22 Kasım 2024 Cuma English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 18 ŞUBAT 2008 PAZARTESİ 6 HABERLER Baykal, halkın genç kız ve kadınları hedef seçen AKP’yi tanımaya başladığını söyledi Cumhuriyet Halk Evleri ? İstanbul Haber Servisi Cumhuriyet Halk Partisi İstanbul İl Başkanlığı’nın 4 aydır hazırlıklarını sürdürdüğü ve ilk ikisi Kâğıthane ve Maltepe’de kurulan Cumhuriyet Halk Evleri (CHE) projesi, sivil toplum kuruluşu üyeleri ile gönüllülere tanıtıldı. Tanıtım toplantısında konuşan CHP İstanbul İl Başkanı Gürsel Tekin, meslek kurslarının yanı sıra bu evlerde sağlık, hukuk ve psikoloji gibi pek çok konuda ücretsiz hizmet verileceğini söyledi. ‘Umut,toplumsaldirenç’ ? Baştarafı 1. Sayfada Yatağan 24 saat izlenecek ? MUĞLA (AA) Yatağan Termik Santralı, kamerayla 24 saat izlenecek. Yeniköy Elektrik Üretim AŞ (YEAŞ) Genel Müdürü Nuri Şerifoğlu, santralı ve kömür bantlarının bulunduğu bölgeleri takip amacıyla kurulan sistemde 7’si hareketli, 66’sı sabit olmak üzere toplam 73 kamera yerleştirildiğini belirtti. larına sahip çık. AKP bu konuları erozyona uğratmaya, içini boşlatmaya girişiyor. O gün kimileri, bizim ne demek istediğimizi sorguladı. Ama bugün her şey daha net görünüyor. İşte biz o günden, bugünleri görmüş ve çağrımızı yapmıştık. Bugün toplumda ilk kez ciddi bir direnç belirdi. İlk kez böylesine ciddi reaksiyon oluştu. Bu önemli bir durumdur, umuttur. Kesinlikle karamsarlığa, moral bozmaya gerek yoktur. Biz CHP olarak bu dirence her türlü katkıyı yapmayı görev sayıyoruz. ERDOĞAN DEMOKRASİYİ SEVMİYOR: Toplum ? Gündeme ilişkin görüşlerini Cumhuriyet’e anlatan CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, 2005’te topluma çağrıda bulunarak Cumhuriyet değerlerine sahip çıkmasını istediğini anımsattı. Baykal, “Umut, toplumsal dirençtir. İlk kez toplumda ciddi bir reaksiyon başladı. Bunu sonuna kadar destekliyoruz” diye konuştu. sal direncin yükselmesi üzerine Başbakan’ın tepesi attı. Böyle bir şeye alışık değil. Herkes onu alkışlayacak, medya her dediğini onaylayacak. Bunların değiştiğini görünce hazmedemiyor. Öfkeleniyor. Demokrasiye inanıyorsan muhalefet de olacak, senin görüşüne katılmayan da. YARGIYA KARŞI ŞAŞKINLAR: Erdoğan’ın öfkesi bulaşıcı olsa gerek, bakanları ve çevresi de öyle. Yargının kendisini de doğrudan ilgilendiren konularda açıklama yapması üzerine hemen çıkıştılar; Adalet Bakanı çıktı, 95 yok öyle, çalışıp dosyaları bitirsinler dedi. Sonra ne oldu. Yargıtay’ın başkanıyla bir araya geldi, Yargıtay’la ilgili yasaları birlikte çıkarma kararı aldıklarını açıkladı. Niye öyle çıkıştın, niye gidip uzlaşma yolu aradın. Bütün bunlar şaşkınlığın, ne yapacağını bilememenin ifadesi. Aynı şaşkınlığı YÖK’te de görüyoruz. DİYANET BİZİM GİBİ DÜŞÜNÜYOR: Durup dururken toplumu gerdiler. Kendilerinin icat ettiği, dışarıdan ithal ettikleri, üniformayı, türbanı aldılar, dayattılar. Biz de çıktık açıkça görüşümüzü söyledik. Başörtüsü ile türbanı birbirinden ayırmak gerekir dedik. Bu sefer, bunlar sizin 68’liler faşizme ve gericiliğe karşı bir araya geldiler ‘En önemli şey umuttur’ 68’liler Birliği Vakfı, “Tam bağımsız Türkiye için: Emperyalizme, faşizme ve gericiliğe karşı” sloganıyla dayanışma yemeği düzenledi. Sultanahmet’te bulunan Armada Otel’de gerçekleştirilen geceye İşçi Partisi lideri Doğu Perinçek, gazetemiz yazarlarından Oktay Ekinci, şair Ataol Behramoğlu’nun yanı sıra emek ve meslek odası temsilcileri ve çok sayıda davetli katıldı. 68’liler Birliği Vakfı Genel Başkanı Sönmez Targan açılış konuşmasında, 68 kuşağının devrimci, demokratik ruhunu yeniden canlandırmaya çalıştıklarını belirtti. Targan, “Bizim için en önemli şey umuttur. Umudumuzu hiçbir zaman kaybetmemeliyiz. Bu halka karşı sorumluluğumuz var” dedi. Şair Ataol Behramoğlu da laiklik ve Cumhuriyet değerlerini korurken, sosyalizm vurgusunun da unutulmaması gerektiğine işaret etti. Fotoğraf: BURAK ALİÇAVUŞOĞLU ‘Sancılı bir süreç yaşanıyor’ ? İstanbul Haber Servisi Sıvas Hafik Karlı Köyü Derneği’ni ziyaret eden Şişli Belediye Başkanı Mustafa Sarıgül, Türkiye’nin sancılı bir süreçten geçtiğini belirterek, “Ya Arap yaşam tarzını seçeceğiz, ya çağdaşlığı seçeceğiz. Kimse Atatürk Cumhuriyeti’ne zarar vermeye çalışmasın” dedi. Derneğin Okmeydanı’ndaki merkezini ziyaretinde, “Başbakan Sarıgül” sloganıyla karşılanan Sarıgül, “Yurttaşlar artık Sosyal Demokratları iktidar görmek istiyor” diye konuştu. Dernek Başkanı Kemal Açar da Atatürk çizgisinden ayrılmayacaklarını, laik cumhuriyeti kollayacaklarını söyledi. Antalya tarikatlar kenti Başbakan Erdoğan’ın hizmet götürdüklerini söylediği kentte kara çarşaflılar kol geziyor, erkek çocuklar bile okula gönderilmiyor GÜRSU KUNT Tam gün’e tepki ? ANKARA (ANKA) Türk SağlıkSen Genel Başkanı Önder Kahveci, doktorların “tam gün” yasasıyla beraber hastaneyi ya da muayenehaneyi tercih etmek durumunda kalacağını belirtti, Kahveci, “Yarım gün çalışan doktorların büyük bir bölümü kamudan ayrılıp özele geçerse sağlık hizmetinde ciddi aksamalar yaşanabilir. Bakanlık, tam gün uygulamasına geçecekse, doktorları kamuda tutabilmenin yollarını aramalıdır” dedi. ANTALYA Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın dün partisinin il başkanları toplantısındaki, “Kimin yaşam tarzına karışılmış Antalya’da? Antalya şimdiye kadar böyle hizmet görmüş mü? Sayın Baykal, dikili ağacın var mı senin Antalya’da?” sözleri kentin sosyal yapısındaki değişim gerçeğiyle hiç uyuşmuyor. “Turizmin başkenti” özelliğini kaybederek yerine “tarikatların gözbebeği” olan Antalya’da, AKP’lilerle ilgili hizmetten çok yağma iddiaları gündeme geliyor. Bugüne kadar turizmin de etkisiyle yüzünü sürekli modernleşmeden yana tutan Antalya’da AKP’li yöneticilerin işbaşına gelmesiyle birlikte tarikatlar kol gezmeye başladı. Kentin bazı mahallerinde, sadece türbanlı değil, kara çarşaf lı kadınların sayısında da hızla artış oldu. Erkek çocukların bile okula gönderilmediği, evlerinde dini eğitim verildiği mahalleler bulunurken, kız yurtları, tarikatların elini kolunu sallayarak girdiği yerlere dönüştü. Beckham bile yasak Mahalle sakinlerinin eğitim gereksinimlerine yanıt vermesi amacıyla CHP’li belediye yönetimi döneminde kurulan semt evlerinde, ilkokula bile gitmeyen türbanlı kız çocuklarının Kuran okuduğu etkinlikler düzenleniyor. Okul kantinindeki meşrubat dolabına asılan dövmeli David Beckham fotoğrafı, Milli Eğitim Teftiş Kurulu Başkanı’nca “Bir öğrenciye dövme yakışıyor mu?” sözleriyle kaldırılıyor. Dünyanın hemen her ülkesinden turistleri ağırlayan kent, artık adını tesettür otel leriyle duyuruyor. Müstehcen olduğu gerekçesiyle, heykellerin kaldırılması isteniyor. Bir iç çamaşırı firmasının duvara astığı reklamın da aynı gerekçeyle kaldırılması talep ediliyor. Firma, çözümü sansür bandında buluyor. Büyükşehir Belediyesi’ne AKP’li yönetimin göreve gelmesiyle birlikte Antalyalılar ulusal bayramları Cumhuriyet Meydanı’ndaki Atatürk Anıtı önünde kutlayamıyor. Yine Başbakan Erdoğan’ın, “Şimdiye kadar böyle yatırım görmüş mü?” dediği kentte, hizmet adı altında kentin tüm değerleri AKP’ye yakın isimlere peşkeş çekiliyor. Kent, en güzel ormanlık alanlarını, Belek’ı, Sorgun, Doyran, Tahtalı Dağı’nı kaybetti. Birinci derece sulu tarım arazisi olan Kırcami yapılaşmaya açılıyor. Ulaşımda düzenleme adı altında minibüs yenileme ihalesini, AKP’li meclis üyesi aldı. işiniz değil, Diyanet’in işi dediler. Diyanet ne dedi? Diyanet Vakfı’nın Kadın Faaliyetleri sorumlusu, bizim dile getirdiklerimizi söyledi; başörtüsü İslamın ön şartı değildir, dedi. Biz de aynı şeyi söylüyoruz. Biz dini değerlere son derece saygılıyız. Bunu AKP’den öğrenecek de değiliz. Ama bakın Diyanet yetkilisi de çıkıyor, AKP’nin Türkiye’yi değil ikiye, lime lime böldüğü bir konuda, ön şart değildir diyor. TOPLUMSAL KORKU: AKP iktidarına karşı ilk kez bir reaksiyon olduğunu herkes görüyor. Ancak şuna da dikkat çekmek gerekiyor; AKP ile birlikte büyük bir toplumsal dönüşüm ve korku da yaşanıyor. Başbakan soruyor, bizim iktidarımızda kimin yaşam biçimi değişti diye. Bu soruyu gitsin, Tarsus’taki kız çocuklarının ailelerine sorsun. Orada kız çocuklarının bacaklarına atılan madde çok önemli bir korku yaratma girişiminin habercisidir. Efendim, bunu yapan bir sapıkmış. Peki, o kişilerin böyle bir noktaya gelmesinde senin hiç mi katkın yok? Sen öfkelenirsen, bunu hak sayarsan, toplum ne yapar. Peşinden gidenler ne yapar? Hedef kadınlardır, kızlarımızdır. Benim çağrım, insanlarımızın ürkmemesi, yaşam biçiminden bu tür korkular nedeniyle ödün vermemesidir. Eğer bu korku yerleşirse, onun devamındaki süreç AKP’nin de öngöremeyeceği sorunlara neden olur. MHP’NİN HASADI: Ben 2005 Temmuz’unda yaptığım çağrıyı, 22 Temmuz seçimleri öncesinde de temel yol edindim. Cumhuriyetin değerlerini savunmayı, bir seçim hesabıyla, bir oy kaygısıyla değerlendirmiyorum. Ancak kimi konulara hasat gözüyle bakanlar oldu. Şimdi geldiğimiz nokta ortada. Başbakan, bir ay önce bu sorun bir cümle ile çözülür demişti. MHP de peşine düşmüştü. Haydi bulun o cümleyi! AB SÜRECİ NEREDE: Bundan 2530 yıl önce Türkiye’nin ana hedefinin İtalya’yı yakalamak olduğu konuşulurdu. Bu tür tahminlerde bulunmak bir gelenekti. Bu iktidar, AB sürecini tamamen partisel çıkarlar için kullandı. Sanki, ha deyince, birkaç yıl içinde, AKP politikalarıyla, sözüm ona reformlarıyla AB’ye tam üye olacaktık. Bunlar birkaç yıl önce konuşulurken bizim AKP’ye destek vermediğimizi, AKP’nin AB sürecine baş koyduğunu söylüyorlardı. Biz de gerçeği anlatmaya çalışıyorduk. Bugün AB ile ilişkilerde nereye geldik? Tablo ortada. Başbakan, üçlü zirveye katılma gereği duymuyor. Kimi ikili davranışları yeni mi gördü. Başbakan’ın bunları bahane ederek Türkiye’nin geleceğiyle böylesine oynamaya hakkı yok. Başbakan’ın yönü artık AB süreci değil, bataklık. ABD’NİN DARBE YORUMU ‘Ordunun kaygısı anayasa’ ? ABD Dışişleri Bakanlığı’nın gizliliğini kaldırdığı istihabarat belgelerinde, 1969’da ordunun var olan durumdan fazlasıyla rahatsız olduğu ve “kendi” anayasasının kurcalanamayacağı mesajını vermek istediği belirtiliyor. İstihbarat raporunda ordunun senatörleri sivil giyimli istihbarat görevlileriyle izlediği ve CHP’nin anayasa değişikliğinin Senato’dan geçmeyeceği güvencesi verdiği öne sürülüyor. ELÇİN POYRAZLAR Yayımladığım mektup bir okuyucumun bu köşeye ilişkin değerlendirmelerini içeriyor. Köşe yazıları, aynı zamanda toplumun dert ve taleplerinin dile getirildiği, okurların sıkıntı ve dileklerinin kamuoyuyla paylaşıldığı bir alan anlamı ifade etmiyor mu? Bence ediyor ve etmeli… Okuyucumun mektubu, yargılama ve tutuklama üzerine. İşte mektup “Sayın Oral Çalışlar, Beğeniyle okuduğum yazılarınızın ‘Basın Açıklamasından Cezaevine’ başlıklı 22 Ocak 2008 günlüsü aşağıdaki satırlarımın nedeni oldu. Önceki bazı yazılarınızda olduğu gibi, yasama, yürütme ve yargı güçlerince, güvenlik görevlilerince, Adalet Bakanlığı ve hapishanetutukevi görevlilerince yapılan haksızlıklara, hukuksuzluklara, yasadışılıklara karşı sütununuzu ‘toplumsal savunmanlıkombudsmanlık’ işlevine ayırıyor ve insanlarımızın buradan sorumlulara seslenmelerine olanak veriyorsunuz. Gönlüm ve yüreğim size baş Bir Okuyucu Mektubu ve Yargılama vuru yapma nedenlerinin azalmasından, ortadan kalkmasından yanadır. Yani, devlet adına, ulus adına görev yapanların hukuk devleti kurallarına uymaları, şikâyetlerin giderek ortadan kalkmasına yol açar. Bu düşün gerçekleşeceğini görmemiz mümkün olacak mı? Kolaylıkla buna ‘evet’ diyemiyorum. Zihniyet devrimi, insan hak ve özgürlükleri konusunda herkesin, ama öncelikle devlet gücünü kullananların bilinçlenmesine, hukuk devletini içselleştirilmesine, zamana ve sizinle birlikte sürdüregeldiğimiz savaşıma bağlıdır. Yasama, yürütme ve yargı yetkisini kullananların ve bu yetkileri kullanma konumunda olanların bu konuma gelmeksizin, sütununuzun ‘topluma ve sorumlu/görevlilere açık mektup’ işlevine kapanmamasını diliyorum ve bundan da emin bulunmaktayım. “Kardeşim Fatih Altıntaş ve benzerlerine karşı, memleketiniz Mersin’de yargı mensupları tarafından haksız, hukuksuz, yasaya aykırı tutuklama nedeni ile ‘yargısız infaza’ dönüşmekte olan uygulamalar nedeni ile Adalet Bakanlığı’na, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na ve TBMM İnsan Hakları Komisyonu Başkanlığı’na yaptığım başvuruları göndermekteyim. Altı ayı aşkın süredir doğal yargıcı önüne çıkartılmayan kardeşim Fatih ve benzerleri hakkında ‘görevsizlik’ kararı veren bir mahkeme ile karşı karşıyayım. 84 sanık yargılanmadan mahkum edilmiş durumdadır. “Derin ve içten saygı ve sevgilerimle. Mustafa Altıntaş.” ??? Altıntaş, kardeşiyle ilgili Adalet Bakanlığı’na yolladığı dilekçeyi de mektuba eklemiş. Bilgi edinme yasası uyarınca yazılan bu dilekçeyi yerim elvermediği için çok özet olarak yayımlıyorum. “Adalet Bakanlığı’na, İhaleye fesat karıştırmak gerekçesiyle yapılan bir soruşturma nedeniyle, önce gözaltına alınan, sonra da tutuklanan, ancak ne üzerine atılı suçlar ve ne de kurulduğu ileri sürülen çıkar amaçlı suçlarla ilgisi ve ilintisinin bulunmasının olanaksız olduğu kardeşim Fatih Altıntaş, 23 Temmuz 2007’den bu yana, doğal yargıcı önüne çıkma olanağını bulamaksızın, Mersin Ceza ve Tutukevi’nde haksız, hukuksuz yere tutulmaktadır. Burada kardeşim Fatih Altıntaş’ın suçluluğunu ya da suçsuzluğunu tartışmayacağım. Bunun yapılacağı yer, doğal yargıcı önünde, mahkeme olacaktır. Huzurunuza getirmek istediğim konu, savcı ve yargıçlar tarafından CMK’ye aykırı olarak, keyfi olarak alınan tutuklama kararı ile bu kara ra yapılan itirazların, yine yasaya aykırı olarak reddedilmesindeki keyfiliktir. Serbest bırakılanlar ile tutuklananlara oluşturulan gerekçe satır satır aynıdır. Tek fark, birinde olumsuzluk eki ile tanımlanan, tutuklananlar için olumluluk ifadesinin yer almasıdır.” Altıntaş’ın dilekçesinde ifade ettiği durum da Türkiye’de çok yaşanan bir durum. Bir kişi bir gerekçeyle tutuklanıyor. Genellikle “kaçma şüphesi”dir gerekçe. Sonra, aylar süren bir bekleme içine giriyorsunuz. Burada da mahkemelerin ellerindeki dosyaların fazlalığı, sanığın hangi mahkemede yargılanacağının belirlenmesi konusundaki anlaşmazlıklar, belki de ilk duruşmada serbest bırakılacak birçok insanın aylarca, hatta yıllarca cezaevinde yatmasına neden oluyor. Bu mektubu yazanı da tanımıyorum, tutuklanan kişiyi de. Ancak bu süreçleri iyi bilen birisi olarak, mektubu bir genel durumu ifade ettiği için sizlerle paylaşmak istedim… WASHINGTON DC ABD Dışişleri Bakanlığı’nın gizliliğini kaldırdığı 19691972 dönemine ait Türkiye’ye yönelik arşivlerde özellikle istihbarat belgelerinde çarpıcı ayrıntılar yer alıyor. 19 Mayıs 1969 tarihli CIA tarafından hazırlandığı anlaşılan “istihbarat telgrafı”nda Türk ordusunun darbe planları Washington’a bildiriliyor. Bazı satır ve paragraflarının gizliliğinin kaldırılmadığı istihbarat raporunda yer alan maddeler şöyle: 1 Birkaç gün süresince çeşitli siyasi kişilerle ve Türk Genelkurmay Başkanlığı içinde yapılan görüşmelerin ardından, Ordu 16 Mayıs gecesi Celal Bayar ve diğer itibardan düşmüş politikacılara siyasi haklarını geri verecek ve anayasayı değiştirecek yasa konusunda nihai bir karara vardı. 20 Mayıs için planlanan oturumda Senato’nun yasayı kabul etmesi durumunda ülke yönetimine el koyulması kararlaştırıldı. Cumhurbaşkanı Sunay’a danışıldı ve kendisi de bu eylemin bir parçası. 2 Genelkurmay Başkanlığı Orgeneral Tağmaç’ın imzasıyla, bütün ordu, kolordu ve tümen komutanlarıyla üst düzey hava ve deniz Kuvvetleri komutanlıklarına bu konuda gizli bir talimat gönderildi. Ordu 20 Mayıs’ı 21 Mayıs’a bağlayan gece yönetime el koyduğunu büyük olasılıkla bir haber bülteniyle radyodan halka duyuracak. 3 Bu arada Ordu aralarında Başbakan Demirel’in de bulunduğu tüm siyasi liderleri müdahale edeceğine yönelik bilgilendirirken Senato ve bazı senatörler üzerinde de aktif bir biçimde çalıştı. CHP Senatörü Hıfzı Oğuz Bekata ve CHP Milletvekili Kemal Satır CHP’nin ret oyu kullanacağı ve böylelikle gereken üçte ikilik çoğunluğun sağlanamayacağı güvencesini Genelkurmay Başkanlığı’na şimdiden verdi. Ordu bütün siyasi görüşteki senatörleri izleyen sivil giyimli istihbarat görevlilerine sahip ve Senato’da yakın gelecekte salt çoğunluğa ulaşmanın çok zor olacağını tahmin ediyor. Ordu, bu tasarının Senato’da fiilen öleceğine ve kendilerinin harekete geçmesine gerek kalmayacağına inanıyor. Ancak her şeye rağmen bu anayasa değişikliği şans eseri kabul edilirse Ordu bütün uyarı ve hazırlıklarının blöf olmadığını göstererek harekete geçecek. 4 Yorum: Ordunun var olan durumdan fazlasıyla rahatsız olduğuna kuşku yok. Öfkeleri özellikle CHP Genel Başkanı İsmet İnönü’ye yönelmiş durumda. Şaşırtıcı olan Başbakan Demirel bu olup bitenlerde çok fazla kötü muamele görmedi. Askeri müdahale büyük olasılıkla yalnızca parlamentonun feshedilmesi, Sunay’ın görevde kalması ve seçimlere kadar Demirel hükümetinin görevini sürdürmesiyle sonuçlanacak. Askeri kontrolü uzun döneme yaymak gibi herhangi görünür bir niyet olmamasına karşın bunu takip eden bir seçim kampanyası büyük olasılıkla daha kestirme ve daha “şerefli” olacak. Ordu yalnızca “kendi” anayasasının kurcalanamayacağı mesajını vermek istiyor. 5. Yorum: Cumhurbaşkanı Sunay Türk radyosunda 19 Mayıs Bayramı’na yönelik mesaj verdi. Mesajında “anayasada herhangi bir değişiklik” öngörülmediğini söyledi. Sunay’ın parlamentoyu feshetme ve Senato’daki oylamayı önlemek için 60 gün içinde erken seçim emri verebileceğine yönelik dedikodular duyuldu. CUMHURİYET 06 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle