Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
22 MART 2008 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 19 Hem Bilen, Hem Demokrat İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi Eylül 2007’de Yıldız Teknik Üniversitesi’nde 7. Ulaştırma Kongresi düzenlemişti. Bilimsel çalışmaların değerlendirmeye alındığı kongreye, TCDD Genel Müdürlüğü’nden uzman İshak Kocabıyık, Şube Müdür Yardımcısı N. Şamil Şirvan ile Şube Müdürü Ömer Çelik de “Raylı Taşımacılıkta Yeni Yönelim: Hızlı Tren” başlıklı bir bildiri sundular. Bildiride, Ankaraİstanbul arasında yapımı süren “hızlı tren” tasarımına ilişkin kimi eleştirilerde bulunulmuştu. Örneğin: “Bugünkü işletmecilikle, banliyö trenleri dışında gidişgeliş toplam 54 tren çalışıyor. Hızlı tren projesinin bitmesi ile Ankaraİstanbul arasında minimum saat başı tren çalıştırılacağı (ki fizibiliteye göre 22 dakikada bir) varsayılırsa, bu hattaki tren sayısı 50 çifte yani 100 trene çıkacaktır. Şu anda 6 adet gar içi peron ve yolla 50 civarındaki trenin uygun trafiğini sağlamak çok büyük sorun iken Söğütlüçeşme’den sol tarafa uzatılacak tek hatla 100 civarındaki trenin trafiğinin nasıl sağlanacağı belli değildir. Ve bu soruya hiç kimse cevap verememektedir. Aslında cevap da bellidir. Buna göre, Gebze’den sonra tren çalışmayacaktır.” Demokratik ülkelerde böyle bir bildiri sunulsa, ne yapılır? Bildiride eleştirilen yanlar gözden geçirilir, değil mi? Biz de AKP iktidarı sayesinde çok “demokratik” bir ülke konumuna sıçradığımız için, öyle yapılmış zaten. Bildiride eleştirilen yanlar gözden geçirilmiş ve bildiriyi hazırlayanlar hakkında “kuruluş yönetimi veya amirleri hakkında kötü niyetle tenkitler yapmak” gibi gerekçelerle soruşturma açılmış... Soruşturma onayını da, Pamukova’da onlarca yurttaşın canını alan “hızlandırılmış tren”i devreye sokan TCDD Genel Müdürü Süleyman Karaman vermiş... En iyisini o biliyor zaten... Çok da demokrat... Yasak Resim SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU Azgınlık AKP’nin kapatılması davasını “demokrasi dışı” bulan en demokratlar bugün nasıllar acaba? Sevinçli mi, coşkulu mu, ne? İlhan Selçuk daha birkaç gün önce yazmıştı: “Bir azgınlık, bir azgınlık ki demeyin gitsin...” Azgınlığı görüyor musunuz beyler! Bu ülkenin yetiştirdiği seçkin aydınlardan biri, İlhan Selçuk gecenin bir yarısında evinden götürülüp gözaltına alınıyor beyler! Emperyalizmin ılımlı İslam tasarımını, ABD’nin BOP’lanmış sömürgeciliğini, AKP’nin işbirlikçi gericilik Emperyalizmin örümcek ağını bulup çıkaran araştırmacıyazar Mustafa Yıldırım, Denizli’nin bir köyünden yola çıkmıştır. Küresel egemenlerin ıncığını cıncığını ortaya çıkarırken yüzü hep Anadolu’ya dönüktür. Haftalık yazıları Van’dan Bodrum’a, Ordu’dan Antalya’ya 10’a yakın yerel gazetede çıkar. Hani birileri “Yola devam” filan diye böbürleniyor ya, Mustafa Yıldırım bu hafta yazısını şöyle bitirmiş: “İki yol var: Ya adam gibi tüm yasaları ve devlet kurumlarını işletecek ve ‘Yaoyununu gün yüzüne çıkaran Atatürk’ün gazetesi Cumhuriyet’in İmtiyaz Sahibi İlhan Selçuk’un adı “çete”ye bulaştırılmaya kalkışılıyor beyler! Azgınlığı duyuyor musunuz beyler! Mart ayının 27’sinde; Abdullah Gül ve Recep Tayyip Erdoğan ile ilgili kitapların da yazarı Ergün Poyraz’ın tutuklandıktan sonra yargıç yüzü görmemesinin üzerinden tam 8 ay geçmiş olacak beyler! Farkında mısınız bilmem; azgınlık, demokrasiyi kapatıyor beyler! Ankara Devlet Resim ve Heykel Müzesi yaklaşık 6 yıl sonra yeniden açıldı. Recep Tayyip Erdoğan ile birlikte açılışa katılanlar; Halil Paşa, Osman Hamdi Bey, Şehzade Abdülmecit Efendi gibi ilk kuşak ressamların yapıtlarının bulunduğu birinci salondan geçerken İbrahim Çallı’nın “Uzanmış Çıplak” adlı tablosunu göremediler. Çünkü, Başbakanlık korumaları bu tablonun önünde etten duvar örmüşlerdi. Açılışta şöyle bir görünen, sonra duvara hiç asılmamak üzere kaldırılanlar da vardı. Sözgelimi, Saip Tuna’ya ait “nü” tablo... Ankara Devlet Resim ve Heykel Müzesi’nin kimin sorumluluğunda olduğuna gelince... Kültür Bakanlığı’na bağlı müze müdürlüğü vekâleten yürütülüyor, müdür bey de imam hatip kökenli... Veli Yıldırım Hoca’nın torunudur. Bilincine kazınmıştır bağımsızlığın nasıl kazanıldığı, Cumhuriyetin nasıl derinleştirildiği... Kazanan dedelerin yolu bellidir. Devrimlere direnmiş, karşı çıkmış, başka yolun yolcusu dedeler ise yenilmişlerdir. Torunlarının önlenemez öfkesi bu yüzdendir... Sapasağlam yolu, eloğlunun patikasına saptırmak istemeleri bu yüzdendir... Ama, dedeleri gibi onlar da yenileceklerdir. Sökülemez kök, bağımsız devletin varoluş harcı olan “Türk devrimi”dir çünkü... behicak?yahoo.com.tr İlhan Selçuk On gün önce İlhan Selçuk’un doğum günü için odasında toplanmıştık. Bir dilim pasta yedik ve bir kadeh köpüklü şarap içtik. Kadeh kaldırırken İlhan Bey Gabriel Garcia Marquez’den bir alıntıyla; kelimesi sekmeyen çok etkileyici bir konuşma yaptı... Ölüm ve yaşamın anlamı ile koca bir hayatın bilançosu ve yerleşmiş kurummarka olarak gördüğü “Cumhuriyet” gazetesinin geleceğine duyduğu sarsılmaz güven üzerine yaptığı kısa konuşmada, satır aralarında vermek istediği mesaj sanırım şuydu: “Omurga!”.. “Omurgalı duruş” ve “omurgalı bakış”... Orda kendisine bir şeyler söylemek istedim. Ama söyleyemedim. Oda kalabalıktı. Gürültülüydü. Derin diyaloglara girilecek ortam yoktu. İlhan Bey’in üslubu ve seçtiği sözlerin önemiözeni üzerinde, yanından ayrıldıktan sonra da uzun süre düşündüm: “Böyle bir insan, bizimki gibi bir toplumda, geleni gideni hep, her zaman çok olmasına rağmen; gerçekte yalnız olmalı!” izlenimine kapıldım. Sabah, telefonuma düşen bir SMS’le “gözaltı” haberini aldığımda, ilk aklıma gelen İlhan Selçuk’la doğum günü vesilesiyle yaptığımız o son görüşme ile bende hâlâ iz bırakan “Marquez’li konuşması” oldu... Kendisine yöneltilen “somut suç isnadını” kimse bilmiyordu. 85’lik yazar; esrarlı bir “Ergenekon soruşturması” adı altında sabah 4’te götürülmüş, kendisiyle hiçbir “irtibat” sağlanamamıştı... Aklıma düşen hemen ikinci anı; Selçuk’un Çetin Altan ve benim için yıllar önce kaleme aldığı bir makale oldu... Milliyet’te çalıştığım dönemdi. Bir röportajda Çetin Altan’ın konuşmasından cımbızla çıkarılıp çekilen “Devlet çete olmaktan çıkıp hukuka otursun!” sözleri için ”Vay siz devlete ‘çete’ mi dediniz!” hesabına hakkımızda “bir yıldan altı yıla dek hapis cezaları öngören” bir dava açılmıştı... O zamana dek sadece yurtdışından gazetecilik yaptığım ve Türkiye’ye yeni döndüğüm için, bu garip davaya anlam verememiştim... Basın dünyası derhal harekete geçer; zaten açık ve sarih olan meramımız kuşkuya hiç yer vermeksizin şıp diye anlaşılır; vakit ve enerjimizi bu saçmalıkla yitirmeyiz, diye düşünmüş ve tabii çok yanılmıştım. “Fikir gazeteciliğinin” ülkemizde ne büyük bir yalnızlık olduğunu, ben ilk kez böyle kavradım.... İlhan Selçuk ve Altan Öymen dışında başlangıçta bizi kimseler sahiplenmemiş; kalem erbapları uzun süre tavana bakmıştı... Dedeler ve Torunları sanın kestiği parmak acımaz’ diyeceksiniz ya da var olan devletin yerine yenisini kuracaksınız! Ancak; devleti taksit taksit kaldırma cinliği bir yere dek geçerlidir; çünkü Cumhuriyet devleti hangi eylemlerden sonra kurulduysa ancak öyle yıkılabilir. Kurulurken çoğunluk kararı aranmamıştı, yıkılırken de çoğunluk kararı yetmez! Kısacası Meclis çoğunluğuyla padişahlık kuramazsınız; 19181922 arasında hanedan böyle yapmıştı da İngiliz teknesine zor yetişmişti. Şimdikiler çoluğuna çocuğuna Amerika’da ev alıyorlar; Suud krallarıyla dostluklarını pekiştiriyorlar. Bir bildikleri olmasa o kadar doları niçin versinler?” Çocukluk ortamı, eğitim ve tarih bilinci insanın kumaşını belirler. Mustafa Yıldırım, Türk devrimini gerçekleştirme uğruna canını tehlikeye atmış İstiklal Madalyası sahibi Kuvayı Milliyeci bir dedenin, Toplumsal Çıtayı Yükseltmeden Olmaz ERCAN YEŞİLYURT Toplumsal gelişimin çıtasını yükseltmeden olmaz. Ne olmaz? Gelişme olmaz, kalkınma olmaz, demokrasi olmaz. Ülkenin hiçbir sorunu çözülemez. Ülkeyi yönetenler de, yönetilenler de, yönetime talip olanlar da değişmez. Demirel’in yıllar önce siyasilere yapılan bir suçlamaya verdiği çok güzel bir cevap vardı: “Parlamento temsilidir” demişti. Son elli yıldır ülkeyi yöneten siyasilerden, insanımızı en iyi tanıyan insandır Demirel. Dikkatli bakan her göz parlamentoya baktığında toplumu, topluma baktığında parlamentoyu görebilir. Ülkemiz, fren pedalı sökülmüş bir araba gibi yola devam ediyor. Şoförün değişmesi durumu değiştirmeyecektir. Yapılması gereken, arabayı durdurup sistemi tamir etmektir. Yoksa araba bir yerlere çarparak duracak ve büyük hasar meydana getirecektir. Hepimiz bu arabanın içindeyiz ve zarar göreceğiz. Şu anda yapılan şey sadece şoförü değiştirme kavgasıdır. Anadolu’da insanlar yıllarca sömürülmeyi beklediler. Birileri gelip sanayi tesislerini kursun, doğal kaynakları işletsin, iş alanları açsın, kendilerine çalışma imkânları sağlansın. Çünkü işsizler değil, işçiler sömürülür. Kimse oralara gitmeyince onlar şehirlere, çalışmaya, sömürülmeye geldiler. Sonuç ortada. Ama burada da onları çalıştıracak, sömürecek kimseyi bulamadılar. Perişan oldular, çaresiz kaldılar. Önlerine gelen herkesin peşinden gittiler. Bugünkü parlamento da bunların oylarıyla oluştu. Seçmek bilmeyi gerektirir. Bilmeyen insan neyi, nasıl, hangi ölçülere göre seçecektir? Birincisi dini, ikincisi hemşerilik bağları ile kim onların yüzüne gülüyorsa onun peşinden gidecektir, gittiler de. Anadolu aile geleneğinden ve değer yargılarından kopan bu insanlar üzerinde paranın, özellikle havadan kazanılan paranın, belli bir kültürden yoksun bu insanlar üzerinde yarattığı o korkunç etkiyi düşünebiliyor musunuz? Her türlü değer yargısından kopuşun yol açtığı yozluğun sonucudur ülkenin durumu. Bunlar açık rejimi, demokrasiyi sevmezler. Ancak suskun bir ortamda rahatça at oynatabilirler. Çünkü açık rejim, vurguna, soyguna, rüşvete ve yolsuzluğa uygun değildir. Şimdi toplumda tek değer ve tek kılavuz vardır: Para. Toplumun bilgi kaynağı sadece medya. Siyasiler de kamera karşısına geçip, bağırıp çağırıp birbirlerini suçluyorlar. Seyircisini yanında taşıyan tiyatrolar gibi, parti gruplarında konuşup kendilerini alkışlatıyorlar. Ve bundan da oldukça memnunlar. Açıkçası mevcut siyasilerimiz toplumun çıtasının yükselmesini istemiyorlar. Sürekli demokrasi diyorlar ama bütün milletvekillerini, belediye başkanlarını, belediye meclis üyelerini, parti ililçe yöneticilerini kendileri atıyorlar. Halbuki demokrasi katılımdır. Artık toplum yeniden yapılanmalıdır. Siyasi partiler yasası yeniden yazılmalıdır. Milletvekilliği, temsil ettikleri kesimlerin ve grupların yararlarını, ülke yararlarıyla bağdaştırabilen, sorunların çözümüne ve yeni politikaların oluşmasına katkı sağlayacak bilgi ve deney birikimine sahip olan ve sadece bu amaçla parlamentoda yer almak isteyenlerin ilgi duyacağı bir konuma getirilmelidir. Artık herkes sakinleşmelidir. Hesaplaşma peşinde olanlar da durumu fark etmeli; hepimiz bu ülkenin insanlarıyız. Biz solcular olarak tecrübeyle biliyoruz ki çok kötü şeyler olacak. Bu gürültülü ortamda kimse kimseyi duymuyor. Sakinleşip yeni bir toplumsal yapılanma ve topyekun kalkınma yollarını bulmaya çalışmalıyız. Yoksa içinde bulunduğumuz araba bir daha tamir edilemeyecek duruma gelecektir. Türkiye’de şeriat tehlikesi yok diyenlere bir teklifim var. Hukuk diliyle “mahallinde keşif” istiyorum. Girmek istediğiniz Avrupa ülkelerinden, örneğin Sorbonne, Oxford, Cambridge üniversitelerinden bir bilirkişi heyeti gelsin. Bu heyet İstanbul’un Fatih ve başka gecekondu bölgelerinde, Karadeniz’de, Orta Anadolu’da çalışmalar yapsın, rapor hazırlasın. Bakalım böyle bir tehlike var mı yok mu? KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK ‘Zıvanadan çıktı bu iş!’ İlhan Selçuk’un hiç ama hiç unutmadığım o yazısı (24 Ekim 1996), “Zıvanadan çıktı bu iş...” cümlesiyle başlıyordu: “Koskoca Çetin Altan’ı ...159’dan ağır cezaya yollamak ne anlam taşıyor? Ne demiş Çetin: ‘Ben istiyorum ki, devlet çete olmaktan çıkıp hukuka otursun?’ Fena mı demiş? 1950’li yıllarda DP iktidarı sırasında Falih Rıfkı ‘Çete’ başlığı altında bir yazı yazmıştı; doğru Ağır Ceza Mahkemesi’ne... 1946’da girdiğimiz çok partili rejimden bu yana 50 yıl geçti, demokrasiyi kuramadık. Ceza Yasası 20’nci yüzyılın ortasında Falih Rıfkı için işliyordu. 21. yüzyıla birkaç yıl kaldı, Çetin için işletiliyor... 1946’dan 1996’ya yarım yüzyıl geçti. Kaç seçim yapıldı? Meclisler kuruldu, Meclisler dağıldı, darbeler yapıldı, darbeler aşıldı, hükümetler birbiri ardından geldi geçti... Seçim... seçim.. seçim.. Peki demokrasi nerde? Neden gerçekleşemiyor? Meclislerde milletvekillerinin ellerini kollarını kimler tutuyor? Avrupa Gümrük Birliği’ne girmek için poposunu yırtanlar, fikir özgürlüklerini sağlamak yolunda neden küçük parmaklarını oynatmıyorlar? 1961 Anayasası asker zoruyla yapıldı... 1982 Anayasası da asker zoruyla yapıldı... TBMM’yi dolduran ‘siviller’ neden demokratik bir anayasayla işe başlayıp özgür toplumu kuramıyorlar? Avrupa Gümrük Birliği’ne girdik ama demokrasiden uzak yaşıyoruz. Yazarını... yargılayan ülkede demokrasi olmaz. Biz önce bu kafayı değiştirelim...” 20. yüzyıl ortasında Falih Rıfkı; 21. yüzyıla birkaç yıl kala Çetin Altan için işleyen ceza yasaları; 21. yüzyılın ilk çeyreğinde şimdi İlhan Selçuk’u hedef menziline yerleştiriyor! 19962008. İlhan Selçuk’un yukarıda alıntıladığım yazısının üzerinden 12 yıl geçmiş... “Devlet çete olmaktan çıkıp hukuka otursun!” söylemine o tarihte böyle destek veren yazar; bugün bizatihi “çete sorgusu” kapsamında kör bir sabah vakti gözaltına alınıyor... Basın tarihimizin utanç verici sayfalarından biri daha yazılıyor. ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com nilgun?cumhuriyet.com.tr HARBİ SEMİH POROY BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 22 Mart www.mumtazarikan.com HAFİK KADASTRO MAHKEMESİ ESAS NO: 2006/91 Davacı Ahmet Çataltaş tarafından, davalılar Zeliha Çataltaş ve müşterekleri aleyhine açılan kadastro tespitine itiraz davasının 30/11/2007 tarihli duruşma ara kararı gereğince; Davalılardan Kamel Çataltaş ve Zeliha Çataltaş’ın (Akgül) tüm aramalara rağmen adresi tespit edilemediğinden, adına duruşma günü ve dava dilekçesi tebliğ edilememiştir. Hafik ilçesi, Koşutdere köyü, 115 ada, 103 parsel numaralı taşınmaz hakkında açılan dava ile ilgili olarak yukarıda ismi yazılı davalılara, 3402 sayılı yasanın 36/1. maddesi gereğince ilan yolu ile tebliği öngörülmüş, dava dosyasının duruşması 30/05/2008 gününe bırakılmıştır. Belirtilen günde mahkememize müracaat etmeleri ve ibraz etmek istedikleri delillerini sunmaları, gelmedikleri, kendilerini bir vekille temsil ettirmedikleri ve mazerette bildirmedikleri takdirde, 3402 sayılı yasanın 29. maddesi gereği yokluklarında yargılamanın devam edeceği, ilanın dava dilekçesi yerine geçerli olacağı hususu ilanen tebliğ olunur. Basın: 68546 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Halk edebiyatında aruz ölçü 1 süyle yazılan şiir 2 türlerinden biri. 2/ Avuç içi... Eski 3 den “pastoral” an 4 lamında kullanı 5 lan sözcük. 3/ Kimi kuşların başın 6 da bulunan yelpa 7 ze biçiminde te 8 pelik... Hawaii Adaları’nda, kar 9 şılama ya da uğurlama 1 2 3 4 5 6 7 8 9 anısı olarak verilen, çi 1 Ç E L T İ K Ç İ çekten yapılmış kolye. 4/ 2 A MO R T İ N P İskambilde bir kâğıt... 3 L A R A B A T İ Gökyüzü. 5/ İki iletken 4 A Y H O A Z İ N arasında meydana gelen, P O Y R A Z son derece ışıklı elektrik 5 Ğ K A R boşalımı... Kuzu sesi... 6 A Ş A M A N A R U Genişlik. 6/ Sodyum ele 7 N İ L mentinin simgesi... Ku 8 V A N N L B yudan su çekmekte kul 9 K A Z A N D İ B İ lanılan, kaldıraca benzer aygıt. 7/ Sıkıntı, zahmet... Niğde ve Nevşehir yörelerinde yetişen, kaliteli bir şarap veren beyaz üzüm cinsi. 8/ Bir tür kaba ve hafif ayakkabı. 9/ Söyleme, bildirme... İran’da tarihi bir kent. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Oyunların kralı, kralların oyunu. 2/ Hıristiyan ermişlerine verilen san... Otlayan hayvan sürüsü. 3/ El ve ayağın bilekle parmaklar arasında kalan bölümü... Romanya’nın para birimi. 4/ “Kakım” da denilen kürk hayvanı... Mevlevi dervişlerinin kollarını iki yana açıp dönerek yaptıkları ayin. 5/ Küçük su kanalı... Eylemleri olumsuz yapmakta kullanılan ek... Hayvanlara vurulan damga. 6/ Olumsuzluk belirten bir önek... Konut kapılarında menteşe ve kilidin takıldığı düşey konumdaki kalın parça. 7/ İplik demeti... Buyruk. 8/ Kadınların başlarına bağladıkları tülbent. 9/ Belagatın, sözü en açık biçimde anlatma yollarını öğreten bölümü... Oy. C MY B C MY B