25 Kasım 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
kuduğum Kitaplar METİN CELÂlT Eflatun Koza C ahide Birgül yeni romanı Eflatun Kozaöa (Eylül 2009, Everest yay.) insanın hallerinden, ilişkilerinden yola çıkan gerilimli bir hikâye anlatıyor. Sıradan görünen bir hayatın nasıl gizlerle dolu olabileceğini örnekliyor. Cahide Birgül, blz okutiannı kayıp kadıniar araştırmasına yoğunla$tınp kadınlann akl- betinl merak ettirlrken eflatun kozayı ya- vaş yavas kuruyor. Murat cülsoy Kenülnl Fark Eden Hikâye altbaslıklı 602. Cece'deBorgestenyolacı- karak edebiyatın modernlzmden postmo- dernlzme evrilmeslni Incellyor S AY F A 12 lletişim fakültesi me- zunu genç kadın baba- sının eskiden matbaacı- iık yaptığı bir gazetede çalışmaya başlamıştır. Yapacağı ilk iş, kayıp kişiler hakkındaki bir yazı dizisinin bir bölü- münü yazmaktır. Birlik- te arabalanyla yola çık- tıktan sonra kendilerin- den bir daha haber alı- namayan iki kadının kaybolmalarının öy- küsünü yazacaktır. Anlatıcının hayatında da bir kayıp öykü- sü vardır. Kız kardeşi Ece, anlatıcının ilk ve tek aşkıyla birlikte kaçmış, çiftten bir daha haber alınamamıştır. Adının Evrim olduğunu romanın sonuna doğru öğrendi- ğimiz anlatıcı terzilik yapan annesi ile bir- likte yaşamaktadır. Babası yıllarca önce ölmüştür. "Gri boyalı eski bir apartmanın giriş katında, az ışık alan, iki oda bir salon sıradan bir daire"de yaşayan anne kızın insanın içini sıkacak kadar tek düze ve içi- ne kapanık bir hayatları vardır. Evrim'in hayatı da evinden pek farklı değildir. Ay- nı evde yaşamalarına rağmen annesiy- le bir diyalog kurmaz. Evde birlikte ama birbirlerine dokunmadan yaşar- lar. Meraklı komşular dışında kapılarını çalan olmaz. Evrim'in hiç arkadaşı yoktur. Içine kapanmış, kendine kur- duğu dünyasında yaşamaktadır. Bel- ki de bu yalnızlık onun hemen her şeyden korkmasına, insanlarla ilişki kurmasına engel olmaktadır. Çocuk- ken yaşadığı bir olay nedeniyle örüm- ceklerden korkmaktadır. Her yerde örümcek arar. Annesinin tahta prova mankeni bile zaman zaman bir korku kay- nağı olur. Sayfalar ilerledikçe Evrim'in kendisini bu denli izole etmeye çalışması- nın temelinde kız kardeşinden nefretinin yattığını öğreniriz. Ev- rim'in anlatımına göre kız kardeşi onun tamamen zıttıdır. Güzel, akıllı, girişken, saldırgan, insan- laıia kolayca iletişim kurabilen, onları kullanmayı, istediklerini el- de etmek için yalan söyleyebilen bir kızdır kardeşi. Birlikte yaşa- dıkları sürece Evrim'i anne baba- sının gözünden düşürmek için her şeyi yapmış, sonunda sevgili- sini çalıp kaçmıştır. Evrim, kayıp kadınların hayatla- rını öyküleştirebilmek amacıyla araştırma yapmaya başlar, kadın- ların akrabalarıyla, tanıdıklarıyla görüşür. Bu görüşmeler hem onun yeni insanlar tanımasına hem de hayatı boyunca belki de hiç gitmeyeceği yerlere gitmesine neden olur. Bu sayede hayatında ilk defa gerçek anlamda arkada- şım diyebileceği, olaylar biraz da- ha gelişse belki de aşk ilişkisine bile girebileceği Necla ile tanışır. Kadınlar için bir eşcinsel kulübü işleten Necla hem ona araştırmasında yar- dımcı olur hem de boğucu hayatından kurtulması için bir olanak sağlar. Birbirlerine âşık olup evlerini, sevgilileri- ni terk edip kaybolan iki kadının hakkında bilgileri çoğaldıkça olay iyice çözümsüzle- şirken Evrim'in hayatı da ruhsal açıdan karmaşıklaşmaya başlar. Aslında hiçbir şey anlatıldığı gibi değildir. Necla'nın ta- mamen uydurma bir hikâye ile Evrim'i kandırdığını/avuttuğunu öğrenirken Ev- rim'in baştan beri bize anlattığı çok şeyin aslında doğru olmayabileceğini de fark et- meye başlarız. Birçok ayrıntı Evrim'in an- lattığından başkadır. Evrim'in söylediği gi- bi çirkin bir kız olmadığını, aslında ayağı- nın aksamadığını, annesinin evde hemen hiç görünmemesinin nedeninin kızıyla ileti- şimsizjiği olmadığı gibi birçok şey Evrim'in anlattığı gibi değildir. Cahide Birgül, biz okurlarını kayıp ka- dınlar araştırmasına yoğunlaştırıp kadınla- rın akibetini merak ettirirken eflatun kozayı yavaş yavaş kuruyor. Roman boyunca an- latıcısı hakkında verdiği ipuçları, küçük ay- rıntılar, sonunda bizim tüm okuduklarımız anlatıcının uydurması mıydı, gerçek tama- men farklı mıydı kuşkusunu duymamıza neden oluyor. Cahide Birgül, yalın bir anlatımla, iç ko- nuşmalarla gelişen bir anlatı kurmuş. Efla- tun Koza bu yalınlık içinde gerilimi güçlü bir şekilde okura aktarıyor. Kayıp kadınla- rın akibetini bir yana koyup Evrim'in geç- mişini ve gelecekte başına neler geleceği- ni merak ederek romanı hızla okuyorsu- nuz. Roman güçlü bir finalle ama cevap- lanmamış birçok soruyla son buluyor. 0 soruların cevapları belki de ayrıntılarda gizliydi, romanın akıcılığına, konunun cazi- besine kapılıp kaçırdım düşüncesiyle ro- manı dönüp tekrar okumamak elde değil. 602.CECE "Hiçbiri, tüm o gece- lerin içindeki büyülü 602. Gece kadar altüst edici değildir. Bu garip gecede sultan, Şehra- zat'ın dudaklanndan kendi hikâyesinin dö- küldüğünü duyar. Tüm diğer hikâyeleri ve do- layısıyla kendisini kap- sayan o hikâyenin başı- nı duyar" demiş Borges ve 602. Gece hikâyesi "adeta Binbirgece Masallartrnn kendisidir" diye sözü bağla- mış. Bu satırları okuyan Murat Gülsoy, ye- ni bir keşif yapmanın heyecanı ile kitaplığı- na koşmuş, Binbirgece Masalları'nm 602. Gece'sini açmış ve hayal kırıklığına uğra- mış. Çünkü Şehrazat, "diğer masallar gibi bir masal anlatıyordu"r. Borges'in dediği gibi kendi hikâyesinden söz etmiyordur. Kurmacalarında sık sık okuru yanıltan Borges, bu kez bir makalesinde okurunu aldatmıştır. Üstelik Binbirgece Masallan hakkındaki Borges'in bu yargısı Todorov gibi önemli kuramcılarca kabul görmüş, gerçekliği araştınlıp soruşturulmadan tartı- şılmış, üzerinde konuşulmuş. Çarpıcı olan Borges'in bu yargısının (ya da iddiasının) postmodernizmin önemli dayanak noktalarından olması. Gülsoy'un yazdığına göre John Barth, "Yorgunluğun Edebiyatı" adlı postmodernizmin manifes- tosu olarak kabul edilen makalesinde Bor- ges'den bu alıntıyı tezlerine kanıt olarak sunarken Binbirgece Masallarînda böyle bir gece olmadığını belirtmeyi de ihmal et- mez. Gülsoy, araştırmalarını derinleştirdik- çe çarpıcı bilgilere ulaşmış ve bize aktar- mış. Postmodern kuramsal metinlerde bu tip sorunlar olduğunu tespit etmiş. örne- ğin postmodern kuramcıların yazılarının denetlenmeden yayımlandığını düşünen Alan Sokal'ın keyfi ve spekülatif yargılarla dolu ama postmodern jargonla yazılmış makalesi postmodern kültürel çalışmalar dergisi Social Text'de hemen kabul gör- müş, hakem heyetinden geçirilmeden ya- yınlanmış. Daha sonra Sokal yazının içeri- ğinin tamamen uydurma olduğunu açıkla- yınca ortalık karışmış. Murat Gülsoy Kendini Fark Eden Hikâye altbaslıklı 602. Gece'de Borges'ten yola çıkarak edebiyatın modemizmden post- modernizme evrilmesini inceliyor. Mo- dern'in ne zaman postmodern olduğu önemli bir tartışma konusu çünkü post- modern yapıtın net bir tanımı yapılamıyor. Postmodern kuramcılar bir yapıta post- modern derse o postmodern sayılıyor. Oysa postmodern sayılan Joyce, Proust, Wolfe, Pound, Kafka, Faulkner gibi yazar- ların birçok ürünü aslında modernizmin öncü başyapıtları. Postmodern kuram on- ları sahiplenmeye çalışıyor. Bir açıdan bu- nu normal sayabiliriz, çünkü adı üzerinde postmodern, modern sonrasıdır, onun mal varlığı üzerine kurulmuş bir yapıdır. Mo- dern olmasaydı postmodern olmayacaktı. Türk edebiyatına baktığımızda ise tartı- şılan kimin modern sayılacağı. Henüz postmodem'lik pek telaffuz edilmiyor. Gülsoy, Orhan Pamuk'uh Tanpınar'ın mo- dern bir yazar olup olmadığını sorguladığı makalesinden yola çıkarak bu sorunun ce- vabını bulmaya çalışıyor. Nâzım Hik- met'ten başlayarak, Garip, Ikinci Yeni, 50 Kuşağı yazarları, Sevim Burak, Bilge Kara- su ve nihayet Oğuz Atay'a dek birçok isim saymak mümkün ama bunlar modernist miydi yoksa modernizmin yöntemlerini kullanmakla yetinip Nâzım Hikmet örne- ğinde somut olarak gördüğümüz gibi mo- dernist bir dünya görüşü savunmadılar mı? Murat Gülsoy, Fovvles'un Fransız Teğ- meninin Kadını adlı romanının postmodern edebiyat için iyi bir örnek olduğunu söylü- yor. Belki de ilk kez bu denli somut bir postmodern edebiyat tanımlaması oku- mamızı sağlıyor. "Fransız Teğmeninin Ka- cf/n/'nın sofistike bir yapısı ve anlatım biçi- mi vardır; oyunludur, geçmiş anlatım bi- çimlerinin parodisini yapar, metakurmaca- saldır, geniş kitlelere ulaşacak denli "ko- lay"dır, popüler kültürün içine kolayca ek- lemlenmiştir (sinemaya uyarlanmıştır). Postmodernist romanın özellikleri adeta bu romana bakılarak belirlenmiş gibidir." Murat Gülsoy "602. Gece: Kendini Fark Eden Hikâye" adlı 81 sayfalık ilk makalesi ile kuramı örnekleriyle tartıştıktan sonra Ahmet Hamdi Tanpınar, Oğuz Atay ve Or- han Pamuk'u "modernist arayışın durakla- rından biri olan metakurmaca üzerinden" okuyor, yorumluyor. Kitabın girişinde yer alan "Duvarı delmelisin" diye başlayan ve Kafka'nın Şato'sundan alındığı söylenen ve yaygın kabul gören alıntının izini nasıl sürdüğünü anlatarak bir anlamda kitabı başa döndürerek sözü tamamlıyor. • C U M H U R İ Y E T K İ T A P S A Y I 1 0 2 7
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle