Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
14 ARALIK 2008 PAZAR CUMHURİYET SAYFA
KÜLTÜR 15
ESİNTİLER
ZEYNEP ORAL
Nice’ten Sevgiler
kultur@cumhuriyet.com.tr
Fransa’nın Akdeniz kıyıları yaz kış eğlence, kumar,
sefahat merkezi olarak algılanmaktan çok sıkılmış an-
laşılan. Şimdi varsa yoksa kültürle anılmak istiyor. Kül-
tür simgeleriyle ve kültür imgeleriyle ön plana çıkmaya
çalışan kentlerin başında Nice geliyor. Son Nobel Ede-
biyat Ödülü sahibi Le Clezio’nun Nice doğumlu ol-
ması, tüm vitrinlerden onun gülümsemesi, Matisse
Müzesi, Chagall Vakfı ve kültür merkezleri sadece bir-
kaç örnek...
Üç gündür Avrupa Tiyatro Forumu Nice’te topla-
nıyor. Dışarısı günlük güneşlik, ilkbahardan ödünç alın-
mış günler... Ama biz, dünyanın her yanından gelmiş
tiyatro insanları sabahtan akşama kapalı salonlarda
“Tiyatro ve iktidarlar”, “Tiyatro ve güç”, “Tiyatronun
gücü” temalarını tartışıp, Avrupa dışından gelmiş oyun-
ları izliyoruz.
Toplantıya İspanyol yazar Jorge Semprun baş-
kanlık ediyor. Faşizme karşı mücadelesiyle, birbirin-
den değerli romanları ve yazılarıyla, Franco diktatör-
lüğüne karşı direnişiyle tanınan ve İspanya’nın de-
mokrasiye geçişinden sonra devletinin büyük elçisi
ve kültür bakanı olarak da hizmet veren Jorge Sem-
prum yıllara meydan okuyan bir kişiliğe sahip. Tür-
kiye’den geldiğimi öğrenince, soruları Türkiye’nin bu-
gününe yoğunlaşıyor. Sonra eskilere dönüyoruz.
“Büyük şairimiz Nâzım Hikmet’i tanımak, ve onunla
dostluk etmek şansına sahip oldum” diyor. Nâzım Hik-
met’in ve şiirinin gücünü anlatıyor bana. Anlatırken
gözleri parlıyor... Ülkemde kitaplarını çok sevdiğimi-
zi söylememle, ilk çevirmeni Nedim Gürsel’i soruyor.
Bir ara sohbet sırasında bugün neden ülkesi İspan-
ya’da değil de Fransa’da Paris’te yaşadığını sordu-
ğumda şu ilginç yanıtı veriyor:
“Benim ülkem İspanya’da, komşuluk ilişkileri çok
güçlü. Tıpkı sizdeki gibi... Barcelona ya da Madrid’de
beni yalnız bırakmazlar. Sevgiyle, ilgiyle bunaltırlar in-
sanı! Fransızların bu soğuk uzaklığı çalışmam için da-
ha elverişli bir ortam sunuyor. Burada daha rahat ça-
lışabiliyor, daha üretken olabiliyorum.”
Toplantının açılışını günümüz yazarlarından ünlü dü-
şünür Bernard Henri Levy yaptı. Önümüzdeki gün-
lerde onun günümüz tiyatrosuna ilişkin ilginç sen-
tezlerini sizlerle paylaşacağım. Açılıştan sonraki gün-
ler, onu ortalarda pek göremedik.
Bu tür toplantılarda çok konuşup çok az şey söy-
lemek gibi bir durum da olmuyor değil..
Tiyatroda güç kimde? Gücü nasıl tanımlıyoruz? Pa-
rayla mı? İktidarla mı? Baskıyla mı? Yoksa demok-
rasi ve özgürlüklerle mi? Bütün bu tanımlar, İkinci Dün-
ya Savaşı’ndan bu yana nasıl değişti? Ya “demir-
perde”nin çöküşünden sonra? Hele hele vahşi kapi-
talizmin kuralları iflas ettikten sonra nasıl değişti? Ger-
çekten değişti mi? Tiyatro ile politikanın buluştuğu ve
ayrıldığı yerler nelerdi? Birbirlerini nasıl etkiliyorlardı?
Hele hele politikacılarla tiyatrocuların kesiştikleri ve
çalıştıkları alanlar nelerdi? İkisi arasında seyircinin ye-
ri nasıl belirleniyordu? Yoksa beklenen Godot seyir-
ci miydi?
Sorular başka sorulara gebeydi... Ama ben bir kez
daha tiyatro neye yarar sorusuna yanıt bulabiliyordum:
Tiyatro başka hiçbir şeye yaramasa bile, bilinçli bi-
reyler, bilinçli toplumlar yetiştirmeye yarıyordu!
Hepinize Nice’ten sevgiler.
Zeynep@zeyneporal.com
Faks 0 212 257 16 50
Shaw: Dõşarõdaki duvarlarõ yõkmak kolay, önemli olan içerideki duvarlarõ yõkabilmektir
SonAdaveIssõzAdam
Berlin Duvarõ, tarihi kenti ‘Do-
ğu ve Batı’ olarak ikiye bölmü-
yordu! Duvarla çevrili ‘Batı Al-
manya’ Doğu’nun içinde bir ada
gibi kalmaktaydõ. Batõ Berlin’in
bir kordon gibi uzanan otoyol ve
havaalanõndan başka dõş dün-
yayla bağlantõsõ yoktu…
Uçak daha Yeşilköy’deyken
okumaya başladõm ‘Son
Ada’yõ… İstanbul’u bulutlarõn
ardõnda bõraktõğõmõzda, avuçlarõ-
mõn içindeki Zülfü Livaneli’nin
yeni kitabõnõn sayfalarõ arasõnda
bir martõ heyecanõyla uçuyor, ye-
ni kõyõlar keşfediyordum. Kitaba
konu olan ada, üstünde uçtuğum
dünyanõn herhangi bir yerinde
olabilirdi!Kõrkevdeinsanlarõnhu-
zur içinde yaşadõğõ bir adaya, bir
gün, o ülkenin darbeci başkanõ
yerleşirse neler değişir? Livane-
li bu sorunun yanõtõnõ veriyor,
‘Son Ada’nõn ağaçlarõ, martõlarõ,
yõlanlarõ ve leyleklerinin diliyle…
Akşit Göktürk’ün ‘Edebi-
yatta Ada’ adlõ kitabõ araştõrma,
inceleme alanõnda harika bir eser-
dir.Bukitapta,biradadageçenro-
manlarõn değerlendirilmesi büyük
bir ustalõkla yapõlmaktadõr. Liva-
neli’nin son kitabõnõ okurken,
Göktürk’ün kitabõ da belleğimde
çevirdi durdu sayfalarõnõ. Son
Ada, yakõn tarihimizin bir he-
saplaşmasõ; bir darbeci başkanõn
insanlarõ ve doğayõ nasõl kirletti-
ğinin anlatõmõ. O hayali ülkede,
üstüne başkanõn gölgesinin düş-
mediği tek yer, insanlarõn Barõş
içinde yaşadõğõ küçük bir ada
kalmõştõ… Bu özelliğiyle Liva-
neli’nin son kitabõ bir ‘Robinso-
nat’ özelliği taşõyor. Thomas
More, Ütopya adlõ kitabõnda,
Avrupa’nõn kokuşmuş yönetim
anlayõşõna Kõzõlderililer’in ya-
şam tarzõnõ karşõ tez olarak sunar.
Ne yazõk ki, Ütopya, gerçekte var
olmayan bir yer olarak algõlan-
maktadõr. Daniel Defoe da, Ro-
binson Crusoe’da, insan öldür-
meye yarayan bir kõlõcõ, kahra-
manõna,ekinibiçecekbirorakola-
rak kullandõrõr. Livaneli’de ise
başkana karşõ martõ yumurtalarõ-
nõn direnişini görüyoruz! Yazar,
son derece akõcõ bir dille sundu-
ğu Son Ada’da Hitchcock’un
ünlü gerilim filmi Kuşlar’õ arat-
mayacak ustalõkta sahneler kur-
muş. Evet, “sahneler” diyorum,
çünkü, Livaneli’nin Mutluluk ro-
manõnõn sinemaya uyarlanma-
sõndan dolayõ olsa gerek, Son
Ada’yõ okurken “Bu romandan
çok güzel bir film çıkar” de-
mekten alõkoyamadõm kendimi.
Uçağõmõz Berlin’e inişe geçti-
ğinde,kitabõnyarõsõnõokumuştum.
Geri kalan kõsmõnõ da, dönüş yol-
culuğunda okumaya karar ver-
dim…AmaBerlin’eLivaneliiçin
gelmiştik!..Konserlerinitelevizyon
ekranõnda izlerken “Ben de ora-
daolmalıyım”diyehayallerkur-
duğum Berlin Filarmoni Orkes-
trasõ’ndaLivaneli’nineserleriyo-
rumlanacaktõ!.. Ve ben, bu harika
konseri dinlemeye davetliydim!..
Konser muhteşem olmasõna
muhteşemdi de, benim kulakla-
rõmda sürekli olarak Zülfü Liva-
neli’nin, o müzik mabedine git-
meden önce katõldõğõ söyleşideki
sözleri çõnlõyordu: New York’ta,
Yaşar Kemal ile 1980’li yõllar-
da katõldõğõ bir etkinliği anlattõ Li-
vaneli… Yaşar Kemal, Türki-
ye’de yazarlarõn, sanatçõlarõn na-
sõl baskõ altõnda olduğunu, yargõ-
landõğõnõ anlatmõş uzun uzun…
Kendisinden sonra söz alan bir
Avrupalõ yazar şunlarõ söylemiş:
“Sizi tebrik ediyorum. Çünkü,
ülkenizde sizi ciddiye alıyorlar.
Benim ülkemde bunlar olmu-
yor, çünkü söylediklerimizi,
yazdıklarımızı ciddiye alan
yok!”… Livaneli, bu öyküyü an-
lattõktan sonra sözlerini şöyle ta-
mamladõ: “Toplumun sanatla il-
gilenmediği bir ortamda yaşa-
mak da ayrı bir hapishane-
dir!..”
Livaneli’nin şu sözleri de da-
kikalarca alkõşlandõ: “Almanya
ve Türkiye tarihte savaş or-
taklığında birleşiyorlardı. Böy-
lesi etkinlikler sayesinde onun
yerini kültür ortaklığı aldı. Bu
daha güzel…”
Türkiye’ye döndüğümde Ça-
ğan Irmak’õn ‘Ada’sõ beni bek-
liyordu!.. Ada, Issõz Adam adlõ
son filminde Çağan Irmak’õn ka-
dõn oyuncusunun adõ… Erkek
oyuncu Alper, son derece lezzet-
li yemeklerin yapõldõğõ bir lo-
kantayõ işleten ama özel ilişkile-
rinde ‘fastfood’ tatlar arayan bir
aşçõ… Ada ise, Güzel Sanatlar’õn
sahne tasarõmõndan mezun, ço-
cuklarõn doğum günleri için ha-
zõrladõğõkostümleri‘KüçükKah-
ramanlar’ adlõ dükkânõnda satan
bir genç kõz… Çağan Irmak, bu
iki insanõn birlikteliğini harika bir
sinemadiliyleanlatõyor.Öncelikle
şunu söylemeliyim ki, Beyoğlu
Çağan Irmak’a büyük bir teşek-
kür borçlu. Yönetmen, bozuk
yollarõ, kapkaççõlarõ, yõlbaşõ par-
tilerindeki tacizcileri ve 1 Mayõs
günü polisin akõl almaz saldõr-
ganlõğõyla anõlan Beyoğlu’nu sa-
haflarõ, küçük ayrõntõlarõn buluş-
tuğu dükkânlarõ ve lezzet me-
kânlarõyla taçlandõrmõş. Filmi iz-
ledikten sonra sevmediğim, kaç-
tõğõm Beyoğlu’na gitme özlemi
duydum!.. Issõz Adam’da sadece
Alper’in yaptõğõ yemekler değil,
semtin sokaklarõ, eski binalarõ,
renkleri, yüzleri de iştah açõcõ.
Aşk üzerine...
Çağan Irmak, 1980 darbesi-
ninmirasõolan2000’liyõllarõniliş-
kilerini, darbe öncesinin 45’lik-
lerindeki aşk şarkõlarõyla sorgu-
luyor ve bunu ‘nostalji’ tuzağõna
düşmeden ustalõkla yapõyor. Fil-
minoyuncularõdaenazyönetmen
kadar başarõlõ. Onlarõn perfor-
mansõnda Çağan Irmak’õn emeği
de öne çõkõyor. Aşk üzerine en
beylik sözlerin, bizim eskiden
‘meymenetsiz’ dediğimiz ‘Cool’
bir tavõrla paketlendiği günü-
müzde, Çağan Irmak bu konuda
söylenmesi gerekenleri sanatõyla
haykõrõyor. Bunu da o kadar gü-
zel, o kadar zengin ve o kadar akõ-
cõ bir sinema diliyle yapõyor ki, al-
kõşlarõ fazlasõyla hak ediyor…
‘Issız Adam’õ mutlaka görün
ve evinize geri dönerken elinizde,
kitapçõdanaldõğõnõz‘SonAda’ol-
sun!.. Duvardan söz ederek baş-
ladõğõmõz yazõmõzõn son sözü
Bernard Shaw’õn olsun: “Dışa-
rıdaki duvarları yıkmak ko-
lay, önemli olan içerideki du-
varları yıkabilmektir.”
Shakespeare’in Otello’su, İzmir Devlet Opera ve Balesi’nce operatik dans gösterisi olarak sahneleniyor
Operadanslayükseliyor!KEMAL KÜÇÜK
Opera, tiyatro ve sinemaya sayõsõz uyar-
lamasõ yapõlan Shakespeare’in ünlü traje-
disi Otello, İzmir Devlet Opera ve Bale-
si’nce bu kez bir operatik dans gösterisi ola-
rak sahneleniyor.
Işık Noyan’õn özgün metne bağlõ bir lib-
rettoyla kurguladõğõ gösteride Otello, gü-
nümüzün yaşamõ içine yerleştirilmiş. Yapõtõ
sahneye koyan Uğur Seyrek, sürekli de-
vinim ve plastisiteyi öne çõkaran bir ko-
reografi ortaya koymuş. Modern dansõn ço-
ğu örneğinde gördüğümüz zoraki soyutla-
malardan kaçõnmõş.
Sõnõrlarõ çok geniş vücut dilinin, kõsõtlõ bir
dans dili dağarõna hapsolmasõnõn getirdiği
bõktõrõcõ yinelemeler ve konu-hareket bağ-
lamõnda anlam sorunlarõ görülmüyor. Bir
opera başyapõtõ eşliğinde, çok daha rahat ve
doğal anlatõm olanağõ ve sim-
geleri bulan dans sanatõ, bu bir-
liktelikten çok şey kazanmõş.
Büyük opera yapõtlarõnõ gü-
nümüze taşõmak adõna yapõlan
öz–biçim ilişkisini koparan de-
nemeler yerine, bu tür çalõşmalar, operanõn
günümüzdeki sahneleme sorunlarõnõ aşarak,
müziğin gerçek gücünü yakõndan izleme
olanağõ veriyor.
Sanatlar bileşimi olarak sunulmasõna
karşõn, bestecilerin operada müziği önde tut-
malarõnõn getirdiği dramaturgi ve
sahneleme sorunlarõyla,
operatik şan tekniği-
nin neden olduğu
teatral anlatõm so-
runu ortadan
kalkmõş. Gör-
kemli Verdi
müziğinin or-
kestra, koro
ve aryalarõyla
yarattõğõ dra-
matik yapõ
içinde, tra-
jedinin özü olan insan; kõskançlõk, hõrs, in-
tikam, düşmanlõk gibi temel duygularõyla,
anlatõm gücünün
sonsuz olanak-
larõna kavuştu-
rulmuş. Ses,
melodi, armoni,
dram, müzikal
karakterizasyo-
nun tüm ayrõntõ-
larõ dinleyicinin
yakõnõnda tõnlõyor!
Yapõtta H. Von
Karajan yönetiminde
ünlü solistlerin seslen-
dirdiği kayõt kullanõlmõş.
Uğur Seyrek, koreografi
ve sahnelemede, dansla
eşleşmede estetik ve sağ-
lam bir birliktelik kur-
muş. Kıvanç Ekin, As-
lı Çilek, Banu Çelengil,
Zeynep Bengier, Özgür Tuncay,
Timur Varlıklı, Tolga Duyulur, Ba-
rış Türksever ve Cengiz Kılınç bu
açõdan çok başarõlõ. Otello’yu oynayan
Kıvanç Ekin, müziğin dramatik patlama-
larõyla son derece iyi bir bedensel senkron
tutturuyor. Desdemona rolünde Aslõ Çilek,
soprano Mirella Freni’nin seslendirdiği, de-
rin ve güçlü duygularla yüklü aryalardan
“Mia Madre aveva una povea Ancella”yõ
devinen bir bedende sanki yeniden konuş-
turuyor.
Doğal ve güçlü
16. yüzyõlda yazõlmõş yapõtõn, günümüz
yaşamõnõn önemli parçasõ akan bir duş ve
banyo küveti çevresinde gelişen dramatik
finalindeki oyunculuk ve koreografi, teat-
ral etki açõsõndan modern dansta Türkiye’de
alõşõk olmadõğõmõz kadar doğal ve güçlü.
Adnan Öngün’ün minimal dekor anlayõşõ
ve Oktay Kanca’nõn õşõk çalõşmasõ, ya-
paylõktan uzak, işlevsel bir sahne oluştur-
muş. Elhamra’nõn 10 metre derinliğindeki
sahnesinde mucizeler yaratan buluş ve çö-
zümler etkileyici.
İzmir’de dünya ilkgösterimi yapõlan bu
“Otello”, opera ve balemiz için bir kilo-
metre taşõ sayõlmalõ.
Kültür Servisi - Paris-Match dergisinin 11
Aralõk 2008 tarihli sayõsõnda ünlü fotoğrafçõ
Gerard Rancinan, Temmuz 1830 ayaklanma-
sõnõn anlatõldõğõ, Delacroix’ya ait ünlü ‘Halka Yol
Gösteren Özgürlük’ eserini, tablodaki özgürlüğü
simgeleyen kadõnõn çeşitli ülkelerde sansürlenmesi
sebebiyle protesto amaçlõ yorumladõ. Fotoğraf-
ta göğüsleri görünen kadõnõn yüzü peçelendi, gö-
ğüsleri de büyük ölçüde örtüldü. Türk gazetele-
rine geçen gün yansõyan bu haberi 2006 yõlõnda
sanatçõ Bedri Baykam, 5 yõl süreyle ilköğretim
kitaplarõnda yer alan fakat AKP yönetimiyle için-
de göğüsleri görünen çõplak bir kadõnõn görünmesi
nedeniyle kitaptan çõkarõlan bu ünlü yapõta konan
sansürü, düzenlediği bir “happening” ile protesto
etmişti. İstanbul Contemporary Sanat Fuarõ’nõn
2006 açõlõşõnda organize edilen 90 dakikalõk bu
performansa 10 tiyatro oyuncusu, Delacroix’nõn
tarihi yapõtõnõ fuardaki sergi alanõnda canlandõ-
rarak destek vermiş; bayrak simgesini taşõyan kõz
figürü canlõ bir çõplak modelle sunulmuştu. Ey-
lem, fuarõ gezen sanatseverler tarafõndan yoğun
ilgi görmüş, Türkiye çapõnda tüm televizyon ka-
nallarõ ve gazetelerde yayõmlanmõştõ. Baykam,
Rancinan’õn gazetelere yansõyan bu yeni düzen-
lemesi hakkõnda ise şunlarõ söyledi:
“Fransız meslektaşımın içinden geçtiğimiz
karanlık dönem hakkında, benim perfor-
mansımın üzerinden yalnız iki yıl geçtikten
sonra malum baskılara karşı yaptığı çıkışı, sa-
natçıların evrensel alanda özgürlük adına yap-
tıkları düşünsel ve sanatsal dayanışmanın bir
parçası olarak görüyorum. Yapıt yorum pa-
ralellikleri ve yakın eşzamanlılığı, çağın nab-
zını benzer şekillerde hissettiğimizi gösteriyor.
İlginç olan, bu nedeni belli tepkiye karşı
Rancinan’ın kadına ‘Bari toptan kapatõn’ di-
ye yaklaşması, benim ise ‘kapattõrmayõz’ ka-
rarlılığı ile konuya eğilmem. Sonuç aynı ye-
re çıkıyor. Ama bir espriyi yapmadan geçe-
meyeceğim: Birileri Rancinan’a gidip ‘Aman
dikkat et.. senin çarşaflõ kadõnõnõ ilerici bir
CHP’li sanabilirler, sen başka bir simge kullan
da, mesajõnõ õskalama.. Türkiye’de durumlar bil-
diğin gibi değil!’ diye uyarmalı...”
‘Issız
Adam’
BERLİNKENTKÜTÜPHANESİ’NDE
‘Nasrettin Hoca
Berlin’de’
Kültür Servisi - Türkiye’nin Frankfurt Kitap Fua-
rõ 2008 konuk ülkesi olmasõ Türk yazarlara ve ya-
yõnevlerine ilginin artmasõna neden oldu. 2008’in
ilk aylarõnda başlayõp Eylül-Ekim 2008’de yoğun-
laşan etkinlikler hâlâ sürüyor. Bunlardan biri de Ber-
lin Kent Kütüphanesi’nde gerçekleştiriliyor. Berlin
Kent Kütüphanesi’nde 1 Kasõm’da başlayan Mor-
pa Kültür Yayõnlarõ’nõn kitap sergisi 31 Aralõk’ta so-
na erecek. Simgesi bu yõl 800. yaşõ kutlanan Nas-
rettin Hoca olan sergi kapsamõnda düzenlenecek
etkinlikler de “Nasrettin Hoca Berlin’de” başlõ-
ğõ altõnda gerçekleştiriliyor. Sergiyi düzenleyen kü-
tüphanenin sorumlusu Katrin Rosemann, etkinlikle
ilgili olarak bir Türk yayõnevi ile ilk kez çalõştõklarõnõ,
Berlin şehir merkezinin Türk kökenli vatandaşlarõn
en yoğun yaşadõğõ bölge olduğu da göz önüne alõn-
dõğõnda bu çalõşmanõn çok yerinde olduğunu söy-
ledi. Rosemann Luisenbad’daki kütüphanede 1500
roman, 1000 eğitim öğretim kitabõ, 1000’den faz-
la CD, 1500 film, gazete ve
dergiden oluşan Türkçe ki-
taplar bölümü bu-
lunduğunu da
belirtti.
Morpa Kül-
tür Yayõnlarõ,
sergilenecek ki-
taplarõ gönder-
mesinin yanõ sõra,
kendi olanaklarõy-
la üç gün sürecek
bir de etkinlik dü-
zenledi. Yarõn başlayacak
olan etkinliklere Türki-
ye’den Gülsüm Cengiz
ve Almanya’da yaşayan
yazar, bilim in-
sanõ ve yayõncõ-
lar katõlacak.
Özgürlüğe yeni açılımlar
Laure Favre-Kahn İstanbul’da
Kültür Servisi - Kişiliği ve müzisyenliği
“Chopin görse âşõk olurdu” sözcükleri ile
tanõmlanmaya çalõşõlan, “piyano’nun akşam
rüzgârõ” Laure Favre-Kahn, 18 Aralõk Perşembe
akşamõ İstanbul resitalleri kapsamõnda
gerçekleşecek olan resitali için Japonya turnesinin
ardõndan Türkiye’ye geliyor. Saat 20.00’de
Mustafa Kemal Kültür Merkezi’nde yapõlacak
olan “Bach’tan Şostakoviç’e Prelüdler” başlõklõ
konserde sanatçõ, Bach, Debbussy, Scriabine,
Prokofiev, Gershwin, Beethoven, Rahmaninov,
Messian, Albeniz, Ravel, Şostakoviç ve
Chopin’den prelüdleri seslendirecek.
‘Bossert’in İzinde Karatepe’
Kültür Servisi - Osmanlõ Bankasõ Müzesi
Sinemasõ’nda “Toplumsal Hafõza” temasõ
altõnda, yönetmenliğini Müjgan Taner’in
üstlendiği, Bossert’in İzinde Karatepe adlõ
belgesel gösterilecek. 18 Aralõk Perşembe
günü saat 17.30 ve 19.00’da yapõlacak
gösterimlerin ardõndan, Gazeteci ve Sinema
Yazarõ Burçak Evren, “Bossert Filminin
Ortaya Çõkõş Nedenleri” konulu bir söyleşi
yapacak. Filmde her şey, küçük bir ücret
karşõlõğõnda bitpazarõndan satõn alõnan
albümlerle başlõyor. Bir arkeolojik kazõya ait
olan bu sararmõş eski fotoğraflardan yola
çõkarak 1945-1951 yõllarõ arasõnda
Anadolu’da yapõlmõş bir kazõ ortaya çõkõyor
filmin ilerleyen dakikalarõnda. Hemen her
karede göze çarpan kolonyal şapkalõ adamõn
da Türk Arkeoloji Enstitüsü’nün kurucusu,
Alman Hititolog Prof. Dr. Helmuth Theodor
Bossert olduğu ortaya çõkar.
(0 212 334 22 70)
A.R.O.G. rekor kırdı
Kültür Servisi - Cem Yõlmaz’õn yazdõğõ,
yönettiği ve de başrolünde oynadõğõ filmi
A.R.O.G. ilk haftasõnda 2.050.000 izleyici
tarafõndan seyredilerek “Tüm Zamanlar İlk
Hafta İzleyici Rekoru”na sahip oldu.
5 Aralõk Cuma günü 406 sinemada
685 salonda vizyona giren; ilk 3 günde
816.304 tarafõndan izlenen film, bayram
boyunca seyircilerin yoğun ilgisi sonucu
ilk haftasõnda 2.000.0000 izleyiciyi
geçen ilk film oldu.
‘Kayıp Otobüs’ New York’ta
Kültür Servisi - Yönetmenliğini Fevzi
Tanpõnar’õn, senaristliğini Raşid Pertev’in
yaptõğõ 1964 yõlõnda 11 Kõbrõslõ Türk’ün
Larnaka’daki evlerinden servis otobüsüne
binerek çalõştõklarõ İngiliz üssü Dikelya’ya
giderken kaçõrõlõşlarõnõn hüzünlü ve tarihi
hikâyesini anlatan “Kayõp Otobüs”
belgeseli New York’taki Türkevi’nde
gösterildi. Belgesel, New York’taki
gösterimin ardõndan 13. Boston Türk Kültür
ve Sanat Festivali kapsamõnda düzenlenen
Belgesel ve Kõsa Film Yarõşmasõ’nda
“En İyi Belgesel Seyirci Ödülü’nü kazandõ.