29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 25 NİSAN 2008 CUMA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Kapitalizmin Yeni Garantörleri!.. Doç. Dr. Gülümser HEPER İzzet Baysal Üni. Tıp Fak. ünyada, bugün, sosyal değişimin aracısı olarak kabul edilen ve Vatikan onaylı üç hareketten biri, Saidi Nursi hareketidir. İkinci hareket, ruhen ve tarihi olarak birinci hareketle bağlantılı olan Fethullah Gülen hareketidir. Üçüncüsü ise Asian Muslim Action Network (AMAN) hareketi olarak bilinen ve 18 Asya ülkesinde organize olan bir harekettir. Bu üç hareketin hiçbiri, kendisini, pasif İslamcı ya da barış hareketi olarak tanımlamaz. Onlar kendilerini, İslamın doğası gereği olduğunu söyledikleri barış, adalet ve şiddet içermeyen bir dünyanın ajanları gibi çalışan bir İslami hareket olarak tanımlarlar. İlk iki hareket lider kökenli harekettir. Bunları Said Nursi ve Fethullah Gülen’in vaazları ve yazıları belirler. Ulusal ölçekte başlayan bu hareketler şimdi uluslararası düzeye ulaşmış ve Batı Avrupa ve Kuzey Amerika dahil dünyanın çoğu bölgesinde yaşam ve aktivite olanağı bulmuştur. Üçünçü hareket olan AMAN, sosyal adalet aktiviteleri ve ilerici İslam hareketleri olarak adlandırdıkları hareketlere öncülük eden bir yapılanma içindedirler. Bu genç ve hızlı büyüyen hareketin tek bir kurucusu olmayıp ulus orijinli ve ideolojik merkezli değillerdir. A Saidi Nursi ve politik içeriği Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde doğmuş olan ve Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk dönemlerinde olgunlaşan Saidi Nursi hareketi, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulma aşamasında, laiklik ve dincilik, modernlik ve gelenekselcilik, bilim ve ruhanilik, millet ya da ümmet olmak arasındaki çatışmalar ortamında yeniden biçimlenmiştir. Saidi Nursi, Kuran’ı modern bilimlerin ışığında analiz ettiğini iddia eder. Ancak, modern bilimlerin insanı Allah’tan uzaklaştırdığını, Allah’ın rehberliğinden ayırdığını da ileri sürer. Nursi’nin görüşleri üç alanda farklılık gösterir: Bunlar, barış üzerine düşünceleri (savaşlara karşı Tasarımsızlık FRENKÇESİ “proje” ama, Türkçesiyle düşünmek daha doğru olacak galiba. Tasarım, neyi gerçekleştirmeyi tasarlıyorsanız o düşünceyi önceden belirlemek, olabildiğince somut ve kolay anlaşılır biçimde gözler önüne koyup zihinlere yansıtmak demek. Politikacı açısından bakılırsa, bunun anlamı iktidara geldiğinizde neyi nasıl yapacağınızı açıklamak demektir. Parti programları bunu anlatmaya yetmez. Başa geçen her yiğidin o yoğurdu yiyişi başka olacaktır. Örneğin CHP’nin programı, altı okuyla bellidir de oklardan hangisinin ne ölçüde ve nasıl kullanılacağı liderin tutumuna bağlıdır. Dolayısıyla, liderliğe aday olanlardan beklenen, her şeyden önce ülkeye ilişkin “tasarım”larının ne olduğunu açıklamak olmalıdır. arın, yine bir kurultay günü. Ama, her zaman olduğu gibi, ana konu “iyi yönetim”. Muhalifler, her zaman olduğu gibi, partinin iyi yöneltilmediğini söylemekteler. Birkaç grup var ama, hiçbiri “Biz daha iyi yönetiriz”in dışında, başa geçip partiyi iktidara taşıyınca, nasıl bir Türkiye için çalışacaklarını, hangi sorunu nasıl çözeceklerini ortaya koyma gereğini duymuşa benzemiyor. Lider, ana muhalefetin başı olarak genellikle Başbakan’ın konuşmalarına karşı laf yetiştirmekle meşgul olup kendi tasarımından söz etmeye gerek duymadığı gibi, lideri değiştirmek isteyenler de “kötü” yönetimin yerine geçip “iyi” yönetim olmaktan öteye fazla bir şey söylemiş değiller. Oysa, iktidara karşı ülkenin geleceğine yönelik “tasarımlı” bir ana muhalefet halk yığınlarının partiye dönük ilgisini canlı tutmaya yarardı; liderin yönetimine karşı parti içi muhalefeti sürdüren “iyi yönetim”ciler de iktidar “tasarım”larını ortaya koyup ülkeyi nasıl yöneteceklerini belirterek kendi gradolarını yükseltmiş olurlardı. Kim bilir, CHP’ye uzaktan bakanların orayı içe dönük bir didişme yumağı olarak görmelerinde bu iki yanlı kusurun rolü olmuştur belki de. öyle olumsuz izlenimlerle CHP’ye kusur bulmak kolaydır; ama kusurları buldukları ve eleştirdikleri halde oraya umut bağlamaktan vazgeçmeyen ve “Bu kurultayda da olmadı, inşallah gelecek kurultayda” diyerek yeniden gün saymaya başlayan insanlara ne demeli? Onlar da “Atatürk’ün partisi”ni uzaktan seyredip aleyhinde konuşmaktan başka bir şey yapmamakla ya da mitingden mitinge koşuşturmakla “Atatürk’ün cumhuriyeti”ne karşı ödevlerini yerine getirmiş mi oluyorlar? Cumhuriyeti tehlike altında görenler, kurtarıcılığını da başkalarından mı beklemelidirler? Şu sıra politikadan uzak kalmak, ülkenin yakın geleceğini şimdiki iktidar sahiplerinin karanlık niyetlerine teslim etmekten başka bir anlam taşımaz. Bu tehlikeye karşı bir seferberlik gerekiyorsa, seferberlik herhalde başkalarının cepheye koşmasına seyirci kalmak olmamalıdır. D B Y çıkma), modern medeniyetlere eleştiriler ve İslamHıristiyan birlikteliğidir. Bu üç öğe, Nursi hareketinin karekteridir ve öteki modern Müslüman hareketlerden onu ayırır. Nursi’nin Müslümanlar ve Hıristiyanlar arasındaki ruhani ilişki çabaları ise 1911’de başlamıştır. Türkiye ve İslam dünyasını, Batı bilim ve teknolojileri ile modernize etme fantezileri, Hıristiyan dünyasının haz duygularını kamçılamada etkili olmuş, Nursi’yi aracıları olarak görme ve değerlendirmelerine yol açmıştır. Savaşlara da karşı olduğunu söyleyen Saidi Nursi, Kore Savaşı sırasında kendi üyelerinin komünistlere karşı savaşını desteklemiş, yüreklendirmiş ve komünistleri öldürmekle ateizme karşı verdiğini söylediği savaşın silahlı destekçisi olmuştur. Nursi, modern yaşamda Müslümanların doğal partnerlerinin İsa’nın öğretilerini izleyen Hıristiyanlar olduğunu ifade ediyordu. Müslümanlar, diğer Müslümanlarla birliktelik kurmakla yetinmemeli, dindar Hıristiyanlar ile de birliktelik kurmalıydı. Nursi, MüslümanHıristiyan ilişkilerini, barış, uzlaşı ve dostluk adına sürdürdüğünü ifade ediyordu. 1950’de Papa XII. Pius’a bir mektupla birlikte yazılarını gönderdi. 22 Şubat 1951’de bir teşekkür mektubu aldı. 1953’te Saidi Nursi, Patrik Athenagoras’ı İstanbul’da dostluk ve işbirliği adına ziyaret etti. 1960’ta 84 yaşındayken öldü. Nur hareketinin izleyicileri Nur hareketinin izleyicilerinin 56 milyon dolayında, bazılarına göre de 9 milyon dolayında olduğu söylenir. Risalei Nur öğrencileri 5500 ikametgâhda haftada iki kez Nursi’nin yorumlarını tartışmak için bir araya gelirler. Ekim 2007’de Londra’da yapılan Fethullah Gülen hareketini değerlendiren Hıristiyan sponsorlu toplantıya sunduğu bildirisinde Mustafa Akyol, Nursi’nin düşmanlarının Siyonizm ve Batı tipi sömürgecilik olmadığını, onun düşmanlarının materyalist felsefe ve komünist ideoloji ol [email protected] duğunu ve Batı dünyasını kendisine müttefik seçtiğini ifade etmiştir... B Fethullah Gülen ve politik içeriği Karl Marx, “Tarihsel bütün büyük olayların, ilkinde trajedi olarak, ikincisinde komedi olarak iki kez yinelendiğini” yazar. Bu, Nurculuğun iki dönemini açıklamaya yarayan çok iyi bir saptamadır. Bir din ya da yeni dünya düzeni olarak tanımlayabileceğimiz bu ideoloji, neoliberal anlayışla tümüyle uyum içindedir. Hareket ilk 1970’lerde Nursi’nin fikirlerini dile getirip kendince katkılar da yapan bir vaizin önderliğinde başlamıştır. Gülen hareketi, zaman süreci içinde toplumsal olarak sınırlı yaşam alanları yaratmaktan çok, gazete ve TV gibi iletişim araçları ile toplumla iletişim başlatmıştır. Abant Platformu ve Kültürler Arası Diyalog Platformu gibi girişimler oluşturmuşlardır. Nursi’nin yazılarındaki dinler arası ilişki çabaları, Gülen hareketi ile ivme kazanmıştır. Nursi’nin söylemlerindeki yalnızca iyi Hıristiyanlar ile ilişki çabaları, Gülen hareketinde tüm dinlere uzanacak kadar söylemini genişletmiştir. Gülen hareketi, dinler arası diyaloğun en büyük düşmanının modern yaşamda gördükleri ateist ve laik yaklaşımlar olduğunu açıkça ifade etmektedirler. Diyaloğun sonucunda en çok arzulanan şey, bilimsel materyalizmin yok edilmesidir. 1990’dan başlayarak harekete uluslararası boyut kazandırılmıştır. Bugün Gülen hareketi, Türkiye’deki yeni Müslümanlığın adı olmuştur. Sosyolog Jenny B. White, bu hareketi İslamiyete bir alternatif olarak tanımlar. Çünkü bu tip bir Müslümanlık, kapitalizmin lehinedir. Hatta Gülen Müslümanlığı, gerçek Müslümanlıkla çatışık; İslami değer yargıları ile çelişkili ve ona yabancıdır. Serbest pazar ekonomisi ile İslami değerlerin birleştirilmesi Gülen hareketine ivme kazandırmıştır. Sosyolog Max Weber, Batı’da kapitalizmin yükselmesinin ve serbest pazar ekonomisinin din engelinin bertaraf edilmesi ile geliştiğini ifade eder. Weber bu bağlamda İslamı kapitalizmin yerleşmesine engel olarak tanımlamış, ancak Gülen hareketi İslamiyette yaptığı reformlar ile kapitalizmi İslamiyet ile birleştirmiştir. Bu süreç, Türkiye ve Malezya gibi toplumlarda, İslamın dini öğreti metninin yorumlanarak iş hayatına, kapitalizme uyarlanması biçiminde değerlendirilebilir. Berlin’de kurulmuş bir düşünce örgütü olan ESI (Eurepean Stability Initiative), Fethullah Gülen ve grubunu, “İslamın Kalvinistleri” olarak tanımlar. C The Asian Muslim Action Network (AMAN) hareketi Yapılanması ve içeriği bakımından ilk iki hareketten tamamen farklı olan bu örgütlenme, ilerici olarak tanımlanan İslamcı bireyleri, grupları, kurumları Asya zemininde 18 ülkede organize etmektedir. Ekim 1990’da küçük ama etkin bir grup Müslüman bilim adamı ve sosyal aktivist tarafından kurulan bu örgüt, ahlakdışı yaşam, materyalistik yaşam, artmış etnik ve dinsel çatışmalar, kadın ve çocuklara karşı şiddet ve çevre katliamı gibi geniş bir perspektifte mücadele yapacaklarını belirtmiştir. Yeni bir İslami bakış ile, demokratik haklar, kadın ve çocuk hakları bakımından güney ve güneydoğu Asya ülkelerinde ilerlemeler kaydettiklerini ileri sürmektedirler. Programlarına, “barış kültürü, dinler arası diyalog, kadın ve barış, gençlik ve barış, fakirlik ve barış” gibi yeni dünya düzeninde duymaya alışkın olduğumuz çalışmaları eklediklerini ifade etmektedirler. Aynen Gülen hareketi gibi, bu hareket de eğitim kurumları ve gençlik kampları organize etmektedir. Görüldüğü üzere, Yeni Dünya Düzeni, İslamın Batı’yı keşfetmesi şeklinde değildir. Kapitalizmle uyumlu hale getirilmiş Hıristiyanlığın, kendine engel olarak gördüğü İslami felsefe ve tasavvuf fikrini yok ederek İslamı kirli kapitalist sistemlere uydurması ve uyarlamasıdır. Çünkü onlar, İslami felsefenin, faiz, rüşvet, haksız kazanç, emek harcamadan kazanç, sömürgecilik sistemlerini yasakladığını çok iyi bilmektedirler. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle