Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
10 ARALIK 2008 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA
DİZİ 7
DÜZ YAZI
ORHAN BİRGİT
Ne Yapabiliriz?
Orhan Bursalı, dünkü yazısında “Seçmen kü-
tükleriyle ilgili ortaya çıkan sayısız, bir önceki kü-
tüklere göre 6 milyonluk fark, düzenbazlıkların as-
lında çok örgütlü bir şekilde gerçekleştirildiğini
gösteriyor” diyor ve 29 Mart seçimlerinin sonuç-
ları için yargısını “Bu iş bitmiştir, beyler bayanlar!..
Seçim meçim, bütün bunlar büyük bir palavra-
ya dönüşmek üzeredir!” diye açıklıyor.
Anlı şanlı muhalefet partilerimizin yanı sıra, si-
vil toplum örgütlerinin ve dahası medyamızın ses-
siz kaldığı bir büyük operasyonun adeta emar gö-
rüntülerini yansıtıyor Orhan Bursalı dünkü “Sa-
lı” yazısında.
Muhalefet, sadece 29 Mart yerel seçimlerinde
değil, ondan sonrakilerde de, AKP + Dinci Ce-
maat işbirliğini işbaşında tutmayı amaçlayan
operasyonun TBMM’de yasalaştırılmasına seyir-
ci kalmakla yetinmemiş, CHP Antalya Milletvekili
Atilla Emek, değişiklik yasasının tümü hakkında
son konuşmayı yapan tek üye olarak kürsüye çık-
mış ve övgüler düzmüş!
Medyamızın genç muhabirleri, ne yazık ki hâ-
lâ olup biteceklerin farkında olmadığı için, seçim
denen saygın kurumu, katakulli haline dönüştür-
meyi amaçlayan operasyonun mimarlarından
olan Adalet Bakanı Şahin’den bayram namazı çı-
kışında “hükümlülerin cezaevlerindeki seks so-
runlarının nasıl çözüleceğini” sormakla yetiniyor!
Yerel seçimlerde esecek fırtına için kaygılarını
belirten yazar sayısı iki elin parmaklarından çok
az. Özellikle iktidar medyası suskunluğunu sür-
dürmeyi adeta görev olarak bellemiş bir tutumun
içinde.
Göstermelik demokrasi değil...
Çünkü 298 sayılı yasada yapılan bu son deği-
şiklik ile demokrasinin olmazsa olmaz olarak bi-
linen özgür ve adil seçim kurumunun ırzına ge-
çileceğinin bilinci içinde değil toplumumuzun
çoğunluğu.
Ama bütün bu olumsuz görüntülerin, bu ülke-
de göstermelik demokrasi için değil; gerçek de-
mokrasinin yerleşmesi için kan, ter ve gözyaşı dök-
müş yurttaşları kötümserlik içinde bırakmasına ka-
yıtsız kalmayı haklı gösteren yanı da yok.
Bu nedenle, MHP Grup Başkanvekili ve İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın dün haber ajansların-
da yer bulan, ancak bayram gazetelerine yansı-
mayan açıklamasını, muhalefet partilerimizi bu-
luşturacak bir karşı girişim olarak değerlendire-
biliriz.
Gerekirse seçimi boykot etmek...
Oktay Vural, İzmir seçim kütüklerindeki yol-
suzlukları görmekle yetinmemiş, Kuşadası’nda ya-
şayan nüfusun neredeyse üçte ikisinin seçmen
olarak kütüklerde yer aldığını da saptamış. Gör-
düklerine dayanarak 29 Mart seçimlerinden ön-
ce yeni bir seçmen kütüğü oluşumu gerektiğini
söylüyor.
Yeni bir seçmen kütüğü oluşturmak için, 298 sa-
yılı Yasa’nın 33. maddesine anayasaya aykırı ola-
rak eklenilen hükümleri yok sayan bir yasa gere-
kiyor. MHP Grup Başkanvekilinin açıklamasında
yok ama, Oktay Vural sonuca ancak öyle bir de-
ğişiklik yapılarak ulaşılabileceğini bildiği için bay-
ram ertesi kendisinden, yine bir İzmir milletveki-
li olan CHP Grup Başkanvekili Kemal Anadol ile
birlikte gereken adımın atılacağını bekleyebilir mi-
yiz?
Öyle bir değişiklik yasası önerisi, iktidar parti-
sinin gerçek niyetlerini belirlemeyi de sağlayacaktır.
AKP, bu değişiklik karşısında yan çizecek olur-
sa, Orhan Bursalı, karamsarlık yargısında haklı çı-
kacaktır. O zaman da muhalefetin önünde 29
Mart seçimlerini boykot etmek seçeneği gün-
deme gelir. AB kapısında bekleyen AKP’nin
nasıl bir demokrasi kurguladığı da ortaya çıkar.
Çözüm için bir başka seçenek...
Bir başka çözüm seçeneğini, Eskişehir millet-
vekili Tayfun İçli ile paylaştım. DSP’li İçli, 298 sa-
yılı Yasa’da yapılan mahut değişikliğin seçmen kü-
tüklerinde yargı denetimi yerine yürütmenin gü-
cünü öne çıkardığı için Anayasa Mahkemesi’ne
başvurmanın yolunu açmaya çalıştığını söy-
lüyor.
O yolu ana muhalefet partisi ne yazık ki zama-
nında kullanmadı. Ama vatandaş olarak hepimi-
zin, o arada Eskişehir milletvekili İçli’nin de bu aşa-
mada yapabileceği bir şey var.
İçli, kütük yazımına şaibe damgasını vuran bu
değişiklik ile TÜİK’in belgeleri yok etmeye varan
yaptırımlarını idare mahkemesine götürmeye ha-
zırlandığını söylüyor. Ve mahkeme aşamasında 33.
maddenin bu son hali için anayasaya aykırılık sa-
vı ile Anayasa Mahkemesi’ne başvurma hakkını
sağlamaya çalışacağını da ekliyor.
Kurban Bayramı’nda kesilen kurbanlık koyun-
ların kasaplara boyunlarını uzatmasını benimse-
yen bir toplum değilsek hak arama gö-revini so-
nuna kadar yapmasını bilmeliyiz.
Düz bir çizgi halindeki ‘Mustafa’da Atatürk’ün emperyalizmle mücadelesinden hiç söz edilmiyor
Filmin ana fikri yok
- Mustafa bir belgesel film mi?
- Hayõr. Bir film bir mektuptan bir
parçaya, kahramanõn günlüğünden bir-
kaç satõra yer verdiği, bazõ belgesel
filmlerden yararlandõğõ için belgesel ol-
maz. Bunlar küçük küçük, sevimli, il-
ginç, hoş süsler. Gerçek bir belgesel
filmde ilke olarak yanlõş, çarpõtma,
gerçekleri sulandõrma bulunmaz. Ger-
çeklerle oynanmaz. Belgesel filmin
amacõ gerçeği, doğruyu anlatmak, bel-
gelemektir.
- Yanlış, çarpıtma, sulandırma var
mı Mustafa’da?
- Evet var. Olmasa 32. Gün progra-
mõnda söylemezdim, şimdi de bu yazõyõ
yazmazdõm. Sõrasõ geldikçe bilgi ve-
receğim.
- Belgesel değilse nasıl bir film?
- Bu film kendi söyleyişiyle bir Can
Dündar filmi. Diyor ki: “Bu benim
Atatürk’üm, bana ait bir Atatürk
yorumu. Bunun ‘gerçek Atatürk’e
daha yakın biri olduğunu belgelerle
kanıtlamaya çalışıyorum.” ( 9 Kasõm
günlü Hürriyet, Pazar eki, 8. sayfa)
- Kanıtlayabiliyor mu?
- Hayõr. Aşağõda örneklerle açõkla-
yacağõm. Can Dündar devam ediyor:
“Biri de çıkıp diyebilir ki, ‘Hayõr, Ata-
türk hiç böyle bir adam değildi. Yüz-
lerce kişiyle birlikte yaşadõ, asla yalnõz
kalmadõ.’ Tamam, eyvallah, belgele-
rini ortaya koysun, o da Atatürk fil-
mi yapsın. Biz de izleyelim ve tartı-
şalım.”
ONUN BUNUN DEĞİL
BİR TEK ATATÜRK VAR
- Allah Allah. Atatürk ve dönemi,
belgeselcilerin oyun parkı, yarış ala-
nı mı? Onun bunun Atatürk’ü olur
mu?
- Gerçekleri bilim ahlakõ ve anlayõ-
şõyla araştõrõp saptayanlar için başka
başka Atatürk olmaz. Maksatlõlar, ni-
yeti bozuklar, bilgisizler, gafiller, ap-
tallar, hainler Atatürk’ü kendilerine
göre anlatmaya çabalõyorlar. Bu nedenle
de başka başka Atatürkler var. Ama
bunlar gerçeklere aykõrõ, hayali, õs-
marlama, maksada göre üretilmiş ger-
çek dõşõ Atatürkler.
Doğrusu şudur: Doğumundan ölü-
müne kadar gittikçe büyüyen bir tane
Atatürk vardõr! Ötesi fasa fisodur.
Bir sanat filminde bazõ yorumlara,
farklõ yaklaşõmlara, özgün süslemele-
re yer verilebilir ama bu bir belgesel,
yani doğruyu, gerçeği yansõtmakla so-
rumlu bir film. Masal değil, hikâye de-
ğil, fantazi değil, hayal oyunu değil. Bir
lider ve ölen bir imparatorluk, doğan bir
devlet, bir diriliş süreci anlatõlacak. Böy-
le bir konu, yaratõcõlarõndan hem bir ta-
rihçi vicdanõ ve bilinci, hem bir sanat-
çõ saygõsõ ve duyarlõğõ hem de yemin-
li bir tanõğõn dürüstlüğünü ister. Mus-
tafa filminin birçok sahnesinde bu
özellikleri özlemle aradõm. Tarih ile
oyun olmaz, insanõn elinde patlar. He-
le hayatõ söz konusu olan kimse bir dev-
let kurucu, kurtarõcõ, önder, sahici bir
kahraman ise, bütün ekip için gerçeğe
bağlõlõk bir namus ve vefa borcu olur.
EKİBİ ATATÜRK’Ü
KAVRAYAMAMIŞ
- Ekipten kastınız nedir?
- Can Dündar “bu benim Ata-
türk’üm, benim yorumum” diyor, fil-
min bütün sorumluluğunu üzerine alõ-
yor ama bu noktada Can Dündar’õ
kendine karşõ savunmak gereğini du-
yuyorum. Şöyle ki: Bu film sadece bir
Can Dündar filmi değil. Çünkü Atatürk
ve dönemini (1881-1938) bütün bo-
yutlarõ, evreleri ile kavrayacak kadar ge-
niş ve ciddi bir araştõrma yapmak ve
belgelemek, kolay iş değildir. Bilen bi-
lir, bu iş uzun yõllar, sürekli bir çaba,
sağlõklõ bir bakõş açõsõ ve geniş bir kay-
nak birikimi ister, doğru olanla yanlõş
olanõ birbirinden ayõracak bir ölçüye sa-
hip olmayõ gerektirir. Neredeyse öm-
rümü bu konuya verdim, hâlâ durma-
dan çalõşõyor, araştõrõyor, bilgimi sõna-
maya, genişletmeye, eksiklerimi ta-
mamlamaya çabalõyorum.
Bu nedenle Can Dündar, haklõ olarak,
bir araştõrma ekibi kurmuş. Öyle sanõ-
yorum ki bu genç ekip Can’a, yeterli,
sağlõklõ malzeme getirmemiş. Biriki-
mini doğru, sağlam bilgilerle genişlet-
memiş.
Ekibin Atatürk kim, olay ne, iyi
kavradõğõnõ iddia etmek çok zor. Ata-
türk’e hayatõ ilginç ünlü biri gibi yak-
laşõyorlar. Atatürk’ün Türkiye, Müs-
lüman memleketler, sömürgeler ve
dünya için ne anlama geldiğinin sanõ-
rõm pek farkõnda değiller.
GÖZ BOYAMA
KAYNAKÇA OLMAZ
Bir küçük dokunuş: Filmin sonunda
yararlanõlan kaynaklar listesi var. Lis-
tede “Vahidettin, M. Kemal ve Mil-
li Mücadele” adlõ çalõşmama da yer ve-
rilmiş. Ama tek sayfasõnõn bile okun-
madõğõ belli. Okunsa, o yanlõşlar ve ek-
sikler filmde yer almazdõ. Göz boyama
kaynakça olmaz.
GERÇEK DANIŞMANLARI
OLSAYDI
Filmin danõşmanlarõ da, biriken mal-
zemeyi Can’õn doğru, tarihin akõşõna uy-
gun, düzeyli biçimde değerlendirmesi-
ne ve işlemesine yardõmcõ olmamõşlar.
Anladõğõm kadarõyla danõşmanlar da bu
iç içe geçmiş büyük dönemleri ve hele
Atatürk’ü pek az biliyorlar. Keşke da-
nõşmanlarõn da gerçek danõşmanlarõ ol-
saydõ. Nitekim Atatürk Araştõrma Mer-
kezi’nin eleştirilerini Can Dündar değil,
film ekibi yanõtlõyor. (Ntvmsnbc.com’un
Mustafa filmi ile ilgili bölümünde)
DESTEKLEYENLERİN DE
SORUMLULUĞU VAR
Özetle, bu film ‘Can Dündar ve eki-
binin’ filmi. Ekibi derken yalnõz araş-
tõrmacõlarõ, danõşmanlarõ değil, filmin ar-
kasõnda duran, filme destek veren ku-
rumlarõ da kastediyorum. Mustafa’yõ
destekleyen kurumlar herhalde senar-
yoyu okumuş, incelemiş, demek ki be-
ğenmiş, galalar yapõlarak yöneticilere,
geniş bir tanõtõmõn yardõmõyla halka,
özellikle öğrencilere izlettirilmesini
yararlõ görmüş, sorumluluğa katõlmõş ve
yardõm etmişler. (Turkcell’in senaryo-
yu dikkatle inceledikten sonra, bu fil-
mi desteklemeyi doğru bulmadõğõ an-
laşõlõyor. Can diyor ki: “Bu filmin
sponsoru Sabancı. Filmi bittikten
sonra izlediler. ‘Var mõsõnõz, yok mu-
sunuz?’ dedim. ‘Şurasõnõ beğenme-
dik’ deselerdi, filmi alıp çıkacak-
tım.” (Hürriyet, 10 Kasõm 2008) Yani
Sabancõlar filmin bitmiş halini gör-
müşler, beğenip onaylamõşlar.) Film-
deki yanlõşlarõn, çarpõtmalarõn, haksõz-
lõklarõn altõnda, destekleyen kurumlarõn
da imzalarõ bulunuyor! Bu kurumlar
yanlõşlarõ, çarpõtmalarõ, haksõz yargõla-
rõ benimseyip benimsemediklerini açõk-
lamalõ. Bazõ illerimizde milli eğitim
müdürlüklerinin de öğrencileri filmi iz-
lemeye zorladõklarõ yazõlõyor. Biraz dü-
şünen, bu zorlamanõn nedenini çakar.
Umarõm bu haber doğru değildir.
Yanlõş, çarpõtma, sulandõrma var
F
ilmin anlatõm sanatõ ba-
kõmõndan çok ciddi bir
eksikliği var: Filmde te-
ma (ana fikir ) yok. Tema, ku-
ral olarak, bir yargõ cümlesidir.
Eser temayõ kanõtlamak, anlat-
mak için var edilir. Tema bütün
esere yön verir, konuyu çerçe-
veler, anlatõmõ toparlar, sanat-
sal disiplin altõna alõr. Musta-
fa’da genel bir tema yok; de-
nilebilir ki her aşamada deği-
şen temalar, motifler var.
Omurgasõzlõğõn, dağõnõklõğõn, ek-
sikliklerin, iç çelişkilerin, konunun
gelişip ilerleyememesinin, final coş-
kusuna yürüyememesinin ana nedeni
bu.
Anlatõm sanatõ, kurallarõna uyma-
yanlarõ cezalandõrõr.
Film yaklaşõk 2 saat sürüyor. Dra-
matik çatõşma içermeyen, düz bir çiz-
gi halindeki bir filmin iki sa-
at ilgiyle izlenmesi zor-
dur. Oysa M. Kemal kar-
galarla, parasõzlõkla, ka-
ranlõkla, yalnõzlõkla de-
ğil; çok önemli, etkili, büyük güçlerle
çatõşmõştõr: İstibdat, emperyalizm, ko-
mitacõlõk, Alman subaylarõ, orta-
çağcõlõk, bağnazlõk, ilkellik, gericilik,
yoksulluk, bilgisizlik, teslimiyetçilik,
işbirlikçilik, hainlik, barbarlõk, Batõ
karşõsõnda duyulan aşağõlõk duygusu,
nankörlük vb. Hiçbir aşamada bu ça-
tõşmalar yer almõyor. Hele
emperyalizmden hiç söz
edilmiyor. Emperyalizm
yok sayõlarak yakõn ta-
rihimiz nasõl anlatõla-
bilir ve anlaşõlabilir?
Kimlerle
mücadele ettiğimizi anlatma-
dõkça, mücadelenin müthişliği,
zaferlerin büyük anlamõ nasõl an-
laşõlacak?
Nitekim anlaşõlmõyor.
ÇEKİM GÜZEL AMA KO-
NU BİR ÇİZGİ HALİNDE
Kõsacasõ, filmin konusu düm-
düz ilerleyen bir çizgi halinde.
Dramatik anlamda ne çatõşma
var, ne kõrõlma. Bunun sonucu
olarak merak da yok. Kural ola-
rak finale doğru gelişim yoğunlaşõr,
hõzlanõr ve yükselir. Bu filmde tersi
oluyor. Yükselmiyor, düşüyor ve
sonunda sürünüyor.
İkinci izleyişimde 200 kişilik sa-
londa 27 kişi vardõ. Kimse bõrakõp
gitmedi ama kõpõrtõlar, öksürükler,
mõsõr yemeler, fõsõldaşmalar ilginin
gevşekliğini belirtiyordu.
Çekimler güzel, bazõ yerlerde çok
güzel, kurgu ustaca, teknik olanak-
lar akõllõca kullanõlmõş. Yerli, yabancõ
arşivlerden yararlanõlarak etkili siyah-
beyaz otantik filmler, fotoğraflar
sağlanmõş. Bu önemli, değerli bir ba-
şarõdõr.
İkinci izleyişte beni müzik de dü-
şündürdü. Fazla Balkanlõ geldi.
Besteci, bir büyük imparatorluğun
acõ veren ölümünü, “yeni Türki-
ye’nin önsözü Çanakkale”yi,
yenilgiyi, işgalleri, Anadolu’yu,
Milli Mücadele mucizesini, o çõl-
gõnca yurtseverliği, yeni bir dev-
letin doğuşunu, kurtuluşu, ba-
ğõmsõzlõğõ, bir hayat hamlesi olan
çağdaşlaşma çabalarõnõ, yani dev-
rimleri, Anadolu aydõnlanmasõnõ,
bu emsalsiz destanõ nereden bilsin?
Aydõnlarõmõzõn çoğu bile bilmiyor.
Doğrusu Muammer Sun, Fazıl
Say, Çetin Işıközlü gibi değerli
bestecilerimizi aradõm.
SESLENDİRME
DÜZAYAK, TEKDÜZE
Filmin anlatõcõsõ Can Dündar.
Türkçesi temiz. Ama bu film dra-
matik anlatõm istiyor. Can bir ha-
ber spikeri gibi yorumsuz, heye-
cansõz anlatõyor. Hiç duygulan-
mõyor, Anadolu yanõp yõkõlõyorken
hiç acõmõyor, kõzmõyor. Zaferlere
hiç sevinmiyor, coşmuyor. Düz-
ayak, tekdüze bir seslendirme.
‘BİZİM
BESTECİLERİ
ARADIM’
‘Mustafa’ filminden bir sahne
S Ü R E C E K
‘Mustafa’ bir Can Dündar filmi; doğruyu, gerçeği anlatmak olan belgesele uymuyor
Faks: 0 216 302 82 08 obirgit@e-kolay.net
M. Kemal
kargalarla, parasız-
lıkla, karanlıkla,
yalnızlıkla değil; çok
önemli, etkili, büyük
güçlerle çatışmıştır.
ÇÜ’de şefkat
evi açıldı
ADANA
(Cumhuriyet Bürosu)
- Hastane bahçesinde
yaz aylarõnda sõcak, kõş
aylarõnda soğuk havada
bile açõkta kalmak
zorunda kalan, bu
nedenle sõk sõk gazete
ve TV’lere yansõyan
görüntülerle gündeme
gelen Çukurova
Üniversitesi Tõp
Fakültesi Balcalõ
Hastanesi bahçesinde
geçen aylarda yapõmõna
başlanan Kemal Aslan
Şefkat Evi, Vali İlhan
Atõş, Büyükşehir
Belediye Başkanõ Aytaç
Durak, ÇÜ Rektörü
Prof. Dr. Alper
Akõnoğlu, hastane
yetkili ve görevlileriyle
bazõ hasta ve hasta
yakõnlarõnõn katõldõğõ
törenle açõldõ. Açõlõşta
bir konuşma yapan Vali
Atõş, 25 yataklõ şefkat
evinin, hasta
yakõnlarõnõn büyük bir
ihtiyacõnõ gidereceğini
söyledi, “Zaman zaman
gazete ve TV’lerde yer
alan görüntüleri dilerim
artõk görmeyiz. Bunlar
Adanamõza yakõşmayan
görüntülerdi” dedi.
‘Tarımsal
ilaçlara dikkat!’
İZMİR
(Cumhuriyet Ege
Bürosu) - İzmir Ticaret
Borsasõ Yönetim Kurulu
Başkanõ Aydõn Kesen,
üreticilere yönelik,
tarõmsal ilaç
kullanõmõyla ilgili ulusal
bir eğitim programõ
düzenlenmesi
gerektiğini söyledi.
Tarõmsal üretimin
birincil amacõnõn, ülke
insanõnõn sağlõklõ ve
güvenli bir şekilde
beslenmesini sağlamak
olduğunu vurgulayan
Kesen, “Öncelikli olarak
üreticilerimizin ilaç
kullanõmõna denetim
getirmek, kontrollü
üretimi gerçekleştirmek
gerekmektedir. Bu
amaçla, ilgili kamu
kurumlarõ, üniversiteler
ve sektör kuruluşlarõyla
ulusal bir eğitim
faaliyeti
gerçekleştirilmelidir”
dedi.
Hacılar yarın
dönüyor
MEKKE (AA) -
Kurban Bayramõ’nõn ilk
günü gerçekleştirilen
şeytan taşlama (akabe
cemresi) ve kurban
kesiminin adõndan, tõraş
olup ihramdan çõkan
hacõlar bir yandan da
Kâbe’yi tavaflarõnõ
sürdürüyor. Dünden
itibaren bayram sonuna
kadar küçükten
başlanarak üç şeytan
simgesini taşlamaya
başlayan hacõlar, ziyaret
ve veda tavafõ da
yapacak. Şeytan taşlama
ve tavaflarõnõ
tamamlayan hacõlarsa
dönüş hazõrlõğõna
başlayacak. Türk hacõ
kafilelerinden dönüş
yapacak ilk kafilenin 11
Aralõk Perşembe günü
Cidde’den İstanbul’a
hareket edeceği
öğrenildi.
Eşinin böbreğiyle
hayat buldu
ANTALYA (AA)
- Konya’nõn Ilgõn
ilçesinde çocukluk
aşklarõnõ 45 yõl önce
evliliğe dönüştüren 3
çocuk ve 4 torun sahibi
Pembe ve Kemal Filik
çifti, yarõm asra
dayanan bağlõlõklarõnõ
organ nakliyle
pekiştirdi. Prof. Dr.
Alper Demirbaş ve
ekibinin,
gerçekleştirdikleri
ameliyatla 65 yaşõndaki
Kemal Filik’in böbreği,
10 yõldõr böbrek
yetmezliği nedeniyle
tedavi gören 70
yaşõndaki eşi Pembe
Filik’e nakledildi.
Pekmez toza dönüştürüldü
İZMİR (AA) - Ege Üniversitesi (EÜ)
Mühendislik Fakültesi Gõda Mühendisliği
Bölümü’nde yaklaşõk 1 yõldõr yürütülen
çalõşmalar sonucunda pekmez toz hale
dönüştürüldü. Bugüne kadar yalnõzca sõvõ
halde tüketilen pekmezin, toz formuyla
tüketim alanlarõ genişletilerek, katkõ
maddesi gibi kullanõmõnõn da önünün
açõlmasõ hedefleniyor. EÜ Mühendislik
Fakültesi Gõda Mühendisliği Bölümü Gõda
Teknolojisi Anabilim Dalõ Başkanõ Prof.
Dr. Şebnem Tavman, bölümün yüksek
lisans öğrencileri Alev Gülten ve Züleyha
Akkaya’nõn tezleri kapsamõnda pekmezi
değişik oranlarda nişasta ve suyla çözelti
haline getirdiklerini, bu çözeltiyi yaklaşõk
150-160 derecede kurutarak pekmezi toza
dönüştürdüklerini belirtti. Tavman, bu
işlemler sõrasõnda pekmezin içeriğinin
korunmasõna dikkat ettiklerini vurguladõ.