03 Mayıs 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 21 MART 2008 CUMA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Kıbrıs’ta ‘Fırsat Penceresi’ mi?.. Tugay ULUÇEVİK Emekli Büyükelçi üney Kıbrıs Rum kesiminde 1724 Şubat 2008 tarihlerinde yapılan seçimde Papadopulos’un ilk turda elenmesi ve “Kıbrıs’ta çözüm” sloganını kullanan Hristofyas’ın Cumhurbaşkanı seçilmesi, KKTC’de Cumhurbaşkanı Talât ve Başbakan Soyer tarafından memnunlukla karşılanmış ve “çözüm için umut, son şans ve fırsat penceresi” gibi sözlerle değerlendirilmiştir. Yunanistan Başbakanı Karamanlis’in değerlendirmesi de bu yönde olmuştur. Türkiye ve Yunanistan dışişleri bakanları da 8 Mart günü Ankara’daki buluşmalarında Kıbrıs sorununun 2008 içinde çözülmesi için “bir fırsat penceresinin açıldığını düşündüklerini” dile getirmişlerdir. Bu değerlendirmeler uluslararası toplumun belli başlı çevrelerince de paylaşılmıştır. İç ve dış basında da genellikle, “2008 yılının sonuna kadar Kıbrıs’ta çözüm beklentisi” ön plana çıkarılmıştır. Kıbrıs sorununun çözümü “baş önceliğimdir” diyen ve “Talat ile uzun süredir tanışıyoruz, kendisi eski bir dosttur ve öteden beri birlikte çalışmaktayız; Kıbrıslı Türklere dostluk duygularıyla barış eli uzatıyorum” gibi sözleri dile getirerek göreve başlayan bir Rum lidere, söylemleri ve tutumları aksini ortaya koymadığı sürece, KKTC’nin aynı dostluk ve barışseverlikle mukabele etmesi ve sorunun çözümü arzusunu dile getirmesi doğaldır. Türkiye’nin de bu tutumunda KKTC’yi desteklemesi barışçı dış politikasının bir ica PENCERE RTE, XIV’üncü Louis mi?.. Geçenlerde (14.03.2008) bu köşede “Sonra Oturup Ağlamasınlar” başlığı altında bir yazı yayımlandı... Ne diyorduk?.. “Gün geçtikçe gelişip yoğunlaşan iletişim teknolojisi bizde neye hizmet ediyor?.. İslamcılığın (İslamın değil) beş şartına... Bir azgınlık.. bir azgınlık ki demeyin gitsin... Neden bu azgınlık?.. İslamcılar ılımlısı ve köktencisi artık ülkeyi, belediyeleri, devleti, her şeyi ele geçirdiklerine inanıyorlar... ............................ AKP iktidarı belli hedefe doğru doludizgin yürüyor, yandaşları da içmeden sarhoş olmuşlar... Ülke altüst... Herkes birbirine soruyor: Ne olacak?.. Bu gidişle bir şeyler olacak... Ama ben (...) şimdiden haber vereyim... Bir şeyler olduğunda sonuç düşündükleri gibi çıkmazsa, oturup mazlum rolünde ağlamasınlar...” ? Birkaç gün sonra Yargıtay Başsavcısı AKP’yi kapatma davası açınca dinci ya da liboş gazetelerde yorumlar haberler yayımlandı... Dediler ki: İlhan Selçuk davadan haberliydi... Geri zekâlılığın üst göstergesiydi bu tür yazılar... Çünkü zaten iki ay önce Yargıtay Başsavcısı dava uyarısını yapmış, haber bütün gazetelerde yayımlanmıştı... Peki, şimdi ne olacak?.. ? Başsavcı görevini yaptı, davayı açtı... Davalı iktidar partisi ve iktidara bağlı medya kendinden geçmiş ve çıldırmış gibi... AKP iktidarı hukuku, anayasayı, yasaları, Başsavcı’yı, yargıyı tepeleme savaşımının borularını durmadan üflüyor... Ve herkes yine birbirine soruyor: Ne olacak?.. ? Ya anayasal hukuk işleyecek... Ya da AKP iktidarının çılgınca gidişatıyla her şey birbirine girecek... RTE yoksa hastalandı mı?.. 14’üncü Louis edasıyla diyor ki: “ Devlet benim...” Başbakanın dengesizliği ortalığı allak bullak ediyor, sapla saman birbirine karışıyor, siyasetin karnı neredeyse burnuna değecek, hamilelik sancıları bir şeylere gebeliği pompalıyor... Evet, bu gidişle bir şeyler olacak... RTE 14’üncü Louis gibi ‘devlet benim’ dedikçe Türkiye’nin dengeye girmesi, ortalığın sakinleşmesi ve normalleşmesi olanaksız... Ya RTE anayasaya ve yargıya ‘sokaktaki adam’ gibi saygı gösterecek... Ya da 14’üncü Louis olmadığını RTE’ye anımsatacak ve öğretecek bir hesaplaşmaya hazırlıklı olalım... Aklın bir başka yolu yok... Tüy BAŞSAVCI’NIN iddianamesi üzerine fena halde telaşlananlar şimdiye kadarki hatalarının üstüne bir de tüy dikmek üzeredirler: Aleyhlerindeki dava girişimi süreç olarak başlamış aşamadayken, aynı girişimin sonraki sürecini değiştirecek bir anayasa değişikliği aramaktalar. Aklın, mantığın ve hele hukukun neresine sokulabileceği kestirilemeyecek kadar büyük bir yanlış. Koca koca adamlar; çoğu önemli parti ve devlet makamlarında görev yapmış ya da yapmakta. Herhalde hepsinin cebinde üniversite ve hatta hukuk diploması bile vardır. Yapmak istedikleri için “Neden olmasın” diyor ve örnek olarak bula bula Apo davasını buluyorlar: İdam hükmü sonrasında yasa değişince ölümden dönmüşmüş. Örnek buysa, benzer nitelikte daha yüzlercesi bulunacaktır. Sanığın ya da hükümlünün lehine olan her yasa değişikliği elbet uygulanır. Ama, bütün o örneklerde yasa değişikliğini yapanlar, aleyhlerine dava açılmak istenen ya da yargılanmakta olanlar mıdır? Doğru dürüst hangi hukuk devletinde, suçlanan yasa koyucular, suçlanışlarının temeli olan yasa ve hatta anayasa hükümlerini değiştirme cesaretini bulabilmişlerdir? ürkiye’de bu cesareti bulanlar varsa, değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek bir anayasa ilkesini oy gücüyle değiştirmeye kalkma cüretini de buluyorlar demektir. Çünkü böyle bir hukuk cinayeti, bırakın anayasayı, asıl hukukun genel ilkelerinden birini çiğnemek olur. Oysa Türkiye bir “hukuk devleti”dir ve bu ilke demokrasi, laiklik ve sosyal devlet ilkeleri gibi değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek bir anayasa maddesi içinde yer alır. Dolayısıyla, AKP iktidarı, bu çeşit anayasa değişikliği sözleri etmekle, laikliğe karşı bir simge niteliği taşıdığı itiraf edilen türban konusunda olduğu gibi, bir “anayasa ihlali” girişimine bulaşmış olmuyor mu? İnsanların bazen suçluluk telaşına kapılmaları anlaşılabilir bir durumdur, ama bu telaşla aleyhlerindeki delillere kendi elleriyle yenilerini ekledikleri görülmüş müdür? azen bu telaş, ilk bakışta çok kurnazca düşünülmüş gözüken savunma çareleri de yaratabilir. “Bu dava sayesinde oyumuz yüzde 62’ye çıkacak” söylemini her fırsatta yayıp etrafa korku salmak gibi. “Acaba” diye sormaz mısınız? Acaba, anayasa sistemine karşı sonu belirsiz ya da geçmişteki trajik örnekleriyle çok belli işlere kalkışmak, partilerin içinde “Ateşle oynamayalım; güvenilir bir sağ parti olalım” diyenlerin, örneğin bir Abdüllatif Şener’in elini güçlendirmez mi? Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarından bir bölümü ara sıra Cumhuriyet karşıtı tutumlara oy vermiş olsalar da, böyle kazalar her vatandaş kesiminin her zaman aynı yanlışa sürüklenebileceği anlamına mı gelir? Suçlanıştan yüzde 62 oy bekleyenler, insanların sağduyusu karşısında pekâlâ avuçlarını yalar duruma da düşebilirler. G bıdır. Yadırgadığımız husus, yeni Rum liderin “çözüm istediğini” söyleyerek yarattığı yeni imajla çok geçmeden Kıbrıs Rum tarafının geleneksel politikalarının temel unsurlarını tekrarlamaya başlamasından sonra da Lefkoşa’da ve Ankara’da “2008 yılında çözüm için açılan fırsat penceresinden” söz edilmeye devam olunmasıdır. Değişmeyen Rum görüşü Hristofyas’ın yemin törenindeki konuşmasının içeriğinin, “çözümsüzlük yanlısı” Papadopulos’un 5 yıl önce kendi yemin töreninde ( 28 Şubat 2003 ) yaptığı konuşmanın içeriğiyle karşılaştırılması, iki liderin Kıbrıs sorununun mahiyetine ve ulaşmak istedikleri çözüm şekline dair görüşlerinin birbirininkinden farklı olmadığını çarpıcı biçimde ortaya koymaktadır. İki lider de, görevlerinin başlangıcında, Kıbrıs sorununun Türkiye’nin adayı “istila ve işgal etmesinin” sonucu olarak ortaya çıktığı iddiasını dile getirmişlerdir. Onlara göre, sorunun çözümünün hedefi, Türk “istila ve işgalinin” sona erdirilmesi; “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin” ülkesiyle, halkıyla, kurumlarıyla ve ekonomisiyle yeniden birleştirilmesi; yabancı devletlerin garanti hak ve yetkilerinin kaldırılması suretiyle güvenliğin tesis edilmesi ve Türkiye’den gelip yerleşmiş olanların adadan ayrılmalarının sağlanmasıdır. Her ikisinin de çözüm şekli için ortaya koyduğu vizyon “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin” temelinde ve çatısı altında “birleşik Kıbrıs” devletidir. Çözüm “Kıbrıs Cum B T [email protected] huriyeti’nin” egemenliğini, bağımsızlığını, toprak bütünlüğünü ve birliğini yeniden tesis etmelidir. “Kıbrıs Cumhuriyeti’nde” tek halk vardır. Devletin egemenliği ve uluslararası kişiliği de tektir. Birleştikleri bir nokta da çözüm şeklinin “işleyebilir” (fonksiyonel) olmasıdır. Rumların düşüncesinde “işleyebilir çözümün” anlamı şudur: 1960’ta ortaya çıkan çözüm “işleyebilir” değildi. Çünkü, 1960 düzeni, coğrafi zemini olmayan bir nevi federal sistem yaratmıştı. Rumların “azınlık” olarak kabul ettiği Kıbrıs Türk halkını, Rum toplumunun karşısında hukuken eşit statüde bir “toplum” düzeyine getirmişti. Eşit statüsünü koruyabilmesi için Kıbrıs Türk toplumuna anayasal güvenceler vermişti. Kıbrıslı Türk olan cumhurbaşkanı yardımcısına “veto” hakkı ve yetkisi tanımıştı. Türkiye, Yunanistan’la birlikte adada asker bulundurma hakkını ve garantör olma yetkisini elde etmişti. Türkiye’nin 20 Temmuz 1974’teki Barış Harekâtı’nın yasal dayanağı 1960 antlaşmaları olmuştu. Bu düzenlemeler ve kurumlar Rum tarafının nazarında 1960 düzenini “işleyemez” kılmıştı. İşte bunun içindir ki Papadopulos ile Hristofyas aynı dili kullanmaktadırlar ve içinde yukarıdaki veya benzeri unsurların bulunmadığı “işleyebilir”(!), açıkçası, kendi emelleri için rahatlıkla kullanılabilir bir çözümün peşinde koşmaktadırlar. Her iki liderin partilerinin Annan Planı’na 2004’te ret oyu vermiş olmalarının sebeplerinden biri de budur. Hristofyas konuşmalarında Kıbrıs Türk halkının ayrı varlığını göz ardı eden ifadelerle Kıbrıslı Türklere “vatandaşlarım” diyerek hitap etmektedir. Onları, adada yaşayan ve 1960 Anayasası’nda (madde 2/3 ) Türk ve Rum toplumlarına mensup olmayan kişiler ve dini gruplar olarak zikredilen birkaç yüz kişilik Maruni, Ermeni ve Latin gruplarıyla bir tutmaktadır. Hristofyas’a göre, çözüm, BM kararlarına dayalı olarak Kıbrıs Cumhuriyeti için yeni bir anayasa yapılması suretiyle iki toplumlu ve iki kesimli bir federal yapı şeklinde ortaya çıkacaktır. Çözüm AB hukukuyla ve insan haklarıyla ilgili uluslararası sözleşmelerle de bağdaşır olmalıdır. (AB hukukunun çözümün iki kesimli niteliğinin korunmasına müsait olmadığı bilinmektedir.) İki toplumun siyasi eşitliği çözüm halinde “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin” çatısı altında geçerli olacaktır. Yani, çözümden önce Kıbrıs Türk tarafı, Rum ta rafıyla eşit statüde değildir. Hristofyas, çözüm süreciyle ilgili olarak, Kıbrıs Türk tarafına yukarıdan bakan ve onları muhatap almak istemediğini gösteren ifadeler kullanmaktadır. “Çözümün anahtarı Ankara’nın elindedir” demektedir. “Talat’ın ve Kıbrıslı Türklerin Ankara ile olan bağları kesilmelidir” şeklinde konuşmaya cüret edebilmektedir. “Gelecekleri konusunda karar verebilmeleri için Türkiye’nin Kıbrıslıları özgür bırakmasını” dilemektedir. “Türkiye’nin AB’ye ve Kıbrıs’a karşı olan yükümlülüklerini yerine getirmesini” istemektedir. “Uzlaşmazlığını sona erdirmesi için Türkiye’ye baskı yapılması” çağrısında bulunmaktadır. KKTC Cumhurbaşkanı Talat ve Başbakan Erdoğan, yeniden başlatılacak çözüm arayışlarında Annan Planı’ndan hiç olmazsa ruhu itibarıyla yararlanılabileceğini düşünürken Hristofyas, Annan Planı’nın referans olarak alınmasına dahi karşı çıkmaktadır. Karamanlis de Annan Planı’nın çözüm arayışlarında zemin olamayacağını açıklamıştır. Hristofyas son defa Brüksel’de AB yetkilileriyle yaptığı görüşmelerde “Kıbrıslı Türklere ambargo uygulandığını” inkâr etmiş ve “Kıbrıslı Türkler Kıbrıs Cumhuriyeti’nin vatandaşları olmanın bütün nimetlerinden yararlanıyorlar ve Kıbrıs’ın yasal hava ve deniz limanlarından ticaret yapabilirler” şeklinde konuşmuştur. “AB’nin ambargoların kaldırılması düşüncesinin yanlış olduğunu” söylemiştir. Sonuç Yeni Rum liderinin pervasızca yaptığı olumsuz açıklamaların KKTC ve Türkiye tarafından ilgili uluslararası mercilerin ve çevrelerin dikkatine getirilmesi ve enerjik protesto teşebbüsleri yapılması gerekirken (Dışişlerinin ehil bürokrasisinin gereğini yapmakta olduğundan eminim) KKTC’de Cumhurbaşkanı Talat’ın ve Başbakan Soyer’in ve Ankara’da Dışişleri Bakanı Babacan’ın “2008 içinde çözüm umudundan” bahsetmeleri ve ortada çözüm için “bir fırsat penceresinin bulunduğunu” öne sürmeleri Kıbrıs ulusal davamız açısından ziyadesiyle düşündürücüdür. Çünkü, Hristofyas’ın beyanları, Talat’ın ve Hristofyas’ın ideolojik kökenleri aynı iki kardeş partiye, sırasıyla, CTP ve AKEL’e mensup olmalarından öteye, yeni bir görüşme süreci başlatabilmek için taraflar arasında ortak bir nokta bulunmadığını ortaya koymaktadır. Hristofyas’ın ana parametrelerini dile getirdiği bir çözüm şeklinin Türk ulusu için Kıbrıs ulusal davamızda teslimiyet anlamına geleceğini belirtmeye de lüzum yoktur. Hristofyas’ın yüzündeki makyaj çok çabuk akmıştır! Sanal Âlem Kamil KARABULUT H ayatımız giderek çok daha renkli hale geliyor. Kırklı yaşlarında olanlar, ortaokula başladıklarında sanal âlem diye bir ifade ile karşılaşsalar şaşırırlardı herhalde. Sanal âlem de hayatımızın renklerinden biri oldu. Diğer renklerimizi ne kadar yerinde kullanıyorsak, bir fazlasını da aynı şekilde kullanıyoruz galiba. Kimilerimiz bu renklerle tadına doyulmaz ürünler oluştururken, kimilerimiz de bir duvara gece gelişigüzel ve üst üste yazılmış sloganlar gibi kirleten şekilde kullanıyoruz. Bir kısım arkadaşlardan yoğun şekilde iletiler alıyordum. Bu iletiyi on yedi kişiye iletmezseniz, büyük felaketlere uğrayacaksınız. İletirseniz muradınıza ereceksiniz gibi notlarla. Öyle bir tablo da çiziliyor ki eski Türk filmlerindeki yoksul delikanlı veya yoksul ve kör genç kızın bile başına bu kadar fela ket gelmemiştir. Baktım ki bunların arkası kesilmiyor, arkadaşların canının yanmasını da göze alarak cevaplar yazıyordum. Kısa ve aynı cevaplar. “Bir insanın başına gelebilecek felaketlerin en büyüğü; bazılarımızın diğerlerimiz tarafından istismar edilecek kadar saf olmasıdır herhalde. Bence başka felaketlerden korkmamalısınız.’’ Arkadaşlar yerinde duruyorlar. Çok şükür başka felaketlere de uğramadılar ama kullanıcılar taktik değiştiriyorlar. Virüs ihbarları, yalancı yardım kampanyaları, şeytan taşlamalar, yaz gönder ve gör modası var bu günlerde. Arkadaşlarınızla kendi fikirlerinizi paylaşın, yazın iki satır, iki mısra; korkmayın olmaz diye. Bugün o sizin yazacağınız bir tek sözcüğe öyle susamıştır ki o, onun sihirli ifadesi; o sözcükle taçlanacaktır. Haydi deneyin. C MY B C MY B
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle