02 Mayıs 2024 Perşembe English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 17 AĞUSTOS 2008 PAZAR CUMHURİYET SAYFA 17 Yaşar Şengel: “Konya’da çocukları cennete gönderen ‘gaz tankı’ dediler; Tuzla’da ise ‘filika’ işçileri cennete gönderdi desinler!” Etin ateşe 15 santim uzak olması gerekiyormuş. Yurttaşa da 15 metre! Örtü Anıl Öçal: “RTE’ye örtülü ödenek yetişmiyormuş: Eee, türbandan oy, örtülüden para; iki örtüden de vazgeçmez tabii...” Devlet Hasan Baş: “Devlet; Kemah’ta, Güngören’de, Balcılar’da konuk oyuncu; Atatürkçü avında ise başrolde!” Kurnaz Necati Cebe: “Ertuğrul Günay’ın Hacı Bektaşi Veli’ye övgü düzmesi Muaviye kurnazlığının tipik örneğidir!” YağmurDeniz Yüksek Yerilim Hattı [email protected] Dişlisinde defo da olsa sistemin, durmak yok, yolsuzluğa devam! Zilli kurt veya şeriatçı yaftası AĞILDA yakalanan kurdun boynuna zil takılıp serbest bırakıldığında, zil sesi ile dolaşmaktan açlıktan ölmeye mahkûm olduğunu anlatıyor Kaya Çetin: “Anayasa Mahkemesi, AKP’nin boynuna ‘bu parti cumhuriyete ve laikliğe karşı eylemlerin odağı haline gelmiştir’ yaftasını astı. AKP, bundan sonra eğitimin ve toplumun dinselleştirilmesi, yeşil sermaye oluşturulması, dinsel simgelerin dayatılması, kadrolaşma ve düzmece davalarla kendinden olmayanları sindirmeye yönelen tutumunu baştan sona gözden geçirmek zorundadır. Emekli vaizin öngördüğü gibi son vuruş için sabırla cumhuriyetin bütün kurumlarını ele geçirmeyi mi bekleyecek; yoksa demokratik, laik, sosyal hukuk devletinden yana yeni bir siyaset mi geliştirecek? Partiyi yönlendiren radikallerle yabancı destekçileri ikinci seçeneği beğenmediklerine göre AKP’nin işi oldukça zor. Anayasa Mahkemesi’nin boyunlarına taktığı ‘zilli kurt’ kimliği işlerini daha da zorlaştırdı. Çünkü zil sesleri tehlikenin habercisi olarak koyunlar için de uyarıcı olacaktır.” - İran Cumhurbaşkanı İstanbul’u felç etmiş... “Sırada Türkiye var!” KENDİLERİNE “aydın” diyen 300 kişinin (grubun sözcüsü gibi bir pozisyonda gazeteci Aydın Engin’in bulunması gruptaki şahısların “aydın” olduğunun tek başına kanıtı sayılabilir ki ayrıca gazeteci Meral Tamer arasında kendisinin de bulunduğu şahısları “aydın” olarak tanımlamıştır) kamuoyuna yaptığı “Ergenekon karartılmasın” çağrısını görünce sevinçten ağlayacak gibi oldum. Sevinç gözyaşlarımın gözpınarlarımda toplanmaya başlamasının birinci nedeni; 2 bin 500 sayfalık Ergenekon Terör Örgütü İddianamesi’nin ve iddianamenin eklerini oluşturan birkaç 100 bin sayfalık belgelerinin 300 aydın tarafından satırı satırına okunmuş olmasıydı. Eğer içlerinden biri bile okunmamış olsaydı 300 aydın, aydın sorumluluğu ile Ergenekon iddianamesine bu denli sahip çıkmaz; iddianameyi ahtapotun kollarından sadece birinin yakalanmış olmasına benzetmezdi. Okumuşlar, okuduklarını algılamışlar, algıladıklarını yorumlamışlar, yorumladıklarını analiz etmişler ve analizlerinin sonunda “Ahtapotun bir kolu tamam” yargısına ve ardından da “Ahtapotun öteki kollarına doğru yola devam” kanısına varmışlardı. Sevinç gözyaşlarımın akmaya hazırlanmasının ikinci nedeni ise 300 aydının satırı satırına okudukları birkaç 100 bin sayfalık belgelerin en küçük bir kuşkuya yer vermeyecek şekilde doğru olduğunun saptanmış olmasıydı. Bazı yayın organlarında ortaya atıldığı gibi sayısız belgenin sahte, hayali, düzmece, konu dışı olması söz konusu değildi. Aksi halde 300 aydın, aydın sorumluluğu ile bu durumu eleştiri konusu yapar, yargısız infaz girişimlerine sert bir dille karşı çıkardı. Zaten 300 aydın bu durumu fark ettiği için yumuşak bir geçişle “eleştirilebilecek yanlarına, eksikliklerine ve bazı tartışmalı kurgulamalarına rağmen” diyerek “Ergenekon iddianamesinin özünde çok önemli belgeleri içerdiği”ne karar vermişti. Öte yandan insanlar ne ile suçlandıklarını bilmeden cezaevinde tutulurken 300 aydının “Ergenekon’da yola devam” çağrısı gerçekten ağlanacak bir durum yaratıyordu. Çünkü 12 Mart ve 12 Eylül faşizminde Baki Tuğlar’ın ve Süleyman Takkeciler’in iddialarının benzerleri 2008 yılının 300 aydını tarafından alkışlanıyordu. 300 aydın PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU 27 Mayıs 1960: Darbe mi Devrim mi? Türkiye’de demokrasinin sağlıklı doğduğunu söy- lemesi için insanın ülke gerçeklerinden tümden habersiz olmaları gerekir. Türkiye’de parlamenter demokrasi, insanların ortak istemleri, dolayısıyla bu istemlerden kaynaklanan toplumsal mücadeleler sonucu değil, II. Dünya Savaşı sonrası ortaya çıkan ‘Soğuk Savaş’ koşullarında ABD’nin de dayatmasıyla, tek parti rejiminin merkez gücü olan Cumhuriyet Halk Partisi’nin ‘icazeti’ ile par- ti örgütünde ve devlet katında önemli görevlerde bu- lunmuş CHP milletvekilleri Celal Bayar, Adnan Men- deres, Fuat Köprülü ve Refik Koraltan’ın girişimle- riyle kurulan Demokrat Parti ile 1946 yılında hayata geç- miştir. Liderlerinin, partinin kuruluş döneminde ve ik- tidarının ilk aylarındaki söylemlerinin, CHP’nin tek par- ti rejiminin baskıcı yöntem ve uygulamalarından bu- nalan ve demokratik bir çıkış yolu arayan sol çevre- lere de çekici geldiği bir gerçektir. Bu dönemde, ör- neğin, sosyalist Zekeriya ve Sabiha Sertel’ler DP’yi desteklemişler, 1946 seçimlerinde sosyalist Mehmet Ali Aybar Bursa’da DP listesinin üçüncü sırasında ba- ğımsız milletvekili adayı olmuş, Türkiye Sosyalist Partisi kurucusu Esat Adil Müstecaplıoğlu’ya da mil- letvekili adaylığı önerilmişti. Fakat aradan çok geçmeyecek, TBMM’de Başba- kan Adnan Menderes, kendisine bir soru yönelten CHP milletvekili Sadri Maksudi Arsel’e şu yanıtı verecek- tir: “Sayın hocam, müsterih olmanızı rica ederim. Irk- çılığı biz solculuk gibi mutlaka mücadele edilip kö- künden sökülüp atılması lazım gelen bir mesele, bir ce- reyan olarak kabul ediyor değiliz. Nihayet ırkçılık, bir fik- rin, hissin dalaleti olabilir. Fakat solculuk böyle değil- dir. Biz solculuğu bugün memleketin aleyhine ve za- rarına çalışan kuvvetlerin ajanı olma manasına alıyoruz. Bunu bir fikir ve his kabul etmekten uzağız.” Türkiye’de, “Demokrasiyi kuracağız” diye yola çı- kanların kafa yapısı budur. Bu kafada, ‘1952 Komü- nist Tevkifatı’na da, devlet eliyle düzenlenen ‘6-7 Ey- lül 1955 ırkçı yağma harekâtı’na da yer varken, de- mokratikleşme açılımlarına zerre kadar yer yoktur. 1940’ların, 1950’lerin ‘marazi faşistoizm’i açısından Cumhuriyet Halk Partisi ne ise Demokrat Parti de odur. Demokrat Parti 1950 ve 1954 genel seçimlerini bü- yük çoğunlukla kazanmış, fakat kazandığı 1957 se- çimleriyle birlikte düşüşe geçmiştir. Düşüşünün baş- lıca nedeni, ilk iktidara geçtiği 1950 yılından itibaren topluma verdiği hiçbir sözü yerine getirmemiş olma- sıdır. TBMM’deki ilk icraatı Çiftçiyi Topraklandırma Ya- sası’nı kaldırmak olmuştur. Buna rağmen kırsal kesim, siyasal hayattan silinene kadar DP’nin oy deposu ola- rak kalmıştır. Bunda, bu kesimin CHP’nin tek parti dö- neminde köylüye uyguladığı dayanılmaz baskılar ka- dar, -ezanı yeniden Arapçalaştırmak, yasaklanan ta- rikatlara yol açmak gibi- din’i bir araç olarak kullan- masının önemli payı vardır. Uzatmamak için, 27 Ekim 1957 günü yapılan genel seçimlerde Gaziantep’te oy sandıklarının DP’liler ta- rafından yakılmasını, 1959 Mayıs’ında CHP Genel Baş- kanı İsmet İnönü’nün Uşak’ta başının bir DP’li tara- fından atılan taşla yaralanmasını, aynı yılın 5 Mayıs’ında Yeşilköy Havaalanı’ndan İstanbul’a gitmekte olan İsmet İnönü’nün DP’li kalabalıklar tarafından yolunun kesilerek ölüm tehlikesi geçirmesini, 5 Nisan 1960 gü- nü Kayseri’ye gitmekte olan İsmet İnönü’nün treninin durdurulmasını ve benzer birçok olayı es geçiyorum. Vatan Cephesi komedyasını da… Fakat açık bir diktatörlük kurumu olan Tahkikat En- cümeni’nin kurulmasıyla birlikte İsmet İnönü’ye veri- len ‘TBMM’nin 12 oturumuna katılmama cezası’, An- kara’da Ulus gazetesi ve Akis dergisinin, İstanbul’da Vatan, Akşam, Yeni Sabah ve Dünya gazeteleriyle Kim dergisinin, İzmir’de Demokrat İzmir ve Sabah Posta- sı gazetelerinin kapatılarak sorumlu yazı işleri mü- dürleriyle gazetecilerin tutuklanmaları bardağı taşıran son damlalar olmuştu. Artık ne parlamenter demok- rasiden ne de basın özgürlüğünden söz etmek olasıydı. Toplumun sabrı sonunda taşmış, 28/29 Nisan 1960 günlerinde Ankara ve İstanbul’da sokağa çıkan on binlerce öğrenciye geniş halk yığınları da katılmış, Türkiye kanlı bir çatışmasının eşiğine getirilmişti. 27 Mayıs 1960 müdahalesi kâğıt üzerinde de olsa parlamenter demokrasinin ortadan kalktığı/kaldırıldı- ğı koşullarda gerçekleşmiştir ve 12 Mart darbesi ile de, 12 Eylül darbesi ile de bir benzerliği yoktur. Ama ille de bir benzerlik aranıyorsa, bu benzerlik 25 Nisan 1974 günü Portekiz’de, genç subaylar tarafından gerçek- leştirilen ve ülkede demokrasinin yollarını açan ‘Karanfil Devrimi’ ile kurulabilir. www.denizkavukcuoglukitaplari.blogspot.com [email protected] Tam 9 yõl önce Türkiye’nin batõsõ yerle bir olduğunda, on binlerce can kaybõnõn ardõndan şu söz verildi: “Artık eskisi gibi ol- mayacak, başı boş imar düzeni hemen değişecek...” Devletin en tepesindekilerden her yerindekilere kadar tüm so- rumlular diyorlardõ ki: “Plansız kentleşme ve denetimsiz yapı- laşma engellenecek...” Bugün, ne plansõz kentleşme ne de denetimsiz yapõlaşma engel- lenmiş durumda... Büyük depremin 9. yõldönü- münde, çöken dinci yurtta can ve- ren 18 kõz çocuğumuzun “cen- net”lik olduklarõnõ söyleyenler bile var. Üstelik, iktidarõn “siya- sal himayesi” altõnda... ‘Yok edilen’ tasarı Üçte ikisi AKP’nin sorumlulu- ğunda yaşanan 9 yõlda, TBMM’den sayõsõz yasa geçme- sine rağmen, depremi felakete dönüştüren temel aymazlõklara önlemler getiren “İmar ve Şe- hircilik Yasası” tasarõsõ Meclis komisyonlarõna bile iletilmedi... Kent planlamasõnõ “ödünsüz” öngören; bilim dõşõ keyfi imar yet- kisi kullanõmõna son veren; inşa- atlarda mimarlõk ve mühendislik denetimini sözde değil özde sağ- layan; siyasal iktidarlara imar ulufeleri hakkõ tanõmayan; yerel yönetimlere rant planlarõ yetkisi vermeyen; kentleşme kurallarõnõ emlak rantõna göre değil şehirci- lik ilkelerine göre belirleyen ve il- gili akademik, mesleki kurumla- rõn da görüşleri alõnarak hazõr- lanmasõyla “17 Ağustos 1999 dersi”nin en gelişkin düzenlemesi olan İmar ve Şehircilik Yasa Ta- sarõsõ, Başbakanlõk’ta adeta “su- men altı”na itiliverdi... Üstelik, 2006 ve 2007 yõlla- rõnda, Bayõndõrlõk ve İskân Ba- kanlõğõ’nõn resmi internet site- sinde aylarca yayõmlanmasõna rağmen... Ama bir gün bakõldõ ki tasarõ si- tede “yok”! Peki nerede? O gün bugün ne Başbakanlõk, ne de Ba- yõndõrlõk ve İskân Bakanlõğõ bu so- runun yanõtõnõ veriyor: “Beyler, sitenizde de yayımladığınız İmar ve Şehircilik Yasa Tasarısı’nı neden yok ettiniz; neden susu- yorsunuz?” Yanõtõnõ biz verelim... Çünkü o tasarõ, “depremi fe- lakete dönüştüren haksız kazanç peşindeki imar uygulamala- rı”na karşõ “sıkı önlem”ler geti- riyordu... Eğer yürürlüğe girebilseydi, ne belediyeler kaçak yapõlarõ affeden sözde imar planlarõnõ yapabilir; ne Dubai Kuleleri gibi kentleri çiğ- neyen örneklere imar olanaklarõ sağlanabilir; ne Cargill gibi tarõm alanlarõndaki yasadõşõ fabrikalara özel kurtarma yasalarõ çõkartõla- bilir; ne TOKİ kent planlarõnõ hi- çe sayan yoğunluklarda yeşil alan- larõ bile imara açabilir; ne Özel- leştirme İdaresi kamu tesislerini “rant arsaları”na dönüştürebilir; ne su havzalarõnda kaçak beledi- yeler yaratõlabilir; ne de belediye meclislerindeki binlerce imar pla- nõ tadilatõ böylesine denetimsiz ve keyfi kararlarla yapõlabilirdi... Böylece Türkiye, şimdiki gibi dünyanõn en bereketli imar, inşa- at ve emlak rantõ ülkesi haline de gelmezdi... Aymazlık yasaları İktidarõn “imarla ilgili” son yasalarõ da o yok ettikleri İmar ve Şehircilik Yasasõ’na tümüyle aykõrõ düzenlemeler şeklinde... TOKİ’nin faşist rejimlerde bile görülmeyen padişahlõk yet- kileri daha da arttõrõldõ. Buna dayalõ üretilen planlar ve pro- jeler, mimarlõk ve şehircilik okullarõnda “kötü örnekler” olarak anlatõlõyor. Özelleştirme İdaresi’nin de kültürel miras niteliğindeki ka- mu yapõlarõnõ “engelsiz” pazar- layabilmesi için koruma kurulla- rõnõ “etkisiz” bõrakan düzenle- meler yapõldõ. Mimar ve mühendislerin inşa- at kontrollerini meslek odalarõnõn kamusal disiplini içinde yapmalarõ yerine, bu yaşamsal görevi “şir- ketlerin kâr beklentileri”ne tes- lim eden sözde yapõ denetimi ya- sasõ ise adeta dokunulmaz bir dü- zenleme olarak yürürlükte tutu- luyor... Üstelik, “denetim rantı” uğ- runa görevlerini tavsatan şirketlere ait soruşturmalarda bile “yasanın yanlışlığı” vurgulanmasõna rağ- men... Evet... Büyük depremin 9. yõ- lõnda da “ulusal imar duru- mu”muz aynõ; hatta daha beter... Çünkü depremi felakete dönüş- türen nedenler para kazandõrma- ya devam ediyor. İktidar ise bu vahşi kazançtan vazgeçemeyen- lerin imar düzenini her yeni ya- sayla daha da “kalıcı” kõlõyor... KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com HARBİ SEMİH POROY 17 Ağustos Filika SESSİZ SEDASIZ (!) ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ 17 Ağustos’un 9. Yõlõnda Ulusal ‘İmar Durumu’muz BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Muğla-Antalya sõnõrõnda, “ulusal park” kapsamõna alõnan ünlü kanyon. 2/ Felsefede, bilgi ile varlõk arasõnda ilişki kurduğu dü- şünülen kavram... Bir yeri bakõmlõ ve bayõndõr duruma ge- tirme. 3/ İzmaritgil- lerden bir balõk... Yunan rakõsõ. 4/ Mayalõ hamurdan yapõlan yassõ ekmek... Küçük ma- ğara. 5/ İngiliz yapõmõ bir tür makineli tüfek... Ulus- lararasõ Güreş Federasyo- nu’nun simgesi. 6/ Rütbe- siz asker... Bayrak, sancak. 7/ Letonya’nõn para biri- mi... Dövülmüş buğday, mercimek ve nohutla ya- põlan bir tür çorba. 8/ Pay- lama, azarlama... Niğde ve Nevşehir yörelerinde yetişen, kaliteli bir şarap veren be- yaz üzüm cinsi. 9/ Antalya ilinde, kayak merkezi olan dağ. YUKARIDAN AŞAĞIYA 1/ Kalõn su buğusu... Halk edebiyatõnda aruz Ölçüsüyle ya- zõlan şiir türlerinden biri. 2/ Kadastro haritalarõnda parseller topluluğu... Çekilerek balõk avlamaya yarayan daire şek- linde el ağõ. 3/ Kocaeli’nin Karadeniz kõyõsõnda turistik bir yöre ve liman... Şenliklerde caddelere kurulan süslü kemer. 4/ “Çilbalığı” da denilen bir balõk... Polonya’nõn plaka imi. 5/ Peygamberleri Hud’u dinlemedikleri için Tanrõ tarafõndan yok edilen kavim... Bir nota. 6/ İlgi eki... “Labada” da de- nilen ve yapraklarõ sebze olarak kullanõlan bitki. 7/ Avus- tralya’da yaşayan bir cins devekuşu... Din adamlarõnõn sim- gesi sayõlan başlõk. 8/ İnen, inmiş... Bir içki. 9/ Cam üre- timinde ve sanayide kullanõlan soda külü... Arka, geri. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 D A L D I R M A E T İ S A U N A G O R İ L S O S A L K A L İ T E J M İ M İ K T E B O L A A H İ Ö Z E U R A L A L A M A N N E Ç E K E K K İ N 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 [email protected] Türkiye’nin yeni imar düzeni...
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle