21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B PERİHAN ERGUN Bu yıl Türk Kadını’nın Seçme ve Seçilme Hakkı’nın 05 Aralık 2009’da 75. yılına girdik. Bu hak ediş ancak 10 yıllık bir süre içinde oluşabildi. Eğitimci, dernekçi, gazeteci, yazar, cumhuriyet öncesinde çeşitli kadın derneklerinin kurulmasında görev alan kadınlarımızdan Nezihe Muhittin, 16 Haziran 1923’te Kadınlar Halk Fırkası’nı kurar; ama TBMM’ce kadınlara parti kurma hakkı verilmeyince de 07 Şubat 1924’te Türk Kadınlar Birliği’ni kurmuştur. Partiyi başkan olarak kurarken, yanında ikinci başkan olarak Nimet Remide, sorumlu temsilci Latife Bekir, sekreter olarak da Şükufe Nihal (ki ışıklar içinde yattığına inandığım edebiyat öğretmenimdi) gibi öncü kadınlar da O’nun yanında destekleyicisiydiler. Türk Kadını’nın Siyasal Hakları’nı kullanmasının kabulü ancak üç aşamada sağlanmıştır. Birincisi: 03 Nisan 1930’da Belediye Yasası’nın 23. maddesi 18 yaşındaki kadınlara oy hakkı tanırken 24. madde de seçilebilme hakkını getiriyordu. Bu da ancak M. Kemal’in 32. maddeyi engellemesiyle sağlanabilmişti. İkincisi: 26 Ekim 1933’te aşıldı. 1924 tarihli Köy Yasası’nın 20 ve 25. maddelerini değiştiren yasa koyucu, ihtiyar heyeti seçiminde ve muhtarın belirlenmesinde kadınlara da seçme ve seçilme hakkı tanıdı. Üçüncüsü: Ve en önemlisi, Türk Kadını’nın siyasal özgürleşmesini sağlayan seçme ve seçilme hakkıyla taçlandırılmasıdır. 3 Aralık 1934’te Atatürk’ün önerileri Başbakan İsmet İnönü’nün girişimiyle 190 milletvekilinin imzaladığı kanun teklifi TBMM’ye sunuldu. O gün kadınlarımızın seçme- seçilme haklarıyla birlikte, tam bir eşitlik sağlayan oturumu, Meclis Başkanı Kazım Özalp topladı. Konu Teşkilat-ı Esasiye Kanunu’nun (Anayasa) 10 ve 11. maddelerinin değiştirilmesi, yani milletvekili seçme ve seçilmede ilgili maddelere KADIN kelimesinin eklenmesi, sonuçta kadının siyasette erkekle eşitliğinin sağlanmasıydı. Başbakan İ. İnönü kürsüye çıkarak, “Kadınlarımızın milletvekili seçmek ve seçilmek hakkına sahip olmaları için yüce katınıza teklif sunuyoruz” dedikten sonra kadınlarımızın Türk tarihindeki yerlerinin erkeklerle birlikte ve eşit olduğunu, ulusun kaderinde onların da söz sahibi olmalarının gereğini veciz sözlerle açıklar ve yoğun alkışlarla kürsüden iner. 05 Aralık 1934 günü bu kanun teklifi TBMM’ce onaylanır. Böylece kadınlarımız birçok çağdaş sayılan ülkeden önce, (örneğin; İtalya 1944, Yunanistan 1952, İsviçre 1980’den sonra) seçme- seçilme hakkını TBMM’ce 1924 Anayasası’nın yukarıda değindiğim maddelerinin değiştirilmesiyle kazanmış olur. Mart 1935’te de TBMM’de toplumun değişik kesimlerinden ve yurdumuzun 15 ilinden 18 kadınımız milletvekili olur. Bunlar öğretmen, hekim, çiftçi, Kurtuluş Savaşı’nda çavuş, üniversite bitirmiş, birçok konuda özveriyle yurdun ve halkın hizmetinde bulunmuş kadınlardır. Kuşkusuz Cumhuriyet tarihimizin en önemli yaptırımlarından olan Laiklik ve Kadın Hakları Devrimi, Aydınlanma’nın temel yapıtlarındandır. Bu kazanım 1950’lerden sonra giderek sayıca çok aşağılara inmiştir. Örneğin; 1983’te 12, 1986’da 6, 1991 genel seçiminde 8’e düşmüştü. Şimdiki Meclis’te de 550 erkeğin yanında ancak 50 kadınımız yer alabilmiştir. Demokrasi ancak, toplumda bireylerin eşit hak ve özgürlükleri sağlandığında oluşur. Toplumumuzun yüzde 51’ini kapsayan kadınlarımıza, siyasette, icra ve karar organlarında gereken yer verilmezse çağdaş hukuk ve uygarlıktan söz edilemez. Bu ilkesel görüşle çağdaş ülkelerde kadınların siyasette ataerkil içgüdülerden korunmaları ve getirilen KOTA hakkını sağlamak için parti tüzük ve programlarındaki öngörüyü benimsedik. 1989’da SHP’nin unutulmaz Genel Başkanı Erdal İnönü’nün destekleriyle Tüzük Kurultayı’nda erkek ve kadınların parti organlarında en az yüzde 25 KOTA hakkını belirlettik. Ayrıca Kadın Sorunları Başkanlığı’na da porgramda yer verdik. Kanımca; ATA’mızın “Dünya yüzünde ne varsa kadının eseridir” özdeyişine saygı ve borçluluğumuzu da böylece ödemiş olduk. ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI [email protected] (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ k_urgenc yahoo.com 5 Aralık 1934’ün Önemi BULUT BEBEK NURAY ÇİFTÇİ [email protected] 15 ARALIK 2009 SALI CUMHURİYET SAYFA 15 Berlusconi’nin suratını dağıtmışlar. Halkın karşısına çıkacak suratı varmış ki dağıtmışlar! Hasan Cemal Hasan Cemal “Acaba bu dünyaya boşuna mı geldim?” diye yazmış. Fırıldak Hasan döne döne sonunda gerçeği buldu! Suç Ahmet Önen: “Demokratik Toplum Partisi’nin kapatılmasındaki suçu, iktidarda olmayışıdır!” Danışman Soner Önal: “Polise taş atan çocuklar, ailelerinden alınıp Nimet Çubukçu’ya ‘taş danışmanı’ yapılsın!” YağmurDeniz Türkiye Gazeteciler Cemiyeti’ne yelpaze BİR seçici kurul düşünün ki kimi nasıl seçeceğinden haberi yok. Üstelik bu kurul gazetecilerden oluşuyor ve o gazeteciler verecekleri ödülle ilgili yönetmeliği okumamış. Üstüne bir de seçici kurulun aldığı kararlar Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu’nun onayı ile yürürlüğe giriyor; yönetim kurulu da yönetmelikten bihaber! Aynen bütün renkler aynı hızla kirleniyordu, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti marsığa dönmüş hesabı! Konumuz Sedat Simavi Gazetecilik Ödülü’nün bu yıl The Taraf gazetesinin geçmişi asılsız haberlerle dolu tetikçi muhabirine verilmesiyle ilgili. Yarışma yönetmeliğinin 4/1 maddesi aynen “Özellikle haber ve yorum konusunda, adayın son bir yıl içindeki tüm çalışmaları da dikkate alınır” diyor. Yarışmanın seçici kurul üyelerinden Milliyet gazetesinin magazin ekinde magazin yazıları yazan Mehveş Evin adındaki kadın itiraf gibi yazıyor: “Evet, muhabirin imza attığı pek çok haber halen tartışmalı. Seçici kurulun görevi, muhabirin kim olduğuna veya hangi davalardan yargılandığına göre değil, haberine göre karar vermek.” Cehaletin bu kadarı ancak Türkiye’de gazeteci olmakla mümkün! Bu da Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu’na “yelpaze” olsun; ne şiş yansın ne kebap politikası için yellemekte kullanırlar! Nazi Almanyası’nda papaz Martin Niemöller’in günlüğünden: “Önce sosyalistleri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü ben sosyalist değildim. Sonra sendikacıları topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü sendikacı değildim. Sonra Yahudileri topladılar, sesimi çıkarmadım; çünkü Yahudi değildim. Sonra beni almaya geldiler; benim için sesini çıkaracak kimse kalmamıştı.” TÜRKİYE’NİN gündemi, ayrılıkçı terör örgütüyle kendini özdeş hale getiren Demokratik Toplum Partisi’nin kapatılmasına kilitlendi. Herkes tartışıyor: Karar siyasi mi hukuki mi; Kürtçü milletvekilleri parlamentodan istifa edecek mi, etmeyecek mi; Kürtçüler yeni parti kuracak mı, kurmayacak mı? Hiçbirinin önemi yok. Çünkü bundan sonraki gelişmeler Amerika’nın öngördüğü “Kürt açılımı”na göre şekillenecek ve Irak’ın kuzeyindeki teröristlerin yarısı “barış elçisi” gibi Türkiye’ye postalanacak! Anayasa Mahkemesi’nin hukukçu olmayan Müslüman Başkanı Haşim Kılıç, kapatma kararını açıklarken siyasilere ve özellikle muhalefete “demokrasi nasihati” vermeye kalkışsa da Türkiye’nin ipleri Amerika’nın elinde ve Türkiye’yi bu gidişin sonunda demokrasi değil faşizm bekliyor. Faşizmin son sinyali de kel alaka birinden, YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan’dan geldi. Çankaya’daki AKP’li Abdullah’ın has adamı, profesörlüğü Malezya’dan ithal Yusuf, cırt diye ağzından kaçırıverdi. İmam hatiplilerin üniversiteye girişte önünü açmak için gerekirse hukuku da dolanacaklarını söyledi. Hukuku arkadan dolanmak demek, hukuku devre dışı bırakmak demek! Yusuf’un cırt diye ağzından kaçırdığı bu laf üzerine YÖK Başkanlığı, acil yazılı açıklama ile “Başkanın kişisel önerisidir, iyi niyetle söylenmiştir” diyerek bez yetiştirmeye çalıştı. Yerseniz, hesabı. Yusuf’un şecaatini arz ederken cırt diye ağzından kaçırdığı laf, siyaset gündemine küt diye oturacağına o gün Kürtçü partinin kapatma kararının açıklandığı için gümbürtüye gitti. Oysa Yusuf, hükümetin son yıllardaki temel politikasını ifşa etti, açıkladı! Hukuku arkadan dolanmakta yani hukuku devre dışı bırakmakta örnek mi istiyorsunuz? İşte birkaç “cırt”lama: Ergenekon operasyonları, Ergenekon kazıları (ölüm kuyularındaki kemikler ne oldu), Ergenekon polis baskınları, Ergenekon güya gizli soruşturmaları, Ergenekon gözdağları, Ergenekon gözaltıları, Ergenekon tutuklamaları, Ergenekon yargılamaları, Ergenekon ihbar mektupları, Ergenekon Telekulak İletişim Başkanlığı yasadışı telefon dinlemeleri, Ergenekon Adli(yelik) Tıp Kurumu düzmece raporları... Cırt SESSİZ SEDASIZ (!) GÖRÜŞ BEDRİ BAYKAM Pusulasını Şaşıran Ülke... Türkiye kadar acaip ülke yoktur. Sevgili ülkemizde ne yazık ki sürekli olarak partiler açılır, kapanır, mahkemeler kurulur... Ve gündemde olan konuların hepsi zavallı ve ortaçağdan kalmadır! Yok ırktı, mezhepti, şeriattı, laikti, değildi...Normal bir ülkenin gündeminde çalışma saatlerinin kısaltılması, gençlerin spor ve sanata olan erişimi, bedava sağlık hizmetlerinin yayılması, liselerde doğum kontrol dersleri ve kadın-erkek ilişkilerinin sağlıklı boyutları, ekoloji ve çevre- kent korumalarının geliştirilmesi gibi tonla “uygar” konu vardır. Aklını bu utanılası ırk-din eksenli suiistimallerle bozmuş insanlar, ister iktidar ister muhalefette olsunlar, böyle konuları hayallerine bile oturtamazlar. Çünkü beyinlerini farklı bir bin yılda bırakmışlardır. Tabii bunun yanı sıra, ABD eksenli bölgesel siparişler karşısında “boynu kıldan ince” olan birçok şaşkın insan da yok değildir! DTP geçen cuma günü kapatıldı. Şaşırdım mı? Hayır. Çünkü kapattırılmak için “çok özel” gayretleriyle resmen “kitapta” ne yazıyorsa yaptılar: Terör örgütüyle yakın temas, övgü, o merkezden emir aldığını kanıtlayan demeçler; ülke için değil, bir bölgenin belirli insanları adına yürütüldüğü söylenen bir siyaset, vs, vs... Peki bu kapatma kararına çok sevinip zafer çığlıkları attım mı? O da hayır. Çünkü mühim olan sorunu ertelemek, yok saymak değil, çözmek. Şimdi DTP kapatılınca çeşitli gençler terörün içine daha da kolay çekilmeyecekler mi? Olabilir ve endişe duyarım. Çünkü sorunlarımızı diyalogla çözmeye mecburuz. Anayasa Mahkemesi, DTP’yi kapattı, AKP’yi kapatmadı. Bu benim açımdan mantıklı mı? Hayır. AKP “para cezası” (!) ile kurtuldu, hem de “Anti-laik faaliyetlerin odağı” olarak tanımlanmasına rağmen! Peki bu karar ne işe yaradı? AKP bunu bir uyarı olarak görüp, kendine çeki düzen mi verdi? Yok, ne gezer! Tam tersine, aynen Anayasa Mahkemesi’nin dediklerini dillendiren kişi ve kurumlara, akademisyenlere, yazar ve gazetecilere, medya organlarına açık savaş ilan edip, demokrasiden son süratle uzaklaşmaya başladı. Peki Anayasa Mahkemesi’nin bu duruma karşı bir yaptırım gücü var mı? Yok! Bu ortamı “normal” olarak niteleyebilecek bir insan bulabilir misiniz? Bir ülke düşünün ki, hiç kimsenin içeriğini algılayamadığı bir “açılım” (?) yöneten Başbakan, aynı zamanda “Güney-Doğulular İstanbul’a artık vizeli girsinler” deme cüretini göstererek hepimize “Hopdedik” dedirtmiş kişi! Bir ülke düşünün ki, halk yedi askerimizi şehit eden alçakların “PKK” adına saldırıyı üstlenmiş olmasından bir gönül ferahlığı duyabiliyor, çünkü Başbakan “başka odaklar” diye provokasyon iması yaparken HER KONUDA olduğu gibi Ergenekon’u işaret etmiş oluyor VE üstlenmeye rağmen olayı karartacak demeçler verebiliyor... Bir ülke düşünün ki, Başbakan “benim basınım çok özgür” diye ABD’de gürlerken, muhalif “Aydınlık” dergisi bir ay kapatılabiliyor, en büyük medya grubu tehditlerden bunalmış olarak “Sağ kolumu mu kessem, yoksa solu mu?” diye düşüncelere dalabiliyor, bu arada “karşı” yazarların yarısı içeride duvarlara çentik atıyor... Bir ülke düşünün ki, Başbakan Ergenekon davasından başlayarak her farklı konuda, şayet yargı hoşuna giden bir karar vermişse, zevkten dört köşe olup, “Bağımsız yargıya müdahale edilmez” nutukları atıyor, tam tersine katsayılar konusunda olduğu gibi, düşüncesine ters gelen bir karar çıkmışsa, hemen “siyasallaşan yargı”dan söz edebiliyor... Aynen türban adına demokrasi haykırışlarına girip çağdaşlığa, alkole açtığı açık veya sinsi savaşlarda kendi mantığını iflas ettirdiği gibi...Ve bir ülke düşünün ki, AKP’yi anti-demokratlıkla itham ederek yeri göğü inleten Devlet Bahçeli, Gül’ün seçilmesine katkılarıyla, iktidar partisine en büyük gücü vermiş partinin başkanı! Ben olsam, konuşarak, mantığa davet ederek, ortada bir “ayrılıkçılık” sebebi olmadığını anlatarak, Güneydoğu’da diyalogla olayın üstüne gider, malum saldırıları da telin etmeyen o partinin demokrasi kelimesini kullanmasını engellerdim... Mantık, kucaklama ve retorikle... Çok saf buldunuz değil mi çözüm önerimi? Evet haklısınız... Ama ne var ki ben, şu “halkların kardeşliği” dedikleri şeye ulaşmanın aslında bu saflık kadar yakın olduğuna inanıyorum... [email protected] www.bedribaykam.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Bir kimsenin sõr- tõndan geçinen kim- se. 2/ Düşünülenin tersini söyleyerek yapõlan ince alay... Slovenya’nõn plaka imi. 3/ İslamlõktan önce Kâbe’de duran üç puttan biri... Kõ- sa hortumlu bir hay- van. 4/ Japonlara özgü kâğõt katlama sanatõ. 5/ Bursa’nõn bir ilçesi... Rutenyum ele- mentinin simgesi. 6/ Gü- ney Afrika Cumhuriye- ti’nin plaka imi... Tümden çõplak olarak açõk havada yaşamayõ savunan öğreti. 7/ Yükselme, yücelme... Jüpiter gezegeninin bir uy- dusu. 8/ “Ey benim --- memesinde cüceler emzi- ren acayip memleketim” (B.R.Eyüboğlu)... Bir motorda biyellerin almaşõk devini- mini dairesel devinime çeviren dingil. 9/ Ses... Otellerde birden çok odaya sahip olan özel bölüm. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Öğrenci, çõrak... Tavlada “iki” sayõsõ. 2/ Sõnõr nişanõ... “Doğrusu, aslõnda” anlamõnda kullanõlan bir belirteç. 3/ Boş- lukta 300.000 km/sn’lik bir hõzla yayõlan õşõk taneciği... Ko- nut. 4/ Hayvanlara vurulan damga... Tõrpana balõğõna veri- len bir başka ad. 5/ Erol Toy’un, Tanzimat dönemini ko- nu alan romanõ. 6/ Gümüş elementinin simgesi... Güçlü, zin- de. 7/ İzmaritgillerden bir balõk... Satrançta bir taş. 8/ Eski özel otomobillerin karoseri biçimi. 9/ Canlõ renkleri olan bir papağan... Kafeince zengin, çok değerli bir kahve cinsi. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 F L A M İ N G O L İ D A K İ N L U L A S L U G İ R A L L İ R U M C Y O R G A N U M A R A Ğ A N O D İ Z A Y N D Ü D E N E K P A S K A L L A 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 T.C. YÜKSEKÖĞRETİM KURULU ÖĞRENCİ SEÇME VE YERLEŞTİRME MERKEZİ BAŞKANLIĞI’NDAN DUYURU T.C. Tarõm ve Köyişleri Bakanlõğõ Tarõm Reformu Genel Müdürlüğü’nün 657 sayõlõ Devlet Memurlarõ Kanunu’nun 4/B maddesi- ne göre istihdam edeceği sözleşmeli pozisyonlara (Mühendis, Şehir Plancõsõ ve Tekniker) yerleştirme yapmak amacõyla adaylardan tercih alõnacaktõr. Bu amaçla hazõrlanan Kamu Personel Seçme Sõnavõ KPSS-2009/7 T.C. Tarõm ve Köyişleri Bakanlõğõ Tarõm Reformu Genel Mü- dürlüğü Tercih Kõlavuzu’nda lisans ve önlisans düzeylerindeki sözleşmeli pozisyonlar yer almaktadõr. Kõlavuzda yer alan sözleşmeli pozisyonlardan tercih yapabilmek için, 28-29 Haziran 2008 tarihlerinde yapõlmõş olan 2008-KPSS Lisans ve 21 Eylül 2009 tarihinde yapõlmõş olan 2008-KPSS Onlisans‘a girilmiş, bu sõnavlarõn en az birinden önlisans mezunlarõ için KPSSP93 ve lisans mezunlarõ için KPSSP3 puanõnõn alõnmõş olmasõ gerekmektedir. Adaylar tercihlerini 14-18 Aralõk 2009 tarihleri arasõnda ÖSYM’nin www.osym.gov.tr internet sitesinde yayõmlanacak olan kõla- vuzda yer alan kurallara göre internet üzerinden kendileri yapacaklardõr. ÖSYM’ye posta yoluyla gönderilen veya elden verilen ter- cih listeleri geçerli olmayacaktõr. KPSS-2009/7 T.C. Tarõm ve Köyişleri Bakanlõğõ Tarõm Reformu Genel Müdürlüğü Tercih Kõlavuzu’na göre yapõlacak yerleştir- meye başvuracak adaylarõn bu kõlavuzu dikkatle incelemeleri gerekmektedir. KPSS adaylarõna duyurulur. ÖSYM Başkanlõğõ Basõn: 70975
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle