Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 11 OCAK 2009 PAZAR
10 PAZAR YAZILARI dishab@cumhuriyet.com.tr
‘Adios
Amigos’
Küba’nõn Havana ve Santiago’dan sonra
en büyük 3. şehri olan Holguin’deyiz.
Otelimiz, Holguin’in son yõllarda birçok
turistik tesisin yapõldõğõ Guardalavaca
bölgesinde. Otel çalõşanlarõndan
Karayipler’deki son kasõrgalarõn Küba’yõ çok
ciddi bir şekilde vurduğunu öğreniyoruz.
Tarõmsal üretimin büyük darbe yediği ve
gözle görülür ölçüde bir yiyecek sõkõntõsõ
olduğundan söz ediliyor. Otelimizden şehir
merkezine giderken taksi şoförüne
Holguin’in güvenli olup olmadõğõnõ
soruyorum. Büyük bir gururla “Yüzde yüz
güvenli” diyor ve ekliyor: “Silah yok,
uyuşturucu yok, çeteler yok. Güvenli
olmaması için hiçbir neden yok. İsterseniz
Holguin sokaklarında sabaha kadar
dolaşın, başınıza tatsız bir şey
gelmeyeceğinden emin olabilirsiniz.”
(Gerçekten de Küba, uluslarararasõ bütün
istatistiklerde, dünyanõn en güvenli
ülkelerinden biri olarak gösteriliyor.)
Sohbetimize devam ediyoruz şoförümüzle.
“En büyük derdiniz nedir?” diye
sorduğumda söylediği şey şu: “Kendimi
bildim bileli yaşadığımız bu Amerikan
ambargosu ekonomimizi çok etkiledi,
etkiliyor. Ekonomimiz biraz daha güçlü
olsa, hiçbir derdimiz olmayacak. Eğitimli
bir nüfusa sahibiz. Sağlık hizmetleri, bazı
teknik cihazların eksikliğine ve
yıpranmışlığına rağmen, genel olarak iyi
çalışıyor. Kübalı doktorlar sadece
Küba’da değil dünyanın başka ülkelerinde
de -örneğin Venezüella’da- hizmet veriyor.
Kısa bir süre önce kuzey karasularımızda
bulunan petrol
rezervlerini gerektiği
gibi
değerlendirebilirsek,
önümüzdeki yıllarda
her türlü ekonomik
derdin üstesinden
gelebiliriz.”
Bu yõl devrimin 50.
yõlõnõ kutlayan Küba,
1962 yõlõndan bu yana Amerikan
ambargosuyla yaşõyor. ABD’ye sadece 150
km. kadar uzak olan bu tropikal cennet,
dünyanõn en güçlü ülkesi ABD’ye rağmen
ayakta kalmayõ başarmõş durumda. Sovyetler
Birliği’nin 1991 yõlõnda dağõlmasõndan sonra,
Sovyetler’den düşük fiyatla alõnan petrol
dönemi sona erince, Küba’da çok ciddi bir
kriz dönemi yaşanmõş. O döneme “Special
Period”, yani özel dönem deniyor. “Special
Period”u aşmak için Küba’nõn bulduğu
önlemlerden biri de turizm olmuş. Küba
hükümeti önce Havana’ya 2 saat uzaklõktaki
Varedero, ardõndan da adanõn doğusundaki
Guardalavaca bölgesinde çok sayõda yeni
turistik tesis açmõş. “Special Period”un
1999’da sona ermesine rağmen, Küba o
zamandan beri, turizm yatõrõmlarõna büyük
önem veriyor. Bazõ turizmcilere göre,
önümüzdeki yõllarda Küba’nõn turizm gelirleri
katlanarak artacak. Turizmin gelişmesine
paralel olarak, İngilizce Küba’da ikinci dil
haline gelmiş. Bazõ otel çalõşanlarõnõn
İngilizcesi akõcõ. “Hiç yurtdışına gittiniz
mi” diye soruyorum, aldõğõm cevap “hayır”
oluyor. Sadece Küba’daki kurslara giderek
İngilizce öğrenmişler. 45 dakikalõk bir
yolculuk sonrasõ, şehrin en büyük
meydanõnda taksiden iniyoruz. Cumartesi
akşamõ olduğu için herkes kendini dõşarõ
atmõş. Meydanda müthiş bir kalabalõk var.
Taksicimiz iyi eğlenceler diliyor bizlere o
güzel İngilizcesiyle. Biz de ona “Adios
Amigos” diyoruz, biraz sonra yõldõzlarõn
altõnda içeceğimiz “Cristal” birayõ
düşünerek.
ugur@gundogmus.com
Doğayõ tahrip
etmenin sonucu
“Temiz kaldırımları,
uyumlu mimarisi,
kanalları ve köprüleriyle
gözalıcı bir kent.
İnsanlar huzurlu ve
mutlu. Üstelik fare
kolonileri de kentte
özgürce cirit atabiliyor.
Burası İsveç’ten başka
bir yer olamaz”.
Sokaklarda, istasyonlarda,
parklarda insanlarla iç içe
yaşamaya başlayan fare
sürülerini görünce
şaşkõnlõğa uğrayan İngiliz
gazeteci gözlemlerini
böyle aktarõyor. İngiliz
gazeteciyi şaşkõnlõğa
uğratan, hepimizin isyan
duygularõnõ kabartan ama
belediye yöneticilerinin üç
maymunu oynamayõ
tercih ettikleri, gazetelerin
arada sõrada iki satõrla yer
verdikleri fare sorunu bu
gidişle kedi büyüklüğünde
bir farenin başbakanõn ya
da belediye başkanõnõn
koltuğunu kemirinceye
kadar sürecek.
Temizliğiyle, düzeniyle,
her gelenin hayran kalõp
döndüğü Stockholm artõk
ağzõndan alevler saçõlan,
yedi başlõ canavar
masallarõ gibi “üç kedi
büyüklüğündeydi” diye
başlayan fare masallarõyla
ün
kazanmaya
başladõ.
300-400
yõllõk
binalarõn
korunduğu,
iki kişinin
yan yana
zar zor
geçebildiği sokaklarõyla
ünlü kentin merkezindeki
turistik eski mahalle de
kedi iriliğindeki farelerin
işgali altõnda. Eski
mahallenin tarihi
dokusuna uyumlu figürleri
olarak görüldüklerinden
olsa gerek dekoru
tamamlayan bu azman
mahlûklara kimsenin
“höt” dediği yok.
Başkentin merkezindeki
Old Town yani eski
mahallenin fareleri
Amerika’dan Japonya’ya
kadar ün salmaya başladõ.
Üç kedi büyüklüğündeki
fareyi görünce küçük
dilini yuttuğunu anlatan
Amerikalõ turiste Japon
turist “Benim gördüğüm
dört kedi
büyüklüğündeydi”
diyerek, daha önemli bir
tarihi eser görmüşçesine
kendine bundan
böbürlenme payõ
çõkarabiliyor. Fare diye
anlatõlan aslõnda kara
sõçan ya da Norveç sõçanõ.
Gövdeleri ortalama 30
santimetre ve kuyruklarõ
da gövdelerinden çok
uzun. Yani sevimli Micky
Mouse’a benzer taraflarõ
yok. Görüntüleri
ürkütücü, tiksindirici.
Eskiden yazlar kõsa, kõşlar
uzun ve dondurucu
olduğundan sõçan denen
mahlûkat kõşlarõ kõrõma
uğruyormuş. Küresel
õsõnma ile birlikte
mevsimlerin dengesi
bozulup da kõş mevsimi
kõş olmaktan çõkalõ beri
farelere gün doğdu. Artõk
çok daha uzun yaşayõp çok
daha fazla üreyebiliyorlar.
Geçmiş yõllarda
farelerle mücadeleyi
Allah’a emanet etmiş olan
belediyeciler hayatõn
değiştiğini kabullenmekte
zorlanõyorlar. Ne yapsõnlar
felaket bir değil ki... Fare
sorunu doğanõn
tahribatõndan dolayõ
başgösteren sorunlardan
sadece biri. Stockholm’un
içme sularõna kimyasal
atõk karõşõyormuş.
Baltõk’tan çõkan balõklar
zehirliymiş. Betonarme
binalarda radon varmõş.
Var oğlu var
anlayacağõnõz. Doğayõ
tahrip edersen sonu böyle
olur. Bindiğin dalõ kesince
nasõl küt diye düşüp
kafayõ gözü yarar hatta
öteki dünyayõ boylarsan,
çevreyi kirletince de
felaketler çorap söküğü
gibi gelip başõna
dolanõr.
Sõçanlardan
kurtuluş için tek
umudumuz artõk
turistler. Ayaklarõ
arasõnda dolaşan
sõçanlardan “Üç
kedi
büyüklüğündeydi,
dört kedi
büyüklüğündeydi” diye
masal gibi anlatmalarõ
belki yöneticileri
“Turistler kaçabilir” diye
ürkütür de biz de
kurtuluruz. Ama bundan
da emin olmamak
gerekiyor. Çünkü, zararlõ
haşeratla mücadele
kurumunun müdürüne göre
Stockholm’deki fare
sayõsõnõ saptamak mümkün
değil. En az bir milyon
belki on milyon. Tek bir
kentte mücadeleyle
bunlarõn kökünü kazõmak
da mümkün değil. Çünkü
sorun bütün Avrupa’da
büyümekte. Veba kõrõmõ
tarihte kaldõ ama uzmanlara
göre taşõdõklarõ bakteri ve
virüsler nedeniyle fareler
ilerde birçok hastalõğõn
yayõlmasõna neden olabilir.
Gene uzmanlara göre,
Avrupa’da çocuklar
arasõnda çok yaygõnlaşan
astõm rahatsõzlõğõnõn
nedenlerinden biri de
büyük bir olasõlõkla fareler.
Final belli. İnsan denen
yaratõk bu açgözlülüğüyle,
hõrsõyla,
vurdumduymazlõğõyla
sonunda kendi soyunu da
kurutacak.
Büyü bozulur, kõsmet açõlõr...
2005 yõlõnda Belçika’da oynanan ve
Avrupalõ Türklerin trajikomik hallerini
sergileyen “Akıntıya Yürek Çekmek –
Üçüncü Viyana Kuşatması” adlõ oyunumda
“Gentli Kör Hoca”lõ bir bölüm vardõ.
Gerçek yaşamdan gözlemlerden yola çõkarak
kaleme aldõğõm Gentli Kör Hoca işi
ilerletmiş. (Bazen de yazdõğõ muskalar
yüzünden işler karõşõyor tabii.) Oyundan kõsa
bir bölüm alacağõm yazõma:
“... Fadik Garı: Vah vah… Kesin bu
Flamanca muska yüzündendir. Yüce
Allah’a kâfirin diliyle muska yazılır mı
hiç? Oğlum n’oldu, hoca efendi gelmedi?
Bi ara istersen...
Adam 2: (telefon eder) Aa, müşteri
hizmetleri çıkıyor.
Fondaki ses: Gentli Kör Hoca müşteri
hizmetlerine hoş geldiniz. Türkçe olarak
devam etmek istiyorsanız 1’e basınız, voor
Nederlands druk op 2, poor Français
pressez 3, for English dial 4.
Fadik Garı: Ne duruyon oğlum, Türkçe
için 1’e bassana...
Adam 2: Hemen abla (1’e basar)
Fondaki ses: Büyü yaptırmak için 1’e,
büyü bozdurmak için 2’ye, vize ve
oturum sorunları için 3’e, ruhsal
sorunlar için 4’e, mali sorunlar için 5’e,
kısmet açtırmak için 6’ya, cin
kovdurmak için 7’ye, cinsel sorunlar
için SEKS... şey yani 8’e, iş için 9’a...”
Kendimce gerçekleri biraz abartõp mizah
yaptõğõmõ sanõyordum ama hayat yine
mizahõ sollamõş. Durum çok daha vahim
olmasaydõ, Diyanet Vakfõ, Belçika’da
“İslam inancı ve dini yaşamımıza giren
hurafeler” başlõğõ altõnda bir dizi panel
düzenleme gereği duyar mõydõ? Bunlardan
birini ben de izledim. Din Hizmetleri
Müşaviri ve Belçika Diyanet Vakfõ Başkanõ
Prof. Dr. Halife Keskin, “İnsanlar bazen
korkularından dolayı dinin sağına soluna
bir şeyler eklediler” diye özetledi durumu.
Çukurova Üniversitesi’nden Prof. Dr. Alper
Güvel, “Belçika’ya geldiğimiz 4 gündür
Belçika’da mıyız yoksa Anadolu’nun bir
kasabasında mıyız fark edemedim. Henüz
Belçika’yı doğru dürüst
göremedik” diyerek
Belçika’daki Türklerin
kültürlerine bağlõlõğõnõ ve
tutkunluğunu övdü.
Kültürlerine bağlõ olan
Türkler, Anadolu’da
yayõlan hurafeleri de
Anadolu’dan Avrupa’ya
kadar taşõmõşlar.
Çukurova Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Dekanõ ve Hadis Anabilim Dalõ Başkanõ Ali
Osman Ateş konuşmasõna Türkçe
gazetelerin Avrupa baskõlarõndaki medyum
ve falcõ ilanlarõnõ okuyarak başladõ ve
“Allah’la arana herhangi bir şeyi
koymayacaksın. Cahiliye döneminde sihir,
büyü, muskacılık, kehanet, yıldızlardan
yardım istemek, uğursuzluk inancı
yaygındı. Bunlar Anadolu’ya da yayılmış.
Bu kişiler din istismarcıları, din
sömürücüleridir. Dine aykırı işleri
yaparak insanları soyuyorlar. Bir de
utanmadan ben hocayım diyorlar. Bunlar
şarlatan ve sahtekârlar” dedi. Prof. Ateş,
Anadolu’da yayõlan hurafelerin Anadolu’dan
Avro’larõ uğruna Avrupalõ Türklere kadar
taşõndõğõnõ söyledi.
Prof. Ateş’in bahsettiği ilanlarõ bir de ben
kontrol ettim. Hoca’nõn anlattõklarõ az bile!
Hele bir bakõn şu şarlatanlarõn, din
sömürücülerinin verdiklerinin ilanlara!
“Dikkat!! Fal bakmıyorum. Yıldızname
Bakılır. Müneccimbaşı Ali Hoca
Stuttgart’ta. Doktorların aciz kaldığı
hastalıklarda; her türlü muska, büyü,
sinir, bağ, nazar; evham, vesvese, ruhi
bunalım; şiddetli aile geçimsizlikleri,
cinsel sorunlarınız; çocukların hastalıkları
(korku, ıslatma, kekeleme); yaptığım işin
arkasındayım.”
“Dünyaca Ünlü Medyum Şehzade Hoca –
Politika, ekonomi, spor ve iş dünyasının
vazgeçilmez ismi Şehzade Hoca. Sevgi,
aşk, para, iş, kısmet açma, nazar, büyü
bozma ve ailece her türlü soru ve
sorunlarınıza, sırlarınıza, çözüm ve
çareler bulmada tecrübem ile yardımcı
olurum. Yıldızname, astroloji ve dünyada
ilk kez fotoğraftan bakım”.
“Esma Bacı – Tarot, su falı, kahve falı,
yıldızname, evlilik, aşk ve her türlü
sorunlarınıza çare.”
“Fadime Hoca – Fıldız falınıza bakılır.”
“Medyumunuz Yıldız – Tarot, su falı ve
yıldıznameye bakılır. Astrolojik harita
çıkartılıp, burç yorumları yapılır. Rüya
yorumlanır. Büyü bozulur.” “Fallardan
istikbalinizi dinlemek sizin elinizde.
Geçmişte yaşanmış açık cevapsız olayları
tüm samimiyetimizle ve yeteneğimizle izah
edelim. – Cabrail”
Saatlerce anlatõmdan sonra Belçikalõ
Türklerden gelen sorular insanõ daha da
karamsarlõğa iten türdendi: “Zemzem suyu
içmek faydalı mıdır?”, “Gümüş nazara iyi
gelir mi?”
Bu işte iyi para var. Yoksa biz de yazmayõ
çizmeyi bõrakõp şarlatanlõğa ve din
sömürücülüğüne mi başlasak? Üstelik krizde
müşteri sayõsõ da artar!
erdincutku@binfikir.be
Münih’teki öteki Türkler
Almanya’da başarõlõ olmuş
Türklerin, özellikle bilim
adamlarõyla sanatçõlarõn Alman
medyasõnda öyle ön plana çõkma
şanslarõ, Fazıl Say gibi örneklerin
dõşõnda bildim bileli pek yok. Bir tür
kõskançlõk mõ, yoksa çekememezlik ya
da görmezden gelme duygusu mu bu
ön plana çõkan? Neden bilinmez.
Ancak bilinen yine bir başka acõ
gerçek varsa, o da bu ülkede öğrenim
gören Türk çocuklarõnõn eğitimde
başarõsõz olduklarõ yolundaki yanlõş,
çarpõtõcõ ve küçültücü
değerlendirmelerdir. Türk eğitimci ve
pedagoglarõn tespit ettiği gibi son
derecede zeki bizim çocuklarõn
birtakõm önyargõlarla -dil öğrenme
sorununu öne çõkartõp- başarõsõz gibi
gösterilmeleri (!) binlerce
ebeveynin en büyük derdi burada.
Aslõnda akõl almaz bir bilgi
kirliliği var buralarda yaşanan...
Son birkaç sene içinde bir de
Almanya’da yaşayan
vatandaşlarõmõzõn yarattõğõ
“farklı Türk” imajõnõn da bunda
payõ büyük. Türbanlõ, tesettürlü
cami toplumu olarak algõlanan ve
göze batan, daha doğrusu öyle
görünüm veren 50 bine yakõn cahil
bõraktõrõlmõş insanõmõz yüzünden
burada doğan son kuşaklar da yanlõş
damgalanmalarõn kurbanlarõ...
Münih gibi harikulade bir kentte põtrak
gibi çoğalan camilerin yanõ sõra hâlâ
daha bir kültür merkezimiz yoksa ya
da bõrakõn bu tür yapõlaşmalarõ daha
doğru dürüst bir kitapçõ dükkânõnõ bile
açamamõşsak, varõn gerisini siz
düşünün. Ve onca yaşananlarõ...
Yalnõzlõklarõ... Öte yandan bütün bu
olumsuzluklara karşõn yine de kentte
yaşayan bir avuç da olsa okumuş
yazmõş, aydõn, ilerici, Atatürkçü Türk
de yok değil hani. Onlar da daha çok
ya Türk sinema günlerinde görünürler
ya da konserlerde boy gösterirler!..
Tabii bu arada Türkiye’den öğrenim
için gelmiş, gencecik akõllõ gençler, bu
“Öteki Türk”lerin sayõsõnõ azar azar
da olsa arttõrõyorlar.
Şimdi yeri gelmişken çõtlatayõm:
Sadece Almanya’nõn değil, Avrupa’nõn
sayõlõ üniversitelerinin başõnda gelen
Münih Teknik Üniversitesi’nden yeni
geride bõraktõğõmõz 2008 yõlõnda 4
Türk bilgisayar yüksek mühendisimiz
mezun oldu.
Genelinde 12 fakültesi ve 20
kürsüsünün yanõ sõra 34 profesörüyle
eğitim veren ve Ekim 2006 tarihinden
itibaren de seçkin üniversiteler arasõnda
yer alan bu fakültenin bilgisayar
mühendisliği bölümü en çok ilgi
çekiyor... Halen okulun bulunduğu
“Garching-forchug”
semtindeki
yerleşkede, her yõlõn
son günlerinde
yapõlan mezuniyet
törenlerinden
sonuncusuna geçen
haftalarda koşa koşa
yetiştim... Zira põrõl
põrõl 4 mühendisimizi
kutlamak ve onlarõn
sevincini paylaşmaktõ düşüncem. Bu
dördünün de “cool” takõlõp sõradan bir
olay gibi kameralara gülümsemeleri
çok hoştu... Ayrõca fakültenin sempatik
dekanõ, Prof. Dr. Kemper’in, açõlõş
konuşmasõnda söyledikleri de ilginç...
Zira bu üniversitenin tarihinde ilk kez
bu sene rekor sayõda (500 kişi) mezun
verildiği ve başarõ oranõnõn yüzde
60’õnõn yabancõlarda ve yüzde 40’õnõn
da Almanlarda olduğunu açõkladõ ünlü
hoca... Nasõl sevindim bu sonuca
aklõnõz durur. Almanya’da eğitim gören
yabancõ ülke çocuklarõnõn başarõlarõ
böylece kanõtlanmõş oldu. Ve sahneye
sõrayla gelen 4 öğrencimiz yüzlerce
öğrenci arasõndan sõyrõlmõş olmanõn
keyfini yaşõyordu. Kolay değil onca
ayrõmcõlõğa karşõn başarõyõ göğüsleyen
bu 4 öğrenci, Neslihan Kalay, Fatma
İmamoğlu, Sevgi Fırat ve Bora
Ekmekçi’yi kutlarken yeni öğrenci
kardeşlerimizi de buraya bekliyoruz...
Yaşam insana neler gösteriyor neler...
Bir tarafta böyle gençlerimizin
başarõlarõnõn sevinci, öte yanda
Münih’in göbeğindeki Goethe
Caddesi’nde buluşmuş ortaçağõ
yaşayan ve içki satmayan tarikat
marketlerinin yarattõğõ görüntü
kirlilikleri... Ve de bu tarikat
marketlerinin önünden geçen ciplerde
hotozlu saçlarõnõ “Gucci” marka
türbanlarla sõmsõkõ örtüp kasõlan şeriat
reklamcõsõ kõzlarla, dönekler, liboşlar
sahte kimlikliler, üçkâğõtçõlar
görünürdeki Türk kimliğimiz pek çok
Almana göre. İşte bu insan
tipolojisinin dõşõnda bir kenarda son
derecede mütevazõ yaşamlarõndan
ödün vermeyen aydõnlarõmõz da var.
Az da olsa varlar! Türkiye’nin ilk
kadõn karikatüristi olarak bilinen ünlü
soprano ve opera sanatçõsõ Selma
Emiroğlu Aykan “Öteki Türk”lerin
en meşhurudur. Kentin
banliyösündeki evinde ona 2007’de
gazetemiz çizeri Behiç Ak’la birlikte
gidip sürpriz ziyaret yapmõştõk. Keza
onun kõzõ Aylin Aykan da Münih’te
gurur duyduğumuz konser
piyanistlerinden birisidir. Bitmedi.
Öte yandan hayli yetenekli bir başka
genç piyanistimiz Yudum
Çetiner’dir, ki oda geleceğin yõldõzõ
olmaya aday bir kõzõmõz... Özetle
bankacõ, radyo yapõmcõsõ, mühendis
ve kültür dairesindeki bir
arkadaşõmõzõn yanõ sõra ünlü bir
çevreci hanõmefendiyle birkaç dost
daha “Öteki Türk”lerin Münih’teki
kadrosunu oluştururlar... İşte azõnlõğa
düşmüş “ötekileştirilmiş” insanõmõz
bunlar... Kõsacasõ “alıştırıla alıştırıla
değiştiriliyor” insanõmõz artõk.
erolozkan66@hotmail.com
BRÜKSEL
ERDİNÇ UTKU
HOLGUIN
UĞUR
GÜNDOĞMUŞ
MÜNİH
EROL ÖZKAN
STOCKHOLM
OSMAN İKİZ
Kuzey Avustralya’da kendilerini “Chooky” dansçıları
olarak adlandıran yerliler, ülkenin en kalabalık kenti
olan Sydney’deki geleneksel festivalde gösteri sergiledi.
“Aborijin” diye adlandırılan yerliler, daha önce
geleneksel Yunan dansı sirtakiyi kendilerince yorumlamışlar, ünlü aktör Anthony Quin’in dans
sahnesiyle ölümsüzleşen “Zorba” filminin müziği eşliğindeki gösterileri internette yayımlandıktan
sonra uluslararası ün kazanmışlardı. (Fotoğraf: AFP)
Aborijinler sahnede