06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 16 MART 2008 PAZAR 4 HABERLER Irak’ın işgalinin beşinci yıldönümünde Kadıköy’de düzenlenen mitingde ABD protesto edildi DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN Güzel Bir Kız Sevdim ‘Bursa’da Zaman’da... Sevgili, “Ne içindeyim zamanın/ ne de büsbütün dışında/ yekpare bir anın/ parçalanmış akışında...” diyen Ahmet Hamdi Tanpınar, “Bursa’da Zaman”da bu kadim kenti şöyle terennüm eder: “Bursa’da bir eski cami avlusu Küçük şadırvanda şakırdayan su Orhan zamanından kalma bir duvar Onunla aynı yaşta ihtiyar çınar Eliyor dört yana sakin bir günü Bir rüyadan arta kalmanın hüznü İçimden gülüyor derinden Yüzlerce çeşmenin serinliğinden Ovanın yeşili göğün mavisi Ve minarelerin en ilahisi...” Biliyor musun, ben o Bursa’yı gördüm. “Yeşil Bursa”ya ilk kez, 1950 baharında Yalova üzerinden tepelere dönerek tırmanan yoldan geçerken homurdanarak zorlanan, burunlu bir otobüs ile birkaç saatte gittim. Bu ilk gidişimden anılarımda; otobüsümüzün içinden geçerken meydanında durduğu Orhangazi, uzun süren karayolu yolculuğu, iki gece kaldığım ve o sırada buz gibi suyun açıktan gürül gürül aktığı Pınarbaşı mahallesi ile faytonla ulaştığımız kaplıcalar semti Çekirge kaldı. ??? İlk gidişimden on yıl sonra sevda düşürdü beni düşlerimde Bursa yollarına. Tatillerde oturduğu Bursa’ya giderdi sevgilim, gönlümü ardınca sürüyerek... Galata rıhtımında, Mudanya vapurundan karşılardım onu, yüreğim ürpererek... Sonra aşikâr olunca aşkımız, ben de düştüm Bursa yollarına... Bursa’da faytonlar yerlerini taksilere, dolmuşlara bırakmışlardı; Altıparmak’ta büyük betonlar yükselmeye başlamıştı; değişimin ön habercileri geride kalmış, kendi gelmişti. Nişanlımın Çelikpalas’ın karşısında bahçe içindeki evinden, her gün öğle saatlerine yakın, o işi yapacak adam olmasına karşın, evin alışveriş işlerini gönüllü olarak üstlenip, yola çıkarak, ardından evde mükellef bir öğle yemeğini yiyecek olmama rağmen, her defasında Kebapçı İskender’e heyecanla dalmak üzere Heykel’e ve çarşıya dolmuşla gidiyordum. Ama Çekirge hâlâ asude bir köşeydi, Bursa’nın yeşili yeşil, mavisi maviydi. Hele hele Yeşil Türbe’nin yanındaki kahveye gittiğimiz zaman, altımızda bir mucize gibi uzanan yemyeşil ovaya bakarken, o sükuneti bozmamak için adeta alçak sesle konuşur, yeşili çiğnenmemiş doğanın o eşsiz sessizliğini bir kahkahayla bile olsa kirletmemeye özen gösterirdik. Sırtını dağa yaslamış olan Bursa, Osmanlı’nın başkenti olduğu dönemin esprisini, oranlarını korumaktaydı. ??? İstanbul merkezci züppeliğimden sıyrılıp, Bursa’ya böylesine hayran olmam, eşsiz bir huzuru duymamın nedeni yalnız sevdam olamazdı, aynı zamanda kentin büyüsüydü beni mest eden. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Beş Şehir”ini o sıralarda okudum. “Yekpare bir anın parçalanmış akışında”ki birinin geçmişi yakalama çabasını yoğunlaştıracağı en ideal yerlerden biri de Bursa olmalı diye düşünmüştüm o zaman. Zaten Tanpınar da Bursa’nın esprisini beş yüz yıl boyunca koruduğunu söylüyordu 1940’lı yıllarda. Geçen cumartesi yine Bursa’daydım ve bakabildiğim köşelerde Tanpınar’ın Bursa’sını beyhude aradım. Çeşmeler, türbeler, camiler beton bloklar içinde kaybolmuş, ya da sıkışıp kalmış; cüceleşmiş, eski görkemlerini yitirmiş, sanki utançtan büzülmüşlerdi. Yeşil’e gitmedim. Gidip de ne yapacaktım, nereye bakacaktım ki?... Hiç değilse anılarımda dokunulmamış olarak kalmasını kurtarmış oldum böylece. Sonra düşündüm.. benim tanıdığımdan daha eski bir tarihte Bursa’yı görmüş olanlar, aynı kenti altmışlı yıllarında görüp de aynı duyguyu yaşamış olamazlar mıydı? Hiç unutmuyorum. 1966 doğumlu oğlum, 11 ya da 12 yaşındayken, bir gün, Ah baba, demişti, nerede o eski Beyoğlu?... Tabii ki, ne eski Beyoğlu artık var olabilirdi, ne de eski Bursa... Zamana ve değişime karşı çıkmak olanaksız olduğuna göre kızmanın da bir anlamı yok. Hem belki de, bundan yıllar sonra, başka biri, kendi anılarındaki eski olmuş olacak olan bugünkü Bursa’yı beyhude arayacaktır. Sevgili, bugün kısmetse, Cumhuriyet okurlarıyla buluşmak üzere yine Bursa’da olacağım, “Bursa’da Zaman”da sevdiğim kızla birlikte. Çelikpalas’ın karşısında birlikte günler geçirdiğimiz, oğlumuzun doğduğu bahçe içindeki iki katlı evi aramayacağız boş yere, o ev çoktan yıkılmış bile... ‘Barış’ dedi ‘savaş’ getirdi İstanbul Haber Servisi İstanbul Meslek Odaları Koordinasyonu (İMOK) öncülüğünde ABD’nin Irak’ı işgalinin beşinci yılı nedeniyle Kadıköy’de düzenlenen mitingde Irak’ta soykırım, tecavüz ve işkence yapıldığına dikkat çekildi. Çok sayıda demokratik kitle örgütü, sol siyasi partiler ve savaş karşıtlarının desteklediği “Irak’ta 5 yıllık işgale son” mitinginde, ABD’nin Irak’ı işgal politikasının altında yatan gerçek nedenin Irak’ın yeraltı zenginliklerini ele geçirmek olduğunun altı çizildi. Katil ABD Ortadoğu’dan def ol”, “Irak’ta işgale son”, “Savaşa hayır”, “Hiç kimse asker doğmaz”, “Katil Bush hesap ver” sloganlarının atıldığı mitingde Uluslararası Hümanist Hareket, Türkiye’de ilk kez insanlarla barış işareti oluşturdu. Kadıköy’deki Tepe Nautilus önünde dün öğle saatlerinde DİSK, KESK, Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu (Küresel Bak), İstanbul Tabip Odası, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği, Özgürlük ve Dayanışma Partisi (ÖDP), Emek Partisi, Halk Evleri, EğitimSen, Yurtsever Cephe, Barış Derneği, ODTÜ Mezunları Derneği, Devrimci Liseliler’in (DEVLİS) yanı sıra İstanbul milletvekili ve ÖDP Genel Başkanı Ufuk Uras, sanatçı Mustafa Alabora, Mehmet Ali Alabora ile binlerce savaş karşıtı bir araya geldi. ‘Her 20 kişiden biri öldü’ Dünya üzerinde 125 ülkede 1.5 milyondan fazla üyesi bulunan Hümanist Hareket topluluğunun “Barış” işareti oluşturmasının ardından toplululuk İskele Meydanı’na doğru yürüyüşe geçti. İstanbul Meslek Odaları İl Koordinasyonu adına Kazım Mermer mitingde yaptığı konuşmada “Irak’ta her 20 kişiden biri işgal sonucu öldürüldü. Irak halkı yalnız değildir. Irak halkının yanında olmak için bu mitingi gerçekleştiriyoruz” dedi. ABD’nin 11 Eylül’ü bahane ederek önce Afganistan’a ardından Irak’a saldırdığını vurgulayan Mermer, “ABD’nin demokrasi ve barış götürme bahanesiyle işgal ettiği Ortadoğu son 5 yılını daha da gergin geçirdi” diye konuştu. TMMOB Genel Başkanı Mehmet Soğancı da “ABD emperyalizmi kadın, çocuk, yaşlı demeden bir milyondan fazla insanı öldürdü. ABD Irak’tan çekilene kadar bizler mücadelemizi sürdüreceğiz” dedi. Karayalçın’a destek ? ADANA (Cumhuriyet Bürosu) DSP Genel Başkanı Zeki Sezer, Ankara Büyükşehir Belediyesi veya başka bir adaylık talebi durumunda, SHP Genel Başkanı Murat Karayalçın’a kapılarının açık olduğunu söyledi. Adana ziyaretleri kapsamında yerel bir televizyon kanalına açıklamalarda bulunan Sezer, DSP’li belediyelerin yönetimde oldukları kentleri “Batılı’’ bir yapıya kavuşturduklarını belirtti. Koç: Anadolu’da tutmadı ? SAMSUN (Cumhuriyet) CHP genel başkan adayı Samsun Milletvekili Haluk Koç, CHP’nin olağan genel kongresinin ne zaman yapılacağının belli olmadığını söyledi. Kongrenin mart ayı içinde yapılmayacağının kesinleştiğini belirten Koç, “Demek ki, Ankara’da yapılan hesaplar Samsun’dan başlayarak Anadolu’da tutmadı. Karşımızdakileri kendimize rakip olarak görmüyoruz. Biz bir rakiple mücadele etmiyoruz. Biz hepimiz bir bütünüz. Sadece birbirimizle yarışıyoruz” dedi. CHP’Lİ ÜNSAL ‘TRT iktidarın sesi oluyor’ ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) TBMM KİT Komisyonu üyelerinden CHP Amasya Milletvekili Hüseyin Ünsal, “TRT’yi tamamen AKP’nin kanalı haline getirecek” girişimlere dikkat çekerken “TRT’nin ürettiği programların AKP yandaşı vakıf ve özel kanallara bedava verilebilmesi için bir kanun hükmünde kararname (KHK) çıkarıldı. Kadrolaşma için yeni kanun tasarısı getirdiler” dedi. TBMM KİT Komisyonu içinde oluşturulan alt komisyonun TRT’nin 2006 yılı hesaplarını incelediği oturumda CHP’li Ünsal, TRT’yi “AKP kanalı” haline getirmek için atılan adımlardan duyduğu rahatsızlığı dile getirdi. Ünsal, 18 Şubat 2008 tarihli KHK ile “Vakıf, dernek ve benzeri tüzelkişiler ile TRT Genel Müdürlüğü yapımlarının hazırlanmasında ya da yapım aşamasında katkıda bulunan yerli ve yabancı kişi, kurum ve kuruluşlar ile senaryo yazarı, yönetmen, özgün müzik bestecisi, diyalog yazarı, komşu haklardan yararlanan gerçek ve tüzelkişiler”in “KİT’ler ve bağlı ortaklıkları ile kamunun çoğunluk hissesine sahip olduğu kuruluşlarca üretilen mal ve hizmetlerde ücretsiz veya indirimli tarife uygulanamayacağına” ilişkin düzenlemenin kapsam dışına çıkarıldığını söyledi. Bilim yuvasına mescit ? BİLECİK (Cumhuriyet) Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün atadığı ilahiyat kökenli rektörlerden Bilecik Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Azmi Özcan’ın ilk icraatı meslek yüksekokulu binasına mescit açmak oldu. Duruma tepki gösteren öğretim üyeleri, “Halbuki, üniversitenin laboratuvarlar başta olmak üzere birçok eksiği var. Ama rektör, ilk iş olarak mescit açmak ve öğrencileri mescide yönlendirmek olarak görüyor” dedi. ‘En büyük yasakçı Özcan’ 2500 öğrenci Çanakkale’ye götürüldü Şişli Belediyesi, Çanakkale Zaferi’nin 93. yıldönümünde ilçesindeki 2500 öğrenci için Çanakkale Şehitliği’ne bir gezi düzenledi. 80 otobüsle Şişli’den hareket eden ve Gelibolu Yarımadası’na gelen öğrenciler, burada düzenlenen törene katıldılar. Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül de kutlamalara katılarak öğrencilerle birlikte şehit mezarlarını ziyaret etti. Burada bir açıklama yapan Şişli Belediye Başkanı Sarıgül, Çanakkale savaşlarında binlerce masum insanın yayılmacı emeller uğruna can verdiğini belirterek “Savaşları askerler değil, siyasiler çıkarır. Günümüzdeki liderler geçmişten ders almalıdır. Hiç kimsenin savaş neden kısa sürdü, neden daha çok adam öldürülmedi deme hakkı yoktur” dedi. ? MALATYA (Cumhuriyet) İnönü Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Fatih Hilmioğlu, ek 17. maddenin değişmesi halinde bile üniversitelerdeki türban yasağının kaldırılmasının olanaksız olduğunu belirterek bu değişikliklerin yüksek yargı organlarından geri döneceğini savundu. Hilmioğlu, YÖK’ün akademik kadroların atamalarını durdurması ile ilgili olarak da “YÖK Başkanı hep ‘Üniversitelerde özgürlük, özgürlük’ diyor. Siz diyorsunuz ki ‘Yasakları kaldıracağım’ ama sonra akademik ilanları durdurarak en büyük yasağı siz koyuyorsunuz” dedi. asirmen?cumhuriyet.com.tr AKP hakkında Yargıtay Başsavcılığı’nın açtığı davanın ne anlam ifade ettiğini kavramaya ve yorumlamaya çalışıyorum. Önce bu dava neden açıldı onun üzerinde durmak gerekiyor. Uzun süreden beri yüksek yargıdaki bazı çevrelerin AKP’nin açıklamalarından ve uygulamalarından rahatsız oldukları biliniyordu. Yargıtay Başsavcısı, Başbakan’ın türban üzerine söylediği “Velev ki siyasi simge olsun” açıklamasını sert dille eleştiren bir açıklama yapmıştı. Yüksek yargı çevreleri bir süreden beri rahatsızlığını dile getiriyordu. Dava bu rahatsızlığın ifade edilmesi diye okunabilir. Görünen o ki, laik kesimle İslamcı kesim arasındaki iktidar kavgası bu gidişle daha sertleşecek. Ben laik kesimin bir mensubu olarak bu kamplaşma ve çatışmanın tırmanmasından kaygı duyuyorum. Siyasi mücadelenin karakolda ya da mahkemede bitmesi ülkemiz açısından hiçbir zaman hayra alamet bir sonuç doğurmadı. Bundan sonra da doğuracağına inanmıyorum. Kapatma Davası Üzerine... Türkiye’nin normalleşmesi nasıl sağlanacak? Ben normalleşmenin parlamenter rejimin istikrar kazanmasından geçtiğine inananlardanım. Çünkü parlamenter rejimin kesintiye uğraması demokratik sistemin oturmasını engelliyor, geciktiriyor ve siyasi alanı kuraklaştırıyor. Siyasete yargı yoluyla, askeri darbe yoluyla yapılan müdahaleler ne yazık ki siyasetin daha sağlıklı olmasını sağlamadı. Tam tersine siyasetin yüzeyselleşmesine, yetişkin kadroların siyasetten tasfiyesine neden oldu ve demokrasinin olgunlaşmasını engelledi. ??? Bu köşede yazı yazmaya başladığımdan bu yana sayısını hatırlamadığım kadar çok parti kapatma kararına tanık oldum. Her seferinde de bu kapatmaların bir çözüm olmadığını düşündüm. Genellikle iki akımın partileri bu kapatma kararlarıyla yüz yüze geldiler. Birisi siyasi İslamcılık diye tanımlayabileceğimiz akımın partileri, diğeri de Kürt siyasi kimliğini öne çıkaran partiler. Her kapatma kararının ardından bu akımlar yeni partiler kurdular. Kapatmalar bu akımların siyaset sahnesinden silinmesine neden olmak bir yana daha köklü hale gelmelerini sağladı. Yani hukukun siyasete müdahalesi siyaseten bir fayda sağlamadı. ??? Ben yıllarca yargılanan ve defalarca düşünceleri nedeniyle ceza alıp hapislerde yatan bir yurttaş olarak, yargı konusunda hep ihtiyatlı bir tutum almışımdır. Hep şunu söyledim; kanunlar soyut hükümlerdir, onlara can veren hukukçulardır. Hukukçular, yani yargıçlar, savcılar ve avukatlardır. Ben bugüne kadar yaşadıklarımdan ve ülkemizdeki genel pratikten yola çıkarak şunu söyleyebilirim: Türkiye’de yargıçlar ve savcılar çoğunlukla demokrasiye, insan haklarına dayalı bir hukuk anlayışı yerine otoriter devleti daha da otoriter hale getirecek bir anlayış içinde hareket ediyorlar. Yıllarca insanların düşünceleri nedeniyle hapislere atılması, kanun maddelerinin de ötesinde savcı ve yargıçların baskıcı anlayışlarının ürünüydü. Bunu yaşadığım onlarca deneye dayanarak söylüyorum. Bu köşede de defalarca ifade ettim. Hrant Dink’in öldürülmesine neden olan yargılama sürecinin de yakın tanığıyım. TCK’nin 301. maddesini yargıç ve savcıların ne kadar otoriter bir anlayışla ele aldığını bu davada da, başka pek çok davada da gördük. Türkiye’de yargı meselesi sorunlu bir meseledir... ??? Diyebilirsiniz ki, siyaset sorunlu bir mesele değil mi! Tabii ki sorunlu bir mesele. AKP’nin yaptığı uygulamaları be ğeniyor musun diye sorarsanız birçoğuna itirazımın olduğunu ifade edebilirim. Ancak AKP’nin hatalarının çözüm yeri siyaset alanı olmalıdır. Onları halk değerlendirmeli ve tepkilerini sandığa yansıtmalı, alanlarda demokratik gösterilerle ifade etmelidir. Örneğin Sosyal Güvenlik Yasası tasarısına karşı Emek Platformu kararlı bir duruş sergiledi ve bu duruş sayesinde hükümet tasarıyı geri çektiğini açıkladı. İşte demokrasinin üstünlüğü buradadır. AKP’yi de başka bir iktidarı da hizaya getirecek olan bu demokratik ağırlıktır. Siyasete dışarıdan yapılan müdahaleler, bu gerginlik ortamında bazı çevreleri mutlu ediyor. Bunu görüyorum, anlıyorum da. İnsanların belli kaygıları var. Bunu da anlıyorum. Ancak çözümün bu yollarla sağlanamayacağını yaşadığımız onca deney bize öğretmedi mi? Çözüm halka güvenmek, demokrasiyi savunmak ve parlamenter rejimi istikrarlı hale getirmektir... CUMHURİYET 04 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle