14 Kasım 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
ekonomi@cumhuriyet.com.tr 12 EKİM 2009 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA EKONOMİ 13 CMYB C M Y B ANKARA PAZARI YAKUP KEPENEK 50. Yıl… ODTÜ Ekonomi Bölümü kuruluşunun 50. yılını yaşıyor. Ekonomi bölümünün tarihsel gelişimi ve özellik- le de 12 Eylül nedeniyle uğradığı kayıplar ayrıca ir- delenmelidir. Bölümün, lisans, yüksek lisans ve dok- tora düzeyinde nitelikli öğrenci yetiştirmedeki be- cerisini, yurtiçinde ve dışında yapılan bilimsel ya- yınlarını ve diğer toplumsal hizmetlerini burada sı- ralama olanağı bulunmuyor. Kuruluş etkinlikleri çerçevesinde bir önceki cuma günü, “Bunalım, Dünya Ekonomisini Yeniden Ya- pılandırma ve Türkiye” konulu uluslararası bir top- lantı düzenlendi. Toplantıda sunulan bildiriler http://alumni.econ.metu.edu.tr adresinde yer alı- yor, oradan kolayca izlenebilir. Yazıda, toplantının yarattığı bazı çağrışımlar üze- rinde duracağım. Sabahtan akşam 18.00’e dek süren oturumlarda, denilebilir ki ilgi hiç eksilmedi, 836 oturma kapasi- teli Kemal Kurdaş Salonu tıklım tıklım doluydu. Üçü yabancı olmak üzere dokuz konuşmacıyı, yal- nız Ankara değil çevre illerin üniversitelerinden gelen öğrenciler, öğretim üyeleri ve eski mezunlar dinlediler, soru ve yorumlarıyla da tartışmalara ka- tıldılar. Yoğun ilgi, güncel sorunların bilimsel bir çer- çevede irdelenmesinin ne kadar büyük bir gerek- sinim olduğunun kanıtıdır. Toplantı, ekonomi kuramının, “ders kitaplarında yer alan”, neoklasik de denilen biçiminin yaşanmakta olan ağır küresel ekonomik bunalım karşısındaki du- rumunun ele alınmasını sağladı. Konuşma ve tar- tışmalarda, bunalım bağlamında, ekonomideki iki ana alanın, “finans” ve “üretim” dünyalarının ilişkileri üze- rinde duruldu. Egemen ekonomi kuramı, bilindiği gibi, piyasayı esas alır; “piyasanın yanlışlarını yine piyasanın dü- zelteceği inancına” dayanır. Yalnız 50. yıl toplantısına katılan konuşmacı ve tar- tışmacılar değil, hafta başında İstanbul’da toplanan Dünya Bankası ve IMF çevrelerinde yer alan piya- sacı kuramın en ateşli savunucuları da “piyasanın yanlışlarını yine kendisinin düzeltemediği” gerçeği- ni artık kabul ediyor. Üretim ekonomisinden çok para piyasalarını başlıca konusu sayan geçerli ekonomi kuramı, bı- rakınız, az gelişmiş/gelişmekte olan ülkelerin ya da süslü deyimiyle “yükselen piyasa ekonomilerinin” na- sıl gelişeceğini açıklamayı, doğum yeri olan “geliş- miş ekonomilerin” neden ve nasıl bunalıma sürük- lendiklerini ve buradan nasıl çıkılacağını açıklama- da da başarısız kalıyor. Bunalımın “anlaşılmasında yaya kalan” ekonomi kuramı doğal olarak, geleceğe dönük anlamlı kes- tirim, öneri ve öngörülerde de bulunamıyor. “Ağır bunalım” yalnız ülke ekonomilerinde değil, neoklasik, yani, egemen ya da ders kitabı düzeyinde geçerli ekonomi kuramında, asıl onda, yaşanıyor. Ekonomi kuramında yaşanan bu “ağır kırılma”, ye- ni kuramsal arayışları da ateşliyor. Küresel bunalımın açıklanmasında, hangi kuramsal yaklaşımlardan yararlanılabileceği tartışmaları hız- la artıyor ve yoğunlaşıyor. Ekonomi kuramıyla uğ- raşanlar, ders kitaplarına “giremeyen” ya da ana akımlardan “dışlanan” kuramlara her zamankinden daha çok başvuruyor; bununla da kalmıyor, yeni yak- laşımlar oluşturmaya çalışıyor. Bir taraftan okutulan ekonomi kuramının eksikleri irdelenirken bir taraftan da ana akımın dışında tu- tulan kuramların ekonomik bunalımı yorumlamada kullanılmaları kaçınılmaz oluyor. Ancak piyasacı kuramla ilgili olarak bir gerçek var. Onu da yabancı katılımcılardan biri bir anek- dotla anlattı: Kuş beslemeye meraklı bir İngiliz, kuşçu dükkâ- nına gider ve bir papağan satın alır. Eve gelir. Er- tesi sabah bir de ne görsün, papağan ayakları ha- vada, sırt üstü yatıyor. Kafesi kaptığı gibi kuşçuya koşar. Satıcıya, “- Bana ölü papağan vermişsin; bunu al ve para- mı geri ver” der. Satıcı, gayet soğukkanlı: “- Papağan ölü değil, dinleniyor” diye karşılık ve- rir. Az sayıda taraftarı tarafından canlı tutulmak istense de ders kitabı biçimiyle ekonomi kuramı da dinle- niyor! Yanlış anlaşılmasın; neoklasik ekonomi kuramı- nın ve onunla ilgili tekniklerin geçmişte de çok iyi öğ- retildiği ODTÜ Ekonomi Bölümü, kuruluşunun 50. yılında da, çok daha ileri düzeyde nitelikli eğitime ve bilimsel üretime yelken açıyor. yakupkepenek06@hotmail.com Yıl başından bu yana piyasalarda “krizden” çıkış sürecinin başladığına, tünelin ucunda ışık belirdiğine iliş- kin bir kanı güçleniyordu. Geçen haf- ta doların döviz piyasalarında yaşadığı “mini şok” ve ABD işsizlik verilerinde beklenmedik artış, bütçe açığının GSMH’nin yüzde 10’una ulaşması, tü- nelin ucunda belirenin, o ünlü deyiş- teki gibi “bir başka trenin ışıkları” olabileceğini düşündürdü. Yüzde 9.8 ve artıyor Anımsarsanız, 2007-2008 döne- minden, depresyon tartışmaları yeni- den başladığında, ileri sürülen ölçüt- lerden biri de işsizlik oranının iki ha- neli düzeylere yükselmesiydi. Geçen hafta açıklanan ABD işsizlik verileri, beklenenin çok üstünde çıkarak yüz- de 9.8’e vurunca, bu konu yeniden gündeme geldi. Fed Başkanı Ber- nanken’nin “Ekonomik toparlanma sürecek, ama 2010 yılında işsizlik oranı yüzde 10’a yakınlaşabilir” söz- leri oldukça anlamlıydı. Anımsarsanız bu adam, ABD ev piyasasında “kriz” başlayınca, önce, “önemli değil yerel bir sorun” demiş, sonra, yayılmaya- cak, resesyon yumuşak olacak filan diye devam etmişti. Sonunda hem ya- yıldı, hem de dünya ekonomisi 1930’lardan bu yana en şiddetli da- ralmayı yaşamaya başladı. Bu kez de işsizlik yüzde 10’a yaklaşır diyorsa, gerçekte acaba ne düzeyde diye dü- şünmek gerekiyor. The Asia Times yazarlarından, “tu- tucu” ama “bilge” ‘Spengler’in geçen hafta sunduğu veriler (06/10/09), ABD’de işsizlik, oranının, gerçekte çoktan yüzde 20’ye ulaşmış olabile- ceğini gösteriyordu. “Yok daha neler!” demeden önce şu verilere gelin birlikte bakalım. ABD’de eylülde işini kaybe- denlerin sayısının 175 binde kalması bekleniyordu, ama sayı 263 bin oldu. Böylece resmi işsizler toplam 15.1 mil- yon kişiye ulaşıyordu. “Spengler” bu- na, isteği dışında, yarım gün veya da- ha az çalışmaya zorlanan 9.2 milyon kişiyi, geçen ay iş aramaktan vazge- çen 2.2 milyon kişiyi, iş bulmaktan umudunu kaybettiği için piyasadan çe- kilen üç milyon uzun dönemli işsizi ek- liyor (2.5 milyona ulaşan tutuklu nü- fusunu nedense hesaba katmıyor); böylece gerçek işsizlik oranının yüz- de 20’ye ulaştığına dikkat çekiyor. Spengler’in aktardığı ve toplumsal istikrar açısından risk oluşturacak iş- siz nüfusun ABD’de ne kadar tehlikeli bir düzeye ulaştığını gösteren bu ve- rilerin, ekonomistleri, Obama yöne- timini kaygılandırmaya başladığı ke- sin. Gerek korumacılık eğilimlerinin güçlenmesinin, gerekse üçüncü bir teşvik paketinden söz edilemeye baş- lanmasının arkasında da işte bu kay- gılar yatıyor. Bu yüzden geçen hafta- nın ikinci yarısına, dolarda yaşanan mi- ni “şok”tan daha çok, ekonomik bü- yüme, işsizlik tartışmaları damgasını vurdu. Bu tartışmaların içinde, Prof. Stiglitz, ekonominin daha da kötüle- şeceğini savunuyordu. Morgan Stan- ley’den ekonomist Richard Berner, IV. üç aylık dönemin çok sallantılı ge- çeceğini, bu yüzden “iki dipli” reses- yon kaygılarının canlandığına işaret ediyordu. The Economist’in, “Hava boşluğu mu yoksa ikinci dalış mı?” başlıklı yazısı da özellikle işsizlik ve- rileri, sanayi üretimindeki artış eğili- minin yumuşaması üzerinde duru- yordu (08/10/09). Financial Times’ın aktardığına göre HSCB CEO’su Ge- oghagen, “resesyonun iki dipli ola- cağına o kadar eminmiş ki, bankanın kredi hacmini arttırma planlarını bir sü- re için askıya almaya karar vermiş” (10/10/09). Prof. Krugman da, “çıktı açığının” (potansiyel üretimle, ger- çek üretim arasındaki fark, atıl kap- asite) halen 2 trilyonla 3 trilyon dolar arasında olduğuna işaret ediyor, eko- nominin toparlanması işsizliğin azal- maya başlaması için yeni bir teşvik pa- ketinin gerekli olduğunu söylüyordu. (Market Watch, 09/10/09) Yeni paket lazım ama… Yıllardır ABD kredi sistemi dünya ekonomisini dolar likiditesiyle dol- durdu, bu finansal hareketler, aynı hız- la ABD ekonomisine geri dönerek ABD borsasını, tüketicisinin alım gü- cünü, ithalatı besledi, uluslararası dengesizlikler denen durumu, kredi köpüğünü yarattı. Dolar “rezerv pa- ra” olduğundan, değer kaybetmeye devam etse bile, bu süreç uzun süre devam etti, hatta kredi köpüğünün patlamasıyla başlayan mali şok için- de yatırımcılar, açık kapamak, sığın- mak için dolara yönelince, dolarda bir değerlenme bile yaşandı. Ancak 2008 başındaki 132 milyar dolarlık, bu yıl başındaki 787 milyar dolarlık teşvik paketleri, 2008 sonun- da devreye giren 700 milyar dolarlık banka kurtarma paketi, bu arada GSMH’nin yüzde 10’una ulaşan büt- çe açığı, piyasalarda doların gelece- ğine ilişkin kaygıları güçlendirdi. Re- zervlerini dolarda tutan BRIC (Brezil- ya, Rusya, Hindistan, Çin) ülkeleri, pet- rol ihracatçıları, dolara alternatif yeni bir rezerv paranın gerekli olduğundan söz etmeye başladılar. Böylece, “ma- li şok”, resesyon, giderek doların uluslararası statüsünü tehdit etmeye başlıyordu. Soros’la birlikte Quantum Fonu’nun kurucusu Jim Rogers’a göre dolarda “yapay bir yükseliş ya- şanmıştı. Şimdi bir döviz krizinin za- manıydı”. Rogers, “Ya bu sonbahar da ya da 2010 sonbaharında bir döviz kri- zi yaşayacağız” diyordu (Bloomberg 11/05/09); “ABD Hazine kâğıtlarında da yakında patlaması kaçınılmaz bir kö- pük oluşmuştu”. (Reuters, 10/10/09) Bu koşullarda dolar, marttan bu ya- na yüzde 14 değer kaybedecek, ge- çen hafta da Robert Fisk’in The In- dependent’da aktardığı bir dedikodu ile sarsılarak perşembe günü 14 ayın en düşük düzeyine inecekti. Aynı gün altının onsu 1.056 doların üzerine çı- kacak, şubat ayında 35 dolar olan pet- rolün varil fiyatı 75 dolara kadar yük- selecekti. Metallerin, minerallerin fi- yatlarında da benzer bir gelişme izle- niyordu. Fisk, Körfez ülkelerinin, Çin ve Rus- ya ile, petrol ihracatında doları kul- lanmaya son vermeye yönelik gizli bir toplantı yaptıklarını ileri sürüyordu. İl- gili ülkeler, hemen bu haberi yalanla- dılar. Cuma günü Bernanke, gerekti- ğinde faizleri arttıracağız dedi; piya- saları sakinleştiler. Ancak cumartesi günü medya Fed yönetiminin faiz arttırımının zamanlaması konusun- da, ikiye bölündüğünü aktarıyordu. Doları korumak için yapılacak bir operasyon (örneğin faiz artışı), eko- nominin krizini derinleştirecek, işsiz- liği arttıracak. Doların düşmeye devam etmesi, ABD ihracatını desteklemeye, kimi sektörlerde istihdamı korumaya devam edecek, ama dolardaki değer kaybının bir çöküşe dönüşmesi riski- ni arttıracak. Diğer taraftan dolarda- ki zayıflama, yüksek işsizlik ortamın- da, ABD işçi sınıfının tüketim düzeyi- ni doğrudan etkileyen ithal mallarının fiyatlarının, dolayısıyla yoksullaşmanın artmaya devam etmesi anlamına ge- liyor. Bu koşullarda yeni bir teşvik pake- ti, bütçe açığını, dolar likiditesini art- tıracak, doları daha da kırılganlaştı- racak, rekabetçi devalüasyonları gün- deme getirecek, korumacılık eğilim- lerini güçlendirecek, uluslararası “dü- zeni” daha da bozacak. ABD yöneti- mi doları korumayı seçerse, içerde depresyon olasılığı, siyasi risk (so- nunda dolara olan güvensizlik) arta- cak. ABD’de ekonomi politikasında- ki bu açmaz, “kriz”den çıkışın aslında ne kadar uzak olduğunun bir başka göstergesi değil mi? Tünelin Ucundaki Işık DÜNYA EKONOMİSİNE BAKIŞ / ERGİN YILDIZOĞLU / LONDRA erginy@tr.net http://erginyildizoglu.blogspot.com 4 bin 362 emekliyle yapõlan araştõrmaya göre, dengeli ve sağlõklõ beslenebildiğini düşünen emeklilerin oranõ yüzde 18’de kalõyor. Ekonomi Servisi - Türkiye İşçi Emeklileri Derneği’nce (TİED) yapõ- lan araştõrmaya göre, bazõ emeklilerin evine hiç et girmiyor. Araştõrmaya ka- tõlan emeklilerinin yarõsõnõn evine ise ayda 1 kilogramdan az et giriyor. AA muhabirinin aldõğõ bilgiye göre, dernek, 47 ilde 4 bin 362 emeklinin ka- tõlõmõyla emeklilerin ekonomik ve sos- yal durumunu belirlemeye yönelik bir araştõrma gerçekleştirdi. Araştõrmaya katõlan emeklilerin yüzde 62’si 50 ya- şõn altõnda, yüzde 34’ü 50-60 yaş ara- lõğõnda, yüzde 3’ü 60 ve üzeri. Araş- tõrmaya göre emeklilerin yüzde 61’inin bakmakla yükümlü olduğu 1-3, yüzde 11’nin 4 ve üzeri çocuğu var. Aylıktan başka gelirleri yok Emekli aylõğõndan başka geliri ol- mayanlarõn oranõ yüzde 86’ye çõkarken yüzde 11’i çalõşõyor. Kendi evinde ikamet eden emekli oranõ yüzde 67, yüzde 22’si halen kirada. Emekli aylõ- ğõnõ yetersiz bulanlarõn oranõ yüzde 96’yõ buluyor. Araştõrmada öne çõkan diğer bazõ sonuçlar şöyle: * Emeklilerin yüzde 10’unun evine hiç et girmiyor. Yüzde 48’inin evine ise ayda 1 kilogramdan az et giriyor. * Emekli ailelerinin yüzde 8’i gün- de 1 ve daha az, yüzde 47’si 1-3, yüz- de 33’ü 4-6, yüzde 12’si 6’dan fazla ek- mek tüketiyor. Dengeli ve sağlõklõ bes- lenebildiğini düşünen emeklilerin ora- nõ yüzde 18’de kalõyor. * Emeklilerin yüzde 58’i kamudan, yüzde 41’i özel sektörden emekli. Bi- reysel emekliliği bulunan emeklilerin oranõ yüzde 4 düzeyinde. * Bir veya daha fazla kredi kartõ kul- lanan emeklilerin oranõ yüzde 49. Emeklilerin yüzde 23’ü icra takibine maruz kalmõş. Sağlık hizmeti yetersiz * Emeklilerin yüzde 48’inin sürekli bir hastalõğõ var. Emeklilerin yüzde 42’si yõlda birkaç kez, yüzde 40’õ ay- da birkaç kez, yüzde 8’i de haftada bir- kaç kez hastaneye gidiyor. Hastanelerde aldõğõ sağlõk hizmetini yeterli bulanla- rõn oranõ yüzde 17’de kalõyor. * Emeklilerin yüzde 70’i cep telefonu kullanõyor. Sergi, konser, festival gibi kültürel etkinliklere hiç katõlmadõğõnõ bildirenlerin oranõ yüzde 73’e ulaşõyor. * Emeklilerin yüzde 49’u fõrsat bul- dukça, yüzde 27’si sadece bayramlar- da akraba ve aile ziyareti yapõyor; yüzde 9’u ise hiç ziyaret yapamõyor. * AB’ye üyeliğe inananlarõn oranõ yüzde 8’de kalõyor. Yüzde 90’õ yaşlõ- lara evde bakõlmasõnõ uygun buluyor. KESK ve Kamu-Sen, toplu görüşme sürecinde taleplerini kabul ettiremezken temmuz-ağustos aylarını eylemle geçirdiler. KESK, kamu çalışanlarına grevli, toplusözleşmeli sendika hakkı talebiyle görüşmelerden çekilmişti. Konfederasyon başkanlarının bugün yeni iş bırakma eyleminin tarihini açıklaması bekleniyor. Başkanların açıklayacağı tarihte 375 bin 990’i Türkiye Kamu- Sen ve 224 bin 413’ü KESK üyesi yaklaşık 600 bin kamu çalışanı uyarı amacıyla iş bırakacak. Tarih bugün açıklanacak 600 bin memur aynı gün iş bırakacak ANKARA (AA) - Kamu çalõşanlarõna grevli, toplusözleşmeli sendika hakkõ verilmesini talep eden Türkiye Kamu- Sen ve KESK, uyarõ amaçlõ iş bõrakma eylemini aynõ gün gerçekleştirme kararõ aldõ. Böylece üretimden gelen gücün daha etkin şekilde kullanõlmasõnõ hedeflediler. Bu sene ilk kez en fazla üyeye sahip konfederasyon olarak toplu görüşmelerde heyet başkanlõğõ yapan Memur-Sen ise kendi eylem kararlarõnõ tek başõna uygulamayõ seçti. Kamu-Sen ve KESK’in iş bõrakma tarihi, konfederasyonlarõn genel başkanlarõ Bircan Akyıldız ve Sami Evren tarafõndan bugün Mülkiyeliler Birliği’nde düzenleyecekleri ortak basõn toplantõsõnda açõklanacak. Böylece toplam 600 bin kamu çalõşanõ uyarõ için iş bõrakacak. Sami Evren, iki konfederasyonun bütün bir eylem programõ birlikteliğine gitmediğini, ama iş bõrakma eylemlerinin aynõ gün yapõlacağõnõ söyledi. PELİN ÜNKER Word Finans Rewiew dergisi, Türkiye ekonomisinin toparlanmasõ için IMF an- laşmasõ, sağlam bir orta vadeli program ve yapõsal reformlarõ üç temel anahtar ola- rak nitelendirdi. Dergide yayõmlanan OECD Ekonomik Görünüm: Türkiye başlõklõ rapora göre, 2008 başlarõndan iti- baren Türkiye’de yurtiçi talep keskin bir düşüş yaşadõ. Gayrõsafi Yurtiçi Hasõ- la (GSYİH) için tahminler yõl sonunda yüzde 6 daralacağõ şeklinde oldu. 2010’da toparlanmanõn başlayacağõ belirtilirken ge- niş üretim açõğõnõn enflasyonu hedeflenen noktaya indireceği ifade edildi. Dergi Tür- kiye hakkõnda şu yorumlarda bulundu:  Küresel ve yerel belirsizliklerin gi- derilmesi, ekonomi politikalarõnõn güve- nilirliği, ekonomik iyileşme için gerekli olan iki temel durum. Sağlam bir orta va- deli program otomatik istikrar sağlayõcõ- larõn faaliyetlerini kolaylaştõrõr.  IMF ile yapõlacak yeni bir anlaşma, yerli ve uluslararasõ yatõrõmcõlarõn güven temin etmesine yardõmcõ olur.  İş sektöründeki yapõsal reformla- ra hõz verilirse, uzun dönemli büyüme beklentileri iyileştirilebilir. IMF ile anlaşma önemli Destekleyici parasal ve mali koşullar, kamu maliyesinin uzun vadeli sürdürü- lebilirliğinde piyasalarda güven devam ederse etkili olabilir. Hükümetin sundu- ğu orta vadeli mali programõn etkisiyle güven güçlenecek. IMF ile yapõlacak an- laşma da güvenilir bir finansman kayna- ğõ ve güvenilir bir izleme sağlamaya yar- dõmcõ olacak. Türkiye’deki ihracatçõlar ta- rafõndan sunulan sürdürülebilir rekabet gücü büyümeye olumlu etki yapabilir. Öte yandan, eğer uluslararasõ koşullar kötü- ye giderse veya Türkiye’de makro eko- nomik çerçevenin sürdürülebilirliği za- yõflarsa iyileşme gecikebilir. Türkiye’de cari açõk, yavaşlayan yur- tiçi talep ve düşen petrol fiyatlarõnõn et- kisiyle 2009`un ilk çeyreğinde daraldõ. Döviz kurlarõnda Ağustos 2008 - Nisan 2009 tarihleri arasõnda meydana gelen yaklaşõk yüzde 35’lik düşüş Türkiye’nin rekabet gücünü arttõrsa da bu uluslarara- sõ piyasalardaki olumsuz etkileri denge- lemeye yeterli olmadõ. Türkiye İşçi Emeklileri Derneği’nin 47 ilde yaptõğõ araştõrmaya göre yüzde 48’i, ayda bir kilogramdan az et alõyor Emekli yoksulluk içinde Güven Türkiye’ye büyüme getirir IMF-Dünya Bankasõ toplantõlarõ, yabancõ basõnõn Türkiye’ye olan ilgisini arttõrdõ. World Finance Review dergisi de Türkiye ekonomisine sayfalarõnda yer ayõrdõ Tüketici kart borcunuödeyemiyor BURSA (AA) - Tüketiciler Birliği Genel Baş- kanõ Nazım Kaya, “Kredi kartı borçlarının ya- pılandırılması kapsamında imzalanan proto- kolün yaklaşık yüzde 4’ü daha ilk ayda bozul- muştur” dedi. Türkiye Bankalar Birliği’nin yapõlandõrmayla il- gili son rakamlarõ açõkladõğõnõ ifade eden Kaya, şu bilgileri verdi: “875 bin kişiden yaklaşık 459 bin kişi yapılandırma müracaatında bulundu. 3,1 milyar lira olan yapılandırma kapsamındaki borcun 1,5 milyar lirası taksitlendirildi. Kredi kartı borçlarının yapılandırılması kapsamında imzalanan protokolün yaklaşık yüzde 4’ü daha ilk ayda bozulmuştur. Bu durum, sonraki dö- nemlerin de habercisi olmuştur.” İcra veya ihtar çekilmese bile ödeme zorluğu çe- ken herkesin yapõlandõrma kapsamõna alõnmõş ol- masõ durumunda daha yüksek başarõ sağlanabile- ceğini ileri süren Kaya, şunlarõ kaydetti: “Banka- cılık kesimi bunu istemediği ve bunu da kabul ettirdiği için gerçekten ödeme niyeti olanlar da- hi ödeyemez hale getirilmiştir. Mayıs ayı itiba- rıyla takipte gözüken 3,1 milyar liralık kredi kar- tı borçları, Ağustos ayında yüzde 30 artışla 4 mil- yar lira olmuştur. Sarmal halde artan takipli borçların ödenebilmesi için siyasi iktidar bütün borçlara ödeme kolaylığı getirecek yasal çalış- mayı yapmalıdır.”
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle