Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
SAYFA CUMHURİYET 22 ARALIK 2008 PAZARTESİ
2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER
AÇI
MÜMTAZ SOYSAL
Krizci Baskısı
ASLINDA hiç yeni olmayıp hep bilinen, ama bi-
limciler dillerine doladı diye birdenbire moda olu-
veren “mahalle baskısı”nı gölgede bırakan daha
güncel bir başka baskı var: Krizcinin baskısı.
Krizci, krizin gelmediği yerde “kriz” sözü eden,
bu adı verdiği olay başka yerlerde başka neden-
lerle çıktığı halde sanki kendi ülkesinde de kriz var-
mış gibi telaş havası yaratan ve bu havadan yarar-
lanarak devletten yardım dileyen işadamı ya da
işkadınıdır. Örneklerine sıkça rastlıyoruz artık; ulusal
çapta dernekleri, televizyonlarına uzanan elleri, rad-
yolarından eksik olmayan dilleri var. Sözde krizi ben-
cil anlamda bir başka fırsata dönüştürme peşindeler.
Devlet bürokrasisinin kendilerine ram olacağını
düşünerek istediklerini eninde sonunda koparıp be-
davadan devlet desteğine erişmek isterler.. Oysa,
birazcık düşünseler, Türkiye gibi bir ülkede krizden
kurtulmanın, daha doğrusu henüz gelmediğine göre
krize karşı önlem almanın çaresini, devletten
yardım ya da ucuz kredi dilenmekte değil, üretim
artışında aramak gereğini duyacaklardır..
Bunu yapmadıkları gibi, kriz telaşını fırsat bilip
ücretlerden kısmayı, işçi çıkarmayı, öden-
mesi gereken tazminatları ödememeyi marifet
saymaktalar. Sonuç; emek gelirinin azaldığı bir
ülkede talebin azalması, parası eksilen insanların
çarşı semtine uğramayışları ve satışların dur-
masıdır. Böylesine yanlış önlemleri başlatanlar, krizi
kendi elleriyle getirmiş oluyorlar. Krizin başka
nedenlerle başladığı ülkelerde uygulanan önlem-
lerin Türkiye’de tekrarlanmasından daha saçma bir
tutum olabilir mi?
Amerika’da neden başladı kriz? Fazla girişkin-
leşen ve aşka gelip ölçüyü kaçıran bir bankacılık
kesimi, biraz para edinen ve küçük de olsa ev
sahibi olmak isteyen insanlara kolay kredi vermenin
cezasını çekmeye başlamıştı. Bankacılıktan biraz
anlayan bilir ki, kredi verirken borçlandırılan kişinin
gelir düzeyi iyi incelenmezse, kefalet ya da mad-
di teminat olarak alacak sağlama bağlanmazsa,
sermayeyi kediye yüklemenin sınırına gelinmiş de-
mektir. Bu hatayı yapanlara para desteği vermek,
belki batıştaki bankacılığı kurtarır ama, krize girip
telaşa kapılan ekonomiyi kurtarmaya yetmez.
Yıllar önce alınan önlemler sayesinde bizdeki
bankalar aynı hataya düşmedikleri için devlet
desteğine gereksinim duymadılar. Peki, üretmeye,
hatta daha çok üretmeye çalışması gereken ve
“reel” denen kesime n’oluyor?
Okesimin yaptığı, bir yandan gereksiz telaşla
üretimi kısarken bir yandan da devletten
destek istemek değil mi? Sonuç, daha fazla dur-
gunluk olmaz da ne olur? Üretim araçlarını elden
çıkarmamış bir devlet, şu koşullarda destek
arayanlara kulak asmaz, yeni yatırımlara girişerek
emekçilerin gelirini arttırıp talebi yüksek tutar ve
üretimi kamçılardı. Şimdi devlet desteği arayan
çevre, kamunun üretim araçlarını özelleştirmeyle
kapışan aynı çevre değil mi?
B
ir grup aydõn, 1915-1918 dö-
nemi tehcir (göç ettirme) olay-
larõ nedeniyle “Ermenilerden
1915’te yaşadıkları için özür
diliyorum” adlõ bir imza kam-
panyasõ başlattõ.
Bu kampanyaya 60’õ aşkõn emekli bü-
yükelçi karşõ bildiriyle yanõt verdi. 43 eski
diplomatõnõ Ermeni terörüne kurban vermiş
olan Dõşişleri camiasõnõn, bu şehit diplo-
matlar anõsõna saygõ duyarak verdiği yanõt
ve TSK’nin bu konuda aydõnlar bildirisinin
yanlõş yorumlanacağõnõ belirtmesi, Cum-
hurbaşkanõ’nõn bu bildiriye hoşgörü ile
bakmasõ, Başbakan’õn karşõ çõkmasõ konu-
yu daha da önemli ve karmaşõk bir düzeye
taşõmõştõr.
Kendilerine aydõn grubu adõ veren kişile-
rin, demokrasilerde böylesi bildiriler ya-
yõmlamalarõ doğaldõr.
Ancak özür bildirisini yayõmlayanlarõn, ke-
sin çizgileri olmayan karmaşõk bir konuda
taraf olduklarõnõn ayõrdõnda olmalarõ gere-
kir. Türk Devleti, Ermeni konusunda bel-
gelerin açõlmasõnõ ve hatta bu belgelerin yan-
sõz tarihçiler tarafõndan değerlendirilmesi-
ni istemektedir. Ancak Ermeniler bu tutar-
lõ öneriye olumlu yanõt vermiyorlar. Böylesi
tarafsõz bir kurul eğer bir yargõya varõrsa,
özür dileme yolu açõlabilir. Ancak böyle bir
olgu yokken ve bu tarihi konu saptõrõlarak
uluslararasõ arenada siyasal çõkar konusu ya-
põlõrken aydõnlarõn ortaya dökülüp özür di-
leme kampanyalarõ açmalarõ kuşku yarat-
mõştõr.
İşte bu nedenle ben de kendilerine “Ohan-
nes Kaçaznuni’den de özür dileyecek
misiniz” diye soruyorum?
Neden Kaçaznuni?
Çünkü bu çok önemli, Ermeni davasõ
için çalõşmõş olan Ohannes Kaçaznuni, sö-
zü edilen bizim bu bir
grup aydõnõn tersini
söylüyor.
Aman efendim, kim-
miş bu Kaçaznuni ki
ondan özür dileyelim
diye hemen bir itirazda
bulunmasõnlar.
O zaman Kaçaznu-
ni’nin kim olduğuna
bakalõm:
Gerçek ismiyle Hov-
annes Katchaznouni
(Ohannes Kaçaznuni)
Ermeni tarihinde tartõ-
şõlmaz çok önemli bir
kişidir. Ermeni terör
örgütü Taşnatsutyun
(Taşnak) Partisi’nin ku-
rucularõndandõr. 1918
yõlõnõn temmuz ayõnda
kurulan Ermeni devle-
tinin ilk başbakanõdõr.
Ermeni devletini hükü-
met başkanõ olarak 13 ay
yönetmiştir. (Temmuz
1918 - Ağustos 1919)
Ermenistan, 1920 yõlõnda Bolşevik yöne-
timi tarafõndan ele geçirilince, tutuklandõ;
1921 yõlõnda Avrupa’ya kaçtõ.
1921 yõlõnda Taşnak Partisi, Bükreş’te ne-
ler yaptõk, nerede hata yapõldõ, ne yapma-
lõydõk konularõnõn konuşulduğu bir konfe-
rans topladõ.
Taşnak Partisi’nin en önemli liderleri, ta-
rihçiler bu kongreye raporlar sundular. İş-
te Ermeni devletinin ilk başbakanõ Ka-
çaznuni de bu kongreye önemli bir rapor
sundu.
Kaçaznuni’nin, “Taşnatsutyun’un Artık
Yapacağı Bir Şey Yok” adõnõ taşõyan ra-
poru, bugün Ermenistan’da yasaktõr. Avru-
pa ve ABD’de kütüphane kataloglarõnda ki-
tabõn ismi vardõr, ancak kendisi yoktur,
imha edilmiştir.
Bu rapor, Sovyet Rusya’da kõsõtlõ sayõda
basõldõ ve halen rapor Rus Devlet Arşivi’nde
bulunmaktadõr. Dr. Mehmet Perinçek,
Moskova’da Lenin Kütüphanesi’nde yaptõ-
ğõ çalõşma sõrasõnda
raporu bulmuş, Rus-
ça fotokopisini al-
mõş, bu rapor tercü-
me edilerek Türkçe
basõlmõştõr.(*)
Başbakan Kaçaz-
nuni’nin raporunun
önemine hiç kimse
karşõ çõkamaz. Ama
ne var ki, Kaçaznu-
ni’nin raporu bizim
Batõ karşõsõnda kom-
pleksli Batõsever,
hatta “Batıperver”
aydõnlarõmõza ters
düşüyor.
İşte Kaçaznu-
ni’den çarpõcõ nok-
talar:
? I. Dünya Savaşõ
öncesinde, Ermeniler
tarafõndan gönüllü
silahlõ birlikler oluş-
turuldu, bu hataydõ.
? Bu birlikler ve o
günkü politikamõz kayõtsõz şartsõz Rus-
ya’ya bağlanmõştõ.
Ve Türklerden yana olan güç dengesi he-
saba katõlmamõştõ.
? 1918 yõlõ sonlarõnda İngiliz işgali,
Taşnaklarõn umutlarõnõ yeniden kabartmõş-
tõ ve Ermenistan’da Taşnak diktatörlüğü kur-
muşlardõ.
? Ermeniler “Denizden Denize Erme-
nistan Projesi” gibi emperyalist bir talebe
kapõlmõşlar, bu yönde kõşkõrtõlmõşlardõ.
Ermeniler, Müslüman nüfusu katletmiş-
lerdi, bu nedenle Türklerin aldõğõ tehcir ka-
rarõ doğrudur ve uygundur.
Evet bütün bu saptamalar, Ermenistan’õn
ilk başbakanõ, Taşnaksutyun Partisi’nin ku-
rucusu Kaçaznuni’ye aittir.
Kaçaznuni, 1914’ten 1923’e uzanan sü-
reçte, Türk-Ermeni ilişkilerinin özünü savaş
hali olarak değerlendirmektedir. Kaçaznu-
ni’nin yaptõğõ çok doğru saptamaya göre bu
savaş, aslõnda Türkiye ile emperyalist dev-
letler arasõndaki bir savaştõ.
Kaçaznuni’nin kitabõnõn en önemli noktasõ,
Taşnak Partisi ile onun peşine takõlan Er-
menileri savaşõn bir tarafõ, o günkü Türk dev-
letini ise diğer tarafõ olarak değerlendirme-
sidir. Bu değerlendirme ortada savaş oldu-
ğunu ve soykõrõm kavramõnõn bu olayda söz
konusu olamayacağõnõ belirtir.
Kaçaznuni’nin bu değerlendirmesi kimi-
lerini şaşõrtsa da, 1915-1918 olaylarõyla il-
gili olarak Ermeni devlet adamlarõ ve ta-
rihçileri buna paralel değerlendirmeler yap-
mõşlardõr.
Kaçaznuni, Ermenilerin önce Çarlõk Rus-
yasõ’nõn emelleri doğrultusunda hareket et-
tiğini, Çarlõk Rusyasõ’nõn yõkõlõşõndan son-
ra da bu sefer Batõlõ devletlerin güdümüne
girdiğini; İngiltere, Fransa, ABD gibi dev-
letlerin bölgedeki çõkarlarõ için Türklere kar-
şõ savaştõklarõnõ açõkça belirtmektedir.
Şimdi sayõn aydõnlarõmõz Kaçaznuni’yi la-
netleyecekler midir? Ondan nefret mi ede-
cekler, yoksa biz siyasallaştõk, senden daha
iyi biliyoruz, sen kim oluyorsun mu diye-
ceklerdir...
“Batıperest” (**) aydõnlarõmõzõn ne di-
yeceklerini merak ediyorum.
(*) Ohannes Kaçaznuni, Taşnak Partisi’nin Ya-
pacağõ Bir Şey Yok (1923 Batõ Konferansõ’na Ra-
por, Kaynak Yayõnlarõ, 2006)
(**) Batõperest, bu deyimi Sayõn Erol Bilbilik’in
son kitabõ “Amerikanperestler”den uyarladõm. Ba-
tõ’ya hayran olan, ona tapan anlamõndadõr.
Ohannes Kaçaznuni’den de Özür Dileyecekler mi?
Alev COŞKUN
Deniz Kültürü Festivali
G
eçen günlerde, Hasköy’e
çekilmiş eski Haliç Köp-
rüsü’nün hâlâ yüzer hal-
deki bir parçasõ üzerinde
Uluslararası 2. Deniz Kültürü Fes-
tivali’nin açõlõşõ yapõldõ. Festival
sözcüğünün çoklukla çağrõştõrdõğõ
görkem ve kapsamdan özellikle de
uluslararasõ boyutlarõndan oldukça
yoksun olmakla beraber etkinliği ül-
kemizde düzenleyebilen bir avuç in-
sanõn deniz sevgisi yüklü içtenlikli ça-
lõşmalarõ ve kapõlmõş olduklarõ o gü-
zel heyecan gerçekten dikkat çeki-
ciydi. Fransa’dan gelip bu etkinliğe
katõlan ünlü Kaptan Cousteau’nun
ekip başkanõ ve birkaç arkadaşõ, İs-
panyol, İsrail ve İtalya’dan işinin
ehli ve deneyimli araştõrmacõlar da
festival programõ içinde düzenlenen
panelde yer aldõlar.
Denizciliğimiz bir bakõma son yir-
mi yõllõk süreçte özellikle deniz ti-
caretinde uluslararasõ ölçülere ulaş-
mõş görünümde bir ilerleme sergili-
yor. Deniz ticareti ve endüstrisinin de-
ğişik alanlarõnda çalõşan şirketleri-
mizde işin temel bilgileri ile ne yap-
tõğõnõ bilen donanõmlõ genç bir kuşak
işbaşõnda. “Denizci uluslar” diye bi-
linen, işin aslarõ olan ülkelerin bu sek-
tördeki uzmanlarõ ile dişe diş boy öl-
çüşen ve başarõdan yana onlardan hiç
de aşağõ kalmayan mesleki eğitimle-
rini ilgili kurumlardaki öğrenim ve ön
çalõşmalarla kazanmõş her aşamada-
ki girişimci çalõşkan gençler bunlar.
Ama denizden para kazanõyor ol-
mak, gemi sahibi olmak, deniz tica-
reti piyasasõndaki hünerlerle dona-
tõlmõş olmak “denizci ulus” olmaya
yetmiyor.
Tarihin uzun süreçleri
Türkiye deniz kültürü sõralama-
sõnda hâlâ en alt sõralarda yer alõyor.
Sözünü ettiğimiz ve bireysel feda-
kârlõklarla düzenlenen festivalin ko-
nusu olan ve bir ulusu “denizci”
yapan deniz kültürü birikimi ise
bambaşka bir şey. O ancak tarihin
uzun süreçleri içinde denizlerde ulus-
lararasõ nitelik ve boyutlarda insan-
lõğa, dünya denizciliğine yapõlan kat-
kõlarla biriken kõymetli bir tortudur.
Gerçek denizci ülkelerin tarihi için-
de uluslararasõ ölçülerdeki başarõsõ ve
katkõlarõ ile oluşan bir değerdir. Bu
değerin silinmeyen izlerinin kütüp-
haneleri, müzeleri doldurduğu ülke-
lerin edebiyatõna, müziğine, tüm sa-
natlarõna hatta insanlarõnõn davra-
nõşlarõna ve tabiatlarõna yansõr ve
yerleşir. İsveçli anadan doğma gemici
ile İsviçreli peynircinin, Rizeli usta
gemici Memed’le Antepli kebapçõnõn
kişiliklerindeki temel özellik farkla-
rõ, ayrõ yörelerde doğup büyümüş tü-
müyle başka işler edinmiş bu insan-
larda kültür denilen birikimi oluştu-
ran çok belirgin değişik davranõş bi-
çimlerinin temel nedenleridir.
Denizcilik denizi sevmek, denize
sevdalanmakla başlar. Sevdalanmak
ise telepati ile olmaz denizle iç içe ol-
makla oluşur. Ayrõca denizle ilgili her
şeye dayanõlmaz bir ilgiyi doğuran
besleyen ve büyüten deniz, gemiler
ve denizciliğe dair her şeyi izlemek,
o sonsuz bilgi zenginliği olan deniz
edebiyatõnõ, ayrõca deniz bilimi ko-
nularõnõ okumakla insanda bir sev-
danõn altyapõsõ oluşur. Ondan sonra
artõk kaçamadõğõnõz bir sevdanõn tut-
sağõsõnõz. Yapõcõ ve üretken tutsağõ.
Bu sevda denizcilik tarihinin yüzyõl-
larõ içinde nice insanõ uluslararası
boyutlarda başarõlara taşõmõştõr.
İsimlerini buraya sõğdõramayõz.
Büyük kapsamlı etkinlik
Sözü nereye mi getireceğim? Ulus-
lararasõ Deniz Kültürü gerçekten çok
büyük ve kapsamlõ bir etkinlik. Bu-
na cesaret eden girişimcilerimizi ger-
çekten kutluyorum. Ama elbise çok
büyük olunca giymeye kalkõşan için-
de kayboluyor. Bence önce bu tür iş-
lerin boyutlarõnõ -uluslararasõ - mali-
yetlerini, hesaplayarak, düşünerek
açõk vermeyecek projeler üretip öy-
le işe girişmek gerek. Cumhuriyetin
en görkemli ilk yõllarõnda, o günler
için nerede ise imkânsõz görünen iş-
ler, gerçek bir vatanseverlik, yöne-
tenlere katkõsõz güven ve yõlmayan bir
başarõ azmi ile bir sürü inanõlmaz iş-
ler yapõlõyordu. Her biri bir devrim-
di. Bu arada bazõ alanlardaki çalõşma
ve projeler bu çabalarõ kurumlaştõr-
maya yönlendirdi. Türk Tarih Kuru-
mu, Türk Dil Kurumu, Türk Hava
Kurumu gibi oluşumlar toplum ha-
yatõmõzda saygõn yerlerini aldõlar.
Denizciliğimizde farklõ idealist grup-
larõn çalõşmalarõnõ da bir hedefle bir-
leştiren bir Türk Deniz Kurumu’nun
oluşturulmasõ, denizcilik kültürü-
müzün uluslararasõ niteliğe doğru
yürüyüşümüzdeki çalõşmalarõ disip-
line edecektir kanõsõndayõm.
Foça Denizcilik Sempozyumu
Deniz sevgisinin somut girişimle-
re doğru ilerlediğini sevinçle izliyo-
ruz. 09 Ocak 2008’de genç ve çalõş-
maktan yõlmayan bir ekibin düzen-
lediği Foça Denizcilik Sempozyu-
mu’nda denizciliğimizi değişik yak-
laşõmlarla ele alan konuşmalar din-
ledik ve orada başta çalõşmayõ sevda
edinmiş bir belediye başkanõ ve de-
nizle ilgili bir dernek yönetiminin ko-
nuşmalarõndan sevindirici bir bilgi
edindik. Bilindiği üzere Cote
D’azur’deki bugünün o güzel liman-
larõnõ, İspanya’da Barcelona ve Va-
lencia’yõ ve özellikle de yerli halkõ-
nõn kendilerinden hâlâ “Foçaen/Fo-
çalı” diye söz ettikleri Marsilya’yõ ku-
ranlar Foçalõ (Phokaia) denizcilerdir.
Bu gözü pek denizciler o çağõn tek-
nikleri ile yaptõklarõ bizim takalardan
da ahşap küçük teknelerle hedefleri-
ni bularak Akdeniz’in en sert fõrtõ-
nalarõnõn oldukça sõk göründüğü za-
manlar da sadece kol ve rüzgâr gücü
(yani kürek ve yelken) ile Akde-
niz’in bugün de en önemli limanla-
rõnõn çekirdeklerini oluşturdular. Bu
konuya neden değiniyorum. 2009
Nisanõ’nda kendilerinin antik çağ
Foçalõlarõnõn yaptõklarõ teknelerin
replikasõ ile Foça’dan Marsilya’ya yo-
la çõkacaklar. Motorlarõ pervaneleri
yok. Ama içlerinde yürek, kollarõn-
da güç var. Bununla da kalmayacak-
lar. Marsilya’dan Avrupa’nõn seyri se-
fere açõk büyük nehirlerine belirli ka-
nallardan geçerek sonunda Tuna’ya
ve hedefleri olan Karadeniz’e ulaşa-
caklar.
Yazõmõzõn konusu olan festival
programõnda düzenlenen ve yer al-
dõğõm bir panelde yanõ başõmda genç
güzel bir konuşmacõ hanõm oturu-
yordu. Sadece rüzgâr, bilgi ve irade
gücü ile değişik hava şartlarõnda
10.4 m’lik bir tekne ile yaptõğõ At-
lantik geçişini anlattõ. 19 gün 6 saat-
te tamamlanan bu geçişte tek kadõn
kaptan sözünü ettiğim aslõnda gaze-
teci ve TV spikeri olan bu genç Türk
hanõmdõ. Yarõşõn birincisi İngiliz,
ikincisi bir Türk kadõnõ, üçüncüsü
Fransõz’dõ. Bu cumhuriyet yõllarõ
içinde temelleri atõlan devrimlerin gu-
rur verici bir aşamasõ ve denizciliği-
miz gelecek kuşaklara bir kültür bi-
rikimi olarak geçecek değerde bir ba-
şarõ idi.
Evet, biz uluslararasõ anlamda
denizci bir ulus olmakta çok geç kal-
dõk -denizden para kazanmakta de-
ğil- bu yüzden de gerçek deniz
kültürü denilen bir birikime ulaşa-
madõk. Ama verdiğim örnekler gi-
bi daha niceleri var. Umutlu, çalõş-
kan olmalõ ve güçlerimizi birleştir-
meliyiz. Biz de varõz...
Oktay SÖNMEZ Denizci-Yazar
Denizcilik denizi sevmek, denize sevdalanmakla başlar. Sevdalanmak ise telepati ile
olmaz denizle iç içe olmakla oluşur. Ayrõca denizle ilgili her şeye dayanõlmaz bir ilgiyi
doğuran besleyen ve büyüten deniz, gemiler ve denizciliğe dair her şeyi izlemek, o
sonsuz bilgi zenginliği olan deniz edebiyatõnõ, ayrõca deniz bilimi konularõnõ okumakla
insanda bir sevdanõn altyapõsõ oluşur. Ondan sonra artõk kaçamadõğõnõz bir sevdanõn
tutsağõsõnõz. Yapõcõ ve üretken tutsağõ...
Ohannes Kaçaznuni’nin Tiflis’te
yayımlanan kitabının kapağı.
Kaçaznuni, 1914’ten 1923’e uzanan süreçte, Türk-Ermeni ilişkilerinin
özünü savaş hali olarak değerlendirmektedir. Kaçaznuni’nin yaptõğõ çok
doğru saptamaya göre bu savaş, aslõnda Türkiye ile emperyalist devletler
arasõndaki bir savaştõ. Kaçaznuni’nin kitabõnõn en önemli noktasõ,
Taşnak Partisi ile onun peşine takõlan Ermenileri savaşõn bir tarafõ, o
günkü Türk devletini ise diğer tarafõ olarak değerlendirmesidir.
mumtazsoysal@gmail.com