yayõn vb. çalõşmalarõn yapõlabileceği bir “Avrasya Kül- türleri Enstitüsü”nün de Uludağ Üniversitesi’yle işbirliği içinde ku- rulmasõ düşünülüyor... Bütün bunlarõn yine Bursa’daki “hemşeri dernekleri”yle proje ortaklõğõ içinde gerçekleştirilmesi, Anadolu birlikteliğinin demokra- tik dayanõşma içinde yaşama ge- çirilmesini sağlõyor... Nilüfer Belediyesi’nin Balkanlar’dan Kafkaslar’a ‘kültürel alaşõm’ projesi hayata geçiyor ‘BERABERLİKLER’İN YERLEŞKESİ 1-Arastalar çağlar boyu hem- şehriliklerin kentsel yaşam ve buluşma merkezleri oldular. Aynı zenginlik çağdaş uygar- lığa da kazandırılacak... 2-El sanatlarından yöresel ürünlere, yerel tatlardan özgün kimliklere tüm Anadolu erdemleri “bir arada” yaşanacak... Bursa’da ‘Anadolu Arastasõ’ Bellucci ve Marceau ile ‘Dönüşüm’ Kültür Servisi - Yönetmenliğini Marina De Van’õn üstlendiği Fransõz filmi ‘Dönüşüm’ yarõn gösterime giriyor. Başrollerinde İtalyan oyuncu Monica Bellucci ve Fransõz Sophie Marceau’nun bulunduğu film, 62. Cannes Film Festivali’nin yarõşma dõşõ bölümünde gösterilmiş ve hem eleştirmenler hem de izleyicilerden olumlu eleştiriler almõştõ. Fiziksel olarak, yavaşça başka birisine dönüşen bir kadõnõn hikâyesinin anlatõldõğõ film, güçlü oyunculuklarõ ve karanlõk atmosferiyle psikolojik gerilim türünün iyi örneklerinden biri olarak dikkat çekiyor. Filmin ülkemizdeki ilk gösterimi Ekim ayõnda, ‘Filmekimi’nde yapõlmõştõ. Kültür Servisi - Behiç Ak’õn ya- zõp Serpil Tamur’un yönettiği İs- tanbul Devlet Tiyatrosu’nun yeni se- zon oyunlarõndan “İki Çarpı İki” 3, 4 ve 5 Aralõk’ta Gaziantep’te seyir- ciyle buluşuyor. İlk kez 1 Ekim’de seyirci karşõsõna çõkan oyun, bu ilk turnesinde bu akşam saat 20.00’de Onat Kutlar Sahnesi’nde izleyiciy- le buluşacak. Adnan Biricik ve Se- ray Gözler Yeniay’õn rol aldõğõ oyun, günümüz insanõnõn çelişkile- rini yansõtõrken çift olmanõn getirmiş olduğu özlemlerin de politik karşõt- lõklarõnõ aramaya çalõşõyor. İki kişinin aynõ anda dört kişiyi canlandõrdõğõ oyun, neo-liberalizm ve devletçilik, birey ve politika, iktidar ve sevgi olarak ifade eden karşõt- lõklarõ sorgularken aynõ zamanda oyunculara zengin deneysel ola- naklar da sunuyor. Kültür Servisi - Devlet Tiyatrolarõ Opera ve Balesi Çalõşanlarõ Yardõmlaşma Vakfõ’ndan (TOBAV), Kültür ve Turizm Bakanõ Ertuğrul Günay’õn Devlet Tiyatrolarõ’nõn (DT) Kürtçe oyun oynamasõ konusundaki açõklamalarõna tepki geldi. TOBAV’õn yaptõğõ açõklamada, “Ulusal tiyatrolar o ülkenin resmi dili ne ise o dil ile konuşurlar. Farklı diller için olanaklar yaratılacak ise bunun için yeni sistemler kurulur” denildi. TOBAV tarafõndan yapõlan yazõlõ açõklamada, ‘Tiyatronun hangi dilde oyun oynayacağı görüşünün, hiçbir yerde tiyatronun yöneticilerine, sivil toplum kuruluşları ve meslek birliklerine danışmadan yapılmadığı, bu mesleği yapanların birikimlerine, uzmanlığına ve sanatsal özerkliklerine saygı gösterilmesinin gerektiği’ vurgulandõ.Bakan Günay’õn “Devlet Tiyatroları’na verilen devlet desteğinin kaldırılarak, Anadolu’da tiyatro yapan gruplara dağıtılması halinde daha çok seyirciye ulaşılacağı” şeklindeki beyanõnõn da eleştirildiği açõklamada, bu konularda açõklama yapmadan önce uzmanlõk ve sivil toplum kuruluşlarõ ile görüş alõşverişinde bulunulmasõ gerektiği belirtildi. Ayrõca TOBAV, tüm sanat akademileri, meslek birlikleri, sivil toplum kuruluşlarõ ve tiyatrolara da destek çağrõsõnda bulundu. TOBAV’dan Günay’a Kürtçe oyun tepkisi Sinemada savaş ve futbol mucizesi ‘İki Çarpõ İki’ turnede Serpil Tamur’un yönettiği oyun Gaziantep’te. Ahmet Uluçay uğurlandı TAVŞANLI (AA) - İstanbul’da tedavi gördüğü hastanede önceki gün hayatõnõ kaybeden yönetmen Ahmet Uluçay’õn cenazesi, Kütahya’nõn Tavşanlõ ilçesine bağlõ Tepecik beldesinde toprağa verildi. Tepecik beldesindeki ‘Ahmet Uluçay Evi’’ adõ verilen evinin önündeki törende Tarõk Keskiner tarafõndan Ahmet Uluçay’õn yazdõğõ ‘İnegöl İşi Çantam’ adlõ şiiri okundu. Daha sonra Orta Cami’ye getirilen Uluçay’õn cenazesi, ikindi namazõnõn ardõndan belde mezarlõğõna defnedildi. Cenaze törenine, eşi Ayşe ve oğlu İdris Uluçay’õn yanõ sõra oy Kütahya Vali Yardõmcõsõ Ömer Eru, Kütahya Belediye Başkanõ Mustafa İça, sinema yönetmenleri Yeşim Ustaoğlu, Yüksel Aksu, Tayfun Delice, Şener Gülbudak da katõldõ. Baykam tekrar UPSD Başkanı Kültür Servisi - Uluslararasõ Plastik Sanatlar Derneği Olağan Genel Kurulu, yeniden Bedri Baykam’õn başkanlõğa seçilmesiyle sonuçlandõ. 30 Kasõm’da Maçka Demokrasi Parkõ’ndaki dernek merkezindeki toplantõ sonucunda Bedri Baykam başkanlõğõndaki yeni yönetim listesi, 82 katõlõmcõ üyenin oybirliği ile üç yõllõğõna yönetime seçildi. Yeni yönetim kurulu aynõ gün toplanarak görev dağõlõmõnõ yaptõ. Buna göre başkanlõğa Bedri Baykam, ikinci başkanlõğa ve saymanlõğa Bahri Genç, genel sekreterliğe Safiye Mine Erdurak, genel sekreter yardõmcõlõğõna Berna Erkün, UPSD Galerisi’nden sorumlu üyeliğe Hülya Küpçüoğlu, üniversiteler ve sanat eğitimi kurumlarõ ile ilişkilerden sorumlu üyeliğe Melik İskender, kurumsal ve halkla ilişkilerden sorumlu üyeliğe Murat Havan seçildi. Kültür Servisi - Goethe Enstitüsü yarõn saat 19.00’da Sönke Wortman’õn yönettiği 2003 tarihli ‘Bern Mucizesi’ filmi gösterecek. Louis Klamroth, Peter Lohmeyer ve Katharina Wackernagel’in rol aldõğõ filmde, 2. Dünya Savaşõ’ndan geç geri dönen bir adamõn ailesi ve gündelik hayata uyum sağlamaya çalõşmasõ konu ediliyor. Macaristan’õ finalde 3-2 yenen B. Almanya’nõn kazandõğõ Bern Dünya Futbol Şampiyonasõ’ndaki beklenmeyen zafer, aileye tekrar barõş ve huzur getiriyor. Türkçe altyazõlõ film enstitüde ücretsiz gösteriliyor.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle