Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
GÜNDEM MUSTAFA BALBAY
Baştarafı 1. Sayfada
Sadece kurumun tepesini değiştirmekle kalmadı,
çaycıdan santral görevlisine herkesi kendileştirdi.
Hemen ele geçiremediği kurumlar için hukuk-ku-
ral demeden yöntemler geliştirdi.
YÖK bunun tipik bir örneği... Yıllarca ötekiydi. Bu-
nun için de mutlaka “demokratikleştirilmesi” gereki-
yordu. Böyle despot kurum mu olurdu? İlk oluştu-
rulduğunda 20 üniversite varken, bugün 100’ün üze-
rine çıkmıştı. Böylesine dev bir üniversiteler zinciri mer-
kezi olarak yönetilir miydi? Daha ilk 2 yıl içinde dört
kez hamle yaptılar, olmayınca zamana bıraktılar.
Gül’ün Cumhurbaşkanı olması, Prof. Teziç’in de
görev süresinin dolması, YÖK’e bakışı 180 derece
değiştirdi. Gül’ün bulması, seçmesi ve atamasıyla
YÖK başkanlığı koltuğuna oturan Prof. Özcan’la bir-
likte artık YÖK, “engerekli” değil, “en gerekli”!
YÖK benzeri onlarca kurum sayabiliriz... Rejimsel
duruma gelelim...
Türkiye’de sistem üç ayak üstüne oturuyor:
Yasama, yargı, yürütme...
Yasama, tamamen AKP’nin yönetiminde... Kaldır
parmak indir parmak, maksat yasa çıkarmak...
Yürütme, zaten Erdoğan’ın kendisi...
Geriye kalıyor yargı...
Ankara’da yargı üzerine bir dizi söylenti, gözlem,
kulis, ciddi bilgi dolaşıyor...
İlk yıllarda AKP’liler “dokunulmazlık” deyince şunu
söylüyorlardı:
“Biz yargıya güvenmiyoruz... Eğer dokunulmazlık-
lar kalkarsa, bütün dosyalarımız anında işleme girer...”
Bunu açık açık söylemekten çekinmediler.
Zamanla, kimi yargı kurumlarında ağırlık oluştur-
duklarını düşündüler. O andan itibaren yargıya bakışları
çatallaştı:
Bizim lehimize karar verenler, vermeyenler!
Aleyhte karar verenler kim olursa olsun, cephe al-
maktan çekinmediler. Anayasa Mahkemesi’yse,
“yetkini daraltırız, ona göre” dediler... Danıştay’sa, “her
işe karışma, başımıza ikinci bir Anayasa Mahkemesi
misin” diye çıkıştılar...
Ya işlerine gelen davalarda?
Mübarekler rant arazisi değil, adalet terazisi!
Hukukun üstünlüğüne saygı onlarda...
Kürsü dokunulmazlığına hassasiyet onlarda...
Herkesin yasa önünde eşitliği ilkesi onlarda...
Böylesine çatallı bir iktidar-yargı ilişkisi yaşıyoruz.
Eğer AKP, yargı kurumlarını istediği gibi biçimlen-
dirdiğine inanırsa, o gün şunu söyleyecek:
“Herkesin dokunulmazlığı kaldırılsın. Son söz yar-
gının olsun!”
Kim itiraz edebilir?
Öteden beri “dokunulmazlıklar kalksın” diyen CHP
mi?
MHP mi?
Türkiye’nin önünde böyle bir süreç var.
Daha açık anlatımla; AKP yargıyı tıpkı partisinin
gençlik kolları, kadın kolları gibi kendisine bağlı bir or-
gan haline getirmek istiyor.
Bu süreci “demokratik açılımlarmış” gibi göstermek
için kullanabileceği geniş bir medya yelpazesi de oluş-
tu.
Bütün bu “açılımlar” tamamlandığında seçimler, de-
mokrasinin olmazsa olmazı değil, basit bir ayrıntısı ha-
line gelebilir!
GÜNCEL CÜNEYT ARCAYÜREK
Baştarafı 1. Sayfada
Örneğin İlhan Selçuk; ömrünü verdiği, baş-
yazarlığını, imtiyaz sahipliğini yaptığı Cumhuriyet’e
bomba atan örgütün lider kadrosunda olduğunu
iddia eden bir başka saçmalık.
Böylece olaylar arasında mantık dışı kimi iddialar
sırıtıyor.
Bu ara Ergenekon mu Susurluk’tan, Susurluk
mu Ergenekon’dan çıktı sorusuna yanıt aranıyor.
Çok bilmiş, bilgiç yazarlar; örneğin Atatürk’ü
bile gerçekleri saptırarak anlatmakla ünlenen Can
Dündar; dünkü yazısında “Ergenekon’un Su-
surluk’la buluşmasına sevindim” diyor.
Yazıda İbrahim Şahin’le bağlantılı marifetler
uzun uzadıya anlatılıyor.
Ama ne hikmetse Susurluk olayı ile Ergenekon
nasıl oluyor da buluşuyorlar? Elinde bu duyarlı
noktayı izah edecek kanıtlar varsa bunları nedense
yazmıyor.
AKP’nin bile silkip attığı, bir kez daha milletvekili
yapmadığı eski Susurluk Komisyonu Başkanı
Mehmet Elkatmış da bir başka Can Dündar…
Her ikisi; bir yandan Susurluk ile Ergenekon
bağlantısını -varsa tabii- yargının ortaya çıkara-
cağına inanıyorlar ve fakat, daha işin başında, Su-
surluk’u Ergenekon’la birbirine bağlayıveriyorlar.
Daha olayın başında, yargı kararını bekleme-
den, kamuoyunun iki olay arasında organik bağ
olduğunu sindirmesine çalışıyorlar.
Görevdeyken önlerinde selam durdukları, kar-
şılaştıkları her yerde yalakalık sanatını icra ettik-
leri orgeneral düzeyine gelmiş askerleri.. toplu-
ma onurla hizmet vermiş insanları karalıyor, yar-
gının alacağı kararı beklemeden infaz ediyor..
onurlu kişilere Susurluk gibi eli kanlı bir olayla bağ-
lantılı, ama çirkinliği tartışılmaz bir izlenim yakış-
tırmaya çalışıyorlar.
Ne çare, bu ülke arlanmanın, utanmanın rafa
kaldırıldığı bir ülke.
Bu iktidarın; toplumu, laik rejimi kuşa çeviren
davranışlarına lakayt kalan.. laik rejimi sapına ka-
dar savunmayı amaç edinenleri karalayan.. siyasal
ya da maddesel yararlara bir bukalemun gibi
uyum sağlayan.. yazar, çizer, kimileri adının
önüne düşünür sıfatını ekleten.. adları sanları bel-
li kimileri, ne var ki sayıları oldukça kabarık, kö-
şe kapmış insanlar bunlar…
İçlerinde günün koşullarına göre renk değişti-
ren öyleleri var ki…
“Cumhuriyet çok köklü bir nitelik değişimiyle kar-
şı karşıyadır” diyen Deniz Baykal’ın söyleminden
çıkarak dün, uzun yıllar çalıştığı bu gazetede her
sabah emrini aldığı İlhan Selçuk ile arkadaşları-
nı birçok yazılarında darbeci, cuntacı diye jur-
nallemeyi marifet sayan… İlhan’ın hiçbir zaman
yanıt vermeye tenezzül etmediği, dönekliğin ki-
tabı yazarı Hasan Cemal, şimdi demokrasi ha-
varisi.
Canlı örneklerden bir diğeri:
Laik, Atatürk Türkiyesi’nin elimizden, içimizden,
önümüzden kayıp gitmesine seyirci kalan bu gi-
bileri; örneğin Akif Beki’nin yerine Başbakanlık
sözcülüğüne hakkında pek çok olumsuz sapta-
malar öne sürülen kişiyi atayarak RTE’nin; gerçek
düşünce biçimini ortaya koyduğunu yazmazlar,
bülbül kesildikleri TV’lerde dillendirmezler.
Yaşamını laikliği savunanlara, Atatürk’e küf-
retmekle geçiren.. “…bu p…..nk laikleri bir bir şi-
şe geçireceğim” diyebilen kafayı veya kafaları
RTE; önemli koltuklara oturtur.
Bu atamanın altındaki gerçeği demokrasi ha-
varisi kalem esnafı yazmaz!
New York’ta gelen gidene tercümanlıkla hayatını
kazanan, RTE’nin belediye başkanı iken Ameri-
ka gezilerinde yararlandığı, 2002’de iktidara ge-
lirken iyi bir tercüman aradığı için milletvekili yap-
tığı... -kamuoyunda kel başına saç diktirmekle ün-
lenen- Egemen Bağış’ın hangi geniş bilgi biri-
kimiyle AB’ye baş müzakereci olduğunu -ya’vu
bu ne iştir diye- sorgulamazlar!
Bunlar ne yapsalar ne etseler; it ürür, ama ker-
van yürür!
ankcum@cumhuriyet.com.tr
Yer Gök Ergenekon
nicelik ve niteliklerine bakıyorum da, biraz değişik san-
ki.
Bir; yeryüzünün en geveze terör örgütü bu... Telefon
konuşmalarõ 2200 sayfa tutuyor.
İki; yeryüzünün en olgun terör örgütü aynõ zamanda...
Tümü emekli...
Üç; yeryüzünün en gizemli terör örgütü ayrõca... Ço-
ğu birbirini tanõmõyor, ki sorgulamada tanõşõp, birbirleri-
ni yazlõğa davet etmeleri bu yüzden...
Dört; yeryüzünün en eğitimli terör örgütü de... Bir YÖK
daha kuracak kadar profesör, Doğu illerinden birisinde üni-
versite kuracak kadar akademisyen, üç siyaset-sanat-
kültür dergisi yayõmlayacak kadar yazar ve düşünür, Pa-
kistan ordusunu yönetecek kadar general, bir koalisyon ku-
racak kadar siyasi parti genel başkanõ var içinde...
Beş; yeryüzünün en değişik silahlarına sahip bir terör
örgütü... Çeşitli silah ve bombalar yanõnda; kalem tabanca,
içi boş (muhtemelen taş niyetine kafaya vurmak için) el
bombasõ, havalõ lunapark tüfeği, sustalõ bõçak, kama, bal-
ta, baston, şemsiye sapõ...
Altı; bir yeryüzünün en esrarengiz terör örgütü... Ta-
banõ olsun, altyapõsõ olsun belli değil... Bir de başõ (ona
‘bir numara’ diyorlar) belli değil... Bu nedenle ortasõnõ
yakaladõlar...
Biliyorsunuzdur; Anayasa Mahkemesi bu hükümetin
‘irticai faaliyetlerin merkezi’ olduğuna karar vermişti.
Ergenekon davasõ iddianamesinde ise, örgütün Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti’ni ‘ıskata’ (düşürmeye, aşağõ
almaya, oradan indirmeye) kalktõğõ belirtiliyor.
Yani; yargõnõn üst tarafõ, AKP Hükümeti’nin irticai faa-
liyetlerin merkezi olduğunu söylüyor...
Yargõnõn alt tarafõ ise; bir araya gelip o AKP Hükü-
meti’ni oradan indirmek gerektiğini düşünenlerin ‘terö-
rist’ olduğunu düşünüyor...
Yok eğer siz de Anayasa Mahkemesi kararõna bakõp
AKP’nin indirilmesi gerektiğini düşünüyorsanõz...
O zaman yedi; yeryüzünde sizi en çok şaşırtacak te-
rör örgütüdür bu aynõ zamanda...
Çünkü içinde siz de varsõnõz...”
Bekir Coşkun’un yazõsõ burada bitiyor ama benim si-
ze söylemek istediğim bir şey var. Bazõlarõ “oh nihayet
Susurluk’a kadar geldik” diye seviniyor, ben hiç sevi-
nemiyorum, Mehmet Ağar’a, Çiller’e kadar gidilmez-
se bu iş çözülmez. Bu da bana çok zor görünüyor. Meh-
met Ağar’õ, yaka paça arabaya bindirip sorguya götürmeye
kim cesaret edecek? Tabii bir de Marmaris’te güneşlenen
Kenan Evren var.
isilozgenturk gmail.com
11 OCAK 2009 PAZARCUMHURİYET
HABERLERİN DEVAMI
İstanbul B 7
Edirne B 1
Kocaeli B 6
Çanakkale PB 5
İzmir PB 10
Manisa PB 8
Aydın PB 13
Denizli PB 9
Zonguldak K 4
Sinop K 3
Samsun K 5
Trabzon K 7
Giresun K 5
Ankara S 2
Eskişehir S 0
Konya S 1
Sıvas S - 5
Antalya PB 17
Adana PB 14
Mersin PB 14
Diyarbakır S 4
Şanlıurfa PB 9
Mardin PB 5
Siirt S 3
Hakkâri S - 4
Van S - 2
Kars S - 9
Oslo PB 4
Helsinki K 2
Stockholm K 4
Londra B 10
Amsterdam B 3
Brüksel B 3
Paris PB 3
Bonn PB 4
Münih B 6
Berlin PB - 2
Budapeşte PB 1
Madrid PB 7
Viyana PB - 2
Belgrad PB - 1
Soyfa PB 0
Roma Y 15
Atina B 12
Zürih PB 1
Moskova K - 6
Aşkabat B 8
Astana K 1
Taşkent Y 6
Bakû Y 5
Bişkek B 12
Tiflis K 2
Kahire B 22
Şam Y 16
Yurdun kuzey kesim-
leri parçalı çok bulut-
lu, Batı Karadeniz kı-
yıları, Orta ve Doğu
Karadeniz yağışlı, di-
ğer yerler az bulutlu
geçecek. Yağışlar kı-
yılarda karla karışık
yağmur iç kesimlerde
kar şeklinde olacak.
Hava sıcaklığında
önemli bir değişiklik
olmayacak.
SAYFA
8
40. Yõlõnda Komer’in Arabasõ
Dr. Cüneyt AKALIN Marmara Üni.Öğr. Üy.
1966’da Vietnam’a atanan Komer burada pasifi-
kasyon (etkisizleştirme, y.n.) uzmanõ olarak çalõşõr. “Pa-
sifikasyon” çalõşmasõnõn amacõ, Güney Vietnam hal-
kõnõn “kalbine ve aklına” nüfuz ederek direnişi kõrmak
olarak tanõmlanõr. Komer’in sorumlu olduğu Phoenix
programõnõn uygulamasõ sonucunda bir iddiaya göre 20
bin, Chomsky’nin iddiasõna göre 60 bin Vietnamlõ si-
vil ölür. (N. Chomsky, Third World Faschisme). Vi-
etnam’da devrimciler Komer’e “Honço” (kasap) adõ-
nõ takarlar,
Komer Ankara’da
Ankara’ya ayak bastõğõ andan itibaren protestolar-
la karşõlaşan Komer’in kaderi 6 Ocak günü döner, OD-
TÜ Kampusu’nda ateşe verilen makam arabasõ, genç-
lere göre “Kurtuluş meşalesidir” Meşalenin duma-
nõ Washington’a kadar uzanmõş olacak ki, ABD daha
birkaç ay önce atadõğõ ve kendisinden çok şey bekle-
diği elçisini geri çekmeye karar verir. Olay hiçbir dev-
letin görmezden gelemeyeceği kadar büyüktür, New
York Times 19 Ocak’ta yani olaydan nerdeyse 10 gün
sonra verdiği haberde yeni Nikson Yönetimi’nin iki
ABD elçisini görevden almayõ düşündüğünü açõklar.
İki elçiden biri, Komer’dir. Bu haber bile Komer’in ara-
basõnõn yakõlmasõnõn ABD’de ne büyük bir travma ya-
rattõğõnõn kanõtõdõr. Komer Ankara’daki görevinden ay-
rõldõğõ 7 Mayõs 1969 günü Başkan’a ve Dõşişleri Ba-
kanõ’na hitaben yazdõğõ mektupta ülkedeki durumun
somut bir tahlilini yapar.
Arabasõnõn ardõndan Dõşişleri’ndeki işini kaybeden
R. Komer RAND Corporation’da çalõşõr; Carter Yö-
netimi’ne danõşmanlõk yapar.
R. Komer 2 Nisan 2000’de ölür.
Baştarafı 2. Sayfada
Baştarafı Arka Sayfada
IŞIL ÖZGENTÜRK
‘Nâzım benim şair babam’
RessamBalaban,6.5yõlberabercezaevindekaldõğõNâzõmHikmet’edairanõlarõnõgözyaşlarõ
eşliğinde anlattõ. Balaban ‘Bütün dünya o büyük adamõ kucaklarken, biz mahvettik’ dedi
SELDA GÜNEYSU
ANKARA - Ressam ve yazar İbrahim Ba-
laban, bugün 88 yaşõnda. Dünyaca ünlü şa-
ir Nâzım Hikmet’le birlikte 6.5 yõl Bursa Ce-
zaevi’nde kaldõ. “Mahvettiler o büyük ada-
mı. Bütün dünya benim şair babamı, o bü-
yük adamı kucaklarken, biz mahvettik. O
çok büyük bir insandı” diyen Balaban,
gözyaşlarõ içinde Nâzõm Hikmet’e dair anõ-
larõnõ anlattõ. Balaban, “Benim şair babam”
dediği Nâzõm Hikmet’e ilişkin sorularõmõza
şu yanõtlarõ verdi:
- Nâzım Hikmet’le nasıl tanıştınız?
- 1940’lõ yõllardõ. Nâzõm Hikmet, benim şa-
ir babam, Bursa Cezaevi’ne getirildi. Ben de
o dönemde aynõ cezaevinde kalõyordum. Ce-
zaevindeyken resimler yapmaya başlamõştõm.
Bir gün, bir mahkûm yanõma gelip, “Sen böy-
le resimler yapıyorsun ama, buraya bir
mahkûm geldi, o insanların yüzüne baka
baka resim yapıyormuş” dedi. Çok şaşõr-
mõştõm. “Yeryüzünde insanların yüzüne ba-
ka baka resim yapan biri var mı ki” diye
sordum. Hemen Nâzõm’a resimlerimi gös-
termeye başladõm. Böylece tanõştõk. Şair ba-
bam, resimlerimi çok beğenmişti. “Sen, aka-
demi okudun mu” diye sordu. “Hayır”
dedim, “O ne ki?”. “Lise yani” dedi. “Or-
taokul” diye sordu bu kez. “Hayır, ilkokul”
diye karşõlõk verdim. Çok şaşõrdõ. Sonra bir-
den, “Sen insanların yüzüne baka baka re-
sim yapıyormuşsun, bundan sonra benim
ustam olur musun” diye sordum. Kabul et-
ti. 6.5 yõl aynõ cezaevinde birlikte kaldõk.
- Bize cezaevinde kaldığınız dönemde ne-
ler yaşadığınızı anlatır mısınız?
- Çok dramatik olaylar yaşadõk cezaevinde.
Nâzõm, Harp Okulu öğrencilerini ayaklan-
dõrmaya kalkmõş güya, hakkõnda böyle bir tu-
tanak düzenlemişler, cezaevine göndermişler.
Oysa Nâzõm Hikmet hiç Harp Okulu’na git-
memişti. Yalnõz Harp Okulu’nda okuyan bir
delikanlõ, evine gelmiş. 28 yõl ceza biçtiler bu
nedenle. Biz içerideyken, dünya İkinci Dün-
ya Savaşõ sürecini yaşõyordu. Dünya kavru-
luyordu. Savaş bize de sõçrayacak mõ diye bek-
liyorduk. Endişeliydik. 4-5 yõl sonra savaş bit-
ti. Nâzõm Hikmet bu sürede, “Memleketim-
den İnsan Manzaraları” adlõ kitabõnõ yazõ-
yordu. Ben de, “İlkbahar”, “Mapushane
Kapısı”, “Karasabanla Çift Sürenler” ve
“Harman” adlõ tablolarõmõ yapõyordum. Bu
tablolar ve Nâzõm’õn şiirleri tüm dünyada da
yankõ buluyordu o dönem. Nâzõm, yazdõğõ şi-
irleri Fransa’ya gönderiyordu. Fransõz gaze-
teleri bu şiirleri basõyordu.
‘Bebeğine bez alacak parası yoktu’
UNESCO ve Demokrat İnsan Haklarõ Der-
neği de o dönem, Nâzõm’õn suçsuz olduğunu
bildiriyor, hemen cezaevinden tahliye edilmesi
gerektiğini belirtiyordu. Hükümete bu yönde
görüş bildiriyorlardõ. Bizde böyle olaylar
yaşanõrken, ABD’de şarkõcõ Robson’a da şar-
kõlarõnõ söyletmiyorlardõ. Nâzõm hemen Rob-
son için bir şiir yazdõ o dönem. “Bize tür-
külerimizi söyletmiyorlar Robson/İnci diş-
li, zenci kardeşim/Kartal kanatlı kanar-
yam/Türkülerimizi söyletmiyorlar bi-
ze/Korkuyorlar Robson/Şafaktan korku-
yorlar/Görmekten/Duymaktan/Dokun-
maktan korkuyorlar...”
- Hapisten sonra 6 ay süresince de ar-
kadaşlığınız sürdü...
- Evet. Nâzõm salõverilmeden önce, ben ha-
pishane avlusunda şair babamõ avutmaya ça-
lõşõyordum. Köyümü anlatõyordum. Düğünleri,
ramazan ayõnda tutulan oruçlarõ. Çok hoşuna
gidiyordu. Bir gün bana, “Balaban oruç
tutmak nasıl bir şey” diye sordu. “Güzeldir.
Akşama yakın acıkırsın. Ama bilirsin ki ak-
şam çok güzel yemekler olacak” dedim. O
anda “Buldum” dedi. “Ben de ölüm orucu
tutacağım...” Ölüm orucu deyimi ilk bizden
çõktõ. Dõşarõya çõkõnca benim tablolarõmdan iki-
si satõlmõştõ. Şair babanõn da o dönem bir be-
beği olmuştu. Hapisten çõkõnca beni askere ça-
ğõrdõlar. Gitmeden önce şair babamõ ziyaret et-
mek istedim. Bana, “Balaban, bu senin sa-
tılan tabloların parası yanında mı” diye sor-
du. “Evet, 700 lira” dedim. “Onu bana ve-
rebilir misin” dedi. “Memnuniyetle” dedim.
Düşünün, kocaman bir şairin bebeğine bez ala-
cak parasõ yoktu. Vedalaştõk, ben gittim. As-
kerdeyken gazete okuyordum. Bir gün bütün
gazetelerde şöyle bir haber gördüm: “Nâzım
Hikmet kaçtı.” Bağõrmaya başladõm. “Nâzım
özgürlüğüne kavuştu!” Sonra da vatandaş-
lõktan çõkardõlar zaten.
- Biliyorsunuz, Nâzım Hikmet’e yeniden
Türk yurttaşlığını geri veren kararname-
yi Bakanlar Kurulu imzaladı...
- 58 yõl sonra... Ne demeliyim? Sevinsem mi,
üzülsem mi? Sevinemiyorum. Mahvettiler o
büyük adamõ. Bütün dünya benim şair baba-
mõ, o büyük adamõ kucaklarken, biz mahvet-
tik. O çok büyük bir insandõ. Bugün bile şiir-
leri tüm dünyada Türkçe okunuyor. Bu ülke
için daha ne yapsõn? Bir Türk şairi olarak bi-
liniyor. Ne mutlu bana ki, o benim şair babam.
58 YIL SONRA YENİDEN
ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) -
Dünyaca ünlü şair Nâzım Hikmet Ran’a
Türk yurttaşlığının geri verilmesini
sağlayan Bakanlar Kurulu kararı dün
Resmi Gazete’de yayımlandı. Böylece
Nâzım Hikmet Ran yurttaşlıktan çıka-
rılmasının ardından 58 yıl, ölümünden
ise 46 yıl sonra yeniden Türk yurttaşı ol-
du. Yurttaşlığa geri alınan Nâzım Hik-
met’in Moskova’da bulunan gömütünün
Türkiye’ye geri getirip getirilmeyeceği
konusunda Kültür ve Turizm Bakanlı-
ğı şairin ailesinin istemine göre hareket
edileceğini açıklarken, Nâzım Hikmet’in
oğlu Memed Nâzım, mezarın Türkiye’ye
getirilmesini istemediğini belirtmişti.
‘First Lady’ler’ barõş için hemen harekete geçilmesi çağrõsõnda bulundu
‘İsrailGazze’dençekilmeli’
SİBEL BAHÇETEPE
“First Ladyler Zirvesi” diye kamuoyuna
sunulan, Başbakan Recep Tayyip Erdo-
ğan’õn eşi Emine Erdoğan’õn düzenlediği
“Filistin’de Barış İçin Kadınlar Toplantı-
sı” dün Beşiktaş’daki Four Seasons-Bosp-
horus Otel’de yapõldõ. Emine Erdoğan top-
lantõya katõlanlara Nâzım Hikmet’in Hiro-
şima’ya atõlan atom bombasõ nedeniyle ölen
çocuklara ithafen 1956 yõlõnda kaleme aldõ-
ğõ ‘Kız Çocuğu’ adlõ şiirini okurken göz-
yaşlarõnõ tutamadõ. First ladylerle basõna ai-
le fotoğrafõ verilmesi sõrasõnda yalnõzca Emi-
ne Erdoğan’õn türbanlõ olmasõ ve davet edil-
mesine karşõn Avrupa’dan first ladylerin ka-
tõlmamasõ da dikkat çekti.
Toplantõya Erdoğan’õn kõzlarõ Sümeyye ve
Esra Erdoğan, Devlet Bakanõ Nimet Çu-
bukçu, Lübnan Cumhurbaşkanõ eşi Wafa
Sleiman, Suriye Devlet Başkanõ Beşşar
Esad’õn eşi Esma Esad, Devlet Bakanõ Dr.
Bashar Al Shaar, Suriye Çalõşma ve Sosyal
İşler Bakanõ Dr. Diala Al Hajaref, Ürdün
Planlama Bakanõ Suhair Ali, Libya lideri
Kaddafi’nin kõzõ Dr. Aisha Muammar Al
Kaddafi, Ürdün Kraliçesi Rania, Azerbay-
can Parlamento Başkan Yardõmcõsõ Bahar
Murodova, Katar Emiri’nin eşi Nasser Al-
Missned, Pakistan Başbakanõ’nõn eşi Begum
Fauzia Yusuf Raza Gilani, Pakistan mil-
letvekilleri Asmaı Arbab Alamgir, Be-
güm Nuzhat Sadık ile bazõ siyasilerin eşleri,
sivil toplum kuruluşu temsilcileri, sanatçõlar
ve yazarlar da katõldõ. Toplantõya davet edi-
len İspanya Başbakanõ Jose Luis Rodrigu-
ez Zapatero’nun eşi Sonsoles Espinosa,
Fransa Cumhurbaşkanõ Nicolas Sarkozy’nin
eşi Carla Bruni ve Azerbaycan Cumhur-
başkanõ İlham Aliyev’in eşi Mihriban Ali-
yev ise programlarõnõn yoğunluğunu gerek-
çe göstererek katõlmadõlar.
Hayrünnisa Gül katılmadı
Zaman zaman aralarõnõn açõk olduğu ha-
berleriyle gündeme gelen Cumhurbaşkanõ Ab-
dullah Gül’ün eşi Hayrünnisa Gül’de “be-
lindeki rahatsızlığı” gerekçe göstererek ka-
tõlmadõ. Emine Erdoğan da Çankaya Köş-
kü’ndeki yemek ve resepsiyonlara genellik-
le katõlmõyor. Toplantõda katõlõmcõlara üze-
rinde Türkçe, Arapça ve Farsça “Barış” ya-
zõlõ, güvercin ve zeytin motifinin bulunduğu
şallar dağõtõldõ, konuşmalarõn yapõldõğõ kür-
sünün arkasõna da poşu asõldõ. Konuşmasõnõ
ağlayarak sürdüren Erdoğan, “Bir süredir
Gazze’de büyük bir insanlık dramı yaşa-
nıyor. Ambargo insanların tek tek ölü-
mününe neden oluyordu. Şimdi son saldı-
rılarda teker teker ölümlerin yerini toplu
ölümler aldı” dedi. Çocuklarõn ölü-
münü “masumiyetin ölümü” anla-
mõna geldiğini vurgulayan Erdoğan,
“Masumiyetin ölümü de insanlığın
çöküşüdür” ifadesini kullanarak Tev-
rat, İncil ve Kuran’dan “öldürmeme”
üzerine ayet ve ilkeleri anõmsattõ.
Yönlendirme komitesi
Toplantõ kapsamõnda kabul edilen
“Gazze’ye Destek İçin İstanbul
Çağrısı” metnini okuyan Erdoğan,
“İsrail, askeri güçlerini derhal Gaz-
ze’den çekmelidir. Şimdi harekete
geçmeliyiz. İstanbul çağrısına des-
tek olmak üzere uluslararası bir
koalisyon oluşturmalıyız. Bizler,
hayata geçireceğimiz somut eylem-
lerle, çekilen insanlık acısını hafif-
letmek istiyoruz. Kısa bir süre için-
de bu eylemlerin uygulanmasını
koordine etmek üzere bir yönlen-
dirme komitesi oluşturacağız” dedi.
Erdoğan, çağrõ metnini okuduktan
sonra “Uzat elini ey insanlık” diye-
rek, toplantõnõn bu sloganõnõn yazõlõ ol-
duğu bir kartõ havaya kaldõrdõ.
Emine Erdoğan konuşmasına başlamadan first ladyler ile ba-
sına aile fotoğrafı verdi. Fotoğraf karesinde yalnızca Emine Er-
doğan’ın türbanlı olması ve Arapça eş, kadın anlamına gelen “Re-
fika” kelimesinin kullanılması dikkat çekti. Erdoğan, Nâzım Hik-
met’in ‘Kız Çocuğu’ şiirini okurken gözyaşlarını tutamadı.