07 Mayıs 2024 Salı English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 15 MART 2008 CUMARTESİ 16 Senaryo Süleymaniye çuvalcısı “Teröristle müzakere edin” dedi ya, peşinden koşturuyorlar: Talabani’yi Ankara’da ağırlıyor, Amerika’nın sesini dinleyip Barzani ile temas kuruyorlar... AKP’nin Dengir Mir’i ABD’ye gitmiş federasyoncu anayasayı tartışır, The Economist dergisi de Amerika’ya sığınmış “çok duygulu” emekli vaizi “peygamber” ilan ederken; Güneydoğu’da “siyasi çözüm”ü hem de Çankaya aracılığıyla yeniden canlandırıyor, devletin yayın organından tam gün Kürtçe yayını başlatıyor, “barış” adı altında ulus devleti sorgulayacak her türlü tezgâhı işler hale getiriyorlar. CHP lideri Deniz Baykal’ın dediği gibi: ‘’Büyük bir senaryonun içinden geçiyoruz. Bu senaryoda, ne yaptığını bilenler var, ne yaptığını bilmeyenler var. Rolünü bilerek oynayanlar var, bilmeden rol oynatılanlar var.” Kazanılmış hak İşçiler yalan söylüyormuş. Kazanılmış haklar da aynen devam edecekmiş... Emeklilik için gerekli prim ödeme gün sayısının 9 bine çıkması 2028’de ilk defa işe girecek olanlar için uygulanacakmış örneğin... Mantığı, düşünce biçimi bambaşka. Günlük, kişisel çıkar ve bireycilik üzerinden bakıyor dünyaya... O yüzden emekçi için “kazanılmış hak” ifadesinin dünden bugüne, bugünden yarına uzanan bir yaşamsal değer olduğunu anlaması olası değil. Nasıl günlük çalışma saati, büyük savaşımlar sonucu elde edilmiş evrensel bir “kazanılmış hak” ise ve kuşaktan kuşağa bir kutsal emanet gibi aktarılıyorsa; sağlık da emeklilik de vazgeçilemez birer hak niteliğindedir. “Kazanılmış hak”, emek açısından yalnızca bugün için, bugünküler için değil, yarın için, yarının emekçileri için de geçerlidir... Oğulcuğa alınan gemiciğe hiç benzemez “kazanılmış hak”, emekçinin çocuğu açısından da ekmek kadar, su kadar önemlidir! SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU Kısık ateşte Kıbrıs Arkadaşımız Bahadır Selim Dilek, Zürih Üniversitesi Doğrudan Demokrasi Araştırma Merkezi tarafından hazırlanan “Kıbrıs İçin Anayasa Konvansiyonu” taslak çalışmasını haberleştirdi. Konvansiyon taslağını okuduk. O metne göre amaç, “Kıbrıs halkının tarihte ilk defa kendi anayasalarını kabul etmek suretiyle, tam egemenliğini yeniden kazanma ve özyönetimi önündeki hukuki ve fiili, ulusal ve uluslararası kısıtlamalara bir son vermek”miş... “KKTC 1983 Anayasası’nın Kıbrıs Rum kesimi ve uluslararası topluluklar tarafından herhangi bir şekilde tanınması, hukuka aykırı bir işgalin yasallaştırılması sonucunu doğuracak”mış... “Türkiye’nin garantör güç sıfatıyla adanın içişlerine katılma yetkileri gibi süregelen kolonyalizm kalıntıları, Kıbrıs halkının egemenliğinin önünde ciddi engeller teşkil etmekte” imiş... Gelin, Rum lideri Hristofyas’ın geçen günlerde Atina’ya yaptığı ziyarette söylediklerine bir bakalım şimdi de: Hristofyas’a göre, “başlıca hedef, Kıbrıs’ın yeniden birleştirilmesi ve Türk işgalinin sona erdirilmesi”ymiş... “Talat ve Kıbrıslı Türklerin Ankara ile olan bağları kesilmeliymiş”, “Birleşik bir Kıbrıs’ta ne yabancı askerlerin yeri varmış ne de garantör güçlerin müdahale hakları”... Hristofyas’ın Yunanistan başkentinde ettiği “Kıbrıs halkının Helenliğini ve gelenekleriyle temasını canlı tutacağım” sözünü not ettikten sonra Zürih Üniversitesi’nde kotarılmakta olan Kıbrıs İçin Anayasa Konvansiyonu Şartı ile ilgili taslaktaki bir tümcenin altını çizelim: “Şart ‘Annan Planı B’ değildir. Servise hazır bir yemekten çok pişirilmesi gereken bir yemek tarifidir.” Ver kurtul lokantasının daimi müşterilerinden AKP’ye ve Mehmet Ali Talat’a şimdiden afiyet olsun! kendi yaptıklarınla doldurmaya bak.’ Bu sözün gereğini yerine getirmeye çalıştım. Son nefesimi verinceye kadar Cumhuriyet’in kazanımlarını, edindiğim bilgileri aktarmaya çalışacağım. Gücümün yettiği, dilimin döndüğü, kalemimin yazabildiği oranda...” Kim demiş “Cumhuriyet bitiriliyor” diye? Prof. Dr. Şerafettin Turan bilinciyle, aklıyla, yüreğiyle aramızda; dimdik ayakta! ‘İran’dan Gericiyiz!’ “En az üç çocuk!” önerisiyle(!) gündeme oturan AKP zihniyeti ile “Humeyni kafası” benzerliğine dikkat çektiğim son yazıma, İran’ı yakından tanıyan bir okur isyan ediyor: “Hayır. Haksızlık etmeyiniz. Bizdeki gericilik İran’dan daha derin, köklü ve bağnazdır!” demeye getirdiği mektubunda iki ülke arasındaki çarpıcı farklara değiniyor. Türk kamuoyunda bilinmeyen konulara dikkat çekmesi bakımından ilginç bulduğum mektubu yerim elverdiğince yayımlıyorum: Asla RTE gibi düşünmüyorlar! “Yıllardır zevkle okuduğum bir Cumhuriyet yazarı olarak sizi öncelikle selamlamak istedim. Geç kalmış bir merhaba olarak lütfen kabul buyurun. Niigün Hanım, beni harekete geçiren neden bugünkü köşe yazınız (10 Mart) oldu. İran’ın Kızı adlı kitaptan söz etmişsiniz. O kitabı ben de okudum. Son yıllarda o eksende birçok kitap yayımlandı. Üstelik tümü de İran’da ve Farsça olarak. Farah Pahlavi’nin annesinden tutun, direkt devrilen Şah, yani Mohamad Reza Pahlavi’nin ölümünden önce yazdığı son kitaba kadar! Tümü sansürsüz ve olduğu gibi yayımlandı. Çok şaşırtıcı değil mi? İran’da doğum kontrol programları uzun geçmişe dayanır. Şah döneminde en üst seviyede uygulandı... Devrimden sonra patlak veren ve nerdeyse 2.7 milyon insan kaybına (yol açan) İranIrak savaşı.. bir süreliğine doğum kontrol programlarının hafifletilmesine neden oldu.... Ama şimdi siz gidin İran’a! Köy köy, kasaba kasaba gezin, öyle titiz, öyle derinden giden bir nüfus kontrol programı uygulanıyor ki, akıllara durgunluk verecek niteliktedir! Yani bugünkü şu gördüğümüz İran yönetimi RTE gibi asla düşünmüyor... Dil Derneği’nin hafta başında “Türkçenin ve Yazınımızın Ustalarına Saygı” adı altında düzenlediği Prof. Dr. Şerafettin Turan gecesindeydik. Hazırlopçuluğun, her türlü hokkabazlığın bir uyuşturucu gibi toplumun tüm kılcal damarlarına sızdığı günlerden geçerken tüm ömrü boyunca Türk devrimi için çarpmış bir duyarlı yüreğin, Şerafettin Turan’ın sesini dinledik o gün: “Atatürk, Ankara’ya girişinde yaptığı konuşmada ‘Bireyler düşünür olma Şerafettin Turan aramızda dıkça, önüne çıkan herkesin arkasından sürüklenmeye mahkumdur’ der. Şimdi edindiğim kazanımlarla görebildiğim aksaklıkları, topluma mal ederek onların doğru bilgiyi benim bildiğim oranda edinmelerine çalışıyorum. Bir öğretmen için en büyük ödül, öğrencilerinin kendisine gösterdikleri yakınlıktır, ben bunu tattım. Sekiz nüfusa bakan bir ilkokul öğretmeninin çocuğu olarak cumhuriyetin verdiği olanaklarla ben bir yere geldimse, bu cumhuriyetin eseridir. Yaşadığım kimi olumsuzluklar kişilere özgüdür, rejime özgü değil... Çevreye sevgiyle bakmak, bir şeyler vermek, almaktan çok vermekten yanayım ben. Atatürk’ün 1927’de sünnet olan bir çocuğun defterine yazdığı bir tümce var: ‘Oğlum, hayatını başkalarının yaptıklarıyla değil, Halkımız, İran halkından ‘dinci’ Unutmayın, Humeyni İran’a gelmeden tam 50 sene önce Türkiye coğrafyası hilafetle yönetiliyordu! Bir halife vardı ve çoğu alanda ‘şeri’ yasalar geçerliydi. Yani İslamiyeti, Müslümanlığı bu topraklara Humeyni öğretmedi. Dini yönelimlerin kökeni Türkiye’de inanın İran’dan yüz misli kuvvetlidir. Kim kime neyi salık verecek bu durumda? Yani biz kendi derdimizi, sorunumuzu, bir türlü çözemediğimiz problemlerimizi niye hep başkalarının sırtına yükleyerek kurtulmayı deniyoruz? Meseleye niye bir de tersinden bakmıyor, bakmayı denemiyorsunuz?.... Biliniz ve de asla bu gerçeği unutmayınız: İran halkı genelde ‘dinci’ bir halk değil!.. Ama bizim halk Allahına kadar ‘dinci’dir. Temel farklılığımız budur.... 1961 Anayasası Yeniden Uygulanmalıdır ERCAN YEŞİLYURT Ülkemizde yaklaşık 15 yıldır anayasa tartışması yaşanıyor. 1982 Anayasası’nın onlarca maddesi değiştirildiği halde bir türlü düzeltilemiyor. Kurgusu da dili de yanlış olduğu için bir türlü sonuç alınamıyor. 12 Eylül öncesinin bütün olumsuzluklarının sorumlusu anayasanın getirdiği özgürlükler olarak gösterilmiş ve özgürlükleri yok eden bir anayasa yapılmıştır. Kenan Evren, “Anayasa dediğimiz elbise bize bol geldi, içinde oynamaya başladık. Hukuk devleti yalnız kişilerin müdafaası olarak yorumlanmış devletin ve milletin savunulması ise sahipsiz kalmıştır” demiştir. Bu bakışla devlet otoritesini kurmak ve pekiştirmek anayasanın omurgasını oluşturmuştur. ??? Halbuki 1961 anayasası; özgürlük, demokrasi, hukuk devleti, yargı bağımsızlığı, Cumhuriyet devrimlerini korumak ve sosyal devlet yaratmak amacıyla hazırlanmıştır. Bunun için de 27 Mayıs’ı “Devrim” olarak adlandırmıştır. 12 Eylül’ü yapanlarsa askeri müdahaleyi “Harekât” olarak nitelendirmiştir. Bu anlayışlarıyla 27 Mayısçılar “insan haklarına dayalı”, 12 Eylülcüler “insan haklarına saygılı” dedikleri anayasaları yapmışlardır. Bu bakışla 1982 Anayasası tutucu bir yaklaşımla “Türklüğün tarihi ve manevi değerleri” diyerek, “din kültürü ve ahlak öğretimi” adı altında bir mezhebin yayıcılığını zorunlu hale getirmiştir. Halbuki bütün dünyada zorunlu olan her vatandaşın sadece vergi vermesi ve her erkeğin anayasal vatandaşlık görevi olarak askere gitmesidir. 1982 Anayasa Komisyonu Başkanvekili Şener Akyol, “1961 Anayasası hümanisttir; Türk’ü ihmal etmiştir. 1982 Anayasası Allah korkusuyla hazırlanmıştır” derken 1961 Anayasası’nı yapanlar Milli Mücadele ruhu bağımsızlık, devrim yapan Türk milleti söylemlerini dile getirmişlerdir. İsmet İnönü’nün Abdi İpekçi’ye söylediği “Milli Mücadele esasen bir ordu ihtilali idi’’ sözü de buraya eklenmelidir. 1961 Anayasası döneminde din derslerinin zorunlu hale getirilmesini talep, eden Milli Nizam Partisi Anayasa Mahkemesi’nce kapatılmıştır. Bugün AKP’nin savunduğu dinsel özgürlük ise “manevi hayatın dışına taşan, toplumsal alanı etkis altına alan dinsellik türleri sınırlama ve denetime tabidir” diyen 1971/76 sayıl Anayasa Mahkemesi kararıyla sınırlandırılmıştır. 1961 Anayasası’nın çerçevesini çizdiği inanç özgürlüğü; laik sisteme uygun düşünme ve inanç sahibi olma zorunluluğu yoktur, ancak manevi hayatın dışına taşan, toplumsal alanı, etkisi altına alan dinsellik türleri sınırlama ve denetime tabidir. İşte yeniden uygulanmasını istediğim anayasal yapı inanç özgürlüğünün de laikliğin de teminatıdır. Avrupa Birliği’ne Türkiye’nin girmesini isteyenler için 1961 Anayasası yeterlidir. Eski İstanbul Sanayi Odası Başkanı Ertuğrul Soysal “1961 Anayasamız Batı Avrupa’nın birçok ülkesine model olacak nitelikte kaleme alınmıştır” demişti. (İsmail Cem, Tarih Açısından 12 Mart) ??? Evet 1961 Anayasası dört dörtlük bir hukuk yapılanmasıyla; Anayasa Mahkemesi, sosyal devlet, üniversite özerkliği, çalışanlara sendika hakkı, sosyal güvenlik hakkı getirmiştir. En önemlisi herkese örgütlenme hakkı sağlamıştır. Milletvekillerini toplumda saygın konuma getiren bir 82. maddesi vardı. Bu madde “Milletvekillerine her ne surette olursa olsun yapılacak zam ve ilaveler; takip eden ‘milletvekili genel seçiminden sonra’ uygulanır” şeklindeydi. İşte bu anayasanın uygulanmasıyla yeniden yapılanacak devlet yapısını ülkenin önünü açacağına yürekten inanıyorum. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak?yahoo.com.tr Ezan sesi duyulmuyor, camiler boş... Tahran’a son yaptığım yolculukta, bir cuma günü, dedim gideyim bir camileri kontrol edeyim, bakayım bizdeki gibi kaldırımlara, metro istasyonlarına da yansıyor mu? Ne göreyim? Hadi tahmin edin: Tahran’da tek bir camide cuma namazından eser yok! Bomboşşşşşsşsş, yok, kimseler yok, hem o koskoca Tahran’da ara ki cami bulasın. Gece yarıları çevre camilerden ezan sesi duyulmuyor. Devlet yasaklamış. Hasta olanlar olur diye... Aklımızın bir kıyısında dursun lütfen... Önce kendi Taliban benzeri tarikat marikatlarımızı ne yapacağımızı düşünelim... Bugün İran’da kadınlar her alanda ama her alanda ölesiye mücadele ediyorlar, kolay mı sanıyorsunuz? Daha ortada fol yok, yumurta yok. Burada (yani bizde!) temel direkler sallantıda! İranlı kadınlar yerinde olsaydı bizim kadınlarımız ... (bu dişli mücadeleyi verecekler miydi?) Yani, Nilgün Hanım, Sizden beklenti hep biraz yüksektir. Konulara hep daha derin baktınız. Ayıptır, bu topraklarda yaşayan yüzlerce İranlı aydın var. Mutlaka sizi okuyorlar. Eminim o hınzır Pers gülücükleriyle karşılıyorlar bizim bu kolaycılığımızı. Saygılarımla.” Eposta üzerinden okurumla kurduğum “İran diyaloğunda” dile getirdiği itirazların, gerçekte benim yazıma değil; Türk medyasının sığ ve çarpık “İran aynası(!)”na yönelik olduğunu saptadım. İran’da tam seçim ertesi, bu konuda söylenecek daha çok söz var. Pazartesiye devam edeceğim. ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci?mynet.com HARBİ SEMİH POROY nilgun?cumhuriyet.com.tr BULMACA SOLDAN SAĞA: SEDAT YAŞAYAN (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN 15 Mart www.mumtazarikan.com 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1/ Türkiye’nin 1 güney kıyılarında yetişen ve çit 2 bitkisi olarak kullanılan bir tür 3 çalı. 2/ Ahırlarda 4 iki hayvan yeri arasına bölmelik 5 diye konulan ka 6 lın sırık... Tavla 7 da “üç” sayısı. 3/ Sodyum elemen 8 tinin simgesi... 9 Resmi bir göreve atama ya da bir üst 1 2 3 4 5 6 7 8 9 aşama için yazılan ya 1 Z A N Z İ B A R zı. 4/ İnce dantel... Bir 2 A M A L İ P OM bağlaç. 5/ Şarkı, türkü... 3 K E P E K L E R Kalay oksit katılarak 4 U L A Ş E R O S donuklaştırılmış ya da K A K İ A kemik tozu katılarak ya 5 S E T İ H rı donuk hale getirilmiş 6 K H İ V cama verilen ad. 6/ Din 7 İ K O N M İ R A gil... Cins, tür. 7/ “Dağ 8 Ü N N E F E R kırlangıcı” da denilen 9 K L A K E T M A küçük bir kuş... İlave. 8/ Mersin’in bir ilçesi. 9/ Elma, armut, kayısı gibi meyvelerin kurutulmuşu... Bir gazete ya da derginin baskı sayısı. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Duvarları, yontulmamış ağaç gövdelerinin üst üste oturtulmasıyla oluşturulan ve Karadeniz Bölgesi’nde yaygın olan ev tipi... Bir işi yaptırabilme gücü. 2/ Karakter... Tanrı. 3/ Bir nota... Bir işletmenin ani batışı. 4/ Üçüncü jeolojik çağın en son dönemi. 5/ Sözü boş yere uzatma... İslam kültürlerinde, belirli kurallara uyarak güzel yazı yazma sanatı. 6/ Mürekkebi kurutmakta kullanılan çok ince kum... Kansızlık. 7/ En küçük sosyolojik birim... Tümör. 8/ Sahip... Doğu Karadeniz’de yetişen ve derideki tahrişleri iyileştirmekte kullanılan otsu bir bitki. 9/ İğdiş edilmiş hayvan. CUMHURİYET 16 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle