23 Aralık 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 6 ŞUBAT 2008 ÇARŞAMBA 4 HABERLER Grup toplantısına ziyaretçi almayan Erdoğan, türbanın laikliği güçlendireceğini savundu GLOBALPOLİTİKÜLTÜR ERGİN YILDIZOĞLU AKP tepkilerden korktu ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Başbakan Tayyip Erdoğan, türbanın laikliği güçlendirdiğini ileri sürerek, türban yasağının kaldırılması konusunda siyasi partilerin hukuki bir katkısının olması durumunda değerlendirileceğini, aksi takdirde YÖK Yasası’nın ek 17. maddesinde herhangi bir değişiklik düşünmediklerini söyledi. Erdoğan, partisinin grup toplantısında türban yasağının kaldırılmasına ilişkin anayasa değişikliğini değerlendirdi. Grup toplantısına, olası tepki ve protestolar dikkate alınarak ziyaretçi alınmadı. Sınır ötesi operasyonla ilgili bilgi veren Erdoğan, önceki gece saat 03.00’ten itibaren Hava Kuvvetleri’ne bağlı savaş uçaklarının AvaşinBasyan ve Hakurk bölgesinde te Küreselleşme, Devlet ve Emperyalizm İki haber: Madencilik sektörünün devlerinden BHP Billiton, rakibi Rio Tinto’yu 119 milyar dolara satın alarak Avustralya demir cevheri sektöründe tekel konumuna yükselmeye hazırlanırken bu sektörün en büyük müşterisi Çin, devlet şirketi Chinalco aracılığıyla BHP hisselerinin yüzde 12’sini ele geçirdi. BHP hisselerini, 14 milyar dolarla, yüzde 20 prim ödeyerek satın alan Chinalco’nun, Rio Tinto için de 120 milyar dolarlık karşı teklif hazırladığı söyleniyor. ABD bütçesi ilk kez 3 trilyon dolara, açığı da 2007’de 163 milyar dolardan, 2009’da 400 milyar dolara yükseliyor. ? Türbanı üniversiteye sokma girişimini “Laikliği güçlendiren bir düzenleme” olarak tanımlayan AKP lideri Erdoğan, kamuoyunda dile getirilen bazı kaygı ve eleştirileri de dikkatle izlediklerini söyledi. “Laiklik kimsenin tasarrufu altında değildir’’ diyen Erdoğan, YÖK Yasası’nın 17. maddesinde bir değişiklik çalışması olmadığını açıkladı. rörist hedeflere yönelik çok başarılı bir harekât gerçekleştirdiğini anlattı. Türban tartışmalarına da değinen Erdoğan, Türkiye’yi çeyrek asırdır yoran, vatandaş ile devlet arasındaki güven ilişkisini zedeleyen bir tartışma konusunu tedavülden kaldırmak istediklerini ileri sürdü. Yapılmak istenen düzenlemenin bütünüyle yükseköğrenim hakkı ve eğitim özgürlüğü kapsamında evrensel hukuk ilkelerini yaşama geçirmeye yönelik olduğunu savunan Erdoğan, bunun farklı yerlere çekilmesinin toplumsal barışa gölge düşürme gayreti olduğunu söyledi. “Laikliği güçlendiren bir düzenlemeye” AKP ve MHP’li milletvekillerinin imzalarını koyduğunu anlatan Erdoğan, kamuoyunda dile getirilen bazı kaygı ve eleştirileri de dikkatle izlediklerini söyledi. Laiklik ilkesinin anayasaya girişinin 71. yıldönümünün kutlandığına dikkat çeken Erdoğan, laikliğin kimsenin tasarrufu altında olmadığını söyledi. Erdoğan, “Şu parlamento çatısı altında laiklik ilkesine karşı olduğunu söyleyen bir parti mi var ya da bir milletvekili mi var? Nereden çıkıyor bunlar? Önüne gelen orayla kendine göre bir ilinti kurmaya gayret ediyor” dedi. Üniversitelerdeki fiili kılık kıyafet yasağının bütün siyasi partilerin çözmesi gereken bir konu olduğunu savunan Erdoğan, bu soruna muhatap olmayan bir parti olmadığını söyledi. Bu konuda hukuki katkıların oturup konuşulabileceğini kaydeden Erdoğan, Doğan medya grubunu üstü kapalı eleştirdi. Erdoğan, “Şu anda bunu körükleyen medya grubu da bununla ilgili araştırmalar yaptı. Ama buna rağmen bakıyorsunuz aynı medya grubu veriyor, veriştiriyor. Bu araştırmayı o zaman sen niye yaptırdın? Milletin nabzını yoklamak için değil mi? Milletin nabzı hangi istikamette, çözümü istikametinde” dedi. Erdoğan, YÖK Yasası’nın ek 17. maddesiyle ilgili bir değişiklik düşünülüp düşünülmediğinin sorulması üzerine, “Siyasi partilerden hukuki destek gelirse yani bazı hukuki noktada teklifler gelirse bunlar üzerine MHP ile birlikte çalışma yapılabilir” dedi. Erdoğan, “Eğer bir teklif gelmezse de çalışma yapacak mısınız” sorusuna, “Henüz herhangi bir değişiklik düşünmüyoruz” dedi. Erdoğan, türbanın bağlama biçiminin sıkıntı yarattığı eleştirileriyle ilgili olarak da, “Bizim aramızda böyle bir sıkıntı yok” dedi. Neoliberalizmi gömme zamanı geldi Bir kriz yönetim modeli olarak, 80’lerden bu yana uygulanan neoliberalizme göre devlet piyasalardan elini çekmeli, Keynesyen talep yönetimi gibi araçları terk ederek bütçe disiplini ve enflasyonla mücadele üzerinde odaklanmalı: Piyasalar kendi sorunlarını kendileri çözebilirler; müdahale kriz yaratır. Ağustos ayında başlayan kredi krizi piyasaların kendi sorunlarını çözmek bir yana, uzun süre denetimsiz kalınca ne gibi ekonomik, sosyal ve ahlaki sorunlar yarattıklarını gösterdi. Mali sistemin içine düştüğü güvensizlik çukurundan kendi kendine çıkamayacağının anlaşılması, genel çöküş tehlikesi, ABD Merkez Bankası’nın, hatta doğrudan hazinenin müdahalesini, çeşitli kurtarma projelerini gündeme getirdi. Kredi krizinde ölümcül yaralar alan dünya devi ABD bankaları önce kendi devletlerinin, sonra da Çin, Dubai, Singapur gibi ülkelerin devlet fonlarının kapılarını aşındırmaya başladılar. Bu fonlar, ABD’nin dev bankalarına ortak olmaya başlayınca da sürecin jeopolitik boyutları tartışılmaya başlandı: Ya bu fonlar, kâr maksimizasyonu kuralına boş verip siyasi amaçlarla stratejik adımlar atarlarsa? Chinalco’nun, Avustralya demir cevheri pazarında kendini koruyabilmek için, BHP hisselerini yüzde 20 primle satın alması kaygıyla karşılandı. Devletin ekonomik etkinliklerinin arttığını gösteren örnekler çok. Devlet şirketleri özellikle Çin şirketleri bankacılık ve enerji sektöründe, dünyanın en büyükleri arasına girdiler. Çin, dünyada bir kapasite fazlası sorunu olmasına karşın kimya, demirçelik, otomotive, hatta havacılık sektörlerinde, korumacılık duvarları arkasında ithal ikameci politikalar izliyor. Dahası, mali kriz kredi piyasalarında büyük güven erozyonuna yol açtığı için, HSBC Ekonomi Genel Müdürü Stephen King’in işaret ettiği gibi, devlet varlıkları, düşük getirilerine rağmen büyük ilgi çekiyor. Böylece devletin borçlanma, ekonomiye müdahale kapasiteleri de güçleniyor. E LEŞTİRİLERE SİNİRLENDİ İĞNELİ FIRÇA ZAFER TEMOÇİN D OSTLUK GRUPLARI Devlet Bahçeli ağzını bozdu ? AKP ile yaptıkları türban işbirliğini eleştirenleri ‘ruhsal problemli’ olmakla suçlayan MHP lideri, başı açık olanların özellikle taşra üniversitelerinde baskı görecekleri endişesinin yersiz olmadığını da itiraf etmek zorunda kaldı. ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, türban serbestisine ilişkin tavırları nedeniyle partisini eleştirenleri “ciddi ruhsal problemi olmak”la suçladı. Bahçeli, başı açık öğrencilerin özellikle taşra üniversitelerinde yoğun baskı altında kalacakları endişesinin “yersiz olmadığını” itirafında da bulunarak önlem alınmasını istedi. Bahçeli, partisinin türban duruşuyla ilgili gelen yoğun tepki ve eleştirilere dünkü grup konuşmasında “manifesto” olarak nitelendirdiği bir üslupla yanıt verdi. Türbanın üniversitelerde serbest bırakılmasına ilişkin tavrı nedeniyle partisine yönelik tepkilerin “hakaret ve hezeyan” boyutuna ulaştığını savunan Bahçeli, “Bunlardan bir kısmı, sahiplerinin ruh sağlığı hakkında ciddi endişeleri davet edecek şekilde tezahür etmiştir” demesi dikkat çekti. Kendilerini eleştirenlerin “TBMM’nin yasama yetkisini tanımama” anlamına gelecek sözler sarf ettiğini belirten Bahçeli, “Sancılı bir süreç olacağı esasen bilinen uygulama dönemini daha da zorlaştıracak bu kışkırtıcı söylemler, samimi endişe ve tespit boyutlarını aşarak adeta temenni niteliğini kazanmıştır” dedi. Bahçeli, AKP ile MHP arasında “ölmek var dönmek yok yaklaşımını içeren bir taahhütname imzalandığı” haberlerinin gerçekdışı olduğunu söylemesine karşın 2 parti temsilcilerinin yapılacak değişikliklerin alt alta sıralandığı bir metni, liderlere sunarak onaylarını almak amacıyla imzaladığını söyledi. Türban tartışmalarını bahane eden “laiklik istismarcılarının” partisini hedef aldığını savunan Bahçeli, türban tutumu nedeniyle partisini önce mektup göndererek, dün de bizzat genel merkez önüne gelip siyah çelenk koyarak protesto eden emekli subaylara isim vermeden sert tepki gösterdi. Başkent Ankara’nın iki simge tepesinden birinin Atatürk’ün naaşının bulunduğu Anıtkabir, diğerinin ise “inanç hürriyetinin ve manevi değerlerin sembolü” olarak nitelediği Kocatepe olduğunu kaydeden Bahçeli, “MHP, kimseyi asla bir tercihe ve taraf olmaya zorlamadan, bu değerler arasında rabıta ve bağın kopatılmasına asla izin vermeyen duruşu ile Anıttepe ile Kocatepe arasına çekilmiş çelikten bir halattır” diye konuştu. MHP, türban ödülünü aldı ? MHP, AKP’ye verdiği türban desteğinin ilk ödülünü iki dostluk grubu başkanlığı ile aldı. AKP, Mısır ve Suriye’nin dostluk gruplarının başkanlıklarını MHP’ye verdi. FIRAT KOZOK ANKARA Üniversitelerde türban serbestisi getirecek anayasa değişikliği konusunda AKP’ye tam destek veren MHP, ilk ödülünü aldı. AKP, Mısır ve Suriye’nin dostluk gruplarının başkanlıklarını MHP’ye verdi. Litvanya Dostluk Grubu’nun başına da MHP’li bir ismin getirilmesi bekleniyor. Ana muhalefet partisi CHP’nin ise herhangi bir dostluk grubu başkanlığı bulunmuyor. AKP ile MHP arasında “türban ittifakıyla” başlayan süreç, ülkeler arası dostluk gruplarına da yansıdı. Türban çalışmalarının MHP kanadını yürüten Mersin Milletvekili Mehmet Şandır “TBMM Suriye Dostluk Grubu Başkanı” olurken, bir diğer İslam ülkesi Mısır’ın Dostluk Grubu’nun başına da MHP Konya Milletvekili Faruk Bal seçildi. AKP’nin, Litvanya Dostluk Grubu’nun başına da MHP Sakarya Milletvekili Münir Kutluata’nın seçilmesine sıcak baktığı öğrenildi. Türkiye, dünya genelinde toplam 98 ülkeyle dostluk grubu kuruyor. Grup başkanları sorumlu olduğu ülke ile Türkiye arasındaki ilişkileri parlamento düzeyinde geliştirmekle sorumlu oluyorlar. Başkanlar, bu nedenle sık sık söz konusu ülkeye ziyaretler düzenliyorlar. Bugüne kadar ABD, Brezilya, Macaristan, Kazakistan, İtalya, Fransa, Mısır, Makedonya, Estonya, Sudan, Suriye, Belçika, Bahreyn, Rusya, İspanya, Kırgızistan, Letonya ve Bulgaristan için dostluk grupları belirlendi. MHP’nin iki ülke dostluk gruplarının başkanlıklarını almasına karşın, ana muhalefet partisi CHP’nin henüz bir başkanlığı yok. Küreselleşmeci fantezileri de Neoliberal proje, küreselleşmeci söylemin, ulusdevlet ve jeopolitikle ilgili fantezileriyle desteklendi. Solun geniş bir kesimi bu fantezilerden etkilenerek salt “emperyalizm” kavramını değil, kapitalizme yönelik eleştirileri, sınıf merkezli siyaset anlayışını da terk ettiler; boşalan yeri de liberalizmden devraldıkları “bireysel özgürlükler”, “insan hakları” “kimlik siyaseti” kavramlarıyla doldurmaya çalıştılar. Küreselleşmecilerin, ekonomik fantezileri gibi ulus devlet ve jeopolitik ile ilgi fantezileri de çöktü. Ulusdevlete ilişkin küreselleşmeci fantezinin iki boyutu var: Birincisine göre, ekonomik küreselleşme ve beraberinde getirdiği, IMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü gibi uluslararası kuruluşlar, uluslararası ve yerel sivil toplum örgütleri, ulusdevletin ekonomik ve siyasi egemenliklerini aşındırıyor, devletler üstü bir egemenlik düzeni, yönetişim oluşturmaya başlıyor. Bildiğiniz gibi bu savın en sol ucunda, Karl Kautsky’nin süperemperyalizm teorisinin, reenkarnasyonu olarak, Hart ve Negri’nin, “Kapitalizm artık devletlerarası ekonomik ve siyasi çatışmalara olanak vermeyecek kadar entegre bir sistemdir” iddiası var. İkinci boyut, ABD, neocon propagandanın etkisiyle olacak, tek kutuplu dünya görüntüsünün abartılmasıyla ilgili: ABD hegemonyası kalıcı ve istikrarlıdır, artık herhangi bir karşıt bloklaşma olasılığı yoktur. Jeopolitik (devletler arası rekabet), tek kutupluçok kutuplu dünya tartışmaları, terorizme karşı küresel savaş, “kaynak savaşları”, Afganistan ve Irak’ın işgali, Çin, Hindistan gibi yeni güçlerin yükselmesi, Rusya’nın uluslararası alanda etkisini hissettirmeye başlamasıyla geri geldi. IMF, Dünya Bankası ve DTÖ etkilerini yitirirken ağustos ayında başlayan mali kriz, jeopolitiğin geri gelme sürecine iki yeni boyut ekledi. Birincisi, devletlerin denetimindeki fonların önemi daha önce görülmemiş ölçüde arttı. İkincisi, ABD yönetimi, neoliberalizmin en önemli ilkelerini terk ederek enflasyona ve bütçe disiplinine aldırmadan, 145 milyar dolar dağıtmaya karar verdi. 15 yılda, nereden nereye geldik, biraz geç de olsa, birileri hâlâ işgal yoksa emperyalizmden söz edemeyiz, demeye devam ediyor olsa da emperyalizm kavramını yeniden tartışmaya başladık. erginy@tr.net http://erginyildizoglu.blogspot.com ‘MHP iktidar ortağı gibi’ Konuyla ilgili değerlendirmelerde bulunan CHP Genel Başkan Yardımcısı Mustafa Özyürek, MHP’nin AKP’ye bugüne kadarki en büyük desteğini Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde verdiğini anımsattı. Partinin bu süreçte “Cumhurbaşkanı kim olursa olsun, biz oturumlara katılırız” diyerek AKP’nin seçim için 367 barajını aşmasına yardımcı olduğunu belirten Özyürek, şöyle devam etti. “Onun dışında, MHP’nin gerek komisyonlarda gerek genel kurulda, Vakıflar Yasası dışında önemli bir muhalefet yapmadığını gözlüyorduk. Son olarak da türbanla ilgili çok büyük bir desteği AKP’ye vermiş oldu. AKP bu nedenle MHP’yi kritik anlarda bir destekçisi, ortağı gibi görüyor. Komisyonlarda, diğer noktalarda MHP’ye olabildiğince yardımcı oluyor.” namikzafer@yahoo.com Kadın vekiller konuşacak Türban görüşmelerinde AKP’den kadın milletvekilleri genel kurula hitap edecek ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) AKP ve MHP’nin hazırladıkları türbanın üniversitelerde serbest olmasını düzenleyen anayasa değişikliği teklifinin ilk tur görüşmeleri bugün yapılacak. AKP, TBMM Genel Kurulu’nda kadın milletvekillerinin konuşma yapması kararı aldı. AKP Grup yönetimince anayasanın 10 ve 42. maddeleri ile ilgili anayasa değişikliği teklifinin görüşüleceği genel kurulda parti adına tüm konuşmacıların kadın milletvekillerinden oluşması kararının ardından AKP’li kadın milletvekillerinin tümü konuşmacı olarak genel kurula başvurdu. Başvurunun çok olması nedeniyle AKP Grubu kadın konuşmacıları kurayla belirleyecek. Akşit ve Bahçekapı Edinilen bilgiye göre, AKP Grubu adına anayasa değişikliğinin geneli üzerinde yapılacak konuşmaları İstanbul Milletvekilleri Güldal Akşit ve Ayşenur Bahçekapı yapacak. Teklifin maddelerinin görüşmelerinde grup adına konuşmalar ise kurayla belirlenecek kadın milletvekilleri tarafından yapılacak. Düsseldorf’taki karnaval sırasında hemen hemen hiç bizimkilere, Türkçe konuşan insanlara rastlamadım. Muhtemelen az sayıda da olsa vardılar, ama görünür durumda değildiler. Aslında yüz binlerce insanın sokağa döküldüğü bir yerde onların görünmemesi özel bir durumu ifade ediyor. Çünkü, bizimkiler burada her adım başında her yerde karşınıza çıkarken karnavalda olmamaları ilginçti, dikkat çekiciydi. Nedenini buradaki arkadaşlara sordum: Son yıllarda gurbetçi diye adlandırdığımız yurttaşlarımızın daha fazla gettolaştığını söylediler. İslamcılar kendi gettolarına, Aleviler kendi gettolarına, Kürtler kendi gettolarına, Atatürkçüler kendi gettolarına daha fazla çekilmiş durumdalar. Burayı iyi bilenler Almanlarla ilişkilerin asgari düzeye indiğini ifade ettiler. Burada yetişen, bu ülkenin diline ve kültürüne egemen olanların bir kısmı ise zaten buranın bir parçası halinde yaşıyor, onların da gurbetçilerle ilişkisi kalmamış. ??? Köln’de 30 milyon Avro’ya mal ola Almanya’da Gettolaşma Derinleşiyor cak cami projesi, Almanların eleştirilerine neden olmuş. Çünkü bu cami projesi; çok büyük bir alana yayılması, alışveriş merkeziyle, toplantı salonlarıyla, kahveleriyle gündelik hayata ilişkin, kültürel hayata ilişkin faaliyetler için gurbetçilerin gettolaşmasını kışkırtacak bir yapı olarak ortaya çıkacak gibi görünüyor. Proje Köln Belediyesi tarafından biraz küçültülerek de olsa kabul edilmiş. Benzer merkezi yapılar etrafına toplanma eğilimi Alevilerde de, Kürtlerde de gözleniyor. Bu olumlu bir durum mudur, yoksa olumsuz bir durum mu sorusunu buradakilere sordum. Böyle bir içe kapanmanın iki yönü olduğu bir gerçek. Eskiden olsa bu içe kapanma tamamen olumsuz bir gelişme olarak kabul edilirdi. Bugün içinse bir yönüyle bu gettolaşmanın kaçınılmaz hale geldiği söyleniyor. ??? Bu gettolaşma, bireysel bir yaşama sahip olan Almanlar karşısında, zor durumda olan insanlarımızın dayanışmasını, yardımlaşmasını, tabii en önemlisi de yalnızlaşmaya karşı kendilerini korumalarını sağlıyor. Türkiye’den ilk göçler buraya başladığında, bir gün döneriz anlayışı ilk kuşağa egemen olmuştu. Dönemediler ve bu ülkenin bir parçası oldular. Ancak, hiçbir zaman Alman toplumuyla kaynaşamadılar. İkinci ve üçüncü kuşağın Alman toplumuna entegre olacağı beklendi. O da gerçekleşmedi. Şimdi, artık burada kalıcı hale gelen insanlarımız, kalıcılaşırken, kendilerini korumak amacıyla daha içlerine kapanıyorlar ve kimliklerine daha sıkı sarılıyorlar. Tabii bu kadar içe kapanmak, kimlikleri kıskançlıkla sahiplenmek, onların dünyayı anlamasını, Almanya’yı anlamasını, bu toplum içinde etkin bir yere sahip olmasını engelliyor. Türkiye ile olan ilişkileri de burada katılaştırdıkları kimlik üzerinden oluyor. Kürtler, kendilerini Kürt kimliğiyle tanımlamak üzerinden, her türlü ilişkilerini yeniden kuruyorlar. Aleviler, İslamcılar, Atatürkçüler de kendi dünyalarını kuruyorlar. ??? Sonuç olarak buradaki yurttaşlarımız gettolaşma sonucu Türkiye’ye ortak bir kimlik üzerinden değil değişik kimlikler üzerinden bağlanıyorlar. Bu nedenle, kendi gettoları dışındaki diğer gettolara da yabancılaşıyorlar. Bu yalnızca bizim ülkemizden gidenlere özgü bir durum mudur, bilemiyorum. Sanıyorum, Fransa’da da Kuzey Afrika kökenli Araplar benzer bir dönüşüm ve gettolaşma yaşıyorlar. ??? Bu gelişmeyi değişik şekillerde değerlendirmek mümkün. Küreselleşme, dünyadaki mesafeleri azaltırken, kültürlerarası ilişkiyi çoğaltırken, tersi bir etki de yapıyor. Büyük dalga, insanlarda, gruplarda korkular ve yal nızlaşma duygusu yaratıyor. Toplulukların, bu dalganın kendisini sürükleyip götürmesi endişesine karşı yerel kimliğine daha fazla sarılmalarına yol açıyor. Tabii benim bütün bu yazdıklarım, kaba gözlemler olarak da kabul edilebilir. Maddi verilere dayalı araştırmalar yapmak, yapılmış olan araştırmaları bu gözle yeniden değerlendirmek gerekiyor. ??? Türkiye’den Almanya’ya gelenler her zaman yüzlerini Türkiye’ye dönmüşlerdi, bu açıdan bakıldığında yeni bir şey yok da denebilir. Son dönemde geçmişin ötesinde bir gettolaşmadan söz ediliyor. Herkes kendi gettosunun sorunlarının içine dalmış durumda. Yüzlerini Türkiye’ye dönüyorlar ama, daha daraltılmış kimlik penceresinden baktıkları da ayrı bir gerçek. Bu yeni durum bugün için insanlarımızı rahatlatmış gibi gözükse de önümüzdeki dönemde yeni ve ciddi sorunlar üretmesi kaçınılmaz gibi görünüyor… ‘Ergenekon’da iki gözaltı daha ? ANTALYA (AA) İstanbul Ümraniye’de ele geçirilen patlayıcılara ilişkin yürütülen soruşturma kapsamında Antalya ve Alanya’da 2 üniversite öğrencisi gözaltına alındı. “Ergenekon terör örgütü” ile ilgili Selçuk Üniversitesi öğrencisi S.K. ile Süleyman Demirel Üniversitesi öğrencisi soyadı öğrenilemeyen İ’nin, Antalya’da ve Alanya ilçesinde gözaltına alındığı belirtildi. Gözaltına alınanların, İstanbul polisine teslim edildiği bildirildi. Erdoğan’ın açtığı dava reddedildi ? ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, katıldığı bir televizyon programında sarf ettiği sözlerle kişilik haklarına saldırıda bulunduğu iddiasıyla CHP Genel Başkanı Deniz Baykal aleyhine açtığı 25 bin YTL’lik manevi tazminat davası reddedildi. Yargıç Ahmet Özdemir, Erdoğan’ın Baykal aleyhine, Ankara 15. Asliye Hukuk Mahkemesi’nde, daha önce başka bir dava açtığını anımsatarak, ilgili mahkemenin verdiği ret kararının, Yargıtay 4. Hukuk Dairesi tarafından onandığını söyledi. CUMHURİYET 04 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle