04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 28 ARALIK 2008 PAZAR 10 PAZAR [email protected] Umudumuz falcõlar Haxriket i Norden adlõ firma gazetedeki ilanda yirmi profesyonel falcõ arandõğõnõ duyurdu. Tarot falõ açan, iskambil kâğõtlarõndan insanõn kaderini okuyan, kahve fincanõnõn dibindeki telvede kõsmet yollarõnõ gören, cam kristale bakõp geleceği anlatan yetenekli falcõlar firmaya bağlõ olarak, müşterilere yüz yüze, telefon ya da internet aracõlõğõyla hizmet verecekler. Umudun tükendiği yerde insanlar şans oyunlarõna, fal ya da dini akõmlara yöneliyor. 2008’de İsveç’te şans oyunlarõna katõlanlar rekor düzeye çõktõ. At yarõşlarõndan, loto ve spor karşõlaşmalarõna, müzik yarõşmalarõna kadar şansõnõ denemek isteyenlere yõğõnla oyun alternatifi sunuluyor. Bu sayede her hafta birkaç milyoner yaratõlõyor. Her hafta bütün parasõnõ kaybettiğinden oyun bağõmlõlõğõndan kurtulmasõ için psikologlara teslim edilenler de madalyonun öbür yüzü. Umudunu yitirmişlerin ihtirassõz olanlarõ da yeni dini akõmlara sõğõnõyor. New Age denilen akõmlara kapõlõp hayatõn anlamõnõ renkli taşlarda, boncuklarda arayanlar, dini inançlarõ yeniden yorumlayarak çöküş döneminden kurtulduklarõnõ sanõyorlar. İsveçlilerin yüzde ellisi öldükten sonra yeniden dirileceğine inanmaya başladõ. Bunlarõn hepsi New Age akõmlarõyla bağlantõlõ olanlar. Falcõlõk ise ekonomisiyle, değerler sistemiyle çökmekte olan toplumun parlayan yeni mesleği. Borsada kaybedenlerin, işlerini yitirenlerin, birbirinden kuşkulanmaya başlayan eşlerin, beklentilerine yanõt bulamayan sevgililerin, ne yapacağõnõ bilemeyen, yolunu rotasõnõ çizemeyen çaresizlerin umut kapõsõ falcõlar artõk. Bütün fuar merkezlerinin bir köşesinde falcõlar tezgâh kurmaya başladõ. 15 dakikasõ 25 Avro. Bunalõm çağõnda 25 Avro’ya umut tazelemek pahalõ olmasa gerek. Yüreğini ferahlatmak isteyen, avunacak birkaç sözcük duymak isteyenler falcõlarõn önünde kuyruk oluşturuyor: “Yedi vakit içinde çok önemli bir haber gelecek. Postadan da gelebilir. Birisi telefon da edebilir. Sevineceksin. Maillerini de kontrol etmeyi ihmal etme.” Tarotçularõn, iskambil kâğõdõ okuyanlarõn, kahve falcõlarõnõn, cam kristalde geleceği görenlerin birbirine benzer umut aşõlarõ bu sözcükler. Aşk hüsranõna uğramõşlara, işini kaybetmişlere, hayata tutunmak için yeni arayõşlar içinde çõrpõnanlara bir süre için direnme gücü veren, söyleyenin gücüne inanõldõğõndan sihirli etki yaratan sözcükler. Falcõlarda umut arayanlara kõzmak, onlarõ aptal yerine koymak haksõzlõk olmalõ. Onlarõn duygularõnõ sömürmesine izin verildiğine göre, toplumda bunalõm derinleştikçe İsveç gibi akõlcõ diye bilinen bir toplumda bile falcõlarõn önündeki kuyruklar uzayacaktõr. Neden mi? Borsa bir yõl içinde yüzde 54 düştü. Küçük tasarruf sahipleri bile “Tek yol borsa” aldatmacasõyla parasõnõ hisse senetlerine yatõrdõ. 2008’in sonunda birçok kişi iflas noktasõna geldi. Bu hükümet 2006’da iktidara geldiğinde işsizliği sõfõra indireceğine söz verdi. Ama şimdi işsiz sayõsõ 300 binin üzerinde. 