24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 9 NİSAN 2008 ÇARŞAMBA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Türban ve Kimlik Türkiye, kuşkusuz el birliği ve sağ duyuyla kadının örtünme sorunsalına bir çözüm bulmalıdır. “Ötekileşme” olgusuna, insanımızı bölen ve ayrışma yoluna dayanan politik yaklaşım ve söylemlere son vermek hem iktidar hem de muhalefet politikacılarının görevi olmalıdır. Küçük Oyunların Büyük Zararı AKDENİZ Üniversitesi’ndeki yerleşke çatışmasında bir kışkırtma olduğu gün gibi açık. Ama gerisinde hangi hesapların bulunduğu pek açık değil. Güney Anadolu’nun göç almış büyük kentlerinden biri olan Antalya’da etnik kökenli nedenlerin de devreye girebileceği bir kargaşa yaratma niyeti mi? Üniversite ortamlarını karıştırarak, büyük özverilerle oğullarına ve kızlarına yükseköğrenim olanağı sağlayabilmiş anababaları da huzursuz edip sosyal huzursuzluğu daha da arttırma hesabı mı? Aynı zamanda Üniversitelerarası Kurul Başkanı da olan bir rektörü asıl görevini yapmamakla suçlayarak yıpratmaya çalışmak mı? Bu küçük oyunların kime yarar sağlayacağı kolay kestirilemez. İçten biraz daha zayıflatılmış olacak olan Türkiye Cumhuriyeti’ne mi? Kamu düzenini korumaktan en başta sorumlu olan AKP iktidarına mı? apatma davasının açılışından hemen sonra Ceza Yasası’nın 301. maddesini değiştirmeye el atış da bir başka oyuna benziyor. Aslında bağımsız yargıçların iyi niyetli yorumlarıyla çok da kötü sonuçlar vermeyecek bir maddeyi bunca büyütüp değiştirmeye kalkışmak pek anlamlı gözükmüyor. Tanzimat dönemini anımsatan bu çeşit küçük diplomasi oyunu neye yarayabilir? Gerçekten daha titiz bir yasama işi yapmış olmaya mı? İşin içine Gül’ü de katıp Türkiye’deki ulusalcılığın ateşini almaya mı? İçteki halkı kızdırmak pahasına ülkenin dış saygınlığını yüceltmeye mi? Yoksa, Avrupa Birliği’nin bitmez tükenmez isteklerinden birini daha yerine getirip şu yargılanma süreci boyunca oranın desteğini canlı tutmak mı? imdiki iktidar 22 Temmuz sonuçlarının verdiği baş dönmesiyle Türkiye konusundaki “İslamcı büyük değişim” programını bir an önce gerçekleştirmenin telaşı içinde, telaşlı insanların da hep yaptığı gibi, hata üstüne hata yapmakta. Bir hatayı düzeltme niyetiyle küçük oyunlara kalkışarak yanlış adımlar atıp daha büyük başka hataların içine düşerek. Yeni bir anayasayla cumhuriyet düzenini toptan değiştirmenin ilk adımını atma niyeti sezilince hedefi küçültüp türban yasağını kaldırmaya indirgemek, aslında parti açısından daha büyük bir hataya düşmek değil miydi? Türban kavgasının özde bir “simge” ağırlığı taşıdığını itiraf etmenin bundan daha belirgin bir örneği bulunamazdı. Yargıtay Başsavcılığı iddianamesi sonrasında AB’nin can simidine sarılmak da dışla iç arasındaki sinsi işbirliğini bir kez daha açığa çıkarmış oldu. Bu küçük oyunların AKP’nin saygınlığına hiçbir ağırlık eklemediği açıktır. Ama ne yazık ki, devletin saygınlığını ve vatandaşların özgüvenini büyük ölçüde eksilttiği daha da açık. Bir partinin bu küçültüşe hakkı olmalı mıydı? Prof.Dr. Mete TAPAN Ş B K mumtazsoysal@gmail.com u güzelim ülkeye yazık oluyor. Dünya Mars’a gitmenin yollarını ararken, ülkem “türban”la uğraşıyor. 85 yıllık Cumhuriyetimizin temel ilkelerinden biri olan “Laiklik” kavramı masaya yatırılarak “çözümlenmeye” yani dekompoze edilmeye çalışılıyor. Başka bir deyişle, “laik Cumhuriyetin” bu duruma gelmesinin nedeni araştırılıyor. Anadolu kadınının modern dünyaya açılışı, inanan kadınının özgürlüğü, yine inanan kadınının “öteki” olmaması için verilen mücadelesi diye nitelendirilen türban tartışmasının kökü kente hızla göç eden kadının kimlik arayışına dayanmaktadır. Kente gelmiş, ancak kentlileşememiş kadınımızın kente oranla kırsal yaşamındaki daha konservatif bir yaşamı yeni kent yaşamında da devam ettirmesinde, şaşılacak bir şey yoktur. Kırsal alandaki yaşamında yüzyıllar boyunca başını örten kadın erkek egemenliğini pek sorun etmemiş ve dinimizde yer alan örtünme şartını siyasi bir simge olarak değil, dinin bir gereği olarak yerine getir miştir. Kentleşmeyle beraber kırsal kökenli kadının kente gelmesiyle sosyal yaşam değişmiş, gerçek bir “birey” olma yolunda önemli adımlar atmıştır. Göç eden kadınımız çeşitli sektörlerde çalışmaya başlamış, dünya görüşü ve değer sisteminde büyük değişmeler olmuştur. Artık o, salt evinde çocuklarını yetiştiren, tarlada çalışan, erkeğinin eline bakan bir birey değil, ailenin ekonomik bir gücü olmaya başlamıştır. O ailenin sınırlarını açmış, toplumun gerçek bir bireyi, üretken bir unsuru olmuştur. Özgürlük ve eşitlik yolunda kadın toplumda önemli kazanımlar elde etmiş ve kentli kadın olmak onun en önemli hedefi olmuştur. Türban siyasi simge Kuşkusuz, bu süreç kişiden kişiye farklı hız ve biçimlerde gerçekleşmiştir. Ayrıca, kentlilerin bu süreci algılama ve değerlendirme, başka bir deyişle kabullenme biçimleri de farklı farklı olmuştur. Kırsal kökenli kadınlarımızın “öteki” durumuna düşmeleri gerçeği karşısında, bu kadınlarımız kendilerini kanıtlama çabası içine girmişlerdir. Dolayısıyla kentlileşme sürecini bitirmişlerle, yeni kentli olma çabası içinde olanlar arasındaki değer çatışması siyasiler “politikacılar” tarafından çok iyi bir biçimde değerlendirilmiştir. Kırsal kökenli olup, kente göç eden kadının konservatif yapısı ve dolayısıyla dinsel duygularının kentli kadına oranla daha ağır basması gerçeği politikacıların kötüye kullanmalarına neden olmuş ve bu politikacılar kentte “öteki” durumuna düşen kırsal kökenli kadınlara bir “kimlik” kazandırma aracı olarak örtünme olgusunu desteklemişlerdir. Bazı politikacılarımızın ifade ettiği gibi türban artık dinsel bir simge olmaktan çıkıp, siyasi bir simge olmuştur. Amaç, kırsal kökenli kadının en azından biçimsel olsa da kentli kadına karşı varlığını gösterecek bir simgeye, bir değere sahip çıkmasıdır. Bu simge veya değer olgusu kentliler tarafından önceleri fazla değerli bulunmasa da, hem dini, hem de siyasi bir simge olduğu dile getirilen türban kentliler yönünden “laiklik” karşıtı bir davranış biçimi olarak değerlendiril miştir. Bu davranış biçiminin bu biçimde değerlendirilmesinin temel nedeni ve dolayısıyla kentli kadının veya erkeğin karşı çıkmasını, olgunun “laiklikle” bağdaşmamasında aramak gerekir. Dini kuralların, politikanın simgesi olamaması gerektiği laikliğin en temel özelliği olduğunun anımsatılmasında yarar vardır. Aydınların görevi Türkiye, kuşkusuz el birliği ve sağ duyuyla kadının örtünme sorunsalına bir çözüm bulmalıdır “Ötekileşme” olgusuna, insanımızı bölen ve ayrışma yoluna dayanan politik yaklaşım ve söylemlere son vermek hem iktidar, hem de muhalefet politikacılarının görevi olmalıdır. Uzlaşmacı bir toplum olmanın yolunu aramak tüm aydınların başlıca uğraşı alanı olmalıdır. Kavgayla, zıtlaşmayla, var olan kavramların içini boşaltarak ve yine bu kavramların içini kendi değerlerimize göre doldurarak bir yere varmak veya kavramları yanlış kullanarak doğru bir şeyler yapmak olanaksızdır. Laiklik kavramını yeni baştan çözümlemeye çalışmak veya bu kavramı Türkiye’nin koşullarına göre değerlendirmek gibi söylemlerde bulunmak da Cumhuriyete yapılan en büyük saygısızlıktır. Cumhuriyete bakış Cumhuriyetin bazısı yazılı, bazısı yazılı olmayan, ancak toplumumuz tarafından yerine getirilmesi gerekli kriterleri veya koşulları olduğunu da bu vesileyle dile getirmek isterim. Her şeyin yasaların değişmesiyle sağlamak sorunu çözmediği gibi, Cumhuriyetin olmazsa olmazları olduğunu bilmemiz gerekir. Atatürk’ün Cumhuriyete bakışında biçim de önemlidir. Örneğin, kıyafet devrimiyle Batı’nın sokaktaki görünümüne eş bir görünüm Türkiye için de öngörülmüş ve dolayısıyla çağdaş giysiler Türkiye için de olmazsa olmazlardan biri olmuştur. Türk kadınının çağdaş giysiler içindeki görünümü, Türkiye Cumhuriyeti’nin bir kazanımıdır. Bu görünümü yok etmek çabası, bizi ileriye değil geriye götürür. Avrupa örtünmüş kadın görünümüne yabancıdır. Uzun yıllar Avrupa’da yaşamış bir kişi olarak belirtmek isterim ki, Avrupalının örtünmüş kadınların oluşturduğu bir toplumu da değerlendirmesi pek olumlu değildir. Acaba, türbanlı kadınımız gerçekten özgür mü? Acaba, türbanlı kadınımız gerçekten kentlileşti mi? Acaba türbanlı öğrenciler bilimin tüm nimetlerinden yararlanabilecekler mi? Acaba türbanlı kadınlarımız çocuklarını laik yetiştirecekler mi? Acaba türbanlı kadınlarımız Cumhuriyet sayesinde kadına yönelik elde edilen hak ve kazanımları koruyabilecekler mi? Tüm aydınlara sesleniyorum; bu güzelim vatana yazık oluyor, tüm partiler olmazsa olmazlar üstünde anlaşarak, aydınlanmanın ışığı altında anlaşarak, bu ülkeyi rayına oturtalım. Bağnazlıklara, ortaçağa çığırtkanlarına izin vermeyelim, bilimin yolunda azimle, özveriyle yürüyelim. Türbanlı bir kimlik yerine, yalnız teknoloji tüketen değil, teknoloji üreten, erkekle kadını eşit kabul eden, demokratik ve bilimin yolundan şaşmayan bir kadın kimliğinin egemen olduğu bir ülkede yaşamanın umuduyla... C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle