03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
[email protected] SAYFA CUMHURİYET 3 AĞUSTOS 2008 PAZAR 12 PAZAR KONUĞU CMYB C M Y B Süheyl Batum, AKP’nin kapatõlmasõ davasõnda Anayasa Mahkemesi’nin tutumunu değerlendirdi: Kararuygun,durumtrajikomik Bugünkü gündemimiz AKP’ye kapatma davasõ, Ergenekon operasyonu, AKP’nin altõ yõllõk hükümeti süresince Türkiye’de olan bitenler. Konuğumuz anayasa hukuku hocasõ Prof. Dr. Süheyl Batum. Batum, AKP’nin Anayasa Mahkemesi tarafõndan kapatõlmamasõ ama Hazine yardõmõnõn yarõ yarõya kesilmesi kararõna, “Uygun olmuştur” diyor. Türkiye’de son yõllardaki kargaşa ve karmaşayõ küreselleşmenin ekonomik ve siyasi boyutlarõna bağlõyor. Batum, şu anda ülkemizin küresel bir darbe sürecinden geçtiğine inanõyor. - Anayasa Mahkemesi’nin AKP kararını nasıl yorumluyorsunuz? - Karar uygun olmuştur. Türkiye açõsõndan, Türk demokrasisi açõsõndan yararlõ olmasõ umudumuzu söylemekten başka hukuksal ya da siyasal bir yorum uygun değildir. İkinci olarak dikkate alõnmasõ gereken husus anayasada siyasal partilerin kapatõlmasõna ilişkin olarak getirilen düzenlemenin ilginçliğidir. 2001 yõlõndan itibaren siyasal partilerin yasaklanmasõ rejimini düzenlerken varmõş olduğumuz noktanõn yanlõşlõğõ çok açõk olarak karşõmõza çõkõyor. Dünkü kararda Anayasa Mahkemesi üyelerinden 10’u AKP’nin laikliğe aykõrõ eylemlerin odağõ haline geldiğini kabul etmiştir. Bir ülkede parti yasaklanmasõna karşõ olabilirsiniz ve bu yönde bir düzenleme getirebilirsiniz. Yani bir parti ne yaparsa yapsõn kapatõlmaz şeklinde bir hüküm de getirebilirsiniz. Ya da bir partinin isterse devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne ya da laik cumhuriyete aykõrõ olsun şiddet kullanmadõkça, şiddete bulaşmadõkça kapatõlmayacağõnõ öngörebilirsiniz. Ancak, Türkiye’de olduğu gibi bir düzenleme getirip “Parti odak haline geldiğinde Anayasa Mahkemesi kararına göre kapatılır” deyip sonra da 11 üyenin on tanesinin karar verdiği bir noktada bugünkü trajikomik durumu ortaya çõkartamazsõnõz. - Sizce bu karardan sonra AKP liderliğinin tutumu ne olur? Başbakan’ın 22 Temmuz gecesi verdiği söze uygun olarak bütün halkı kucaklama yoluna mı gider yoksa tam gaz bildikleri yolda devam mı ederler? - Davanõn ve kararõn muhakkak ki birtakõm siyasal boyutlarõ da var. Bundan böyle AKP medyasõ ve AKP aydõnlarõ, “liberal aydınlar”, “bu davadan sonra laiklik ilkesinin yeniden tanımlanması gerektiğini, Anayasa Mahkemesi kararının bu anlama geldiğini” ileri sürebilirler. Oysa bu siyasal bir yanlõş olur. Çünkü ne 1982 Anayasasõ’nõn 24. maddesindeki laiklik tanõmõ, ne Anayasa Mahkemesi’nin laiklik konusunda bugüne kadar verdiği kararlar, ne diğer mahkemelerin bu alandaki kararlarõ ne de hukukçularõn yorumlarõ laiklik ilkesinin Türkiye’de diğer ülkelerden farklõ bir uygulamasõ olduğu yönündedir. Zaten aksi olsaydõ AİHM’nin gerek Leyla Şahin gerekse de RP kararlarõnda Türkiye’nin vardõğõ sonuçlardan aksi sonuçlara varmasõ gerekirdi. Bu nedenle laiklik ilkesi aynen korunmalõdõr. Laiklik ilkesinin Türkiye ile diğer Batõ ülkelerindeki uygulamasõnõn tek farkõ Türkiye nüfusunun çoğunluğunun Müslüman olmasõ, çoğunluk nüfusu Müslüman olan hiçbir ülkenin laik olmadan demokratik olmamasõdõr. Bu nedenle Türkiye gibi bir ülke ve bunun demokrasisi için en önemli ilke olmasõdõr. Bir diğer siyasal boyut AKP’nin bundan sonra dikkatli olmasõ, merkez partisi haline gelmesi gereğidir. Ancak şunu unutmamak gerekir ki AKP ve AKP’liler Türkiye’ye 2002’de gelmediler. Daha önce RP kapandõ. FP’yi kurdular. Aynõ gerekçeyle o da kapatõlõnca AKP’yi kurdular. Umudumuz bu karardan sonra artõk kolaycõlõğõ bõrakacaklarõ, Türkiye’de siyasetin bundan sonra din üzerinden değil, ekonomi, kültür gibi diğer alanlardan yapõlmasõ gerektiği yönündedir. Parris nereden biliyordu? - ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi Mark Parris ve AKP şakşakçısı AB bürokratlarının karardan kısa süre önce yaptıkları tahminlerin kararla bire bir çıkması sizce çok ilginç değil mi? - Gerek karardan çok önce ABD gibi bir ülkenin Ankara büyükelçiliğini yapmõş ve halen de Türkiye’de iş yapan Mark Parris’in, “davanın 6-5 biteceği, partinin kapatılmayacağı, kararın ağustos başında açıklanacağı” yönündeki değerlendirmeleri gerek AB temsilcilerinin son günlerdeki değerlendirmeleri, gerekse de Vatan gazetesinde karar verilmeden 10 saat önce yer alan “kararın 6-5 çıkacağı yönündeki kesin bilgi”, üzerinde durulmasõ çok gerekli noktalardõr. Yapõlmasõ gereken bunlarõn birer öngörü, ya önceden haber alma ya da bir baskõnõn sonuçlarõ olup olmadõklarõnõn belirlenmesidir. Çünkü mahkemelerin kararlarõ doğru, yanlõş olabilir. Bu tartõşõlõr, beğenilmeyebilir. Ama bir karar bazõ kesimler tarafõndan önceden bilinebiliyorsa ya da belirli kişiler ya da güçler belirli kararlarõn istedikleri yönde çõkmasõ için baskõ yapabiliyorlar ve sonuç tesadüfen de olsa önceden belirttikleri yönde çõkõyorsa bu kesinlikle gözden kaçõrõlmamasõ gereken bir noktadõr. Bu bir ülkenin adaletini, hukuk sistemini, dolayõsõyla da o ülkenin demokrasisini bir daha geri gelmeyecek bir şekilde tahrip edebilecek bir gelişmedir. Bu nedenle Türkiye’de her aydõnõn, her hukukçunun, hatta bizzat Anayasa Mahkemesi ve Dõşişleri Bakanlõğõ’nõn temel görevi, karardan günler, haftalar önce kararõn bu yönde çõkacağõnõ nasõl tahmin ettiklerini, bunun sadece bir öngörüden ibaret olup olmadõğõnõ Mark Parris’e, AB temsilcilerine ve Vatan gazetesine sorup öğrenmeleridir. - AKP’ye kapatma davası açıldığından beri yargıya içte ve dışta inanılmaz müdahaleler yapıldı. AKP kapatılırsa ekonominin çökeceği, Türkiye’nin bir kaos ortamına gireceği sözleri havalarda uçuşuyordu. Yargı böylesine bir baskı altına alınabilir mi, hele de kendilerini demokrasi havarileri ilan eden ABD’nin ve AB’nin siyasileri ve bürokratları tarafından? - Böyle bir şey tabii ki olamaz. Ben bunu anayasa hukuku açõsõndan şöyle yorumluyorum: Bu, sadece AKP’ye karşõ açõlmõş bir davanõn Avrupa’yõ huzursuz etmesinden kaynaklanan bir durum. Veya Türkiye’de “demokrasiyi savunan bazı kesimleri” huzursuz etmiş olmasõndan kaynaklanan bir tepki ve ilgi. Bana göre bu dünyanõn çoğu yerinde olduğu gibi 1980’li yõllarõn sonunda başlayan bütün dünyayõ da bir şekilde etkisi altõna alan bir sürecin Türkiye’de her boyutuyla uygulanõrken buna bazõ kişilerin, halkõn bir bölümünün, bazõ kurumlarõn ve sonuç olarak da yargõnõn karşõ çõkmõş olmasõndan olayõn bu sürecin gerçek boyutunun ve uzantõlarõnõn ne olacağõnõ anlamõş olmasõndan kaynaklanan dõşta ve içteki tepki diye yorumluyorum. Yoksa bir dava açõldõ diye böyle bir tepki olmaz. - Yani bu küreselleşmenin genişlemesine engel görülen gelişmelere karşı bir tepki mi? - Dünyada 1990’lõ yõllarõn başõndan itibaren iletişim araçlarõnda baş döndürücü bir hõzla bir gelişme oldu. Daha sonra sermayenin yönlenmesi ve ülkelerin üzerinden geçmesiyle küreselleşme dediğimiz bir olgu ortaya çõktõ. Küreselleşme olgusunun salt ekonomik alanda kalmasõ da mümkün değildi. Bildiğimiz bütün kavramlarõn yeni baştan yorumlanmasõ gerekiyordu. O yüzden, bağõmsõzlõk, ulusal devletler, ulusal anayasalar, ulusal hukuklar gibi birtakõm kavramlarõn yeni baştan elden geçirilmesi gerekiyordu. Her ülkenin de kendini bu küreselleşmeye kendi çerçevesinde karşõ koymasõ ya da uyum sağlamasõ yönünde farklõ noktalara baskõlar uygulanmaya başlandõ. Türkiye’de de şöyle dendi: Bõrakõn laikliği. Çünkü küresellik bunu gerektiriyordu. Malezya’da benzer bir durum yaşandõ. Farklõ halk kesimleri orada yan yana yaşarlarken bu küreselleşmenin sonucunda sermayenin el değiştirmesiyle Malezyalõlarõn sahip olduklarõ bütün mallarõn yavaş yavaş yabancõ şirketlere ve kişilere geçmesi sonucunda bir de halkõn çoğunluğunun Müslüman olduğu keşfedildi. O zaman İslam kurallarõnõ uygulayalõm, dendi. Hukuku aşağı çekme çabası - Yani yapılanların anlaşılamaması için dinle insanları afyonlamak mıydı amaç? - Evet. “Bu mallar benim elimden durup dururken neden çıktı” diye sorana, “Sus, günah. Yönetici senden iyi bilir” dendi. Böylece de Malezya bir anda şeriat kurallarõnõn uygulandõğõ bir ülke haline geldi. Türkiye’de de 1980’li yõllarla birlikte bu uygulama rahat rahat yapõlõyordu. Ama RP’nin kapatõlmasõ bunu bir şekilde durduran bir süreci başlattõ. Bunun üzerine AİHM’ye gidildi. AİHM de RP’nin kapatõlmasõnõ uygun buldu. Bunun üzerine Türkiye’de belirli kurumlar ele geçirilmedikçe halkõn oyunu almakla bu işin olamayacağõ anlaşõldõ. O zaman üniversiteyi de ele geçirmeye karar verdiler. Orduyu da ele geçirmeye çalõşmayõ hedeflediler. “Hukuku ele geçiremezsek de hukuku aşağı indiririz” kararõna vardõlar. - Anayasa Mahkemesi’ne yapılan saldırılar hukuku aşağı çekme çabalarının bir parçası mı? - Hiç kuşkunuz olmasõn. Sürece bakalõm. Şemdinli iddianamesini, Van Üniversitesi Rektörü’ne yapõlanlarõ hatõrlayõn. Kafalarõndaki şuydu: “Biz bir düzen kurmak istiyoruz. Bu düzen yürümüyor. Yürümediği için bizim birtakım kurumlarla mücadele etmemiz lazım. Bu cumhuriyetçiler, Cumhuriyet Gazetesi, birtakım aydınlar, üniversiteler, hukuk var.” İşte bu yüzden hukuka bu kadar yoğun bir baskõ yapõldõ. “Anayasa Mahkemesi kaldırılsın” diyenler oldu. Öylesine yoğun bir baskõ kampanyasõ başlatõldõ. Bir de sözüm ona aydõnlarõn bir bölümü kalktõ, “Yargı taraf, bağımsız olmamalıdır. Bağımsız olursa bu Jakoben bir eğilimdir” dedi. Dünyada örneği görülmemiş tezlerle yargõya saldõrdõlar. - İyi de yargı hukukun tarafında olmamalı mı? - Tabii ki hukukun, anayasanõn tarafõnda olacaktõr. Bakõn, 1993’te ABD’nin desteğiyle Rusya’nõn başõna getirilen Boris Yeltsin vardõ. Rusya’da bir genel seçim yapõlmõştõ. Halk, Avrupa Konseyi’nin de doğruluğunu onayladõğõ bir seçimle parlamentosunu seçmişti. Ama parlamento eski komünist ağõrlõklõydõ. Yeltsin bunlarla çekişti. İşi çözemedi. Anayasa Mahkemesi’ni lağvetmek istedi. Parlamento buna “hayır” dedi. Bunun üzerine parlamentoyu feshetti. Parlamento da Yeltsin’i görevden alma kararõ verince Yeltsin parlamentoyu topa tuttu. O Avrupa ve ABD Yeltsin’i alkõşladõ, “Aferin, demokrasiyi kuracaksın” dediler. Hangi demokrasiyi? Demek ki burada bir ilke filan yok. Amaç küreselleşme dediğimiz olgunun iletişim ve ekonomik alandan siyasal ve hukuksal alana bir an önce taşõnmasõdõr. Türkiye’de de bu yapõlõyor. Ergenekon operasyonunda küreselleşme etkisi - Yani Ergenekon operasyonu da küreselleşmenin bir parçası mı? - Evet, öyle. Ben o yüzden küreselleşmenin etkilerini görüyorum. Bu sadece Türkiye’de olmuyor. Küreselleşme şu anda en azõndan krize girdi. Sadece finans boyutuyla değil küreselleşme ideolojik boyutuyla da çöküyor. Bakõn, bu işin başlangõcõnda, “ABD ne isterse dünyada o olur” dayatmasõ yapõlõyordu. Francis Fukuyama, “Tarihin sonu” dedi. Sonra da “Ben yanılmışım. Bana bunları yazdırdılar. Kusura bakmayın” gibisinden sözler etti. Aynõ şeyi Türkiye’de de yaptõlar. Birilerine para verip, “Bu kadınlar modernleştikleri için türban takıyor” diye yazdõrdõlar. Bu, ideolojik olarak insanlara refah getirmediği anlaşõlõnca darbe yemeye başladõ. Bir de Türkiye’de õlõmlõ İslam modeli yerleştirilmeye çalõşõlõrken işin hiç de öyle olmadõğõ, õlõmlõ İslam sanõlan devletlerin son derece radikalleşebilecekleri ortaya çõkmaya başlayõnca ekonomik yönden darbe yiyen bu hareket kendi içinde de tartõşõlõr hale geldi. ABD’de bile artõk bunun tartõşõldõğõnõ, hatta, Türkiye’ye doğru mu yanlõş mõ siyaset uygulandõğõ tartõşmalarõnõn ağõrlõk kazandõğõnõ biliyoruz. - Peki de Ergenekon nasıl olup da küreselleşmenin bir parçası olabiliyor. Bunu daha açık izah eder misiniz? - Bir soruşturma açõlõr. Kişiler tutuklanõr. Böylece bu olayda tutuklamayõ gerektiren deliller var demektir. Tutuklama kararõ için artõk basit şüpheler yeterli değildir. Hele de tutuklamanõn devamõ yönündeki kararlar için böyle basit şüpheler hiç yeterli değildir. Elinizde ciddi deliller varsa 13 aydõr dava açõlmaz mõ? 13 aydõr bir iddianame oluşturulamaz mõ? 13 ay sonra birtakõm insanlar yine gözaltõna alõnõyor. Mustafa Balbay’dan duyduk. Savcõ sormuş: “Anlat bakalım. Kozmik belge var mı? ABD Büyükelçiliği’nde yemekte ne işin vardı?” Tercüman Gazetesi Genel Yayõn Yönetmeni Ufuk Büyükçelebi’ye, “Telefonda neden küfürlü konuşuyorsun” diye soruluyor. Biz bunun için TCK’de 277. ve 288. maddeleri getirmişiz. “Bir soruşturma açıldığında bu soruşturma gizlidir. Bu korunacaktır” deniyor. Bu maddelere göre soruşturmanõn gizliliğini bozana dava açõlõr. Soruşturmanõn başlangõcõndan kesin hüküm verilinceye kadar geçen sürede yargõnõn, soruşturmanõn etkilenmesini sağlamak isteyenler varsa onlar cezalandõrõlõr ya da en azõndan onlar hakkõnda soruşturma başlatõlõr. - İyi de bütün iddianame, soruşturma tutanakları belli birtakım gazetelere açık açık servis edildi... - Gazeteler, “Şu kişi gözaltına alındı. Peki, öbürünü neden almadınız? Öğrendiğimiz kadarıyla neler neler yapmış” diye yayõnlar yaptõlar. Ergenekoncular nükleer, biyolojik silahlar yapacaklardõ, dendi. Bu maddeler TCK’de varsa neden hiçbir savcõ bunlarõ uygulamadõ? Madem her şey hukuka uygun yürütülüyor neden bu yapõlmadõ? Yapõlanlar ortada, biz bu bilgileri savcõdan, yetkililerden aldõk, iddialarõ ortada. ‘Hukuk direndi tu kaka oldu’ - Türkiye için biçilen bu ılımlı İslam modeli bunun sonucu mu? - “Bu Türkiye laikliği içselleştirmiş. Boyuna arıza çıkarıyor. O zaman bu laikliği ortadan kaldıralım. Bir de başlarına bir başbakan koyarız. O başbakan, ‘Ben kefilim. Size ne oluyor?’ dediğinde kimse ağzını açamaz. ‘Adam Allah yolunda konuşuyor’ der” düşüncesiyle bir hukuk sistemi yerleştirmek amaçlandõ. Hukuk buna direndiği için tu kaka oldu. - Öte yandan bütün bu yapılmak istenenlere geniş halk kitleleri inanılmaz bir direnç ve tepki içinde değil mi? - Yüzde yüz öyle. Türkiye’nin en büyük özelliği bu: Bana göre söyledikleriniz çok belirleyici. İnsanlarõn planlarõnõn geri tepmesinin nedenlerinden birisi de bu. Ben kulaklarõmla duydum. “Biz bunu Rusya’da bile uyguladık. Putin’e kadar koskoca Rusya’yı parmağımızın ucunda oynattık. Bir zamanlar kimsenin ciddiye almadığı Berlusconi diye bir adam vardı. Küreselleşme onu İtalya’ya başbakan yaptı. Küreselleşme Fransa’yı da ele geçirdi. Sarkozy’yi cumhurbaşkanı yaptı” dendi. Küreselleşme böyle bir olgu. Bunun Türkiye’yi de etkilememesi mümkün değildi. Bunlarõ küreselleşmeye karşõ olduğum ya da olmadõğõm için söylemiyorum. Bir tespit yapõyorum. Dünyada getirdiği sonuçlarõ görüyorum. Bunlar da bana göre son derece zararlõ. Bildiğimiz bütün değerler, bağõmsõzlõk, ulus, ulusal egemenlik yok oluyor. Ulusal bağõmsõzlõk derken de içimize kapanmayõ anlamõyorum. AİHM’nin Türkiye üzerindeki etkilerini kabul ediyorum. Bu konuda bir tez bile yazdõm. Avrupa Konseyi’nin Türkiye üzerindeki yararlõ etkilerini kabul ediyorum. Ama küreselleşme adõ altõnda evrensel bütün değerleri ortadan kaldõrõlacak şekilde Türkiye’nin siyaseti ve hukukunun çerçevelenmesine karşõ çõkõyorum. Türkiye’de şunu da yaptõlar: Küreselleşme çerçevesinde benim gibi düşünmüyorsa bir adam gözaltõna alõnõr, tutuklanõr, 13 ay içeride kalõr. Neden kaldõğõnõ bile bilmez. Sonunda ölür. Bizim hukuk anlayõşõmõz buna uygundur. P O R T R E Prof. Dr. SÜHEYL BATUM İstanbul, 1955 doğumlu. Ortaöğrenimini Galatasaray Lisesi’nde, yükseköğrenimini Paris Un-Sorbonne Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nde yaptõktan sonra 1980’de İÜ Hukuk Fakültesi Anayasa Kürsüsü’ne asistan olarak girdi. 1986’da “Siyasal katõlma aracõ olarak referandum” konulu teziyle doktora derecesini aldõ. 1996’da Galatasaray Üniversitesi’ne geçti. 2000’e kadar üniversitede İletişim Fakültesi Dekanlõğõ dahil çeşitli görevler yaptõ. 2000-2003 arasõ Bahçeşehir Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanlõğõ, 2003-2007 arasõ aynõ üniversitenin rektörlüğü görevini üstlendi. 2007 Temmuz ayõndan beri üniversitenin Hukuk Fakültesi Anayasa Hukuku Anabilim Dalõ’nda dersler veriyor. SÖYLEŞİ LEYLA TAVŞANOĞLU - Bir de bu ope- rasyonun AKP’nin kapatılması davasına karşı bir rövanş olduğu söyle- niyor. Siz ne düşünüyorsu- nuz? - Ben bunun bir rövanş oldu- ğuna inanõyorum. Ama AKP’nin kapatõlmasõndan daha ağõr bir rövanş olduğunu düşü- nüyorum. Bu bence Türkiye’nin hukuk sistemine karşõ bir rövanş hareketi. AKP’ye kapatõlma da- vasõ açõlmasaydõ bile buna ben- zer davalar açõlacaktõ. Ergene- kon operasyonu başladõğõnda AKP’ye kapatma davasõ açõl- mamõştõ. O zaman bu başka bir rövanş. Bağõmsõz yargõyõ, hu- kuku, cumhuriyeti savunanlarõ bir şekilde sindirme hareketidir bu. Her şeyi üst üste koyduğu- nuzda bağõmsõz yargõya, huku- ka, aydõnlara, üniversitelere be- lirli odaklara karşõ bir mücade- le açõldõğõnõ görüyorsunuz. Bu mücadelenin ideolojik temelini küreselleştirme oluşturuyor. - Bizim liberal solcu arka- daşlar hep askeri darbe uma- cısından söz ederken bütün bu konuştuklarımızın ışığında kü- resel bir darbe süreci mi yaşı- yoruz? - Yüzde yüz küresel bir dar- be süreci yaşõyoruz. Bunu sa- dece biz yaşamõyoruz. Rusya, Malezya, Gürcistan, Ukrayna, İtalya, Fransa yaşadõ. Ama ül- kelerin kendi koşullarõna göre bu darbelerin boyutlarõ, araçlarõ, uzantõlarõ farklõ oldu. Olaylara tek tek baktõğõnõzda inanõlmaz gibi geliyor. Örneğin Sovyetler Birliği. 1917’den 1990’larõn ba- şõna kadar ayakta kalmõş. Bizi şuna inandõrdõlar. Sözüm ona Rus ordusu darbe ya- pacaktõ. Yeltsin adõnda bir adam bir tank buldu, üzerine çõktõ. Koca orduya, “Geri çekilin” diye bağõrdõ. O ordu Yeltsin’den korktu ve ge- ri kaçtõ. Yeltsin de böylece dar- beyi durduran kahraman ilan edildi. Parlamentosunu topa tut- tuğunda da o günün Ollie Rehn’leri, “Demokrasiye yap- tığı muhteşem katkılardan dolayı kendisini kutluyoruz” diye alkõş tuttular. Bütün bu yaşananlara baktõ- ğõm zaman da şunu rahatlõkla söyleyebiliyorum: Türkiye’de yapõlan küresel bir darbedir. Küreselleşme her yerde aynõ sonuçlarõ vermiyordu ama bir bakõldõ ki başarõsõz olmaya baş- ladõ. Türkiye’deki şiddetin bir nedeni de bu. Türkiye’de bu dar- be sürecinde bildiğimiz bütün kavramlar allak bullak edildi. Bir darbe süreci
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle