Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
“Nasılsın? Sağlığın nasıl? O yazıyı okudun mu?
Ne zaman geleceksin? Ben yıl başından sonra..
Bir akşam buluşsak.. Eski günleri ansak. Yakında
görüşmek üzere!..” Telefonda konuşmak belli cüm-
lelerin ötesine geçmiyor!
Bir korku! Ya dinliyorlarsa! Kaç yerde birden! O
ne diyor, bu ne yanıt veriyor! Sakla, bir gün ge-
rekir! Savcılıktan mı, yoksa falanca davanın sav-
cısından mı? “Ben falanca davanın savcısıyım” di-
yen bakandan, başbakandan mı?
Bin yıllık arkadaşım İlhan Selçuk’la bile tele-
fonda konuşmaktan çekinir oldum. Alışmışım, ya-
şam boyu dertleşmişiz, tartışmışız, konuları, so-
runları birkaç cümleyle de olsa bölüşmüşüz, onu
bunu eleştirmişiz, düşüncemizi birbirimize açık-
ça bildirmişiz, o yazıydı, bu konuşmaydı, o ba-
kandı, başbakandı, cumhurbaşkanıydı, Özal’dı,
Demirel’di, Erbakan’dı, Tayyip’ti...
Ben uzaktayım! Uzaktan yazıyorum. Telefonda
da yazdıklarıma benzer şeyler söylüyorum. Dost-
larımla, yakın bildiklerimle, apaçık... Ama bir
korku var. Kendim için değil, yazdıklarımdan, ya-
yımladıklarımdan korkmuyorum, ama aynı konu-
ları telefonda söylemekten çekiniyorum, karşım-
dakini zor durumda bırakmış olurum diye!
Ergenekon davasında baş etken telefon ko-
nuşmaları değil mi? Aylardır içerde tutulanlar, te-
lefondaki konuşmaları, sözleri yüzünden!.. En iyi-
si, konuşmamak, AKP’li bir bakanın dediğine uya-
rak “konuşmayın efendiler”.. Peygamber bile
“Susmak erdemdir” dememiş mi?
Eskiden rahatça konuşurduk. Evinde de olsa,
gazetede de olsa, açardım telefonu düşüncele-
rimi açıklardım, onun şu ya da bu konuda anlat-
tıklarını dinlerdim, sorduklarıma yanıt alırdım.
Falanca kişi kızacakmış başka... Biri benim söz-
lerimi kanıt diye bir yanda saklayacakmış, aldır-
mazdım! İki kişi arasında geçen söyleşilerin gü-
nün birinde suç kanıtı sayılacağı aklımın ucundan
geçmezdi. Şimdi öyle mi ya! Açın okuyun binler-
ce sayfalık iddianameyi, özellikle sevgili İlhan Sel-
çuk’a ayrılmış doksan sayfayı, telefon görüşme-
lerinin ne denli yer aldığını görürsünüz...
İyisi mi...
Telefonda az konuşmak? Hal hatır sormaktan
ileri geçmemek! Söylemek istediğini yazıya dök-
mek. Yazdıklarında bir suç varsa ilgililer çağırır so-
rar! Ama telefonunu dinleyip umulmadık bir an-
da birileri karşına dikilecekse, vazgeç telefonda
konuşmayı!..
Bu yüzden sevgili dostlar uzun süredir telefonda
yalnızca hal hatır sormakla yetiniyorum. Bin yıl-
lık İlhan’a bile (hele şu Ergenekon duruşması sı-
rasında) söylediklerimle yeni bir suçlanma fırsa-
tı vermeyeyim diye!..
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 4 ARALIK 2008 PERŞEMBE
2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER
EVET / HAYIR
OKTAY AKBAL
Telefonda Az Konuşun!
PENCERE
Sünni - Nakşi ile
Alevi - Bektaşi...
Alevi - Bektaşi inancının özünü kavramak için
felsefesini algılamak gerekir...
Peki, felsefesi ne?..
Enelhak!..
Sünni, tövbe estağfurullah, ‘enelhak’ın yanın-
dan bile geçemez...
Hele Nakşi, hafazanallah...
Nakşi bugün iktidarda...
‘Said Nursi - Fethullah Gülen Nakşiliği’ bir
mezhebi bile değil, dar ve kısıtlı cemaatçiliği tem-
sil ediyor; ama, laik-demokratik Cumhuriyette
“Amerikanofil İslamcılığı” kullanan dincilik iktidara
geçti...
Fethullah Gülen zaten Amerika’ya yan gelmiş,
postu sermiş...
Para bunlarda..
Pul bunlarda..
Siyasal iktidar bunlarda..
Şimdi Nakşi iktidar, Aleviyle anlaşmaya çalışı-
yor...
Aleviler kendi aralarında durum tartışması ya-
pıyorlar...
Ne yapacağını Alevi bilir...
Alevi, Ulusal Kurtuluş Savaşı’nda Mustafa
Kemal’in yanındaydı...
Cumhuriyet’in ilanında ve devrimlerinde Ata-
türk’ün yanındaydı...
Bugün Alevi yine tarihsel bir soru ve sorun kar-
şısında...
Alevi - Bektaşi, Sünni - Nakşi - İslamcı - dinci
iktidara karşı nasıl bir tutum takınacak?..
Evet, bu soruya en tutarlı ve gerçekçi yanıtı an-
cak Alevi verebilir...
Ancak elle tutulur ve de somut koşulları orta-
ya koymak gerekiyorsa gerçek durum nedir?..
Türkiye tüm İslam dünyasında tek laik Cum-
huriyettir...
Amerikan Bush yönetimi Anadolu’da “Ilımlı İs-
lam Devleti Modeli”ni öngördü; Nakşi iktidarın
bağnaz politikacılarını Cumhurbaşkanlığı’nın
Çankaya’sına ve Başbakanlık’ın konutuna oturt-
tu...
Bu durumda Alevi şu soruya yanıt aramalıdır:
Laikliğe karşıt “ılımlı” başka deyişle “Amerikancı”
Nakşi iktidarla hangi koşullarda ve nasıl anlaşma
yapılabilir?..
Yapılacak anlaşma laiklik temeline karşı Nak-
şi iktidarı güçlendirecek öğeler taşıyorsa, uzun va-
dede Aleviliğin tümüyle aleyhine sonuçlara yol aç-
mayacak mıdır?..
Alevi - Bektaşi felsefesini en çarpıcı biçimde içe-
ren, mizah içerikli fıkralar ve şiirlerdir...
‘Nakşi - Sünni - dinci’ ile ‘Alevi - Bektaşi - la-
ik’ kişi arasındaki farkı vurgulayan bir fıkrayla ya-
zıyı noktalayalım...
Âşık Ali, bir Nakşi softayla konuşuyormuş...
Nakşi softa demiş ki:
- Ali, sen cehennemliksin... Ne namaz kılarsın,
ne oruç tutarsın; rakı içersin, öteki dünyada ca-
yır cayır yanacaksın...
Ali:
- Peki Hoca, sen ne olacaksın?..
- Ben cennete gideceğim...
- Cennete gidersen sana verilen hurileri bağ-
rına basacak mısın?..
- Elbette...
(Cennetteki güzel kıza huri, yakışıklı delikanlı-
ya gılman denir.)
Ali sormuş:
- Peki, yenge hanım da dini bütün değil midir?..
- Beş vakit namazını kılar, ramazanda orucu-
nu tutar, hac farizasını da yerine getirmiştir...
- Diyelim o da senin gibi cennet kapısına var-
dı...
- Bizim hanım da cennetliktir...
- Ona cennette huri mi sunacaklar, gılman mı
verecekler?..
Nakşi softa bozulmuş:
- Tuh Allah belanı versin kâfir herif...
Ali:
- Hoca ne kızıyorsun, bunca namaz, niyaz, oruç
ve hacdan sonra yenge hanımın emeği boşuna
mı çıksın?...
Nakşi ile Alevi’nin hem bu dünyaya hem öte-
ki dünyaya bakışları birbirine benzemez; bu iki-
sini bir arada yaşatacak devlet düzeni laikliktir...
Sünni - Nakşi iktidar Alevi - Bektaşi’nin ağzı-
na bir parmak bal çalıp dincilik siyasetini yürüt-
mek istiyorsa çok akıllı geçiniyor demektir...
Alevi bu külü yutar mı?..
E
vrim sürecinde en ilkel tek hüc-
reli canlõlarda çoğalma, bugün
de örnekleri olduğu gibi, hüc-
relerin bölünmesi yoluyla ge-
reçekleşmekteydi. Doğa ve bi-
yoloji bilimlerine göre cinsel farklõlaşma-
nõn oluşumu ve cinsel olarak farklõ iki hüc-
renin birleşerek gen aktarõmõyla yeni ku-
şaklarõn üremesi, günümüzden yedi yüz mil-
yon yõl öncesi kadar eski bir dönemde ger-
çekleşmiştir. Karşõt cinslerin genetik etki-
leşimi (Genotip) ve bulunulan ortamõn et-
kileriyle oluşan değişimler (Fenotip), son-
raki kuşaklardaki mutasyonlara ivme ka-
zandõrarak yönlendirip, günümüze kadar
ulaşan evrimsel zinciri oluşturmuştur. Do-
ğada türün sürekliliği bireyin varlõğõndan
daha çok önem taşõdõğõndan, doğurganlõğõ
nedeniyle asõl üretim kaynağõ olan dişi cins,
yaşam süresi ve hastalõklara direnç yö-
nünden erkek cinse oranla üstün niteliklerle
güçlendirilmiştir. İnsan soyunu da içermek
üzere pek çok canlõ türünde bu gerçek bi-
limsel olarak kanõtlanmõştõr. Sosyo-antro-
polojik incelemelere göre de, “Tarım
Devrimi”nden önce, anaerkil bir düzenin
sürdürüldüğü uzunca bir dönemin yaşandõğõ
bilinmektedir.
Yerleşik düzene geçilmesi sosyal yapõyõ
etkileyerek, birçok yeni kavramõn yanõnda,
kölelik ve mülkiyet olgularõnõ da geliştir-
miş, kadõnõn toplumsal etkinliğini giderek
azaltmõştõr. Özellikle mülkiyete sahip olan
erkeğin mirasçõlarõnõn belirlenmesi için
ailede erkeğin etkinliği öne çõkmõş, ataer-
kil aile tipi yaygõnlaşmõştõr. Örneğin, Grek-
Roma kültüründe kadõn için kullanõlan
“Famulus” sözcüğü aynõ zamanda evcil kö-
le anlamõna gelmekteydi. Bugün de birçok
dilde aile karşõlõğõ olarak kullanõlan “Fa-
milia” sözcüğüyse aynõ sözcüğün çoğulu
olup, evcil kölelerin tümü anlamõnõ taşõdõ-
ğõ için o kültürlerde kadõna biçilen değerin
ölçütü olarak da algõlanmalõdõr.
Kadõnõn toplumda güçsüzleşmesi ve gi-
derek erkek için üretim aracõ olarak algõ-
lanmasõnda tek tanrõlõ dinlerin kadõnõ erkeğe
göre ikinci derecede görmesi ve suçlama-
sõ da etkin olmuştur. Havva’nõn yasak
meyveyi Adem’e yedirerek ilk günahõ
(peccatum originale) işlemesi ve cennetten
kovulmalarõna sebep olmasõ, kadõnlarõn
semavi dinlerce suçlanmalarõnõn ana kay-
nağõdõr. Engizisyon döneminde sapkõnlõk-
la suçlanõp çoğu zaman yakõlarak ceza-
landõrõlanlarõn tümüne yakõnõnõn kadõnlar
olmasõ da bu nedenledir. Bertrand Rus-
sel’in “Din ve Bilim” adlõ yapõtõnda yaz-
dõğõna göre, sadece 1450 ile 1550 yõllarõ ara-
sõnda, yalnõz Almanya’da yüz bin kadõn sap-
kõnlõkla suçlanarak öldürülmüştür.
Endüstri devrimi işgücüne gereksinimi
arttõrarak kadõnlarõn, sömürülerek de olsa,
çalõşma ortamõna karõşmalarõnõ sağlamõş, gi-
derek kadõnlarõn ekonomiye katkõlarõnõn ve
bireysel önemlerinin artmasõna yol açmõş-
tõr. Böylece ekonomik önem kazanan ka-
dõnlar, Batõ toplumlarõnda sosyal örgüt-
lenmelerde yer alarak görece daha özgür ve
haklarõ için uğraş verebilecek bilinç düze-
yine ulaşmõşlardõr. Toplumsal hak ve gö-
revler yönünden erkeklerle hemen hemen
aynõ düzeyde olan Batõ toplumu kadõnlarõ
bugünkü durumlarõnõ uzun yõllar süren ve
hayatlarõnõ da ortaya koyduklarõ çabalar so-
nunda elde etmişlerdir. Çalõşma hayatõnõn
yakõn tarihi bu çabalarõn öyküleriyle do-
ludur.
“Endüstri Devrimi” aşmasõnõ yaşama-
yan toplumlarõn çoğundaysa, kadõn sadece
çocuk üreten, toplumsal yaşamda yeri ol-
mayan bir cinsel kullanõm ve sömürü ara-
cõ olmanõn ötesine geçememiştir. Bu tür top-
lumlarõn çoğunda bugün bile kadõnlar, nü-
fusa kaydedilmeyen, yakõn zamanlara ka-
dar sayõmlarda önemsenmeyen, kişilik ve
ekonomik güçten yoksun, bütün güvence-
si erkeklerin insafõyla sõnõrlõ olan bir ya-
şantõyõ sürdürmeye çalõşmaktalar. Mustafa
Kemal Atatürk’ün kurduğu “Laik Cum-
huriyet”in devrim döneminin yasalarõyla
ülkemizde kadõnlar erkeklerle aynõ sosyal
ve ekonomik haklara sahip kõlõnmõş, ka-
dõnlarõn yalnõzca cinsel bir varlõk olarak al-
gõlanmasõ ve sömürülmesi engellenmek is-
tenilmiştir. Halkevleri ve Köy Enstitüleri,
toplumun, yasalara konulan bu haklarõn ko-
runmasõ ve kullanõlabilmesi bilincine eriş-
tirilmesi için açõlan kurumlardõ.
Ekonomik ve sosyal olarak kalkõnmõş, bi-
linçli bireylerden oluşacak toplumlarõn sö-
mürülemeyeceğini bilen dõş güçler ve on-
larõn tutucu işbirlikçilerinin ilk hedefleri-
nin Köy Enstitüleri ve Halkevleri’nin or-
tadan kaldõrõlmasõ bu nedenlere dayan-
maktadõr. Sözde demokrasiye geçilen 1946
seçimlerinden beri uygulanan yozlaştõrõlmõş
eğitim sistemi gibi, çocuk yaşta hurafe ve
korkuyla genç beyinleri koşullandõran ka-
çak kurslar da hep aynõ amaca yöneliktir.
Buralarda uygulanan eğitimle kõz çocuk-
larõna öbür dünya ödüllendirilmeleri vaat
edilerek toplumdan dõşlanmalarõ sağlan-
makta, dõş görünümleri ne kadar çirkinle-
şirse o kadar dindar olacaklarõ kabullendi-
rilmeye çalõşõlmaktadõr. Gene aynõ türde
eğitimle erkeklere, kadõnlarõn erkeklerin her
türlü isteklerini yerine getirmek üzere ya-
ratõldõklarõ anlatõlmakta, bu nedenle de
zaman zaman sapkõnlõğa varan cinsel sal-
dõrganlõklar olağan karşõlanmakta daha
tehlikelisi, giderek genişleyen bir çevrede
görmezlikten gelinmektedir.
Sorunlarõn çözümü için yeni kuşaklarõn,
çocukluktan başlayarak çağdaş ve bilimsel
eğitimle yetişmelerinin sağlanmasõ ilk ko-
şuldur. Ayrõca özellikle kadõnlarõn, “Laik
Cumhuriyet”in kendilerine kazandõrdõ-
ğõ, cinsiyet ayõrõmcõlõğõna yer vermeyen eşit-
likçi haklarõnõ yõlmadan, tüm güçleriyle sa-
vunmalarõ gerekmektedir. Mustafa Kemal
Atatürk’ün ülkemiz kadõnlarõna sağladõğõ
haklarõn korunmasõ tüm devrimcilerin gör-
evidir. Bu görevi gerçekleştirmek için
özellikle ülkemiz kadõnlarõnõn yasal ör-
gütlenmelerle güçlenerek etkinlikte bu-
lunmalarõ zorunlu hale gelmiştir. Birçok ül-
ke kadõnlarõnõn özlemini çektiği ve uğruna
hayatlarõnõ tehlikeye attõklarõ haklarõ ken-
dilerine sağlayan Mustafa Kemal Ata-
türk’ü, sevmediğini söyleyecek kadar bi-
linçsiz bireylerin yetişmiş olmasõ uygula-
nan eğitimin düzeyinin en somut göster-
gesidir. Bu nedenle eğitim sisteminin, bu-
gün sadece sirklerde kullanõlan deyimler
olan “Talim ve Terbiye” düzeyinden kur-
tarõlarak hurafe ve dogmalardan arõndõrõl-
mõş, çağdaş, bilimsel eğitim düzeyine eriş-
tirilmesi en öncelikli amaç olmalõdõr.
Cinsellik ve Toplumumuz
Prof. Dr. Abidin KUMBASAR
Ü
lkemiz adõ konmadan in-
ternete karşõ savaş aç-
mõş durumda. Ulaştõrma
Bakanõmõzõn gururla söylediği,
“biz dünyaya örnek olaca-
ğız” söylemiyle “kirli bilgi-
den” temizlenmiş internet için
çõkan 5651 No’lu yasa ve Te-
lekomünikasyon Kurumu (TK)
ve mahkemelerimizin uygula-
malarõ ile dünya internetine
kendi kurallarõmõzõ empoze et-
me çabasõndayõz.
Dünyadaki tüm web hosting
firmalarõndan Türkiye’den
“Faaliyet Belgesi” almasõnõ is-
temekteyiz. Mahkemelerimiz,
verdiği tedbir niteliğindeki ya-
saklama kararõnõn tüm dünyada
geçerli olmasõnõ isteyerek, ulus-
lararasõ hukuku tesis etmeye ça-
lõşmaktadõr. Tüm dünyanõn çö-
zemediği, uluslararasõ işbirliği
mekanizmalarõnõn henüz ku-
rulmadõğõ bir ortamda interne-
ti zapturapt altõna almak çaba-
sõ bana Donkişot’u hatõrlatõ-
yor.
Yasakladõğõmõzõ düşündüğü-
müz içerik yerinde duruyor,
meraklõsõ kolayca yasağõ dele-
biliyor. Herkesin kolayca gö-
rebileceği, Türkiye dõşõna za-
ten açõk olanõ yasakladõk diye
düşünmek, devekuşu gibi ka-
famõzõ kuma gömmektir. Ya-
saklar, ülkemizin modern, mua-
sõr medeniyeti yakalamaya ça-
lõşan, AB’ye girme yolunda, bi-
reyi temel alan demokratik ül-
ke imajõna en büyük zararõ ve-
riyor. Bu, yabancõ sermaye ve
turist çekmeye, ülke tanõtõmõna
çok ciddi zarar veriyor.
Türkiye’yi AB ülkeleri kate-
gorisinden Çin, İran kategori-
sine taşõyor. Youtube, blogger
gibi web’leri yasakladõğõmõzda,
kimseye Türkiye’nin insan hak-
larõna ve ifade özgürlüğüne
saygõlõ olduğunu ikna edemeyiz.
Bu, internetten korkan, onun in-
sanlõğõ, bilginin ve bireyin öne
çõktõğõ bilgi toplumunun ha-
bercisi ve taşõyõcõsõ olduğunu al-
gõlayamayan bir toplum gö-
rüntüsü veriyor. Bu, kanõmca ül-
kenin harakiri yapmasõdõr. Mat-
baayõ hattatlar işlerinden ol-
masõn diye geciktirenler de Os-
manlõ’yõ çağõn dõşõna ittiklerinin
farkõnda değillerdi.
Çocuk pornosu tartõşmalarõ-
nõn gölgesinde bilişim sivil top-
lum kuruluşlarõnõn çõğlõklarõna
kulak tõkayarak çõkarõlan 5651
No’lu yasa, bir “Truva Atı” gi-
bi tehlikeleri barõndõyor. Yasa,
uyar-kaldõr’õ içersede (9. mad-
de), uygulamalarla, yasakla-
mak bir norm haline geldi. Tek
bir nesne için tedbir olarak ge-
tirilen yasaklamalar, anayasa-
mõz amir hükümleri, AİHM
kararlarõ, Yargõtay içtihatlarõ,
evrensel hukuk ilkeleri, hatta
5651/9’a aykõrõ olarak olabile-
cek en büyük web alanõnõ ya-
saklamak yoluna gidiliyor. Ör-
neğin Yargõtay kararõ:“Tedbir
önemli bir zararın meydana
gelmesini önleyecek şekilde
verilmelidir. Bir tarafın şah-
si ihtiyacını karşılayıp pek
çok insana zarar vermesi ih-
timali bulunan bir konuda
ihtiyati tedbir kararı verilmesi
mümkün değildir” diyor.
wordpress.com’da kolayca,
mevcut teknoloji ile, yeni bir ya-
tõrõm yapmadan, sadece şikâyete
sebep olan altalanõ yasaklamak
mümkünken, 3.5 milyon kişinin
web’i yasaklandõ. Benzeri 60
günlükte FSEK’e aykõrõ bağ-
lantõ bilgisi var diye milyonlarca
günlük içeren blogger.com ya-
saklandõ; sadece 60 altalan ya-
saklanabilirdi. Yasaklar, yu-
karõda örneğinde görüldüğü gi-
bi korkunç bir haksõzlõğa sebep
oluyor.
Nasıl çözebiliriz?
Biz bilişim sivil toplum ku-
ruluşlarõ defalarca bildirilerle
çözüm önerdik. Kõsa vadede,
merkezi ve uzmanlaşmõş bir
iki mahkemenin bu yasaklara
bakmasõ, onlarõn kamu yanõnda,
uzman, bilirkişi ve üniversite-
lerle diyalog içinde bağõmsõz
kararõnõ vermesi ile başlamak
lazõm. Yasaklanmak istenilen
birkaç video ve sayfanõn, baş-
ka sayfalarõ etkilemeden erişi-
mini engellemek mümkün. TK
bunu hayata geçirecek, mali
ve teknik olanaklara sahip; ama
bir nedenle yatõrõm yapmak is-
temiyor ve bu öneriye şimdiye
kadar kulağõnõ tõkadõ. Bu nesne
temelli erişimi engellemenin
bir an önce hayata geçirilmesi
gerekir. Bu sorunu gelişmiş
Batõ, sivil toplumla birlikte,
(self-regulasyon ve co-regu-
lasyon ile) çözmeye çalõşõyor.
Çocuklarõn zararlõ içerikten ko-
runmaya çalõşõlmasõ doğru bir
ilke, ama bunu kullanarak tüm
yurttaşlara devletin “temiz in-
ternet” yaklaşõmõnõ empoze
etmek demokratik bir toplum-
da kabul edilemez. Bu aslõnda
demokratik devlet ile otokratik
devleti ayõran bir göstergedir.
Çözüm “Ailenizin Şifresi”nin
ifade ettiği, son kullanõcõnõn
makinesinde, onun tercihleri
õşõğõnda neyin zararlõ, neyin
kirli, neyin temiz içerik/bilgi ol-
duğuna vatandaşõn karar ver-
mesidir. Uzun vadede ise bir
yandan bu yasakçõ felsefeden
uzaklaşmak, öte yandan siber
suç sözleşmesini imzalamak,
5651’i kaldõrarak Adalet Ba-
kanlõğõ taslağõndan başlayarak
daha özgürlükçü geleceğe dö-
nük düzenlemeleri katõlõmcõ bir
şekilde yapmak gerekir.
Türkiye’nin İnternetle Savaşõ...
Mustafa AKGÜL İnternet Teknolojileri Der. / Bilkent Üni.