06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 19 EYLÜL 2008 CUMA CUMHURİYET SAYFA DİZİ 9 Hıncal Uluç, bir sü- redir AKP aleyhtarı haberlerin Sa- bah’ta yayımlanmamasını eleştirirken, “Haber kutsal yorum hürdür” diye isyan ediyor. Nazlı Ilıcak’ın Sabah’ın dör- düncü sayfasındaki yazıları ise 4 gün- dür yayımlanmıyor. Ilıcak’ın AKP’ye muhalefeti yüzünden susturulduğu id- diaları basında tartışılıyor. Sabah’ın ya- yın yönetmeni Ergun Babahan dünkü köşesinde olayı “Biz yazarımızın yazıla- rına ne müdahale ettik ne de son verdik. Sadece sayfa düzenlemesine gittik” di- ye açıkladı. Gerçek öyle mi acaba?.. So- ruyu Ilıcak’ın son günlerdeki yazıların- da verdiği şu mesajlar yanıtlamaya ye- tiyor: Ilıcak 6 Eylül’de, “Deniz Feneri dava- sı, insanın yüreğini acıtıyor. Burada hü- kümete de görev düşüyor. Aksi takdir- de, ‘yandaşa farklı muamele yapıldığı’ tezi haklılık kazanabilir” demişti. 8 Eylül’de ise Başbakan Erdoğan - Aydın Doğan kavgasına değinirken, “Bir medya patronunun açıktan hedef alın- ması hiç hayırlı olmamıştır. Ayrıca, ba- sın özgürlüğünü zedeleyen bir yönü de vardır” diye yazmıştı. Ilıcak aynı gün Şaban Dişli’nin rüşvet olayını, “AKP, Dişli’yi sahiplendi mi, yoksa yalnız mı bıraktı anlaşılamadı. Dokunulmazlık zırhı sürüyor; iddialar araştırılamıyor” diye eleştirmişti. Nazlı Hanım’ın, 9 Eylül’deki yazısın- da ise “Deniz Feneri davasında, Zahid Akman’ın kurye olarak kullanıldığı ileri sürülüyor. CNN Türk’e karasal yayın iz- ni vermediği için Doğan Grubu’nun Ak- man’a hücum ettiğini söylemek hiç inandırıcı değil” satırları vardı! 11 Eylül’de, Edebali’nin Osman Ga- zi’ye yönelik, “Ey Oğul, artık Bey’sin!.. Güçlüsün kuvvetlisin!. Ama, bunları na- sıl kullanacağını bilmezsen sabah rüz- gârında savrulur gidersin...” sözlerini sı- ralayan Ilıcak, “Nasihat, kulağımıza kü- pe olsun” diyerek birilerini uyarmıştı! Nazlı Hanım bunlarla yetinmedi. 13 Eylül’de, “AKP hükümeti, medya pat- ronlarının kimisini ‘dövüp’, kimisini ‘ödül- lendiriyor’” diyerek Sabah ve ATV’nin Çalık’a verilmesine gönderme bile yap- tı! Belki de ipleri bu satırlar kopardı! Ilıcak son günlerde AKP’ye yönelik tavrıyla salt zülfü yâre dokunmamıştı! Penthouse’da, Erkekçe’de yetişmiş, Sabah’taki köşelerinde yalnızca Ata- türkçülere efelik yapanlara oranla çok daha erkekçe davranmaya başlamıştı! Ve belli ki bu yüzden yalnız kalmıştı! Kim bilir belki de, 14 Eylül’deki son yazısı- na bu nedenle “Eden bulur” başlığını at- mış ve “Dost“luğun erdemlerinden söz etmişti! Şaşırtıcı olan artık dinci, hatta “İsla- mın gür sesi” geçinen bir gazetenin “Peygamber Ocağı” diye nitelenen or- duya hakaretler ederek yaşadığı çeliş- ki değil!.. Asıl çarpıklık aynı gazetenin pervasızca saldırdığı Genelkurmay’a alınmadığı için veryansın etmesi!.. İrti- cai faaliyetlerden dolayı kapı dışarı edilmiş subayları TSK’yi vurmak için kullanan, ge- neralleri fotoğraflarıyla hedef gösterdiği için yüz binlerce lira tazminata mahkûm olan bu gazete ve onun sözde liberal yoldaşı iki gündür İlker Başbuğ’un medya temsilcileriyle bir araya gelmesini eleş- tiriyor. Vakit önceki gün “Paşa hiç ders almamış” başlığıyla Başbuğ’un 28 Şubat sürecini sahiplenmesini hedef al- mıştı. Dün ise “İşte akredite kriterleri” başlığıyla iğrençlik sergilemişti. “Lahi- ka” adı altında gizli belgeleri ve Dağlı- ca baskınının kriptolarını deşifre eden, “Ergenekon” bahanesiyle askeri yıp- ratan Taraf ise önceki gün “Gazeteci- lik utancı” adı altında, medya men- supları üzerinden TSK’ye yüklenmişti. Peki, orduya bu kadar düşman bu iki gazete bu kadar çırpınmalarına karşın Genelkurmay’a niye alınmıyor? Yanıtı önceki gün Orgeneral Baş- buğ vermişti: “Bazı medya kuruluşları TSK’ye sızmaya çalışıyor!” Tercüman paşanın bu saptamasını önceki gün, “Hain kalem uyarısı”diye manşet yapmıştı! Başbuğ ordu içinden belge verenlerin “en ağır biçimde cezalandırılacaklarını” söylese de, son olarak YARSAV Başkanı’nın sağlık raporunu Yeni Şafak’a ulaştıran mürit ajanlar temizlenmediği sürece or- duya sızma çabası devam edecek! On- lardan beslenenler de bağırıp duracak!.. YARSAV... Baştansav!.. Biat Ve Hırsız!.. “Deniz Feneri davası, AKP iktida- rına aslında bir fırsat veriyor. Bu meselenin üzerine gidiniz. Türki- ye’deki uzantıları mı konuşuluyor, merha- met göstermeyiniz. Varsa faillerini bulu- nuz, cezalandırılmala- rını sağlayınız. Yolsuz- luklara artık dur denil- mesi gerekiyor. Mesut Yılmaz ile Tansu Çiller, üzerine gitmedikleri için 2002 seçimlerinde seçmen onları yerle bir etti.” Hüseyin Gülerce, Zaman “Almanya’daki dava ortaya koy- muştur ki, Almanya’daki Deniz Feneri’nden buradaki Kanal 7’ye ciddi bir para akışı söz konusudur. MASAK ve SPK hemen devreye girebilir. Ancak ben ne MASAK’ın, ne de SPK’nin böyle bir şey yapacağını da zannet- miyorum. Kanal 7 hak- kında inceleme yapan uzmanın ‘Açığa’ alın- dığı bir kurumdan bu kadarını beklemek saf- lık olur.” Fatih Altaylı, habertürk.com e-posta: [email protected] MED CEZİR MEHMET FARAÇ İktidar Usandıran Naz!.. Yargıçlar ve Savcılar Birliği (YARSAV) Başkanı da olan Yargıtay Cumhuriyet Savcısı Ömer Faruk Eminağaoğlu 28 Temmuz’da, İngiliz gazetesi The Gu- ardian’a verdiği bir röportajda, “AKP’nin laik sistemi yok ederek Türkiye’yi İslam devleti haline getirmek istediğini” söy- leyince malum basın harekete geçmişti. Bu adamı hemen susturmuk gereki- yordu! AKP’ye ka- patma davası açan Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdu- rahman Yalçınkaya’nın geçmişini araştırmak için takkeli hafiyelerini Ur- fa sokaklarına salan biat medyası Eminağaoğlu’nu ikinci hedef yapmış- tı. Cemaat kardeşliğinin Etimesgut Hava Hastanesi’ndeki uzantıları Emi- nağaoğlu’nun 23 Aralık 1988 tarihli “As- kerliğe Elverişli Değildir” raporunu hü- kümet gazetesi Yeni Şafak’a sızdır- makta gecikmemişti! Sonra psikolojik harp başladı. Yeni Şafak, raporda çe- lişkiler olduğu yalanıyla linç kampan- yasını günlerce sürdürdü. Komplo teorisyeni Fehmi Koru, 29 Ağustos’ta “Şeffaflık iyidir” başlığı altında “Bere- ket ki, bizde Yeni Şafak gibi gazeteler var!..” diyerek Eminağaoğlu’na yöne- lik yayınları savundu! Sonunda Emi- nağaoğlu gerici kumpası dağıtmak için askeri hastaneye gönderilmeyi talep etti. GATA’da kontrolden geçti. Milli Savunma Bakanlığı, Emi- nağaoğlu’na ve- rilen raporun, “Hiçbir tereddü- te yer kalmaya- cak şekilde mev- zuata uygun ol- duğu tespit edilmiştir” diye açıklama yaptı. ANKA ajansı aynı gün saat 18.06’da bunu abonelerine duyurdu. Ancak Eminağaoğlu’nu günlerce man- şetten hedef yapan Yeni Şafak’ta Çar- şamba günü MSB’nin açıklamasının zerresi yoktu. Haberi dün ancak 12. sayfada gizleyerek “Resmen çürük” di- ye baştan savmışlardı! Bu memleket- te ahlaktan en çok söz edenler yoksulu hortumluyor, medya etiğine en çok sa- rılanlar ise gazeteciliği yerin dibine sokuyor! Fehmi Bey, işte bu gazetey- le böbürleniyor!.. 18 Eylül 2008 Milliyet Akretide Özürlüler!.. Deniz Feneri vurgunu dün yetim hak- kına saygılı Cumhuriyet, Milliyet, Hürri- yet, Vatan gibi gazetelerin manşetin- deydi. Ama biat medyasının iki organı vardı ki, dünkü gazeteleriyle basın tari- hine adlarını çürümüş harflerle yazdır- dılar! Milli gazetenin “Almanya’daki da- va sonuçlandı” başlığından kimse bir şey anlamamıştı! Vakit ise “Deniz Feneri da- vasında 2 tahliye” başlığıyla yandaşlığın boyutları ve standardını sergilemişti! Ancak meselenin mide bulandıran asıl yönü “Benim hırsızım iyidir” savunucu- luğu değildi! Almanya’daki vurgun ha- berini iki sütuna gizleyen bu iki gazete, aynı gün Türkiye’deki Deniz Feneri Der- neği’nin ilanını beş sütuna yayımlamış- lardı! Yalnız onlar değil, Bugün gazete- si yolsuzluk haberini birinci sayfanın en dibinde, yalnızca 4 satırcıkla duyur- muştu! Türkiye’nin, “Mehmet Gürhan’a 5 yıl 10 ay hapis” başlıklı haberini gör- mek için ise mikroskop gerekiyordu! Eeee!... Ne demişler, “Kaz gelen yer- den tavuk esirgenmez“, biatçılar hırsızı görmez!.. B u bölümde Türkiye’nin dõşõna çõ- kalõm... Yok yok ülkeyi terk et- meyeceğiz! Bu mümkün mü? Aman ülkeyi terk etmiş olanlar da yanlõş anlamasõn; onlar ruhen ülkeyi terk etmedi, edemedi... Peşrevi kõsa keselim; konumuza dö- nelim... 1970’ler, dünyada Soğuk Savaş’õn en yoğun, en acõmasõz yaşandõğõ dönemdi. Gizli-açõk bütün psikolojik savaş yön- temleri geçerliydi. Adõ üstünde Soğuk Sa- vaş... Soğuk, göreceli bir kavram... Yaz ortasõnda 10 derece çok soğuktur... Kõş ortasõnda 5 dereceye soğuk den- mez... Türkiye o dönemde, sözcüğün tam an- lamõyla buzlaştõğõ yerdi. Batõsõnda, Yunanistan kararsõzdõ: NATO’da olmak ya da olmamak, bü- tün mesele bu! Yunanistan, iç dalgalanmalarõn getirdiği dengesizlikle Batõ’nõn saflarõna nasõl ka- tõlacağõna karar veremiyordu. Bulgaristan tam bir Sovyet Bulgaristan’õ olmuştu. 80 öncesinde İzmir Fuarõ’na ge- len Bulgar temsilciler de bunun somut ör- neklerinden biriydi. Yunanistan’õn hemen ötesi de Tito Yugoslavya’sõ “bağımsızlar bloku” di- yor başka bir şey demiyordu. Onun öte- sindeki Arnavutluk da büyük bir Çin’er- ji içindeydi. Enver Hoca’nõn Arnavut- luk’u fakirlik içinde tam eşitliği sokaktan mutfağa her alana yerleştirmenin zen- ginliğini yaşõyordu... Arnavutluk Çin’e yaklaşõnca Sovyetler’le arasõ iyice açõlmõş, Tiran’õn en büyük binalarõndan biri olan Sovyet elçiliği kapatõlmõştõ. Bu bina da- ha sonra Dõşişleri Bakanlõğõ olarak kul- lanõldõ. Geçelim güneyimize; Suriye de tam bir Sovyet Suriye’si olmuştu... Çöl tilkisi la- kaplõ Hafız Esad, Moskova’ya yoldaş, Ankara’ya fesattõ... Bunun Türkiye açõ- sõndan önemi şöyle özetlenebilir: Türkiye’nin en uzun sõnõrõ Suriye ile; tam 721 kilometre... O dönemde bunun 510 kilometresi mayõnla döşenmişti... Türkiye, NATO ile ilişkilerinin getirdiği temel bakõşla, Suriye ile arasõna mayõn dö- şemişti! Suriye’nin Sovyet hareketine inancõnõ şöyle özetleyelim: 1980’lerin ortasõ... Hafõz Esad, dönemin Sovyet lideri Gorbaçov’un davetlisi ola- rak Moskova’ya gidiyor. Misafir... Ama, umduğunu yemiyor, bulmak istediğini söylüyordu. O dönem prestroyka (yeni- den yapõlanma) ve glasnost (açõklõk) po- litikasõ başlamõştõ... Esad, Gorbaçov’un yüzüne şunlarõ söylüyor: “Bu politikaların ülkeni batırır, bi- zi de zora sokar!” Irak da Saddam yönetimi altõnda 70’li, 80’li yõllar boyunca Moskova’yõ kutup- yõldõzõ ilan etmeye devam etti. Baas reji- minin ruhu Moskova’dan besleniyordu. İran mõ? Sormayõn... 1979’da Humeyni’nin 2 milyon kişinin karşõladõğõ bir törenle Tahran’a gelme- sinden sonra Batõ’da bütün hesaplar altüst oldu. Öyle ki; ABD, Şah rejiminin güçlü olmasõnõ sağlamak için nükleer enejiyle ta- nõştõrmayõ bile planladõ. Yaptõ da... Şah devrilince meydan Humeyni rejimine kaldõ. İran’õn 2000’li yõllarda karşõ karşõ- ya kaldõğõ atom bombasõ denetiminin kö- kenleri o günlere kadar dayanõyor. Biz İran’õn nükleer tarafõnõ bir kenara koyalõm; 78 kuşağõna gelelim... Şah mat oldu ama.. İran’daki devrimciler şöyle düşündüler: Şah, mat olsun da ne olursa olsun... De- vamõnda demokrasiyi biz kurarõz... Hiç de öyle olmadõ... Humeyni, önce kendine yer etti, sonra bakõn herkese ne etti! Önce kadõn hareketlerini kendileştirdi. Kara çarşaflõ kadõnlarõ kontrolünde tutup ötekilere yüklendi: Din ne emrediyorsa, o! Bunu anayasa izledi... Onu da kendi- lerine uydurduktan sonra hâlâ direnen sol- cularõ ya sürdüler ya kõydõlar... Bu süreç 3 yõl sürdü! İran olayõ, Türkiye’de de üniversite gençliği arasõnda çok tartõşõlan konular- dan biri oldu. Kimi gruplar, Şah-Humeyni, Moskova-Washington denkleminde han- gi tarafõn “devrimci duruma daha ya- kın” olacağõ tartõşmasõnda gidip geldiler. Benzer tartõşma aynõ dönemde Sovyet- ler’in Afganistan’a girişinde de yaşandõ. 70’li yõllarda, Kafkaslar diye bir şey yoktu... Her şey Sovyet’ti... İşte bu tabloda Türkiye buzul mevsi- mini yaşõyordu desek abartmõş olmayõz. Bir yanõmõz ABD müttefiki, öteki yanõ- mõz Sovyet, az ötemiz bağlantõsõz, onun yanõ Çin... Buna ne denir: Kaynamalõ buzlaşma! Dünyadaki bütün kutuplar küçücük Balkan Yarõmadasõ’yla Afrika’ya Asya iç- lerine uzanan Ortadoğu’da başlõkçõklar oluşturmuş, Türkiye de bütün bunlarõn or- tasõnda sigortasõ sürekli atan bir ülke olup çõkmõştõ. Bu durum gençliği nasõl etkiliyordu? ABD ne pahasõna olursa olsun Türki- ye’de Sovyet etkisi istemiyordu. Değil si- yasal anlamda, ekonomideki kimi Ankara- Moskova işbirliklerine bile tahammülü yoktu. Bu anlamda 1960’larõn sonunda yaygõnlaşan Komünizmle Mücadele Der- nekleri çok işine geliyordu. ABD’nin ileri karakolu Sovyetler de bir uçta Bulgaristan, bir uç- ta Suriye ve Irak, Türkiye’nin etrafõndaydõ. Türkiye ile de ilişkilerini olabilecek en ile- ri düzeye getirmeye çalõşõyordu. Türkiye, ABD açõsõndan tam bir ileri karakoldu, Sovyetler açõsõndan Akde- niz’e inişte engebeli yoldu... İki küresel güç de kendi politikalarõ çer- çevesinde Türkiye’deki siyasal akõmlarõ desteklediler. Özellikle NATO’nun giz- li-açõk her türlü örgütlenmeye gittiği, sonraki yõllarda ortaya çõktõ. Bu alanda söylenebilen en ileri söz şu oldu: “Devlet içindeki gizli yapılanma... Devlet içinde görev alıp kirli işlere bulaşan kişiler...” Bu yapõnõn en çok kullandõğõ kesim Ül- kü Ocaklarõ içinden çõktõ. Bu yapõlar, iş- leyecekleri işler için insan malzemesi ge- rektiğinde depo olarak buralarõ kullandõ- lar. Bu Soğuk Savaş ortamõnda Çin’in baş- lõca derdi de şuydu: Türkiye, Moskova’nõn denetimine gir- mesin de ne olursa olsun! O nedenle Çinliler, Kenan Evren’i sev- diler, ülkelerine davet edip pekin ördek- leri bile verdiler. Kaderin cilvesine bakõn ki; Kenan Ev- ren’in 12 Eylül sonrasõnda ilk ziyaret et- tiği ülke Bulgaristan, ikincisi de Arna- vutluk oldu! Türkiye buzul mevsimini yaşõyordu desek abartmõş olmayõz. Bir ya- nõmõz ABD müttefiki, öteki yanõmõz Sovyet, az ötemiz bağlantõsõz, onun yanõ Çin... Dünyadaki bütün kutuplar küçücük Balkan Yarõmadasõ’yla Afrika’ya Asya içlerine uzanan Ortadoğu’da başlõkçõklar oluşturmuş, 68’den 78’e Mustafa Kemal 60 ’lardan 80’lere yaklaşõk 20 yõla ulaşan aktif gençlik ey- lemlerinin ideolojik boyutu gündeme geldiğinde tartõşõlan konulardan biri şudur: Mustafa Kemal... 68’den başlarsak... Başta Deniz Gez- miş olmak üzere 68 gençliği genelde Mustafa Kemal’le son derece barõşõktõ. Onun nihai hedeflerini yaşama geçirmeyi başlõca görevlerinden saymõştõ. Neydi bunlar? Tam bağõmsõzlõk ve antiemperyalizm... Mustafa Kemal ne diyordu: “Bağımsızlık benim karakterimdir...” “Ya istiklal ya ölüm...”68 gençliğinin döneme damgasõnõ vuran başlõca ey- lemlerinden biri şuydu: Samsun’dan Ankara’ya Mustafa Ke- mal Yürüyüşü... Eylem, o dönemde aktif olan 10’dan fazla gençlik örgütünün ortak kararõydõ. Başõ çekenlerin en ön safõnda Deniz Gezmiş vardõ. Dönemin yöneticilerinin ABD ve NATO ile iç içe olmasõnõ, Amerikan 6. Filo’nun İstanbul’a gelme- sini kabul etmiyordu. “6. Filo defol” ey- lemleri düzenliyorlardõ. 30 Mayõs 1968’de gerçekleştirilen “6. Filo de- fol” eylemlerinden sonra Deniz Gezmiş de bir süre gözaltõna alõndõ... Gençler, bu bağlamda yapõlacak ey- lemlerden birinin de Samsun’dan An- kara’ya yürümek olduğunu düşündüler. Temel sloganlarõ da şuydu: Tam bağõmsõz Türkiye için Mustafa Kemal... Yürüyüş, 1968’in ekim ayõnda plan- landõ. Samsun’dan adõm adõm Ankara’ya gelinecek, 10 Kasõm’da Anõtkabir’de olunacaktõ. Ancak daha başlarken engelle karşõlaştõlar. Samsun Emniyet Müdür- lüğü, “Ankara’nın talimatı” üzerine yü- rüyüşe izin verilemeyeceğini duyurdu. Gençler õsrar ettiler. Gözaltõna alõnanlar oldu. Mahkemeye çõkarõlan gençler yar- gõca şöyle seslendiler: “Burada bizi değil, Mustafa Ke- mal’i yargılıyorsunuz...” Yargõç bunu şiddetle reddetti... Sonuç olarak yürüyüş gerçekleşti. Gençler Ankara’ya ulaştõlar... Dönemin Başbakanõ Süleyman Demirel’e yürüyüş sorulduğunda o ünlü yanõtõnõ verdi: “Yollar yürümekle aşınmaz...” Deniz Gezmiş, 1971’deki yargõlanma süreci boyunca sõk sõk Mustafa Kemal’e gönderme yaptõ. Babasõna yazdõğõ mek- tupta da şöyle diyordu: “Beni iyi bir Kemalist olarak yetiş- tirdiğin için teşekkür ederim...” 78 kuşağõ, nasõl 68’den devraldõğõ her şeyi en ileri ucuyla üstlendiyse Mustafa Kemal’e bakõşõ da aynõ şekilde oldu: Onu aşmak, daha ileri hedefleri ger- çekleştirmek! Pek çok devrimci grubun gözünde Atatürk, bir halk önderiydi. Bir devlet kur- muştu ama, bunu sosyalizmle taçlandõr- mak gerekiyordu. Elbette daha ile gidenler de oldu ama, temel bakõş buydu: Atatürk’ün yaptõğõndan çok daha öte- sini yapmak... 78 kuşağõnda da pek çok hareket tõp- kõ 68 gibi, “tam bağımsızlık” diyordu, “emperyalizme karşı mücadeleyi” öne çõkarõyordu. 12 Eylül döneminde gençlerin üzerine acõmasõzca gidilirken, her şeyin “Ata- türkçülük adına” yapõldõğõnõn ilan edil- mesi, gençlik hareketlerinin tümüyle Mustafa Kemal’den kopmasõna neden olan etkenlerden biriydi. Bu anlayõş Atatürkçülükse, onlar böy- le olabilir miydi? Soğuk savaşõn buzlaştõğõ ülke: TÜRKİYE Kaynamalı buzlaşmanın yaşandığı Türkiye’de üniversitelerin açılışında ge- niş güvenlik önlemleri alınıyordu. (Fotoğraflar: CUMHURİYET ARŞİV) 78 kuşağı, nasıl 68’den devraldığı her şeyi en ileri ucuyla üstlendiyse Mustafa Kemal’e bakışı da aynı şekilde oldu. Y A R I N : 1 2 E Y L Ü L S O L - K I R I M I !
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle