24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 13 ARALIK 2008 CUMARTESİ CUMHURİYET SAYFA 15 KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com (ÇÖPLÜK ÇOCUKLARI) TAYYAR ÖZKAN www.junkidz.com HARBİ SEMİH POROY 13 Aralık SAĞNAK NİLGÜN CERRAHOĞLU ‘Noel Baba’ Matemde Bayramda Roma’da en çok konuşulan dillerden bi- ri Türkçeydi. İtalyan modasının kalbinin attığı “Via Condotti”, “Via Frattina” caddelerinde; Noel süsleriyle ışıklandırılmış sokak kahveleri, restoranların kuşattığı “Panthe- on”da; Navona Meydanı’nda adım başı Türkçe ko- nuşan çiftlere, gruplara rastlıyordunuz... Bunca yıl Roma’da bu kadar çok Türk’ü bir arada gördüğümü hiç hatırlamıyorum. Bayram turları kriz- den “Atın ölümü arpadan olsun!” hesabına -en azın- dan Roma hattında- fazla etkilenmemiş görünüyor. Çizme’deki hava oysaki çok farklı. Krizin burada kendisini en şiddetli hissettirdiği alan “dış geziler” ... Yeni yıla bir kuş adımlık mesafedeki Avrupa baş- kentlerinde ya da egzotik cennetlerde girmeyi alışkanlık haline getiren İtalyanlar bu yıl frene bastı. Seyahat plan- lamak şöyle dursun “Noel hediyelerinde” bile “kemer sıkma” hesabındalar... “Noel Baba”, Noel Baba olalı böyle kriz görmedi. Yılbaşı ağaçları bile etkilendi Restoranlar, büyük mağazalar, alışveriş merkezleri boş, Noel’in vazgeçilmezi olan “yılbaşı ağaçları” bi- le krizden etkilendi. Geçen yılın rakamlarıyla karşı- laştırıldığında, “Noel süsleri” ve “ağaç” satışları yarı yarıya düştü. “Noel klasiği” “kayak merkezleri”, bu yıl erken bastıran kar ve birbirinden cazip “promosyon pa- ketlerine” rağmen boşaldı. Erken rezervasyon müş- terilerine “yüzde elliye varan tasarruflar sunan” tur pa- ketleri bile nafile, iş yapmıyor, On-on beş günlük ka- yak tatilleri mazide kaldı. En gözü kara kayak tutkunları dahi, yılbaşı için kent dışına en fazla “uzun bir hafta sonu” kaçmayı planlıyorlar. ’29’dan bu yana “dünyanın gördüğü en ağır bu- nalım” olarak tarif edilen krizin derinliğinden, hesap- sız tüketime bana mısın demeyen elitler bile etkile- niyor. İtalya’nın finans merkezi Milano’nun ünlü Scala Ope- rası’nın açılışına bu yıl krizin gölgesi düştü. Noel se- zonunun bir numaralı kültür randevusu “Scala’nın açı- lışı” sözgelimi, halk gösterilerine sahne oldu. Avrupalı devlet ve hükümet başkanları, ünlü modacıların elin- den çıkan ve birbirinden alımlı gece kıyafetlerinin, göz kamaştırıcı mücevherlerin yarıştığı “Scala davetini” - darlık zamanlarına kitle tepkisi çekmemek uğruna- ge- ri çevirdiler. İngiltere’de, Prenses Anne’ın, Diana ile Charles’ın 1981’de kalan müzelik düğünlerinde sergilemiş olduğu giysilerin, “kriz gardırobu” namına yeniden dolaşıma sokulduğu bu günlerde, aristokrasi dahi gösterişten sakınıyor. Tüketim kalıpları değişti Bu “trend”, İtalya’nın ünlü mücevher şirketlerinden “Bulgari”ler dahil herkesi etkiliyor. Bulgari kardeşlerden Gianni Bulgari, “ekonomik daralma zamanlarına” uyum sağlamak adına aile şirketine veda ederek “Enig- ma” markasıyla sıfır kilometre bir şirket kurdu. Gianni Bulgari’nin girişimi, “mücevher sanatına” ye- ni bir anlayış getiriyor. “Herkesin erişebileceği lüks” sloganıyla yola çıkan Bulgari kardeşlerden Gianni, “2000’li yıllarda çok şey değişti” diyor; “Kadınlar ger- çekte sadece ‘süs’ istiyor. 20. yüzyılda ‘süs’, kadın için illa ki ‘mücevher’ demekti. Bugün bakıyorum; en şık kadınlar icabında işporta tezgâhlarından takı alıyor. Mü- cevhere artı değer ekleyen şeyin zaman içinde ‘de- ğerli taştan’ çok, ‘dizayn’ olduğunu kavradım. Bu yüz- den artık ‘gümüş’ gibi, herkesin erişebileceği mad- delerle ‘dizayn’ katmaya çalışıyorum...” Ekonomik daralma yalnız “mücevheri” değil, Eski Kıta’nın tüm tüketim kalıplarını etkiliyor. Noel üstü tü- ketim alışkanlıklarını teslim alan trendler, sosyolog- lar ve uzmanlarca mercek altına alınıyor. Cep telefonları misal, eskisi gibi satmıyor. Buna kar- şın, ince-büyük ekran TV’lerin satışında acayip bir pat- lama var. İlk bakışta “lüks harcaması” gibi görünen bu patlamayı uzmanlar, tersine insanların “kriz ne- deniyle” eve kapanma eğilimine bağlıyor. Daha çok, evde geçirilecek zamana yapılan “yatırım” şeklinde değerlendiriyorlar. Dışarıda daha az yemeğe çıkılıyor. Ama daha çok sinemaya gidiliyor. “Kültür” ve “zamana” yapılan har- camalar artıyor. Sezonluk “tiyatro”, “konser” abon- manı armağan etmeyi, Avrupalı bu karanlık 2008 No- el’inde alışılmış tüketim objeleri değiş tokuş etmeye yeğliyor. “Her musibetten bir hayır çıkar!” hesabı, gazetelerde “krizin yarattığı yeni fırsatlar” üzerine çıkan sayısız ma- kale var -ki başlı başına ayrı bir yazı konusu. Obama’nın ekibi Yeni ABD Başkanı Obama yakın takımını aşağı yukarı belirledi: Bush döneminin Savunma Bakanı Robert Gates, Obama’nın adaylık yarışında rakibi ve kendisini acımasızca eleştiren Hillary Clinton ve eski Savunma Bakanı Donald Rumsfeld’le çalışmış, Gates’le devam etmiş ve Cumhuriyetçi başkan adayı John McCain’in yanında görünmüş emekli orgeneral James Jones. Gazeteci-yazar Yılmaz Polat’a göre, Obama’nın ulusal güvenlikle ilgili oluşturduğu isimler bir koalisyon görüntüsü veriyor. Bizden örnek verirsek, “milli mutabakat hükümeti” gibi bir şey. Bu takımı Bush’un kırmızı çizgilerinden ayıran önemli farklar var mı? Gates ve Jones’un, Bush döneminde fikir ayrılıkları oldu mu, büyük çatışmalar yaşandı mı? Yılmaz Polat, bu iki sorunun da yanıtının “Hayır” olduğunu söylüyor: “Obama, Şikago’da açıklama yaparken parti ve şartlarına bakmaksızın karakterlerini ön plana çıkardığı bu kişilerle krizin teğet geçemediği Amerika için yeni bir yönetim oluşturdu. Uzun zamandır Cumhuriyetçi baba Bush’tan sonra Demokrat Obama ilk kez asker kökenli Jones’u Ulusal Güvenlik Danışmanlığı’na atadı.” Obama karakterleri sağlam diye tanımladığı bu kişileri kontrolü altında tutabilecek mi? Bu isimler birbirinin alanlarına girip çatışır mı? Yılmaz Polat, bu soruların yanıtlarının henüz belli olmadığını belirtip geçmişte Colin Powell’ın Dışişleri Bakanlığı’ndan ayrılıp, yerine Condelezza Rice’ın geldiğini anımsatıyor. Gelecekte ne göründüğüne gelince... “Obama 20 Ocak’ta yemin edip Beyaz Saray’a yerleştikten sonra bu koalisyon 4 yıl gider mi, ömrü ne kadar sorusu çok önemli diye düşünüyorum” diyor Yılmaz Polat, “Bu ekibin Türkiye’den önce kendileri için ne anlama geldiğini beklemek lazım. İlk bir yıl önemli.” Tartışmalı seçime doğru Eski Adana Baro Başkanı Ziya Yergök, anayasanın “seçmen kütüklerinin Yüksek Seçim Kurulu’nca oluşturulması” hükmü karşısında, CHP ve MHP’nin desteğiyle AKP’nin Meclis’ten geçirdiği ve seçmen kü- tüklerini yürütme organına bırakan yasal düzenlemenin tartışmalı hale geldiği gö- rüşlerine katılıyor ve ekliyor: “22 Temmuz 2007 Genel Seçimleri ile il- gili haklı kuşku ve endişeler giderilmeden 29 Mart’ta seçim güvenliği ve tarafsızlığı ba- kımından daha kuşkulu bir seçim sürecine gidilmektedir. Seçmen sayısının kısa sürede 6 milyon artmasına yol açan da son yasal düzenlemedeki görev ve yetki devri ile or- taya çıkan bir sonuçtur. Anlaşılan odur ki, 29 Mart yerel seçimleri 22 Temmuz genel seçimlerinden daha çok tartışılacaktır.” Emekli Anayasa Mahkemesi Başkan- vekili Güven Dinçer de, 2007 seçimleri ye- terince sorgulanmadan bir başka seçime gidildiği kanısında: “2007 seçimlerinde kullanılan paket programlar nereden ve kimden alınmıştır? Bu programlar, üniversiteden tarafsız uz- manlarca incelenmeli. Bu konu aydınla- nıncaya kadar da önümüzdeki seçimlerde uygulanmamalı. 2007 seçim evrakından hangileri imha edildi? İmha kararını hangi yasa ve kurala göre kimler aldı? Bu konular açıklığa ka- vuşuncaya kadar hiçbir seçim evrakı imha edilmemelidir.” Deniz Baykal’ın “tek parti” döneminde Ankara’da Atatürk Bulvarı’ndan poturlu ve şalvarlıların geçirilmediğine ilişkin savına karşılık, o döneme ait kimi fotoğraflar yayımlamıştık. Fotoğraflar, aynı dönemde Ankara caddelerindeki at arabacılarını, poturlu ve şalvarlıları gösteriyordu. Değerli hukukçu Aydın Aybay, konuya ilişkin bir mektup gönderdi: “O tarihlerde, ‘yasak’ diye anlatılan ‘önlem’, Ankara’nın bütün caddelerinde değil, TBMM ile Ankara Palas’ın üzerinde bulunduğu bulvarın bir bölümü ile ilgili güvenliğe ilişkin bir önlemdi. Buna, devletin üst görevlilerini korumak için alınmış bir tedbir denilebilir. ‘Vur deyince öldür’ eğilimli bazı güvenlikçilerin bunu kendi anlayışlarına göre uygulamış ve ölçü olarak da oradan geçen yurttaşların şalvarına ya da kasketine bakmış olmaları düşünülebilir. Bu uygulamayı, kendilerini de korumaya yönelik bir güvenlik önlemi olduğu halde, en çok DP’liler ‘istismar’ etmişlerdi. 1950’de iktidara gelince, Ankara Palas’tan sabahleyin pijama ile fırlayıp kahvaltıya giden ‘görgüsüz’ takım, bunlardı.” Aydın Aybay, bir de küçük not eklemiş mektubuna: “Bu konuyu dillerine dolayanlar, Bay Tayyip’in uçakla İstanbul’a muvasalatında, Yeşilköy’den Dolmabahçe’ye kadar güzergâhın kaç saat süreyle kapatıldığını izlemişler midir? Saat değil de 15 dakika bile olsa bu ‘tedbir’ kimin aklından çıkıyor? Ve halka karşı ‘ayıp’ olmuyor mu?” Bulvar ‘İstanbul Üniversitesi’ Prof. Dr. MAHİR AYDIN İstanbul Üniversitesi 19 Mayıs’a beş ay var. O ma- yıs, bir başka gelecek. Yorgun mu, umutsuz mu? Yoksa yeni bir coşku ve umutla mı? Birlik- te göreceğiz. Ama nasıl gelirse gelsin, en azından erguvan çi- çeklerinin doyumsuz güzelliği- ni, 90. kez görmek için gelecek. Bizler Cumhuriyetin 10. yılında, “15 milyon genç” yaratışımız- dan kıvanç duymuştuk. Ma- yısta göreceğiz, 90. yılda kaçı- mızın genç, hangimizin 90’lık ih- tiyar olduğunu... Zaman kavramı ile barışık ol- mayan bize, 90 yıl uzun gele- bilir. Oysa Fransa’nın Sor- bonne Üniversitesi, 90 değil, 190 yıl önce kaybettiği Na- polyon’u arıyor. Onu yeniden yaratmanın projelerini yaptırı- yor. Atatürk, Napolyon için; “Hırsları için ulusları kullan- mıştır” der ve beğenmez. Doğ- rudur. 1789 Fransız Devrimi, imparatorluğa karşı yapılmış- tı. Ama kendisini, 15 yıl sonra imparator yaptı. Bu ne çelişki? Bize dönelim: Mustafa Ke- mal 19 Mayıs’ta, birilerinin sandığı gibi, sonu bilinmez bir yolculuğa gitmiyordu. İstanbul Şişli’sinde, titizlikle planlanan “ulusal proje”yi uygulamak üzere yola çıktı. O ne yapaca- ğını bilen olarak, rotasını Sam- sun’a doğrulturken, İstanbul’da da çoban ateşleri yanmaya başladı. Bu çoban ateşlerinin ilk kı- vılcımı, üyesi olmakla her za- man onur duyduğum İstanbul Üniversitesi’nde çakacaktır. Konu: 15 Mayıs 1919, Yuna- nistan’ın İzmir işgali. Bu ko- nuda çoğumuz, bir Sultanah- met Mitingi’ni biliriz, bir de Halide Edip’in konuşmasını. 2009 yerel seçimleri yaklaşır- ken Ege belediyelerimiz bu konuda hangi hazırlık içinde- ler acaba? Ege denizinin, kardeş iki kenti var. Batı kıyısında, Ata- türk’ün doğum yeri Selanik, doğusunda İzmir. Yunan iş- galini; İzmir’in yanı sıra Aydın, Nazilli, Menemen, Bergama ve Manisa da görür. Ve bu yer- lerde, Fransızların hazırladığı istatistiğe göre, Türk nüfus şaşılası kadar çoktur. Bu yüz- den Yunanlılar, işgalden çok soykırım tutumu gösterir. Bu barbarlığı, Hıristiyan pey- gamberi İsa görse utanırdı. İşgal raporlarından bir örneği, Aydın için verelim: “Bütün ka- saba ve köyler yanmış, 4 bin ölü.” Ölüm nedeni, sarin gazı değil. Bir örnek: Elleri ve ayak- ları bağlanarak duvara çakılan çiviye ayaklarından baş aşağı asılan Türk, sakalından “çıra gi- bi” tutuşturularak yakılır. İşgali İstanbul’a rapor edenler, Türk insanının en büyük erdem kav- ramı olan “ar”ın arkasına sı- ğınmak zorunda kalır: Yapı- lanları yazmaya utanıyoruz! Yunanistan, bağımsızlığını kazandığı 1830’dan beri Türk- lere karşı yok etme politikası izledi. Bu politika ile 80 yılda; Teselya’da bir Türk köyü bı- rakmadı, Girit’in üçte bir Türk’ünü 10’da 1’e indirdi. Bugün mübadele edebiyatı yapanlar, konunun ön yüzünü bilirler mi acaba? İzmir işgali için, İstanbul’da 6 toplantı yapılır. 2’si İstanbul Üniversitesi’nde, 2’si Sulta- nahmet’te, 1’i Fatih ve 1’i de Üsküdar’da. İlk tepki, 17 Mayıs’ta İstanbul Üniversitesi’nden gelir. Yapılan toplantıda, üzüntü, coşku ve si- tem sarmalında 12 konuşma yapılır. İçlerinde tanıdıklarımız var: Besim Ömer, Akil Muhtar, Rıza Tevfik. İkinci tepki, 19 Mayıs tarih- li Fatih Mitingi. 75 bin kişi ka- tılır. Konuşma yapan 5 kişiden ilki Halide Edip, ikincisi İstan- bul Üniversitesi’nden Sela- hattin Bey. Üçüncü tepki, 20 Mayıs’ta Üsküdar Mitingi. Katılım 30 bin, konuşmacı 8 kişidir. Dör- düncü tepkiyi, 21 Mayıs’ta yi- ne İstanbul Üniversitesi gös- terir. Ulusal coşku kadar, bi- limsel değerlendirmeli bu top- lantıda, 8 öğretim üyesi konu- şur. Halide Edip yine var. Ege’deki Yunan işgaline en büyük tepki, I. Sultanahmet Mitingi’dir. 23 Mayıs’ta 200 bin kişi toplanır. Konuşan 6 kişiden ilki, ulusal şair Mehmet Emin. Halide Edip de, bu umutsuz in- san seline, “Kardeşlerim! Ev- latlarım!” diye seslenir. Altıncı ve son tepki, II. Sul- tanahmet Mitingi. 31 Mayıs’ta 100 bin kişi katılır. 4 konuş- macının biri İstanbul Üniversi- tesi’nden öğretim üyesi İs- mail Hakkı, öbürü öğrenci Şükûfe Nihal. Son sözü ise, Hamdullah Suphi söyler. İstanbul Üniversitesi, Türki- ye’nin dünyaya açılan ilk pen- ceresi, en büyük örneği. İlk ol- mak zor, önemli ama bir o ka- dar onurlu. Üniversitemiz, 16 Aralık 2008’de yeni rektörünü seçiyor. Aşk, ateş denizini mumdan gemiler ile geçmektir demiş şair. Umarız ki yeni dö- nemde, ülkemiz sorunlarına ye- ni bilimsel çözümler getireceğiz. Yoksa geriye kalan nedir ki?.. Bugün hangimiz “Dünya dönüyor” dediği için, Gali- leo’yu cezalandıran yargıçla- rın adını biliyor? TÜİK açılımı Atılım Üniversitesi’nde “Makro Eko- nomik Dengeler Işığında Türkiye ve Kriz” konulu açık oturumda, Türkiye İstatistik Kurumu’nun son beş yıldır ürettiği veri- lerin yarattığı güvensizlik konuşuluyordu. Bir öğrenci söz aldı, “Sevgili hocalarım TÜİK’in isim değiştirdiğini söyleyenler var” dedi: “Tayyibi Üzmeme İstatistik Kurumu.” BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Siirt yöresine öz- gü, kõymalõ ya da nohutlu õspanak ye- meği. 2/ Tavõr, dav- ranõş... Öldükten sonra da mucizeler, kerametler göster- diğine inanõlan er- miş. 3/ İçi küflü bir Fransõz peyniri... Eski Mõsõr’da gü- neş tanrõsõ. 4/ Ya- bancõ... Van Gö- lü’nde küçük bir ada. 5/ Slovenya’nõn plaka imi... Işõk kaynağõnõn 1 saniye- de çevresine yaydõğõ õşõk enerjisi. 6/ Kurnaz, açõk- göz... Afyonkarahisar yö- resine özgü bir halk oyu- nu. 7/ Ukrayna’da, 1986’da büyük bir çevre felaketine yol açan nükle- er santral. 8/ Büyük pana- yõr... Genellikle yakmak için kullanõlan iri saman. 9/ Al- evi-Bektaşi törenlerine verilen ad... Dalgalõ parõltõlar ve- rilmiş olan bir tür kumaş. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Tatar mutfağõna özgü, içine kõyma konularak yapõlan bir tür mantõ. 2/ Çok sevilen kimse ya da şey... Terazi göz- lerinden her biri. 3/ Üzerine yazõ yazõlan tabaklanmõş cey- lan derisi... Põhtõlaşma sonunda kandan ayrõlan sõvõ bölüm. 4/ Kimi nesnelere bakarak geleceğe ait anlam çõkarma... Sodyum elementinin simgesi. 5/ Saldõğõ koku hekimlik- te antiseptik olarak kullanõlan bir bileşik. 6/ Bir erkeğin eşi... Eski dilde su. 7/ Bir gõda maddesi... Karahindibanõn seb- ze olarak yenen yapraklarõ. 8/ Şarkõ, türkü... Yiyecek, içe- cek ve erzağõn saklandõğõ oda ya da ambar. 9/ Iğdõr'õn bir ilçesi... Tavlada “üç” sayõsõ. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 P U S U L A A N U R A E S E M E S A V A K S E T U A Y P A T L E K D E M İ R A S P E R E S E E S A M E T A A M E T İ S T Y N E T R E A Y A 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 nilgun@cumhuriyet.com.tr
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle