14 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Acar gazeteci Fırat Kozok, ne yaptı, ne etti, Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç’ın oğlu Ahmet Şirvan Kılıç’ın düğün törenini izledi. İşte izlenimleri: “Anayasa Mahkemesi Başkanı Kılıç, düğünden iki saat önce otele gelerek yetkililerden bilgi aldı ve salonu gezdi. Kılıç, düğünde çalınacak müzikleri dinlerken, sahne alacak gruplar hakkında da bilgi aldı. Aynı saatlerde TRT Ankara Radyosu’nda da hareketli dakikalar yaşandı. TRT’nin kadrolu halk müziği ve sanat müziği sanatçıları saat 17.00 sıralarında Ankara Radyosu’ndan araçlarla Bilkent Otel’e hareket etti. Sanatçıların yanı sıra ses düzenini sağlamak için bir de tonemeister de düğüne gitti. Otele gelen TRT ekibi düğünden saatler önce son hazırlıklarını yaptı. Düğünün başlamasıyla birlikte sanat müziği ve halk müziği sanatçıları art arda sahne aldı. TRT’nin sanatçı ve teknik personel için önce görevlendirme yapmayı planladığı ancak, konunun basının dikkatini çekebileceği düşüncesiyle sanatçıların düğüne ‘davet edilmeleri’ formülünün uygulandığı öğrenildi. Sanatçılara bu konuda konuşma yasağı getirildi. TRT sanatçılarının düğünde sahne alması akıllara kurumun CHP tarafından yargıya taşınan yeni yasasını getirdi. Genel Müdür İbrahim Şahin’in göreve gelmesinin ardından hazırlanan yasa, TRT’de köklü değişiklikler öngörüyordu. Yasanın Abdullah Gül tarafından da onaylanmasının ardından CHP düzenlemeyi Anayasa Mahkemesi’ne taşımıştı. Mahkeme de davayı esastan görüşmeye karar vermişti.” Esastan görüşme bekleyen dava ne aşamada mı? Yaklaşık 1.5 yıldır Anayasa Mahkemesi’nin önünde, bekliyor. CMYB C M Y B 9 KASIM 2009 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 15 ÇALIŞANLARIN SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL ‘Diyojen Gibi Yaşamak’ Diyojen (Diogenes) güpegündüz “elinde fenerle” dolaşan bir filozof olarak bilinir.. Milattan önce 412 -323 yõllarõnda yaşamõş bu filozofun çok renkli bir kişiliği vardõr. Bu kişiliği, onu ve söylediklerini gü- nümüze taşõmõştõr.. Günümüze ulaşan bilgilerden, bir fõçõda yaşadõğõ, gündüz- leri fenerle dolaştõğõ ve fenerle ne aradõğõnõ soranlara da “Dü- rüst bir adam” yanõtõnõ verdiği bilinmektedir. Diyojen, kendi isteği ile yoksulluk içinde yaşar, “fıçısında ya da aklına estiği yerde” yatar ve sabahlarõ da elinde fenerle bir yandan “adam arar”, diğer yandan da karnõnõ doyurmak için yiyeceğini dilenmeye başlar. Diyojen’in bütün amacõ, insanõn en zor koşullarda bile, öz- gür ve mutlu olarak yaşanõlabileceğini kanõtlamaktõr. O, insa- nõn “doğanın verdiğiyle” yetinmesi gerektiğini savunmuş, bu- nun insanõ bilge yaptõğõna inanmõştõr. Ona göre en değerli olan şey, “erdemdir”. Erdeme ulaşmak için de “bilge olmak” ge- rekir. Diyojen, döneminin değer yargõlarõnõ da önemsemez. Ona gö- re insan, toplumun değer yargõlarõndan arõnmalõ, kendisine aşõ- lanan tüm alõşkanlõklardan kurtulmalõ ve kendisine özgü ba- ğõmsõz bir iç dünya yaratmalõdõr. İnsanõn, iç dünyasõnõn ba- ğõmsõzlõğõnõ korumasõ ve şekillendirmesi için gerekli olan dav- ranõşlar “bir bilge gibi” yaşayarak öğrenmekle olur. Ancak bu yolla bağõmsõzlõğa ve “bilgeliğe” ulaşõlõr. Diyojen’e göre bilge olmak, erdemli olmak demektir. Diyojen’in gün õşõğõnda “fenerle” aradõğõ “adam” da “er- deme ulaşmış” kişidir. Filozoflar, Diyojen’in aradõğõ erdemli kişinin “Sokrates” olduğu kanõsõndadõr. Sinoplu Diyojen’in babasõ bir kalpazan olduğu için, baba oğul Sinop’tan sürülmüşler ve Atina’ya yerleşmek zorunda kal- mõşlardõr. Babasõnõn suçlu oluşu, Diyojen’in hayatõnõn güyük zorluk- larla geçmesine neden olur. Toplum onu dõşlamõş, yoksulluk ve itilip kakõlmayla yaşa- mõnõ sürdürmeye çalõşmõştõr. Diyojen, dayanõklõ, iradesi güçlü, kararlõ ve yüreklidir. Üs- tün bir zekâya sahiptir ve çok iyi bir konuşmacõdõr. Diyojen erdemin doğaya uygun yaşamak olduğuna inanmõştõr. Bu inancõna da sadõk kalarak, kendi isteğiyle “sefalet içinde” yaşamõştõr. Yaşamõndaki isteklerini, gereksinimlerini en az dü- zeye indirdiği ve pek çoğunu da kaldõrdõğõ aktarõlmaktadõr. Gelecekteki geri kalmõş toplumlarõ oluşturacak insanlarõn bu yaşam biçimini zorunlu olarak kabullenmesi gerektiğini, “Dünya nüfusuna ilişkin” istatistikler “gözümüze sokmak- tadır”. Birleşmiş Millerler’ce hazõrlanan dünya nüfus istatistikleri, “nüfus artışının” kontrol altõna alõnmasõnda “geç kalındığı- nın” en somut kanõtõdõr. Günümüzde, 6 milyarõ aşan nüfusun bir bölümü ekonomik koşullarõnõn yetersizliği nedeniyle, “Diyojen gibi yaşamak” zorundadõr. 1802 yõlõnda 1 milyar olan dünya nüfusunun, 2050 yõlõnda 12 milyara ulaşacağõ varsayõlmaktadõr. Geçmiş yõllardaki dünya nüfusu: 1802 yõlõ 1 milyar, 1927 yõlõ 2 milyar, 1961 yõlõ 3 milyar, 1971 yõlõ 4 milyar, 1987 yõlõ 5 milyar, 1999 yõlõ 6 milyar olarak sap- tanmõştõr. Gelecek yõllar için varsayõmlara dayalõ olarak yapõlan ista- tistiklere göre dünya nüfusu: 2010 yõlõ 7 milyar 200 milyon, 2020 yõlõ 8 milyar 500 mil- yon, 2030 yõlõ 9 milyar 600 milyon, 2040 yõlõ 10 milyar 300 milyon, 2050 yõlõnda ise 12 milyara ulaşacaktõr. Günümüzdeki görüntülerle istatistiksel sayõlar bütünleştiğinde, dünyaya yeni gelenleri çok zor günlerin beklemekte olduğu an- laşõlmaktadõr. Önümüzdeki yõllar, geri kalmõş ülke insanlarõna yaşamak için tek seçenek bõrakacaktõr. O seçenek de, “yokluk ve yoksulluk” içinde yaşamaktõr. “Diyojen gibi yaşamak” insanoğlunun yakõn gelecekteki “yazgısı” olacağa benzemektedir. Yurttan Sesler Vaha açılımı Şeker fabrikaları için “Anadolu vahaları” nitelemesi yapmıştık. Biliyorsunuz, başta Turhal olmak üzere Kastamonu, Kırşehir, Yozgat, Çorum, Çarşamba şeker fabrikaları satış listesinde. Örneğin, Turhal’a kim talipmiş, bilir misiniz? Araplar! Bir konsorsiyum oluşturulmuş. Konsorsiyumun yüzde 40’ı Savola Group’un, yüzde 20’si Nesma Holding’in, yüzde 40’ı da Tarım Kredi Kooperatifleri’nin. Tarım Kredi Kooperatifleri’ni de AKP iktidarı araya sokuşturmuş. Olur a, tepki doğarsa, “Bakın, fabrikaları biz kooperatife veriyoruz” diyecekler... Türkiye’nin örnek kalkınma vahaları yakında Arap para babalarının vahaları olacak... Haberin var mı Turhal Şeker Fabrikası’ndaki koca kavak? Polis baskını Uğur Mumcu Araştırmacı Gazetecilik Vakfı’na yapılan baskın CHP’lilerce Meclis kürsüsünde de dile getirilince İçişleri Bakanı Beşir Atalay, TBMM Başkanvekili Güldal Mumcu’yu arayarak “polis baskını” ifadesine karşı çıktı. Atalay’a göre, vakfa gelip “Adalet ve Demokrasi Haftası” için toplanmış örgüt yöneticilerini sorgulamaya kalkan kişilerin poliste kaydı yoktu, polis değillerdi, üstelik vakfa ait güvenlik kamerası görüntü kayıtları silikti, ayrıca bu kişiler hiç bulunamayabilirlerdi. Güldal Mumcu’nun, Atalay’a verdiği karşılık, kısa ve kesindi: “Siz polis olmadığını söylediğiniz bu insanları bulup yargıya teslim etmedikçe bunlar bizim açımızdan polis kalmaya devam edecektir.” Görüntü kayıtlarının silik olmasına gelince... Biz de izledik o kayıtları. Vakfa baskın yapan iki kişinin suratı çok açık seçik belli. Bulmak isteyen, hemen bulur! Bulunamıyorsa, o zaman işin içinde iş var demektir. Prof. Dr. Tayfun Özkaya, şeker fabrikalarının özelleş- tirilmesi ile GDO’lu (Geneti- ği Değiştirilmiş Organizma) ürünlerin dışalımına kapı açıl- masının aynı anda gerçek- leşmesinin ardındaki gerçeği açıklıyor: “Artık mısırdan şeker üreti- lebiliyor. Türkiye’de Ameri- kan şirketleri bunun için yer- leştiler. Mısırın çoğu Ameri- ka’dan ithal ediliyor ve bunlar GDO’lu. Mısır nişastasını fruk- toz şekerine dönüştürmek için biyoteknoloji ürünü, yani GDO’lu enzimler kullanılmak- ta. Amerikan şirketleri bu ürün için ayrılan kotayı yükseltmek, mümkünse kaldırmak istiyor. Bunun için engel nedir? En- gel, Türkiye’de şeker panca- rına dayalı şeker üretimidir. Mı- sır şurubu, Amerikan şirketle- rine çok kâr bırakıyor. Onun için şeker fabrikalarının özel- leşmesi gerekli. Bunları ken- dileri alarak kontrol etmeseler bile, bu özelleşme sonunda şeker fabrikalarının çoğunun kapanacağı düşünülüyor. Açık, tabii mısır şurubu ile kapatılacak.” Özkaya’nın yorumuna bir küçük ek de bizden: Abdullah Gül’ün oğlu Meh- met Emre Gül, Devlet Baka- nı Nafiz Özak’ın oğlu Meh- met Akif Özak, İstanbul Bü- yükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın oğulları Hü- seyin Ersan Topbaş ile Mus- tafa Ömer Topbaş’ın ekmek paralarını ithal mısırdan çı- kardıklarını da unutmayalım! Şeker gibi işler GÖRÜŞ HASAN AKARSU ‘Yuh Olsun Topunuza’ (*) “Yuh Olsun Topunuza” adlı yapıt, ozan, yazar, eğitimci Mehmet Başaran’ın denemelerini kapsıyor. Onun denemelerinde, seksen yaşın deneyimleri, olaylara nesnel bakışları, yorumları ve öfkeleri yer alıyor. Yurdumuzun, dünyamızın değerlerini özdeşleştirerek önümüzdeki engin ufukları gösteriyor. Başaran’ın “Yuh Olsun Topunuza” diyerek seslenişinde, yurdumuzu 1945’ten bu yana yönetenlere öfkesi var. Vedat Günyol da eğitim sistemimizi bozarak, Köy Enstitülerini kapatarak yurdumuzu bugünlere getirenlere aynı öfkeyle sesleniyor: “Bu güzelim yurdun o yoksul, bilgiden yoksun insanlarına, adları etrafında gürültüler koparmadan, ön planlara geçmeye çalışmadan, karınca kararınca çıkarsız, iyi niyetle yararlı olmanın yolunu aramadıkça, yuh olsun topunuza, politikacısıyla, aydını maydınıyla hepinizin ervahına, ceddine, cibilliyetine!..” (s.15) Denemeleri okurken, yurdumuzun aydınlanmasında emeği geçenleri daha iyi tanıyoruz. Yeni Osmanlıcılık, İkinci Cumhuriyetçilik yolunda yürüyenleri, “Törensel Atatürkçülükle” Atatürk’ü kullananları da kınıyoruz. Mehmet Başaran, birçok eğitimci, yazar arkadaşı gibi Köy Enstitüsü’nün ortaya çıkardığı bir değer olduğunu biliyor. Köy Enstitülerinde, Kurtuluş Savaşı coşkusunun yakalandığını da vurguluyor. O zamanın Milli Eğitim Bakanı Hasan Âli Yücel’i, “Atatürk’ü en iyi anlayan, Cumhuriyet aydınlanmacılığına ivme kazandıran bir büyük düşün, sanat, eğitim ve yazın adamı” olarak değerlendiriyor. “İmecebaşı Hasan Âli”, öğretmenin değerini bilen bir aydın olarak 1957’de, “Hem devrimciyiz, hem demokratız” diyen ODTÜ öğrencilerine ne güzel sesleniyor: “Bu toplumda böyle bir lüksünüz yok. Hem devrimci, hem demokrat olamazsınız. İki değere birden hiçbir zaman bağlı olamayacaksınız. Hayatınız boyunca, bu problem sizin yakanızı bırakmayacak. Demokrasiyi kullanıp iktidara gelerek, fakat ülkeyi yerinde saydırmaya çalışan kadrolar, hep karşılarında uygarlaşmaktan yana olan devrimcileri bulacaktır.” (s.43) Başaran, denemelerinde anılarına yer verdiği gibi, okuduğu önemli yapıtları da değerlendiriyor. Köy Enstitülerinin kurucusu İsmail Hakkı Tonguç’un sözünü anımsatarak, bugün korku toplumu yaratılması üzerinde de düşündürüyor bizi: “İnsan en büyük yengiyi, korkuyu yendiği gün kazanmış olacaktır.” (s.95) Toplumun yengisi için, yüceltilmesi için “Önce öğretmen” diyen bir anlayış gerekli. Bugün geldiğimiz noktada, öğretmenliğin meslek olmaktan çıkarıldığını gözlüyoruz. Sekiz yıllık eğitimin başarıya ulaşmamasında, “Önce öğretmen” anlayışının yerleşmeyişi yatıyor. On iki yıllık eğitim de uygulansa, nitelikli öğretmen yetiştirmedikçe başarıya ulaşma olanağı olmayacağını biliyoruz. Mehmet Başaran, başarıya ulaşmak için Köy Enstitüleri birikimimizin olduğunu anımsatıyor. “Demokrasicilik oyunu” ile geldiğimiz yer, ABD’ye, AB’ye teslimiyet oldu. Atatürk ise “gizli açık, tüm tuzakları elinin tersiyle iten” bir önderimizdi. Şimdi Atatürk’e ne değin gereksinim olduğunu daha iyi anlıyoruz ve ressam, ozan Bedri Rahmi Eyüboğlu gibi, “Bir Mustafa Kemal daha” demek istiyoruz. Başaran’ın yüreğinde ve beyninde yurt sevgisi olmasaydı, yurdumuzu bu duruma getirenlere; “Yuh olsun topunuza” der miydi? (*) Yuh Olsun Topunuza - Mehmet Başaran, Deneme, Cumhuriyet Kitapları, Eylül 2009, 205 s. İngiltere Dışişleri Bakanı David Miliband’ın, Hürriyet’ten Sedat Ergin’e söyledikleri çok açık: “Kürt açılımını kuvvetle destekliyoruz. Bu açılımı yapmış olmaları hükümetin başarı hanesine yazılmalıdır. Sürecin bugün için duraklamış olması o kadar önemli değil. Bu tür şeyler başlar, durur. Ama önemli olan, kanımca artık tersine çevrilemeyecektir.” Miliband’ın söyledikleri, Lozan’daki başı dik, onurlu Türk heyeti karşısında, meslektaşı Lord Curzon’un cebine attıklarının dışarı çıkarıldığının kanıtıdır. Bırakın başımızdakiler, “Açılım bizim projemizdir” diye avunmaya devam etsinler. PKK affedilir belki, ama tarih affetmez! Ceptekiler dışarı BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Antalya’nõn Kemer ilçesine bağlõ turistik bir belde. 2/ Tavõr, davranõş... Kü- çük bir alan üze- rine odaklanmõş yoğun õşõk kay- nağõ. 3/ Beyaz etli bir balõk... Uzaklõk işareti. 4/ Mozambik’in para birimi. 5/ İpekten, sarõmtõrak dal- lõ nakõşlarla işlenmiş bir tür beyaz kumaş... Parola. 6/ İnsan sesiy- le ezgili sesler çõkarma ve müzik yapõtlarõnõ seslendirme sanatõ... Tahõl için kullanõlan, sekiz kiloluk ölçek. 7/ Şarkõ, türkü... Yobaz, gerici. 8/ Harp Akade- mileri’ne girerek eği- timlerini başarõyla bitirmiş subay. 9/ Yapraklarõ çay gi- bi haşlanarak içilen bir Güney Amerika bitkisi... Po- kerde, bir oyuncunun önündeki paranõn tümü. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Ankara’nõn 8 km. güneyinde kurulu sismik gözlem istasyonunun adõ. 2/ Büyük erkek kardeş... Büyük san- dal. 3/ Kalõnbağõrsağõ anüs yoluyla su fõşkõrtarak yõ- kamaya ve bu iş için kullanõlan aygõta verilen ad... Tel- li bir çalgõ. 4/ Evcil bir geyik... Bir maddedeki kükürt oranõnõ saptamakta kullanõlan aygõt. 5/ Bireyler arasõnda ortak simgeler sistemiyle gerçekleştirilen anlam ve bil- gi alõşverişi. 6/ “ --- kalan bu kubbede bir hoş sada imiş” (Bâki)... Kira. 7/ Belirti... Bir sözü hem gerçek hem de mecaz anlama gelecek biçimde kullanma sanatõ. 8/ Sey- rek dokunmuş bir tür kumaş. 9/ Birbirine yakõn ada- lar topluluğu... İskoç erkeklerinin giydiği kõsa etek. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 K A R A K A V U K E Ş E N L A S O T I M A R L A P İ N A T R O S E L E O K E Y A S T E R E R E Y R E Ş M E İ M A M R E E L G E L İ D O N Y A 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak@yahoo.com.tr HARBİ SEMİH POROY (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ k_urgenc@yahoo.com UYDUDAN NAKLEN HAKAN ÇELİK fhakancelik@mynet.com
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle