03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 1 HAZİRAN 2008 PAZAR HABERLER DÜNYADA BUGUN ALt SİRMEN Sydney Pollack'ın Amerika Eleştirisi Şevgili, Ünlü Amerikan rejisör, prodüktör ve oyuncu Sydney Pollack'ı bu hafta başında, üretken bir sa- natçı için erken sayılacak biryaşta (73) kaybettik. Aralarında Oscar, Emmy ve Altın Küre de bu- lunmak üzşre birçok ödül kazanmış Pollack'ın eser- lerini alt alta sıralasam bu sütun yetmez. Doğrusu, ölümüne çok üzüldüğüm sanatçının bugün "Amerikan Yaşam Tarzı"na (American Way of Life) getirdiği eleştirilerden söz etmek istiyorum. Onu ilk kez 1969 yapımı "Atları da Vururlar" fil- minde tanımıştım. Büyük ekonomik kriz döneminde, umutsuz in- sanların katıldığı bir dans maratonu yanşmasını an- latan, düzenin bencilliğini, acımasızlığını, bireyin umarsızlığını çok güzel yansıtan bir kara filmdi. Bu film Gig Young'a en iyi yardımcı oyuncu Oscar'ını . kazandırırken Pollack yalnızca adaylıkta kaldı. Film bitip ışıklar yandığında, tüylerim diken di- kendi. Kuşkusuz bu başarının ardında, aynı zamanda . "Amerikan Kara Romam"n\n Dashiel Hummet ile birlikte en önde gelen iki kişisinden biri olan sol- . cu Horace Mac Coy'un da sağlam dokunmuş öy- küsünün büyük payı vardı. "Atları da Vururlar", Pollack'ın filmografisinde o ' türden tek yapıt olarak kalsaydı, onu anmakla ye- tinir, ama Pollack'ın Amerikan yaşam tarzını kı- ı yasıya eleştiren biri olduğunu ileri sürmekte biraz daha dikkatli davranırdım. • •• , Ama onun bu tarzda başka yapıtları da vardı. Bunların başında, CIA'nın yan kuruluşlarından bi- ri için çalışan gencin başından geçenleri anlatan . "Akbaba'nın Üç Günü" adlı filmi gelir. Kod adı "Ak- baba" olan Joe Turner, CIA için öyküler derleyen bir bölümde çalışmaktadır. Bir gün öğle yemeği için hamburger almak üzere dışarı çıkıp döndü- ğünde bütün arkadaşlarının öldürüldüğünü görür. CIA, Joe'nun da aralannda bulunduğu grubun, se- naryolarını hazırlarken, deniz ötesi petrol ülkele- rinden birindeki kirli planın farkına vardıklarını dü- şünerek herkesi öldürmüş, Joe tesadüfen kurtul- muştur. Ondan sonra 72 saat sürecek bir kova- • lamaca başlar; Joe, biraz da tecrübesizliğinden kurtulur. Eğer profesyonel bir ajan olsaydı, ön- görülecek davranışlarda bulunacaktı, ama onun kurallara uymayan davranışlarını öngörmek müm- .p kün değildir. Film, Joe ile seksiyon şefi Higgins'in New York „ kaldırımlarındaki konuşmalarıyla sona erer. O sı- rada hemen biraz ötelerinde bir Hıristiyan kuruluşu olan Salvation Army'nin üniformah^adınları şar- kı söylemektedir. Higgins, CIA'yı cinayet ve pis işlerle suçlayan ve ' bütün öyküyü New York Times gazetesine anlat- tığını söyleyen Joe'ya çevresindekileri göstererek şunları söyler: - CIA bütün bunları bu insanlar için yapıyor, çün- kü onların buna ihtiyaçları var. Sonra da h^eW York Times'ın öyküyü basaca- ğından emin olmaması gerektiğini belirtir. Filmi basit bir polisiyeden çıkarıp toplumsal eleş- tiriye dönüştüren bu son bölüm, tesadüfen oku- duğum, James Grady'nin "Akbaba'nın Altı Günü" adlı orijinal kitapta y o i Ö sonradan eklenmiş ve yapıta yepyeni eleştirel bir boyut katmış. ;••• Sydney Pollack, Faye Dunavvay'in oynadığı, bir ara Joe ile arasında kısa bir aşk ilişkisi geçen Kathy rolü için de bir söyleşide şunları söylemişti: - Aslında o aşk ilişkisi inandırıcı değildi. öyle bir ortamda aşk gibilinsani unsurlara yer yoktur. Bu- nu ticari kaygılarla ekledik filme. Sevgiye yer olmayan ortamın imkânsız aşkları içinde yer etmiş olmalı ki, Pollack, eski bir rodeocu rolünü yine Robert Redford'un oynadığı "Elect- ric Horsman" filminde (1979) Jane Fonda'nın canlandırdığı gazeteci ile yaşanır gibi olan, ama hemen kesilen imkânsız aşkı anlatır. Evet, o ya- şamda aşka yer yoktur. Sydney Pollack, bana hep geçen yüzyılın otuz- lu, kırklı, ellili yıllarının rejisörü Frank Capra'yı ha- tırlatır. Capra ilk bakışta, sistemi eleştirir gibi gö- rünür; filmlerinde, başlangıçta toplumsal eleştiri var gibidir. Ama onun yapıtlarında, sonunda "Ameri- kan Rüyası" haklı çıkar, onun erdemleri, iyi insanlar ve iyilik her zaman kazanır. Kısacası, Capra'nın top- lumsal eleştirisi, sonunda sistemin iyiliğini anlat- mak için bir uyutmacadan başka bir şey değildir. Oysa Pollack, eleştirisinde sonuna kadar gider; açık kapı, kaçacak yer bırakmaz. Sydney Pollack'ın 1990-91'de çektiği (başrol- de yine Robert Redford oynuyor) ve aslında "Ka- zablanca"r\m yeni bir versiyonu olan "Havana"da bile Batista Küba'sının kokuşmuşluğu, altı fazla çizilmeden, ama net eleştirel biçimde ortaya ko- nur. Sydney Pollack'ın ölümünden sonra kanalları- mızda filmlerinin oynamasını, gazetelerimizde onunla ilgili yazı ve incelemeler yayımlanmasını bekledim. Ama beklediklerim olmadı. Galiba onu yeterin- ce değerlendiremedik Sevgili. ••.• [email protected] CHP'Ll ALGAN HACALOĞLU *Ulkenin onuru jzedeleniyor' ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) - TBMM AB Uyum Komisyonu üyesi, CHP Genel Sekreter Yar- dımcısı Algan Hacaloğlu, Dışişleri Bakanı An" Ba- bacan'ın son açıklamalanna tepki gösterdi. Ha- caloğlu, "Hükümetin, AB'ye üyelik müzake- relerinin en kritik belgelerini muhalefet parti- lerinden, Meclis'ten saklayarak, gizlilik içinde yürütmekte olduğunu kabul etti. Bir Türkiye Cumhuriyeti bakanının veya hükümetinin, AB'nin iradesine böylesine boyun eğmesi, bu ka- dar teslimiyetçi duruş sergilemesi hepimizin, ulu- sumuzun onurunu rencide etmektedir" dedi. Abdurrahman Yalçınkaya, AKP'nin RP ve FP'nin kapatılmasından ders çıkardığmı belirtti 'Örtülüprogram' uyguluyorlar İLHAN TAŞCI EMtNE KAPLAN ANKARA - Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçın- kaya, kapatma davasıyla ilgili verdiği mütalaada, AKP'nin RP ve FP'nin kapatılmasından ders çı- kararak siyasi amaçlanna ulaşmak için örtülü bir program uyguladığını, olası tepkileri bertaraf et- mek için de demokrasi, insan haklan, din ve vic- dan, örgütlenme ve ifade özgürlüğü gibi evrensel değerleri kullandığım vur- guladı. Yalçınkaya, Anayasa Mahkemesi'ne sunduğu • Yalçınkaya, AKP'nin olası tepkileri bertaraf etmek için demokrasi, insan hakları, din ve vicdan, örgütlenme ve ifade özgürlüğü gibi evrensel değerleri kullandığım vurguladı. mütalaada, özetle şu gö- rüşlere yer verdi: v* Davalı parti, laikliğe aykın faaliyetleri nede- niyle Anayasa Mahke- mesi'nce kapaülan FP'nin liderlik mücadelesi ve- ren, kaybedince de aynlan bir ekip tarafından kurul- muştur. Bu ekip mirasçı- sı olduğu laik rejim karşıtı partilerin geçmiş siyasi deneyimlerinden ders çı- karmış, siyasi amaçlanna, açık bir eylem ve söylem yerine birkaç aşamada ve örtülü bir programla ulaş- mayı hedeflemiştir. Örtü- lü programını gerçekleş- tirirken olası tepkileri ber- taraf etmek için demok- rasi, insan haklan, din ve vicdan, örgütlenme ve ifa- de özgürlüğü gibi evren- sel değerleri kullanmaya başlamıştır. v* Çoğulcu demokra- sinin kuvvetler aynlığı il- kesi uyannca yargıya, anayasa ve yasalarca ve- rilen yetkinin kullanılma- sı "hâkimler yönetimi" olarak adlandırılmıştır. Bu benzetme, çoğunlukçu bir iktidar anlayışının ço- ğulcu demokrasinin te- melini oluşturan kuvvet- ler aynlığı, hukuk devle- ti, yargı bağımsızlığı il- kelerini yok sayma, za- yıflatma düşüncesinin, ge- niş halk kitlelerine be- nimsetme amacını taşı- yan, bütünüyle hukuki da- yanaktan yoksun, yanıltı- cı siyasal bir söylemden ibarettir. İktidar partisine karşı kapatma davası açı- lamayacağına ilişkin sa- vunma da hukuki temele dayanmamaktadır. C e m g i l v e a r k a d a ş l a n a n ı l d ı 6 ^ f Y g ? 78'lilerGirişimi,Mü- cadele Birliği Platformu, sanatçılar ve mücadele arkadaşlan, katle- düişlerinin 37. yılında Sinan Cemgil, Kadir Manga ve Alpaslan Öz- doğan'ı, Cemgil'in Istanbul Karacaahmet'te bulunan mezarı başında andı. Cemgil, Manga ve Özdoğan, Özdoğan'ın Eski Buca Mezarlı- ğı'ndaki mezarı başında da anıldı. (Fotoğraf: CİHAN ORUÇOĞLU) NOKTASl /ORAL ÇALIŞLAR [email protected] 68dönemini, 1966-1971 tarihidö- neminin bütününü ele alarak değer- lendirmek gerekir. Bu dönem, solun meşruiyet kazandığı bir dönemdi. Solu tetikleyen ve gelişip ilgi görme- sini sağlayan etkenler nelerdi? Türk sol hareketinin çıkış noktasın- da Kemalizm vardı. Sosyalist ülke- lerdeki otoriter modernist anlayışla, Cumhuriyetin kuruluş döneminin il- keleri birbirine çok yakındı. Her iki ku- ruluş felsefesinde de "halka öncülük" etmek, "halkı değiştirmek", gerekirse bu konuda kuvvete başvurmak anla- yışı egemendi. Bu nedenle Kemalist köklerden gelen ailelerin çocukları olarak bizler sosyalizmi benimsemekte zorluk çekmedik. Tabii bu sosyalizmin be- nimsenip yaygınlaşmasında o dö- nemde ülkemizde etkili olan anti- Amerikancılık da önemli bir altyapı ha- zırlamıştı. Sosyalist ülkelere yakınlaştıkça ABD aleyhtarlığı da kendisine sağlam bir ze- min buluyordu. 27 Mayıs 1960 askeri müdahalesi de bu otoriter modern- leşme isteğini tazelemişti. "Yeni ve da- ha ileri solcu bir 27 Mayıs" bektentisi 68 Ne Kadar Milliyetçiydi? de sol kesimlere cazip geliyordu. Doğan Avcıoğlu'nun başını çekti- ği darbeci grup CHP'den kopmuş, "sol Kemalizm"\r\ teorisini geliştiri- yordu. O yıllarda Arap dünyasında et- kili olan Baas rejimleri de "sol 27 Ma- yıs" için bir örnek olarak ele alınıyor- du. Avcıoğlu, Yön-Devrim dergile- rinde "kapitalist olmayan yol" teziyle bu eylemlerin yönelimini de dile geti- riyordu. "Kapitalist olmayan yol" tezi, Arap ülkelerindeki Baas örneğinden ilham alıyordu. Buna göre kapitalizme kar- şı olan askeri güçler, dünya sosyalist hareketiyle de birleşerek ABD karşıtı ilerici rejimler kurabilirlerdi. ••• Soldaki bir eğilim buydu. Diğer eğilim ise Mehmet Ali Aybar'ın II- derliğini yaptığı Türkiye fşçi Parti- si'ydi (TİP). TİP, popülist bir halkçı çiz- ginin yanında, ABD karşıtı bir anti- emperyalist kampanyaya da önderlik ediyordu. Bu kampanyalarda da mil- liyetçi öğeler öne çıkıyordu. Burada paradoksal olan durum şuydu: ABD'ye yakın olan Süleyman Demirel önderliğindeki Adalet Parti- si (AP) daha milliyetçiydi. Solu ya- bancılarla işbirliği yapmakla suçluyor ve ülkücü gençleri Vietnam aleyhtarı toplantıları basmak, okullarda solun egemenliğini kırmak amacıyla teşvik ediyordu. ••• Ancak süreç giderek ayrışmaları da beraberinde getirdi. TİP içindeki mücadele sırasında Millı Demokratik Devrim (MDD) tezini savunan gruplar daha milliyetçi, şiddete yatkın ve dar- becilere yakın fikirler savunurken TİP yönetimi darbecilerden daha uzak duruyordu. Bu nedenle TİP içindeki çatışma ve ayrılıklarda Kürtler TİP yönetimine daha yakın durdular. MDD'ciler durdukları yerde dur- madılar. özellikle silahlı devrim fikri- nin solda yaygınlaşması, değişik sos-. yalist ülke deneylerinin birer ömek ola- rak benimsenmesi, yeni arayışları da beraberinde getirdi. Bu konuda en temel kınlma, 12 Mart 1971 askeri darbesiyle yaşandı. Cun- taya egemen olanlar, solun bütününü düşman alan bir çizgi izlediler. Mah- kemelerde ise milliyetçi ülkücüler, tanık ya da savcı konumundaydılar. Solun askerden beklentisi olan ke- . simleri de büyük ölçüde yanıldıkları- nı anladılar. ••• Dikkat edilirse 1970'lerdeki sosya- list hareketlerin neredeyse çoğunlu- ğu darbeciliği terk etmişti. 12 Mart dö- neminde yapılan savunmalar içinde milliyetçi öğeleri barındırsalar da, bu çizgiden tamamen kopan akımlarda ortaya çıkmıştı. Ibrahim Kaypakka- ya'nın Kürt sorunu konusundaki tez- leri, Cumhuriyete ve Kemalizme yö- nelik sert eleştirileri bu konudaki en ra- dikal kopuşu ifade ediyordu. örneğin 1974 yılında TİİKP dava- sında bizim hazırladığımız "Savun- ma" da ciddi bir Cumhuriyet tarihi eleş- tirisi sayılabilir. Birikim grubunun da 1970'li yıllarda bu yönde önemli bir dü- şünsel çaba içine girdiğini söyleyebi- liriz. ••• Ülkemiz sol hareketi, biryönüyle ba- kıldığı zaman milliyetçilikten köklü bir kopuş yaşamadı. Daha doğrusu, bu tarihle köklü bir yüzleşme yaşa- madı. Ancak film 1968'de durmadı. Radikal isyancılık devletle karşı karşıya geldikçe kopuş sürdü. Deniz'lerin ardından gelen sosya- list akımları incelediğimizde, milliyet- çilik ve militarizmin etkisini yitirdiğini görüyoruz. Zaten Deniz'lerin idama gi- derken söyledikleri "Yaşasın Türk ve Kürt halklannın kardeşliği" sloganı da gelinen noktayı ifade ediyordu. ••• Doğru olan, süreci iyi anlamaktır. Bugün milliyetçiliğin yoğun etkisi al- tında olan sol kesimler, 1960'lardaki milliyetçi damarlardan besleniyorlar. Bu da doğru, ancak gerçeğin yalnız- ca bir tarafı. Diğer tarafı da bugün ülkemizdeki demokrasi, özgürlük ve sivilieşme eğiliminin etkili isimlerinin birçoğunun 68 solcularından oluşmasıdır. Bunun bir anlamı yok mu? BABACAN VE ERDOĞAN'A YANIT Demirel:Halkın en ufak bir şikâyetiyok • Halkın vicdan hürriyetinin kanunlarla korunmuş olduğunu belirten Demirel, "Bugün Türkiye'de vatandaşlann dini vecibelerini yerine getirmekte en ufak bir şikâyeti yok. Ne hacca gidene, ne oruç tutana bir şey diyen yok" dedi. tstanbul Haber Ser- visi - Dokuzuncu Cum- hurbaşkanı Süleyman Demirel, Türkiye'de va- tandaşlann dini vecibe- lerini yerine getirme ko- nusunda en ufak şikâye- ti olmadığını söyledi. Üroonkoloji Derneği- nin Bostancı Greenpark Otel'de düzenlediği "Ba- har Dönemi Bilimsel Toplantısı"na katılan Demirel, çağdaş devlet, çağdaş hukuka dayana- cağuıdan çağdaş huku- kun da ülkeye getirildi- ğini belirterek, din ile devletin aynlmasımn da bunun gereklerinden bi- ri olduğunu ifade et- ti.Türk halkının bu du- rumdan şikâyetçi olma- dığını anlatan Demirel, u Din île devletin ayrıl- ması, yapışık doğan iki çocuğun cerrah ıniida- halesiyle ikisinin de ya- şayabilmesi için ayrıl- ması gibidir" benzet- mesindc bulundu. De- mirel, bu konuda kimse- nin korkuya kapılmama- sı gerektiğini dile getire- rek, "Bugün Türkiye'de din ile devlet ayrılmış- tır. Bugün Türkiye'de vatandaşlann dini ve- cibelerini yerine getir- mekte en ufak bir şikâ- yeti yok. Ne hacca gi- dene, ne oruç tutana bir şey diyen yok. Hal- kın vicdan hürriyeti ka- nunlarla korunmuştur" dedi. Bir ülkenin dışan- ya şikâyet edilmesinin bütün vatandaşlan ra- hatsız edeceğini belirten Demirel, siyasi iktidar- lann ağlama duvan ol- madığını vurgulayarak, "Eğer size şikâyet geli- yorsa onu ortadan kal- dırın" diye konuştu. Sorunlann demokra- tik yollardan çözülme- sinin önemine işaret eden Demirel, sözlerine şöyle devam etti: "Biz istiyo- ruz ki Türkiye'nin so- kakları hür olsun. Bak şimdi buraya gelmiş konuşuyoruz. Bizi din- leyen var mı? Acaba bizi dinlerler de yann bir şey yaparlar diye bir endişe var mı? Böy- le bir endişeniz olsa bu- raya gelmezsiniz zaten. Benim ne diyeceğim belli. Yasaklı dönemim oldu. Bana 'telefonu- nuz dinleniyor' dediler. 'Dinleniyorsa iyi, bir şey öğreniyorlar', dedim. Ama herkes bunu di- yemez. Ha, ayıplarımız var. Bu ayıptır. Birta- kım rahatsız edici un- surlar var. Bu unsurlar hukuk devletinin ıısul- leri içinde halledümeye çabşılmalıdır." yyTürkçe Olimpiyatları • TÜRKÇE OLİMPİYATLARI ANA SPONSORU TÜRK TELEKOM. 6 . U L U S L A R A R A S I T Ü R K Ç E O L İ M P İ Y A T L A R I I | I j I1 1 0 Ü L K E S E V G İ D İ L İ Y L E B U L U Ş U Y O R , Y A R I $ I Y 0 R Türkiye'nin telekomünikasyon devi Türk Telekom, 110 ülkeden gelen katılımcılaria gerçekleşen 6. Uluslararası Türkçe Olimpiyatları'nm ana sponsorudur. TÜRKİYE'NİN TELEKOMÜNİKASYON DEVİ -
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle