03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 22 MART 2008 CUMARTESİ 6 HABERLER CHP lideri Baykal, hükümetin kadrolaşma sürecini aşıp daha tehlikeli bir yola girdiğini söyledi: AKP kendi derin devletini inşa etme noktasında ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, “AKP, iktidarının 2. döneminde kadrolaşma dönemini geride bıraktı. Şimdi kendi derin devletini inşa etme aşamasına gelmiştir. Bu böyle gitmez, gitmemelidir, gidemez” dedi. Baykal, gazetemiz İmtiyaz Sahibi ve Yayın Kurulu Başkanı İlhan Selçuk’un da aralarında bulunduğu gözaltılarla ilgili olarak da “Yargı sürecine saygılıyız. Ama memleketin saygıdeğer düşünürlerini, yazarlarını, demokrasiye inanan insanlarını baskı altına almak için iktidar olanaklarının kullanılması hiçbir şekilde kabul edilemez” açıklamasını yaptı. Baykal, dün Parti Meclisi toplantısı öncesinde bazı değerlendirmeler yaptı. “AKP iktidarının ikinci döneminde Türkiye’nin hiçbir demokratik ülkede kolay rastlanmayacak büyük çatışmaların, kırılmaların ve gerginliklerin sıradanlaştığı yeni bir dönemin içine girmiş gözüktüğünü” vurgulayan Baykal, şunları söyledi: “AKP’nin son seçimden sonra oluşturduğu bu iktidar, daha şimdiden açık bir şekilde görülmüştür ki Türkiye’ye hiçbir şekilde yaramıyor. AKP’ye yarayacak mı yaramayacak mı onu da göreceğiz. AKP artık kadrolaşma dönemini geride bıraktı. Şimdi kendi derin devletini inşa etme noktasına gelmiştir. AKP’nin bir süredir yaygın bir şekilde yürürlüğe koyduğu kadrolaşmasının meyvelerini toplama noktasına gelmeye başladığına tanık oluyoruz. Öyle anlaşılıyor ki AKP kendi derin devletini inşa etme çabası içindedir. Derin devletin kendine göre derin hukuku bir ihtiyaç olarak ortaya çıkar, anayasası bir ihtiyaç olarak ortaya çıkar, yargı bir ihtiyaç olarak kendisini gösterir. Türkiye çok tehlikeli bir çatışma ortamına sürükleniyor. Hiçbir de CUMARTESİ YAZILARI ATAOL BEHRAMOĞLU Sıkılmaya Hakkımız Yok… Dünya Şiiri Günü kutlamaları için geldiğim İzmir’de, yarın (cumartesi) çıkacak yazım için yukarıdaki başlığı atmış, ilk paragrafı yazmış, kahvaltıdan sonra devam etmek üzere restorana inmiştim. İlhan Selçuk da aralarında, toplam sekiz kişinin gözaltına alındığı haberi başıma bir taş gibi indi. Seksen yaşını geride bırakmış olan İlhan Selçuk gözaltına alınıyor. Büyük bir yurtsever, gelmiş geçmiş en büyük Aydınlanma savaşımcılarından biri, seçkin yazar, bilge ve eşsiz bir kişilik. Birkaç gün önce gazetede, merhaba demek ve yeni çıkan şiir kitabımı vermek üzere odasına uğradığımda, sohbetimizin bir yerinde ve konu bambaşkayken, resmiyeti de bir yana bırakarak içimden gelen cümleyi söyleyivermiştim: “İlhan Ağabey, ben senden çok şey öğrendim…” İlhan Selçuk’tan neler mi öğrendim: Akıl, sağduyu, sükunet, herhangi bir konuyu irdelemedeki zekâ ve mantık kıvraklığı, kararlılık, araştırma ve dile getirme cesareti… Bütün bunların yanı sıra o, ne kadar gizlemeye ve üstüne gelindiğinde mizahla örtmeye çalışsa da, tanıdığım bütün insanlar, yazarlar, sanatçılar içinde, iç dünyası en zengin, en derin, en duyguyla dolu olan ender bir kişiliktir. Şimdi bu İlhan Selçuk gözaltına alınıyor. Niçin, kimin tarafından? Bugünkü (cuma) yazısına bakıyorum. Başlık: “RTE, XIV. Louis mi?” Her şey yeterince açık değil mi? Sevgili okurlar, bu hiç hesapta olmayan, yeni, zorunlu girişten sonra, sözünü ettiğim bir önceki paragrafı aşağıya aynen alıyorum… ??? AKP büyük bir can sıkıntısı olarak ülkenin tepesinde durmaya devam ediyor. Gerçekliği göz göre göre tersine çevirme ve adına ne derseniz deyin aynı türden her çeşit kötülük, ülkemizin hayatını hiçbir zaman bu kadar kaplamamış, kişisel hayatlarımızı bu ölçüde baskı altına almamıştı. Bu bir rastlantı mı? Eninde