18 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
T/~ itaplar Adası M.8ADIKA8LANKARA Öykücülüğümüzde farklı bir damar: Saçlıoğlu M ehmet Za- man saç- lıoğlu, ikinci kitabı, ama ilk öyküler toplamı olan Yaz Evlyle (1993) geniş öl- çekte ilgi çek- meyi başarmış, bundan daha önemlisi, yazın kamuoyunun, okurun göster- diği bu ilgiyi, doğrusu ya hak etmişti. ileriki yıllarda bizleri iki öykü kitabıy- la daha selamla- dı yazar: Beş Ada (1997), Rüz- gâr Oerl Getlrjr- se (Iş Kültür, 2002)... Söz konusu öy- kü kitaplarını yayımlamaya koyuluşunun on altıncı yılında dördüncü öykü kitabıyla bir kez daha güçlü bir ışık halinde par- layıp gönlümü- zü şenlendirme- yi başardığını söyleyebiliriz onun: sur ve Oölge (İş Kültür, 2009). Demek her dört yılda bir öykü kitabı verimliyor sayılabilir Saçlıoğlu. Ancak andığım öykü kitapla- rının on altı yıl içinde şekilce nasıl verimlendiğine değil, kitaplardaki öykülerin soy ağacını çıkararak bunlar arasında kurulabilecek ilişkilenişler bütû- nüne yönelmek, bunlar üzerinde durmak, anlam- ca çok daha önemli elbette... Gerçekten de burada asıl üzerinde durulması gereken yan, söz konusu dört öykü kitabı arasın- daki ardışık ilişkilenişler bana sorulursa. öyle ya bu öyküler birbirini ne yönden nasıl çekiyor, hangi açıdan nasıl itiyor? ötesinde bu ardışıklığın yanın- da söz konusu öykü kitaplannın Saçlıoğlu öykü coğrafyasına yayılışı, bu yelpazede dizilişi, daha doğrusu yerleşme brçimleri, buna dayalı olarak sergiledikleri konum... Mehmet Zaman Saçlıoğlu'nun öyküleri, baştan bu yana kunt yapı sergileyen birer anlatı olarak çı- kıyor karşımıza. Bu kunt yapıda kendini belirgin olarak gösteren üç farklı açılım üzerinde aşağıda ara başlıklar halinde düşünce uçkunlarına dalalım istiyorum birlikte... Genelde Mehmet Zaman Saçlıoğlu öykülerinin baskın özelliği, söz konusu kuntluğun, hemen tüm öykü örneklerinde şaşırtıcı bütünsellik içinde yansıması bana göre... Kimi usta yazarlarda göz- lenen, anlatıda herhangi aynşmaya, yanlmaya yol açmadan türdeşlikle örgülenen öyküleme yönte- minin Saçlıoğlu'nun öyküleri için de geçerli oldu- ğunu düşünüyorum kendi payıma. Gerek içeriksel gerekse biçemsel bağlamda dilsel, kurgusal açı- dan, biçimsel deneyişler, sıradışı konumlanışlar açısından biri ötekinin yolunu kesmeden, önüne çıkmadan, rolünü çalmadan bütün bunlann ken- dilerine anlatıda türdeşlik paydası içinde yer bula- bilmesi kuşkusuz yazınsal başarının önemli bir göstereni. Ustalıkla dolu bu yazınsal sürecin bugünlere uzanışında, Saçlıoğlu'nun ilk kitabı olan şiirler toplamı GOnden önce'nin (1985) önemli payı bu- lunduğu da öne sürülebilir bu arada. Ama onun şair yanının, öykücülüğünün gölgesinde kaldığı da çıkacaktır böylece ortaya... SAÇLIOĞLU ÖYKÜLERİNDE YAPISAL ÖRGÜ... Cumhuriyet Kitap'ta on yılı aşkın bir süre önce, Saçlıoğlu'nun ilk öykü kitabından kalkarak yayımla- dığım yazıda "'Saçlıoğlu öykücülüğü' diyebileceği- miz bir 'bütünsel estetik alan'"dan söz etmiştim. Bu kez, yani Sur ve Gölge'den sonra Saçlıoğlu'nun öy- kücülüğümüzde artık 'farklı bir damar' oluşturduğu- nu savlamaktan da çekinmeyeceğim... Bu farklı damarın beslendiği kaynaklar olarak Sa- bahattin Kudret Aksal, Melih Cevdet Anday, Vüs'at O.Bener, Bilge Karasu vb. yazarlar, şairler gösterile- bilir herhalde. Bu türdeki kaynakların ona ancak silik etkilerle ulandığını da ekleyeyim. Bu nedenle söz ko- nusu öykü damarı üzerinde durmak, çok daha önem taşıyor burada. Nedir bu damarın kendini gösterme koşulları, olanakları? Saçlıoğlu, hemen her kezinde kurduğu farklı, üste- lik şaşırtıcı öykü evrenleriyle çıkıyor okurun karşısına. Okur bu şaşırtıcılığı apaçık görebiliyor. örneğin onun öykü evreni aykırı, büyülü, düşlemci gerçekçi olabil- diği gibi uyumsuz, hatta gerçeküstücü de olabili- yor... Saçlıoğlu'nun öykü evreni, bütün usta yazarlarda görüldüğünce dönüştürülerek yaşatılan, düzeyli so- yutlayımla soluk alıp vermeyi sürdüren, kurulmuş ol- sa da kurmaca yapaylıktan uzak, gerçektenliğini ya- zında yaşatan yapılanmayla geliyor önümüze. Acemi yazarlann elinde kırılıp dökülen, iğretilikle yapıştırılıp yalancı bütünlemeyle okura yutturulmaya çalışılan bu arada gerçektenlik duygusunun da o ölçüde uzak- laştığı yapay yazınsal kurmacaya rastlanmıyor onda. Kurmaca, bu öykülerde okurun gözüne kör kör parmağım dercesine batınlmıyor. Kurgu yazınsallığın içinde türdeşleşip dağılıyor, mürekkep damlasının denizde dağılışı gibi... Bu çerçevede okurun, yaratılan evrenlerden ötürü öykülerde şaşkınlık yaşadığı öne sürülebilir. Ne ki bu şaşkınlığın, şaşırtmacayla ilgisinin bulunmadığını; şa- şırtıcı tutumun, aslında onun öykü evrenleriyle bu ev- renlere yerleştirdiği öykü kişilerinden geldiğini dü- şünmek olanaklı. Gerçekten yazar, bu öykü evrenleriyle şaşılacak kertede uyumlu görüntü veren kahramanlarla karşı- mıza çıkıyor hep... Işte Mehmet Zaman Saçlıoğlu öy- külerinin iki önemli dayanağı böylesi güçlü bir teme- lin üzerinde yükseliyor: Çok sağlam öykü evreni, çok sağlam öykü kahramanları... İki etkin öğeyi harmanlayıp yoğuran yazınsal dil de eklendi mi bunlann üzerine, Saçlıoğlu öyküsü kendili- ğinden çıkıyor ortaya. Onun öykülerinde genelde kurgu, biçem, yazınsal bezemeden çok daha fazla rol oynuyor andığım evren, kahraman, dil üçlüsü... Sonuçta yapısal örgünün belirleyicisi bu üçlü oiuyor kuşkusuz. SAÇLIOĞLU ÖYKÜLERİNDE DÜŞÜNSEL İÇKİNLİK... Düşünsel yoğunlukla harmanlanan pek çok öykü okumuşsunuzdur... Yazınımızda böylesi öykü örnek- lerinden oluşan oldukça geniş bir seçkinin varlığın- dan söz edilebilir. Ne var ki söz konusu öykülerin çok önemli bölü- münün anlatımcı, bildirimci, vaazedici yapıya dayalı örnekler olarak karşımıza çıktığı da ortada. Geçmişten günümüze kimi yazarlarca, üstelik apayn bir kanalda kalıt anlayışıyla on yıllardır sürdü- rülen "hikâye etme" kavrayışını düşünelim... Okuru ille düşünsel yoğunlukla buluşturmaya ya da onu, en azından bu yönde etkilemeye çabalayan, ona ille de bir şeyler öğretmeyi, onu bilgilendirmeyi öykü verim- leme örneği olarak öne alan bir anlayışı yazınsal tu- tumla bağdaştırmanın olanağı var mı sizce? Anlatıya yük getirmenin ötesinde bir çaba değil bu. Ama biz yazın kamuoyumuzla yazınsal eylemde olup biteni anlatma, bildirimde bulunma düzeyini aşabil- miş değiliz henüz yazık ki... Nitekim toplum olarak da bu bildirimciliğin, vaazeden, buyurgan kavrayışın pençesinde kıvranmıyor muyuz sürekli? Oysa biz biliyoruz ki öykü, hangi sorunu, sorunsalı anlatıya katarsa katsın, enikonu soyutlayım, dönüş- türüm düzlemlerini aşarak, kavramsallaştırma yönün- deki eşikleri geçerek felsefi içkinlik kazanabilir... Biz öyküyü okurken daha, yazar herhangi gönder- mede bulunmadan bizi bulgulayıcı, sorgulayıcı oku- maya doğru kışkırtacaktır işin başında, böylelikle biz de keşifler atlasında yol almaya koyulacağız demek- tir ayırdına varmadan bunun... sAYFA 20 Işte Saçlıoğlu'nun öykülerinde okur, kendisine bil- dirilen, tebliğ edilen, anlatılan, vaazedilen hiçbir tu- tumla karşılaşmıyor. Yüzeysel bir okumayla bile, bu öykülerin nece derinlikli olduğunu kavramakta gecik- miyor ama. Nitekim Saçlıoğlu'nun öykülerinde dü- şünsel içkinlik öylesine yoğun duyuruyor ki kendini, zaman zaman öykünün önüne geçtiği bile oiuyor. Yi- ne de hiçbir zaman anlatımcılığa düşmüyor o. Okur, öykü evreniyle kahramanların peşinden giderken şaşkınlığa uğruyor, şaşkınlık yaşarken de kendi bul- gusu, kendi çabasıyla öykü evreninde, öykü kahra- manlarının tartıştığı kimi düşünsel sorunlardan içeri girmeye koyuluyor ağır ağır... Mehmet Zaman Saçlıoğlu öykülerinde insana özgü ya da evrene, dünyaya, doğaya, topluma değgin so- runlardan içeri girerken biz nasıl oiuyor da aynı za- . manda düşünsel sekişlerle felsefi düşüncelerin önü- ne geliyoruz, okuduğumuz öykü, gide gide içkinleşip bu yolda kuşatıyor bizi? ; SAÇLIOĞLU ÖYKÜLERİNDE ' EŞİKLER ARASIİLİŞKİ... Yapıtlara yaklaşılırken genelde metinler arası ilişki- lerden söz edilir... Mehmet Zaman Saçlıoğlu'nun öy- küleri için bu söylemi "eşikler arası ilişkiler" biçimin- de düzenlemek olanaklı bana göre... Onun tek bir öyküsü dahi gösterilemez ki, düşün- sel bağlamda eşikten eşiğe sıçrıyor olmasın... Ger- çekten Saçlıoğlu, bütün öykülerini yazınsal birer şö- lene çevirirken, bunu düşünsel şölene dönüştürme- nin de ustalığını yansıtıyor. Varlık-yokluk, sonluluk-sonsuzluk, yaşam-ölüm, sevgi-nefret, iyiiik-kötülük, istenç-istenç dışı vb. kavram çiftleri yönünde olduğu denli erdem, us, duygu, vicdan vb. başlıklarda da sorunları deşen bütün bunlann dizgesel biçimde yerleşeceği kimi sorunsalları dürten bir yazınsal tutum gözlüyoruz sürekli Saçlıoğlu'da. Bütün büyük yazarlarda görül- düğünce o da belirli kavramların peşine takılarak dolantıları, değişkeleri içinde bunu izleyen tutum sergiliyor sürekli. Nitekim son öykü kitabı Sur ve Gölge'de yargı- yazgı (kaza-kader) kavram çifti yoğun bir gizemle örtülü olarak karşımıza geliyor. Ancak hemen ekle- mem gerek. Buradaki gizemi, tinsel ya da inançsal değil bir gizillik bezeği olarak almak eğilimindeyim ben. Yazı boyunca tek öyküsünden söz etmedim onun. önceki yazılarımda öykü örnekleri üzerinde yeterince durduğum kanısındayım çünkü. Bu ne- denle, Saçlıoğlu'nun öykülerindeki kavramsallaştır- maya dönük getirilere özgülemeyi yeğledim yazıyı. Ancak, hiç değilse Sur ve Gölge'deki öykü örnek- lerinin önümüze serdiği dolambaçlar arasında kısa bir anıştırmanın yararlı olacağını sanıyorum... İki ünlü yazar: Genci Kemal Ağaçlar, erişkini takma adıyla Cahit Cihan... Bunlar arasında Saçlıoğlu'nun neredeyse sarraf tartısına oturtarak kurduğu, çok du- yarlı dengede götürdüğü bir öykü: "Bir Başka Işık". öykünün bir yerinde ağabey yazar, kardeş yazara şöyle diyecektir: "Mutluluğun kendisi bir duygudur... Kediler, atlar, ağaçlar da mutluluğu duyumsarlar, ama bu duyum- sadıklarının mutluluk olduğunu bilmezler, bilmedikleri için de mutluluğun onların yaşamına getirdiği, getire- ceği kazancın farkında değillerdir. Ama insan mutlu olduğunda hayvanlardan farklı olarak mutlu olduğu- nu aklıyla anlar. Yani mutluluğa ilişkin çoğu şey as- lında aklın işidir. Mutlu olduğunuzda duygularınız öy- lesine egemen olur ki aklınız kimi zaman bir kenarda kalır. Ama aslında mutluluğu gerçekten görmek akılla mümkündür. Mutlu olmak değil, mutlu olduğunuzu anlamak gösterir ışığı." (49,50) Saçlıoğlu da öykülerini hep akılla kurup dilde so- mutlayan; yazınsallığını bu çerçevede koyan bir ya- zar. Bu nedenle onun öykülerini okumak da aklı önde tutmayı gerektiriyor. Ama şunu gönül rahatlığıyla söyleyebiliriz sanıyo- rum: Bizim öykü okurumuz da tıpkı öykü yazarlarımız gibi hep usu önde tutan bir kesimden oluşuyor yanıl- mıyorsam. Bu nedenle Saçlıoğlu'nun öyküleri için bir us buluşması bağlamında da alınabilir verimleyen- alımlayan ilişkisi. O halde Mehmet Zaman Saçlıoğlu, son öykü kitabı Sur ve Gölge ile bir öykü manifestosu sunuyor aynı zamanda. Böylesi bir öykü manifestosuyla buluşma- nın mutluluğunu, hazzını yaşamak isteyenler için ge- rek Sur ve Gölge, gerekse öteki kitaplarını okumamış olanlar için Yaz Evi, Beş Ada, Rüzgâr Geri Getirirse, bu öykü şeytanı yazarla buluşmanın kaçırılamayacak fırsatı! • C U M H U R İ Y E T K İ T A P SAYI 1027
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle