29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 6 ŞUBAT 2008 ÇARŞAMBA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Özgürlükçülük Masalıyla Uyutulmak... Yapay yaklaşımlı bir nifak anlayışı ile Alevilik denen o güzel olayın temeline dinamit yerleştiren zihniyete sadece Aleviliğin içinden değil, aklı başında her kesimden infial dolu tepkiler yağdığı bilinmektedir. Erhan KARAESMEN re rastlandı. Kredili harcamaya, kırsaldan kentlere yeni gelenlere gıda ve para yardımı yapılmasına tav olanlar görüldü. Ama, insan reflekslerinin egemen olduğu davranışı sergileyenler henüz tükenmedi. Özgürlükçülük, vicdan hürriyetçiliği oyununa bu zinde ya da zindece güçlerden bir bölümünü daha alet etme arayışı ortalıkta. Muhalefet partilerinin küçüğünden “Değiştiler, sakinleştiler, en azından ulusu kollayıcı bir tarafları var” iyimserliği içinde harikalar(!) bekleyen bazı gerçek ulusalcı aydınlar da dramatik bir biçimde yanıldılar. İlkellik çizgisinde tarihsel bir buluşma ve uzlaşma sağlandı. Hem de göz açıp kapayıncaya kadar. Mevcut iktidarın hakemi, seyircisi, naklen yayın yapan kuruluşları, yorumlayıcı basını hepsi birden ayarlanmış şikeli bir boks maçında türban ve özgürlükçülük masalıyla iyi bir kroşe çıkardığı aşikâr. Bu hamle onlara maçın belki bir raundunu daha kazandıracaktır. Diyelim ki dördüncü ya da beşinci raundu. Ama bazı maçların raunt sayısı epeyce yüksek olabilir. Sonucunda bir koca Atatürk’e ve cumhuriyetçi öğretilerine sosyolojik çerçeveli bir ölüm fermanı çıkarma gibi telafisi mümkün olmayan son derece ağır bir cezanın uygulanacağı bir maç, bırakın da birkaç raunt daha sürsün. PENCERE MHP Milliyetçi mi?.. Seçimlerden önce MHP için bu köşede bir yazı yayımlanmıştı... Kıyamet kopmuştu... Dincileri ve mandacıları bir araya toplarsak 40’ı aşkın köşe yazarının bendenize saldırısı tezgahlândı... Geçenlerde MHP için bir yazı daha yazdım... Yine kıyamet kopuyor... ‘Milliyet refikimiz’ konuya birinci sayfadan fotoğraflı motoğraflı girdi, saldırı yazıları da sanırım 10’u aştı... Hımmm... Demek ki ya bu ‘iş’ çok önemli ya ben önemliyim... Birinci olasılık hiç kuşkusuz daha ağır basıyor: Bu ‘iş’ çok önemli!.. ? Piyasada yüzlerce köşe yazarı var; kimin ne olduğunu anlamak için okurlara bir ölçüt sunmak yararlı sayılabilir... Günümüz dünyasında Anadolu üzerinde koskoca bir soru işareti belirmektedir... Çünkü artık herkesin malumu olsa gerektir; en büyük ve güçlü emperyalist devlet Amerika’nın Türkiye’yi Büyük Ortadoğu Projesi’nde (BOP) “Ilımlı İslam Devleti Modeli”ne oturtmak istediğini Mısır’daki sağır sultan da duydu ve biliyor... Bir köşe yazarı, bu gerçeği sürekli halının altına sürüp ahkâm kesiyorsa, çekiverin kuyruğunu... Okur bilmeli ki o köşe yazarı güdümlüdür; emperyalizmin maşasıdır; lafına güvenilmez... Bunun için bana saldıran köşe yazarlarına boş verip MHP’ye geçiyorum... ? MHP’nin seçimde söylediklerini es geçip birden AKP kuyrukçuluğuna geçivermesi karşısında yarı mizah numarasıyla ne dedim: “ Vallahi şaşırıp kaldım...” Koskoca bir parti, bu kadar kısa sürede döner mi yahu?.. AKP Amerika’nın kuyrukçusu... MHP de AKP kuyrukçuluğunda maşallah... Elbette bu işte bir iş var... Bizim köşeciler köşelerinde çığırtkanlığı bırakıp bu ‘iş’in gerekçesini sökmeye baksınlar... ? Türkçülüğün lideri Nihal Atsız laikti... Alparslan Türkeş zamanında parti ‘Türkİslam Sentezi’ üzerine siyaseti yeğledi... 22 Temmuz seçimlerinde Devlet Bahçeli’nin AKP’ye karşıt sözleri ve tutumu, MHP’nin Türkİslam Sentezi kapsamında dinciliği değil, milliyetçiliği öne çıkaracağı umudunu doğurmuştu... Doğum gerçekleşti; ama, bebek ölü doğdu... MHP Amerikan emperyalizminin Türkiye’deki güvenilir ve öncü iktidar partisi AKP’nin kuyruğuna yapıştı... Milliyetçilik ne oldu?.. MHP milliyetçi mi?.. Haydi canım sen de!.. ? Bu gerçeğin altını çizdiğim için dinciler ve AKP yalakaları saldırılarını sürdürüyorlar... Pazar ola... “Amerikancı milliyetçilik” gibi “olabilemez” bir ikilemin tezgâhındaki MHP’ye ne diyeyim?.. Waterloo BRÜKSEL’İN on beşyirmi kilometre kadar güneyindeki bir Belçika köyünün adıdır bu. Ama Napoleon dönemine son veren bir meydan muharebesinin adı olarak ün kazanmıştır. Türkçeleştirme özensiz biçimde yapılıp ince anlam farkları güme gidince “harp” ve “muharebe” gibi kavramlar da bulanıklaşıyor. “Savaş” ikisini birden karşılıyor mu? Savaşı harbin karşılığı olarak çevirince “muharebe” açıkta kalıyor. Çarpışma, çatışma sözcükleri de “muharebe”yi anlatmaya yetmiyor. Her neyse, Waterloo, 1789 Fransız Devrimi sonrasında kralcı devletlerce bu ülkedeki uyanışı boğmak için girişilen harplerin en kritik muharebesidir. Elba adasındaki sürgünden dönüp yeniden güç toplayan Napoleon eğer o muharebede yenilmeseydi, savaşlar daha da sürer, Fransa tutucular karşısında otuz yıllık bir Restorasyon’a kolayca boyun eğmezdi. Gelgelelim, Waterloo’da yenmek üzere olduğu İngiliz komutan Wellington’un üzerine tam çullanabilmek için bir gün önce yağan yağmurun çamuru kurusun diye öğleyi bekleyen Napoleon, Prusya kuvvetlerinin İngilizlere yardıma gelmesine vakit bıraktığı için yenilmişti. Her savaşın yazgısını değiştiren böyle bir muharebe mutlaka vardır. ürban, eğer laik Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceği üzerine koparılan bir didişmenin simgesi durumuna gelmişse, bu gidişi durdurmak için şu haftalarda çeşitli toplum kesimlerince ortaya konacak eksik tutumlar etkisi belki de yıllarca sürecek bir yenilgiye yol açabilir. Eğer Cumhuriyetçi kesimin tepkisi yeterince güçlü olmazsa, Basın ve genel olarak bütün medya tehlike çanlarını yeterince çalmazsa, Meclis’teki siyasal karşı koyma ustaca yürütülmezse, Hukuk dünyası yüksek yargı organlarıyla, en sonda da Anayasa Mahkemesi’yle Cumhuriyetin ilkelerini yeterince sağlam biçimde koruyamazsa, Cumhuriyeti ayakta tutmak için and içmiş olanlar andlarının gereğini yeterince yerine getirmezlerse, Kısacası Cumhuriyet sayesinde yetişip görev ve yetki sahibi olmuş olanlar yetişmişliklerinin borcunu yeterince bağlılıkla ödemezlerse, bu kritik aşamadaki yenilgi belki de kuşaklar boyu sürecek bir karabasanın başlangıcı olabilir. ürban didişmesini tam şu sırada başlatmış olanlar bu temayı ve bu zamanı sonuçta kazanma olasılığını iyi hesap ederek seçmişlerdir. Tema, din kuralları çarpıtılarak ve mağdurluk edebiyatı yapılarak işlenmeye, geniş halk kesimlerini arkaya alarak sürdürülmeye elverişlidir. Zaman, ülkenin binbir sorunla ve kötü olasılıkla çevrili olduğu, dikkatlerin bu sorunlar ve olasılıklar üzerinde yoğunlaştığı bir zamandır. Bu hesabı boşa çıkaracak tek çare, bütün Cumhuriyetçi güçleri seferber edecek eşgüdüm mekanizmalarının bir an önce kurulup devreye girmesidir. B T T [email protected] üyük ressam Vermeer, döneminin türbanlı hatunlarını kendine özgü derin renk ve form zevkiyle ve tüyden hafif fırçasıyla harika biçimde resmetmiştir. Yüzyıllar öncesinin bu başyapıtlarını görmek üzere insanlar müzelerdeki Vermeer salonlarında kuyruğa girerler. Buradan bakıldığında, şu türban denen nesne şirin, hoş, keyifli bir giysi parçası gibidir. 2002 sonrası Türk toplum ve devlet yönetimi, bu cici nesneyi bir toplumsal kavram aracına dönüştürmeyi becermiştir. Vahşi ve ilkel bir politikanın simgesi haline getirmiştir. Vermeer’in türbanından AKP’nin türbanına alınan yol, uygarlık çizgisinden epeyce bir uzaklaşmayı göstermektedir. Ayrıca insaniyetten bile ırak düşüldüğü söylenebilir, çünkü günümüz Türkiye’sinin türbanı bir makineli tüfektir; toplumsal bir kavgada gözü dönmüşlerin kullanacakları ve zaten kullanmaya başladıkları bomba türünden bir şey olmuştur. Yetmiş yıl önce ölmüş bir büyük adamın, bir vatan kurtarıcının adının, anılarının, bağımsızlıkçı ve cumhuriyetçi öğretilerinin de bir daha hiç sözü edilmeyecek biçimde sosyopolitik ölüm fermanının çıkarılmasına tanıklık ediyoruz. Türban füzesi bu amansız tarihi katledilme olayının ustaca yerleştirilmiş bir enstrümanıdır artık. Bu tozduman, bu acımasızlık ve ilkellik içinde türban, demokrasinin ve vicdan hürriyetinin tılsımlı anahtarı olarak öncelikle dikkat çekiyor. Bu toplumda hâlâ önemlice bir sayıda mevcut, gerçekten demokrat ve vic danlı insanları çileden çıkarmak ve içlerini sızlatmak için bundan daha etkili bir oyun kurgulanamazdı. Bu kuşku verici yutturmacılık, uyutuculuk ve uyuşturuculuk mizanseninin en tehlikeli unsuruna gelince, burada özgürlükçülük diye bir lakırdı ortaya çıkıyor. Ekranlarda, gazete köşelerinde özgürlükçülük şampiyonluğu yapanları, vatan ve toplum düşmanlarını izlemek tiksinti veriyor. Özgürlükçülüğün, tanımı tam belirli olmasa bile kapsamı aşağı yukarı bellidir. Ulusal özgürlük ve özgürlükçülük bulguları bu işin eksenindedir. Bir ülkeyi yöneten kişilerin ve grupların uzak mesafe ile birincil görevi, yurttaşlarını ulusça özgür ve bağımsız bir ortamda ve bunun psikolojik rahatlığı içinde yaşatmak olmalıdır. Uzaklardaki amansız bir uluslararası gücün elli ikinci ya da elli beşinci eyaleti gibi davranmaya insanlarını gittikçe daha fazla sevk eden, ayrıca kendileri de tuvalete gitmek için dahi bu güçten izin alma mecburiyetine boyun eğmiş günümüzün toplum yöneticileri hangi özgürlükten, hangi özgürlükçülükten dem vurabilir? Bugünkü yönetimin özgürlükçülük masalı okuması, hele bunu türban füzesiyle birleştirerek ortaya dökmesi insanları koyun yerine koymaktır. Bu ülkede, gerçi boynuna tüketim çıngırağı takılmış koyunumsu davranış gösterenler olmadı değil. İnsanlar var Bu toplumda yurtsever insanlar var. Vicdanlı insanlar, namuslu insanlar var. Toplumsal ilkelliğin çağdaş uygarlıkla çatışmasında ayağını nereye basacağını kestiren akıllı insanlar var. Özgürlükçülüğün ulusal bağımsızlıkta kök saldığını kestiren gerçekçi insanlar var. Her Türk ailesinde annelerin, büyükannelerin kullandığı o masum başörtüsünü kavga ve patlama aracı o karanlık nesne türbanı kamufle ederek yutturmak için kullanıldığını ve çene altı bağlama gibi karikatür ayrıntılarının aslınca ince hesaplı bir kandırmaca olduğunu kavrayan yurttaşlık sezgisi ve sağduyusu yüksek insanlar var. “Kısaca, bu toplumun insanı var.” 22 Temmuz’dan bu yana karamsarlık ve keyifsizlik sergileyen, sağa sola dağılmış bu insan malzemesinin yeniden bir akıl ve gönül birliğinde buluşması gerekmektedir. Maç bitmemiştir. Rakip, gayri nizami dövüşen gözü dönmüş bir güçtür. Haracın, rüşvetin, yolsuzluğun doruklarında yaşanan bir dönemde dopdolu para kasalarına sahiptir. Sustaya kalkmış bir medyayı kullanarak insanların bir bölümünü uyutabilmiştir. Ama tarihteki ve dünyadaki bütün kaba güçler gibi bir kof tarafı da vardır. Son rauntlara gelinmeden Tam telaffuz bile edemeyip “istikar” diye kısalttıkları ve ne olduğunu hiç bilmedikleri istikrarın kavallardan çıkardığı uyutucu ezgilere mağlup düşenle Direnmek esastır Türban işinde özgürlükçülük oyunuyla yeni uyutma mekanizmalarının peşindedir. Bizim kesimin, her zamankinden daha uyanık ve daha yakından izleyici olması zorunluğu ortadadır. Ayakta dimdik durulması gereği açıktır. Bir iki yumruk daha yense bile, karşı tarafın da nefesinin azalacağını tasarlayarak paniğe kapılmama direnci sergilenmesi mutlak gereklidir. Kadınına aşağılayıcı gözle bakarak psikolojik zulüm uygulayan bir devlet etme anlayışını, kadın yurttaşların daha da dikilerek göğüslemek isteyeceklerinden hiç kuşku duyulmamalıdır. Yapay yaklaşımlı bir nifak anlayışı ile Alevilik denen o güzel olayın temeline dinamit yerleştiren zihniyete sadece Aleviliğin içinden değil, aklı başında her kesimden infial dolu tepkiler yağdığı bilinmektedir. Bu ülkenin çıkarını, toprağını, suyunu, soyunu sopunu satma yarışında bu kof hainlere bu kadar vicdanlı, akıllı, namuslu, sağduyulu, kadına saygılı, insansever, yurtsever insan, hep birlikte yenilirsek; yuh olsun bize. Artık vakit kaybetmeden, kesin bir yenilmeme azmi içinde yeniden yola çıkalım. Kalan rauntlar bizim olacaktır. Olmalıdır. CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle