28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CYB C Y B 22 ARALIK 2008 PAZARTESİ CUMHURİYET SAYFA 15 ÇALIŞANLARIN SORULARI/SORUNLARI YILMAZ ŞİPAL Çocuklarda Çalõşma ve Sosyal Güvenlik Yaşõ Çocuk işçiler aileleri için “geçim kaynağı”, kaçak işçi çalõş- tõrmayõ alõşkanlõk edinmiş işverenler için “en ucuz işgücü” ko- numuna gelmiştir. Küçüklerin, “özel olarak” korunmasõ, yaşõna ve “gücüne uy- mayan işlerde” çalõştõrõlmamasõ anayasa gereğidir. Yasalarla, ço- cuklarõn çalõşma yaşõ, çalõşma koşullarõ ve sosyal güvenlik hak- larõ belirlenmiştir. Anayasanõn öngördüğü çocuklarõ “koruma ve kollama görevi” ile yasalarõn getirdiği haklar uygulamada yok sayõlmaktadõr. 1 Ekim 2008’de yürürlüğe giren 5510 sayõlõ Sosyal Güvenlik Yasasõ’na göre (38. madde) sosyal güvenlik yaşõ 18’dir. “Ancak, bu tarihten önceki süreler için ödenen malullük, yaşlılık ve ölüm sigortaları primleri, prim ödeme gün sayılarının hesa- bına dahil edilir.” Yürürlükten kaldõrõlan eski sosyal güvenlik yasalarõ ile Türki- ye Cumhuriyeti Emekli Sandõğõ Yasasõ da sigortaya giriş yaşõnõ 18 olarak saptanmõştõr. Devlet Memurlarõ Yasasõ yönünden çalõşma yaşõ: “Genel olarak 18 yaşını tamamlayanlar devlet memuru ola- bilirler. Bir meslek veya sanat okulunu bitirenler en az 15 yaşını dol- durmuş olmak ve Medeni Kanun’a (Yurtdaşlar Yasası) gö- re kazaî rüşt (yasal erginlik) kararı almak şartıyla devlet me- murluklarına atanabilirler.” İş Yasasõ yönünden: çalõşma yaşõ: 4847 sayõlõ İş Yasasõ’nda on beş yaşõndan küçük çocuklarõn ça- lõşmasõ yasaklanmõştõr. Ancak bu yaş koşullu olarak on dörde ine- bilmektedir. “Çalıştırma yaşı ve çocukları çalıştırma yasağı On beş yaşını doldurmamış çocukların çalıştırılması yasaktır. Ancak, on dört yaşını doldurmuş ve ilköğretimi tamamlamış olan çocuklar, bedensel, zihinsel ve ahlaki gelişmelerine ve eği- time devam edenlerin okullarına devamına engel olmayacak hafif işlerde çalıştırılabilirler. Çocuk ve genç işçilerin işe yerleştirilmelerinde ve çalıştırı- labilecekleri işlerde güvenlik, sağlık, bedensel, zihinsel ve psi- kolojik gelişmeleri, kişisel yatkınlık ve yetenekleri dikkate alı- nır. Çocuğun gördüğü iş onun okula gitmesine, mesleki eği- timinin devamına engel olamaz, onun derslerini düzenli bir şekilde izlemesine zarar veremez.(…) Temel eğitimi tamamlamış ve okula gitmeyen çocukların ça- lışma saatleri günde yedi ve haftada otuz beş saatten fazla ola- maz. Ancak, on beş yaşını tamamlamış çocuklar için bu sü- re günde sekiz ve haftada kırk saate kadar arttırılabilir. Okula devam eden çocukların eğitim dönemindeki çalışma süreleri, eğitim saatleri dışında olmak üzere, en fazla günde iki saat ve haftada on saat olabilir. Okulun kapalı olduğu dö- nemlerde çalışma süreleri yukarıda birinci fıkrada öngörü- len süreleri aşamaz. (…) Temel eğitimi tamamlamış ve okula gitmeyen çocukların ça- lışma saatleri günde yedi ve haftada otuz beş saatten fazla ola- maz. Ancak, on beş yaşını tamamlamış çocuklar için bu sü- re günde sekiz ve haftada kırk saate kadar arttırılabilir. Okula devam eden çocukların eğitim dönemindeki çalışma süreleri, eğitim saatleri dışında olmak üzere, en fazla günde iki saat ve haftada on saat olabilir.” Yer ve sualtında çalıştırma yasağı İş Yasasõ’nda on sekiz yaşõndan küçüklere yer ve sualtõnda ça- lõştõrma yasağõ getirilmiştir. “Maden ocakları ile kablo döşemesi, kanalizasyon ve tünel inşaatı gibi yer altında veya sualtında çalışılacak işlerde on sekiz yaşını doldurmamış erkek ve her yaştaki kadınların ça- lıştırılması yasaktır. (madde 72)” Yasanõn 73. maddesi 18 yaşõndan küçüklerin sanayide gece ça- lõştõrõlmalarõnõ yasaklamõştõr. “Sanayie ait işlerde on sekiz yaşını doldurmamış çocuk ve genç işçilerin gece çalıştırılması yasaktır”. Bütün bu yasaklara karşõn, çocuklar, “en ucuz işgücü olarak” tüm yasal güvenceden yoksun çalõştõrõlmaktadõr. KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak yahoo.com.tr TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com HARBİ SEMİH POROY 22 Aralık SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU Özür Çağı “Nazizm adına sessizce özür dilemek için”, Polon- ya’da bir “soykırım anıtı” önünde Batı Alman Şan- sölyesi Brandt diz çöktüğünde; çocuk denecek yaştaydım. Ama tarih yazan jesti hatırlıyorum. Yüreklere işleyen bir davranıştı. Şimdi biraz anımsayalım: Nazi işgali yaşayan Polonya; II. Dünya Savaşı sonrasında Doğu Bloku’nda kalmış... Tarihin uçurumunda ‘sessiz özür’ Şansölye Brandt, Polonya gezisinde, “çelenk koy- mak” için Nazi kurbanlarının anısına dikilen bir anıt zi- yareti yapıyor. Ve “resmi programda” olmayan, Alman heyeti başta olmak üzere herkesi dumura uğratan bir hamlede bulunuyor. Oracıkta hemen dizleri üzerine kapaklanıyor ve ses- sizliğe gömülüyor… O dönem CNN, BBC, El Cezire’ler yok. Ama dün- ya basınının tüm yayın organlarında yer alan “tarih önündeki bu ilk diz çökme fotoğrafı” ikonlaşıyor ve ce- sur bir liderin “tarihin kara sayfalarıyla yüzleşme örneği” olaraktan belleklere yazılıyor. “Sessiz özrü” sonradan; “Alman tarihinin uçurumu önünde ve sözün bittiği noktada kurbanların anısını onurlandırdım” diyerek açıklayan Brandt’la birlikte iş- te, içinde yaşadığımız bu “özür sayfası” açılmış oldu. Brandt’ın -kırk yıl önce- 1970’te imza attığı bu yü- rekli davranışıyla onu izleyen taklitleri arasında hiç- bir benzerlik yok ne var ki. “Özür dilemek âlicenaplığını” gösterdiği tarihi Brandt, her şeyden önce ilk elden yaşamış bir poli- tikacıydı. Nazizmin iktidara geldiği 1933 yılında Almanya’yı terk etmiş, “faşizmle mücadele” uğruna “yeraltına gir- miş”; demokrasiye geçişle ülkesine dönmüştü. “Omurgalı özgeçmişi”, Brandt’ın inandırıcılığı, içten- liği ve samimiyetinin yadsınmaz teminatıydı. Günümüz “özür hamleleri”; büyük bir gürültüyle sah- neleniyor ve medyatik “PİAR operasyonlarına” dö- nüşüyor. Özür politikasının ‘ilk günahı’ Blair’in başbakanlık döneminde dilediği özrün haddi hesabı yok örneğin. Yüzyıllar öncesinin “köle ticaretinde İngiltere’nin sorumluluğu” adına centil- mence çıkıp “özür dilemiş”; “İrlanda’yı kıran (19. yüz- yıl) patates açlığında Londra’nın duyarsızlığı namına” gene keza “vicdan yapıp” “özürlerini sunmuş” ama biz- zat desteklediği “Irak savaşı” için tek kelam etmemiş. İş “ciddiye binince”, bire bir sorumluluk taşıdığı ko- nuda, “tıss”, özür filan yok… Irak badiresinin baş sorumlusu Washington keza. Bush Bağdat’a “hatalı istihbaratla savaş açtığını” ka- bul ediyor ama gelin görün ki Irak halkından özür di- lemeyi aklından geçirmiyor. Amerikan Kongresi Bush’u bunun için sıkıştıyor mu? Hayır. Ya ne yapı- yor? 150 yıl öncesinin “kölelik günahları adına” –hü- kümeti bağlamayan- “özür tasarılarıyla” uğraşmayı ön- celik belliyor. Irak da bir buçuk asır bekleyecek. Ona da sıra ge- lecek! “Özür politikaları”; günümüzde yalnız “retorik” de- ğer taşıyan geçmiş günahları kapsıyor. Özür dileyen dileyene. Ama bu egzersiz ciddiyeti- ni yitirmiş durumda. Yükselen değer “özür politika- larını” bu itibarla inceden inceye mercek altına tutanlar var. Google’a “apology politics” yazıp girin. Destek- leyeni kadar, “son yirmi yılda” içi boşaltılan ve “siya- set aracına” dönüşen bu egzersizi yerenlerin itirazlarıyla karşılaşacaksınız. İtirazcıların can alıcı eleştirisi şu noktada toplanı- yor: Halklara atfedilen “toplu suç” ve suçun “kuşak- tan kuşağa” devredilmesi kavramı; İncil’deki “ilk gü- nah” anlayışından kalma arkaik bir Hıristiyan ahlakı anlayışıdır. Seküler ahlak ve hukukta “suç, ferdidir”; dededen toruna geçmez. “Toplu suç” yaklaşımı oysa ki belli bir etnik grup, millet ya da din mensuplarının “tekmilini birden”; “ilk günahla” kirlenmiş oldukları için “kökten günahkâr” ya da “suçlu” addettiğinden, “ırkçılığa” meyleder. “Zalimlerin torunları” karşısında “kurban torunları- na” otomatik “ahlaki üstünlük” bahşeden bu eğilim; “ırkçılık” riski içerir. Geçmişin insanlık suçları adına, “toptan bir kategoriye” “özür dileme baskısı” koyar- sanız, bir insanlık suçu ile mücadele adına, başka bir insanlık suçu işlemek ve “ırkçılık tuzağına düşmek” gi- bi bir çelişkiyle yüz yüze kalırsınız. Son yıllarda bir “siyaset tiyatrosuna” dönüşen, “geç- mişe mütekabil özürlere” tek itiraz bununla sınırlı de- ğil. Fırsat oldukça devam ederim... Siyasi Rüşvet Her Zaman Vardı Köy Dernekleri Federasyonu kurucularından Şakir Keçeli, insanların verilen siyasi rüşvetler nedeniyle tembelleştiği kanısına karşılık, kimi gözlemlerini paylaştı bizimle: “Bugün köylerdeki kahveler tıklım tıklım dolu. Halk, yıllardan bu yana dağıtılan doğrudan gelir desteği ile yaşıyor. Eskiden köy kadınları bahçelerine soğan, sarmısak, havuç vb. eker, onları tüketirdi. Şimdi pazara gelip hormonlu sebzeleri tüketiyor. Yumurtayı biz de pazardan alıyoruz, köylüler de... Kent varoşlarına gelince; iş bulma umudu kalmayanlar, kaderlerine razı oluyorlar ve belediyelerin verdiği yardımla yaşamaya çalışıyorlar. İçinde bulundukları kötü duruma başkaldırmayı ya da itirazı düşünemiyorlar.” Keçeli, yakından izlediği 1961’den bu yana tüm seçimlerde özellikle sağ partilerin hep seçim rüşveti dağıttığına tanık olmuş: “Örneğin 1977 seçimlerinde Demirel beş lirayı ikiye böldü, yoksul insanlara verdi ve ‘Sana verdiğim paranın yarısını seçimlerden sonra gel al’ dedi, ama seçimleri AP değil, CHP kazandı. 1989 seçimlerinde ANAP tencere tava dağıttı. Ama seçimi CHP kazandı. Önemli olan seçime katılan partilerin üreteceği politik sloganlar, stratejiler ve taktiklerdir. Üretilen doğru politika iyi bir örgütlenme ile desteklenirse, yoksulun evine külçe külçe altın da dağıtılsa sonuç alınamaz.” Keçeli’nin geçmiş deneyimlerden ders çıkaran bir uyarısı var: “Geçmişte Sıvas merkezde CHP sürekli seçim kazanmıştır. Tıpkı Yozgat merkezde olduğu gibi. Sıvas’ta 1983 belediye seçimlerinde SODEP, 12 Eylül 1980 darbesinde belediye başkanlığı yapmış bir şahsı belediye başkanı adayı gösterdi. Sıvas’ta yaşayan Aleviler ve devrimciler bu başkana tepki gösterdiler veya seçime gitmediler ya da Sıvas olaylarının baş kahramanı Temel Karamollaoğlu’na oy verdiler. Karamollaoğlu, yüzde 27 oyla belediye başkanı seçildi. Ardından yapılan seçimde oyunu yüzde 38’e yükseltti. Daha sonra yüzde 54 oy aldı. Şimdi Sıvas’ı, Karamollaoğlu’ndan önceye çevirmek için bir toplumsal rehabilitasyon merkezi kurmak gerekir. Tüm solcular ve sağcılar el ele verseler Sıvas’ı şeriatın elinden kurtarmak olanaksızdır. Eğer bu seçimlerde solcular, merkez sağ ve vatanseverler sağ el ele vermezse Ankara’nın sonu da Sıvas olacaktır.” Tarımdaki teğet Tarım kesimindeki “teğet geçiş”i konuştuk Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Gökhan Günaydın ile. 10 milyar YTL’lik toplam tarımsal kredi hacminin yalnızca 4.5 milyar YTL’lik bölümünü Ziraat Bankası’nın verdiğini söyledi: “Geriye kalan kredilerin tümünü özel bankalar veriyor. Anadolu’da düzenledikleri konserlerle filan kredi kartı alımını teşvik ediyorlar. Tarım üreticisi özel bankaların önünde kuyrukta. Hayatını döndürebilmek için kredi kartına yükleniyor. Çünkü ürünü para etmiyor, gübre iki katına çıkmış, açık kredi kartı almaktan başka bir çaresi kalmamış maalesef. Bu durum da, üretim araçlarının, tarlasının, traktörünün yakın gelecekte elinden çıkacağı sürecin başladığına işaret ediyor.” Yeni yapılanma Milli Eğitim Bakanlığı, geçen hafta sonunda bir açıklama yaptı. Açıklamaya göre, ba- kanlık, ortaöğretimde yeni bir yapılanmaya gitmiş ve bu çerçevede lise türlerini azaltmış, program çeşitliliğini art- tırmış. Bu amaçla da, İmam Hatip Lisesi ve Anadolu İmam Hatip Lisesi tabelaları “İmam Hatip Lisesi” altında birleştirilmiş... Demek ki, bundan böyle imam okulları program çeşitliliği için- de olacak... Açıklamayı okurken, aklımıza Ankara Eğitim Bilimleri Fakültesi’nde bu yıl yapılan Eğitimin Çağdaş Değerlerle İr- delenmesi Çalıştayı’nın sonuç bildirgesinden bir bölüm düştü: - Bilimle bilim olma- yanın bir arada olması, çocukta zihinsel bula- nıklık ve bilişsel çatış- malara, - Akıl dışı kabuller ve hurafelerin bireyin ya- şamında ve dünyaya bakışında daha ağırlık- lı yer almasına, - Laiklik ilkesinin çö- zülmesiyle inanç çatış- ması ve toplumsal kar- maşaların oluşmasına, - Ben ve cemaat bi- lincinin hâkim olmasıy- la ulusal topluluk halin- de yaşamayı sağlayan duyguların zedelenme- sine yol açabilir. Anadolu insanı, öyle kolay kolay inanıp içten sevmez siyasetçiyi. Sevdi mi de, gönlünü açar, sudan aziz sayar. O yüzden yüzlerce mektup yağıyor dürüstlüğün simgesi haline gelen Kemal Kılıçdaroğlu’nun bilgisunar sitesine. Kayseri’den Yavuz, Kılıçdaroğlu Destanı yazmış örneğin: “bedeni zayıf da güçlü kudreti / koydu mu oturtan kılıçdaroğlu / doğruluk ne imiş bize öğretti / yanlışı buldurtan kılıçdaroğlu. belgesiz konuşmaz dosdoğru biri / koltuğundan eder ağayı, mir’i. / onu gören yolsuzlar kaçıyor geri / benzleri soldurtan kılıçdaroğlu. efendi, çok kibar pek ağır başlı / sakin konuşuyor, birazcık yaşlı. / söker alimallah tanımaz dişli / çürüğü doldurtan kılıçdaroğlu. yolsuzluk yapan yobazlar kaçar / dosyayı belgeyi önüne açar. / dökülüyor hepsi ikişer üçer / korkudan öldürten kılıçdaroğlu. yerinden ediyor herkesi tek tek / yüreği mangaldır gözü de pek. / elinden kurtulmaz iribaş, gökçek / rüşveti kaldırtan kılıçdaroğlu. seni doğuran o nasıl ana. / tunceli yiğidi çıktı meydana. / deliozan bir destan yazdı bak sana / yüzleri güldürten kılıçdaroğlu.” Kılıçdaroğlu Destanı HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Beklegör politi- kasõ. 2/ Antalya ilin- de, ünlü bir arkeo- lojik mağara... Sat- rançta bir taş. 3/ İki tarla arasõndaki sõ- nõr... Niğde ve Nev- şehir yörelerinde ye- tişen, kaliteli bir şa- rap veren beyaz üzüm cinsi. 4/ Bir görevin yürütülebil- mesi için merkez olarak seçilen yer... Kali- forniya’da yetişen çok bü- yük bir orman ağacõ. 5/ İş ya da hizmet buyruğu... “Ey benim --- memesinde cüceler emziren acayip memleketim (B. R. Eyü- boğlu). 6/ Uzun ve yorucu, özenli çalõşma... Bir çeşit çörek. 7/ Kötü, fena... Bir cins güvercin. 8/ İtalya’da yaşamõş antik halk... Argoda esrar. 9/ “Uydurma söz, ya- lan” anlamõnda argo sözcük. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Eski Türklerde soylular sõnõfõ. 2/ Uzaklõk işareti... Trab- zon ilindeki “Meryemana Manastırı”na verilen bir baş- ka ad. 3/ İki anõ ayõran zaman dilimi... Ölüm. 4/ Bir cins ince ve sõk dokunmuş patiska... Tantal elementinin sim- gesi. 5/ Boru sesi... Bir çift oluşturan şeylerden her biri... İskambildeki maça rengine verilen bir başka ad. 6/ Nâzım Hikmet’in bir oyunu... Kürekle yürütülen dar, uzun ve ha- fif bir tekne. 7/ Benzer, örnek. 8/ Üst görevlinin yanõnda bulunan kimseler... Bilgisiz, kültürsüz kimse. 9/ Karşõ cin- sin kõlõğõna girmiş eşcinsel. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 T A H T A K A L E E S İ R A L A F K E T B L O K E E N R E İ S A R A S T A K Ö Z N E A V Ş İ T A İ A R A O L U K A V U L K E Ş İ Ş L E M E 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 nilgun@cumhuriyet.com.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle