Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 12 EKİM 2009 PAZARTESİ
10 DIŞ BASIN [email protected]
DEĞİŞEN DÜNYADAN
HÜSEYİN BAŞ
Çin 60 Yaşında
Çin, 60 değil, 1.5 milyar nüfusu ile tarihin de-
rinliklerinden gelen 5060 yaşında bir genç dev.
1 Ekim’de coşkulu bir sevinçle kutlanan ise
1949’da Tiananmen Meydanı’nda halk hareke-
tinin muzaffer lideri Mao Zedong tarafından ilan
edilen Çin Halk Cumhuriyeti’nin 60. yılı.
O gün Başkan Hu Jin Tao’nun aynı meydan-
da yaptığı konuşmada önemle vurguladığı gibi,
Mao’nun liderliğindeki halk hareketinin zaferin-
de olduğu gibi Çin’in 60 yıllık ilerlemesini kap-
sayan büyük dönüşümün de hamurunda Sos-
yalizm ve Marksizm bulunmaktadır. Çin’in bugün
60 yılda dünyanın üç büyük ekonomisinden bi-
ri durumuna geldiği, bu ağırlığıyla da uluslarara-
sı sorunlarda giderek daha fazla söz sahibi ol-
maya başladığı, dünyanın tüm ülkeleri tarafından
kabul edilen bir gerçektir.
Son günlerde Çin’in olağanüstü gelişmesiyle il-
gili dünya medyasında çok sayıda yorum yer al-
dı. Bunlar arasında, kuşkusuz, eleştiriler de yok
değil. Bu doğal. O kadar ki, bizzat Çin kaynaklı
yorumlarda da bunu görmek olası. Özetle Çin’in
de çoğu ülke gibi iç ve dış soruları var.
Aşağıda, L’Humanite yazarı Dominique Ba-
ri’nin Çin Komünist Partisi Uluslararası İlişkiler De-
partmanı genel sekreter yardımcılarından eko-
nomist He Jun ile yaptığı ilginç söyleşiyi, konu-
ya ışık tutacağı düşüncesiyle aktarmak istiyoruz:
- Çin’in bu altı on yıllık sürede en göze batan
gelişmesine olmuştur?
He Jun: Yeni Çin’in kuruluşundan bu yana,
özellikle de otuz yıl önce başlayan reform ve dı-
şa açılma politikalarında en önemli gelişme, ta-
rihimizde ilk kez dünya nüfusunun yüzde 22’si
olan nüfusunu, ekilebilir topraklarının sadece yüz-
de 9’uyla doyurabilme başarısını göstermiş ol-
masıdır. Yoksul ve azgelişmiş bir tarım ülkesi ko-
numundan Çin, refaha ulaşma yönünde ilerleyen
bir sanayi ülkesine dönüşmüştür. Gayri safi iç ha-
sıla 77 kat artmıştır. Kişi başına düşen 100 do-
ların altındaki gelir 3.100 dolara ulaşmıştır. Son
üç on yılda Çin’e özgü, ülkenin gerçekleriyle
uyumlu bir kalkınma modelinin sağlam temelle-
ri atılmıştır. Çin Komünist Partisi, devletin eko-
nominin makro denetimini saklı tutarak sosyalist
ekonomik piyasa sistemini seçmiştir. Bu sistem
özellikle stratejik sektörlerde kamusal ekonomi-
nin ağır bastığı, ne ki özel ekonominin gelişme-
sini de sağlamaktan da geri durmayan bir sis-
temdir.
Çin dünyanın üçüncü ekonomik gücü düzeyi-
ne ulaşmıştır. Ne var ki, çok sayıda alanda zayıf
halkalara sahip olunduğunun da bilincindedir.
Ekonomik ve sosyal planda her zaman yoğun
enerji tüketimi ile bazı sektörlerde aşırı üretim ara-
sında dengesizlikler söz konusudur. Kuruluşla-
rımız teknolojide geri kalmış durumda, zenginle
yoksul arasındaki eşitsizlik büyümekte, kentler-
le kırsal alanlar arasındaki eşitsizlikler artmakta-
dır. Sosyal koruma sistemi yetersizdir. Bu tür so-
runlara çare üretilemediği durumda bu gelecek-
te gelişmeleri engelleyebilecektir. Çin bugün
bunun için hâlâ gelişmekte olan bir ülke konu-
mundadır.
- Krizin Çin’e etkisi ne olmuştur?
- Savaş sonrasının en vahim ekonomik krizi söz
konusudur. Çin de haliyle olumsuz yönde etki-
lenmiştir. Dış taleplerdeki azalma, üretim yapan
bazı sektörleri etkilemiştir. Çok sayıda kuruluş zor-
da kalmıştır. İşsizlik artmıştır. Geçen sonbahar-
da istikrarlı ve dengeli gelişme sağlamak için eko-
nominin canlandırılması planını devreye soktu. İç
talebi canlandırmak için altyapıya yönelik kamu
yatırımlarını, teknoloji ve bilime yatırımları arttır-
dık. Tarıma ve ülkenin en az gelişen sektörleri-
ne esnek para politikalarıyla banka kredileri
sağlayarak kuruluşların yeniden yapılanmasını
gerçekleştirdik. İç piyasanın geliştirilmesine ge-
lince, bu sağlık sigortasının, emeklilik ve işsizlik
sigortasının yaygınlaştırılmasından geçmektedir.
- Bu plan sonuç verdi mi?
- Çin ekonomisi durağanlıktan çıkarak ilk üç ay-
lık dönemde yüzde 7.9 bir gelişme sağlamıştır.
İç tüketim ise yüzde 3.8 artmıştır. Bununla birlikte
dünya ekonomisi hâlâ resesyondadır. Bu uzun ve
karmaşık bir süreçtir. Dış talep böylece bir süre
daha sınırlı seyredecek görünmektedir.
- Krizle ilgili yaklaşımınız nedir? Bundan ne gi-
bi sonuçlar bekliyorsunuz?
- Bu finansal kriz Birleşik Devletler’den kay-
naklanmaktadır ve kapitalizmin doğasını anım-
satmaktadır. Bir kez daha Marx’ın Kapital’de for-
müle ettiği analizlerin ve eleştirilerin bugün de ge-
çerli olduğunu kanıtlamaktadır. Kapitalist modelin
ve neoliberalizmin krizi çılgın spekülasyonların ve
uluslararası sermayenin açgözlülüğünün, daha-
sı küreselleşme çerçevesinde Kuzey ile Güney
arasındaki ekonomik gelişmelerdeki eşitsizlikle-
rin sonucudur. Bize göre, ki bunu çeşitli zirvelerde
dile getirdik, en kısa sürede küresel finans sis-
teminin daha adil ve eşitlikçi düzene kavuştu-
rulması tek çıkar yoldur. Bunun gerçekleştirilmesi,
gelişmekte olan ülkelere, yardım için dayatılan
uyum planlarından vazgeçilerek onlara daha
fazla söz hakkı tanınmasına bağlıdır.
Demokrasinin gücü...
EZIO MAURO (*)
Hep savunduğumuz gibi dokunulmazlõk
yasasõ anayasaya aykõrõydõ. İşte sonuç
ortada. Anayasanõn himayesinde görev yapan
Yüksek Mahkeme’nin özgürce ve etki altõnda
kalmadan aldõğõ bir karar karşõsõnda
hoşgörüsüz bir tavõr takõnan Konsey Başkanõ,
Anayasa Mahkemesi, Savcõlõk ve
Cumhurbaşkanõ’na varana kadar herkesi
suçlayarak yönetim sistemini ateşe verdi.
Hiç şüphesiz çaresizlikten temel alan bir tepki
ama aynõ zamanda on beş yõl boyunca hiçbir
hükümet deneyimi ve uluslararasõ zirvenin bir
devlet adamõna dönüştürmeyi başaramadõğõ bir
siyasi liderin kurumsal istikrarsõzlõğõnõn kanõtõ.
Yargõçlar ve daha çok kendi geçmişinden
ürken Başbakan Berlusconi, Yüksek
Mahkeme’yi hedef alarak verdiği tepkide,
hakkõnda mahkûmiyet kararõ çõkmõş biri gibi
davrandõğõnõ fark etmedi. Unutulmamasõ
gereken iki konu var. Yüksek Mahkeme işlevi
gereği anayasayõ temel alarak iki temel sorunu
ortadan kaldõrdõ.
Başbakan her vatandaş
gibi ifade vermekle yükümlü
İtalyan Anayasasõ’nõn üçüncü maddesi,
görevleri, iktidarlarõ ve ekonomik güçleri ne
olursa olsun tüm vatandaşlarõn yasalar önünde
eşit olduğunu savunuyor. Dokunulmazlõk
yasasõ, bu maddeyi ihlal ediyordu. Bu aşamada
bir yöntem sorunu devreye giriyor. Başbakan’a
dokunulmazlõk hakkõ tanõyan bu yasanõn
kaldõrõlmasõ durumunda olağan bir yasanõn
yerine bu maddeyi yeniden revizyondan
geçiren bir yasayõ sahiplenmek gerekiyor.
İtalyan Anayasasõ’nõn 3. ve 138. maddelerini
ihlal eden dokunulmazlõk yasasõ demek ki
anayasaya aykõrõydõ.
İkinci konu, Anayasa Mahkemesi’nin kararõ
sanki Başbakan’õ jandarmaya teslim eden bir
kararmõş gibi ortalõğõ yangõn meydanõna
çeviren sağõn tavrõ. Gerçekte mahkemenin
aldõğõ bu kararla Başbakan’a haklarõ ve
sorumluluklarõ yönünde normal vatandaşlara
tanõnan statünün yeniden verildiğini not etmek
gerekir: Başbakan her vatandaş gibi
dokunulmazlõk yasasõnõn mahkemelerde
dondurduğu davalara katõlarak kendini
savunmak ve ifade vermekle yükümlü.
Yüksek Mahkeme’ye bizim anayasanõn
“Yasalar önünde tüm vatandaşlar eşittir”
ilkesinin çiğnendiğini ortaya çõkarmasõ yeterli
geldi. Başbakan’õn bizzat kendisi bu yasayõ
ihlal ediyordu. Bazõ gazeteler bu gerçeği
görmezden geliyordu. Bunu ortaya çõkarmakla
mahkeme, yasal açõdan adaletli bir tercih
yapmõş oldu. Yüksek Mahkeme yargõçlarõ bu
kararõ alõrken her biri kendi bireysel ve mesleki
vicdanlarõyla muhasebe yaparak kişisel ve
entelektüel özgürlük ve kurumsal
bağõmsõzlõktan yana bir karar aldõlar. Bu
şanssõz ülkede kararõn çõkmasõ arifesinde
Anayasa Mahkemesi, özgürlük ve özerkliği
tehlikeye atacak biçimde tehdit, ürkütme ve
uyarõ fõrtõnasõna tutuldu. Oysa demokrasi,
özgürlük adõna alõnan bir kararda gücünü
sergiledi.
2009 İtalya’sõnda her şeyin iktidarca tehdit
edilemeyeği, ürkütülemeyeceği ve satõn
alõnamayacağõ anlaşõldõ. Kendilerini herkesin
üzerinde gören süper güçlere ve Başbakan’a
olağanüstü haklar tanõyan hukuk sistemi ve
siyasetçilere karşõn İtalya’da diktatörlük
sonrasõ kazanõlan özgürlükle doğan anayasa bir
kez daha galip geldi. Başbakan, vatandaşlarõn
haklarõnõ savunmakla yükümlü bir kurumu
hõrçõn bir tavõrla hedef aldõ. İkonaklast bir
kõzgõnlõkla mahkemeyi solcu,
Cumhurbaşkanõ’nõ taraflõ olmakla suçladõ.
Kõzgõnlõğõnõn ayyuka çõktõğõ noktada,
Berluskonizmin baş düşmanlarõ savcõlar,
Anayasa Mahkemesi, gazeteler, sol partiler ve
komünistleri hedefine aldõ. İşler şimdiden
sonra daha da kötüye gidebilir. Geçen günlerde
hükümet ve yönetimdeki istikrarsõzlõk tehlikesini
gözeterek erken seçimlere gidilebileceğini
açõklayan sağõn yaklaşõmõ bir yana, Berlusconi
aceleci bir tavõrla sahibi olduğu çoğunluk gibi
hükümetinin sağlam bir temele dayandõğõnõ ve
yola devam edeceğini vurguladõ.
İzlediği tek yol öfkeyle gazetecilerin
üzerine gitmek
Gerçekte Başbakan gitgide zayõf duruma
düşmesinden ötürü acõ çekiyor, dondurulmuş
davalar nedeniyle tekrar sanõk konumunda hâkim
karşõsõna gelecek olmaktan tedirgin, geçen yaz
özel yaşamõndaki skandallar nedeniyle siyasi
gücünün neredeyse sõfõrlandõğõnõn bilincinde,
hükümetinin aylardõr siyaset üretemediğinin
farkõnda.
Tüm gerçekleri Anayasa Mahkemesi çõkarmadõ
günõşõğõna. Onlarca sorun üzerine doğru gelirken
kişisel yaşamõnõ etkileyen birçok düğümü
çözmek konusundaki siyasi beceriksizliği
karşõsõnda izlediği tek yol, öfkeyle bazõ
gazetelerin üzerine gitmek. Başbakan’õn geleceği
büyük ölçüde adalet, parlamento ve kamuoyu ile
ilişkisinde takõnacağõ sorumluluğa bağlõ
görünüyor. Şimdiye kadar bunu başarma
yeteneğini gösteremedi, belki de yapamadõ.
Bu karmaşõk tablo içinde daha kötüsünü de
beklemek mümkün. Ama en azõndan herkesi
temsil ettiğine inanan Başbakan’a yargõçlar farklõ
güçlerin olduğunu hatõrlattõ.
(*) Yayõn yönetmeni
İtalyancadan çeviren: Aslı Kayabal (La
Repubblica, 8 Ekim 2009)
İtalya’da Yüksek Mahkeme’ye, anayasanõn “Yasalar önünde tüm vatandaşlar eşittir” ilkesinin
çiğnendiğini ortaya çõkarmasõ yeterli geldi. Başbakan’õn bizzat kendisi bu yasayõ ihlal ediyordu
Irak’tan Geri Çekilme Lojistiği
MARC SANTORA
A
merika’nõn Irak savaşõnõ artõk geride
bõraktõğõnõ, personelini geri çekmek
için gerçekleştirdiği yoğun
operasyondan daha açõk gösteren başka bir
şey olamaz. 20 bin asker, yani şu anda Irak’ta
bulunan asker sayõsõnõn altõda biri, tanklardan
kahve makinelarine kadar 1.5 milyon parça
ekipmanõn ve 300 kadar üssün sökülmesini
kapsayan lojistik çalõşmada görevlendirildi.
Ordu, bu çaptaki asker ve malzeme ikmalinin
son kõrk yõlda gerçekleşenlerinin içinde en
büyüğü olduğunu açõkladõ.
Hâlâ aktif olan bir direnişin sonucu olan
saldõrõlar, Irak hükümetinin gözle görünür
Amerikan varlõğõ karşõsõndaki hassasiyetleri,
Iraklõlarla yaşanan, geriye nelerin
bõrakõlacağõna dair anlaşmazlõklar ve
Afganistan’da hangi ekipmana acil ihtiyaç
duyulduğunun saptanmaya çalõşõlmasõ, zaten
zorluğu ile göz korkutan çekilme
operasyonunu daha da karmaşõk hale
getiriyor.
Aynõ zamanda ordu, daha çok danõşmanlõk
rolü için 2011’e kadar orada kalmaya devam
edecek olan 50 bin asker için geride
bõrakõlacaklarõ tespit ederken bir yandan da
ülkenin her yanõna dağõlmõş yaklaşõk 130 bin
askerlik gücünü, benzin, gõda ve diğer
ihtiyaçlarõ karşõlamak suretiyle ayakta tutmak
zorunda.
Çekilme operasyonunun komuta merkezi olan
Bağdat’õn kuzeyine yayõlmõş askeri üste
gerçekleşen bir röportaj sõrasõnda, ordunun
lojistik askerlerinin başõndaki komutan
General Paul L. Wentz, “Bu tam bir Rubik
Küpü” dedi.
Ama 2003 işgalinden önce Kuveyt çölündeki
yapõlanmanõn, ABD’nin savaşa gireceğinin
neredeyse kesin olduğunu ortaya koymasõ
gibi, çekilme hazõrlõklarõ da buradaki
Amerikan ordusunun rolünün sonuna
gelindiğini, en az o zamanki kadar açõkça
gösteriyor. Irak’taki göreceli istikrar şiddete
bile dönüşse, bu süreci tersine çevirmek her
gün biraz daha zorlaşõyor.
Geri çekilme operasyonunun vardõğõ ölçek
hayret uyandõrõcõ boyutta. Birinci Körfez
savaşõyla bir karşõlaştõrma yapõlacak olunursa;
o çekilme harekâtõ 1012 saat sürmüştü. Ve
sona erdiği zaman ordunun lojistik
operasyonunun başõndaki General William
G. Pagonis, askerleri ve ekipmanõ önce
sahneye çõkarõp sonra geri çekmenin getirdiği
güçlükleri anlattõğõ “Dağları Taşımak” adlõ
bir kitap yazdõ. Bu işin, bir emirle, bütün bir
Alaska nüfusunu, eşyalarõ ile birlikte,
dünyanõn öbür ucuna taşõmakla aynõ şey
olduğunu söyledi.
Irak’taki bu savaş 55 bin 500 saatten fazla
sürdü. Ve şimdi General Pagonis’in oğlu,
Albay Gust Pagonis Amerika’yõ çölden geri
çekmenin yollarõnõ aramakla görevli
lojistikçilerin önde gelenlerinden biri.
“Babama görevimin ne olduğunu
söylediğimde, sadece güldü ve bol şans
dedi” diyor Albay Pagonis.
Ocaktaki ulusal seçimlerden önce asker
sayõsõnda büyük miktarda bir azaltma
planlanmõyor. Ama yoğun çekilme
hazõrlõklarõnõ, yeniden konuşlanma ve teçhizat
desteği gerekçesiyle gecede ortalama 3 bin
500 kamyonu, üzerinden geçtiği Irak’õn dört
bir yanõndaki yollarda açõkça gözlemlemek
mümkün.
Ordu hangi malzemelere artõk ihtiyaç
olmadõğõnõ büyük ölçüde tespit etti ve onlarõ
ya ülkeden çõkarõyor ya da Afganistan’a
gönderiyor. Örneğin, cephane ve bomba
yüklü araçlara karşõ savunma için gerekli olan
malzemelere Afganistan’da büyük ihtiyaç var.
Komutanlar bu malzemelerin oradaki savaşa
gönderilen kalemler arasõnda sayõlabileceğini
belirtiyorlar.
Ağustosta 3 bin kadar konteynõr ve 2 bin
kadar araç Irak dõşõna deniz yoluyla
gönderildi. Asõl ağõr yükleme ise daha yeni
başlõyor. General Wentz, “Tugayların yola
çıkma zamanı geldiğinde, bir yandan da
fazla ekipman ve malzeme ile uğraşmak
zorunda kalmayacağım bir durum da
olmak istiyorum” diyor.
Burada, Kamp Balad’daki bir konferans
salonunda, düzinelerce asker, iki dev ekran
televizyondan, GPS izleme sistemleri ve
radyo bağlantõlarõ kullanarak, kafilelerin
ilerleyişi ve saldõrõlarla ilgili anlõk bilgiler
almak suretiyle ülkedeki bütün Amerikan
kamyonlarõnõn hareketlerini takip ediyor.
Atõlan her adõm prova ve reorganizasyonlara
zaman tanõmak için 96 saat önceden
planlanõyor.
Çekilmenin temposu arttõkça, Amerikan
ordusunun, Amerikan askerlerinin daha az
görünür olmasõnõ isteyen Iraklõ politikacõlarõ
yatõştõrmasõ gerekiyor. Bu yüzden de
çalõşmalarõn çoğu gece karanlõkta
gerçekleşiyor. Gelecek bahara kadar
Amerikalõlar operasyonlarõnõ, 6 adet çok
büyük boyutta, 13 adet de küçük boyutta üs
üzerinden gerçekleştirebilmeyi umuyorlar.
Daha az üs, daha fazla risk alarak daha uzun
mesafelerde yolculuk etmek anlamõna geliyor.
Lojistikçilerin de “savaşçı” olduğunu ileri
süren Albay Pagonis, “İki nokta arasındaki
mesafe kısalmıyor” diyor. Önceki Amerikan
üslerini Iraklõlara bõrakmak, ve onlara ne
verileceğine karar vermek, çekilmenin en
zorlu meselelerinden biri olarak görülüyor.
Mayõs ayõna kadar Amerikalõlarõn kamp
kurduğu mülkün yasal olarak kime ait
olduğunu tespit etmeye yarayacak bir sistem
dahi yoktu. Bu durum, Warhorse Kampõ’nda
New York Times’dan bir muhabirin şahit
olduğu gibi, yerel bir Iraklõ kumandanõn,
Amerikalõlarõn bõrakmaya henüz hazõr
olmadõğõ kalemlerin yer aldõğõ bir listeyle
ortaya çõktõğõ sahnelerin yaşanmasõna yol açtõ.
Bu yüzden, baharda, Iraklõ ve Amerikalõ
yetkililerin, bu tür meselelerin üzerinde
çalõşmak için bir araya geldiği paneller
düzenlendi.
Amerikan Kongresi’nin Irak’a bõrakõlabilecek
ekipmanõn değerine yönelik bir kararõ var. Bu
karara göre Irak’taki her bir Amerikan üssü
başõna, büyük üsler için en fazla 15 milyon
dolarlõk ekipman bõrakõlabilir. Ama bu
miktar, altyapõnõn parçalarõ olan atõk su ve
enerji sistemlerini kapsamõyor.
Amerikan yatõrõmlarõnõn bir kõsmõ için değer
biçmek zor, çünkü birçok durumda
başlangõçtaki maliyetler güvenlik adõna alõnan
geniş önlemler yüzünden büyük oranda
yükseldi. Bununla birlikte, komutanlarõn
söylediğine göre Iraklõlara daha fazla
ekipman bõrakmak, çoğu zaman ekipmanõ
taşõmaktan çok daha ekonomik. Bu hafta
ordu, Kuveyt sõnõrõnda bulunan Bucca
Kampõ’ndaki tevkif operasyonlarõna son
verildiğini ve 50 milyon dolarlõk altyapõ ve
ekipmanõn Iraklõlara verileceğini açõkladõ.
ABD, hassas olmayan bazõ malzemelerin
üsler arasõnda taşõnmasõnõ sağlamak amacõyla
bazõ kabile şeyhlerinin bir araya gelerek
oluşturduğu bir taşõma grubu ile anlaşmaya
vardõ. Komutanlar, Amerika’ya ait
malzemenin yüzde 3’ünün bu yolla
taşõndõğõnõ belirttiler. Komutanlar aynõ
zamanda Irak’õn güvenlik güçlerine duyulan
itimat ve ülkenin gittiği yön açõsõndan ocak
ayõnda yapõlacak seçimlerin yakõndan
izlenilebileceğini söylediler. Ama geri
çekilmeyi planlayanlara göre bekleyip
izleyecek zaman kalmadõ. Geri çekilmeyi
gözlemlemekle yükümlü komutan yardõmcõsõ
General Heidi Brown, “‘İşte’ dediğiniz bir
anın gelmesini bekleyebilirsiniz, ama bu
size esneklik kazandırmaz. Sadece sizi bir
kutunun içine tıkar” diyor.
İngilizceden çeviren: Çimen Turunç Baturalp
(International Herald Tribune, 8 Ekim 2009)
Berlusconi dondurulmuş davalar
nedeniyle tekrar sanık konumunda
hâkim karşısına çıkmaktan tedirgin.