2009’da bir o kadar kişi daha işini kaybedecek. Üstelik işsizlik ve hastalõk ödentileri de kuşa çevrildi. Aynõ ABD’de olduğu gibi konut kredileri düşüktü. Çocuklarõnõ yeşil çimenli bahçe içindeki villalarda büyütmek isteyen çiftler borçlanõp mutlu yuvalarõna taşõndõ. Faizler yükseldi, durum ABD’ye benzemesin diye iki ay önce önlem olarak tekrar düşürüldü ama işini kaybedenler, geliri düşenler borçlarõnõ ödeyemez hale geldi. On binlerce kişinin borçla aldõklarõ evleri ucuz fiyata satmasõ bekleniyor. Bunlarõ da tabii ki mutlu günler beklemiyor. Bu gibi durumlarda insanlar neye kulak verir? Alternatif ekonomik, siyasi model iddiasõndaki sol partilere değil mi?.. Onlardan çõkan ses ise koca bir tõssssss. Millet ne yapsõn! En iyisi ben de okkalõ bir Türk kahvesi içeyim de, misafirimiz nefesi kuvvetli, gözü keskin Gülnur Hanõm, telve ne diyor söylesin. Neyse halim çõksõn falõm canõm… Günaydõn, Avrupa ‘dönüştü’ bile Noel’in ilk günü, sokaklar bomboş, in - cin tek kale maç yapõyor adeta. Çocuklarõn, “karlı bayram” düşü yine gerçekleşmedi. Hava, aralõk ayõna göre oldukça yumuşak. Ellerim cebimde, sakinliğin tadõnõ çõkara çõkara yürümeye başladõm. Şarkõlar söyleyip, olmadõk düşlere dalmõşken, omzuma vuran bir el kendime getirdi: “Hemşerim nasılsın?” Döndüm, Türk kahvelerinde getir götür işlerine bakan bir Faslõ. Yõllardõr Türklerle haşõr neşir olduğundan çok iyi öğrenmiş Türkçeyi. Çoğu Türk gibi, o da euro yerine “lira” demeyi yeğliyor. “Bozuğun var mı?” dedi. “Sigara çekeceğim otomattan. Şu 5 lirayı bi bozuver...” Biraz yüksek perdeden sürmüş olmalõ ki konuşmamõz, yanõmõzdan geçen birisi hemen söze karõştõ: “Türk müsünüz?” Sonra “Memleket nere?” faslõna geçildi. Hiç gereği yokken, “renkli Türkçe” bir muhabbete koyulduk. Yõllar önce, öğrencilik döneminde aynõ evi paylaştõğõm bir arkadaşõmõn hemşerisi çõktõ. Aynõ kasabadan. Arkadaşõmõn ismini söyleyip “Tanır mısın?” diye sordum. “İyi tanırım, uzaktan akraba oluruz” dedi ve ekledi; “Fethullah Gülen hocaefendiyi çok sever..” Ona göre, Hollanda’da yaşayan bütün Türkler, “Hocaefendinin izinde ya da AKP’li, Milli Görüşçü” olduğundan, hiç gereği yokken son derece normal bir şeymişçesine söyleyiverdi bunu. Şaşõrdõm. Çünkü, öğrencilik yõllarõmõzda, solcu olmakla övünürdü arkadaşõm. Tarikatlara, din istismarcõlarõna sert tepki gösterirdi. Bir süre finans sektöründe çalõşmõş. Gülen cemaatine yakõn isimlerin kurduğu bir işadamlarõ derneğinde yöneticilik yapmaya başlamõş. Babasõ eğitimciydi arkadaşõmõn. Çağdaş, yurtsever bir insandõ. Onu sordum, “Babasıyla tam tersi görüşte. O yüzden pek anlaşamazlar. Babası eski kafalı, dediğim dedikçi” diye anlattõ. Aklõma Boğaziçi Üniversitesi ile Açõk Toplum Enstitüsü’nce hazõrlanan “Türkiye’de Farklı Olmak, Din ve Muhafazakârlık Ekseninde Ötekileştirilenler” başlõklõ rapor geldi birden. Bütün Türkiye’yi İstanbul’dan ibaret sayan bir kesim, yeni yeni farkõna varsa da, Anadolu çok uzun bir süredir cemaat ve tarikatlarõn etkisi altõnda. “Mahalle baskısı” yõllardan beri olanca esmerliğiyle yaşamõn her anõnda kendini gösteriyor. Ya Avrupa’ya ne demeli? Demokrasinin, uygarlõğõn adresi olarak gösterilen Avrupa’ya? Ne acõdõr ki, Türkiye’deki bu “dönüşüm”, ilk olarak Avrupa’nõn göbeğinde uygulanmõş. Ve bu “tarikatçı dönüşüm” neredeyse tamamlanmaya yüz tutmuş. Özellikle 12 Eylül askeri darbesi sonrasõ, Suudi destekli imamlar ve yoğun tarikat faaliyetleri nedeniyle Avrupa’da yaşayan Türk işçilerinin büyük bölümü etki altõna alõnmõş. Almanya’da, Hollanda’da, Belçika’da, Fransa’da, kõsaca Avrupa’nõn hemen her köşesinde tarikatlar oldukça güçlü. Deniz Feneri ve “İslami Holdingler” olayõ, soygunun bir kõsmõnõ gözler önüne serdi. Ancak, tarikatlar, cemaatler aracõlõğõyla farklõ biçimlerde insanlar soyulmaya devam ediliyor. Camiye gitmeyen, oruç tutmayan, tarikatlara “bağış”ta bulunmayanlar dõşlanõp damgalanõyor. Bu insanlarõn “Müslümanlığı” sorgulanmaya başlõyor hemen. Türkiye’de yaşarken ramazan ayõnda oruç tutmadõm diye kimseden tek söz duymadõm. Ancak, 4-5 yõldõr yaşadõğõm Hollanda’da her ramazanda, “Niçin oruç tutmuyorsun, camiye niye gitmiyorsun?” taciziyle sayõsõz kez karşõlaştõm. Ramazanda, çalõştõğõ fabrikada sigara içtiği için, diğer Türkler tarafõndan dõşlanan, eleştirilen birçok kişi tanõyorum. Alevi olduğu halde, “mahalle baskısı” nedeniyle oruç tutan ya da tutuyor görünen çok sayõda insan da... Yine, “demokrasinin beşiği Avrupa”nõn orta yerinde, dõşlanma korkusu nedeniyle Alevi olduğunu gizleyip, “Sünni”ymiş gibi yaşamaya çaba gösteren insanlarõ da... Başõ açõk kõzlara hemencecik “kötü kadın” damgasõ vuruluveriyor. İmamõndan cemaatine kadar birçok kişi, birlikte yaşadõklarõ toplumun bir parçasõ olan Hollandalõlarõ, “Hayvanca yaşıyorlar, namus mamus bilmiyorlar” diye aşağõlayõp başõ açõk kõzlarõ ya da içki içen gençleri “gâvurlara özenmekle” suçluyorlar. Gelin görün ki, bunu yapan birçok kimse, uyuşturucu ticareti ile uğraşmayõ, kadõn kõz satmayõ “ayıp” saymõyor. Uyuşturucu gelirinden elde ettikleri paralardan, camilere, derneklere yüklü miktarda bağõşlar yapõyorlar. Yani Türkiye’de medya, üniversiteler ve bilim çevreleri Anadolu’daki cemaat- tarikat gerçeğinin yeni yeni farkõna varõrken Avrupa’daki Türkler, çoktan “dönüşümlerini” tamamlayõp bir başka boyuta sõçramõş durumda. Bu yüzdendir ki birçok Avrupa ülkesinin istihbarat örgütlerinin raporlarõnda, “radikal İslamcı Türkler” ve “yakın tehlike” sözcükleri sõkça yer almaya başladõ... Not: Sevgili Cumhuriyet okurlarõnõn yeni yõlõnõ kutlar, 2009’un daha fazla mutluluklar getirmesini dilerim. [email protected] Bu ne coşku, bu ne telaş diye düşündüm durdum hep onlarõ izlerken. Her zaman çok kalabalõk olan metrolar, aralõk ayõ boyunca artõk dayanõlõr gibi değildi. Hemen herkesin elinde 3-4 tane kocaman torba olduğunu düşünürsek, şehrin nüfusu bir anda iki katõna çõkmõş gibiydi. Çok şükür ki New York bir göçmen kenti, bir transit kent, çünkü bütün bu torba kalabalõğõnõn üstüne bir de turist kalabalõğõnõ eklediğimizde, şehir orta yerinden çatlayacak gibi olurdu, eğer çoğunluğunu oluşturan göçmen insanlar memleketlerine gitmeselerdi Noel’de. Geleni kadar gideni de çok olduğundan bu Manhattan denen ince adanõn, iyi kötü kurtardõk günleri yine de. Bizim için 31 Aralõk’tõr heyecanlõ olan, eğer bir şeye heyecan duyacaksak. Ama gözlemlerim bana New Yorklular için yeni yõlõn palavra olduğunu, onlarõn yeni yõlõnõn aslõnda Noel Günü olduğunu düşündürdü. Noel için planlar çoktu, hediyeler gõrla, heves dorukta; ama 31 Aralõk dedin mi, nasõl olursa olsundu, kutluyorlardõ yine de âdetten, ama neredeydi Noel’in tadõ... Yeni yõl herkesindi sanki, Noel ise sadece onlarõn. Zaten 2008 hiç kuşkusuz çok heyecanlõ, inişli çõkõşlõ geçti New Yorklular için. Sorduğum hemen herkes, 2009’un daha sakin ve öngörülebilir bir yõl olmasõnõ dilediklerini söylediler; 2008 denen dengesiz yõldan bir an evvel kurtulmak istediklerini de, üstelik uğurlamak üzere olduklarõ yõl onlara Obama’larõnõ vermiş olsa da. Noel Baba bir tek çocuklara hediye getiriyor ya, erişkinler de bunun kalp kõrõklõğõnõ, altlarõnõ doldurduklarõnõ Noel ağaçlarõndan alõyorlar evlerinde. Başka bir açõklama bulamadõm bu histeri halindeki “kapanın elinde kalıyor” yarõşõna. Çünkü Şükran Günü’nün ertesi sabahõndan başlayan alõşveriş yarõşõ Noel Bayramõ’na son iki gün kala çõğrõndan çõktõ. Macy’s, Boomingdale’s, Barney’s gibi en bilinen alõşveriş merkezleri sabah 6’da açtõlar mağazalarõ. Ben de bir hata yapõp bu karambole girme gafletinde bulundum. Alõşverişi de geçtim, çünkü sabõr kalmadõ, mecburen onlarõ seyre koyuldum. Kriz hiç kimseyi yõldõrmõşa benzemiyordu, sanki kriz diye bir şey yoktu, herhalde bir gün olacaktõ, o güne kadar da zengindi New Yorklular hâlâ. Öylesi yakanõzdan paçanõzdan yakalõyordu indirimler, õşõltõlõ Noel ağaçlarõ, her yerde çalan Noel şarkõlarõ, Frank Sinatra’nõn “Let it snow, let it snow”(Bõrak yağsõn kar...) diyen huzurlu sesi, bir anda Disneyland’a dönüşüveren New York’un karlõ neşesi, vitrinlerden fõşkõran hayat, õşõklandõrõlmõş parklar, binalar, her yerde sonu gelmeyen kuyruklar, deli gibi esen rüzgâra rağmen inatla hedefe yürüyen kararlõ tüketiciler... Yaşõm biraz daha küçük olsa inanõverecektim, hatta Noel Baba’ya bu kadar çok rastlayõnca kendisine sağda solda, hõzõmõ alamayõp Rockafeller Center’da bizim Santa’yla kahvaltõ bile edebilince, Macy’s’de kucağõna oturup hal hatõr sorabilince, kendisi metroda yol verince bana, “tamam” dedim, Noel Baba varmõş galiba ve yaşõyormuş Manhattan’da. Turistler öldüler zevkten, vitrinlere bakarak caddelerce yürümek, alõşveriş yapmaktan bile daha çekici geldi pek çoğuna. Âdettendi tabii, onlar da öğrenmişlerdi, Noel zamanõ okyanuslarõ aşõp New York’a kadar gelinecekti de buz pateni yapõlmayacak mõydõ? Bilmemek önemli değildi, düşüp kafanõzõ kõrma korkusu olsa olsa korkaklõktõ, çoluk çocuk demeden fõrlanacaktõ buz pistine, Rockafeller Center’da mõ olurdu bu artõk (bir klasik), Central Park’ta mõ (ağaçlarõn altõnda), Bryant Park’ta mõ (gökdelenlerin tam ortasõnda) ya da Amerikan Doğal Tarih Müzesi’nde gezegenlerin arasõndan geçerek mi, kendileri bilirdi, hem zaten ne fark ederdi? Müzikallere, Broadway şovlarõna biletler zaten ekim ayõ sonunda bitmişti. Açõkta kalanlarõn da canõ hiç sõkõlmadõ çünkü New York’un herkesçe malum gece hayatõ, restoranlarõ, 7-24 yaşayan sokaklarõ avutuverdi onlarõ geceden sabaha. Anladõm ki bütün toplumlarõn yumuşak karõnlarõ var, dayanamadõklarõ şeyler var, tüm olumsuz koşullara rağmen. Amerikalõlar için de bu böyleymiş demeyeceğim yine de, çünkü New York kendi içinde ayrõ bir cumhuriyet, bir devlet gibi, bağõmsõz durarak ait olduğu ülkeden. Bir bildiğim var ki, New York yeni yõla 25 Aralõk’ta Noel ağacõnõn altõnda girdi aslõnda. Biz de 31 Aralõk’ta gireceğiz, altõnda hediye arayacak bir ağacõmõz olmasa da. Herkese coşkulu yõllar! AMSTERDAM YUSUF ÖZKAN NEW YORK IŞIK CANSU CANAYAK STOCKHOLM OSMAN İKİZ Noel Baba, vitrin, paten, kriz de neymiş... Uçan ip ritüeli yaşõyor Meksika’nın Veracruz kentinde köylüler MS 150 yılından beri yapılan “uçan ip” ritüelini yaşatıyor. Ritüelde 9 metrelik direğe tırmanan köylüler ipleri kullanarak aşağı iniyor ve bu sırada yağmur ve bereket diliyor. Meksika Körfezi’ndeki liman kenti yıl sonunu bunun gibi geleneksel etkinlikler ile kutluyor. (Fotoğraf: REUTERS)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle