05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 1 ŞUBAT 2008 CUMA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Yeni Mandacılar, Kim Bunlar? Bunlar AKP’ye karşı yapılan eleştiriler karşısında, sizi “askercilik”le damgalarlar. Bunlara göre AKP’yi eleştirmek, eşittir askercilik yapmaktır, darbeye çağrı çıkarmaktır. Türkiye ne yazık ki haini bol bir ülkedir. Ama Kuvayı Milliyecisinin de en zor zamanlarda ortaya çıktığı da unutulmamalıdır. PENCERE AKP Gerçek Yüzünü Gösterdi... Mehmet Ali Birand, Doğan Grubu’nun TV’si Kanal D’nin haber bölümünü yönetiyor; tirajda birinci Posta gazetesinde de köşe yazarıdır. 30 Ocak günü Birand’ın gazetedeki yazısını okurken altını çizdiğim satırları aktarıyorum. ? AKP ile MHP arasında türban konusunda gerçekleşen anlaşmaya değinen Birand, diyor ki: “... Anlaşma beni de son derece rahatsız etti... ... bugünkü gelişme beni dahi kaygılandırıyor... AKP kendi dünya görüşünü paylaşmayanlara gereken duyarlığı maalesef gösteremedi. İktidar olduğu dönemdeki uzlaşıcılığını sürdüremedi. 22 Temmuz seçimlerinden sonra toptan değişti. Karşımıza bambaşka bir parti çıktı. ........... Şimdi sıra bizlerde. Gelin, hepimiz sesimizi çıkaralım... Hadi kalkın. Sesinizi duyurun. Seyretmeyin. Başkalarından medet ummayın. Demokratik haklarınızı kullanın.” ? Mehmet Ali Birand kendisine bindirmek isteyenlere köşesinde güzel bir fırsat yaratmış; ama, gün o gün değil; ben önemli bir gerçeğin altını çizmek istiyorum... Ne diyor Birand?.. “AKP 22 Temmuz seçimlerinden sonra toptan değişti...” “Karşımıza bambaşka bir parti çıktı...” Hayır... AKP ne “toptan değişti...” Ne de “bambaşka bir parti” oldu... AKP “takıyye” yapıyordu... Bu gerçeği görmemek için ya çok saf, ya çok acemi, ya da güdümlü olmak gerekiyordu... AKP, gerçek yüzünü, 22 Temmuz seçimlerinden sonra vakti zamanının geldiğine inanarak ve yeterince güçlendiğini varsayarak, bilinçli ve kararlı biçimde ortaya çıkardı... AKP, Birand’ı ve onun gibi düşünenleri takıyyecilik numarasıyla kim vurduya getirdi... ? Birand yazısında diyor ki: “Şimdi sıra bizlerde...” Daha önce bu köşede yazmıştım, bir büyük işadamına Türkiye ve AKP gerçeğini vaktiyle anlattığım zaman durup düşünmüş, sonra da sormuştu: İlhan Bey, bu vahim gidişte geriye dönüş sınırı aşıldı mı?.. Hiçbir zaman geç kalınmamıştır... Atatürk Samsun’a çıktığı zaman vakit çok geç değil miydi!.. ? Yine de unutmayalım, toplumda dini kullanarak halkı ketempereye getirenlere “normal” yöntemlerle karşı çıkmak çok zordur... Hele işin içine tesettür davası girdiği zaman, tutucu kesimlerde dincilerle erkekler ittifakı oluşur... Yine de Mehmet Ali Birand’ın çağrısını köşemde yineliyorum: “ Hadi kalkın!..” “ Seyretmeyin...” AKP’nin Çıkmazları TARTIŞMALI sonuçlanmış bir genel seçimde yüzde 46 küsur oy ve apar topar yapılmış bir halkoylamasında yüzde 60’ın üzerinde “evet” almış olmakla övünen Adalet ve Kalkınma Partisi, bu çeşit “başarı”ları kolay hazmedemeyip ölçüyü kaçıran bütün partiler gibi bir yığın çıkmaza saplanmış durumdadır. Saplanıştan kurtulmak için bundan sonra girişilecek çabaların daha da ölçüsüzleşerek partiyi tam bir batışa sürüklemesi, gitgide artan bir olasılıktır. lk çıkmaz, bu sütunda daha önce belirtildiği gibi, Avrupa Birliği’yle yaşanmakta olandır. Sayın Başbakan’ın tartışmalı bir hukuk süreci sonucunda Meclis’e girişinden ve şimdiki mevkie gelişinden önce AB ülkelerinde başlattığı dış temaslarla sağlanan olumlu görüntü yavaş yavaş siliniyor. Türban telaşı AKP’nin AB ilişkisini başka bir açıdan da etkileyecek. O açı, Sayın Erdoğan ve partisi bakımından belki olumlu sayılabilecek bir başka açıyla ilgili. İlginç olan da bu. Üniversitelerine türbanlı öğrencilerin girebildiği bir Türkiye, “stratejik müttefik” unvanı verilen Amerika’nın gözünde “ılımlı İslam cumhuriyeti” görüntüsüne daha çok yaklaşan bir Türkiye olacak. ABD buna çok sevinebilir. Çünkü böyle bir Türkiye, Fas’tan Malezya’ya kadar bütün Müslüman âleme “dinle daha barışık duruma gelmiş bir demokrasi” olarak kolayca kabul ettirilebilecek bir örnektir. Bu kabul şunun için gerekli sayılıyor: Sözde “İslamcı terör” denen şiddet dalgası yüzünden Amerikan kamuoyu ve yönetimi gerçek bir dehşete kapılmış durumda. Cihat ve cennet yolculuğu uğruna beline bomba sarıp kendisiyle birlikte her şeyi berhava edebilen insana karşı ne yapacağını tam kestiremeyen bir ABD var. Hiç değilse Sünni İslamı Türkiye gibi bir İslam ülkesinin “aydınlık ve demokratik” öncülüğüyle “zapt ü rapt” altına alabilmek birçok Amerikalının aklından geçen bir düşünce. Oradaki sivri akıllar bunu “çağdaş halifelik” rüyasına bile dönüştürebilir. Halifelik rüyasının hem Atlantik ötesinde hem de burada bazı kişileri ve çevreleri sevindirmeyeceğini kim söyleyebilir? Ancak, böyle düşünenler açısından olumlu sayılabilecek olan bu görüntü değişikliği, ABD yakınlığının AKP yönetimine şimdiye kadar sağladığı bir kolaylığı, yani AB’ye tam üyelik sürecindeki ABD desteğini ortadan kaldırıyor. Türkiye’deki son türbancılık girişimlerine olumlu bakan ve gidişi kendi hesapları açısından olumlu bulan bir Amerika, aynı akımdan endişe duyan bir AB’nin kapıları önünde nasıl ve ne ölçüde etkili olabilir? on girişimle AKP’nin saplandığı çıkmazlardan rejime ilişkin öyleleri var ki, o çıkmazları ayrıca vurgulamaya gerek bile yoktur. Yahut vardır da, sütunlar yetmez. Alev COŞKUN İ G eçen hafta Cumhuriyet’te yayımlanan “Mandacılık ve Mandacılar” dizi yazısı okuyucudan olumlu yanıt aldı. Ancak gelen iletilerde “Yeni mandacılar kim?” sorusu so ruldu. İşte bu soruya yanıttır bu yazı... Yeni mandacılar! Kimdir bunlar! Bunlar, ikinci cumhuriyetçidirler.. Bunlar, Misakı Milli sınırlarını parçalamak isterler, bölücüdürler.. Bunlar, Atatürk’e karşıdırlar. Kemalizmden öcü gibi korkan, laiklik ilkesini beğenmeyenlerdir, dindar değil ama dincidirler. Bunlar, körü körüne AB’ye bağlıdırlar. “AB ne derse doğru” olduğuna inanırlar. Bunlar, AB’nin fonlarından beslenirler, ABD ve Avrupa vakıflarınca desteklenirler, Karen Fogg’un yetiştirdikleri, Soros’un çocuklarıdırlar. Bunlar, Alman vakıflarını çok severler, o vakıfların davetlisi olarak Almanya’ya giderler, o vakıflardan türlü çeşitli isimler altında fonlanırlar. larının keskin biçimde yaşandığı ülkelerde demokrasi olmaz derseniz, işte dört yılda bir seçim yapılıyor ya, bundan daha güzel demokrasi mi olur derler... Yeni bir oluşum var. Dünya tek eksenli siyasal dayatmalardan kurtulabilir. Çin, Rusya, Hindistan güçleniyor, bir Avrasya seçeneği doğuyor diyenlere şiddetle karşı çıkarlar... Dünya gerçeklerini anlamakta zorlandığınızı yüzünüze haykırırlar. Bunlar, Türklerin 1 milyon Ermeniyi katlettiğine inanırlar. O dönemde bir savaş vardı, Ermeni Taşnakyan çetesi Doğu Anadolu’da isyanlar çıkarıyordu, bu nedenle Osmanlı devleti önlem aldı derseniz sizi bir soykırımcı olarak görürler ve suçlarlar. Sözde soykırımı haysiyetli bir biçimde kabul etmenizi isterler. AKP âşığı Bunlar Türkiye’nin çok önemli ve stratejik bir bölgede olduğunu, bu nedenle Türkiye’nin yönetiminin “Türklere bırakılamayacak” kadar ciddi olduğunu belirtir, yazar, çizerler. Bunlar 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, ve 28 Şubat askeri hareketlerini aynı sepete koyup, hepsine karşı çıkarlar. 27 Mayıs’ın devrim niteliğinde çok ilerici ve hukukun üstünlüğünü getiren bir anayasa yarattığını; 12 Mart ve 12 Eylül’ün soğuk savaşın etkileri içinde CIA’nın yönlendirme ve oluşturmasıyla gerçekleştiğini, bu kişilere anlatamazsınız. Bu hareketlerin siyasal, toplumsal ve ekonomik altyapısını görmezden gelirler, hepsini aynı terazinin, aynı kefesinde tartarlar... Bunlar AKP’yi çok severler, liderlerinin Erbakan’ın yanında yetişmesinin ve Milli Görüşçü olmasının önemli olmadığını, çünkü gömleklerini değiştirdirlerini ileriye sürerler. Onlara göre AKP reformucu, ilerici, dönüşümcü, AB’ci bir partidir, asla dinci bir parti değildir... Bunlar Kuzey Irak’ta kurulacak bir Kürt devletinin Güneydoğu Anadolu’dan toprak almasını doğal görürler. Ya da anayasa değişmeli, TürkKürt federasyonu kurulmalıdır. Hatta, yeni anayasayla Türkiye eyaletlere bölünmelidir, çünkü en güzel yönetim budur... Bu konuda en büyük destekçileri de 12 Eylül’ü yaparak, binlerce kişiyi hapishanelere gönderen Evren Paşa’dır. Bunlar, demokrasiyi sadece dört yılda bir yapılan seçimlere endekslerler. Seçimler sonunda AKP yüzde 47 oy aldığına göre her şeyi yapabilir, her ka ABD âşığı Bunlar, ABD âşığıdırlar, ABD’nin her yaptığı işin doğruluğuna inanırlar. En büyük ulusalcı devlet ABD’dir, İngiltere’dir, Fransa ve Almanya’dır; bu devletler öncelikle ulusal çıkarlarını düşünürler. Mademki onlar “milli çıkarlarını”, ulusal çıkarlarını düşünüyor, biz de böyle yapmalıyız dediğinizde, size saldırırlar. Küreselleşme olgusunu anlayamayacak kadar cahil kaldığınızı, şoven milliyetçilik yaptığınızı ileri sürerler. Bunlar, PKK’yi terörist örgüt kabul etmeyenlerdir. Bunlar, Kıbrıs’ta ver kurtulcudurlar. Bunlar, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC) demekten korkarlar, KKTC’yi sevmezler, onun yerine “Kıbrıs Türk Topluluğu” deyimini kullanırlar. Bunlar, Büyük Ortadoğu Projesi’ni sonuna kadar savunurlar. BOP’un doğruluğuna inanırlar. ABD’nin Irak’a, Afganistan ve Pakistan’a insanlık namına girdiğini; Irak’a demokrasi getireceğini ileriye sürerler. Ama, Irak’a özellikle petrol için girdi derseniz, hemen sizi terslerler, sizi demokrasi düşmanı ilan ederler... Feodalitenin egemen olduğu, mezhep ayrılık S nunu değiştirebilir, yargıyı tarikatlaştırabilir, çünkü demokrasi budur. Bunlar AKP’ye karşı yapılan eleştiriler karşısında, sizi “askercilik”le damgalarlar. Bunlara göre AKP’yi eleştirmek, eşittir askercilik yapmaktır, darbeye çağrı çıkarmaktır. Bunlar kimi zaman kendilerini alamazlar ve “İstanbul işgal edilmedi ki... İngilizlerin, Fransızların ve İtalyanların 19181923 arasında İstanbul’u işgali diye bir şey yaşanmadı ki” diyecek kadar safsata yaparlar. Bunlar, “Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda Atatürk demokrasi uygulamadı. Cumhuriyeti kurarken, padişahlığı kaldırırken demokrasiyi gözetmedi, halka sormadı” diyecek kadar akıllarını yitirenlerdir. Bunlar Atatürk dönemini, aydınlanma devrimlerini Türkiye için bir felaket dönemi olarak değerlendirirler. Bugünden 50100 yıl sonra bugünleri değerlendirecek olan sosyal bilimciler, tarihçiler kendilerini damgalayacakmış, komik görecekmiş.. bunlara aldırmazlar. Onlar için en önemli nokta, Avupa’da bağlı oldukları vakıflardan “aferin” almaktır. Bunların önemli bir kısımı bir zamanlar ya Marksisttiler, ya Maocuydular ya da 1968’in mangalda kül bırakmayan devrimcisiydiler. Ama ufak bir şey olmuş, dönmüşlerdir. Liboş adı verilen döneklerdir. Anayasada Atatürk ilkeleri olur mu? İşte bunların en büyük sorunlarından biri budur. Kimileri de Türk ulusu diye bir ulusun olmadığını, Türk ulusunun Atatürk’ün ütopyasıyla sonradan yaratılmış bir ulus olduğunu utanmadan yazıp çizerler. Bunlar için en önemli duruş, TSK’ye her vesileyle çatmaktır. Bunlara göre türban takmak özgürlüktür, modernleşmedir; ama kendi eşiniz, sevgiliniz de türban taksın derseniz size çok kızarlar. Ama böyle giderse eninde sonunda radikal İslam devleti kurulacak ve İran’da olduğu gibi sonunda sizi tutuklayacak derseniz, hemen kolay bir yanıt verirler, efendim en yakın Yunan adasına göç ederlermiş... Bunlar için özelleştirme en önemli politikadır. Yılların birikimiyle kurulan kuruluşlar, hemen satılmalı hem de yabancıya satılmalıdır. Telekom yabancıya gitti derseniz, ne var bunda derler. Stratejik derseniz, sırıtırlar... Velhasıl bunlar öncelikle cüzdanlarına bakarlar, dönmek onlar için çok büyük bir devrimdir. Bu liste uzatılabilir... Bunlar mütareke basınındaki Ali Kemal’ler, Refi Cevat’lar, Refik Halit’lerden daha düşüktürler. Çünkü o sırada İstanbul işgal altındaydı, bu yazarlar işgal güçlerinin kılıçları altındaydı. Ya bugünküler ne gibi bir baskı altındadırlar?.. Türkiye ne yazık ki haini bol bir ülkedir. Ama Kuvayı Milliyecisinin de en zor zamanlarda ortaya çıktığı da unutulmamalıdır. [email protected] KARAİSALI ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ ESAS NO: 1998/139 KARAR NO: 1999/509 DAVACI: Vakıflar Genel Müdürlüğü’ne izafeten Bölge Müdürlüğü ADANA DAVALILAR: MUSTAFA TOPAK İbrahim oğlu DAVA: Tapu iptali ve tescil HÜKÜM ÖZETİ: Davanın KABULÜNE. HÜKÜM ÖZETİ Mahkememizce Davanın KABULÜNE Adana ili Karaisalı ilçesi AŞAĞIBELEMEDİK köyü 107 ada 7 nolu parselin TAPUSUNUN İPTALİ ile RAMAZANOĞLU VAKFI adına TAPUYA TESCİLİNE dair verilen karar davacı temsilcisinin yüzüne karşı davalının yokluğunda temyiz yolu açık olarak verilmiş olmakla, Kararın davalı İbrahim oğlu MUSTAFA TOPAK’a tebliği için tüm aramalara rağmen bulunamadığından ve öncesinde de dava dilekçesinin ve duruşma gününün de ilanen tebliğ edilmiş olduğundan işbu ilanın davalı İbrahim oğla MUSTAFA TOPAK adına mahkememizden verilen karar yerine geçmek üzere ilanen tebliğ edilmiş sayılacağı, davalının ya bizzat ya da bir vekille ilan tarihinden itibaren 30 günlük yasal süresi içerisinde temyize başvurabileceği, aksi takdirde kararın kesinleşeceği ilanen tebliğ olunur. 30.10.2007 Basın: 5293 Türbanda Israr Neden? Nazan MOROĞLU E ğer söz konusu sadece kadının insan hakları, kişisel tercihi, inanç özgürlüğü, demokrasi olsa, ülkenin temel sorunu olarak sunulan türban için çözüm aranması gerekir. Türban sorununa çözüm için kimler yoğun bir çalışma içinde diye baktığımızda, “kadın hak ve özgürlüğüne duyarlı!!” erkek siyasetçilerin anayasa değişikliği için uğraş verdiğini görüyoruz... Hazırlanan değişiklikte bir de “genel ahlak” gibi soyut kriterlere yer verilmek istenmesi dikkat çekici... Bu ısrarlı çalışmaları kadın hakları açısından göz önünde tuttuğumuzda, türbanın, erkek egemen zihniyetin ve siyasetin kadınlar üzerinde bir baskı aracı olarak kullanıldığını söylemek yanlış olmayacak. Bu nedenle, “Türban, kadın haklarının örtüsü mü” diye sormalı ve kadınlara tanınmak istenen sözde türban özgürlüğünün hedefi nedir, diye bakmalıyız. Aşağıdaki birkaç örnek bile “Türban, kadın haklarının örtüsü mü” sorusunu açıklamaya yetiyor olmalı: Son beş yılda kadın istihdamının azalması.. “Kocası iyi kazanıyorsa kadın çalışmama lı” diyen bir bakan (hem de AB müzakerelerini yürüten bakan).. “Kadın işçi sayısı 100 50 arasında olan işyerlerinde emzirme odası ve 150’den fazlası için kreş bulunması zorunluluğunu kaldıran” AKP’nin yeni istihdam paketi.. “Kamu kurumlarına eleman alınırken aranan” cinsiyeti erkek olma koşulu (ÖSYM web sayfası)... “Kadınlara mahsus parkların açılması”... “Çalışan kadın aldatır, karılarınızı çalıştırmayın” diyen imam... Özetle, “Kadınlar başımızın tacıdır, yorulma larını istemiyoruz, bütün sorunlarını biz çözeriz” söylemi erkek egemen siyasetin temel göstergesidir. Bu anlayışı demokrasiyle, dogmalardan arınmış günün ihtiyaçlarına göre geliştirilebilen laik hukuk düzeniyle, Cumhuriyetimizin kuruluş felsefesiyle bağdaştırmak mümkün mü? Anayasada yapılmaya çalışılan düzenleme, her ne kadar “kılık kıyafet serbestisi” adı altında kamufle edilmek istense de sadece kadınlar üzerinden yürütülen siyasetin aracı olan “türban”la ilgilidir. Çünkü tartışmalar son günlerde üniversitelerde türbanın serbest olmasını aşmış, bir din devleti görü nümü vermeye yol açacak şekilde “türbanla kamu sektöründe hizmet vermeye” odaklanmıştır. Bu arada Anayasa Mahkemesi kararı, Danıştay kararları, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararı ve anayasamızın değiştirilemez, hatta değiştirilmesi teklif edilemez hükümleri ise hiç dikkate alınmamıştır. İşte bu nedenle ülkemizin tek sorunu türbanmış gibi AKP ve MHP’nin inatla, ısrarla gündeme getirdiği anayasada değişiklik girişimine toplumun her kesiminden tepki çok büyük. Türban üzerinden son zamanlarda sürdürülen siyaset, sadece erkek egemen zihniyetin hâkim kılınmasıyla sınırlı olsa; kadınların eşit haklar yolundaki mücadelesiyle aşılabilir. Ancak, anayasa değişikliğindeki ısrarın, kadın erkek eşitliğinin de güvencesi olan Cumhuriyetimizin kuruluş felsefesini ve laiklik ilkesini hedef aldığı, ortadan kaldırmaya yönelik bir girişim olduğu endişesi ağır basmaktadır. Soruyoruz: Peki türban neyi örtecek, sadece kadınların saçını mı? Görüldüğü gibi sorun, türban sorunu değil, Türkiye’de dinin siyasete alet edilip edilmemesi sorunudur. Bu nedenle, demokratik, laik, sosyal hukuk devleti olan Cumhuriyetimizin din devletine dönüşmesine kadın erkek herkesin, ama en başta başı örtülü ya da açık her kadının bütün gücüyle karşı çıkması, sözde türban serbestisini sağlayacak anayasa değişikliklerine tepki vermesi gerekir. AKP’nin hazırlattığı anayasa taslağında, yürürlükteki anayasada mevcut olan kadın erkek eşitliği hükmünün çıkarılmış, taslakta “Kadınların engelliler, yaşlılar gibi toplumun özel surette desteklenmesi gereken kesimi” olarak kabul edilmiş olduğunu unutmayalım. Cumhuriyetin bireyi olan başı örtülü veya açık hiçbir kadın, “Ilımlı İslam” resmi altında bir devletin kulu olmayı kabul etmeyecektir. CUMHURİYET 02 CMYK
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle