29 Nisan 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 5 ŞUBAT 2008 SALI 4 HABERLER Görevden alınan eski başkan Ertan Gönen, Erdoğan’ı kurumu parti siyasetinin parçası yapmakla suçladı DÜNYADA BUGÜN ALİ SİRMEN ‘N’olur Mevlam Gönder Bir Atatürk Daha!” Bilmem haber gözünüze çarptı mı? Yabancılar internette bir anket düzenlemişler. Soru yalın ama absürd: “Tanrı’nın dünyaya yeniden kimi göndermesini istersiniz?” Olmayacak duanın ne kadar da çok amincisi varmış ki, bir sürü yanıt gelmiş, yeniden gönderilmesi istenenler arasında kimler yok, kimler... Herhalde bizim vatandaşlar da bunu görmüşler ki, birden işin seyri değişmiş ve Tanrı’dan dünyaya yeniden gönderilmesi istenenler içinde Atatürk, uzak ara ve yüzde 90 oranında oy ile birinci sıraya yerleşmiş. Time dergisinin 20. yüzyılın en önemli adam anketinde de benzer bir olay olmuş ve Türkiye’den yürütülen sistemli bir kampanya ile Atatürk’ün adı en ön sıralarda yer almıştı. O zaman hem gülmüş hem de şaşırmıştım. Time dergisi, Atatürk’ü 20. yüzyılın en önemli adamı seçseydi ne olacaktı? ABD AKP’nin ılımlı İslam iktidarını desteklemekten vaz mı geçecekti? AB liderleri, bu anket üzerine Türkiye’nin önemini anlayıp, “Biz ne yapıyoruz yahu! Aklımızı başımıza toplayıp, hemen şu Türkiye’yi Birliğe alalım” mı diyeceklerdi? Yoksa Türkiye, laik demokratik hukuk devleti, sürdürülebilir kalkınmayı sağlama ve çağdaşlaşma yolunda yeni adımlar mı atacaktı? ??? Bir önceki kadar patalojik olan bu son olay da üzerinde fazla durulmayı gerektirmezdi, eğer yıllar boyu birçok kişi ne zaman ülkenin başı sıkışıp dara düşse, yani, sık sık, “Bize yeni bir Atatürk lazım” dememiş olsaydı... İstenen Atatürk nasıl biriydi? Her bir insanın kafasındaki Atatürk ile yaşamış, büyük işler yapmış, tarihe mal olmuş Mustafa Kemal ne kadar birbirlerine benziyorlardı? Bu soruların yanıtı yoktu. Bütün çocukluğumuz Osmanlı’nın yüzyıllar süren ataletini, şimşek bakışlı, başak saçlı, insanüstü yaratığın, büyük azmi ve kimseninkiyle kıyaslanmayacak, pek fanilere de nasip olamayacak, büyük dehasıyla bir darbeyle yerle bir edip, bir anda, bütün diğer uluslardan daha cevherli, hepsinden daha fazla mağrur olmaya hakkı olan bir ulus yarattığı ve onu her türlü kötülükten kurtardığı, dünya milletleri arasında en ön sıraya yerleştirdiği masalıyla veya buna benzer öyküleri dinleyerek geçti. Toplumların tarihlerinin belirli dönemlerinde ortaya çıkan gerçekten müstesna önderlerin, nasıl bir toplumsal birikimin, bir tarihsel sürekliliğin sonucu olduklarını toplumumuzda anlatmak çok mihnetli bir işti. Mustafa Kemal’in Osmanlı’nın yüz yıllık birikiminin ürünü olduğunu söylediğinizde, kimileri Osmanlı’yı yüceltmek istediğiniz (sanki Osmanlı’yı küçümseyerek yücelebilirmişiz gibi) sanısına kapıldılar, ama “Peki, söyler misiniz, nasıl oluyor da Osmanlı, Mustafa Kemal’i ortaya çıkarırken Cumhuriyet, Erbakan ve Tayyip taifesine yol açıyor” sorusuna bir türlü yanıt veremediler. ??? Önderin hünerinin toplumsal birikimi fark edip, onu destekleyip, arttırıp, yönetip, o güçle sonuca varmakta olduğunu görmeyenler, koskoca “Kurtuluş”u ve “Kuruluş”u sadece tek adamın istencine indirgeyerek, kendi varlıkları için şart olan tarihlerini okuyup anlayabilmekten aciz olduklarını kanıtladılar. Anadolu’nun dört bir yanında kongreler şeklinde ortaya çıkan çoban ateşleri yanmadan, kurtuluşun artık yalnızca kendi istencimize ve azmimize bağlı olduğunu hepimiz değilse bile azımsanmayacak bir bölümümüz kavramadan, Tanrı bize yeniden bir değil, on Mustafa Kemal gönderse nafile! Hayatta en gerçek yol göstericinin bilim olduğunu söyleyen, pozitivist görüşle sorunların çözümü için, her şeyi bırakıp, gökten inecek bir hediyeye bel bağlamadaki saçmalığı görmemek mümkün mü? Mustafa Kemal tarihsel birikimin, toplumsal güçlerin bileşkesi olarak ortaya çıktı, ulusal ve uluslararası dinamik ve dengeleri iyi okudu, toplumsal güçleri iyi örgütledi, büyük işler başardı ve öldü. Önderlik ettiği toplumla birlikte yarattığı eseri de can çekişiyor. O eseri, çağın koşullarına uydurarak yaşatmak için, aynı yöntemleri, aynı örgütçülüğü kullanacak istenci göstermek gerek. Hem Mevlam niyazımızı kabul eyleyip, bize Atatürk’ü yeniden gönderse ne olacak ki? Siyasi mücadeleye girişmek istese, kendi kurduğu CHP’nin şu andaki yapısıyla kapısından bile geri çevrilmez mi dersiniz?.. ‘Kızılay’ın özerkliği yok oldu’ ZEYNEP ŞAHİN ANKARA Kızılay’ın eski genel başkanı Ertan Gönen, AKP’nin dernek yönetiminde yaptığı hukuksuz değişimi yargı kararlarına karşın geri almamakta ısrar ettiğini belirterek “ulusal ve uluslararası yasalar ve anlaşmalarla bağımsızlığı ve özerkliği teminat altına alınmış bir insani yardım kuruluşunun, AKP siyasetinin parçası haline dönüştürüldüğünü” vurguladı. Türkiye Kızılay Derneği’nde, AKP hükümetinin işbaşına gelmesinden sonra 2004 yılı başında yönetim değişikliği yapılmış ve Dr. Ertan Gönen ile ekibi, Bakanlar Kurulu kararı ile görevinden alınmıştı. Kararın anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle Danıştay’da açılan dava, Gönen lehine sonuçlanmış, dosya Anayasa Mahkemesi’ne gönderilmişti. Yüksek mahkeme de Gönen ve ekibinin görevden alınmasına daya ? Yargı kararlarına rağmen seçimle işbaşına gelen yönetim kurulunu göreve iade etmeyen AKP lideri Erdoğan’a açık mektup yazan Ertan Gönen, “Bağımsız Kızılay’ı, AKP siyasetinin parçası yaptınız” dedi. Gönen, “Hukuku ve demokrasiyi en kötü kullanan başbakan” olarak tanımladığı Erdoğan’a şöyle seslendi, “Cumhuriyet tarihimizde hiçbir başbakan, sizin kadar yasaları ve yargı kararlarını çiğnememiştir. Tarih asla hukuk tanımayan bir Başbakan’ı affetmeyecektir!” nak gösterilen yasayı oybirliğiyle iptal etmiş ve bunun üzerine Bakanlar Kurulu kararının hukuki dayanağı ortadan kalkmıştı. Danıştay da Anayasa Mahkemesi kararı üzerine, söz konusu kararın yürütmesinin durdurulmasına karar vermiş, AKP’nin bu karara itirazı ise reddedilmişti. Ancak bu hukuki gelişmelere karşın Gönen görevine iade edilmedi. Yapılan hukuksuzluğa son verilmesi için 2004 yılından bu yana mücadele eden, ancak karşılık alamayan Gönen, Başbakan Erdoğan’a yazdığı “açık mektup”ta şunları kaydetti: “Yaptığımız suç duyuruları, ‘dokunulmazlığınız’ nedeniyle işleme konulamamıştır. Ancak Danıştay 10. Dairesi’nde açtığımız davada Başbakanlık, İçişleri Bakanlığı ve Ankara Valisi tazminat ödemeye mahkum edilmişlerdir... Uluslararası platformlarda Türkiye’nin bir hukuk devleti olduğunu sık sık vurguluyorsunuz... Peki size yöneltilecek ‘Yargı kararlarını uygulamıyorsunuz, hukukun temel ilkelerini çiğniyorsunuz ve şimdi de Türkiye’nin bir hukuk devleti olduğunu iddia ediyorsunuz. Bu nasıl hukuk anlayışıdır’ şeklindeki bir soruya yanıtınız ne olacaktır? Bu durum, utanç verici bir tablo değil midir? Türkiye Kızılay Derneği’nde seçimle işbaşına gelmiş bir yönetimi hukuk dışı yöntemlerle görevden aldığınız, yargı kararlarıyla tescil edilmiştir. Ulusal ve uluslararası yasalar ve anlaşmalarla bağımsızlığı ve özerkliği teminat altına alınmış bir insani yardım kuruluşunun, izlediğiniz siyasetin bir parçası haline dönüştürülmesi esef vericidir.” ‘Tarih affetmeyecek’ Gönen mektubunda, görevine iadesine ilişkin alınan yargı kararlarınının, AKP hükümeti tarafından adeta hasır altı edildiğini de vurguladı. Gönen, “TBMM kürsüsünde ‘hukukun üstünlüğüne bağlı kalacağını namusu ve şerefi üzerine yemin ederek’ belirten bir Başbakan’ın, yüksek mahkeme kararlarını yok hükmünde sayması hukuk devletini temelin den sarsaracak bir darbe niteliğindedir” dediği mektubunu, Erdoğan’a şöyle seslenerek tamamladı: “Yaptığınız bu yasadışı eylemlerle ülkemizin demokrasisine verdiğiniz zararı biliyor musunuz? Dünyanın hangi hukuk devletinde bu uygulama vardır? O ülkeyi temsil eden bir başbakanın bunu yapmaya hakkı var mıdır? Seçimle işbaşına gelen bir yönetimi, hukuk dışı uygulamalarla görevden aldığınız yüksek mahkeme kararlarıyla tescil edilmişken, hâlâ görevi iade etmemeniz hukuk devleti ve demokrasi kavramlarıyla bağdaşmakta mıdır? Cumhuriyet tarihimizde hiçbir başbakan, sizin kadar yasaları ve yargı kararlarını çiğnememiştir. Siz, hukuk ve demokrasiyi, en kötü biçimde kullanan bir başbakan olarak tarihe geçeceksiniz. Tarih asla hukuk tanımayan bir başbakan’ı affetmeyecektir!” B AKP iktidarı Çankaya’yı bölemeyecek AŞKAN ERYILMAZ: ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Çankaya Belediye Başkanı Prof. Dr. Muzaffer Eryılmaz, AKP’nin yerel seçimler öncesinde Çankaya’yı bölme girişimlerine tepki gösterdi. Eryılmaz, “Bir siyasi iktidarın kurnazca Çankaya’yı bölerek güçsüzleştirme, güçsüzleştirerek ele geçirme oyunlarını bizler, hizmetlerimizle, Çankayalılar da laik duruşları ve hizmetlerimizi takdir edişleriyle bozacaktır” dedi. Çankaya Belediye Başkanı Eryılmaz, dün yaptığı yazılı açıklamada, AKP’nin yaklaşan yerel seçimler öncesinde “CHP’nin kalesi” olarak bilinen ilçeleri ele geçirmek amacıyla yaptığı çalışmaları değerlendirdi. AKP’nin bölmek istediği ilçelerden biri olan Çankaya’ya, her gün milyonların ayak bastığını belirten Eryılmaz, ilçedeki belediye hizmetlerinin herkes için kalıcı ve etkili bir incelik üzerinden verildiğini ifade etti. 7 8’LİLER DAVA AÇTI Kenan Evren Bulvarı mahkemelik MERSİN (Cumhuriyet) Mersin ve Adana 78’liler Girişimi Adana’da bulunan Kenan Evren Bulvarı’nın adının değiştirilmesi için dava açtı. 78’liler Girişimi üyeleri Aysel Kılıç, Mehmet Ataş ve Başak Yıldırım, Kenan Evren Bulvarı’nın adının değiştirilmesi için geçen eylül ayında Adana Büyükşehir Belediyesi’ne dilekçe verdi. Ancak belediye dilekçeye yanıt vermedi. Bunun üzerine 78’liler Girişimi adına Ankara Barosu avukatlarından Ömer Öneren ve Filiz Öz, Kenan Evren Bulvarı’nın adının “Demokrasi Bulvarı” olarak değiştirilmesi için geçen aralık ayında Adana Büyükşehir Belediyesi aleyhine dava açtı. Adana 2. Bölge İdare Mahkemesi’ne verilen dava dilekçesinde Kenan Evren’in, “Bütün demokratik hak ve özgürlükleri ayaklar altına alan darbeci 5 generalden biri” olduğu vurgulandı. Kenan Evren adının Adana’nın en güzel bulvarına verilmesinin “kamu yararı ilkesine aykırı” olduğuna dikkat çeken avukatlar, gazeteciyazar Fikret Bila’nın “Komutanlar Cephesi” adlı kitabını da delil olarak sundular. Yıpranma hakkı protestosu Basın emekçileri “yıpranma hakkını” ortadan kaldıran yasa tasarısını protesto etmek için yarın İstanbul’da yürüyüş yapacak. Saat 10.00’da Taksim Meydanı’nda toplanacak gazeteciler, Galatasaray Meydanı’na kadar yürüyecek. Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) İstanbul Şubesi’nin örgütlediği protesto gösterisinde, toplanan imzalar da Başbakanlık’a ve Çalışma Bakanlığı’na gönderilecek. TGS İstanbul Şubesi ayrıca, Radikal ve Milliyet gazetelerinden toplam 5 gazetecinin işten çıkarılmasını kınadı. Antalya’da görev yapan basın mensupları da yıpranma hakkı olarak bilinen fiili hizmet süresi zammını kaldıran tasarıyı protesto etti. Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS) Antalya Temsilciliği’nin tasarının bu haliyle çıkartılmaması amacıyla topladığı imzalar, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik’e gönderildi. Gazetecilere CHP, Türkİş, KESK ve EğitimSen temsilcileri de destek verdi. (Fotoğraf: AA) ‘AKP için korku tüneli’ “Bir siyasi iktidarın kurnazca Çankaya’yı bölerek güçsüzleştirme, güçsüzleştirerek ele geçirme oyunlarını bizler, hizmetlerimizle, Çankayalılar da laik duruşları ve hizmetlerimizi takdir edişleriyle bozacaktır” diyen Eryılmaz şunları kaydetti: “Çankaya üzerinde oynanan oyunların tutmayışlarındaki neden, onlarda Çankaya’nın yarattığı korkudur. Çankaya Belediyesi korkusu, yaşamaya devam etsin. Biz, hizmetlerimizdeki sağlamlık ve buradan hareketle halkla kurduğumuz bağla Çankaya’nın AKP için bir korku tüneli olmaya devam etmesini sağladık, sağlayacağız da... AKP, Çankaya’da 22 Temmuz’da uğradığı seçim yenilgisinin telafisi için şimdi kırk dereden su getirip Çankaya’yı bölmeye kalkışıyor, ama Çankaya bölünemez. Çünkü böldüklerini sandıkları yerde karşılarına yine Çankaya, yeni Çankayalar ve Çankaya Belediyesi çıkar. Kalbiyle, seçmeniyle, Atatürk ve laiklik sevgisiyle karşılarına yine Çankaya ve Çankayalı çıkacaktır. Çankaya; siyasi duruşu, temsil ettiği değerler ve çağdaş Türkiye’nin kalıcı ve kurucu simgesi olarak laikliğin bayraktarı bir ilçedir.” YÖK’e türbanı savunan üye Cumhurbaşkanı Gül, 4 yeni üye atadı. Meslek liselerine uygulanan katsayı düzenlemesi ve türban yasağına karşı çıkan Prof. Durmuş Günay, türban bildirisine de imza atmıştı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, üniversitelerde türbanın serbest olmasını savunan ve bu yönde hazırlanan bildiriye imza atan Prof. Dr. Durmuş Günay’ı YÖK üyeliğine atadı. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) Başkanı Doç. Dr. Ömer Demir ve İstanbul İktisat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Berrak Kurtuluş da YÖK üyesi oldu. Üniversitelerarası Kurul (ÜAK) kontenjanından yeniden seçilen Prof. Dr. Necmi Yüzbaşıoğlu’nun da ataması yapıldı. ÜAK’ın seçtiği diğer üye Prof. Dr. Celal Şengör’ün atamasını ise henüz onaylamadı. Gül’ün YÖK üyeliği için seçtiği isimlerden Günay üniversitelerde türban serbestliğinin savunulduğu “Özgürlük Bildirisi”ne imza atan isimler arasında yer alıyor. Günay’ın, üniversiteye girişte imam hatiplere ve meslek liselerine uygulanan “katsayı farklılığı”na karşı çıktığı ve “kılık kıyafet konusundaki düzenlemeyi” eleştirdiği “Türkiye’nin Üniversite Sorunu” isimli bir makalesi de bulunuyor. Günay makalesinde, “meslek liseleri mezunlarına üniversiteye girişte katsayı uygulaması yoluyla yapılan ayrımcılık” ve “YÖK ve üniversite yönetimleriyle toplum arasında var olan kılık kıyafet alanında olduğu gibi değer farklılığı”nı “toplumla üniversite arasındaki değer çatışması” olarak niteliyor. Günay, AKP dönemi için ise “Yükseköğretim Kurulu ve Üniversitelerarası Kurul ve üniversite mensupları, demokratik bir değişiklik imkânı ortaya çıktığı 2002 yılından sonraki dönemde, toplumun ve siyasi iradenin önüne, içinde bulundukları kurumun sorunlarının çözümüne ve üniversitenin yeniden yapılandırılmasına dair dikkate değer bir doküman koyamamışlardır” olarak değerlendiriyor. asirmen?cumhuriyet.com.tr BARTIN VE TOKAT CHP kongrelerinde tartışma bitmiyor BARTIN / TOKAT (Cumhuriyet)CHP’nin hafta sonu gerçekleştirilen il kongrelerinde yine tartışmalar yaşandı. CHP Bartın İl Başkanlığı Olağan Genel Kongresi önceki gün Bartın Belediyesi sosyal tesislerinde yapıldı. Kongrede parti yöneticilerinin telgraflarının okunması sırasında gergin anlar yaşandı. eski CHP Zonguldak Milletvekili Harun Akın, Genel Başkan Deniz Baykal’ın telgrafının okunup Haluk Koç’un adının sadece “kongreye telgraf gönderenler listesinde” sayılmasına tepki gösterdi. Divan Başkanı Koçal’ın, “Sırası geldiğinde Haluk Koç’un da telgrafı okunacak” demesine karşın Koç’un telgrafı okunmadı. Tek listeyle girilen seçimlerde Hakan Ceylan 122 delegenin oyunu alarak CHP İl Başkanı seçildi. Tokat’ta Büyük Otel Toplantı Salonu’nda gerçekleştirilen kongrede SHP iktidarında sosyal güvenlikten sorumlu Devlet Bakanı olan Güler İleri ile eski CHP milletvekili Feramuz Şahin il başkanlığına aday oldu. Bazı delegelerin iki listeye birden imza atması nedeniyle başlayan tartışmalar yumruklaşmaya dönüşürken güvenlik güçleri müdahale etti. Feramuz Şahin tek listeyle girdiği seçimden Tokat il başkanı olarak çıktı. Balarısı kılığında giyinmiş iki genç kız kafeden içeri girdi. Tek başına masada oturan ve kitap okuyan adam, bu ilginç kıyafetli kızlara bakmadı bile. Okumaya ve not almaya devam etti. Kızlar arıya benzemek için burunlarının ucuna siyah noktalar koymuşlar, kafalarına arı duyargalarını anımsatan bir kukuleta geçirmişlerdi. Sırtlarındaki arı kıyafetleri onlara pek yakışmıştı. Masalarına oturdular, garsona yemeklerini söylediler, keyifle sohbetlerine devam ettiler. Kimse de onlara neden böyle giyindiklerine ilişkin meraklı bir bakış bile yöneltmedi. Orta Almanya’da fasching adı verilen karnaval başlamıştı. Düsseldorf’ta, yüz binlerce Alman, şehrin merkezindeki uzun ana caddeyi tıka basa doldurmuşlardı. İçki içiyorlar, şarkı söylüyorlar ve dans ediyorlardı. Giysileri rengârenk ve çeşitliydi. Balarısı haline gelmiş olan da vardı, aslan kılığına girmiş olan da. Kimisi polis giysileri içindeydi, kimileri rahip ya da rahibe. Arap şeyhi kılığına girmiş olanı mı ararsınız, yoksa eski bir Düsseldorf’ta Karnaval... deniz askeri kılığına girmiş olanı mı?.. Bazı erkekler etek giymişler, bazı erkekler ise fahişe kılığına girmeyi tercih etmişlerdi. Karnavala, her yaştan Alman katılmıştı. Bunların arasında 80’lik nineler ve dedeler olduğu gibi, yeni doğmuş bebekler de çocuk arabalarının içinde eğlencenin bir parçası haline gelmişlerdi. ??? Düsseldorf’un pek alışık olmadığı bir kalabalığın ortasında dolaşıp, eğlenen Almanları seyrederken, değişik duygulara kapıldım. Bu ülkede kıyafet bir sorun değildi. O soğukta son derece çıplak ve seksi giyinen de vardı, tamamen kapalı giyinen de. Kafede bir Alman kadın müzisyenle sohbete daldık. Türkiye ile ilgili birisi olduğu için başörtüsü tartışmalarını sordu. Anadolu üniversitelerinde bütün kızların bu sürecin sonunda kapanmaya zorlanıp zorlanmayacaklarını merak ettiğini söyledi. Evet, ülkemizle ilgili Almanlar bazı endişeler içindeydiler. Ne olacaktı bu Türkiye’nin hali? Aslında ben iki gün bile olsa bu bitip tükenmeyen gerginliklerden ve tartışmalardan uzak kalmak istiyordum. Mümkün değildi. ??? Cep telefonuma Dağlıca’da kaçırılıp, daha sonra teslim edilen 8 askerin serbest bırakıldığı haberi geldiğinde çok sevindiğimi fark ettim. O çocukları tanımıyordum. Ama içimizden herhangi birinin oğlu olabilirlerdi. Kaçırılmışlardı. Henüz yirmili yaşlarındaydılar ve analarının kucağından kalkıp dağlarda hiç alışık olmadıkları koşullarda ellerinde silah ölümle yüz yüze gelmişlerdi. Profesyonel asker değillerdi. Belki korkmuşlardı. Belki de yeteri kadar iyi çarpışamamışlardı. Bütün bunlar mümkündü. Sonra da kaçırıldıkları yerde her an ölümle burun buruna geleceklerinin ne olacağı kaygısına düşmüşlerdi. Ölüm korkusunun, silah tehdidi altında gazetelere, televizyonlara açıklama yapmak durumunda kalmanın ne anlama geldiğini yaşamayan bilemez. ??? O gencecik çocukların sırtına çok ağır yükler yüklendi ve çok ağır cezalarla yüz yüze geldiler. Bu hepimiz açısından bir vicdan sorunuydu aynı zamanda. Kimse çocuğunun ölmesini, yaralanmasını istemezdi. Birilerinin onlara “ölümün üzerine yürüyün” demesini de “neden ölmediniz” diye sormasını da anlayamazdı. Bu çocukların bunca büyük travmanın ardından bir de ağır cezalarla yargılanması, büyük bir psikolojik baskı altına alınması acıydı. Kaldırılması zor bir durumdu. Aileleri için ise bu acı iki kat daha fazlaydı. Tahliye edildikleri haberine sevindim. Kimin çocuklarıydı? Nasıl bir psikolojik durum içindeydiler bilmiyorum. Ama ben, onların yaşadıklarına ve karşılaştıklarına baktığımda kendimi iyi hissetmiyordum, onların yüz yüze geldiği acımasızlığı kabullenemiyordum. ??? Almanlar, İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana istikrarlı bir sistem kurmuşlardı. Acı ve ölüm onlara epeyce uzaklaşmıştı. Biz ise İkinci Dünya Savaşı’nın acılarından uzak kalmıştık ama, bu son 60 yılda yaşadıklarımız da katlanılır şeyler değildi. Onlarca aydınımız öldürüldü. On binlerce insanımız askeri cezaevlerinde acılar çektiler. Hâlâ düşüncenin önündeki engeller kaldırılamadı. Hâlâ aydınlarımız ölüm tehdidinden kurtulamadılar. ??? Ne olacak bu Türkiye’nin hali diye merakla yüzüme bakan genç Alman müzisyen kadına, ne cevap verebilirdim ki! En iyisi eğlenen kalabalığın içine dalmak ve Türkiye’yi bir süre düşünmemekti… Bu mümkün müydü? Sanmıyorum… CUMHURİYET 04 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle