Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2025
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
19 EYLÜL 2008 CUMA CUMHURİYET SAYFA
DİZİ 9
Hıncal Uluç, bir sü-
redir AKP aleyhtarı haberlerin Sa-
bah’ta yayımlanmamasını eleştirirken,
“Haber kutsal yorum hürdür” diye isyan
ediyor. Nazlı Ilıcak’ın Sabah’ın dör-
düncü sayfasındaki yazıları ise 4 gün-
dür yayımlanmıyor. Ilıcak’ın AKP’ye
muhalefeti yüzünden susturulduğu id-
diaları basında tartışılıyor. Sabah’ın ya-
yın yönetmeni Ergun Babahan dünkü
köşesinde olayı “Biz yazarımızın yazıla-
rına ne müdahale ettik ne de son verdik.
Sadece sayfa düzenlemesine gittik” di-
ye açıkladı. Gerçek öyle mi acaba?.. So-
ruyu Ilıcak’ın son günlerdeki yazıların-
da verdiği şu mesajlar yanıtlamaya ye-
tiyor:
Ilıcak 6 Eylül’de, “Deniz Feneri dava-
sı, insanın yüreğini acıtıyor. Burada hü-
kümete de görev düşüyor. Aksi takdir-
de, ‘yandaşa farklı muamele yapıldığı’
tezi haklılık kazanabilir” demişti.
8 Eylül’de ise Başbakan Erdoğan -
Aydın Doğan kavgasına değinirken, “Bir
medya patronunun açıktan hedef alın-
ması hiç hayırlı olmamıştır. Ayrıca, ba-
sın özgürlüğünü zedeleyen bir yönü de
vardır” diye yazmıştı.
Ilıcak aynı gün Şaban Dişli’nin rüşvet
olayını, “AKP, Dişli’yi sahiplendi mi,
yoksa yalnız mı bıraktı anlaşılamadı.
Dokunulmazlık zırhı sürüyor; iddialar
araştırılamıyor” diye eleştirmişti.
Nazlı Hanım’ın, 9 Eylül’deki yazısın-
da ise “Deniz Feneri davasında, Zahid
Akman’ın kurye olarak kullanıldığı ileri
sürülüyor. CNN Türk’e karasal yayın iz-
ni vermediği için Doğan Grubu’nun Ak-
man’a hücum ettiğini söylemek hiç
inandırıcı değil” satırları vardı!
11 Eylül’de, Edebali’nin Osman Ga-
zi’ye yönelik, “Ey Oğul, artık Bey’sin!..
Güçlüsün kuvvetlisin!. Ama, bunları na-
sıl kullanacağını bilmezsen sabah rüz-
gârında savrulur gidersin...” sözlerini sı-
ralayan Ilıcak, “Nasihat, kulağımıza kü-
pe olsun” diyerek birilerini uyarmıştı!
Nazlı Hanım bunlarla yetinmedi. 13
Eylül’de, “AKP hükümeti, medya pat-
ronlarının kimisini ‘dövüp’, kimisini ‘ödül-
lendiriyor’” diyerek Sabah ve ATV’nin
Çalık’a verilmesine gönderme bile yap-
tı! Belki de ipleri bu satırlar kopardı!
Ilıcak son günlerde AKP’ye yönelik
tavrıyla salt zülfü yâre dokunmamıştı!
Penthouse’da, Erkekçe’de yetişmiş,
Sabah’taki köşelerinde yalnızca Ata-
türkçülere efelik yapanlara oranla çok
daha erkekçe davranmaya başlamıştı!
Ve belli ki bu yüzden yalnız kalmıştı! Kim
bilir belki de, 14 Eylül’deki son yazısı-
na bu nedenle “Eden bulur” başlığını at-
mış ve “Dost“luğun erdemlerinden söz
etmişti!
Şaşırtıcı olan artık dinci, hatta “İsla-
mın gür sesi” geçinen bir gazetenin
“Peygamber Ocağı” diye nitelenen or-
duya hakaretler ederek yaşadığı çeliş-
ki değil!.. Asıl çarpıklık aynı gazetenin
pervasızca saldırdığı Genelkurmay’a
alınmadığı için veryansın etmesi!.. İrti-
cai faaliyetlerden dolayı kapı dışarı
edilmiş subayları TSK’yi
vurmak için kullanan, ge-
neralleri fotoğraflarıyla hedef
gösterdiği için yüz binlerce
lira tazminata mahkûm olan
bu gazete ve onun sözde liberal yoldaşı
iki gündür İlker Başbuğ’un medya
temsilcileriyle bir araya gelmesini eleş-
tiriyor. Vakit önceki gün “Paşa hiç
ders almamış” başlığıyla Başbuğ’un 28
Şubat sürecini sahiplenmesini hedef al-
mıştı. Dün ise “İşte akredite kriterleri”
başlığıyla iğrençlik sergilemişti. “Lahi-
ka” adı altında gizli belgeleri ve Dağlı-
ca baskınının kriptolarını deşifre eden,
“Ergenekon” bahanesiyle askeri yıp-
ratan Taraf ise önceki gün “Gazeteci-
lik utancı” adı altında, medya men-
supları üzerinden TSK’ye yüklenmişti.
Peki, orduya bu kadar düşman bu iki
gazete bu kadar çırpınmalarına karşın
Genelkurmay’a niye alınmıyor? Yanıtı
önceki gün Orgeneral Baş-
buğ vermişti:
“Bazı medya kuruluşları
TSK’ye sızmaya çalışıyor!”
Tercüman paşanın bu
saptamasını önceki gün, “Hain kalem
uyarısı”diye manşet yapmıştı! Başbuğ
ordu içinden belge verenlerin “en ağır
biçimde cezalandırılacaklarını” söylese
de, son olarak YARSAV Başkanı’nın
sağlık raporunu Yeni Şafak’a ulaştıran
mürit ajanlar temizlenmediği sürece or-
duya sızma çabası devam edecek! On-
lardan beslenenler de bağırıp duracak!..
YARSAV... Baştansav!..
Biat Ve Hırsız!..
“Deniz Feneri davası, AKP iktida-
rına aslında bir fırsat veriyor. Bu
meselenin üzerine gidiniz. Türki-
ye’deki uzantıları mı
konuşuluyor, merha-
met göstermeyiniz.
Varsa faillerini bulu-
nuz, cezalandırılmala-
rını sağlayınız. Yolsuz-
luklara artık dur denil-
mesi gerekiyor. Mesut
Yılmaz ile Tansu Çiller,
üzerine gitmedikleri
için 2002 seçimlerinde
seçmen onları yerle bir
etti.”
Hüseyin Gülerce,
Zaman
“Almanya’daki dava ortaya koy-
muştur ki, Almanya’daki Deniz
Feneri’nden buradaki Kanal 7’ye
ciddi bir para akışı söz
konusudur. MASAK ve
SPK hemen devreye
girebilir. Ancak ben ne
MASAK’ın, ne de
SPK’nin böyle bir şey
yapacağını da zannet-
miyorum. Kanal 7 hak-
kında inceleme yapan
uzmanın ‘Açığa’ alın-
dığı bir kurumdan bu
kadarını beklemek saf-
lık olur.”
Fatih Altaylı,
habertürk.com
e-posta: mfarac@cumhuriyet.com.tr
MED CEZİR
MEHMET FARAÇ
İktidar Usandıran Naz!..
Yargıçlar ve Savcılar Birliği (YARSAV)
Başkanı da olan Yargıtay Cumhuriyet
Savcısı Ömer Faruk Eminağaoğlu 28
Temmuz’da, İngiliz gazetesi The Gu-
ardian’a verdiği bir röportajda, “AKP’nin
laik sistemi yok ederek Türkiye’yi İslam
devleti haline getirmek istediğini” söy-
leyince malum basın
harekete geçmişti.
Bu adamı hemen
susturmuk gereki-
yordu! AKP’ye ka-
patma davası açan
Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcısı Abdu-
rahman Yalçınkaya’nın geçmişini
araştırmak için takkeli hafiyelerini Ur-
fa sokaklarına salan biat medyası
Eminağaoğlu’nu ikinci hedef yapmış-
tı. Cemaat kardeşliğinin Etimesgut
Hava Hastanesi’ndeki uzantıları Emi-
nağaoğlu’nun 23 Aralık 1988 tarihli “As-
kerliğe Elverişli Değildir” raporunu hü-
kümet gazetesi Yeni Şafak’a sızdır-
makta gecikmemişti! Sonra psikolojik
harp başladı. Yeni Şafak, raporda çe-
lişkiler olduğu yalanıyla linç kampan-
yasını günlerce sürdürdü. Komplo
teorisyeni Fehmi Koru, 29 Ağustos’ta
“Şeffaflık iyidir” başlığı altında “Bere-
ket ki, bizde Yeni Şafak gibi gazeteler
var!..” diyerek Eminağaoğlu’na yöne-
lik yayınları savundu! Sonunda Emi-
nağaoğlu gerici kumpası dağıtmak
için askeri hastaneye gönderilmeyi
talep etti. GATA’da kontrolden geçti.
Milli Savunma
Bakanlığı, Emi-
nağaoğlu’na ve-
rilen raporun,
“Hiçbir tereddü-
te yer kalmaya-
cak şekilde mev-
zuata uygun ol-
duğu tespit edilmiştir” diye açıklama
yaptı. ANKA ajansı aynı gün saat
18.06’da bunu abonelerine duyurdu.
Ancak Eminağaoğlu’nu günlerce man-
şetten hedef yapan Yeni Şafak’ta Çar-
şamba günü MSB’nin açıklamasının
zerresi yoktu. Haberi dün ancak 12.
sayfada gizleyerek “Resmen çürük” di-
ye baştan savmışlardı! Bu memleket-
te ahlaktan en çok söz edenler yoksulu
hortumluyor, medya etiğine en çok sa-
rılanlar ise gazeteciliği yerin dibine
sokuyor! Fehmi Bey, işte bu gazetey-
le böbürleniyor!..
18 Eylül 2008 Milliyet
Akretide Özürlüler!..
Deniz Feneri vurgunu dün yetim hak-
kına saygılı Cumhuriyet, Milliyet, Hürri-
yet, Vatan gibi gazetelerin manşetin-
deydi. Ama biat medyasının iki organı
vardı ki, dünkü gazeteleriyle basın tari-
hine adlarını çürümüş harflerle yazdır-
dılar! Milli gazetenin “Almanya’daki da-
va sonuçlandı” başlığından kimse bir şey
anlamamıştı! Vakit ise “Deniz Feneri da-
vasında 2 tahliye” başlığıyla yandaşlığın
boyutları ve standardını sergilemişti!
Ancak meselenin mide bulandıran asıl
yönü “Benim hırsızım iyidir” savunucu-
luğu değildi! Almanya’daki vurgun ha-
berini iki sütuna gizleyen bu iki gazete,
aynı gün Türkiye’deki Deniz Feneri Der-
neği’nin ilanını beş sütuna yayımlamış-
lardı! Yalnız onlar değil, Bugün gazete-
si yolsuzluk haberini birinci sayfanın en
dibinde, yalnızca 4 satırcıkla duyur-
muştu! Türkiye’nin, “Mehmet Gürhan’a
5 yıl 10 ay hapis” başlıklı haberini gör-
mek için ise mikroskop gerekiyordu!
Eeee!... Ne demişler, “Kaz gelen yer-
den tavuk esirgenmez“, biatçılar hırsızı
görmez!..
B
u bölümde Türkiye’nin dõşõna çõ-
kalõm... Yok yok ülkeyi terk et-
meyeceğiz! Bu mümkün mü?
Aman ülkeyi terk etmiş olanlar da
yanlõş anlamasõn; onlar ruhen ülkeyi terk
etmedi, edemedi...
Peşrevi kõsa keselim; konumuza dö-
nelim...
1970’ler, dünyada Soğuk Savaş’õn en
yoğun, en acõmasõz yaşandõğõ dönemdi.
Gizli-açõk bütün psikolojik savaş yön-
temleri geçerliydi. Adõ üstünde Soğuk Sa-
vaş...
Soğuk, göreceli bir kavram...
Yaz ortasõnda 10 derece çok soğuktur...
Kõş ortasõnda 5 dereceye soğuk den-
mez...
Türkiye o dönemde, sözcüğün tam an-
lamõyla buzlaştõğõ yerdi.
Batõsõnda, Yunanistan kararsõzdõ:
NATO’da olmak ya da olmamak, bü-
tün mesele bu!
Yunanistan, iç dalgalanmalarõn getirdiği
dengesizlikle Batõ’nõn saflarõna nasõl ka-
tõlacağõna karar veremiyordu.
Bulgaristan tam bir Sovyet Bulgaristan’õ
olmuştu. 80 öncesinde İzmir Fuarõ’na ge-
len Bulgar temsilciler de bunun somut ör-
neklerinden biriydi.
Yunanistan’õn hemen ötesi de Tito
Yugoslavya’sõ “bağımsızlar bloku” di-
yor başka bir şey demiyordu. Onun öte-
sindeki Arnavutluk da büyük bir Çin’er-
ji içindeydi. Enver Hoca’nõn Arnavut-
luk’u fakirlik içinde tam eşitliği sokaktan
mutfağa her alana yerleştirmenin zen-
ginliğini yaşõyordu... Arnavutluk Çin’e
yaklaşõnca Sovyetler’le arasõ iyice açõlmõş,
Tiran’õn en büyük binalarõndan biri olan
Sovyet elçiliği kapatõlmõştõ. Bu bina da-
ha sonra Dõşişleri Bakanlõğõ olarak kul-
lanõldõ.
Geçelim güneyimize; Suriye de tam bir
Sovyet Suriye’si olmuştu... Çöl tilkisi la-
kaplõ Hafız Esad, Moskova’ya yoldaş,
Ankara’ya fesattõ... Bunun Türkiye açõ-
sõndan önemi şöyle özetlenebilir:
Türkiye’nin en uzun sõnõrõ Suriye ile;
tam 721 kilometre... O dönemde bunun
510 kilometresi mayõnla döşenmişti...
Türkiye, NATO ile ilişkilerinin getirdiği
temel bakõşla, Suriye ile arasõna mayõn dö-
şemişti!
Suriye’nin Sovyet hareketine inancõnõ
şöyle özetleyelim:
1980’lerin ortasõ... Hafõz Esad, dönemin
Sovyet lideri Gorbaçov’un davetlisi ola-
rak Moskova’ya gidiyor. Misafir... Ama,
umduğunu yemiyor, bulmak istediğini
söylüyordu. O dönem prestroyka (yeni-
den yapõlanma) ve glasnost (açõklõk) po-
litikasõ başlamõştõ... Esad, Gorbaçov’un
yüzüne şunlarõ söylüyor:
“Bu politikaların ülkeni batırır, bi-
zi de zora sokar!”
Irak da Saddam yönetimi altõnda 70’li,
80’li yõllar boyunca Moskova’yõ kutup-
yõldõzõ ilan etmeye devam etti. Baas reji-
minin ruhu Moskova’dan besleniyordu.
İran mõ?
Sormayõn...
1979’da Humeyni’nin 2 milyon kişinin
karşõladõğõ bir törenle Tahran’a gelme-
sinden sonra Batõ’da bütün hesaplar altüst
oldu. Öyle ki; ABD, Şah rejiminin güçlü
olmasõnõ sağlamak için nükleer enejiyle ta-
nõştõrmayõ bile planladõ. Yaptõ da... Şah
devrilince meydan Humeyni rejimine
kaldõ. İran’õn 2000’li yõllarda karşõ karşõ-
ya kaldõğõ atom bombasõ denetiminin kö-
kenleri o günlere kadar dayanõyor.
Biz İran’õn nükleer tarafõnõ bir kenara
koyalõm; 78 kuşağõna gelelim...
Şah mat oldu ama..
İran’daki devrimciler şöyle düşündüler:
Şah, mat olsun da ne olursa olsun... De-
vamõnda demokrasiyi biz kurarõz...
Hiç de öyle olmadõ... Humeyni, önce
kendine yer etti, sonra bakõn herkese ne
etti!
Önce kadõn hareketlerini kendileştirdi.
Kara çarşaflõ kadõnlarõ kontrolünde tutup
ötekilere yüklendi:
Din ne emrediyorsa, o!
Bunu anayasa izledi... Onu da kendi-
lerine uydurduktan sonra hâlâ direnen sol-
cularõ ya sürdüler ya kõydõlar...
Bu süreç 3 yõl sürdü!
İran olayõ, Türkiye’de de üniversite
gençliği arasõnda çok tartõşõlan konular-
dan biri oldu. Kimi gruplar, Şah-Humeyni,
Moskova-Washington denkleminde han-
gi tarafõn “devrimci duruma daha ya-
kın” olacağõ tartõşmasõnda gidip geldiler.
Benzer tartõşma aynõ dönemde Sovyet-
ler’in Afganistan’a girişinde de yaşandõ.
70’li yõllarda, Kafkaslar diye bir şey
yoktu... Her şey Sovyet’ti...
İşte bu tabloda Türkiye buzul mevsi-
mini yaşõyordu desek abartmõş olmayõz.
Bir yanõmõz ABD müttefiki, öteki yanõ-
mõz Sovyet, az ötemiz bağlantõsõz, onun
yanõ Çin...
Buna ne denir:
Kaynamalõ buzlaşma!
Dünyadaki bütün kutuplar küçücük
Balkan Yarõmadasõ’yla Afrika’ya Asya iç-
lerine uzanan Ortadoğu’da başlõkçõklar
oluşturmuş, Türkiye de bütün bunlarõn or-
tasõnda sigortasõ sürekli atan bir ülke olup
çõkmõştõ.
Bu durum gençliği nasõl etkiliyordu?
ABD ne pahasõna olursa olsun Türki-
ye’de Sovyet etkisi istemiyordu. Değil si-
yasal anlamda, ekonomideki kimi Ankara-
Moskova işbirliklerine bile tahammülü
yoktu. Bu anlamda 1960’larõn sonunda
yaygõnlaşan Komünizmle Mücadele Der-
nekleri çok işine geliyordu.
ABD’nin ileri karakolu
Sovyetler de bir uçta Bulgaristan, bir uç-
ta Suriye ve Irak, Türkiye’nin etrafõndaydõ.
Türkiye ile de ilişkilerini olabilecek en ile-
ri düzeye getirmeye çalõşõyordu.
Türkiye, ABD açõsõndan tam bir ileri
karakoldu, Sovyetler açõsõndan Akde-
niz’e inişte engebeli yoldu...
İki küresel güç de kendi politikalarõ çer-
çevesinde Türkiye’deki siyasal akõmlarõ
desteklediler. Özellikle NATO’nun giz-
li-açõk her türlü örgütlenmeye gittiği,
sonraki yõllarda ortaya çõktõ. Bu alanda
söylenebilen en ileri söz şu oldu:
“Devlet içindeki gizli yapılanma...
Devlet içinde görev alıp kirli işlere
bulaşan kişiler...”
Bu yapõnõn en çok kullandõğõ kesim Ül-
kü Ocaklarõ içinden çõktõ. Bu yapõlar, iş-
leyecekleri işler için insan malzemesi ge-
rektiğinde depo olarak buralarõ kullandõ-
lar.
Bu Soğuk Savaş ortamõnda Çin’in baş-
lõca derdi de şuydu:
Türkiye, Moskova’nõn denetimine gir-
mesin de ne olursa olsun!
O nedenle Çinliler, Kenan Evren’i sev-
diler, ülkelerine davet edip pekin ördek-
leri bile verdiler.
Kaderin cilvesine bakõn ki; Kenan Ev-
ren’in 12 Eylül sonrasõnda ilk ziyaret et-
tiği ülke Bulgaristan, ikincisi de Arna-
vutluk oldu!
Türkiye buzul mevsimini yaşõyordu desek abartmõş olmayõz. Bir ya-
nõmõz ABD müttefiki, öteki yanõmõz Sovyet, az ötemiz bağlantõsõz, onun
yanõ Çin... Dünyadaki bütün kutuplar küçücük Balkan Yarõmadasõ’yla
Afrika’ya Asya içlerine uzanan Ortadoğu’da başlõkçõklar oluşturmuş,
68’den 78’e Mustafa Kemal
60
’lardan 80’lere yaklaşõk 20
yõla ulaşan aktif gençlik ey-
lemlerinin ideolojik boyutu
gündeme geldiğinde tartõşõlan konulardan
biri şudur:
Mustafa Kemal...
68’den başlarsak... Başta Deniz Gez-
miş olmak üzere 68 gençliği genelde
Mustafa Kemal’le son derece barõşõktõ.
Onun nihai hedeflerini yaşama geçirmeyi
başlõca görevlerinden saymõştõ.
Neydi bunlar?
Tam bağõmsõzlõk ve antiemperyalizm...
Mustafa Kemal ne diyordu:
“Bağımsızlık benim karakterimdir...”
“Ya istiklal ya ölüm...”68 gençliğinin
döneme damgasõnõ vuran başlõca ey-
lemlerinden biri şuydu:
Samsun’dan Ankara’ya Mustafa Ke-
mal Yürüyüşü...
Eylem, o dönemde aktif olan 10’dan
fazla gençlik örgütünün ortak kararõydõ.
Başõ çekenlerin en ön safõnda Deniz
Gezmiş vardõ. Dönemin yöneticilerinin
ABD ve NATO ile iç içe olmasõnõ,
Amerikan 6. Filo’nun İstanbul’a gelme-
sini kabul etmiyordu. “6. Filo defol” ey-
lemleri düzenliyorlardõ. 30 Mayõs
1968’de gerçekleştirilen “6. Filo de-
fol” eylemlerinden sonra Deniz Gezmiş
de bir süre gözaltõna alõndõ...
Gençler, bu bağlamda yapõlacak ey-
lemlerden birinin de Samsun’dan An-
kara’ya yürümek olduğunu düşündüler.
Temel sloganlarõ da şuydu:
Tam bağõmsõz Türkiye için Mustafa
Kemal...
Yürüyüş, 1968’in ekim ayõnda plan-
landõ. Samsun’dan adõm adõm Ankara’ya
gelinecek, 10 Kasõm’da Anõtkabir’de
olunacaktõ. Ancak daha başlarken engelle
karşõlaştõlar. Samsun Emniyet Müdür-
lüğü, “Ankara’nın talimatı” üzerine yü-
rüyüşe izin verilemeyeceğini duyurdu.
Gençler õsrar ettiler. Gözaltõna alõnanlar
oldu. Mahkemeye çõkarõlan gençler yar-
gõca şöyle seslendiler:
“Burada bizi değil, Mustafa Ke-
mal’i yargılıyorsunuz...”
Yargõç bunu şiddetle reddetti...
Sonuç olarak yürüyüş gerçekleşti.
Gençler Ankara’ya ulaştõlar... Dönemin
Başbakanõ Süleyman Demirel’e yürüyüş
sorulduğunda o ünlü yanõtõnõ verdi:
“Yollar yürümekle aşınmaz...”
Deniz Gezmiş, 1971’deki yargõlanma
süreci boyunca sõk sõk Mustafa Kemal’e
gönderme yaptõ. Babasõna yazdõğõ mek-
tupta da şöyle diyordu:
“Beni iyi bir Kemalist olarak yetiş-
tirdiğin için teşekkür ederim...”
78 kuşağõ, nasõl 68’den devraldõğõ her
şeyi en ileri ucuyla üstlendiyse Mustafa
Kemal’e bakõşõ da aynõ şekilde oldu:
Onu aşmak, daha ileri hedefleri ger-
çekleştirmek!
Pek çok devrimci grubun gözünde
Atatürk, bir halk önderiydi. Bir devlet kur-
muştu ama, bunu sosyalizmle taçlandõr-
mak gerekiyordu. Elbette daha ile gidenler
de oldu ama, temel bakõş buydu:
Atatürk’ün yaptõğõndan çok daha öte-
sini yapmak...
78 kuşağõnda da pek çok hareket tõp-
kõ 68 gibi, “tam bağımsızlık” diyordu,
“emperyalizme karşı mücadeleyi” öne
çõkarõyordu.
12 Eylül döneminde gençlerin üzerine
acõmasõzca gidilirken, her şeyin “Ata-
türkçülük adına” yapõldõğõnõn ilan edil-
mesi, gençlik hareketlerinin tümüyle
Mustafa Kemal’den kopmasõna neden
olan etkenlerden biriydi.
Bu anlayõş Atatürkçülükse, onlar böy-
le olabilir miydi?
Soğuk savaşõn buzlaştõğõ
ülke: TÜRKİYE
Kaynamalı buzlaşmanın yaşandığı Türkiye’de üniversitelerin açılışında ge-
niş güvenlik önlemleri alınıyordu. (Fotoğraflar: CUMHURİYET ARŞİV)
78 kuşağı, nasıl 68’den devraldığı her şeyi en ileri ucuyla üstlendiyse Mustafa Kemal’e bakışı da aynı şekilde oldu.
Y A R I N : 1 2 E Y L Ü L S O L - K I R I M I !