04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
23 NİSAN 2008 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 17 Tonik Avni Kurtuldu: “AKP’li Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin Cin’i portakal suyunu zemzem toniğe çevirdi!” Yağmur Deniz AKP’li belediye dinci teröriste iş vermiş... “İhale de verebilirdi!” PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU 70 milyar dolarlık kömür rezervi bulunmuş. Bakalım hangi yabancıya verilecek! İtlaf Ahmet Önen: “Pirinç kıtlığı için ‘Stokçuyu ihbar edin’ diyen zihniyetin, yarın ‘Suçluyu itlaf edin’ demeyeceğini kim garanti edebilir?” “BUGÜN 23 Nisan, neşe doluyor insan.” Yalan. Kocaman bir yalan. Ama yine de al sana, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı! Ulusalcılık, kurulmakta olan yeni dünya düzenine yönelik bir tehdit olarak polis kayıtlarına geçirilmiş. Ulusalcılar “terörist” sınıfına sokulmuş ve hükümet emir vermiş, polis “suçüstü” yakalamak üzere ulusalcıları izliyor. Ulusal değerler ayaklar altına alınmış, paspas gibi çiğneniyor. Ulusal varlıklar küresel sermayeye peşkeş çekilmiş, işbirlikçilerle birlikte yağmalanarak satılıyor. Egemenlik bir yanda Allah’ın olmuş, öte yandan Amerika Birleşik Devletleri’nin. Oval Ofis’te ne kadar delik varsa özenle kapatılmış, süpürgeler tavan arasına kaldırılmış, kullanılacak Bayram olanlar orta malı yapılmış. Bundan güzel bayram mı olur; vur patlasın, çal oynasın. Avrupa Birliği, Avrupa Komisyonu, Avrupa Konseyi, Avrupa Komiserliği, Avrupa Şeyi, Avrupa Beyi becerebildiği kadar kendi egemenliğini kurmuş. Avrupa her türlü siparişe açık; bildiri üstüne bildiri yazılıyor; rapor üzerine rapor düzenleniyor. Siparişi verenler de milleti temsil edenler; egemenliği millet adına kullananlar. Kullan kullanabildiğin kadar! Delikler tıkandığı, süpürgeler tavan arasına kaldırıldığı için artık ne yargıyı tanıyorlar ne hukukun üstünlüğünü; ağızlarında demokrasi sakızı, geviş getirircesine şakada şukada çiğniyorlar. Neymiş? Ulusal. Neymiş? Egemenlik. Yalana bak! Sen git çocukları kandır! Adı zaten Çocuk Bayramı... Çocuklar ise ya Kuran kursunda ya tarikat yurdunda. Anımsayacaksınız, adamın biri çok üzülmüştü hani ve 23 Nisan geldiğinde bu üzüntüsünü çocuklara nasıl anlatacağını bilemiyordu. İşte 23 Nisan geldi. Çareyi, çocuk diye kazık kadar bir adamı “maskot” yapmakta bulmuşlar. Karşılıklı oturur dertleşirler artık! Gel birader, bu bayramın adını değiştirelim. Bundan böyle adı “Uluslararası Ergenlik ve Her Aileye En Az Üç Çocuk Bayramı” olsun. Size de zaten bu yakışır! Avrupa Birliği, Bağımsızlık ve Sosyalizm Öyle bir aydın kesimi türedi ki ‘bağımsızlık’ üzerine yazdıklarını okuyunca, söylediklerini dinleyince şaşkınlığa düşüyorum. Avrupa Birliği söz konusu olduğunda Türkiye’nin siyasal, ekonomik, kültürel bağımsızlığını savunanlara karşı hemen diş gıcırdatmaya başlıyorlar. Davranışları bana Kurtuluş Savaşı sırasındaki mandacıları anımsatıyor. Doğal ki, bağımsızlıktan yana çoğu insanımız gibi ben de Türkiye’nin gelecekteki yerini Avrupa Birliği içinde görüyorum. Bağımsızlığı ve AB üyeliğini birbiriyle çatışan konular olarak değerlendirmiyorum. Bugün Almanya ile Fransa’nın, İspanya ile İtalya’nın, Hollanda ile Finlandiya’nın Avrupa Birliği’nin üyeleri olarak bağımsızlıklarını, ‘ulusdevlet’ niteliklerini yitirdiğini söyleyebilir miyiz? Eğer bir ‘bağımlılık’ söz konusu ise bu, ‘karşılıklı, eşit’ bir ilişkidir ve bu ilişkide ezenezilen, boyun eğdirtenboyun eğen bir taraf yoktur. ??? Ne var ki Türkiye için durum farklıdır; Türkiye, henüz ‘aday ülke’ durumunda olduğu gibi AB ile 5 Mart 1995 günü zamanın başbakanı Tansu Çiller tarafından imzalanan ve havai fişeklerle kutlanan Gümrük Birliği Anlaşması ile ekonomik bağımsızlığını bir altın tepsi içinde Avrupa’nın gelişmiş ülkelerine ‘karşılıksız olarak’ sunmuştur. Başka hiçbir aday ülke için söz konusu olmamış ve olmayan Gümrük Birliği Anlaşması, Türkiye’ye olası AB üyeliği için bir önkoşul olarak dayatılmıştır. Kuşkusuz ki AB üyeleriyle Türkiye arasındaki dış ticaret hacmi bu anlaşmadan sonra hızlı bir büyüme göstermiş, fakat üçüncü ülkelerle olan ekonomik ilişkilerimizin önüne aşılması zor duvarlar örülmüştür. Türkiye’nin AB üyeliği Gümrük Birliği Anlaşması’yla birlikte güvence altına alınmış olsa, bu belki kabul edilebilir bir durum olarak görülebilir, fakat böyle bir güvence, üyelik garantisi ortada yoktur. Dünya ekonomisinin yapısal bir krize doğru gittiği bu dönemde üçüncü ülkelerle olan ticaretinde AB’nin icazetine muhtaç olan Türkiye’nin eli kolu bağlanmakta, sürekli pazar yitirmektedir. Okurlarıma bu konuda Prof. Dr. Türkel Minibaş’ın, Prof. Dr. Erol Manisalı’nın kitaplarını okumalarını öneririm. ??? Kimi okurlarım, bir sosyalistin, Türkiye’nin Avrupa Birliği üyeliği konusunda olumlu düşünceler taşıyor olmasını yadırgayacaklardır. Hemen söyleyeyim, ben, salt ülkemizi ‘çağdaşlaştıracak’, insanlarımızı ‘uygarlaştıracak’ diye ‘AB’ye girelim’ diyenlerden değilim. AB üyeliğini eğer bir Almanya’nın, bir Fransa’nın ya da bir İtalya’nın konumunda olacaksak savunurum. Türkiye’nin bağımsızlığını ve demokratikleşmesini bu konuma gelmenin önkoşulları olarak görürüm. Türkiye bugün bu önkoşullara sahip değildir. Yukarıda adlarını verdiğim ülkelerin tersine, iktidarlar ‘özelleştirme’ adı altında, devlete gerekli durumlarda ekonomik hayata müdahale gücü veren kamu kuruluşlarını yabancı yatırımlara peşkeş çekerek elden çıkarmışlar, bankacılıktan sanayiye, enerjiden iletişime, ticaretten turizme kadar ekonomimizi emperyalist güçlerin ellerine teslim etmişlerdir. Ekonomisi bağımsız olmayan bir ülkenin siyaseti de kültürü de bağımsız olamaz. Türkiye bugün her yanıyla emperyalizme bağımlı bir ülkedir. Öte yandan bağımlı bir ülke ancak emperyalist güçlerin icazetleri ölçüsünde demokratikleşme olanaklarına sahiptir. Hangi alanda demokratikleşecek, hangi alanda özgürlükler kısıtlanacak, bunu belirleyen yabancı komiserlerdir. Ülkemize son yıllarda gelip giden onca yabancı komiserin ağzından bir kez olsun iğdiş edilen sendikacılığımıza ilişkin tek sözcük çıkmamış olmasının nedeni budur. ??? Avrupa Birliği’nin, çeşitli ülkelerin sermaye gruplarını buluşturan, Avrupa kapitalizmine siyasal/hukuksal ortak çatı oluşturan bir yanı vardır, fakat aynı zamanda da emeğin bütünleşmesine, halkların birliğine de siyasal/hukuksal olanaklar sağlamaktadır. Dolayısıyla sosyalistler açısından baştan ve mutlaka reddedilmesi gereken bir proje olarak görülmemelidir. Tartışalım, derim. eposta: [email protected] SESSİZ SEDASIZ (!) Gazi sınıfı büyük vekillerin ilk gazvesi SAYIN ve değerli milletvekillerinin eylem ve tasarrufları sonucu Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Türkiye Büyük Milletvekilleri Meclisi’ne çevrildiğini söylüyor Osman Türkoğuz ve şöyle diyor: “Sayın ve değerli milletvekilleri memur ve emeklilerden zorunlu olarak kesilen, sağlık giderleri katkı payından, kendilerini gazi sınıfına sokarak kurtuldular. Bu arada Meclis Genel Kurul Salonu’nda verilen ‘Kamer Genç Meydan Muharebesi’nde de, bulanık sularını durulandıran Kamer Genç’e aslanlar gibi saldırarak ilk şanlı gazvelerini büyük bir cesaret ve özveri ile verdiler. Fakat muharebeden kesin sonuç bazı münafıkların araya girmeleri nedeniyle alınamadı. Zafere ulaşılamasa da bu gazveye bilfiil, yaşamlarını tehlikeye atarak iştirak edenlere kırmızı şeritli, oturdukları yerden yumruk sallayanlara kırmızı beyaz şeritli, huşu içersinde dua ederek gazilerin Niyazi olmalarını önleyen iman sahibi mücahitlere de beyaz şeritli gazilik madalyası verilmesini Türkiye Büyük Milletvekilleri Meclisi Başkanlığı’na arz ve teklif eylemek istemekteyim.” Bilgi olsun; din uğruna yapılan savaşa “gazve” deniyor. Örnek: Gazvei Bedir, Gazvei Hendek. Gavurlara karşı yapılan savaşa da malumunuz olduğu üzere “gaza” deniyor ve gazadan salimen dönenler gazi oluyor. Koruma M. Alpaslan Yener: “Dün ABD Başkanı’ndan icazet alıp bugün ABD Dışişleri Bakanı’na yalvaranlar yarın iktidarını korumak için Pentagon’a başvurursa şaşmamalı.” Değişik Vahdi Bingöl: “Gerçekten değişmişler; baksanıza keferenin ipine sarılıyorlar!” ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AÇ behicak?yahoo.com.tr Yüzümüz Kızarmadan... TBMM’nin kuruluşunu bayramlaştırdığımız “23 Nisan”ın çocuklara adanması, aynı zamanda “çocuklaş(tır)mak” demek midir? Ülkenin hem “teslimiyetçi gericilik”ten, hem de “işgalci emperyalizm”den kurtarılması için, vatanın temsilcilerinden oluşan bir meclisin kurulması, sadece çocukların bayramı olabilir mi? Yıllardır süregelen “içtenlikten yoksun çocuk sevgisi gösterileri” değil midir 23 Nisan’ın aynı zamanda “ulusal egemenlik” olduğunu “unutturan”? O kadar ki her türlü sömürgeci dayatmalarına rağmen hâlâ “kurtuluş kapısı” olarak görüle(bile)n AB’ye bile 23 Nisan “dünyanın tek çocuk bayramı” olarak tanıtılıyor; bununla da övünülüyor. Aynı bayramın “AB’nin babalarının işgal ve zulmünden ülkeyi kurtarmak için katılımcı bir meclisle yürümeye başlama”nın kutlanması olduğunu ise onlara anlatan varsa beri gelsin... 88 yıl önce... Bugün kim, hangi ulusal sorunumuzu önemsiyorsa; Osmanlı’dan Cumhuriyete geçişi sağlayan atalarımızın, aynı konularda neleri hedeflediğini bilmeleri de gerekiyor. Bunun için de 23 Nisan’da lik hükümet görevleri, “Maarif Vekâleti” (Eğitim Bakanlığı) için öngörülen çalışmalar kapsamında tanımlanmış. Çünkü Cumhuriyetin önderleri, “kültür”ü, şimdiki gibi “turistik kazanç kaynağı” olarak görmediler. Ulusal değerlere bağlı ve geçmişten gelen kazanımları sahiplenen bir toplumsal eğitimin temel kaynağı olarak kabul ettiler... Bu nedenle, yine bugünkü 23 Nisan kutlamalarında, örneğin Kültür ve Turizm Bakanı ile Milli Eğitim Bakanı’nın çocuklarını da yanlarına alarak herkese anımsatmaları gereken 1920 programında, “kültür ve eğitim” bakın nasıl yer alıyordu: “Halk kütlesinden lügatleri toplayarak dilimizin kamusunu yapmak, bizde ruhu milliyeyi nemalandıracak asarı tarihiye, edebiye ve içtimaiyeyi erbabına yazdırmak, asarı atikai milliyeyi tescil ve muhafaza eylemek, garp ve şarkın müellefatı ilmiye fenniyesini dilimize tercüme ettirmek, hasılı bir milletin hıfzı hayat ve mevcudiyeti için en mühim amil olan maarif umuruna dikkat ve gayreti mahsusa ile çalışmaktır.” Her biri ayrı ayrı kucaklanması gereken bu tümceler arasındaki “asarı atikai”nin (eski eserler) korunmak üzere tescil edilmesi hedefi ile aynı yıllardaki “milli mücadele koşulları” birlikte düşünüldüğünde, aklı başında herkesin şunu sorması gerekmiyor mu? “Ülkede yedi düvele karşı savaşılırken, kaynakların belki de tamamının öncelikle cephelerdeki mücadeleye ayrılması gerekirken, hükümete böylesi görevler verilmesi, ne anlama geliyor?” Anlamı, gerçek “vatansever”liktir... Kurtuluş mücadelesinin zaferle sonuçlanmasında bile büyük payı olan efsanevi “ulusal bağımsızlık kararlılığı”nın tarihsel köklerle de güçlendirilmesini öngören, gerçek çağdaş uygarlık bilincidir. Yaşamsal görev Atatürk, birçoklarının ne yazık ki hâlâ kavrayamadıkları bu “yaşamsal” görevi şöyle özetlemişti: “Bir vatanın sahibi olmanın yolu, o topraklarda yaşanmış uygarlıkları tanıma ve sahip olmaktan geçer.” 23 Nisan, TBMM’nin işte bu soylu fikirlerle kurulmuş olmasının da bayramıdır... Yüzümüz kızarmadan, çocuklara anlatabilir miyiz? [email protected] ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com BULMACA HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN [email protected] SEDAT YAŞAYAN Meclis kürsüsünden tüm milletvekillerine, hatta canlı TV yayınlarıyla tüm ulusa okunması gereken bir kaynak var. “Birinci İcra Vekilleri Heyeti”nin, yani Türkiye’yi kurtuluş savaşına hazırlayan “Bakanlar Kurulu”nun görev tanımı olan, 5 Mayıs 1920 tarihli “1. TBMM Hükümeti Programı”... Sadece 88 yıl önceki Meclis’in bugünden nasıl daha ileri hedefler belirlediğini göstermekle kalmıyor; “zamane” hükümetlerinin, yine o birincisinin yurtseverliğine bakılarak “nerede yamuldu”klarını anlamamıza da ışık tutuyor... Savaş ortamında... TBMM’nin 20 Mayıs 1920 tarihli ilk hükümet programında, bu köşenin özel ilgi konusu olan kültürel gelişme ve tarihsel birikimlerin yaşatılmasına yöne TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 23 Nisan www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 SOLDAN SAĞA: 1 1/ Akdeniz Bölgesi’nde, yurdu 2 muzun en önemli 3 rafting merkezle 4 rinden biri olan akarsu. 2/ Radon 5 elementinin sim 6 gesi... Yatak dol 7 durmaya yarayan yün, pamuk, kıtık 8 gibi şeyler. 3/ Gü 9 cü bir işe yetmez 1 2 3 4 5 6 7 8 9 olan... Bir resmi, sulandırılmış renklerle boyama 1 K U N T R A Ü N ya da gölgeleme biçimi. 4/ 2 A C U R Z A R A Güney Anadolu’ya özgü, 3 D U H U L İ Y E üzerine köpük helva ko 4 A B V İ Z İ T E nulan cevizli bir hamur 5 R E V A K N İ Ş tatlısı. 5/ Dört Halife’nin 6 K A K A Ç ME sonuncusu... Öğütülmüş A S L tahıl... Duman lekesi. 6/ 7 A U R A 8 F İ R A K İ Y E Argoda peşin paraya veriÇ I T A K len ad... Tavlada elinde 9 S O S kırık pulu bulunan oyuncunun attığı elverişsiz zar. 7/ Fırsat. 8/ Eski Mısır’da güneş tanrısı... Kilime benzer, renkli ve motifli uzun yolluk. 9/ Şeker ve limonla içilen sıcak su... Yağmur suyunun biriktiği çukur yer. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Endonezya’da, tarihin en büyük püskürmesine (1883) sahne olan etkin yanardağ. 2/ Bir şeyin başka bir şeyden daha önemli kabul edilmesi. 3/ İri ve siyah taneli sofralık bir üzüm cinsi. 4/ Bir ilimiz... Halk şairi. 5/ “ derdim var birbirinden seçilmez / Bir ayrılık bir yoksulluk bir ölüm” (Karacaoğlan)... Bir gösterme sıfatı. 6/ İstanbul’un Çatalca ilçesinde, “yaban hayatı koruma alanı” kapsamına alınan ormanlık bir bölge ve koy. 7/ Kastamonu’nun bir ilçesi... Kedi ya da köpek yavrusu. 8/ Bir vidada iki diş arasında kalan çukur bölüm... İsrail’in plaka imi... Bir nota. 9/ Yaşar Kemal’in, “Yağmurcuk Kuşu”, “Kale Kapısı” ve “Kanın Sesi” adlı yapıtlarından oluşan roman üçlüsü. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle