Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
ekonomi@cumhuriyet.com.tr
12 EKİM 2009 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA
EKONOMİ 13
CMYB
C M Y B
ANKARA PAZARI
YAKUP KEPENEK
50. Yıl…
ODTÜ Ekonomi Bölümü kuruluşunun 50. yılını
yaşıyor.
Ekonomi bölümünün tarihsel gelişimi ve özellik-
le de 12 Eylül nedeniyle uğradığı kayıplar ayrıca ir-
delenmelidir. Bölümün, lisans, yüksek lisans ve dok-
tora düzeyinde nitelikli öğrenci yetiştirmedeki be-
cerisini, yurtiçinde ve dışında yapılan bilimsel ya-
yınlarını ve diğer toplumsal hizmetlerini burada sı-
ralama olanağı bulunmuyor.
Kuruluş etkinlikleri çerçevesinde bir önceki cuma
günü, “Bunalım, Dünya Ekonomisini Yeniden Ya-
pılandırma ve Türkiye” konulu uluslararası bir top-
lantı düzenlendi.
Toplantıda sunulan bildiriler
http://alumni.econ.metu.edu.tr adresinde yer alı-
yor, oradan kolayca izlenebilir.
Yazıda, toplantının yarattığı bazı çağrışımlar üze-
rinde duracağım.
Sabahtan akşam 18.00’e dek süren oturumlarda,
denilebilir ki ilgi hiç eksilmedi, 836 oturma kapasi-
teli Kemal Kurdaş Salonu tıklım tıklım doluydu.
Üçü yabancı olmak üzere dokuz konuşmacıyı, yal-
nız Ankara değil çevre illerin üniversitelerinden
gelen öğrenciler, öğretim üyeleri ve eski mezunlar
dinlediler, soru ve yorumlarıyla da tartışmalara ka-
tıldılar. Yoğun ilgi, güncel sorunların bilimsel bir çer-
çevede irdelenmesinin ne kadar büyük bir gerek-
sinim olduğunun kanıtıdır.
Toplantı, ekonomi kuramının, “ders kitaplarında
yer alan”, neoklasik de denilen biçiminin yaşanmakta
olan ağır küresel ekonomik bunalım karşısındaki du-
rumunun ele alınmasını sağladı. Konuşma ve tar-
tışmalarda, bunalım bağlamında, ekonomideki iki ana
alanın, “finans” ve “üretim” dünyalarının ilişkileri üze-
rinde duruldu.
Egemen ekonomi kuramı, bilindiği gibi, piyasayı
esas alır; “piyasanın yanlışlarını yine piyasanın dü-
zelteceği inancına” dayanır.
Yalnız 50. yıl toplantısına katılan konuşmacı ve tar-
tışmacılar değil, hafta başında İstanbul’da toplanan
Dünya Bankası ve IMF çevrelerinde yer alan piya-
sacı kuramın en ateşli savunucuları da “piyasanın
yanlışlarını yine kendisinin düzeltemediği” gerçeği-
ni artık kabul ediyor.
Üretim ekonomisinden çok para piyasalarını
başlıca konusu sayan geçerli ekonomi kuramı, bı-
rakınız, az gelişmiş/gelişmekte olan ülkelerin ya da
süslü deyimiyle “yükselen piyasa ekonomilerinin” na-
sıl gelişeceğini açıklamayı, doğum yeri olan “geliş-
miş ekonomilerin” neden ve nasıl bunalıma sürük-
lendiklerini ve buradan nasıl çıkılacağını açıklama-
da da başarısız kalıyor.
Bunalımın “anlaşılmasında yaya kalan” ekonomi
kuramı doğal olarak, geleceğe dönük anlamlı kes-
tirim, öneri ve öngörülerde de bulunamıyor.
“Ağır bunalım” yalnız ülke ekonomilerinde değil,
neoklasik, yani, egemen ya da ders kitabı düzeyinde
geçerli ekonomi kuramında, asıl onda, yaşanıyor.
Ekonomi kuramında yaşanan bu “ağır kırılma”, ye-
ni kuramsal arayışları da ateşliyor.
Küresel bunalımın açıklanmasında, hangi kuramsal
yaklaşımlardan yararlanılabileceği tartışmaları hız-
la artıyor ve yoğunlaşıyor. Ekonomi kuramıyla uğ-
raşanlar, ders kitaplarına “giremeyen” ya da ana
akımlardan “dışlanan” kuramlara her zamankinden
daha çok başvuruyor; bununla da kalmıyor, yeni yak-
laşımlar oluşturmaya çalışıyor.
Bir taraftan okutulan ekonomi kuramının eksikleri
irdelenirken bir taraftan da ana akımın dışında tu-
tulan kuramların ekonomik bunalımı yorumlamada
kullanılmaları kaçınılmaz oluyor.
Ancak piyasacı kuramla ilgili olarak bir gerçek
var. Onu da yabancı katılımcılardan biri bir anek-
dotla anlattı:
Kuş beslemeye meraklı bir İngiliz, kuşçu dükkâ-
nına gider ve bir papağan satın alır. Eve gelir. Er-
tesi sabah bir de ne görsün, papağan ayakları ha-
vada, sırt üstü yatıyor. Kafesi kaptığı gibi kuşçuya
koşar.
Satıcıya,
“- Bana ölü papağan vermişsin; bunu al ve para-
mı geri ver”
der. Satıcı, gayet soğukkanlı:
“- Papağan ölü değil, dinleniyor” diye karşılık ve-
rir.
Az sayıda taraftarı tarafından canlı tutulmak istense
de ders kitabı biçimiyle ekonomi kuramı da dinle-
niyor!
Yanlış anlaşılmasın; neoklasik ekonomi kuramı-
nın ve onunla ilgili tekniklerin geçmişte de çok iyi öğ-
retildiği ODTÜ Ekonomi Bölümü, kuruluşunun 50.
yılında da, çok daha ileri düzeyde nitelikli eğitime
ve bilimsel üretime yelken açıyor.
yakupkepenek06@hotmail.com
Yıl başından bu yana piyasalarda
“krizden” çıkış sürecinin başladığına,
tünelin ucunda ışık belirdiğine iliş-
kin bir kanı güçleniyordu. Geçen haf-
ta doların döviz piyasalarında yaşadığı
“mini şok” ve ABD işsizlik verilerinde
beklenmedik artış, bütçe açığının
GSMH’nin yüzde 10’una ulaşması, tü-
nelin ucunda belirenin, o ünlü deyiş-
teki gibi “bir başka trenin ışıkları”
olabileceğini düşündürdü.
Yüzde 9.8 ve artıyor
Anımsarsanız, 2007-2008 döne-
minden, depresyon tartışmaları yeni-
den başladığında, ileri sürülen ölçüt-
lerden biri de işsizlik oranının iki ha-
neli düzeylere yükselmesiydi. Geçen
hafta açıklanan ABD işsizlik verileri,
beklenenin çok üstünde çıkarak yüz-
de 9.8’e vurunca, bu konu yeniden
gündeme geldi. Fed Başkanı Ber-
nanken’nin “Ekonomik toparlanma
sürecek, ama 2010 yılında işsizlik
oranı yüzde 10’a yakınlaşabilir” söz-
leri oldukça anlamlıydı. Anımsarsanız
bu adam, ABD ev piyasasında “kriz”
başlayınca, önce, “önemli değil yerel
bir sorun” demiş, sonra, yayılmaya-
cak, resesyon yumuşak olacak filan
diye devam etmişti. Sonunda hem ya-
yıldı, hem de dünya ekonomisi
1930’lardan bu yana en şiddetli da-
ralmayı yaşamaya başladı. Bu kez de
işsizlik yüzde 10’a yaklaşır diyorsa,
gerçekte acaba ne düzeyde diye dü-
şünmek gerekiyor.
The Asia Times yazarlarından, “tu-
tucu” ama “bilge” ‘Spengler’in geçen
hafta sunduğu veriler (06/10/09),
ABD’de işsizlik, oranının, gerçekte
çoktan yüzde 20’ye ulaşmış olabile-
ceğini gösteriyordu. “Yok daha neler!”
demeden önce şu verilere gelin birlikte
bakalım. ABD’de eylülde işini kaybe-
denlerin sayısının 175 binde kalması
bekleniyordu, ama sayı 263 bin oldu.
Böylece resmi işsizler toplam 15.1 mil-
yon kişiye ulaşıyordu. “Spengler” bu-
na, isteği dışında, yarım gün veya da-
ha az çalışmaya zorlanan 9.2 milyon
kişiyi, geçen ay iş aramaktan vazge-
çen 2.2 milyon kişiyi, iş bulmaktan
umudunu kaybettiği için piyasadan çe-
kilen üç milyon uzun dönemli işsizi ek-
liyor (2.5 milyona ulaşan tutuklu nü-
fusunu nedense hesaba katmıyor);
böylece gerçek işsizlik oranının yüz-
de 20’ye ulaştığına dikkat çekiyor.
Spengler’in aktardığı ve toplumsal
istikrar açısından risk oluşturacak iş-
siz nüfusun ABD’de ne kadar tehlikeli
bir düzeye ulaştığını gösteren bu ve-
rilerin, ekonomistleri, Obama yöne-
timini kaygılandırmaya başladığı ke-
sin. Gerek korumacılık eğilimlerinin
güçlenmesinin, gerekse üçüncü bir
teşvik paketinden söz edilemeye baş-
lanmasının arkasında da işte bu kay-
gılar yatıyor. Bu yüzden geçen hafta-
nın ikinci yarısına, dolarda yaşanan mi-
ni “şok”tan daha çok, ekonomik bü-
yüme, işsizlik tartışmaları damgasını
vurdu. Bu tartışmaların içinde, Prof.
Stiglitz, ekonominin daha da kötüle-
şeceğini savunuyordu. Morgan Stan-
ley’den ekonomist Richard Berner,
IV. üç aylık dönemin çok sallantılı ge-
çeceğini, bu yüzden “iki dipli” reses-
yon kaygılarının canlandığına işaret
ediyordu. The Economist’in, “Hava
boşluğu mu yoksa ikinci dalış mı?”
başlıklı yazısı da özellikle işsizlik ve-
rileri, sanayi üretimindeki artış eğili-
minin yumuşaması üzerinde duru-
yordu (08/10/09). Financial Times’ın
aktardığına göre HSCB CEO’su Ge-
oghagen, “resesyonun iki dipli ola-
cağına o kadar eminmiş ki, bankanın
kredi hacmini arttırma planlarını bir sü-
re için askıya almaya karar vermiş”
(10/10/09). Prof. Krugman da, “çıktı
açığının” (potansiyel üretimle, ger-
çek üretim arasındaki fark, atıl kap-
asite) halen 2 trilyonla 3 trilyon dolar
arasında olduğuna işaret ediyor, eko-
nominin toparlanması işsizliğin azal-
maya başlaması için yeni bir teşvik pa-
ketinin gerekli olduğunu söylüyordu.
(Market Watch, 09/10/09)
Yeni paket lazım ama…
Yıllardır ABD kredi sistemi dünya
ekonomisini dolar likiditesiyle dol-
durdu, bu finansal hareketler, aynı hız-
la ABD ekonomisine geri dönerek
ABD borsasını, tüketicisinin alım gü-
cünü, ithalatı besledi, uluslararası
dengesizlikler denen durumu, kredi
köpüğünü yarattı. Dolar “rezerv pa-
ra” olduğundan, değer kaybetmeye
devam etse bile, bu süreç uzun süre
devam etti, hatta kredi köpüğünün
patlamasıyla başlayan mali şok için-
de yatırımcılar, açık kapamak, sığın-
mak için dolara yönelince, dolarda bir
değerlenme bile yaşandı.
Ancak 2008 başındaki 132 milyar
dolarlık, bu yıl başındaki 787 milyar
dolarlık teşvik paketleri, 2008 sonun-
da devreye giren 700 milyar dolarlık
banka kurtarma paketi, bu arada
GSMH’nin yüzde 10’una ulaşan büt-
çe açığı, piyasalarda doların gelece-
ğine ilişkin kaygıları güçlendirdi. Re-
zervlerini dolarda tutan BRIC (Brezil-
ya, Rusya, Hindistan, Çin) ülkeleri, pet-
rol ihracatçıları, dolara alternatif yeni
bir rezerv paranın gerekli olduğundan
söz etmeye başladılar. Böylece, “ma-
li şok”, resesyon, giderek doların
uluslararası statüsünü tehdit etmeye
başlıyordu. Soros’la birlikte Quantum
Fonu’nun kurucusu Jim Rogers’a
göre dolarda “yapay bir yükseliş ya-
şanmıştı. Şimdi bir döviz krizinin za-
manıydı”. Rogers, “Ya bu sonbahar da
ya da 2010 sonbaharında bir döviz kri-
zi yaşayacağız” diyordu (Bloomberg
11/05/09); “ABD Hazine kâğıtlarında
da yakında patlaması kaçınılmaz bir kö-
pük oluşmuştu”. (Reuters, 10/10/09)
Bu koşullarda dolar, marttan bu ya-
na yüzde 14 değer kaybedecek, ge-
çen hafta da Robert Fisk’in The In-
dependent’da aktardığı bir dedikodu
ile sarsılarak perşembe günü 14 ayın
en düşük düzeyine inecekti. Aynı gün
altının onsu 1.056 doların üzerine çı-
kacak, şubat ayında 35 dolar olan pet-
rolün varil fiyatı 75 dolara kadar yük-
selecekti. Metallerin, minerallerin fi-
yatlarında da benzer bir gelişme izle-
niyordu.
Fisk, Körfez ülkelerinin, Çin ve Rus-
ya ile, petrol ihracatında doları kul-
lanmaya son vermeye yönelik gizli bir
toplantı yaptıklarını ileri sürüyordu. İl-
gili ülkeler, hemen bu haberi yalanla-
dılar. Cuma günü Bernanke, gerekti-
ğinde faizleri arttıracağız dedi; piya-
saları sakinleştiler. Ancak cumartesi
günü medya Fed yönetiminin faiz
arttırımının zamanlaması konusun-
da, ikiye bölündüğünü aktarıyordu.
Doları korumak için yapılacak bir
operasyon (örneğin faiz artışı), eko-
nominin krizini derinleştirecek, işsiz-
liği arttıracak. Doların düşmeye devam
etmesi, ABD ihracatını desteklemeye,
kimi sektörlerde istihdamı korumaya
devam edecek, ama dolardaki değer
kaybının bir çöküşe dönüşmesi riski-
ni arttıracak. Diğer taraftan dolarda-
ki zayıflama, yüksek işsizlik ortamın-
da, ABD işçi sınıfının tüketim düzeyi-
ni doğrudan etkileyen ithal mallarının
fiyatlarının, dolayısıyla yoksullaşmanın
artmaya devam etmesi anlamına ge-
liyor.
Bu koşullarda yeni bir teşvik pake-
ti, bütçe açığını, dolar likiditesini art-
tıracak, doları daha da kırılganlaştı-
racak, rekabetçi devalüasyonları gün-
deme getirecek, korumacılık eğilim-
lerini güçlendirecek, uluslararası “dü-
zeni” daha da bozacak. ABD yöneti-
mi doları korumayı seçerse, içerde
depresyon olasılığı, siyasi risk (so-
nunda dolara olan güvensizlik) arta-
cak. ABD’de ekonomi politikasında-
ki bu açmaz, “kriz”den çıkışın aslında
ne kadar uzak olduğunun bir başka
göstergesi değil mi?
Tünelin Ucundaki Işık
DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ / ERGİN YILDIZOĞLU / LONDRA erginy@tr.net http://erginyildizoglu.blogspot.com
4 bin 362 emekliyle yapõlan
araştõrmaya göre, dengeli ve
sağlõklõ beslenebildiğini
düşünen emeklilerin oranõ
yüzde 18’de kalõyor.
Ekonomi Servisi - Türkiye İşçi
Emeklileri Derneği’nce (TİED) yapõ-
lan araştõrmaya göre, bazõ emeklilerin
evine hiç et girmiyor. Araştõrmaya ka-
tõlan emeklilerinin yarõsõnõn evine ise
ayda 1 kilogramdan az et giriyor.
AA muhabirinin aldõğõ bilgiye göre,
dernek, 47 ilde 4 bin 362 emeklinin ka-
tõlõmõyla emeklilerin ekonomik ve sos-
yal durumunu belirlemeye yönelik bir
araştõrma gerçekleştirdi. Araştõrmaya
katõlan emeklilerin yüzde 62’si 50 ya-
şõn altõnda, yüzde 34’ü 50-60 yaş ara-
lõğõnda, yüzde 3’ü 60 ve üzeri. Araş-
tõrmaya göre emeklilerin yüzde 61’inin
bakmakla yükümlü olduğu 1-3, yüzde
11’nin 4 ve üzeri çocuğu var.
Aylıktan başka
gelirleri yok
Emekli aylõğõndan başka geliri ol-
mayanlarõn oranõ yüzde 86’ye çõkarken
yüzde 11’i çalõşõyor. Kendi evinde
ikamet eden emekli oranõ yüzde 67,
yüzde 22’si halen kirada. Emekli aylõ-
ğõnõ yetersiz bulanlarõn oranõ yüzde
96’yõ buluyor. Araştõrmada öne çõkan
diğer bazõ sonuçlar şöyle:
* Emeklilerin yüzde 10’unun evine
hiç et girmiyor. Yüzde 48’inin evine ise
ayda 1 kilogramdan az et giriyor.
* Emekli ailelerinin yüzde 8’i gün-
de 1 ve daha az, yüzde 47’si 1-3, yüz-
de 33’ü 4-6, yüzde 12’si 6’dan fazla ek-
mek tüketiyor. Dengeli ve sağlõklõ bes-
lenebildiğini düşünen emeklilerin ora-
nõ yüzde 18’de kalõyor.
* Emeklilerin yüzde 58’i kamudan,
yüzde 41’i özel sektörden emekli. Bi-
reysel emekliliği bulunan emeklilerin
oranõ yüzde 4 düzeyinde.
* Bir veya daha fazla kredi kartõ kul-
lanan emeklilerin oranõ yüzde 49.
Emeklilerin yüzde 23’ü icra takibine
maruz kalmõş.
Sağlık hizmeti yetersiz
* Emeklilerin yüzde 48’inin sürekli
bir hastalõğõ var. Emeklilerin yüzde
42’si yõlda birkaç kez, yüzde 40’õ ay-
da birkaç kez, yüzde 8’i de haftada bir-
kaç kez hastaneye gidiyor. Hastanelerde
aldõğõ sağlõk hizmetini yeterli bulanla-
rõn oranõ yüzde 17’de kalõyor.
* Emeklilerin yüzde 70’i cep telefonu
kullanõyor. Sergi, konser, festival gibi
kültürel etkinliklere hiç katõlmadõğõnõ
bildirenlerin oranõ yüzde 73’e ulaşõyor.
* Emeklilerin yüzde 49’u fõrsat bul-
dukça, yüzde 27’si sadece bayramlar-
da akraba ve aile ziyareti yapõyor;
yüzde 9’u ise hiç ziyaret yapamõyor.
* AB’ye üyeliğe inananlarõn oranõ
yüzde 8’de kalõyor. Yüzde 90’õ yaşlõ-
lara evde bakõlmasõnõ uygun buluyor.
KESK ve Kamu-Sen, toplu görüşme sürecinde
taleplerini kabul ettiremezken temmuz-ağustos aylarını
eylemle geçirdiler. KESK, kamu çalışanlarına grevli, toplusözleşmeli sendika hakkı talebiyle
görüşmelerden çekilmişti. Konfederasyon başkanlarının bugün yeni iş bırakma eyleminin
tarihini açıklaması bekleniyor. Başkanların açıklayacağı tarihte 375 bin 990’i Türkiye Kamu-
Sen ve 224 bin 413’ü KESK üyesi yaklaşık 600 bin kamu çalışanı uyarı amacıyla iş bırakacak.
Tarih bugün açıklanacak
600 bin memur
aynı gün iş
bırakacak
ANKARA (AA) - Kamu çalõşanlarõna
grevli, toplusözleşmeli sendika hakkõ
verilmesini talep eden Türkiye Kamu-
Sen ve KESK, uyarõ amaçlõ iş bõrakma
eylemini aynõ gün gerçekleştirme kararõ
aldõ. Böylece üretimden gelen gücün
daha etkin şekilde kullanõlmasõnõ
hedeflediler. Bu sene ilk kez en fazla
üyeye sahip konfederasyon olarak toplu
görüşmelerde heyet başkanlõğõ yapan
Memur-Sen ise kendi eylem kararlarõnõ
tek başõna uygulamayõ seçti. Kamu-Sen
ve KESK’in iş bõrakma tarihi,
konfederasyonlarõn genel başkanlarõ
Bircan Akyıldız ve Sami Evren
tarafõndan bugün Mülkiyeliler
Birliği’nde düzenleyecekleri ortak basõn
toplantõsõnda açõklanacak. Böylece
toplam 600 bin kamu çalõşanõ uyarõ için
iş bõrakacak. Sami Evren, iki
konfederasyonun bütün bir eylem
programõ birlikteliğine gitmediğini, ama
iş bõrakma eylemlerinin aynõ gün
yapõlacağõnõ söyledi.
PELİN ÜNKER
Word Finans Rewiew dergisi, Türkiye
ekonomisinin toparlanmasõ için IMF an-
laşmasõ, sağlam bir orta vadeli program
ve yapõsal reformlarõ üç temel anahtar ola-
rak nitelendirdi. Dergide yayõmlanan
OECD Ekonomik Görünüm: Türkiye
başlõklõ rapora göre, 2008 başlarõndan iti-
baren Türkiye’de yurtiçi talep keskin
bir düşüş yaşadõ. Gayrõsafi Yurtiçi Hasõ-
la (GSYİH) için tahminler yõl sonunda
yüzde 6 daralacağõ şeklinde oldu. 2010’da
toparlanmanõn başlayacağõ belirtilirken ge-
niş üretim açõğõnõn enflasyonu hedeflenen
noktaya indireceği ifade edildi. Dergi Tür-
kiye hakkõnda şu yorumlarda bulundu:
Küresel ve yerel belirsizliklerin gi-
derilmesi, ekonomi politikalarõnõn güve-
nilirliği, ekonomik iyileşme için gerekli
olan iki temel durum. Sağlam bir orta va-
deli program otomatik istikrar sağlayõcõ-
larõn faaliyetlerini kolaylaştõrõr.
IMF ile yapõlacak yeni bir anlaşma,
yerli ve uluslararasõ yatõrõmcõlarõn güven
temin etmesine yardõmcõ olur.
İş sektöründeki yapõsal reformla-
ra hõz verilirse, uzun dönemli büyüme
beklentileri iyileştirilebilir.
IMF ile anlaşma önemli
Destekleyici parasal ve mali koşullar,
kamu maliyesinin uzun vadeli sürdürü-
lebilirliğinde piyasalarda güven devam
ederse etkili olabilir. Hükümetin sundu-
ğu orta vadeli mali programõn etkisiyle
güven güçlenecek. IMF ile yapõlacak an-
laşma da güvenilir bir finansman kayna-
ğõ ve güvenilir bir izleme sağlamaya yar-
dõmcõ olacak. Türkiye’deki ihracatçõlar ta-
rafõndan sunulan sürdürülebilir rekabet
gücü büyümeye olumlu etki yapabilir. Öte
yandan, eğer uluslararasõ koşullar kötü-
ye giderse veya Türkiye’de makro eko-
nomik çerçevenin sürdürülebilirliği za-
yõflarsa iyileşme gecikebilir.
Türkiye’de cari açõk, yavaşlayan yur-
tiçi talep ve düşen petrol fiyatlarõnõn et-
kisiyle 2009`un ilk çeyreğinde daraldõ.
Döviz kurlarõnda Ağustos 2008 - Nisan
2009 tarihleri arasõnda meydana gelen
yaklaşõk yüzde 35’lik düşüş Türkiye’nin
rekabet gücünü arttõrsa da bu uluslarara-
sõ piyasalardaki olumsuz etkileri denge-
lemeye yeterli olmadõ.
Türkiye İşçi Emeklileri Derneği’nin 47 ilde yaptõğõ araştõrmaya göre yüzde 48’i, ayda bir kilogramdan az et alõyor
Emekli yoksulluk içinde
Güven Türkiye’ye büyüme getirir
IMF-Dünya Bankasõ toplantõlarõ, yabancõ basõnõn Türkiye’ye olan ilgisini arttõrdõ.
World Finance Review dergisi de Türkiye ekonomisine sayfalarõnda yer ayõrdõ
Tüketici kart
borcunuödeyemiyor
BURSA (AA) - Tüketiciler Birliği Genel Baş-
kanõ Nazım Kaya, “Kredi kartı borçlarının ya-
pılandırılması kapsamında imzalanan proto-
kolün yaklaşık yüzde 4’ü daha ilk ayda bozul-
muştur” dedi.
Türkiye Bankalar Birliği’nin yapõlandõrmayla il-
gili son rakamlarõ açõkladõğõnõ ifade eden Kaya, şu
bilgileri verdi: “875 bin kişiden yaklaşık 459 bin
kişi yapılandırma müracaatında bulundu. 3,1
milyar lira olan yapılandırma kapsamındaki
borcun 1,5 milyar lirası taksitlendirildi. Kredi
kartı borçlarının yapılandırılması kapsamında
imzalanan protokolün yaklaşık yüzde 4’ü daha
ilk ayda bozulmuştur. Bu durum, sonraki dö-
nemlerin de habercisi olmuştur.”
İcra veya ihtar çekilmese bile ödeme zorluğu çe-
ken herkesin yapõlandõrma kapsamõna alõnmõş ol-
masõ durumunda daha yüksek başarõ sağlanabile-
ceğini ileri süren Kaya, şunlarõ kaydetti: “Banka-
cılık kesimi bunu istemediği ve bunu da kabul
ettirdiği için gerçekten ödeme niyeti olanlar da-
hi ödeyemez hale getirilmiştir. Mayıs ayı itiba-
rıyla takipte gözüken 3,1 milyar liralık kredi kar-
tı borçları, Ağustos ayında yüzde 30 artışla 4 mil-
yar lira olmuştur. Sarmal halde artan takipli
borçların ödenebilmesi için siyasi iktidar bütün
borçlara ödeme kolaylığı getirecek yasal çalış-
mayı yapmalıdır.”