21 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 12 EKİM 2009 PAZARTESİ 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER A vrupa Konseyi İnsan Haklarõ’ndan sorumlu Thomas Hammar- berg, öğrencilerimizin ders öncesi okuduklarõ anttaki “Ne mutlu Türküm diyene” sözünü ayrõmcõlõk olarak eleştirmiş. Etnik ayrõmcõlõğõn ne olduğu ma- lum. Bir de her fõrsatta suçlandõğõmõz faşist milliyetçilik kavramõ var. Ço- cuklarõmõz okuduklarõ andõn sonun- da “ne mutlu Türküm diyene” de- dikleri zaman onlara ayrõmcõlõğõ mõ öğretmiş oluyoruz, yoksa faşist mil- liyetçi mi oluyorlar? Bizler de Türk okullarõnda bu antlarõ söyleyerek büyüdüğümüze göre, birer ayrõmcõ ve õrkçõ mõ olduk, Türklerin diğer mil- letlerden üstün olduğuna inanan fa- şist milliyetçiler miyiz? Emre Kongar, “Faşist milliyet- çilik, bir ırkın ya da milletin üs- tünlüğü anlayışına dayanır, faşist miliyetçilik ırkçı olmaktır, ülke- sindeki ve dünyadaki olaylara et- nik açıdan bakmak, kendi ırk ya da milletinden olmayanları eşiti kabul etmemektir, baskıcı ve totaliter olmaktır (1)” diye tanõmlõyor faşist milliyetçiliği. Milliyetçi eğilimler Şimdi bazõ ülkelerdeki milliyetçi eğilimler hangi aşamadadõr, biraz ona bakalõm. Amerikalõlar, 11 Eylül 2001 sal- dõrõsõndan sonra, uluslarõnõn tehdit al- tõnda olduğu endişesiyle, ulusal çõ- karlarõnõ korumaya büyük önem ver- mişler ve milliyetçilik duygularõ çok güçlenmiştir (4). Kamuoyu araştõr- malarõna göre Amerikalõlarõn büyük bölümü zaten kendi milletini Avru- palõlardan ve tüm diğer milletlerden üstün olarak algõlar. Bu üstünlük duygusu, uzun süredir Amerikalõ kimliğinin bir parçasõ haline gelmiş, milliyetçilik duygularõnõn ileri dere- cede artmasõna yol açmõştõr (3). Son yõllarda milliyetçilik duygu- larõnõn artmasõnõn bir başka nedeni da- ha var. Çağdaş demokratik toplum- lar, “yurttaşlık” ya da “vatandaşlık bilinci” denen yeni bir kavrama önem veriyor. Bu yeni alan gençle- rin demokratik sisteme bilinçli ve so- rumluluk sahibi bireyler olarak ka- tõlmalarõnõ amaçlõyor. Bunun için küçük yaştan itibaren çocuklara ve gençlere demokrasi, insan haklarõ, te- mel toplumsal kurumlar ve cumhu- riyet gibi konularda temel bilgiler ve beceriler kazandõrõlõyor. Bütün bun- lar “yurttaşlık bilinci dersleri” başlõğõ altõnda okullarda ders olarak öğretiliyor. “Amerikalı olma bi- lincini” kazandõrma konusunda çok sayõda basõlõ, elektronik ve dijital ya- yõn göze çarpõyor. Öğretmenler için seminerler Bu eğitiminin öğrenciye nasõl ve- rilebileceği konusunda önce öğret- menler için seminerler düzenleniyor, öğretmenin dikkati eğitimin önemli noktalarõna çekiliyor. Bir örnek ve- relim: “Öğrencilere kartları dağı- tın” deniyor. Karta, “Eğer cum- hurbaşkanı olsaydılar, ilk yapa- cakları iş ne olurdu, onu yazsınlar. Yazacakları, kendi kazançları için değil, Amerika’nın iyiliği için ola- cak şeyler olmalı. Sonra öğrenci- ler yazdıklarını birbirleri ile pay- laşsınlar. Daha sonra onlara Ame- rikan toplumunun olumlu ve olum- suz, güçlü ve zayıf yönlerinin bir listesini yapmalarını söyleyin. Bun- ları tartışmak üzere beyin fırtına- sı seansı yaratın, çözüm yolları bul- malarını isteyin. ABD’nin en iyi yönleri konusunda ne hissediyor- lar? Bunları yakalayın ve Ameri- ka’nın iyi yönlerini vurgulayın, ABD ile ilgili olumlu duyguları pe- kiştirin” deniyor. Bu eğitim sõrasõnda öğrencilerin Amerikalõ olmaktan gu- rur duymayõ öğrenmelerine özellik- le önem veriliyor. Daha büyük sõ- nõflardaki öğrencilerle yapõlacak tar- tõşma konularõ, “uluslararası an- tlaşmalar ve ittifaklarla ABD’nin ulusal çıkarların nasıl sağlanaca- ğını değerlendirin” temelinde öne- riliyor.. İnsan Haklarõ Enstitüsü adõna Langborgh (2006) şunu vurguluyor. “Çok uzun süre okullarımızda Amerikan tarihi ve vatandaşlık derslerinin öğretilmesi küçüm- sendi. Biz devlet okullarımızda gördüğümüz bu en büyük proble- mi, yeni düzenlenen vatandaşlık eğitimi içinde düzeltmek üzere ça- lışıyoruz.” Sonra bu eğitim kapsa- mõnda öğrenci topluluğuna şöyle sesleniyor: “Sizin bir Amerikalı olmuş olmanız olağanüstü bir ay- rıcalıktır. George Washington’ın sözlerini hatırlayın, siz bu büyük ülke ile iftihar etmelisiniz.”(2). İngiltere okulları İngiltere’de de benzeri bir eğilim- le “çocuklarımıza İngiliz olmaktan gurur duymayı özellikle öğretme- liyiz” felsefesi geçerli. BBC radyo ve televizyonlarõnda da yayõmlandõğõ gibi İngiltere hükümeti okullarda “İngiltere’nin temel değerlerinin” öğretilmesine, İngiliz değerlerinin öneminin öne çõkarõlmasõna önem ve- riyor. (15 Mayõs, 2006, BBC.) Eylül 2002’den beri 11-16 yaş grubu öğ- renciler için İngiltere okullarõnda yurttaşlõk dersleri zorunludur. İngiliz değerlerinin önemi, ilk- okullarda zaten okutulmakta olan sosyal ve sağlõk eğitimi içine enteg- re edilir: Yeni yurttaşlõk dersleri İngilte- re’de bazõ tartõşmalara yol açmakta. Eğitimcilerden bir bölümü her dört okuldan birinde bu derslerin yeterli biçimde verilmediğini eleştiriyor. “Biz, geleneklerimiz ve kültürümüz sanki çok önemli değilmiş gibi eği- tim sistemimiz içinde bunları vur- gulamadık. Bakanlığa gelen çeşit- li raporlara göre İngiliz kimliği ko- nusu yeterince güçlü şekilde vur- gulanmıyor. Oysa diğer ülkeler hiç de böyle yapmıyor, kendi kül- türlerini önemle öne çıkarıyorlar. Çocuklarımız, başka kültürleri hoş görmeyi öğrenirken, kendi kültürümüzden gurur duymayı özellikle öğrenmeliler” görüşünü savunuyorlar. Aksine bazõ akade- misyenler bu eğitimin hassas bir ko- nu olduğu, özenle ele alõnmasõ ge- rektiği noktasõna dikkat çekiyor, yurttaşlõk konusunun çok vurgulan- masõ, hükümeti faşist hale getirebi- lir korkusunu dile getiriyorlar (5). Farklõ din ve kültürlerden gelen topluluklarõ ortak bir paydada bu- luşturma yollarõnõ arayan diğer ge- lişmiş ülkeler de, son yõllarda, ço- cuklara yurttaşlõk eğitimini kazan- dõrma, bu arada vatanseverlik duy- gularõnõ körükleme konusunda nere- deyse yarõş içindeler. Bunun nedeni belki bu ülkelerin küreselleşme so- runlarõ ve çok büyük hõzlõ değişim karşõsõnda bulunmalarõ olabilir. Bu- rada ABD ve İngiltere’den iki örnek üzerinde duruldu. Almanya’dan, İs- rail’den, Japonya’dan ve diğer Av- rupa ülkelerinden hiç söz edilmedi. İngiltere ve ABD’de olduğu gibi Ja- ponya’da da vatansever tutumlarõn eğitim sistemi sõrasõnda desteklendiği dikkati çekiyor. Faşist milliyetçiler Ancak Türkiye’nin çõkarlarõ söz ko- nusu olduğunda, bazõ çevrelerde mil- liyetçilik kavramlarõnõn dõşlandõğõ ve küçümsendiği dikkati çekiyor. Ülkemizde õrka dayalõ bir devlet ve toplum yapõsõ arzulayan, farklõ din, õrk, dilden olanlarla eşit haklar kabul etmeyen faşist milliyetçiler kuşkusuz var... Malatya’da İncil yayõmlayan ki- tabevindeki Hõristiyanlarõn hunharca katledilmesi, Danõştay’a karşõ girişi- len silahlõ saldõrõ, Hrant Dink cina- yeti, şeriatçõ saldõrganlarõn Madõ- mak Oteli’ni ateşe vermeleri ve tüm bu gibi vahşet örnekleri ülkesini se- venler için affedilmeyecek olaylardõr. Ama son yõllarda milyonlarca Türk insanõnõn, ülkenin bölünmesi ya da ülkede din devleti kurulmasõ teh- likeleri karşõsõnda çok endişeli oldu- ğu da bir gerçek. Bu nedenle ulusal çõkarlarõmõzõ koruma bilinci, milli- yetçilik ve Atatürkçülük etrafõnda bir- leşiliyor. İstanbul, Ankara ve İzmir Cumhuriyet mitinglerine koşan mil- yonlarca kadõn-erkek Türk insanõ, bu- güne kadar hiç yaşamadõğõ kadar milliyetçi duygularla ve coşkuyla Türk bayraklarõna sarõlmõş, milyon- lar da televizyon başõnda gözyaşlarõnõ tutamayarak onlarõn heyecanõna or- tak olmuştu. Art niyetli olmayan hangi uygar insan, bu demokratik mil- liyetçiliği, õrkçõlõkla, şovenizmle, fa- şist milliyetçilik kavramlarõ ile ka- rõştõrabilir? Oysa günümüzde öyle bir atmosfer yaratõlmõş bulunuyor ki, ulusal çõkarlarõmõzõ savunmak, de- mokrat milliyetçiyim demek faşist milliyetçilikle eşanlamda görülüp aşağõlanõyor. Sonuç: Büyükelçi Onur Öymen şu görü- şü vurguluyor: Küreselleşme yeni bir ideoloji gibi dünyaya egemen ol- maktadõr. Ancak devletler, bugünkü dünya koşullarõnda da ulusal çõkar- larõnõ korumaya eskisi gibi öncelik ve- rirler. Özellikle büyük devletler, kü- reselleşmenin etkisiyle, kendi çõkar- larõnõ korumada zaaf gösteren diğer ülkelerden akõllõca yararlanõr. Hele o ülkelerin basõnõnda ve kamuoyunda milli çõkarlarõ korumanõn artõk tutu- cu bir davranõş sayõldõğõ anlayõşõ egemen olmaya başlarsa, büyük dev- letler bunu fõrsat bilir ve o ülkeye si- yasi ve ekonomik alanlarda kendi gö- rüş ve beklentilerini kabul ettirmek için hiçbir fõrsatõ kaçõrmazlar (4). Kaynaklar: 1. Kongar, Emre, 2005, Atatürkçülük ve Ulusalcõlõk Kötü İdeolojiler midir? Emre Kongar’õn resmi internet sitesi. 2. Langborgh, Eric F, 2006, A Crisis of National Identity: Reconnecting our Youth With America’s Heritage of Freedom. 19 March. 3. Mickhlewait, John ve Woolridge, Adrian, 2004. The Right Nation, London, Allen Lane; Onur Öymen 2005’te aktarma, sayfa 300; 4. Öymen, Onur, 2005, Ulusal Çõ- karlar, Küreselleşme Çağõnda Ulus Devleti Korumak, Remzi Kitabevi. 5. Paton, Graeme, 2007, Citizenship Clas- ses ‘Not British Enough’, BBC. Etnik Ayrõmcõlõk mõ Yapõlõyor? Prof. Dr. Aysel EKŞİ Farklõ din ve kültürlerden gelen topluluklarõ ortak bir paydada buluşturma yollarõnõ arayan diğer gelişmiş ülkeler de son yõllarda, çocuklara yurttaşlõk eğitimini kazandõrma, bu arada vatanseverlik duygularõnõ körükleme konusunda neredeyse yarõş içindeler. ‘Devler, Devcikler’ Görev Başõnda Şimdi aramõzda olmayan de- ğerli hukuk bilgini Prof. Seha L. Meray’õn Cumhu- riyet gazetesinin 19 Ağustos 1976 tarihli sayõsõnda yayõmlanan “Su Başlarını Devler Tutmuş” başlõklõ yazõsõnda yer alan, bel- leğimden bir türlü silinmeyen sözleri şöyleydi: “Su başlarını tuttuklarını sanan devler, dev- cikler, kendilerini dev aynala- rında görenler ne yaparlarsa yapsınlar, en sonunda, masal- larımızda olduğu gibi gerçek yaşamda da, insanoğlu sırtını yere getirir devlerin. Bir kötü sondur kötü devlerin sonu.” Aradan otuz üç yõl geçmesine karşõn Prof. Meray’õn bu sözle- ri güncelliğini koruyor, günü- müzün olaylarõna da õşõk tutuyor. Yazõn dünyamõzõn geçmişteki ünlülerinden Naki Tezel, 1971 yõlõnda yayõmlanan “Türk Ma- salları” kitabõnda devlerin ma- sallarõmõzõn vazgeçilmez kahra- manlarõndan olduğunu vurgula- dõktan sonra onlarõ şöyle tanõm- lar: “Çoğu zaman çevresi yük- sek ve kalın duvarlarla, di- kenli bahçelerle çevrili büyük köşklerde, kendilerine mah- sus saraylarda yaşar. Devlere hoşlanacakları biçimde yana- şırsanız, istediğiniz şeyi verir- ler. Ne güçlüğünüz varsa gi- derirler. Devler, kendilerine kötülük yapmak isteyenleri ele geçirirlerse, kızartarak yer- ler.” Ortalõkta dolaşan, sõrtlarõ kolay kolay yere gelmeyen, kendileri- ni dev aynalarõnda gören günü- müz devlerine ve devciklerine nasõl da uyuyor Naki Tezel’in bu tanõmõ... Toplumsal duyarsõzlõğõmõzdan yararlanan dõşõmõzdaki “devler” ile onlarõn güdümünde hareket eden içimizdeki “devcikler”, sindirme yöntemleriyle yarõm yüzyõldan beri ülkemizde yeni bir düzeni yerleştirmek için elbirli- ği ile çalõşmaktadõrlar. İnandõrõ- cõlõktan yoksun, gerçekleri yan- sõtmayan, düzeysiz söylemlerle halkõmõzõ kandõranlar Ata- türk’ün kurduğu laik Cumhuri- yetin kalan son kalelerini de ele geçirmek üzeredirler. İnanç sö- mürüsü yapanlar, sadaka dağõ- tarak sosyal devlet rolüne soyu- nanlar, ne acõdõr ki, derin bir uy- kuya dalan ve bir türlü uyana- mayan halkõmõz tarafõndan baş tacõ edilmiştir. Oysa Türkiye dõş- tan kurgulanan, içimizdekiler ta- rafõndan da desteklenen, içeriği belli olmayan kimi açõlõm pro- jeleriyle bir dönüm noktasõna doğru hõzla yol almaktadõr. Prof. Seha L. Meray, “Su Baş- larını Devlet Tutmuş” yazõsõnõ şu sözlerle noktalamõştõ: “Günümüz devlerinin gerçek korkusu, halkın bilinçlenmesi: Artık taş yerine, oyla seriyor halk devleri yere.” İçten ve dõştan tezgâhlanan kimi oyunlarla ulusal bilinci gi- derek zayõflayan, eğitimden yok- sun bõrakõlmõş, akõl dõşõ öğretilere kendini kaptõrmõş bir halkla se- çim sandõğõnda oylarõmõzla “dev- leri” ve “devcikleri” nasõl yere sereceğiz? Ünlü yazar Ionescu, “Gergedan” adlõ oyununda “toplum yaşamında fanatiz- me dönüşen bir akımın insanı nasıl insanlıktan uzaklaştırdı- ğını” yazar. Ionescu sözlerini şöyle sürdürür: “Bir sabah kalk- tığınızda gergedanların ortalı- ğı sardığını görürsünüz. Ger- gedanların girdiği yerde deği- şim başlar, insanlar artık bas- kıyla değil, kendi istekleriyle gergedanlaşırlar.” Toplumsal dengesizliğin al- tüst edildiği, işsizliğin ve eko- nomik çöküntünün, bayağõlõğõn, görgüsüzlüğün ve kültürel kir- lenmenin doruk noktasõna ulaş- tõğõ bu duyarlõ dönemde dõşõ- mõzdaki devlerle, içimizdeki dev- cikler devleti paramparça ederek ülkemizi çağdaş bir Cumhuri- yetten ortaçağ karanlõğõna gö- türmenin çabasõ içindedirler. Devlerin, devciklerin her çeşidi ortalõkta dolaşõyor. Toplumsal, bireysel yaşamõmõzõ, ulusal bir- liğimizi ve üniter devlet yapõmõzõ tehdit eden onlar.. ama bir gün gelecek her şey onlarõn istediği gibi olmayacak. Daver DARENDE Emekli Diplomat-Yazar TABLO kopyası mıydı, yoksa o zaman henüz emekleyen fo- toğrafçılık sanatının ürünü mü? Orası, pek berrak kalmamış tarih meraklısı çocuğun zihninde. Ama, kafa- sındaki soru uzun sü- re zorlamış beynini: Resim, 1878 Berlin Kongresi’ne katılanları gösteriyordu. Fesle- rinden hemen tanınan üç Osmanlı paşasın- dan başka, kıvrık bıyıklı, dik beyaz yakalı bir yığın Avrupalı da vardı. Oysa, yansıtılan olay, bizde “Moskof ya da 93 Harbi” diye bilinen Rus Savaşı’nın Barış Antlaşması’nı kararlaştıracak olan kongrey- di. Olsa olsa, Ruslarla Osmanlılar olmalıydı orada; öyleyse Almanlar, İngilizler, Fransız- lar, İtalyanlar ve daha başka bir sürü Avru- palı ne arıyordu orada? Tarih meraklısı çocuk sonradan öğrendi ki, meğer Gazi Osman Paşa’lara, Plevne’lere rağmen Osmanlı fena halde yenilmiş, Rus or- duları Çatalca önlerine kadar gelmiş, Aya Ste- fanos’ta, yani şimdiki Yeşilköy’de imzalanan anlaşmayla Osmanlı bir yığın toprak kay- betmiş, bu duruma “çok üzülen” Batılı dev- letler de Avusturya-Macaristan dışişleri ba- kanının çağrısıyla Berlin’de bir araya gelip Dersaadet’teki üzgün Padişah’ı teselli ede- cek çareler aramaya koyulmuşlar. O çok imzalı Berlin Antlaşması, Doğu Be- yazıt, Eleşkirt gibi birkaç yeri Osmanlı’ya ye- niden kazandırmıştır ama, Romanya, Sır- bistan, Karadağ ve bir ölçüde Bulgaristan’a da bağımsızlık. Ama asıl şu “yan ürünler”e ba- kın: Avusturya bu arada işgal ediverdiği Bosna-Hersek’i resmen ilhak etmiş, İngiltere sonradan imparatorluğuna katacağı Kıbrıs adasının yönetimine el koymuştur. Özetle, Berlin çöp- çatanlığıyla Osmanlı’yı kurtarmaya koşanlar, hiç savaşmadıkları bir harbin galibinden bile daha kârlı çıkmayı be- cermişlerdir. Geçen gün Zürich Üniversitesi’nde çekilen o hüzün ve ders dolu acıklı fotoğ- rafa baktıkça bunları düşünmeden edemiyor insan. Arkada, yan yana sıralanmış birtakım ba- kanlar ve diplomatlar: Amerikalı, Rus, Fran- sız, İsviçreli ve AB adına bir İspanyol’la bir Sloven. Önlerine oturmuş iki konu mankeni: Oba- ma’nın kurduğu oyunda biri mazlumluğa, öbürü muzafferliğe oynamaya çalışıp da neyi nasıl yapmaları gerektiğini pek kestire- meyen ve kafa karışıklıkları hemen belli olan. Neymiş, Avrasya’nın bir köşesinde “yurt- larda barış” olunca dünya barışı da kurtula- cakmış. Oysa, kimin kimi ve neyi kurtarmış olacağı henüz bilinmiyor. Ama, ayakta duranlar kendi çıkarlarını korurken oturan Ankara’nın Azerbay- can’ı kaybedeceği belli; çünkü protokoller- de somut ve açık tek nokta onunla ilgili: Onay- lamadan sonraki iki ay içinde sınırı açmak zo- runda. “Açmayız” deniyorsa da, onca bas- kıya dayanamayacağı da belli. Üstelik şu rezalete bakın: Bursa’daki Ermeni maçına kendi bayraklarıyla gelmeleri yasak- lanmış. Oysa Türkiye için sallayacaklardı o bayrağı. Tıpkı Milli Mücadele’de “yedi düvel” üzeremize çullanırken Sovyetler ve Afganla- rın Ankara’nın yardımına koştukları gibi. AÇI MÜMTAZ SOYSAL Yurtta Sulh, Cihanda Sulh! [email protected]
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle