07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 15 MART 2008 CUMARTESİ 4 HABERLER DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN AKP’nin kapatılması istemiyle açılan davaya siyasilerden farklı tepkiler geldi ‘Ahmakrasi’ Çıkmazı “Sürüden ayrılanı kurt kapar” ilkesini şiar edinmiş toplumlarda, öğrencinin eğitimdeki sloganı da “Beşten şaşma, altıyı aşma!” olur. “Beşten şaşma altıyı aşma!”cılar genelde sınıfın ne önünde ne de arkasında otururlar, orta sıralara yoğunlaşırlar. Sürüden ayrılanı kurt kapar şiarı ile “Beşten şaşma, altıyı aşma!” bir araya gelince, sorgulama, düşünce ve teknoloji üretmenin yolu kapanır, öğretileni belleme egemen olur, en büyük başarı da, teknolojiyi üretmek değil, başkaları tarafından üretileni kullanabilecek düzeye ancak erişmek olarak saptanır. Bu tür toplumların, gelişmenin her yeni adımında karşılaşılması kaçınılmaz sorunlar üzerinde sağlıklı düşünmeleri, belletilenleri yinelemenin ötesinde, yeni çözümler üretmeleri mümkün olmaz. Toplum hızla ortalarda kümelenmiş olanların egemenliğine doğru kaymaya başlar. Ortalarda kümelenmiş olanların egemen kılındığı rejime “mediokrasi” adı verilir. Frenkçeden gelen “mediocre” (mediokr) sözcüğü, bizde “orta” anlamına kullanılırsa da ilk çıktığı ülkede içerik değiştirerek küçümseyici bir deyiş halini almış, ortanın altında, yetersiz anlamını ifade eder olmuştur. Bu açıklamadan da anlaşılacağı gibi “mediokrasi”, sağlıklı demokrasiyi kemiren bir kurttur ve onun en büyük düşmanıdır. ??? Demokrasiler, başından itibaren bu tehlikeyi görmüşler, dayandıkları üretken ve yaratıcı burjuvazinin de katkılarıyla, üretimi arttıracak, yeni çözümler üretecek yolu açacak olan eğitime büyük önem vermişlerdir. Bilime, sanata, üretime katkılarını göremezsek eğer Büyük Fransız Devrimi’nin anlamını kavramamız mümkün olmaz. Türkiye’de Cumhuriyet devrimi de öyle olmuş; yeni rejim, üretimde, eğitimde, bilimde, sanatta büyük atılımlar gerçekleştirmiştir. Ama Büyük Fransız Devrimi’nin tersine, Cumhuriyetin ardında itici güç olarak gelişmiş bir burjuvazi yoktu. Cumhuriyetin atılımlarının Fransız Devrimi’ne kıyasla güdük kalmasının ana nedeni budur. Cumhuriyet, kendisini “mediokrasi”nin tehdidine karşı koruyabilecek, üretken bir demokrasi yaratamamıştır. Durumun böyle olduğu toplumlarda, üretken demokrasilerde, “meriotrokrasi”ye yani seçimin liyakate uygun sonuç vermesine dayanan mekanizması, yerini negatif seleksiyona, yani liyakatsizin liyakate üstün geldiği düzene bırakır. “Mediokrasi”, genel oyda negatif seleksiyonla (olumsuz seçimle) birleşince, artık bulunduğu noktada kalamaz ve hızla aşağı, “idiokrasi”ye (dilimize ahmakrasi diye çevirebiliriz) kayar. ??? “Ahmakrasi” bir kez egemen oldu mu, onu değiştirmek ve düzeni üreten, sorgulayan, yeni çözümleri düşünüp yaşama geçiren bir şekle dönüştürmek olanaksızlaşır. Çünkü milli eğitimin kalitesini yükseltmek, düzeni üretken hale sokmak için erki elinde tutanların harekete geçmesini beklemek abestir. Abestir, çünkü düzenin egemenleri, zaten liyakate boş veren olumsuz seçimin ürünü olarak oradadırlar. “Sürüden ayrılanı kurt kapar” toplumunun, yeni çözümler, yeni düşünceler arayan, toplumu ve bireyleri daha üretken olmak için zorlayan, yani sürü güdüsünü yadsıyan kişileri seçmesi olanaksızdır. “Sürüden ayrılanı kurt kapar” toplumunu, sorgulayan, zorlayan, yeni ufuklar arayan çözümlere götürmek konumunda olanlardan, yani iktidar erkini elinde tutanlardan böyle bir istemde bulunmak, onlardan kendi bindikleri dalı kesmelerini, kendi varlık nedenlerini ortadan kaldırmalarını istemek anlamı taşır ki böyle bir isteğin o çevrelerce olumlu karşılanması imkânsızdır. Bu yüzdendir ki “mediokrasi” de, “ahmakrasi” de, kendi kendilerini üreterek gittikçe koyulaşan birer çıkmazdan başka şeyler değillerdir. Ahmakrasinin bir başka özelliği de, içinde bulunduğu çıkmazdan hiç de şekvacı olmamasıdır. ‘Rejim zorlanmamalı’ ? CHP yöneticileri, iktidar partisinin böyle bir duruma düşmesinin talihsizlik olduğunu belirtirken “anayasanın temellerine bağlı kalınması” gerektiğine dikkat çektiler. MHP temkinli yaklaşırken Anavatan Partisi davayı demokrasiye müdahale olarak değerlendirdi. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) AKP hakkında kapatma davası açılması muhalefet tarafından dikkatle izlenirken “rejimin temellerinin zorlanmaması gerektiğine” işaret edildi. Türkiye’nin “bir anayasal demokrasi” olduğunu vurgulayan CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen, “Dinietnik esasa göre çalışan parti olamazsınız. Hukuki süreç işliyor. ‘Türkiye’ye ne getirir, ne götürür?’ deniyor. Anayasa Mahkemesi buna bakmaz. Partinin icraatının hukuka, anayasaya uygun olup olmadığına bakar. Sadece Türkiye’de değil, başka ülkelerde de örnekleri var. Demokrasilerde parti kapanır. Almanya’da, İspanya’da örnekleri var. Artık söz yargının. Her vesileyle Ankara’da hâkimler var diyorduk, o hâkimler uygun gördükleri kararı alacak ve biz de buna saygılı olacağız” dedi. CHP Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Özyürek de iktidar partisinin bu duruma düşmesinin talihsizlik olduğunu belirtti. Özyürek, “Rejimi zorlamamak lazım, anayasanın temel ilkelerine bağlı kalmak lazım” dedi. DSP Genel Başkanı Zeki Sezer, yasalara sadece yönetilenlerin değil yönetenlerin de uyması gerektiğine işaret ederek “Çoğunluk, demokrasilerde yasalara aykırı davranma hakkına sahip değildir’’ dedi. AKP hakkındaki kapatma davasına, Cumhurbaşkanlığı seçimi ve türbanla ilgili anayasa değişikliğinde hükümete destek veren MHP “temkinli” yaklaştı. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Ankara’daki yakın kurmaylarıyla genel merkezde kısa bir değerlendirme toplantısı yaptı. MHP yönetimi, bir süre gelişmelerin izlenmesi kararı aldı. MHP Genel Sekreteri Cihan Paçacı, yargı sürecinin başladığını belirterek “Yorum yapmak doğru olmayacaktır. Sonucu saygıyla beklemek gerekir” diye konuştu. Anavatan Partisi Genel Başkanı Erkan Mumcu da, kapatma girişiminin demokrasiye müdahale olduğunu söyledi. Mumcu, “AKP’yi ortaya çıkaran da, iktidara getiren de, iktidarını yeniden güvence altına alan da aslında bu yasaklamacı zihniyetin ta kendisidir. Bu gibi girişimler, ne yazık ki, hak edilmemiş bir mağduriyet algısı yaratmakta ve sonuçta milletin masum tepkilerini suiistimal eden zihniyeti beslemektedir” dedi. SP Genel Başkanı Recai Kutan da davanın “parlamenter demokratik sistem açısından son derece kaygı verici” olduğunu söyledi. DTP’li Demirtaş: Kapatma idamla eşdeğer Hakkında kapatma davası açılan DTP Grup Başkanvekili Selahattin Demirtaş AKP hakkındaki davaya tepki gösterdi. Yüzde 47 oyla iktidara gelen, ülkeyi yöneten ve içinden cumhurbaşkanı çıkarmış bir partinin kapatılma girişiminin, demokrasi tarihine “talihsiz bir olay” olarak geçtiğini söyleyen Demirtaş, davanın gerekçesinin DTP’ye açılan dava gibi, “ideolojik” temelli olduğunu ileri sürdü. Demirtaş, “Demokrasilerde kapatma gibi bir yaptırım, idamla eşdeğer. Partilerin, farklı yaptırımlarla cezalandırılması düşünülmeli” dedi. asirmen?cumhuriyet.com.tr DÜNYA BASINI TÜRBAN DEĞİŞİKLİĞİNİ ÖNE ÇIKARDI Dünya ‘acil’ koduyla duydu Dış Haberler Servisi Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya’nın, AKP’nin kapatılması istemiyle Anayasa Mahkemesi’ne dava açması dünyada da yankı buldu. İngiliz yayın kuruluşu BBC, haberi “Yalçınkaya’nın suçlamasıyla, AKP’nin başörtüsünün yükseköğretimde kullanılması yönündeki anayasa değişikliği kararını kastettiği anlaşılıyor” başlığıyla verirken Deutsche Welle de internet sitesinde, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, “Türkiye ne kazanır ne kaybeder herkes iyi düşünsün” ifadesine yer verdi. International Herald Tribune gazetesi, “Başsavcı, laikliğe aykırı faaliyetler nedeniyle mahkemeden iktidardaki partinin kapatılmasını istedi” diye yazarken uluslararası haber ajanslarından Associated Press (AP) ve Reuters ajansı da haberi “acil” ibaresiyle geçti. Reuters haberinde, “Laikliğe aykırı eylemlerin odağı olma” gerekçesinin altını çizdi. Ajanslar, “üniversitelerde türban düzenlemesine” ilişkin bilgilere de yer verdi. ‘Kolera Günlerinde Aşk’ Gabriel Garcia Marquez’in romanından sinemaya uyarlanan Kolera Günlerinde Aşk (Love in Time of Cholera) filmini izledim önceki gece... Bir aşk filmiydi. Florentino Ariza’nın Fermina Daza’ya olan tutkulu aşkının yarattığı inişler çıkışlar, acılar öylesine etkileyici ki... Marquez’in, 19. yüzyılın sonu, 20. yüzyılın başında Latin Amerika’yı saran kolera salgınlarının insanlarda yarattığı hastalıklı ruh halini bir aşk öyküsüyle birleştirerek yarattığı olağanüstü romanı yönetmen Mike Newell’ın yönetiminde bir destana dönüşmüş. Filmin en köklü teması aşkı bir tutku olarak sinemaya uyarlaması. Adam âşık olduğu kadını kaybediyor. Kadın kolera hastalığı teşhisiyle evlerine gelen doktorla, babasının da baskısıyla evleniyor. Âşık adama artık kadının doktor kocasının ölümünü beklemek kalıyor. Kadın nereye giderse onu izliyor. Bu arada tek tek saydığı yüzlerce kadınla birlikte oluyor. Fermina’nın aşkı Florentino’yu bir şehvet düşkününe dönüştürüyor. Sonunda doktor koca Juvenal Urbino ölüyor. Âşık, sevdiği kadının karşısına dikiliyor ve şunları söylüyor: “51 yıl 9 ay, 4 gündür bugünü bekliyordum.” Kadın onu öfkeyle kovalıyor. Takip sürüyor ve 70 yaşın üstündeki iki eski âşık, romantik, karmaşık duygular içinde yeni bir aşka başlıyorlar. ??? Filmin yönetmeni Mike Newell, “Film zenginliğini kitaptan aldı. Kitaptaki muhteşem 400 sayfanın 150 dakikalık bir filme dönüştürülmesi oldukça zor oldu. Filme alamadığımız ve geride bıraktığımız her şey beni adeta öldürdü. Bana kalsa kitabın her satırını çekerdim” diyerek filmin nasıl geliştiğini anlattı.“Kolera Günlerinde Aşk” Garcia Marquez’in bir Hollywood stüdyosu tarafından uyarlanan ilk yapıtı. Ünlü yazarın yapıtları daha önce Latin Amerikalı ve İtalyan yönetmenler tarafından uyarlanmıştı. Bu tutkulu, acılı, dramatik aşk öyküsünün arka planında 20. yüzyılın başlarında hız kazanan çağdaşlaşma çabasıyla, taşra zenginlerinin saçmalıkları bir arada yürüyor... ??? Kolera Günlerinde Aşk’ı izlerken, o yılların Latin Amerikası (18771930) ile Türkiye arasındaki benzerlikler de dikkatimi çekti. Güzel kızını zengin ya da iyi meslek sahibi birine vermek isteyen baba, bir posta memuru olan âşıktan hiç hoşlanmıyor ve sonunda kızını zorla da olsa bir doktorla evlendirmeyi başarıyor. (Türk filmi) Tabii burada Türk filmlerinden daha başka ve bence daha derin bir takip başlıyor. Kadın bir anlamda sevdiğini terk ederek evlendiği kocasıyla mutlu sayılabilecek uzun bir evlilik yaşıyor. Çocuklar doğuruyor, bazen kocasının başka kadınlarla yatağa girmesine tanık oluyor.Bu bölümler fazla dramatik sayılmaz, fazla iç karartıcı değil. Hayatın doğal akışı hâkim. ??? Kadının bir gün dul kalıp kendisine döneceğine inanan âşık takibi hiç elden bırakmıyor. Bir gün kadını ikna edeceğini düşündüğü an kadının kızı karşılarına dikiliyor. Bildiğimiz klasik namus anlayışı içinde annesine şunları söylüyor: “Bu adamın gözü seni yatağa atmakta. Ayıptır bu yaşta” diyerek geleneksel ahlak tepkisini dile getiriyor. Kolera Günlerinde Aşk’ın belki de cazip tarafı aşkın sürekliliğine, bir gün kavuşmanın mümkün olduğuna vurgu yapması... ??? M. Şehmus Güzel, Paris’te sürekli ürettiği kitaplarla karşımıza çıkıyor. Son kitabı Abidin Dino’nun Yaşamöyküsü Kitap Yayınları’ndan çıktı. Tam 1246 sayfa ve üç ciltten oluşan bu kitap, Dino’nun desenleri, fotoğrafları ve birçok belgeyle zenginleştirilmiş durumda. Çok büyük bir çabanın ürünü olduğu belli... M. Şehmus Güzel’in gazetedeki masamda yan yana duran kitaplarını da hatırlatmak istiyorum: Abidin Dino ile Söyleşiler; Yazılar. Hayat ve Sanat (Peri Yayınları), İkinci Şiirler, Fransa Seçimlerinde Le Pen Lekesi (Odak Kitap), Paris GösteriKent(Peri Yayınları), Çakıl Taşı, Paris, Sobe(Güncel Yaşam), Avrupa Birliği’nde Devlet ve Fransa’da Korsika (Peri Yayınları), Bu İşyerinde İnşaat Var, Türkiye’de İşçi Hareketi 19081984 (Kaynak Yayınları), Ve Kapımı Çaldı Yalnızlık. Şehmus Güzel’e daha nice kitaplar dileğiyle... CUMHURİYET 04 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle