07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 27 MART 2008 PERŞEMBE 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER EVET / HAYIR OKTAY AKBAL Kültür Politikaları... Prof. Olcay KIRIŞOĞLU PENCERE çimde toplumu bugün getirdiği noktaya bakıldığında; emeksiz sözde başarı, akademik çevrelerde aşırma, bilmediği konuda konuşma, kurnazlık, sahtekârlık, düzenbazlık, çevreye ve insana saygısızlık, takıyye Cumhuriyetin vurguladığı ahlak ilkelerinin yerini almıştır. Söylemleri; işini bilme, gemisini kurtarma, köşe dönmedir. Bütün bunlar bir anlamda Cumhuriyetin kazanımları kullanılarak yapılmaktadır; demokrasi bir araçtır, inanç istismar edilerek günlük politika aracı haline getirilmiştir, eğitim örgütlenme ve genç beyinleri yıkama aracıdır. Kültür; Osmanlı’ya özlemle salt gelenekselle sınırlandırılan gelişmeye, yeni yaratımlara kapalı, tutucu bir politika içine hapsedilmek istenmektedir. Kültürel anlamda Cumhuriyetin kazanımlarını korumak, kollamak ve yaşatmak üniversitelere, yüzünü aydınlığa dönmüş sivil toplum örgütlerine düşmektedir. Üniversiteler kültürel anlamda okullarla işbirliği içinde olmalıdırlar. Okullarla birlikte ortak projeler üretmelidirler. Halka açılmalı, kültürel anlamda herkesin anlayacağı dilde onları aydınlatmalıdırlar. Eğer, ulaşılan kitlelerde art niyet ve koşullanmışlık yoksa, bu emeğin hiç boşa gitmediği görülecektir. Türklüğü Savunmak Suç mu? Türklüğü, Türk olmayı, Türklüğü savunmayı neredeyse suç sayacaklar!.. Hele şu “ulusal” sözcüğü yok mu, başdüşmanları!.. Millet olmaktır, ulusal olmak! Milletini sevmektir. Milletinle gururlanmaktır. Milletinin yücelmesini istemektir. Ama şeriatçı kafalar bunu anlamaz, benimsemez. Çünkü onlar için ulusalcılık temelinden yanlıştır, bölücülüktür! Önemli olan ümmetçiliktir, ulusalcılık değil!.. Dergileriyle, kitaplarıyla, yazılarıyla, yaşamının tüm evreleriyle gerçek bir halk dostu, düşüncesini her durumda savunmaktan çekinmeyen bir kişi: Doğu Perinçek... Gerçek bir hekim, bir bilim adamı, İstanbul Üniversitesi’nin eski rektörü, konuşmaları, çalışmalarıyla Atatürk devriminin önde gelen bir insanı, Prof. Dr. Kemal Alemdaroğlu... İşçi Partisi’nin önde gelen aydınlarından, Ulusal Kanal’ın yöneticisi Ferit İlsever başta olmak üzere, “ulusalcı” adı verilen bir grubun üyesi olmakla suçlanan tüm aydınlara geçmiş olsun! Ümmetçiliğe karşı ulusalcılık... Bilmem gerçek suçları bu mu? ??? Değerli dostum Doğu Perinçek, Türk ulusuna yönelen ağır suçlamalara karşı verdiği onur savaşımını bakın nasıl anlatıyor: “İsviçre’de TTK Başkanı Prof. Yusuf Halaçoğlu hakkında Ermeni katliamını reddettiği için soruşturma açılması üzerine 7 Mayıs 2005 günü Lozan’da ve akşamı Bern’de Almanca basın toplantıları yaparak Ermeni soykırımının uluslararası ve tarihsel bir yalan olduğunu Avrupa kamuoyuna açıkladım. Amacım Avrupa’da Ermeni sorununa ilişkin gerçekleri açıklamak isteyenlere karşı yaratılan terör havasını dağıtmaktı... 2224 Temmuz 2005 tarihleri arasında düzenlenen Lozan 2005 Harekâtı’na katıldım. 22 Temmuz günü Zürih’te düzenlenen basın toplantısında Almanca bir konuşma yaparak, özetle Ermeni soykırımının uluslararası ve tarihsel bir yalan olduğunu tekrar belirttim. Ertesi gün Wintertur Kurultayı’ndan sonra gözaltına alındım ve savcılıkta verdiğim ifademde gerçekleri anlatmaya devam ettim... 1820 Eylül tarihleri arasında İsviçre’ye bir gezi daha yaptım. 18 Eylül günü Bern şehrinde verdiğim Almanca konferansta ve 19 Eylül günü Zürih’te yaptığım Almanca basın toplantısında İsviçre kamuoyuna Ermeni soykırımı yalanları üzerine görüşlerimi açıkladım. Basın geniş yer verdi ve hakkımda açılan soruşturmaların sayısı 4’e çıktı. 20 Eylül günü Lozan Sorgu Yargıçlığı’nda ifade verdim. O günün akşamı sorgu yargıcı İsviçre televizyonlarından, hakkımda takipsizlik kararı verdiğini açıkladı. Haber, İsviçre Devlet Televizyonu SF 1’de ‘Perinçek İsviçre devletini dize getirdi’ başlığıyla duyuruldu.” İşte “ulusalcı” Dr. Doğu Perinçek!.. İşte yabancı ülkelerde Türklüğe onur kazandıran çalışmaları... Anlayan anlar! Not: Doğu Perinçek’in Kaynak Yayınları’nda çıkan “Ermeni Sorununda Strateji ve Siyaset” adlı kitabından alınmıştır. C umhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün Cumhuriyet kurulduktan sonra ele aldığı ilk önemli konu eğitimdir. Atatürk eğitimde reformu şu sözlerle gündeme getirir: “Ordularla kazanılan bir zafer ancak yol açıcıdır, yalnız bir araçtır. Gerçek zafer ise öğretmenlerin oluşmasına aracı olacakları uygarlık yolundaki başarılarıdır.” Bu görüş ışığında eğitimde reform iki ilkeye dayandırılır: Çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmak. Yaşamın her alanında tam bağımsız olmak. Ulusalcılık, laiklik, devletçilik, eğitimde reformun dayandırıldığı öteki ilkelerdir. Cumhuriyet dönemi kültür politikası yukarıda sayılan erdemler ışığında “yaratıcı insan yetiştirme” üzerine kurulmuştur. O dönem kültür politikaları şöyle özetlenebilir: Bireysel gelişmede ve toplumsal kalkınmada öncelik eğitimindir. Eğitimde ulusal birliği sağlayacak, ulusal ve kültürel kimliği pekiştirecek ve ortak idealler oluşturacak değerler üzerinde durulmalıdır. Hızlı kalkınmada düşünen, yaratan, üreten insana gereksinim vardır. Sanat; sonsuz deneyime, düşünmeye, tasarıma, anlatıma ve yaratıma olanak vermesi ile gelişmede en etkin rolü oynar. Cumhuriyet her konuda olduğu gibi kültürel gelişmede de en parlak dönemi hazırlamıştır. Bu bağlamda kültür politikaları bütün kurumları ile uygulamaya konur. Halkevleri, Köy Enstitüleri, Gazi Orta Öğretmen Okulu, meslek okulları, konservatuvar, Devlet Tiyatroları, senfoni orkestrası, opera, bale gibi kurumlar o politikaların yine o yıllarda ödünsüz uygulandığı kurumlardır. Bugün kimisi (Halkevleri ve Köy Enstitüleri) yaşamasa da hepsi ulusal ve kültürel kimliğimizin aydınlık yüzünün birer simgesidir. Cumhuriyetin ilk yıllarında kültürel gelişmede başarılı olmanın iki nedeni vardır. Birincisi, kültür politikaları üretenler ile eğitim politikası üreten ve uygulayanlar arasındaki uyumdur. Bu uyum kültürel gelişmişlikte en büyük etkendir. İkincisi, Cumhuriyet idealleri ile Türkiye gerçeklerini görme ve aradaki boşluğu kapatma çabalarındaki azim ve kararlılıktır. Oysa, karşıdevrimin açık ya da kapalı bi RTE Görevini Yerine Getirmeli... Salıverildikten sonra yayımlanan ilk yazımda, yalnız “biz”den değil, ara sıra “ben”den de söz açacağımı haber vermiştim... Her koşulda uyuyabilirim ben, bunun çok yararını gördüm... Kimi zaman yüzeyde, kimi zaman da derinleşerek süregelen bu uykularda rüya ile gerçek arasında gidip gelirim... ? Terörle Mücadele Şubesi’nde bir masanın önündeki iskemlede oturuyorum, uykum geldi, karşımda bir polis var... Susuşuyoruz... Gözlerimi kapattım, daldım dalıyorum, birden aklıma geldi: Sakın bu görevli polis bana bozulmasın?.. “Herif beni hiçe sayıyor” demesin?.. Gözlerimi açtım, gördüm ki o da bana bakıyor... Acaba ne düşünüyor?.. Ruhsal durumu nasıl?.. ? Televizyonda, Başbakan RTE’yi kürsüde izlerken, kameralar zum yaptıklarında merakla bakarım... Konuşuyor, ama, acaba ne düşünüyor?.. Kafasının arkasında ne var?.. Ruhsal durumu nasıl?.. Doğrusu son günlerde bu sorulara olumlu yanıt vermek çok güç... Başbakan gerilim içinde... Hem kendisine, hem ülkeye zarar verebilecek bir konuşlanmada... ? Ergenekon soruşturması için gözaltına alındığımda bir büyük tepki oluştu, adımı ve kimliğimi sarıp sarmaladı, bu birikim beni düşündürdü: Ben şimdi nasıl bir tutumu yeğleyeyim?.. Birikimi, gerilimi, oluşan tepkileri iktidara karşı haklı bir saldırı kampanyası için mi kullanayım?.. Bu yöntemi yakıştıramadım kendime... Ben’i geriye itip Biz’i düşünmek zorundaydık... Dedim ki: “ Ülkedeki gerilimin düşmesi için gerekli uzlaşmayı sağlamak Başbakan Erdoğan’ın görevidir...” Gazetecilerin bu konudaki sorusu üzerine Başbakan şöyle yanıt vermiş: “ İlhan Selçuk bunu söylüyorsa ben de aynı şekilde Sayın Selçuk’a söylüyorum ki yönetiminde bulunduğunuz gazete de dahil olmak üzere medyanın gerek şahsımla alakalı, gerek partimle alakalı şu ana kadar yaptıklarını ne yapacağız?.. Köşe yazarlarının şahsımla ilgili hakarete varan ifadelerini, yorumlarını nereye koyacağız?..” Anlaşılıyor ki Başbakan Recep Tayyip çok gerilimli... ? Başbakan gerilim, öfke, tepki yüzünden, konuşmasında mantık sağlığını da koruyamıyor. Bir Başbakan ne demek?.. Hükümetin başı.. Havada uçan kuştan bile sorumlu kişidir Başbakan; ülkenin “huzurunu, istikrarını, güvenliğini” sağlamakla görevlidir... Devlette ve ülkede huzur Başbakan’dan sorulur... Ama, RTE diyor ki: Medyada bugüne dek bana yaptıklarını, yazdıklarını, söylediklerini ne yapacağız?.. Kısaca “uzlaşmayı reddediyor” Başbakan... Öfkeli ve kızgın... Oysa, medyayı bir yana bıraksın, Cumhuriyet’i de unutsun, ana muhalefet partisiyle uzlaşsın... Tayyip Erdoğan, Cumhuriyet gazetesini ana muhalefet sanıyorsa, yanılıyor demektir... ? Savcının talimatı üzerine polisler sabahın dördünde evimde arama tarama yaptılar, beni gözaltına aldılar; bugün dışardayım, ama, “Ergenekon dosyası”nda sıfatım “şüpheli”... Yargıya güveniyorum... Tayyip Erdoğan’ın adı da “Kapatma Davası” iddianamesinde yazılıdır. İddianame doğrulanır, mahkeme karar verirse hem partisi kapatılacak, hem RTE’ye siyaset yasağı uygulanacaktır... Türkiye’de hukuk, anayasa, yargı varsa, bu süreçler işleyecektir... Ben sinirleniyor muyum?.. Başbakan da sinirlenmesin, yargı süreçlerini önlemeye kalkmasın, başbakanlığını sürdürsün, ülkede huzuru sağlamaya çalışsın... Görevi budur!.. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle