29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
25 NİSAN 2008 CUMA CUMHURİYET SAYFA 17 Sendika L. Soner Ata: “Türkiye’de artık sarı sendikacılık yoktur, ‘ak’ sendikacılık vardır.” Yağmur Deniz Fetoşçular, soykırım destekçisine ödül vermiş... “Ermenistan’da okul açacaklardır!” SON birkaç aydır cumhurbaşkanından başbakanına, başbakanından bakanlarına kadar AKP’lilerin niye Katar’a taşınıp durduğu; Tunceli bağımsız milletvekili Kamer Genç’in Meclis kürsüsünden “Katar’da ne var” dedikten sonra niye AKP vekillerince linç edilmek istendiği anlaşıldı. Anlamamak için salak olmak gerekir: Başbakanın damadının müdür yapıldığı şirketin satın aldığı medya grubuna Katar’dan para ve ortak geldi! Katarlı ortak kim sorusuna şimdilik yanıt verilmiyor; çünkü Katar’daki şirket yeni kurulmuş, dumanı üstünde, çiçeği burnunda. Türkiye’nin Katar’daki büyükelçisi Mithat Rende belki biliyordur ama bilse bile söylemez, söyleyemez. Ne de olsa uluslararası bir ilişki söz konusu! Uluslararası ilişkinin bir de “ulusal” boyutu var. O da sır perdesinin arkasında GÖRÜŞ SUAY KARAMAN* Kredi arayanlara duyuru: Önce damat bul, kredi arkadan gelir! Katar duruyor. Başbakanın damadının müdür yapıldığı şirket, satın aldığı medya grubu için ödeyeceği paranın büyük bölümünü iki kamu bankasından çekip almış. Tereyağından kıl çeker gibi! Teminat olarak ne gösterilmiş bilinmiyor. 350’şer milyon doları veren kamu bankalarından Halkbank’ın Genel Müdürü Hüseyin Aydın ile Vakıfbank’ın Genel Müdürü Bilal Karaman ne teminat aldıklarını bilseler bile söylemezler. Ne de olsa “milli ve manevi” bir ilişki söz konusu. Milli, manevi, milletlerarası ilişkiler yumağındaki soruların hepsinin yanıtlarını Başbakanın damadını kendine müdür yapan Hançer Ahmet Önen: “Kamer Genç’e duyurulur; Faslı çocuklar çakı taşıyan RTE’ye hançer hediye etmiş.” şirketin patronu Ahmet Çalık biliyordur ama o da açıklamaz; çünkü ne de olsa kendileri başbakanın “yakin” arkadaşı olurlar. Diyorlar ki, bu iş Yüce Divan’da biter. Aynen böyle bir medya ihalesine burnunu soktuğu için Mesut Yılmaz, başbakanlık koltuğundan indikten sonra kendini mahkeme divanında bulmuştu. Derler, milletin ağzı torba değil ki! Asıl o medya grubunda çalışan anlı şanlı gazetecilerin ne diyeceği önemli... Mehmet Barlas, Nazlı Ilıcak, Emre Aköz, Engin Ardıç, Ergun Babahan, Salih Memecan gibileri sadece Türkiye medyası için değil Katar medyası için de birer değer olarak parlayacaktır kuşkusuz ama Hıncal Uluç, Umur Talu, Yavuz Donat, Abdurrahman Yıldırım bakalım ne diyecek bu işe. Ne diyelim; katar katar yumurta, sakın başbakanını unutma! AB Borazanları AB Komisyonu Başkanı Jose Manuel Barroso, laiklik ilkesinin anayasamızda yer alışının 80. yılı olan 10 Nisan tarihinde ülkemizi ziyarete geldi. Siyasi iktidarın özel çağrısıyla ülkemize gelen Barroso’nun gezisi, AKP’ye destek gezisidir. Çünkü AKP, AB için en uygun, istedikleri her şeyi yerine getiren bir iktidardır. AB ile AKP arasındaki denge karşılıklı alışveriş üzerine kurulmuştur. AB, AKP’yi kollamaktadır, AKP de AB’ye istediklerini teker teker vermektedir. TBMM çatısı altında bir sömürge valisi edasıyla konuşan Barroso, 301. maddeden AKP’nin kapatma davasına, terörle mücadeleden laiklik konusuna kadar görüşlerini açıklamıştır. Barroso, “Şiddet içermeyen görüşlerin yargılanmaması gerekir” diyerek, devam eden kapatma davaları hakkında yorumda bulunmuştur. Barroso, ülkemize “demokratik laiklik” gibi anlaşılamayan bir öneride bulunarak AKP’nin tezlerine meşruiyet kazandırmayı amaçlamıştır. Bu anlamsız söylemini, “laikliğin, bir din gibi insanlara dayatılamayacağı, laikliğin dinin yerini alamayacağı“ şeklinde açıklayarak, kapatma davası öncesinde AKP ile ilgili iddiaları hafifletme çabasına girmiştir. Barroso’nun, türbanın kadınların özgür bireysel seçimi olduğu konusundaki sözleri ise türbanı hem siyasi hem de dini simge olarak ilan eden AİHM kararlarıyla çelişmektedir. AB borazanları, ulusalcıların her geçen gün bilinçlenerek ülkelerine sahip çıkmaları karşısında şaşkınlığa düşmüşler ve kendi kararlarıyla kendi söylemlerinin çeliştiğini bile fark edemeyecek duruma gelmişlerdir. Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İlker Başbuğ, yapılan bu densizliklere yanıt vererek şunları söylemiştir: “Kimse, Türkiye’den ulus devlet ve üniter devlet yapısını tehlikeye sokacak, siyasal alanda grupsal düzenlemeler yapmasını isteyemez ve bekleyemez... Bu konular ülke gündemine kasıtlı olarak devamlı sokulursa korkarız ki ülke kutuplaşmaya ve ayrışmaya sürüklenebilir. Bu, Türk toplumuna karşı yapılabilecek en büyük kötülüktür.” Bütün bunlar yaşanırken gündeme yeni bir konu daha düştü: AKP’nin, Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi’nden (AKPM), parti kapatma davasıyla ilgili olarak deklarasyon yayımlamasını istediği açıklandı. Kapatma davasının engellenmesi uğruna, Türk yargısını baskı altına almak için AKP’nin yurtiçinde ve yurtdışında yaptığı girişimler, ülkenin nasıl bir tehlikeli süreçten geçtiğinin kanıtıdır. Yaşanan bütün bu rezilliklerden kurtulmanın yolu, örgütlenerek, bilinçlenerek, Mustafa Kemal‘in tam bağımsız yolundan yürümektir. * Tüm Öğretim Üyeleri Derneği (TÜMÖD) Gen. Sek. SESSİZ SEDASIZ (!) CHP’nin kurultay delegelerine sesleniş CUMHURİYET Halk Partisi, bir kurultay daha yapıyor. Yurttaş sıfatıyla Kaya Çetin, “CHP delegelerine akıl öğretmek bizim haddimiz de değil, işimiz de değil” diyerek bir şeyler söylemek istiyor: “Haddimiz ve işimiz değil ama Sevr’i ve şeriatı geri getirme çabalarının boyutlandığı ve ayaklarımızın altındaki toprağın kaymaya başladığı bir dönemde, yerel seçim öncesi yapılmakta olan CHP kurultayına katılanlar, hesaplarını partideki dengeler yerine ülke çıkarları temeline oturtabilirlerse umutlarımızı yeşertebilir; ‘makus giden talihimizi’ değiştirebilirler. Eğer adaylar saptanırken parti içi dengeler değil de Anadolu insanının binlerce yılda oluşturduğu törel değerler göz önüne alınır, kamu yararını önde tutacak ‘temiz’ insanlar seçilir ve seçim eğik düzleminde demokrasi güçlerini kucaklayan politikalar geliştirilebilirse Türkiye’de aydınlanma ve insanlaşmanın yolu yeniden açılabilir. Uçurumda sürüklenmekte bulunan Türkiye’nin tutunup kendisini düzlüğe çıkarabileceği tek dal budur. Başta CHP’yi yönetenler olmak üzere, herkes özveride bulunmazsa sandıktan çıkacak tepki CHP’yi de bitirir, Türkiye’yi de bitirir.” Kadrocu M. Alpaslan Yener: “Her kurumun başına dindar getiriyoruz diye ülkeyi murdar ettiler.” Ayakçı Burhanettin Seri: “RTE ‘Ayaklar başı yönetemez’ diyor. Doğru söze ne denir, kendisini iktidara taşıyan o ayaklar değil mi?” Küresel ve Yerel Fırıldaklar MERİÇ VELİDEDEOĞLU Başbakan Erdoğan beş on gündür, “Atatürk”, “laiklik” ve “sosyal devlet” diye haykırıp duruyor. Bu üçüne inanmışçasına onlardan söz ediyor. Bir süre önce de “Laiklikle İslam bir arada yaşayamaz, halk isterse laiklikten vazgeçilebilir...” gibi tekerlemeler savuruyordu yine büyük bir inançla... Bugünlerde ise başka bir “üçlü”nün son kavramına takıldı, ister istemez. Anımsanacağı gibi, “mahdum beyler fırıldağı“nın “yumurta”, “mısır” ikilisine şimdi “pirinç” de eklendi. Bu fırıldakların dönmelerinde “IMF” ve “Dünya Bankası“ndan gelen “esinti”nin de rolü var. AKP iktidara gelince, Türkiye’ye bir “Tarım Reformu” sunmuşlar. Başbakan Erdoğan bu “sunu”yu öpüp başına koyduktan sonra anında buyurup tez uygulatmaya başlatmış. İki yıl bitmeden alınan sonuç: Tarımsal üretimde yüzde dört, ekili alanlarda ise 450 bin hektarlık azalma. “Pirinç” fırıldağına geçmek için, Türkiye’de tarımın belini büken bu “reform”un öteki sonuçlarını bir yana bırakıp, Toprak Mahsulleri Ofisi’ne (TMO) değinmek gerek. TMO, bu “reform”la işlevsizleştirilerek içi boşaltılmış; anlamsal değil, somut olarak. Tüm depoları “tam takır”, “kuru bakır”; bomboş. Oysa taşlar yerinden oynadığında, TMO’nun piyasayı yeniden ayarlayıp düzenleme görevi, depolarında stokladığı ürünlere bağlı. Şimdi, devede kulak oranında depoladığı pirincin, önemli bir bölümünü özel şirketlere satmasının ardından fiyatların artması, “fırıldaklar”ın nasıl döndüğünü gösterir. Bunları en “fırıl fırıl” döndüren de “mahdum Unakıtan“ ile zaman zaman birlikte hareket eden bir şirketler grubudur. TMO’nun sattığı pirincin yüzde yirmisini bu şirket grubu almıştır. Bu sırada IMF ile Dünya Bankası‘ndan: Amanın açlık geliyor! Önlem alınsın, savaşlar çıkabilir! çığlıkları yükselir. Türkiye Ziraatçılar Derneği Başkanı İbrahim Yetkin‘in dile getirdiği gibi, bu çığlıklar “timsah gözyaşları“dır. Böyle olduğunu üç dört yıl öncesine uzanıp, IMF’nin yürekleri burkan bir tutumunu anımsayarak da görebiliriz. Açlıkla savaşan, yoksulun yoksulu Etiyopya’da, o yıllardaki kuraklık yüzünden iki milyon insan ölmüştü. Bu sırada ülkenin başına, Londra’da ekonomi eğitimi gören bir başbakan geçer. Olağanüstü bir çabayla ekonomiyi düzene sokmaya çalışır. İnanılmaz ağırlıktaki koşullar içinde çırpınırken, IMF’den yardım istemek zorunda kalır. Onun desteğiyle Amerikan bankasından borç alır. Bir süre sonra, durumu az da olsa yoluna koyunca, çok ağır gelen faiz yükünden kurtulmak ister. Borcunu peşin ödemeye kalkar. İşte o zaman kızılca kıyamet kopar. IMF de, Amerikan hükümeti de açlık içinde kıvranan Etiyopya’nın üstüne çökerler. Faizler ödenecektir. IMF anında yaptırıma geçer. Ülkenin, açlıkla savaşan kırsal kesimine uygun koşullarda kredi veren bankacılığına el atar. Bu yardımı önlemek için bankalara yeni bir düzenleme getirir. Başbakan bunu kabul etmez. IMF’nin bu isteğine uyan komşusu Kenya’nın durumuna dikkat çeker. Kenya’da bir yıl içinde hileli iflasla 14 bankanın içi boşaltılmıştır. Ama IMF direnir. Günde üç bin kişinin öldüğü Etiyopya’ya her türlü yardımı keser. Ülke cehenneme döner. İşte bu sırada kardeş kuruluş Dünya Bankası “sahne”ye çıkar. Tüm bunları dile getiren Nobel ödüllü ekonomist Joseph E. Stiglitz (*) Dünya Bankası‘ndan söz ederken, bir bakıma kuruluşu anlatan, simgeleyen bir yontudan da söz açar. Bankanın Washington’daki binasının iç avlusunda yer alan bu yontuda (heykel), “kör bir adama, bir genç yol göstermekte”dir. “Kör adam”ın yardım isteyen ülkeyi, “genç”in de bankayı temsil ettiği apaçıktır. Dolayısıyla Etiyopya pek uygun düşmüştür. Artık sıra Dünya Bankası‘ndadır. Süreç aynen işleyecektir. Yardım isteyen ülkeleri “kör” olarak algılayış, sanırız, mübarek Başbakanımızın gözünden de kaçmamıştır. Kendisini onaylamayan halkı, “gözleri vardır, görmezler” yani “kördürler” diye değerlendirmesi, onu onaylayanların da “dışardan” böyle görülmesi, Türkiye’yi Dünya Bankası‘nın “gözde”si yapmıştır. Son günlerdeki coşkulu söylemlerden anlaşıldığına göre, 2011 yılına dek Türkiye, Dünya Bankası‘nın “aguş“unda olacaktır. “Mübarek” olsun!.. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr BULMACA SEDAT YAŞAYAN ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1/ Güvenilir ol 1 ma. 2/ Güreşte bir oyun... Ke 2 silen ağacın 3 yerde kalan kü 4 tük dibi. 3/ As5 ker azığı... Dağ sırtlarında geçit 6 veren çukur 7 yer. 8 4/ “ ü namus şişesini taşa 9 çaldım kime ne” (Nesi 1 2 3 4 5 6 7 8 9 mi)... Esnek ve yumu 1 V A R S A Ğ I T şak bir deri elde etme 2 E R İ N Ç S K İ ye yönelik işleme ban 3 Z T O Y A K A yosu. 5/ Satrançta özel 4N A P A N AMA bir hareket... Durgun, 5 İ M F Z E T U T sakin. 6/ Fırında ek6 A N A L I K S A mek, börek, çörek çe7 H E R A D O M virmeye yarayan bir F O R S A tür kürek... Kenar sü 8 E Z A Ü N sü. 7/ Bir yapıtı ta 9 R İ K K A T mamlamak için sonradan yazılan ek yapıt. 8/ Atasözü... Eski Romalıların ulusal giysisi olan uzun harmani. 9/ Halk dilinde domatese verilen ad. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Transfer. 2/ İzmir’in Menderes ilçesinde ünlü bir antik kent... Suudi Arabistan’ın plaka imi. 3/ “Cemal Reşit ”: Bestecimiz... Erkek çocuk. 4/ Sahip... “Dertlilere verdim deva / Hacetini kıldım ” (Yunus Emre). 5/ Halk dilinde ocak ayına verilen ad. 6/ İşaret... Kuzey Amerika yerlilerinin inandıkları doğaüstü güç. 7/ Derileri işleyen kimse, sepici... Peynir suyundan yapılan yağsız ve ekşimsi peynir türü. 8/ Kraliçe... Duman lekesi... Galyum elementinin simgesi. 9/ Çalgıcılara verilen bahşiş. T.C. NALLIHAN ASLİYE HUKUK (AİLE) HÂKİMLİĞİ‘NDEN ESAS NO: 2007/79 KARAR NO: 2008/4 Davacı Hatice Seven tarafından, davalı Mehmet Seven aleyhine açtığı Boşanma davasının 31.01.2008 tarihli celsede verilen kararda; 1 Davanın KABULÜNE, Ankara ili, Nallıhan ilçesi Cendere köyü, Cilt No: 21, Hane No: 30, BSN: 42’de, 11698261284 T.C. Kimlik numarasıyla kayıtlı, Ayşe ve Selahattin kızı 24/04/1964 D.lu Hatice SEVEN ile aynı yerde BSN: 26’da, 11725260396 T.C. Kimlik numarasıyla kayıtlı, Cemal ve Firdevs oğlu 01/07/1963 D.lu Mehmet SEVEN’in BOŞANMALARINA; 2 Müşterek çocuk 13/09/1992 D.lu Ayşegül SEVEN’in velayetinin davacı anneye verilmesine, 3 Velayeti anneye verilen müşterek çocuk Ayşegül SEVEN’in, davalı babanın ister ise her ayın birinci ve üçüncü hafta sonu, cumartesi sabah saat 09.00’dan akşam saat 18.00’e kadar, dini bayramların 3’üncü günü sabah saat 09.00’dan akşam saat 18.00’e kadar, her yılın 1 Temmuz sabahı saat 09.00’dan 31 Temmuz akşamı 18.00’e kadar, çocuğun eğitimöğretim durumlarına engel olmamak şartıyla yarı yıl (sömestr) tatilinin başladığı ilk hafta, pazartesi sabah saat 09.00’dan, takip eden haftanın pazartesi sabah saat 09.00’a kadar, davalı annenin ikametgâhı ya da seçeceği başka bir yerde, şahsi görüşmelerinin sağlanmasına, Karar, davalı Mehmet Seven’e tebliğ edilemediğinden, işbu ilanın gazetede yayınlandığı günden itibaren, 15 gün içinde temyiz talebinde bulunmazsa, kararın kesinleşeceği ilanen tebliğ olunur. 05.03.2008 Basın: 22615 OTOBÜSTEKİLER KEMAL URGENÇ kurgenc?yahoo.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 25 Nisan www.mumtazarikan.com [email protected] Nüfus cüzdanımı kaybettim. Hükümsüzdür. ALİ KIRAN C MY B C MY B (*) J.E. Stiglitz, Le Monde Diplomatique, Nisan 2002
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle