17 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B GÖRÜŞ AHMET TAN Yamuk - Yumuk MERİÇ VELİDEDEOĞLU Bu oturum, 18 Aralık Cuma günü yapıldı. Oturumda yaşananlara geçmeden önce, AİHM’de on yıl süreyle yargıçlık yapmış değerli hukukçumuz Sayın Rıza Türmen’in, “yargı” konusundaki kimi değerlendirmelerini anımsamak yerinde olur sanırım. Cumhuriyet’te Sayın Leyla Tavşanoğlu’nun geçen pazarki “Söyleşi”sinin konuğu olan yargıç Türmen: Siyasal iktidarlar, demokrasilerde “yargı”ya “saygı” gösterirler, diyor ve ardından şöyle sürdürüyor konuşmasını: “Yargıdan rahatsız olsalar bile, yargının bağımsızlığını sağlayacak tedbirleri alırlar.” Böylece “saygı”nın “gerek”tirdiklerine de değiniyor Türmen. Ayrıca söyleşinin bir yerinde: “Yargının ‘kalitesi’ hukuk fakültesi eğitiminden başlıyor” demekle de yargının “üç” ayağını oluşturan “yargıç”, “savcı” ve “avukat” üçlüsüne dikkat çekiyor. Yargının “kalite”sinin bu “üç”lüye bağlı olduğuna işaret ediyor. Demek bu “üç”lünün hukuk “donanım”ı, ayrıca da “duyunç”u (vicdan), yargının “kalite”sini belirliyor; bu “kalite” de “yargı”ya “saygı”yı sağlıyor. Bu durumda yargılamanın “ilk” adımını oluşturan “iddianame”yle bu “kalite”nin sergilenişi başlar denebilir. Türkiye’nin gündeminden düşmeyen “Ergenekon Davası”nda da bu “kalite”yi, oturumu izleyerek -belki- görebiliriz diye düşündük, bu “dava”ya karşı “dokuz” aydır sürdürülen “Simgesel Eylem”i gerçekleştiren Cumhuriyet okurları ve katılımcı yurttaşlarca. Ve topluca Silivri’ye gittik. İkinci Ergenekon Davası’nın 24. oturumunu oluşturan bu duruşmada, “Ergenekon İddianamesi”yle sanık sandalyesine oturtulan Birol Başaran’ın avukatları, “iddianame”yi hukuksal düzenbağı (disiplin) içinde didik didik ettikçe içimiz kurudu, burkuldu. Çünkü iddianame “savcı”ların kaleminden çıkmışa pek benzemiyordu; adeta bir metinden “kopya” edilmiş izlenimini uyandırıyordu; üstelik “kopya” işi de pek “acemi”ce yapılmıştı. Örneğin, “iddianame”de: “... ekran çıktısında görüldüğü gibi” deniyordu ama, bu “çıktı” metinde yer almıyordu. Peki bu “ekran çıktısı” nerede vardı ve bu metin nereden alınmıştı? “Polis tutanakları”nda vardı bu “çıktı”; “iddianame”nin metni o “tutanak”lardan alınmıştı, ama “çıktı”ya boş verilmişti anlaşılan... “İddianame”de: “... çizili olanlar...” deniyordu ama “çizili olan” satırlar metinde yoktu. Bu “çizili” bölüm nerede vardı? Yine “polis tutanakları”nda; yani “tutanak” metni yine eksik “aktarılmış”tı “iddianame”ye, yine boş verircesine... İnsan gülsün mü, üzülsün mü bilemiyor. Öte yanda Birol Başaran bir kitaba “önsöz” yazmış. Bu da “iddianame”ye alınmış. Ama kitaptaki “önsöz” ile arasında yer yer “ayrım”lar var. Neden? Çünkü polis, tutanağa “önsöz”ü biraz değiştirip geçirmiş. Böyle “uygun” görmüş... “İddianame”yi yazan “savcı” (savcılar) da “önsöz”ün “özgün”ünü incelemeye “gerek” görmemiş. “Öyle de olur, böyle de olur!” diyerek “kopya”lamayı sürdürmüş sanırım. Bu gibi örnekler saymakla bitmiyormuş. Bu durumda “iddianame”, “polis”çe yazılmış olmuyor mu? Ayrıca “iddianame”nin “bin”lerce sayfayı bulması, “yüz” binlerce “ek” oluşması için iddianame -ne ararsan bulunan- bir “semt pazarı”na dönüştürülmüş. Bunun örneklerine dalmayalım. Ama bunlardan birini anmadan geçemeyeceğim. Bu, Başaran’ın ödediği bir vergisinde, vergi dairesince yapılan “150” liralık “indirim”le ilgili bir durum. Başaran vergi dairesine verdiği onca “rüşvet”le sağladığı bu “indirim”i, kendi görüşünü -darbe yapmayı- “sivil toplum kuruluşları”na “aşılamak” üzere, onlara bol bol(!) dağıtmış. Devletten “esirgediği” bu paraları hep bu yolda kullanıyormuş. Başaran’ın avukatlarından bunları dinlerken, “kalite” ve “saygı” ilişkisini “hiç”e indirgeyen, yer yer “güldürü”ye dönen bu “iddianame” sahiplerinin, savcıların oturduğu yere baktım. Yoktular. “Yok” mu olmuşlardı acaba? Hayır! Görmemi, oralarda dolaştığı söylenen, ünlü bir “güldürü” ustasının görüntüsü engelliyor gibiydi ama sesi net duyuluyordu. “Maşallah! Beni fersah fersah aşmışlar!” diyordu. “Ortaoyunu”nun bu “ustası”(*)nın ışıklar içinde yatmasını dilerim. (*) Ustaların ustası İsmail Dümbüllü. 2. Ergenekon’un 24. Oturumu [email protected] KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK [email protected] ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ [email protected] 25 ARALIK 2009 CUMA CUMHURİYET SAYFA 17 Mahkemeden açık çek gibi arama kararı: Serbest adalet ekonomisi! Böbür Necati Cebe: “Küçük beyinler büyük düşünemezler; yalnızca ‘büyük düşünmeliyiz’ diyerek büyük düşündüklerini sanıp böbürlenirler!” Yarar Ulvi Oğuz: “Tekel direnişinin bir yararı da, en büyük Türk büyüklerine düzenlenecek suikastları ortaya çıkarmasıdır!” Harbi Sadi Yak: “Serbülent Bülent haklı valla, bir suikastı bile beceremeyen subaylarla(!) iyi ki harbe girmemişiz.” YağmurDeniz Köstebek, Arınç’ın elemanı mı? BİR ülke düşünün ki, askerler askerlere günaşırı suikast planlasın. İki günde bir askerler sivillere suikast planı yapsın. Haftada bir siviller askerlere suikast girişiminde bulunsun. Her ay siviller sivillere yönelik suikast planı hazırlasın! Bir ülke düşünün ki, askerler sivillere, siviller askerlere, günaşırı darbe planı yapsın. Bir zamanlar sabah erken kalkanın suikast veya darbe yaptığı Güney Amerika ülkelerini geçtik valla! En komiği de ipe sapa gelmez iddiaların ciddiye alınıp “yargıya intikal” ettirilmesi! Oysa demokratik bir hukuk devletinde bu tür iddialar yargıya değil iddianın sahibi “akıl hastanesine” sevk edilir! Bu arada Recep’in serbülenti Bülent Arınç’ı iki subayın suikast için izlediği yolunda polis kaynaklarından yapılan açıklama ne kadar komikse Genelkurmay Başkanlığı’ndan yapılan yazılı açıklama da o kadar ciddiydi. Genelkurmay, karargâhtan dışarıya bilgi sızdıran bir askeri personelin yani köstebeğin izlendiğini açıkladı. İnsan merak ediyor? Acaba, köstebek, Bülent Arınç’la temas mı kuruyordu? Köstebek, izlendiğini anlayınca “suikast senaryosu” yazarak hükümetin polislerini devreye sokmuş olmasın? Neden olmasın? Amerikalıların geçirdiği çuval ordunun başından henüz çıkartılabilmiş değil ki! Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” TÜRKİYE’NİN dış politikasında eksen kayması yokmuş; dere, yatağını şimdi bulmuş. Civan padişahı Fatih Sultan Recep, Şam’dan böyle buyurmuş. Bülent Esinoğlu, “dere yatağı”ndaki büyük tehlikeden ve tehditten söz ediyor: “Amerika İran’ı teslim almak için büyük bir manevraya girişti. Amerikan Kongresi’ne verilen bir taslakta, İran’a uygulanan ambargonun sınırları genişletiliyor. Buna göre, İran’a petrol rafine eden veya İran’ın ham petrolü rafine etmesine yardımcı olan ülkeler ile ticaret durdurulacak. Diyeceksiniz ki, Amerika zaten öteden beri İran’a ambargo uyguluyordu; bundan sonra da uygulasa aynı şeyler olacak demektir. Bu kez pek öyle değil. Amerika müttefiklerine, bu arada bize de demektedir ki, ey müttefiklerim İran ile enerji alışverişi yapmayın, İran’ı izole edin. Bu yeni bir fesat çıkarma tertibidir. Diplomatik görüşmelerin önünü kesmek demektir. Unutmayalım ki, Irak’a savaş, ambargo ile başlamıştı. Müeyyide uygulamak diplomatik yolları tıkamak ve teslim almaya çalışmak demektir. Biraz daha açalım. Bu durum İran’ın kendisinin petrolsüz kalması demektir. Çünkü İran’ın petrolünün büyük bir kısmı İran dışında rafine edilir. Yılda 7 milyon ton İran ham petrolü Türkiye’de rafine edilir. Bunun dışında Rusya ve Fransa’da rafine ediliyor. İran, Amerika’nın bu hamlesine karşı pek de etkili olmayacak, II. Dünya Savaşı sonrasından kalma bir yanıt verdi. Önce bir tarihi hatırlatmayı yapalım. II. Dünya Savaşı sırasında İran Almanya’ya petrol sattığı için Rusya ve İngiltere İran’ın petrol bölgelerini (kuzey ve güney) İşgal etmişti. Daha sonra bu işgale Amerika da katıldı. Savaş sonrası, Rusya hiçbir talepte bulunmadan çekildi. İngiliz ve Amerikan şirketleri İran petrollerine el koydu. Şimdi Ahmedinejat İngiltere, Amerika ve Rusya’dan tazminat istiyor. Bu yeni durum oldukça vahim. Önce Türkiye’nin uğrayacağı zararlara bakalım. İran’dan ham olarak aldığımız ve ihracat yaptığımız petrolün durması demektir. Biz ham petrol alımını durdurunca, İran da doğal satımını durduracaktır. Böylece, İran ile ticaret duracaktır. Şimdi anladınız mı eşbaşkanın Suriye ziyaretlerini? Suriye’yi, Amerika’nın talimatları uyarınca, İran’dan koparmak, ham petrolün bir kısmını İran yerine Suriye’den almaktır.” Dere yatağı SESSİZ SEDASIZ (!) HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Kuşbaşõ et ve patlõcanla yapõlan bir yemek. 2/ Te- lefon sözü... Ya- hudilikte bir nes- nenin dinsel amaçlara uygun- luğu. 3/ Eski dilde su... Suudi Arabis- tan’õn plaka imi... Tanrõtanõmaz. 4/ Keten dövmeye yarayan tokmak. 5/ Közlenmiş patlõcanla yapõlan kõymalõ ve yo- ğurtlu bir yiyecek. 6/ İn- leme, inilti... “Ben hava- da uçar idim/--- ilen tut- tun beni” (Türkü). 7/ İn- giltere’de çok sevilen bir cins bira... “Çok şõk, der- li toplu” anlamõnda argo sözcük. 8/ Paylama, azarlama... Antalya’nõn bir ilçesi. 9/ Su geçirmez kumaştan yapõlan bir tür spor ceket... Tantal elementi- nin simgesi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Edirne yöresine özgü, közlenmiş patlõcan ve sarmõsaklõ yoğurtla yapõlan bir yemek. 2/ Bir göz rengi... Kõrmõzõ renkte olan. 3/ Bir nota... Kasaplõk hayvanlarõn sõrtõndan elde edilen et. 4/ Eski dilde göğüs... Utanç duyma. 5/ Bilgiçlik taslayan kim- se... Konya ilinde bir baraj. 6/ Olumsuzluk belirten bir önek... Osmanlõ ordusunda ve donanmasõnda hafif piyade askeri. 7/ İslamda ehli sünnet mez- heplerinin en büyüğü. 8/ Bir kimsenin davranõşla- rõna temel olan ahlak ilkelerinin tümü... Yemen ve Etiyopya’da yetişen, yapraklarõ uzun süre çiğne- nince sarhoşluk veren bir ağaççõk. 9/ “Delice” de denilen, taneleri zehirli olan ve ekin tarlalarõnõ sa- ran bir ot... Tombul bir fõndõk türü. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 O Y K O F O B İ N A R M A N L A İ D A G A B İ N O K R O N İ K M A O T İ T D A M O K Z İ L İ N E T İ M R E N İ L E N Ç İ K A E L A A M E R 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 Domuz gribi açıklamalarına resmen sansür geldi. Ama bu köşe yine de şanslı. Aynı gün, burada sorulan ve TBMM’de önergeye dönüştürülen yazıya da yanıt geldi. Aslında önergeyi Başbakan için vermiştim. Gözüne girmiş olmayı hayal ediyordum. Onun istediği gibi haftada 1 ve üstelik cuma günleri yazıyordum. Aşı olmayı bile reddetmiştim. Ama yine de beni muhatap almadı. Yanıtları Sağlık Bakanı’na imzalatmış. Bu da ülke adına sevindirici. Demek ki araları düzelmiş!.. Önerge şöyleydi: Anayasaya göre devletin korumakla yükümlü olduğu halk sağlığına, halkımızın zihin sağlığı da dahildir. Sağlık Bakanı bizzat aşı kampanyası başlattığı gün, sizin aniden çıkıp da ‘Aşı olmayacağım’ demeniz, halkın zihninde bulanıklık yaratmıştır. Sorularımı yanıtlamakla aşı konusunda kamuoyundaki tereddütler giderilecektir. Soru: Hazineden aşı alımı için yapılan 500 milyonluk harcama sizin bilginiz dışında mı yapılmıştır? (Cerbezeli siyasetçiler için sorunun çok açık olması kaçamak yanıt vermek için büyük bir fırsattır! İşte örneği) Yanıt: Grip salgınından korunmanın en etkili yöntemi aşılanmadır. (…) Aşı alımı için 500 milyon liralık harcama yapılmış değildir. Bir sigorta olarak aşı bağlantısı yapılmış olup ihtiyaç miktarınca aşı ve sadece alınacak aşıların ücreti ödenecektir. Hükümetimiz zamanında aşı tedarikini yapmış ve risk gruplarında yer alan vatandaşlarımızın hizmetine sunmuştur. (Güzel de aşıya ne kadar harcanmıştır? Bu Tayyip Bey’in aşı sabotajının maliyetini bilmek için çok önemlidir!) Soru: Aşı alımı için ihale yapılmış mıdır? Yanıt: Konunun önemi ve aciliyetine binaen, Kamu İhale Kanunu’nun 22/f maddesine gore, üreticiler ile doğrudan sözleşme yapılmıştır. (Yani, ihale mihale yapılmamıştır!) Soru: Anayasaya göre (Md.112/1) Bakanlar arasındaki işbirliğini ve genel siyaseti yürütme görevi Başbakan’dadır. Aşı kampanyası Bakanlar Kurulu’nda görüşülmüş müdür? Yanıt: Ulusal Faaliyet Planımızın gerekleri yerine getirilmektedir. Alınması gerekli tedbirler hükümetimiz gündeminde de yer almakta ve koordinasyon sağlanmaktadır. Konunun Bakanlar Kurulu’nda görüşülmemesi söz konusu değildir. (Neden açıkça ‘görüşüldü’ denmiyor? Bu yüzden de Başbakan’ın Sağlık Bakanı ile aşı konusundaki kozunu neden Bakanlar Kurulu’nda paylaşmadığı hâlâ karanlıktadır!..) Soru: Aşı yaptırmamanız özel bir nedene dayanmıyorsa, bunu lütfen kamuoyu ile paylaşır mısınız? Yanıt: Aşı uygulamasında mecburiyet bulunmayıp gönüllülük esasıyla yapılmaktadır. Risk grubunda bulunmadığım için aşı yaptırmayacağımı ifade ettim. (Hayır, Tayyip Bey, böyle ifade etmediniz! Siz açıkça aşı kampanyasını sabote ettiniz. Hatta, ABD’deki aşının daha iyi olduğunu bile ima ettiniz. Daha da beteri 1. derecede risk grubunda olan küçüklerin de aşı olmasını önlediniz, “Torunuma bile yaptırmayacağım!” dediniz! Neden? Neden?) TBMM’deki soru önergelerini bile yamuk- yumuk yanıtlayan (yanıtlatan) bir Başbakan’ın uzatılan mikrofonlara söylediklerine ne kadar inanmak gerekir?
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle