Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
PERİHAN ERGUN
Bu yıl Türk Kadını’nın
Seçme ve Seçilme Hakkı’nın
05 Aralık 2009’da 75. yılına
girdik.
Bu hak ediş ancak 10 yıllık
bir süre içinde oluşabildi.
Eğitimci, dernekçi, gazeteci,
yazar, cumhuriyet öncesinde
çeşitli kadın derneklerinin
kurulmasında görev alan
kadınlarımızdan Nezihe
Muhittin, 16 Haziran
1923’te Kadınlar Halk
Fırkası’nı kurar; ama
TBMM’ce kadınlara parti
kurma hakkı verilmeyince de
07 Şubat 1924’te Türk
Kadınlar Birliği’ni kurmuştur.
Partiyi başkan olarak
kurarken, yanında ikinci
başkan olarak Nimet
Remide, sorumlu temsilci
Latife Bekir, sekreter olarak
da Şükufe Nihal (ki ışıklar
içinde yattığına inandığım
edebiyat öğretmenimdi) gibi
öncü kadınlar da O’nun
yanında destekleyicisiydiler.
Türk Kadını’nın Siyasal
Hakları’nı kullanmasının
kabulü ancak üç aşamada
sağlanmıştır.
Birincisi: 03 Nisan
1930’da Belediye Yasası’nın
23. maddesi 18 yaşındaki
kadınlara oy hakkı tanırken
24. madde de seçilebilme
hakkını getiriyordu. Bu da
ancak M. Kemal’in 32.
maddeyi engellemesiyle
sağlanabilmişti.
İkincisi: 26 Ekim 1933’te
aşıldı. 1924 tarihli Köy
Yasası’nın 20 ve 25.
maddelerini değiştiren yasa
koyucu, ihtiyar heyeti
seçiminde ve muhtarın
belirlenmesinde kadınlara da
seçme ve seçilme hakkı
tanıdı.
Üçüncüsü: Ve en
önemlisi, Türk Kadını’nın
siyasal özgürleşmesini
sağlayan seçme ve seçilme
hakkıyla taçlandırılmasıdır.
3 Aralık 1934’te
Atatürk’ün önerileri
Başbakan İsmet İnönü’nün
girişimiyle 190 milletvekilinin
imzaladığı kanun teklifi
TBMM’ye sunuldu. O gün
kadınlarımızın seçme-
seçilme haklarıyla birlikte,
tam bir eşitlik sağlayan
oturumu, Meclis Başkanı
Kazım Özalp topladı.
Konu Teşkilat-ı Esasiye
Kanunu’nun (Anayasa) 10 ve
11. maddelerinin
değiştirilmesi, yani
milletvekili seçme ve
seçilmede ilgili maddelere
KADIN kelimesinin
eklenmesi, sonuçta kadının
siyasette erkekle eşitliğinin
sağlanmasıydı. Başbakan İ.
İnönü kürsüye çıkarak,
“Kadınlarımızın milletvekili
seçmek ve seçilmek hakkına
sahip olmaları için yüce
katınıza teklif sunuyoruz”
dedikten sonra
kadınlarımızın Türk
tarihindeki yerlerinin
erkeklerle birlikte ve eşit
olduğunu, ulusun kaderinde
onların da söz sahibi
olmalarının gereğini veciz
sözlerle açıklar ve yoğun
alkışlarla kürsüden iner. 05
Aralık 1934 günü bu kanun
teklifi TBMM’ce onaylanır.
Böylece kadınlarımız birçok
çağdaş sayılan ülkeden
önce, (örneğin; İtalya 1944,
Yunanistan 1952, İsviçre
1980’den sonra) seçme-
seçilme hakkını TBMM’ce
1924 Anayasası’nın yukarıda
değindiğim maddelerinin
değiştirilmesiyle kazanmış
olur.
Mart 1935’te de TBMM’de
toplumun değişik
kesimlerinden ve
yurdumuzun 15 ilinden 18
kadınımız milletvekili olur.
Bunlar öğretmen, hekim,
çiftçi, Kurtuluş Savaşı’nda
çavuş, üniversite bitirmiş,
birçok konuda özveriyle
yurdun ve halkın hizmetinde
bulunmuş kadınlardır.
Kuşkusuz Cumhuriyet
tarihimizin en önemli
yaptırımlarından olan Laiklik
ve Kadın Hakları Devrimi,
Aydınlanma’nın temel
yapıtlarındandır.
Bu kazanım 1950’lerden
sonra giderek sayıca çok
aşağılara inmiştir. Örneğin;
1983’te 12, 1986’da 6, 1991
genel seçiminde 8’e
düşmüştü. Şimdiki Meclis’te
de 550 erkeğin yanında
ancak 50 kadınımız yer
alabilmiştir. Demokrasi
ancak, toplumda bireylerin
eşit hak ve özgürlükleri
sağlandığında oluşur.
Toplumumuzun yüzde 51’ini
kapsayan kadınlarımıza,
siyasette, icra ve karar
organlarında gereken yer
verilmezse çağdaş hukuk ve
uygarlıktan söz edilemez.
Bu ilkesel görüşle çağdaş
ülkelerde kadınların
siyasette ataerkil
içgüdülerden korunmaları ve
getirilen KOTA hakkını
sağlamak için parti tüzük ve
programlarındaki öngörüyü
benimsedik. 1989’da
SHP’nin unutulmaz Genel
Başkanı Erdal İnönü’nün
destekleriyle Tüzük
Kurultayı’nda erkek ve
kadınların parti organlarında
en az yüzde 25 KOTA
hakkını belirlettik. Ayrıca
Kadın Sorunları
Başkanlığı’na da porgramda
yer verdik. Kanımca;
ATA’mızın “Dünya yüzünde
ne varsa kadının eseridir”
özdeyişine saygı ve
borçluluğumuzu da böylece
ödemiş olduk.
ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected]
(ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com
OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ k_urgenc yahoo.com
5 Aralık 1934’ün Önemi
BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ [email protected]
15 ARALIK 2009 SALI CUMHURİYET SAYFA
15
Berlusconi’nin
suratını
dağıtmışlar.
Halkın karşısına
çıkacak suratı
varmış ki
dağıtmışlar!
Hasan Cemal
Hasan Cemal
“Acaba bu
dünyaya boşuna
mı geldim?” diye
yazmış. Fırıldak
Hasan döne döne
sonunda gerçeği
buldu!
Suç
Ahmet Önen:
“Demokratik
Toplum
Partisi’nin
kapatılmasındaki
suçu, iktidarda
olmayışıdır!”
Danışman
Soner Önal: “Polise
taş atan çocuklar,
ailelerinden alınıp
Nimet
Çubukçu’ya ‘taş
danışmanı’ yapılsın!”
YağmurDeniz
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’ne yelpaze
BİR seçici kurul düşünün ki kimi
nasıl seçeceğinden haberi yok.
Üstelik bu kurul gazetecilerden
oluşuyor ve o gazeteciler
verecekleri ödülle ilgili yönetmeliği
okumamış. Üstüne bir de seçici
kurulun aldığı kararlar Türkiye
Gazeteciler Cemiyeti Yönetim
Kurulu’nun onayı ile yürürlüğe
giriyor; yönetim kurulu da
yönetmelikten bihaber! Aynen
bütün renkler aynı hızla kirleniyordu,
Türkiye Gazeteciler Cemiyeti
marsığa dönmüş hesabı!
Konumuz Sedat Simavi
Gazetecilik Ödülü’nün bu yıl The
Taraf gazetesinin geçmişi asılsız
haberlerle dolu tetikçi muhabirine
verilmesiyle ilgili. Yarışma
yönetmeliğinin 4/1 maddesi aynen
“Özellikle haber ve yorum
konusunda, adayın son bir yıl
içindeki tüm çalışmaları da dikkate
alınır” diyor. Yarışmanın seçici kurul
üyelerinden Milliyet gazetesinin
magazin ekinde magazin yazıları
yazan Mehveş Evin adındaki kadın
itiraf gibi yazıyor: “Evet, muhabirin
imza attığı pek çok haber halen
tartışmalı. Seçici kurulun görevi,
muhabirin kim olduğuna veya hangi
davalardan yargılandığına göre
değil, haberine göre karar vermek.”
Cehaletin bu kadarı ancak
Türkiye’de gazeteci olmakla
mümkün! Bu da Türkiye Gazeteciler
Cemiyeti Yönetim Kurulu’na
“yelpaze” olsun; ne şiş yansın ne
kebap politikası için yellemekte
kullanırlar!
Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in
günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar,
sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist
değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi
çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra
Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü
Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler;
benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.”
TÜRKİYE’NİN gündemi, ayrılıkçı terör
örgütüyle kendini özdeş hale getiren Demokratik
Toplum Partisi’nin kapatılmasına kilitlendi.
Herkes tartışıyor: Karar siyasi mi hukuki mi;
Kürtçü milletvekilleri parlamentodan istifa
edecek mi, etmeyecek mi; Kürtçüler yeni parti
kuracak mı, kurmayacak mı? Hiçbirinin önemi
yok. Çünkü bundan sonraki gelişmeler
Amerika’nın öngördüğü “Kürt açılımı”na göre
şekillenecek ve Irak’ın kuzeyindeki teröristlerin
yarısı “barış elçisi” gibi Türkiye’ye postalanacak!
Anayasa Mahkemesi’nin hukukçu olmayan
Müslüman Başkanı Haşim Kılıç, kapatma
kararını açıklarken siyasilere ve özellikle
muhalefete “demokrasi nasihati” vermeye
kalkışsa da Türkiye’nin ipleri Amerika’nın elinde
ve Türkiye’yi bu gidişin sonunda demokrasi değil
faşizm bekliyor.
Faşizmin son sinyali de kel alaka birinden,
YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan’dan geldi.
Çankaya’daki AKP’li Abdullah’ın has adamı,
profesörlüğü Malezya’dan ithal Yusuf, cırt diye
ağzından kaçırıverdi. İmam hatiplilerin
üniversiteye girişte önünü açmak için gerekirse
hukuku da dolanacaklarını söyledi.
Hukuku arkadan dolanmak demek, hukuku
devre dışı bırakmak demek!
Yusuf’un cırt diye ağzından kaçırdığı bu laf
üzerine YÖK Başkanlığı, acil yazılı açıklama ile
“Başkanın kişisel önerisidir, iyi niyetle
söylenmiştir” diyerek bez yetiştirmeye çalıştı.
Yerseniz, hesabı. Yusuf’un şecaatini arz ederken
cırt diye ağzından kaçırdığı laf, siyaset
gündemine küt diye oturacağına o gün Kürtçü
partinin kapatma kararının açıklandığı için
gümbürtüye gitti.
Oysa Yusuf, hükümetin son yıllardaki temel
politikasını ifşa etti, açıkladı! Hukuku arkadan
dolanmakta yani hukuku devre dışı bırakmakta
örnek mi istiyorsunuz? İşte birkaç “cırt”lama:
Ergenekon operasyonları, Ergenekon kazıları
(ölüm kuyularındaki kemikler ne oldu),
Ergenekon polis baskınları, Ergenekon güya gizli
soruşturmaları, Ergenekon gözdağları,
Ergenekon gözaltıları, Ergenekon tutuklamaları,
Ergenekon yargılamaları, Ergenekon ihbar
mektupları, Ergenekon Telekulak İletişim
Başkanlığı yasadışı telefon dinlemeleri,
Ergenekon Adli(yelik) Tıp Kurumu düzmece
raporları...
Cırt
SESSİZ SEDASIZ (!)
GÖRÜŞ
BEDRİ BAYKAM
Pusulasını Şaşıran Ülke...
Türkiye kadar acaip ülke yoktur. Sevgili
ülkemizde ne yazık ki sürekli olarak partiler açılır,
kapanır, mahkemeler kurulur... Ve gündemde olan
konuların hepsi zavallı ve ortaçağdan kalmadır!
Yok ırktı, mezhepti, şeriattı, laikti, değildi...Normal
bir ülkenin gündeminde çalışma saatlerinin
kısaltılması, gençlerin spor ve sanata olan
erişimi, bedava sağlık hizmetlerinin yayılması,
liselerde doğum kontrol dersleri ve kadın-erkek
ilişkilerinin sağlıklı boyutları, ekoloji ve çevre-
kent korumalarının geliştirilmesi gibi tonla “uygar”
konu vardır. Aklını bu utanılası ırk-din eksenli
suiistimallerle bozmuş insanlar, ister iktidar ister
muhalefette olsunlar, böyle konuları hayallerine bile
oturtamazlar. Çünkü beyinlerini farklı bir bin yılda
bırakmışlardır. Tabii bunun yanı sıra, ABD eksenli
bölgesel siparişler karşısında “boynu kıldan ince”
olan birçok şaşkın insan da yok değildir! DTP
geçen cuma günü kapatıldı. Şaşırdım mı? Hayır.
Çünkü kapattırılmak için “çok özel”
gayretleriyle resmen “kitapta” ne yazıyorsa
yaptılar: Terör örgütüyle yakın temas, övgü, o
merkezden emir aldığını kanıtlayan demeçler; ülke
için değil, bir bölgenin belirli insanları adına
yürütüldüğü söylenen bir siyaset, vs, vs... Peki bu
kapatma kararına çok sevinip zafer çığlıkları attım
mı? O da hayır. Çünkü mühim olan sorunu
ertelemek, yok saymak değil, çözmek. Şimdi DTP
kapatılınca çeşitli gençler terörün içine daha da
kolay çekilmeyecekler mi? Olabilir ve endişe
duyarım. Çünkü sorunlarımızı diyalogla çözmeye
mecburuz. Anayasa Mahkemesi, DTP’yi kapattı,
AKP’yi kapatmadı. Bu benim açımdan mantıklı mı?
Hayır. AKP “para cezası” (!) ile kurtuldu, hem de
“Anti-laik faaliyetlerin odağı” olarak
tanımlanmasına rağmen! Peki bu karar ne işe
yaradı? AKP bunu bir uyarı olarak görüp, kendine
çeki düzen mi verdi? Yok, ne gezer! Tam tersine,
aynen Anayasa Mahkemesi’nin dediklerini
dillendiren kişi ve kurumlara, akademisyenlere,
yazar ve gazetecilere, medya organlarına açık
savaş ilan edip, demokrasiden son süratle
uzaklaşmaya başladı. Peki Anayasa
Mahkemesi’nin bu duruma karşı bir yaptırım
gücü var mı? Yok! Bu ortamı “normal” olarak
niteleyebilecek bir insan bulabilir misiniz? Bir
ülke düşünün ki, hiç kimsenin içeriğini
algılayamadığı bir “açılım” (?) yöneten Başbakan,
aynı zamanda “Güney-Doğulular İstanbul’a artık
vizeli girsinler” deme cüretini göstererek hepimize
“Hopdedik” dedirtmiş kişi! Bir ülke düşünün ki,
halk yedi askerimizi şehit eden alçakların “PKK”
adına saldırıyı üstlenmiş olmasından bir gönül
ferahlığı duyabiliyor, çünkü Başbakan “başka
odaklar” diye provokasyon iması yaparken HER
KONUDA olduğu gibi Ergenekon’u işaret etmiş
oluyor VE üstlenmeye rağmen olayı karartacak
demeçler verebiliyor... Bir ülke düşünün ki,
Başbakan “benim basınım çok özgür” diye
ABD’de gürlerken, muhalif “Aydınlık” dergisi bir
ay kapatılabiliyor, en büyük medya grubu
tehditlerden bunalmış olarak “Sağ kolumu mu
kessem, yoksa solu mu?” diye düşüncelere
dalabiliyor, bu arada “karşı” yazarların yarısı
içeride duvarlara çentik atıyor... Bir ülke
düşünün ki, Başbakan Ergenekon davasından
başlayarak her farklı konuda, şayet yargı hoşuna
giden bir karar vermişse, zevkten dört köşe olup,
“Bağımsız yargıya müdahale edilmez” nutukları
atıyor, tam tersine katsayılar konusunda olduğu
gibi, düşüncesine ters gelen bir karar çıkmışsa,
hemen “siyasallaşan yargı”dan söz edebiliyor...
Aynen türban adına demokrasi haykırışlarına girip
çağdaşlığa, alkole açtığı açık veya sinsi savaşlarda
kendi mantığını iflas ettirdiği gibi...Ve bir ülke
düşünün ki, AKP’yi anti-demokratlıkla itham
ederek yeri göğü inleten Devlet Bahçeli, Gül’ün
seçilmesine katkılarıyla, iktidar partisine en büyük
gücü vermiş partinin başkanı! Ben olsam,
konuşarak, mantığa davet ederek, ortada bir
“ayrılıkçılık” sebebi olmadığını anlatarak,
Güneydoğu’da diyalogla olayın üstüne gider,
malum saldırıları da telin etmeyen o partinin
demokrasi kelimesini kullanmasını
engellerdim... Mantık, kucaklama ve retorikle...
Çok saf buldunuz değil mi çözüm önerimi? Evet
haklısınız... Ama ne var ki ben, şu “halkların
kardeşliği” dedikleri şeye ulaşmanın aslında bu
saflık kadar yakın olduğuna inanıyorum...
[email protected] www.bedribaykam.com
BULMACA SEDAT YAŞAYAN
SOLDAN SAĞA:
1/ Bir kimsenin sõr-
tõndan geçinen kim-
se. 2/ Düşünülenin
tersini söyleyerek
yapõlan ince alay...
Slovenya’nõn plaka
imi. 3/ İslamlõktan
önce Kâbe’de duran
üç puttan biri... Kõ-
sa hortumlu bir hay-
van. 4/ Japonlara
özgü kâğõt katlama
sanatõ. 5/ Bursa’nõn
bir ilçesi... Rutenyum ele-
mentinin simgesi. 6/ Gü-
ney Afrika Cumhuriye-
ti’nin plaka imi... Tümden
çõplak olarak açõk havada
yaşamayõ savunan öğreti.
7/ Yükselme, yücelme...
Jüpiter gezegeninin bir uy-
dusu. 8/ “Ey benim ---
memesinde cüceler emzi-
ren acayip memleketim”
(B.R.Eyüboğlu)... Bir motorda biyellerin almaşõk devini-
mini dairesel devinime çeviren dingil. 9/ Ses... Otellerde
birden çok odaya sahip olan özel bölüm.
YUKARIDAN AŞAĞIYA:
1/ Öğrenci, çõrak... Tavlada “iki” sayõsõ. 2/ Sõnõr nişanõ...
“Doğrusu, aslõnda” anlamõnda kullanõlan bir belirteç. 3/ Boş-
lukta 300.000 km/sn’lik bir hõzla yayõlan õşõk taneciği... Ko-
nut. 4/ Hayvanlara vurulan damga... Tõrpana balõğõna veri-
len bir başka ad. 5/ Erol Toy’un, Tanzimat dönemini ko-
nu alan romanõ. 6/ Gümüş elementinin simgesi... Güçlü, zin-
de. 7/ İzmaritgillerden bir balõk... Satrançta bir taş. 8/ Eski
özel otomobillerin karoseri biçimi. 9/ Canlõ renkleri olan bir
papağan... Kafeince zengin, çok değerli bir kahve cinsi.
1 2 3 4 5 6 7 8 9
1
2
3
4
5
6
7
8
9
F L A M İ N G O
L İ D A K İ N L
U L A S L U G İ
R A L L İ R U M
C Y O R G A N
U M A R A Ğ A
N O D İ Z A Y N
D Ü D E N E K
P A S K A L L A
1 2 3 4 5 6 7 8 9
1
2
3
4
5
6
7
8
9
T.C. YÜKSEKÖĞRETİM KURULU ÖĞRENCİ SEÇME VE YERLEŞTİRME
MERKEZİ BAŞKANLIĞI’NDAN DUYURU
T.C. Tarõm ve Köyişleri Bakanlõğõ Tarõm Reformu Genel Müdürlüğü’nün 657 sayõlõ Devlet Memurlarõ Kanunu’nun 4/B maddesi-
ne göre istihdam edeceği sözleşmeli pozisyonlara (Mühendis, Şehir Plancõsõ ve Tekniker) yerleştirme yapmak amacõyla adaylardan
tercih alõnacaktõr.
Bu amaçla hazõrlanan Kamu Personel Seçme Sõnavõ KPSS-2009/7 T.C. Tarõm ve Köyişleri Bakanlõğõ Tarõm Reformu Genel Mü-
dürlüğü Tercih Kõlavuzu’nda lisans ve önlisans düzeylerindeki sözleşmeli pozisyonlar yer almaktadõr.
Kõlavuzda yer alan sözleşmeli pozisyonlardan tercih yapabilmek için, 28-29 Haziran 2008 tarihlerinde yapõlmõş olan 2008-KPSS
Lisans ve 21 Eylül 2009 tarihinde yapõlmõş olan 2008-KPSS Onlisans‘a girilmiş, bu sõnavlarõn en az birinden önlisans mezunlarõ için
KPSSP93 ve lisans mezunlarõ için KPSSP3 puanõnõn alõnmõş olmasõ gerekmektedir.
Adaylar tercihlerini 14-18 Aralõk 2009 tarihleri arasõnda ÖSYM’nin www.osym.gov.tr internet sitesinde yayõmlanacak olan kõla-
vuzda yer alan kurallara göre internet üzerinden kendileri yapacaklardõr. ÖSYM’ye posta yoluyla gönderilen veya elden verilen ter-
cih listeleri geçerli olmayacaktõr.
KPSS-2009/7 T.C. Tarõm ve Köyişleri Bakanlõğõ Tarõm Reformu Genel Müdürlüğü Tercih Kõlavuzu’na göre yapõlacak yerleştir-
meye başvuracak adaylarõn bu kõlavuzu dikkatle incelemeleri gerekmektedir.
KPSS adaylarõna duyurulur.
ÖSYM Başkanlõğõ
Basõn: 70975