sonunda atlatılabilecek geçici bir olgu mu? Sadece AKP ile ve bu partinin bugünkü yönetimiyle ilgili bir durum mu? Böyle olmadığı bugün artık apaçık gözler önündedir. İktidardaki dinci partinin ideolojisi Amerika Birleşik Devletleri’nin saldırgan politikasıyla örtüşüyor. Bu parti, pervasızlığını bu örtüşmenin sağladığı destekten alıyor. Başta Almanya ve Fransa’dakiler olmak üzere sözüm ona Avrupa Birliği ülkelerindeki bugünkü yönetimlerin Türkiye’ye karşı bilgisiz, kaygısız, duygusuz, düşmanca tutumları da bu desteğe ek bir güç sağlıyor. Böylece de, eşyanın doğasına aykırı, şaşılacak şeyler oluyor: Yukarıda saydığım kötülükleri kişiliklerinde simgeleştiren örgütlerin ve kişilerin, ülkenin siyasal yaşamından çoktan çekilip gitmeleri gerekirken, inanılmaz bir gözü karalıkla daha da saldırganlaştıkları ve kendilerine yöneltilmiş ağır suçlamaları bir mazlum edebiyatına, demokrasi kahramanlığı maskaralığına dönüştürmeye çalıştıkları görülüyor. Ellerinde tuttukları medya gücü sayesinde ve kişilikleri yine bütün toplumca bilinmekte olan kimliksiz ve omurgasız birtakım akademisyen, yazar, gazeteci takımı desteğinde, toplumun kafasını ve vicdanını karıştırmakta başarısız olmadıkları da gözlemleniyor. Yalanın bu ölçüde gerçekliğin yerini aldığı, onu ülkemizin ve tek tek hepimizin yaşamlarında bu ölçüde baskı altında tuttuğu, toplumsal ve kişisel yaşamların bu ölçüde yozlaştığı, kaypaklaştığı, çıkmaza girdiği bir başka dönem anımsamıyorum. Bu büyük bir can sıkıntısıdır. Ama sıkılmaya hakkımız yok… ??? Ve böylece de neredeyse yazının sonuna gelmiş oluyoruz… Sıkılmaya hakkımız yok… Öyleyse, ne yapmalıyız? Sorunun yanıtı, bence, yine İlhan Selçuk’un, yukarıda andığım yazısının başlığındadır. XIV. Louis taslaklarına karşı savaşacağız. İlhan Selçuk’un gözaltına alınabildiği bir Türkiye, kimliğini yitirme uçurumunun en uç noktasına gelmiş demektir. Burada bir uzlaşma değil, kazanma ya da kaybetme söz konusudur. Sıkılmaya hakkımız olmadığı kadar, kaybetme hakkına da sahip değiliz. SELÇUK’UN GÖZALTINA ALINMASI ÇİZMEDEN YUKARI MUSA KART ‘Planlanmış, göze alınmış bir süreç’ Deniz Baykal, gazetemiz İmtiyaz Sahibi ve Yayın Kurulu Başkanı İlhan Selçuk’un da aralarında bulunduğu gözaltılarla ilgili soru üzerine, öncelikle “yargı sürecine saygıları bulunduğunu” vurguladı. Baykal, sözlerini şöyle sürdürdü: “Umut ediyorum, konu hızla yargı makamlarına intikal edecektir. Bu uygulama, hükümetin İçişleri Bakanlığı’nın, kamuoyunun zihninde oluşan sorulara cevap verecek kapsamlı bir açıklama yapma ihtiyacını ortaya koymuştur. Biraz önce yaptığım değerlendirmelerin bu somut olayla da bağlantısını söylememe gerek yok. İyi bir tabloyla karşı karşıya değiliz. Elbette, Türkiye’de hukuku, demokratik düzeni tehdit eden ne varsa bunun ortaya çıkması lazım. Ama memleketin saygıdeğer düşünürlerini, yazarlarını, demokrasiye inanan insanlarını baskı altına almak için iktidar olanaklarının kullanılması hiçbir şekilde kabul edilemez. Kafamızda bu temel gerçekleri tutarak olayları dikkatle izliyoruz. Ama işlerin bu aşamaya gelmiş olması Türkiye’nin bundan sonra daha da ciddi sorunlarla karşı karşıya kalacağının işaretidir. Öyle anlaşılıyor ki, bütün bunlar planlanmıştır, göze alınmıştır ve bütün bu süreç harekete geçirilmiştir.” Baykal, Türkiye’nin Afganistan’a asker göndermesi istekleriyle ilgili bir soruya, “Silahlı Kuvvetler’in Afgan halkına karşı muharip kimliğiyle kullanılması çok ciddi sorunları beraberinde getirir. Hassas bir konu. Hükümetin arayış içinde olduğu anlaşılıyor. Türkiye’nin çok sınırlı bir kara harekâtından yeni döndüğü bir ortamda böyle bir talebe muhatap edilmesinin anlamını da sorgulamak gerekir” yanıtını verdi. mokratik ülkede rastlanmayacak türden uygulamaların Türkiye’de her gün ortaya çıktığına tanık oluyoruz. Ülkemizin her alanında çok garip oluşumların hızla yaygınlaştığına tanık oluyoruz. Bu sürecin devam etmeyeceği çok açıktır. Bu süreci sürdürmenin bir doğal sınırı vardır. O sınırın ne zaman ortaya çıkacağına hep beraber tanık olacağız. Bu böyle gitmez, gitmemelidir, gidemez. Bunun böyle gitmesinin bedelini Cumhuriyetimiz ödüyor, Türkiye’nin ulusal bütünlüğü, hukuk devleti, demokrasi kültürü ödüyor.” “Ülkenin çok temel sorunlarla, varlık ve kimlik sorunlarıyla karşı karşıya bırakıldığına” dikkat çeken Baykal, “Böyle bir gerilimi, böyle bir tansiyonu Türkiye’ye uzun süre taşıtmak mümkün değildir” dedi. Baykal, şu görüşleri dile getirdi: “Türkiye’nin siyaseti, ülkenin hukuku, ülkenin yargı organları çok ciddi tehdit altındadır. Anayasa artık kenarından köşesinden AKP’nin günlük ihtiyaçlarına göre kurcalanan, oynanan; saygınlığı, ağırlığı, kutsallığı, ciddiyeti hızla ortadan kalkan sıradan bir belgeye dönüşmüştür. Bu iyi gidiş değildir. Yüzde 46.5 oyu AKP taşıyamamıştır. Çok para bazılarını şaşırtır. Çok oy da AKP’yi şaşırtmıştır. Gerçek kimliğini ortaya koymaya başlayınca, Türkiye çok ciddi tehdit altına girmeye başladı. Artık bu kadrolaşmaların masum olmadığı anlaşıldı. Devletin güvenlik güçleri ve istihbarat kuruluşları siyasetin ağır baskısına açılmıştır.” ‘AKP’nin yargıya müdahale girişimi suçluluğun kabulüdür’ Baykal, AKP’nin kapatma davasının ardından başlayan anayasa değişikliği arayışları ile ilgili sorular üzerine de “Yargı sürecine müdahale kabul edilemez. Planlanan müdahalelerin bu konuda bir suçluluk kabulünün sonucu olarak ortaya çıktığını görüyoruz. Ortadaki iddia, anayasamızın en temel ilkesi olarak laikliğe karşı siyasal çalışmaların yapılmış olduğu iddiasıdır. Öneri, bu iddianın yargı organlarının önüne götürülmesini siyasi bir mekanizma ile engellemeye yönelik bir öneridir. Bu konunun bir yargı kararına bağlanması engellenmek istenmektedir. Anayasanın laiklik ilkesini ihlal edenlerin, bu ihlalin yargı önüne götürülmesi konusunda karar sahibi haline dönüştürülmesi gülünçtür” görüşünü dile getirdi. [email protected] ÖDP’den ayrımcılık tepkisi ANKARA (AA) ÖDP Genel Başkanı ve İstanbul Milletvekili Ufuk Uras, TBMM’de yaptığı yazılı açıklamada, Türkiye’de bazı insanlar ve kesimlerin akıl tutulması yaşadığını öne sürdü. Uras, “Öğretim üyesi payesi ile sözde eğitim veren bir kişinin, Alevi kadınlarına yönelik aşağılayıcı ifadesini ve hakareti esefle kınıyoruz” dedi. Son dönemlerde Alevi toplumuna yönelik ırkçı, ayrımcı, dışlayıcı ve hakaret dolu ifadeler kullanmanın sıradanlaştığını söyleyen Uras, “Bu yaklaşımlar, Türkiye’de toplumu bölen ve birbirine karşı kışkırtan bir zihniyetin ürünüdür” diye konuştu. ataolb?cumhuriyet.com.tr Faks: (0212) 343 72 64 BÖLGESEL KÜRT YÖNETİMİ UÇAĞI Kuzey Irak’tan kalktı Sabiha Gökçen’e indi ÖZCAN YAŞAR Kuzey Irak bölgesel Kürt yönetimine ait Mesopotamia Air’ın uçağı, Türk hava sahasını kullanma izni olmamasına karşın Sabiha Gökçen Havalimanı’na iniş yaptı. AmsterdamViyanaSüleymaniye ve FrankfurtViyanaSüleymaniye hattında haftada 2 sefer düzenleyen şirketin Mesopotamia adlı şirketin MD83 tipi yolcu uçağı, dün sabah saatlerinde İstanbul’a geldi. İtalyan “Myair” adlı bir havayolu şirketi tarafından kiralanan uçak saat 12.00’de Türkiye’den ayrıldı. Havacılık uzmanları, Türk hava sahasını kullanma izni bulunmayan Mesopotamia Air’in, İtalyan havayolu şirketi tarafından kiralanarak Türkiye’de bir noktaya iniş yapmasını “skandal” olarak nitelediler. Uzmanlar uçağa iniş izninin nasıl ve kimler tarafından verildiğinin araştırılması gerektiğini vurguladılar. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle