29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 25 NİSAN 2008 CUMA 16 HABERLER ‘Geçmişle yüzleşmek’ ne demek? 2 PROF. DR. TÜRKKAYA ATAÖV MED CEZİR MEHMET FARAÇ Şeyh, Tövbe, Terbiye! Dinci medya ile AKP şakşakçıları dört gündür Kanaltürk’ün bir belgesel çalışması için CHP’den aldığı parayı kullanarak hem CHP’ye hem de iktidarın rezaletlerini deşifre eden bir televizyon kanalına vurmaya çalışıyor. Aynı medya Çalık Grubu’nun parasal sorunlarının AKP’lilerin Katar seferlerinin ardından giderildiğini yazamıyor. Neyse ki Yeniçağ gazetesinden Sabahattin Önkibar bunların dilinden anlıyor: “Minnacık bir Körfez beldesine Cumhurbaşkanı’ndan Başbakan’a ardı ardına seferler düzenlendi. Ülke açısından gezi bilançosuna bakıyoruz, sıfıra sıfır elde var sıfır. Son olarak Başbakan Erdoğan’ın malum ziyareti ve Emir’le yaptığı uzuuuun görüşme. Şimdi birileri çıksa ve Tayyip Bey damadının umum müdür olduğu şirketinin işi için mi Katar’a gidip Emir’le görüştü şeklinde bir soru sorsa, acaba çok mu haksızlık etmiş olur?” Önkibar salt nasıl yandaş medya oluşturulur konusunu değil, AKP’lilerin yazarları nasıl ıslah ettiğini de anlatmıştı: “Ahmet Taşgetiren inançlarında samimi bir insandır. Ne var ki o Taşgetiren bile şimdi pek çok konuya suskun ve de kalemi ipoteklidir. Nasıl olmasın, değil AKP’nin aleyhinde yazmak, zerre bir imada bulundu mu işini kaybediyor. Yeni Şafak yönetimi Ahmet Bey’i AKP’nin aleyhinde yazı yazdı diye kapıya koymuştu. Sonra ne mi oldu? Bilgisi dışında birileri devreye girip Taşgetiren’in affı için bir yerlere şunları fısıldamış: ‘Efendim Ahmet Bey tövbe etti. Af ve mağfiretinizi bekliyor.’ Bilahare bir daha aleyhte yazmaması karşılığında şartlı af çıkıyor.” AKP iktidarının medyaya yönelik operasyonu salt yandaşları arttırmayı hedeflemiyor! Yapılanlar gösteriyor ki, hükümet işsizlikle terbiye edilmiş, ellerine kalem tutuşturulmuş köleler taburu oluşturuyor! İstikamet laiklik, istikamet rejim... Marş marş!.. İleri sürülen sorun “soykırım”ın varlığı ya da yokluğu ise ki odurkimi Ermeni ya da kimi Türk ve Müslüman ailelerinin başlarına gelenler (acılı olmakla birlikte) bu çerçevenin dışında kalır. Ancak, sorun kişisel boyutta da ele alınabilir. Ama konu o zaman soykırım incelemesinin dışına çıkar. Kişisel boyutta kalsa bile, Türklere yapılanların da eksiksiz incelenip gereği gibi değerlendirilmesi gerekir. Doğu Anadolu yalnız kurşunlanarak ve süngülenerek değil, görülmemiş yöntemlerle boğazlanmış çeşitli Müslüman kümelerini örten çok sayıda toplu gömütlüklerle doludur. Bu gömütlükler tanıklar huzurunda birer birer açılıyor. Kaldı ki, yabancı tarihçilerin, giderek kimi Ermeni yayınlarında da bu gerçeklere göndermeler vardır. Birtakım yabancı siyasetçiler bunlardan habersizseler derslerini iyi çalışmadıkları anlaşılır. Ama biliyor ve susuyorlarsa, aktörelerinden kuşku duyulur. 7. Düzmeceler Tarih olaylarının sunumunda zaman zaman sahte “belgeler”in öne sürüldüğüne rastlanıyor. Bu konuda Ermeni tarafı bu yanıltmacı olanağa çok ve sürekli olarak başvurmuştur. Seçtikleri örnekler sıradan kişiyi hemen kazanacak nitelikte, yani duygusallığı ağır basan düzmecelik türündendir. Örneğin, Vasili Vereşçagin adlı bir Rus ressamının 1871’de yaptığı yağlıboya (üstelik oldukça iyi bilinen) ve kurukafalardan oluşmuş tepeyi gösteren bir tablo “barbar Türklerin 1915’te öldürdükleri Ermenilerin kafataslarından oluşup Anadolu’yu kaplayan tepeler” diye sunulmuş, bu düzmece Almanca, Fransızça, Farsça, İspanyolca ya da Bulgarca yazılmış çeşitli kitapların kapağında, yazı içlerinde ve kartpostallarda yer almıştır. Gene örneğin, Mustafa Kemal Atatürk’ün göreceli olarak az bilinen bir fotoğrafının altına ve ayaklarının dibine (aslındaki dört köpek yavrusu silinerek) basit bir fotokurguyla bir (sözde Ermeni) çocuk cesedi yerleştirilmiştir. Araştırma yapma ya da kitap okuma alışkanlıkları ve vakitleri olmayan yabancılar bu çarpıcı örneklerle hemen etkilenmekte ve “Ermeni sorunu”nun özünü kavradıklarını sanarak Türkleri bir sözcükle “barbarlık”la suçlamaktadırlar. Türk tarafı bu konuda dünya kamuoyunun önüne bir tek düzmece bile sürmemiştir. Gene Ermeni tarafının “Ararat” ya da “Musa Dağı’nda Kırk Gün” benzeri çok sayıda filmin ardında aynı yanıltma amacı vardır ve uzun araştırmalar yapmak yerine göze hitap ettiği için kısa süre içinde yandaş kazanmaktadır. 8. tadır. Yurtdışındaki günümüz Ermenilerinin çerçeve dışına çıkardıkları şu önemli gerçekler var: Silahlı ayaklanmalar, Müslüman kıyımları, Osmanlının savaş düşmanı Çarlık Rusyası, İngiliz, Fransız ve Yunanlılarla işbirliği, Türklere karşı savaşlar, 191418 arasında bir düzine savaşa katılmaları, salgın hastalıkların neden olduğu ölümler ve yerleri değiştirilenlerden büyük çoğunluğunun yeni yerlerine varmaları, tehcirin kalkmasıyla birçoğunun eski yerlerine dönmeleri ve bunlardan kimilerinin geniş kıyım yaptıkları gerçeği. Amerikalı Protestan ve Fransız Katolik din yayıcılarına göre, İsa’nın sevgili kulları olan bu kişiler yakıp yıkma, öldürme ve tecavüz gibi bol acımasızlık örnekleri verdiler mi? Evet! Ermeni yayınları (örneğin bugün “Agos” gazetesi) bunlara gereği gibi yer veriyor mu? Hayır! Ermenilerin suçlu olanları hiçbir yargı yerinde bu yaptıklarının hesabını verdiler mi? Hiçbir yerde! Bununla bağlantılı olarak, suç kanıtlanmışsa, onun sorumlusu ortaklaşa olarak tüm halk ya da ulus değildir. Bir suç belirli bir ırktan, etnik kökenden, dinden ya da dilden olanların tümünü kapsamaz. Suç ve ceza yalnız suçu işleyen kişi için geçerlidir. Yakın tarihlerde (2003’te) yayımlanan (“Birinci Dünya Savaşı Sözlüğü” başlıklı) önemli İngiliz kitabında bile (Britanya belgelerine dayalı olarak) “Türkler daha se lar saptanır ve değerlendirmeler yapılır. Yalnız tek bir olayda, üstelik tek bir yan suçlanarak hesap sormak gibi bir yaklaşım seçicilikten de öte bir önyargı örneğidir. Geçmiş olayların tümü içinde birini, aradan geçen uzun süreyi de dikkate almayarak başkalarından ayıklayıp öne çıkarmak, tarih yönteminin onaylamayacağı bir yanlıştır. En başlara gidersek, hele sırasıyla İspanya, Hollanda, Britanya, Fransa, Rusya, Almanya, Amerika ve Japonya’nın büyüme dönemleri yanlış aktarılan efsanelerle doludur. Gerçek olan ise, acımasızlık, kan dökümü, kıyım, eşkıyalık, hırsızlık, gaddarlık, yabanıllık ve sömürü tarihidir. Türkiye’yi sınamak Bu yanlışlar art arda yapılarak konunun siyasal atışmaya dönüştürülmesi beklenen açıklık yerine karmaşa getirir. Eğer tarihte olanları kimi yabancı devletlerin meclisler gibi iktidar kurumları karara bağlayacaksa, o zaman Amerika, Fransa, İsviçre ve Almanya gibi ülkeler açıkça “gerçek bakanlığı” adıyla bakanlıklar da kursunlar. Bugün yaptıkları da adını koymadan aşağı yukarı budur. Bizler de tüm gerçekleri o merkezden öğrenelim(!). Batı dünyası hızla böylesine yalın bir buyurganlığa doğru yol alıyor. Ekonomiyi ondan soruyor, onların kültür kasırgasına hedef oluyoruz. Şimdi de sıra geri kalanını da on 13. 10. tartışmalı ilişkilerinde kendi çıkarlarına uyan yanı desteklemişlerdir. Örneğin, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra oluşturulan Nürnberg ve Tokyo mahkemelerinde savcılar ve yargıçlar kazananlardan, suçlananlar da yeniklerdendi. Oysa, örneğin, Nazi Alman savaş uçaklarının Londra’yı bombalaması gibi Müttefik hava kuvvetleri de Alman sivil yerleşim bölgelerinde taş üstünde taş bırakmamışlardı ve ilk iki atom bombası da Hiroşima ve Nagazaki’de sivillerin başlarında patlamıştı. Tokyo Mahkemesi’nin kuruluş belgesine göre, mahkemenin kararını yenik Japonya’daki Amerikan işgal güçleri komutanı tek başına değiştirebilirdi. Daha sonra, Yugoslavya’da, Sierra Leone’de, Kamboçya’da ve benzeri yerlerde farklı ölçüler kullanıldı. Ayrı ayrı örneklerdeki uygulamalar da değişik olamaz. Değerlendirmelerde çifte ölçülere bağlı kalınamaz. Doğruyu bulmak için yapılan bilimsel araştırmada ve son değerlendirmede hangi yöntemlere başvurulması gerekiyorsa, anlaşmazlıkların aydınlığa kavuşmasında da aynı yöntem kullanılır. Tarih araştırmasında da, bilimin her dalında olması gerektiği gibi, siyaset dışında bağımsız değerlendirme vazgeçilmez koşuldur. rak’ta, Afganistan’da Müslümanir giyim firması mankenlere tesettürlü defile yaptırmış. Zaman “I ları kimin katlettiğini, kimin yar“B dım ve yataklık, hatta stratejik orzaman bikini mayo da teşhir eden kadınlara başörtülü kıyafetler sergiletmişler. Böyle bir şey dine, Kuran’a, Sünnete, Şeriata, fıkha, ahlâkı İslâmiyeye kesinlikle aykırıdır, haramdır.” M.Şevket Eygi, Milli Gazete taklık yaptığını gören gerçek Müslüman, ‘Daha fazla çalışın lan ayak takımı’ diye efelenenlere, gereken cevabı 1 Mayıs’ta meydanlarda verecek.” Arif Nacaroğlu, Evrensel Günah keçisi Hele yabancı bir siyasal iktidar ya da onun parçası, birtakım dış merkezler, onların bilgi yoksulluğu önyargılarıyla yarışan kurulları ve geleceklerini güçlü baskı örgütlerinin acımasına bağlamış görünen siyaset kişileri ulusların tümünü ilgilendiren anlaşmazlık konularını bir pazarlık konusu yapamazlar. Tarih anlaşmazlığa taraf olanlardan birinin günümüzdeki çıkarlarına hizmet edecek biçimde değiştirilemez. Hele “Ermeni sorunu” gibi bir konu Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne katılması için önde gelen önkoşullardan biri gibi açıkça ya da gizli olarak ileri sürülemez. Yalnız Türkiye ya da herhangi bir devlet tek başına “günah keçisi” gibi seçilemez. Geçmişle ve tarihle yüzleşme gerekiyorsa, bu, tüm ülkeler için uygulanabilir olmalıdır. Sayıları iki yüze yaklaşan tüm dünya devletlerinin eksiksiz her biri kendi tarihiyle yüzleşecek olursa, biz de aynını yapalım. Yabancılara ve onlar gibi düşünen kimi yurttaşlarımıza söylemek isteriz ki, aynı süreçten tümümüz geçelim. O zaman, bizi suçlamaya kalkanlar ilk önce kaçan devletler olacaklar. Daha da öte, böyle bir yüzleşmeye hiçbiri yanaşmayacak. Örneğin, ABD yeni kurulan Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne katılmamış, kendi asker ve sivil görevlilerinin başkalarınca hiçbir biçimde yargılanamayacağını duyurmuş, bunun için özel yasalar geçirmiştir. “Savaşı kazananın ya da güçlü olanın kendi tarihiyle yüzleşmesi gerekmez” diye bir şey olamaz. Kendi çıkarları için Türkiye’yi suçlama yolunu seçen hiçbir yabancı devlet böyle bir sınamayı göze alamayacaksa da, buna razı olduklarını bir an için düşünsek bile, Amerika, Fransa, Almanya ya da her hangi bir başkası geçmişinin ipoteği altına sonsuza değin konamaz. Böylesine bir sınamaya herkesle birlikte bizim de razı olduğumuzu bir an için düşünelim. O zaman, Türklerin geçmişi, en beyaz çıkan bir kaçının içinde yer alacaktır. 16. üfusun yüzde 99’u Müslüman alık Grubu, Sabah’ı ve atv’yi almak için bir mucizeye imza “N denilen bu ülkede, laiklik, çağ“Ç daşlık, ilericilik ve aydınlanma adı attı. Şimdi ‘taraflı’ yayınla borcunu ödeyecek!” Mustafa Mutlu, Vatan e görüyoruz ki, Arap şeyhleri“V nin eşleri, bizim ‘ezilmiş, zenci, gerçek halkın temsilcisi’ siyasetçilerimizin eşlerinden çok daha mütevazı giyiniyor. Üstelik saçlarının telleri de gözüküyor!” Türker Alkan, Radikal rtık solun arkasında efsane ‘ör“A güt tabanı’ yok. Olamaz da. Çünkü idealist ‘halk çocukları’ çoktan tükenip gitti. Şimdi Yüksek Yargı’nın gölgesinde çakırkeyif nutuklar atıp, laikçilik sopasıyla varoş sakinlerini döven elitist bir zümre var.” Ekrem Dumanlı, Zaman altında resmen ve alenen din düşmanlığı yapılmaktadır.” Hasan Karakaya, Vakit ferberlik hazırlıkları içindeyken Ermeniler doğuda Ermeni olmayan 120.000 kişiyi boğazladılar, Van’ı ele geçirip devletten ayırdılar, Rus ordularının koruması altında orada bağımsızlıklarını açıkladılar ve 50.000 kişi daha öldürdüler” diye yazmasına (s. 3435) karşın, savaş sonunda hiçbir Ermeni yargılanmamış, yalnız Türkler ceza yemiştir. Bu uygulama “yenginlerin adaletini” simgeler ve yenilenin hakkını işgalci durumundaki güçlü devletin buyurganlığına bırakır. 1918’den sonra Türklere yapılan buydu. Oysa, bu durumda, hak güçlünün olur; sözde hukuk yenginden yana çıkar. lardan öğrenmekte mi? Tarihsel gerçek araştırması bu yoldan kurban edilemez. 17. Bağımsız değerlendirme vazgeçilmez koşuldur. Ayrıca, biliyoruz ki, Türkiye’yi sınamak, onu sanık sandalyesine oturtup gene bir daha yargılamak isteyen yabancıların kendi geçmişleri yoğun, görülmemiş ve uzun sömürü tarihi, hatta ondan da öte, insan haklarını yüzyıllarca çiğneme tarihidir. Asya’da, Afrika’da ve bugün Amerika denen Yeni Dünya’da hem uzak hem de yakın geçmişte uluslararası hukuku ve insancıllığı görülmemiş biçimde ayaklar altına alıp koca anakaraların çeşitli ve milyonlarca halklarına kıymış ve türlü acılar çektirmiş olanlar Türkiye’nin karşısına yargıç ya da savcı gibi çıkamazlar. Amerika, Asya, Afrika ve Avustralya tarihleri Kızılderililere, siyahlara, Çinlilere, Filipinlilere, Magriplilere, Çingenelere, İnuitlere, Güney Afrikalılara, Orta ve Güney Amerikalılara, Avustralya yerlilerine ve Balkanlar’dan Kafkasya’ya Türklere ve öteki Müslümanlara yapılanlar eksiksiz anlatılmadıkça yazılamaz. Yüzyılları kapsayan bu gaddarlıkların yeni halkaları çevremizde bile bugün de sürüyor. Kaldı ki, kimi Batılı ülkeler kazandıkları savaşlardan sonra mahkemeler de kurmuş, başkalarının Yeni Hedef Doğan Grubu mu? Konu yandaş medya yaratma ve yoldaşları yola getirmeye gelmişken, karşıt medyanın nasıl susturulacağına ilişkin önerileri aktarmak gerekiyor. Başbakan Erdoğan’ın özellikle türban tartışmaları sırasında, “Hortumcuları açıklayacağız” şeklindeki sözleri unutulmadı. Erdoğan bir şey açıklayamasa da, AKP medyası Doğan Grubu’nu nasıl sustururuz düşüncesini bir türlü beyinlerinden atamıyor. 10 Şubat’ta Yeni Şafak’ta, “Sadece bir medya grubuna sahip değil Aydın Doğan, hemen her alanda ekonomik çıkarları var. Bu akılla yola devam ederlerse yalnızca medyadaki itibarları elden gitmiş olmayacak” diye aba altından sopa gösteren Fehmi Koru, 14 Şubat’ta ise “Aydın Doğan ticari itibarını düşünerek kendisini kurtaracak bir tutamak bulur da Ertuğrul Özkök ve sandalındakilerin işi pek zor” diyerek ayağınızı denk alın demeye getirmişti! Özkök ise bu tür hedef göstermelere 13 Şubat günü köşesinde, “Hükümetle ters düşmeyi göze almanın elbette riski vardır. Hele hele karşınızda demokrasiyi, kontrolsüz çoğunluk olarak gören bir iktidar varsa korkmanız normaldir” yanıtını vermişti. Peki bunları niye yazdık? Fehmi Koru, Doğan Grubu’na operasyonu şimdi de Ergenekon tartışmaları üzerinden yaptırmak istiyor! 22 Nisan’da, Taha Kıvanç imzalı yazısında, Hürriyet’in Ergenekon operasyonuyla ilgili suskun kaldığını öne sürerek şöyle demişti: “Gözaltına alınan bazı kişilere Aydın Doğan sorusu yöneltildiğini ben de duydum da, onun sebebi ülkemizin en büyük medya patronunun cömertliği sanıyordum. Zorda kaldığında Cumhuriyet gazetesine kâğıt vermek, reklâm desteği çıkmak gibi cömertlikler. Hayır, öyle değilmiş; çok daha ciddi sorular sorulduğu dostumun kulağına gelmekteymiş.” Kıvanç bir gün sonraki, “Çıplak gerçek” başlıklı yazısında ise “Olayın dallanıp budaklanıp kendilerine de bulaşmasından endişe ediyor olabilir Hürriyet takımı. Ya Aydın Doğan’la ilgili sorular soruluyorsa gözaltına alınanlara? Eldeki dinleme kayıtlarında Hürriyet çalışanlarının, amiral gemisi kaptanının da adları geçiyorsa?” demişti. Çelişki bunun neresinde diyeceksiniz? Peki, Taha Bey’in Kanal 7 Deniz Feneri tartışmaları ve devlet eliyle medya yaratma operasyonunu bir tarafa bırakıp Doğan Grubu’nu hedef alması kime hizmet ediyor? 14. Suç ve ceza Bir suç söz konusuysa ve suçu işleyen(ler) saptanmış ve yaşıyorsa, kınama ve cezalandırma söz konusu olabilir. Ancak, suçlama ve ceza yalnız bir taraf için uygulanamaz. Sanıklar ve suçlular tarih ve yargı önünde eşittirler, kişilerden kimileri belirli topluluk, halk, ulus ya da devletten diye ayrıcalıklı durumda olamazlar. Yalnız Osmanlı belgelerinde değil, üçüncü taraf yayınlarında, hatta Ermeni ordularının eski komutanlarının anı kitaplarında ve savaş tarihini inceleyen Ermeni yazarlarının kitaplarında Ermenilerin neden olduğu kıyımların kanıtları bulunmak Gerçek olan... Suç ve ceza, olayla ilgili olmayan yeni kuşakları da içine alamaz. Öyle olursa, kimi ulusların yurttaşlarının, başkalarından farklı olarak, toptan ve istisnasız biçimde, sanki bir günahla doğmakta oldukları onaylanmış olur. Böyle bir yaklaşım metafizik, doğaötesi ve akıldışı bir yorumu geri getirmek anlamına gelir. Ne Türklerin, ne Ermenilerin ve ne de başka bir ulusun bir suç yüküyle dünyaya geldikleri saçma düşüncesi kabul edilemez. Bununla bağlantılı olarak, suçlama ve cezalandırma geriye, diyelim, yüz yıla ya da yüzlerce yıl geriye götürülemez. Tarih incelenir, olay 9. 11. 18. 12. 15. BİTTİ eposta: mfarac?cumhuriyet.com.tr İHD’DEN ‘24 NİSAN 1915’TE NE OLDU?’ PANELİ Erivan’da Türk bayrağı çiğnendi Ermenistan’ın başkenti Erivan’da sözde Ermeni soykırımı iddialarının 93. yıldönümünde gerçekleştirilen resmi anma töreni kapsamında tören alanına Türk bayrağı serilerek çiğnendi. Erivan’daki anıt önüne düzenlenen törende anıta kırmızı ve beyaz karanfiller bırakan kalabalık, Türkiye aleyhine slogan attı. Törene katılanlar yere serilen Türk bayrağını çiğnedi. Ermenistan`ın yeni Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan da eşiyle birlikte anıta çiçek bıraktı ve din adamlarıyla birlikte dua etti. Sarkisyan, 1915 olaylarının ülkesinin dış politika gündeminin ayrılmaz bir parçası olduğunu belirtti. Erivan’da önceki gün de yapılan gösterilerde Türk bayrağı yakılmıştı. (Fotoğraf: REUTERS) ‘Çözüm için konuşalım’ İstanbul Haber Servisi Ermenilere soykırım yapıldığını iddia eden Gomidas Enstitüsü Başkanı, tarihçi Ara Sarafyan, Ermeni sorununun, Türkiye’de çözülmesi gerektiğini belirterek “Biz, beraber bu konuyu çözebiliriz. Çözüm için açıkça konuşalım” dedi. İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi’nce, Bilgi Üniversitesi’nin Dolapdere Kampusu’nda “24 Nisan 1915’te ne oldu?” konulu bir panel düzenlendi. Panelin, 24 Nisan 1915’teki sürgünde öldürüldüğü ileri sürülen Ermeni aydınların anılması amacıyla, Türkiye’de yapılan ilk etkinlik olduğu belirtildi. 1915 meselesinin bu toprakların ortak tarihinin bir parçası olduğunu söyleyen Ara Sarafyan, “Biz beraber bu konuyu çözebiliriz. Konuşuyoruz, birbirimize vurmuyoruz. Barışta her şeyi yapabiliriz” diye konuştu. Çözüm için açıkça konuşulması gerektiğini dile getiren Sarafyan, şöyle devam etti: “Ben korkmuyorum. Başkalarıyla da çalışabiliriz. Resmi tarihçilerle değil. Çünkü onlar memur. Bağımsız akademisyenlerle çalışabiliriz.” Yazar, yayıncı Ragıp Zarakolu da Ermeni toplumunun kanaat önderlerinin toplu bir tevkifata tutulup Çankırı ve Çorum’a sürüldüklerini, tekrar sürgüne yollandıklarında, yollarda oluşturulan çetelerin saldırıları sonucu öldüklerini kaydetti. Zarakolu, “Bu bir anlamda Türkiye’de ikili devlet yapılanmasının ön modeliydi. Görünen ve görünmeyen devlet vardı. Devlet yurttaşlarını sürgüne gönderdi, paralel devlet aygıtı da onların yaşamlarını yolda kaybetmelerine neden oldu” dedi. Bush: 1.5 milyon Ermeniyi anıyoruz WASHİNGTON (AA) Ermenilerin soykırım savlarının yıldönümü olarak kabul edilen 24 Nisan dolayısıyla mesaj yayımlayan ABD Başkanı George W. Bush “Bugün 20’inci yüzyılın en büyük trajedilerinden birinin kurbanlarını, toplu öldürme ve sürgüne zorlamayla Osmanlı İmparatorluğu’nun son yıllarında yaşamlarını kaybeden 1.5 milyon kadar Ermeniyi anıyoruz” dedi. Bush, Ermenistan ve Türkiye arasındaki barış çabalarının yanı sıra “trajik olaylara yönelik ortak bir anlayışın geliştirilmesine ilişkin açık bir incelemeyi” desteklediklerini söyledi. ABD’nin Ermenistan ile güçlü bir ilişkisi olduğunu vurgulayan Bush, “Dağlık Karabağ sorununa kalıcı ve barışçıl bir çözüm bulunması konusunda aracı olarak çalışmaya bağlı kalacaklarını” da belirtti. (24 Nisan 2008 Hürriyet Gazetesi) raştırma yapma ya da kitap okuma alışkanlıkları ve vakitleri olmayan yabancılar bu çarpıcı örneklerle hemen etkilenmekte ve “Ermeni sorunu”nun özünü kavradıklarını sanarak Türkleri bir sözcükle, “barbarlık”la suçlamaktadırlar. Türk tarafı bu konuda dünya kamuoyunun önüne bir tek düzmece bile sürmemiştir. Yine Ermeni tarafının “Ararat” ya da “Musa Dağı’nda Kırk Gün” benzeri çok sayıda filminin ardında aynı yanıltma amacı vardır ve uzun araştırmalar yapmak yerine göze hitap ettiği için kısa süre içinde yandaş kazanmaktadır. A C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle