22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 12 KASIM 2009 PERŞEMBE 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL ‘Pencere’si İlhan’ı Bekliyor... PENCERE Dayak Salgını Bir Yaşam Biçimi... Dayak cennetten mi çıkmıştır?.. Soruya yanıt vermek zor!.. Ama “Dayak cennetten çıkmadır” özdeyişini azımsamak da kolay değil... Edebiyatı sevenlerin okumaya doyamadığı Anton Çehov dayakla yetişmiş... Nasıl?.. Anton Çehov’un dedesi köle imiş... 19’uncu yüzyıl Rusyası, Avrupa’dan çok ama çok geridedir... Kölelik düzeni o dönemde Avrupa’da tarihe karışmış... Çarlık yönetiminde ise geçerli... Efendi Rusya’da kölesini istediği gibi döver... Bu, bir haktır... Toprak sahibi efendi, Çehov’un dedesini kıyasıya dövüyor... Çehov’un dedesi, oğlu Pol Egoroviç’i dövüyor... Pol Egoroviç de oğlu Anton Çehov’u dövüyor... Dayak hem bir hak... Hem terbiye aracı.. Baba Pol Egoroviç hem aşırı sofu, hem acımasızmış, daha beş yaşına bile basmayan oğlu Anton’u ‘eğitmek için’ sık sık dövmeye girişince, araya anne giriyor... Egoroviç kadına diyor ki: “- Ben de böyle yetiştim, görüyorsun ki yediğim dayaklar hiç de boşa gitmemiş!..” Demek ki dünya edebiyatının sayılı kalemlerinden Çehov dayakla büyümüş... Çehov anılarında yazıyor: “Büyüklerimizden bize neler geçmedi ki!.. Ne sinirler, ne huylar...” Dayak, günümüz Türkiyesi’nde geçerli yaygın modadır; medyada her gün dayak üstüne haberler gırla... Çocuğunu döveceksin... Nişanlını döveceksin... Karını döveceksin... Karını yalnız dövmekle de kalmayacaksın, tesettüre mahkûm edeceksin; çarşaf, peçe, başörtüsü, türban; Allah ne verdiyse... İslamda kadına “dayak hakkı”nın Kuran’dan kaynaklandığını ileri sürenler az değil... Nisa Suresi’nden: “- Serkeşlik etmelerinden endişelendiğiniz kadınlara öğüt verin, yataklarında onları yalnız bırakın, nihayet dövün!..” Peki, “vurduğun yerde gül biter...” Kadını dövmek, kökeni din kültürüne dayanan bir eylem... Bu işin içinden nasıl çıkılır?.. Türkiye gibi ‘mazi’nin mirası iliklerine işlemiş bir toplumda ‘şiddet’ eğitimin bir aracı olmaktan tasfiye edilebilir mi?.. Doğrusu çok güç!.. Eski adıyla ‘mazi’yeni adıyla “geçmiş“ günümüze dişlerini geçirmiş, bırakmıyor... Eski bir özdeyişe göre “istisnalar kaideyi bozmaz” ... Anton Çehov’un dayakla eğitilmiş olması da ancak bir ‘istisna’yı sergiliyor; toprak kölesinin torunu Çehov ‘müstesna’ bir örnek... Yaşayışımızdan bir an önce dayağı tasfiye etmeliyiz; çünkü dayak yalnız hayatımızın ayıbı değil, geleceğimizin gericilik yatırımı... Türkiye bugün dayak salgınına tutulmuş bir hasta gibi... Bu hastalıktan bir gün önce kurtulmalıyız. (24 Aralık 2006 tarihli yazısı) C umhuriyetin 86. yõldönümü nedeniyle geçen hafta bu say- fada yayõmlanan yazõmda, Cumhuriyetin temel felsefesi- ne saldõranlar için şunlarõ yaz- mõştõm: “Türkiye’de din devleti kurmak iste- yenler, Türkiye’de ayrımcılık yapıp ül- keyi bölmek isteyenler, İkinci Cumhu- riyetçiler, dönekler vardır ve bunlar Atatürk’e saldırmanın dayanılmaz cazi- besi içindedirler. Atatürkçü, laik Cum- huriyeti kemirmek, Atatürk’ün ulus devlet düşüncesine saldırmak, Türki- ye’yi ümmetçiliğin karanlığına çekmek istemektedirler.” Bu saldõrõlar, sadece Cumhuriyetin temel felsefesine, sadece Atatürk’e dönük de- ğildir. Atatürk’ün Cumhuriyet ilkelerini, Atatürk’ün aydõnlanma devrimlerini koru- mak ve kollamak konusunda en duyarlõ bir kurum olan Türk Silahlõ Kuvvetleri’ni de (TSK) yõpratmak ve her vesile ile ona sal- dõrmak bir âdet haline geldi... Oysa etrafõmõza bir baktõğõmõzda Orta- doğu’nun çok netameli (tekin olmayan) bir coğrafya olduğu kolaylõkla görülür. Tarihsel gerçek Tarihsel bir gerçek vardõr. Bu coğrafya- da gücünü sürdürebilen, ayakta kalabilen uluslar daima güçlü bir orduya sahip ol- muşlardõr. Ordularõ zayõflayõnca da yõkõlõp gitmişlerdir. İşte Doğu Roma (Bizans) İm- paratorluğu, işte Selçuklu Devleti, işte Os- manlõ İmparatorluğu. Bu coğrafyada güç- lü Türkiye Cumhuriyeti’nin devamlõlõğõ, ekonomi, toplumsal düzen ve daha birçok unsurun yanõnda güçlü Türk ordusunun ayakta kalõşõ ile olanaklõdõr. Gerçekten komşularõmõza baktõğõmõzda, Ortadoğu’nun bu “netameli” durumu açõk- ça görülüyor; işte kõsa bir tablo: • İsrail ile Arap dünyasõ arasõndaki ça- tõşma ve çelişkiler sürüyor. • Suriye-İsrail, Irak-İsrail, İran-İsrail arasõnda sorunlar vardõr. • Demokrasi getirileceği vaadiyle ABD’nin işgaline uğrayan Irak başlõ başõ- na bir kaos ortamõndadõr. Saldõrõlar, patla- malar nedeniyle ölüm haberlerinin arkasõ alõ- namõyor. 2010’da ABD işgal kuvvetleri Irak’tan çekilince Irak’õn ne olacağõ hak- kõnda kesin bir yorum yapmak olanaklõ de- ğil; hatta Irak’õn üniter yapõsõnõ koruyup ko- ruyamayacağõ belli değildir... • ABD ve İsrail’in ciddi koruma ve kol- lamasõyla özerklik kazanan Kuzey Irak’ta- ki yönetimin de bir yandan kendi iç çeliş- kileri, öte yandan da Doğu’dan İran, Ba- tõ’dan Sünni Araplar ve Güney’den Şii Araplar tarafõndan tehdit altõnda olduğu bi- linmektedir. Aslõnda “Kürt açılımı” adõ ve- rilen açõlõmõn Kuzey Irak’taki durumun sür- mesi amacõyla hõzlandõrõldõğõ, dünyadaki yansõz yorumcular tarafõndan kabul edil- mektedir. • Bu coğrafyada İran başlõ başõna so- runlara açõktõr... Nükleer güç oluşturduğu, bunu uluslararasõ denetime açmak isteme- diği biliniyor. Ayrõca İran’õn iç toplumsal dinamikleri her an patlamaya hazõr görü- nüyor. • Türkiye’nin kuzeydoğusunda yer alan Kafkaslar coğrafyasõ da sorunludur. Azer- baycan-Ermenistan arasõnda ciddi sorunlar var... Bu sorunlarõn bir ucunda kaçõnõlmaz olarak Türkiye vardõr. Çünkü Ermenis- tan’õn Türkiye’den “soykırımı” tanõmasõ ve Doğu Anadolu’dan toprak istekleri var... Son aylarda aceleci ve iyi planlanmayan açõlõm hareketleri Kafkaslar’da “Bir millet iki dev- let” ilkesiyle birlikte olduğumuz Azer- baycan’la sürtüşmeler yaratmõştõr. Erme- nistan ile hazõrlanan protokollerin ulusal meclislerden geçmesinin çok güç olduğu- nu tarafsõz gözlemciler de belirtiyorlar. ? Kafkaslar bölgesinin önemli bir kori- doru olan Gürcistan’da geçen yõl ABD - Rusya arasõnda güç gösterisi ve çõkar ça- tõşmasõnõn silahlõ bir platforma dönüştüğü unutulmamalõdõr. Türkiye’nin ekonomisi Pakistan ve Afganistan’õn bizim coğraf- yamõzõn özellikle dini etkenler nedeniyle do- ğal uzantõsõ olduğunu söylemek hiç de ya- nõltõcõ değildir. Türkiye her iki ülkede de et- kindir ve saygõ duyulmaktadõr. Ancak o böl- gede çok şiddetli bir terör hareketi sürüp git- mektedir. Türkiye’nin o bölgede silahlõ kuvvetler açõsõndan daha etkin rol almasõ is- tenmektedir. Türkiye, yandaş yazarlarõn iddia ettiği gi- bi ekonomisi güçlü bir ülke değildir. Ter- sine, büyük bir dõş borcu, büyük bir cari açõ- ğõ vardõr ve işsizlikte dünyanõn ilk beş ül- kesi içerisine girmektedir. Dünya ekonomik krizinin teğet geçeceği söylenen ülkemiz- de, kriz delip geçmiş bulunmaktadõr. Son dört çeyrektir büyüme hõzõ durmuş ve ek- siye geçmiştir. Bu çizdiğimiz dõş-iç ve ekonomik tablo bize neyi dikte ettiriyor? Ortadoğu’nun istikrarõ için Türkiye’nin toplumsal ve siyasal istikrarõna ve güçlü bir Türkiye’ye gereksinim vardõr. Bu coğraf- yada güçlü Türkiye’nin en önemli unsuru da güçlü bir ordusunun bulunmasõdõr, ko- şullar da bunu dayatõyor. Ancak özellikle son beş yõldõr, TSK’ye her noktadan saldõrõlar giderek yükselen bir gra- fik halinde sürmektedir. TSK, iki yõl kadar önce Kuzey Irak’ta te- röre karşõ bir gece operasyonu yaptõ. Bu ope- rasyon bütün dünyada genelkurmaylar ve as- keri otoriteler tarafõndan izlendi. Böylesi et- kin bir gece operasyonunu, ancak birkaç or- dunun başarabileceği bütün dünyada yazõldõ. TSK’ye Saldõrmanõn Cazibesi... Dr. Alev COŞKUN TSK’ye yönelik bu saldõrõlar acaba sadece iç politika odaklõ mõdõr? Yoksa, Kuzey Irak, Afganistan ve Pakistan’da TSK’ye ihtiyaç duyan dõş güçlerin bir planlamasõyla karşõ karşõya mõyõz? TSK’yi içeride zor durumda bõrakarak kendi istemlerine doğru yöneltmek mi istiyorlar? Bu etkin gece operasyonu dünyadaki bütün siyasal ve askeri yorumcularõn dik- katinden kaçmadõ. Ancak bunlara karşõn TSK gide- rek şiddetlenen psikolo- jik bir asimetrik savaşõn hedefi haline geldi. Bugün Türkiye’de tek amacõ her vesile ile TSK’ye saldõr- mak olan özel bir gazete var... Yandaş basõn adõ verilen ve kimisi dinsel ağõrlõklõ, kimisi çõkar ilişkileriyle hükümete bağlõ basõn ve TV’ler de bu saldõrõ or- kestrasõna katõlõyorlar. Belge konusu õsõtõlarak yeniden gündeme getirili- yor ve belli kesim koro ha- linde bağõrõyor: • TSK suçludur. • Genelkurmay Başkanõ istifa etmelidir. • Hemen ardõndan; bu da yetmez, TSK tamamen ortadan kaldõrõlmalõ ve bugünkü siyasal zihniye- te uygun, Osmanlõ’daki gibi bir “Nizamıcedid” kurulmalõdõr, diyecek ka- dar akõllarõnõ yitirdiler... Kuşkusuz yeni kurulacak ordunun komutanlarõ da İmam-Hatip Lisesi’nden diploma aldõktan sonra Harbiye’yi bitirenlerden olmalõ... Daha neler duyacağõz?.. Daha neler göreceğiz?.. TSK’ye yönelik bu sal- dõrõlar acaba sadece iç po- litika odaklõ mõdõr? Yok- sa, Kuzey Irak, Afganistan ve Pakistan’da TSK’ye ihtiyaç duyan dõş güçlerin bir planlamasõyla karşõ karşõya mõyõz? TSK’yi içeride zor du- rumda bõrakarak kendi is- temlerine doğru yönelt- mek mi istiyorlar? Saldõ- rõlar ne kadar planlõ ve yo- ğun olursa olsun, TSK’nin bu hareketlerden moral bozukluğuna uğramadan çõkacağõ ve bilinçli olarak görevini sürdüreceği kuş- kusuzdur. İzmir suikastõ girişimi sonrasõnda Mustafa Kemal ne diyordu: “...Temeli, büyük Türk ulusu ve onun kah- raman çocuklarından oluşan büyük ordumu- zun vicdanında, aklında ve bilincinde kurulmuş olan Cumhuriyetimizin ve ulusun ruhundan esinlenmiş ilkelerimizin, bir bedenin yok edilme- siyle ortadan kaldırıla- bileceğine inananlar, çok akılsız ve kötü niyetli- dirler.” (26 Haziran 1926) İlhan Abi’dir gazetemizdeki adı... Nadir Nadi Bey’den başlar, hepimize kadar!.. Ben ki, ondan yaşlıyım, benim de İlhan Abi’mdir... Nasıl olmasın.. Her umutsuzluğumda, her yenilme duygumda, her ‘bu iş artık bitti’ karamsarlığımda, İlhan’ın iyimserliğinden yararlanmışımdır. Boş bir iyimserlik değildir onunki; çalışmaya, direnmeye, inanmaya, bağlandığı düşüncenin sağlamlığına dayanan bir güç!.. Son iki yıldır Pencere’sinde çıkan yazıları ‘Ergenekon Mergenekon’ adlı kitapta bir araya getirildi. Biri bile eskimeyen ‘Pencere’den bakışlar, seslenişler. Bir sabah vakti yatağından kaldırılıp savcılıklara, yargıçlıklara sürüklenen, iki gün nezaretlerde bekletilen seksen yaşındaki bir yazarın serüveni unutulacak şey mi?.. Uydurma iddianameler de yüzlerce yıllık cezaların tehdidinde tutulması da ayrı bir acıklı güldürü değilse ne? İlhan haftalardır bir hastane odasında iyileşeceği günü bekliyor. ‘Pencere’si hâlâ açık, ordan toplumu gözlüyor. Türlü sıkıntılar yaşadı. Bizlere de yaşattı. Gazetemizde çoğu arkadaşlar gidip gördüler. Sayısız okuru kapılarda bekledi, bekliyor. Yalnız bir benim onu görmeye gidemeyen. Böyle bir garip duygusallığım var, sevdiğim bir insanı hasta yatağında ziyaret etmek istemiyorum. Onu hep, belleğimdeki gibi güçlü, sağlıklı kişiliğiyle görmek, bende garip bir huy. Bu konuda beni en çok İlhan’ın anlayacağını biliyorum. Sevgili İlhan nice olayların, sıkıntıların, acıların, hatta işkencelerin altından kalkmasını bilmiştir. Yalnız Ziverbey Köşkü’nde yaşadıklarını anımsayalım! Yetmezmiş gibi Ergenekoncu savcıların sabah karanlığındaki işkenceye benzer “ağırlama”larını da düşünürsek!.. Bütün bir ömrü halkı için doğruluk, güzellik, iyilik savaşıyla geçirmiş bir toplum öncüsünün tarih sayfalarında daha şimdiden yer aldığını bilmeliyiz. İlhan Abi’nin Pencere’si yakında açılacak... Yeni bir birikim oradan topluma gürül gürül boşalacak... Hiç kimse onun yarım yüzyıldan beri açık duran Pencere’sini kapatamaz!..
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle