28 Aralık 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 10 ARALIK 2008 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA DİZİ 7 DÜZ YAZI ORHAN BİRGİT Ne Yapabiliriz? Orhan Bursalı, dünkü yazısında “Seçmen kü- tükleriyle ilgili ortaya çıkan sayısız, bir önceki kü- tüklere göre 6 milyonluk fark, düzenbazlıkların as- lında çok örgütlü bir şekilde gerçekleştirildiğini gösteriyor” diyor ve 29 Mart seçimlerinin sonuç- ları için yargısını “Bu iş bitmiştir, beyler bayanlar!.. Seçim meçim, bütün bunlar büyük bir palavra- ya dönüşmek üzeredir!” diye açıklıyor. Anlı şanlı muhalefet partilerimizin yanı sıra, si- vil toplum örgütlerinin ve dahası medyamızın ses- siz kaldığı bir büyük operasyonun adeta emar gö- rüntülerini yansıtıyor Orhan Bursalı dünkü “Sa- lı” yazısında. Muhalefet, sadece 29 Mart yerel seçimlerinde değil, ondan sonrakilerde de, AKP + Dinci Ce- maat işbirliğini işbaşında tutmayı amaçlayan operasyonun TBMM’de yasalaştırılmasına seyir- ci kalmakla yetinmemiş, CHP Antalya Milletvekili Atilla Emek, değişiklik yasasının tümü hakkında son konuşmayı yapan tek üye olarak kürsüye çık- mış ve övgüler düzmüş! Medyamızın genç muhabirleri, ne yazık ki hâ- lâ olup biteceklerin farkında olmadığı için, seçim denen saygın kurumu, katakulli haline dönüştür- meyi amaçlayan operasyonun mimarlarından olan Adalet Bakanı Şahin’den bayram namazı çı- kışında “hükümlülerin cezaevlerindeki seks so- runlarının nasıl çözüleceğini” sormakla yetiniyor! Yerel seçimlerde esecek fırtına için kaygılarını belirten yazar sayısı iki elin parmaklarından çok az. Özellikle iktidar medyası suskunluğunu sür- dürmeyi adeta görev olarak bellemiş bir tutumun içinde. Göstermelik demokrasi değil... Çünkü 298 sayılı yasada yapılan bu son deği- şiklik ile demokrasinin olmazsa olmaz olarak bi- linen özgür ve adil seçim kurumunun ırzına ge- çileceğinin bilinci içinde değil toplumumuzun çoğunluğu. Ama bütün bu olumsuz görüntülerin, bu ülke- de göstermelik demokrasi için değil; gerçek de- mokrasinin yerleşmesi için kan, ter ve gözyaşı dök- müş yurttaşları kötümserlik içinde bırakmasına ka- yıtsız kalmayı haklı gösteren yanı da yok. Bu nedenle, MHP Grup Başkanvekili ve İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın dün haber ajansların- da yer bulan, ancak bayram gazetelerine yansı- mayan açıklamasını, muhalefet partilerimizi bu- luşturacak bir karşı girişim olarak değerlendire- biliriz. Gerekirse seçimi boykot etmek... Oktay Vural, İzmir seçim kütüklerindeki yol- suzlukları görmekle yetinmemiş, Kuşadası’nda ya- şayan nüfusun neredeyse üçte ikisinin seçmen olarak kütüklerde yer aldığını da saptamış. Gör- düklerine dayanarak 29 Mart seçimlerinden ön- ce yeni bir seçmen kütüğü oluşumu gerektiğini söylüyor. Yeni bir seçmen kütüğü oluşturmak için, 298 sa- yılı Yasa’nın 33. maddesine anayasaya aykırı ola- rak eklenilen hükümleri yok sayan bir yasa gere- kiyor. MHP Grup Başkanvekilinin açıklamasında yok ama, Oktay Vural sonuca ancak öyle bir de- ğişiklik yapılarak ulaşılabileceğini bildiği için bay- ram ertesi kendisinden, yine bir İzmir milletveki- li olan CHP Grup Başkanvekili Kemal Anadol ile birlikte gereken adımın atılacağını bekleyebilir mi- yiz? Öyle bir değişiklik yasası önerisi, iktidar parti- sinin gerçek niyetlerini belirlemeyi de sağlayacaktır. AKP, bu değişiklik karşısında yan çizecek olur- sa, Orhan Bursalı, karamsarlık yargısında haklı çı- kacaktır. O zaman da muhalefetin önünde 29 Mart seçimlerini boykot etmek seçeneği gün- deme gelir. AB kapısında bekleyen AKP’nin nasıl bir demokrasi kurguladığı da ortaya çıkar. Çözüm için bir başka seçenek... Bir başka çözüm seçeneğini, Eskişehir millet- vekili Tayfun İçli ile paylaştım. DSP’li İçli, 298 sa- yılı Yasa’da yapılan mahut değişikliğin seçmen kü- tüklerinde yargı denetimi yerine yürütmenin gü- cünü öne çıkardığı için Anayasa Mahkemesi’ne başvurmanın yolunu açmaya çalıştığını söy- lüyor. O yolu ana muhalefet partisi ne yazık ki zama- nında kullanmadı. Ama vatandaş olarak hepimi- zin, o arada Eskişehir milletvekili İçli’nin de bu aşa- mada yapabileceği bir şey var. İçli, kütük yazımına şaibe damgasını vuran bu değişiklik ile TÜİK’in belgeleri yok etmeye varan yaptırımlarını idare mahkemesine götürmeye ha- zırlandığını söylüyor. Ve mahkeme aşamasında 33. maddenin bu son hali için anayasaya aykırılık sa- vı ile Anayasa Mahkemesi’ne başvurma hakkını sağlamaya çalışacağını da ekliyor. Kurban Bayramı’nda kesilen kurbanlık koyun- ların kasaplara boyunlarını uzatmasını benimse- yen bir toplum değilsek hak arama gö-revini so- nuna kadar yapmasını bilmeliyiz. Düz bir çizgi halindeki ‘Mustafa’da Atatürk’ün emperyalizmle mücadelesinden hiç söz edilmiyor Filmin ana fikri yok - Mustafa bir belgesel film mi? - Hayõr. Bir film bir mektuptan bir parçaya, kahramanõn günlüğünden bir- kaç satõra yer verdiği, bazõ belgesel filmlerden yararlandõğõ için belgesel ol- maz. Bunlar küçük küçük, sevimli, il- ginç, hoş süsler. Gerçek bir belgesel filmde ilke olarak yanlõş, çarpõtma, gerçekleri sulandõrma bulunmaz. Ger- çeklerle oynanmaz. Belgesel filmin amacõ gerçeği, doğruyu anlatmak, bel- gelemektir. - Yanlış, çarpıtma, sulandırma var mı Mustafa’da? - Evet var. Olmasa 32. Gün progra- mõnda söylemezdim, şimdi de bu yazõyõ yazmazdõm. Sõrasõ geldikçe bilgi ve- receğim. - Belgesel değilse nasıl bir film? - Bu film kendi söyleyişiyle bir Can Dündar filmi. Diyor ki: “Bu benim Atatürk’üm, bana ait bir Atatürk yorumu. Bunun ‘gerçek Atatürk’e daha yakın biri olduğunu belgelerle kanıtlamaya çalışıyorum.” ( 9 Kasõm günlü Hürriyet, Pazar eki, 8. sayfa) - Kanıtlayabiliyor mu? - Hayõr. Aşağõda örneklerle açõkla- yacağõm. Can Dündar devam ediyor: “Biri de çıkıp diyebilir ki, ‘Hayõr, Ata- türk hiç böyle bir adam değildi. Yüz- lerce kişiyle birlikte yaşadõ, asla yalnõz kalmadõ.’ Tamam, eyvallah, belgele- rini ortaya koysun, o da Atatürk fil- mi yapsın. Biz de izleyelim ve tartı- şalım.” ONUN BUNUN DEĞİL BİR TEK ATATÜRK VAR - Allah Allah. Atatürk ve dönemi, belgeselcilerin oyun parkı, yarış ala- nı mı? Onun bunun Atatürk’ü olur mu? - Gerçekleri bilim ahlakõ ve anlayõ- şõyla araştõrõp saptayanlar için başka başka Atatürk olmaz. Maksatlõlar, ni- yeti bozuklar, bilgisizler, gafiller, ap- tallar, hainler Atatürk’ü kendilerine göre anlatmaya çabalõyorlar. Bu nedenle de başka başka Atatürkler var. Ama bunlar gerçeklere aykõrõ, hayali, õs- marlama, maksada göre üretilmiş ger- çek dõşõ Atatürkler. Doğrusu şudur: Doğumundan ölü- müne kadar gittikçe büyüyen bir tane Atatürk vardõr! Ötesi fasa fisodur. Bir sanat filminde bazõ yorumlara, farklõ yaklaşõmlara, özgün süslemele- re yer verilebilir ama bu bir belgesel, yani doğruyu, gerçeği yansõtmakla so- rumlu bir film. Masal değil, hikâye de- ğil, fantazi değil, hayal oyunu değil. Bir lider ve ölen bir imparatorluk, doğan bir devlet, bir diriliş süreci anlatõlacak. Böy- le bir konu, yaratõcõlarõndan hem bir ta- rihçi vicdanõ ve bilinci, hem bir sanat- çõ saygõsõ ve duyarlõğõ hem de yemin- li bir tanõğõn dürüstlüğünü ister. Mus- tafa filminin birçok sahnesinde bu özellikleri özlemle aradõm. Tarih ile oyun olmaz, insanõn elinde patlar. He- le hayatõ söz konusu olan kimse bir dev- let kurucu, kurtarõcõ, önder, sahici bir kahraman ise, bütün ekip için gerçeğe bağlõlõk bir namus ve vefa borcu olur. EKİBİ ATATÜRK’Ü KAVRAYAMAMIŞ - Ekipten kastınız nedir? - Can Dündar “bu benim Ata- türk’üm, benim yorumum” diyor, fil- min bütün sorumluluğunu üzerine alõ- yor ama bu noktada Can Dündar’õ kendine karşõ savunmak gereğini du- yuyorum. Şöyle ki: Bu film sadece bir Can Dündar filmi değil. Çünkü Atatürk ve dönemini (1881-1938) bütün bo- yutlarõ, evreleri ile kavrayacak kadar ge- niş ve ciddi bir araştõrma yapmak ve belgelemek, kolay iş değildir. Bilen bi- lir, bu iş uzun yõllar, sürekli bir çaba, sağlõklõ bir bakõş açõsõ ve geniş bir kay- nak birikimi ister, doğru olanla yanlõş olanõ birbirinden ayõracak bir ölçüye sa- hip olmayõ gerektirir. Neredeyse öm- rümü bu konuya verdim, hâlâ durma- dan çalõşõyor, araştõrõyor, bilgimi sõna- maya, genişletmeye, eksiklerimi ta- mamlamaya çabalõyorum. Bu nedenle Can Dündar, haklõ olarak, bir araştõrma ekibi kurmuş. Öyle sanõ- yorum ki bu genç ekip Can’a, yeterli, sağlõklõ malzeme getirmemiş. Biriki- mini doğru, sağlam bilgilerle genişlet- memiş. Ekibin Atatürk kim, olay ne, iyi kavradõğõnõ iddia etmek çok zor. Ata- türk’e hayatõ ilginç ünlü biri gibi yak- laşõyorlar. Atatürk’ün Türkiye, Müs- lüman memleketler, sömürgeler ve dünya için ne anlama geldiğinin sanõ- rõm pek farkõnda değiller. GÖZ BOYAMA KAYNAKÇA OLMAZ Bir küçük dokunuş: Filmin sonunda yararlanõlan kaynaklar listesi var. Lis- tede “Vahidettin, M. Kemal ve Mil- li Mücadele” adlõ çalõşmama da yer ve- rilmiş. Ama tek sayfasõnõn bile okun- madõğõ belli. Okunsa, o yanlõşlar ve ek- sikler filmde yer almazdõ. Göz boyama kaynakça olmaz. GERÇEK DANIŞMANLARI OLSAYDI Filmin danõşmanlarõ da, biriken mal- zemeyi Can’õn doğru, tarihin akõşõna uy- gun, düzeyli biçimde değerlendirmesi- ne ve işlemesine yardõmcõ olmamõşlar. Anladõğõm kadarõyla danõşmanlar da bu iç içe geçmiş büyük dönemleri ve hele Atatürk’ü pek az biliyorlar. Keşke da- nõşmanlarõn da gerçek danõşmanlarõ ol- saydõ. Nitekim Atatürk Araştõrma Mer- kezi’nin eleştirilerini Can Dündar değil, film ekibi yanõtlõyor. (Ntvmsnbc.com’un Mustafa filmi ile ilgili bölümünde) DESTEKLEYENLERİN DE SORUMLULUĞU VAR Özetle, bu film ‘Can Dündar ve eki- binin’ filmi. Ekibi derken yalnõz araş- tõrmacõlarõ, danõşmanlarõ değil, filmin ar- kasõnda duran, filme destek veren ku- rumlarõ da kastediyorum. Mustafa’yõ destekleyen kurumlar herhalde senar- yoyu okumuş, incelemiş, demek ki be- ğenmiş, galalar yapõlarak yöneticilere, geniş bir tanõtõmõn yardõmõyla halka, özellikle öğrencilere izlettirilmesini yararlõ görmüş, sorumluluğa katõlmõş ve yardõm etmişler. (Turkcell’in senaryo- yu dikkatle inceledikten sonra, bu fil- mi desteklemeyi doğru bulmadõğõ an- laşõlõyor. Can diyor ki: “Bu filmin sponsoru Sabancı. Filmi bittikten sonra izlediler. ‘Var mõsõnõz, yok mu- sunuz?’ dedim. ‘Şurasõnõ beğenme- dik’ deselerdi, filmi alıp çıkacak- tım.” (Hürriyet, 10 Kasõm 2008) Yani Sabancõlar filmin bitmiş halini gör- müşler, beğenip onaylamõşlar.) Film- deki yanlõşlarõn, çarpõtmalarõn, haksõz- lõklarõn altõnda, destekleyen kurumlarõn da imzalarõ bulunuyor! Bu kurumlar yanlõşlarõ, çarpõtmalarõ, haksõz yargõla- rõ benimseyip benimsemediklerini açõk- lamalõ. Bazõ illerimizde milli eğitim müdürlüklerinin de öğrencileri filmi iz- lemeye zorladõklarõ yazõlõyor. Biraz dü- şünen, bu zorlamanõn nedenini çakar. Umarõm bu haber doğru değildir. Yanlõş, çarpõtma, sulandõrma var F ilmin anlatõm sanatõ ba- kõmõndan çok ciddi bir eksikliği var: Filmde te- ma (ana fikir ) yok. Tema, ku- ral olarak, bir yargõ cümlesidir. Eser temayõ kanõtlamak, anlat- mak için var edilir. Tema bütün esere yön verir, konuyu çerçe- veler, anlatõmõ toparlar, sanat- sal disiplin altõna alõr. Musta- fa’da genel bir tema yok; de- nilebilir ki her aşamada deği- şen temalar, motifler var. Omurgasõzlõğõn, dağõnõklõğõn, ek- sikliklerin, iç çelişkilerin, konunun gelişip ilerleyememesinin, final coş- kusuna yürüyememesinin ana nedeni bu. Anlatõm sanatõ, kurallarõna uyma- yanlarõ cezalandõrõr. Film yaklaşõk 2 saat sürüyor. Dra- matik çatõşma içermeyen, düz bir çiz- gi halindeki bir filmin iki sa- at ilgiyle izlenmesi zor- dur. Oysa M. Kemal kar- galarla, parasõzlõkla, ka- ranlõkla, yalnõzlõkla de- ğil; çok önemli, etkili, büyük güçlerle çatõşmõştõr: İstibdat, emperyalizm, ko- mitacõlõk, Alman subaylarõ, orta- çağcõlõk, bağnazlõk, ilkellik, gericilik, yoksulluk, bilgisizlik, teslimiyetçilik, işbirlikçilik, hainlik, barbarlõk, Batõ karşõsõnda duyulan aşağõlõk duygusu, nankörlük vb. Hiçbir aşamada bu ça- tõşmalar yer almõyor. Hele emperyalizmden hiç söz edilmiyor. Emperyalizm yok sayõlarak yakõn ta- rihimiz nasõl anlatõla- bilir ve anlaşõlabilir? Kimlerle mücadele ettiğimizi anlatma- dõkça, mücadelenin müthişliği, zaferlerin büyük anlamõ nasõl an- laşõlacak? Nitekim anlaşõlmõyor. ÇEKİM GÜZEL AMA KO- NU BİR ÇİZGİ HALİNDE Kõsacasõ, filmin konusu düm- düz ilerleyen bir çizgi halinde. Dramatik anlamda ne çatõşma var, ne kõrõlma. Bunun sonucu olarak merak da yok. Kural ola- rak finale doğru gelişim yoğunlaşõr, hõzlanõr ve yükselir. Bu filmde tersi oluyor. Yükselmiyor, düşüyor ve sonunda sürünüyor. İkinci izleyişimde 200 kişilik sa- londa 27 kişi vardõ. Kimse bõrakõp gitmedi ama kõpõrtõlar, öksürükler, mõsõr yemeler, fõsõldaşmalar ilginin gevşekliğini belirtiyordu. Çekimler güzel, bazõ yerlerde çok güzel, kurgu ustaca, teknik olanak- lar akõllõca kullanõlmõş. Yerli, yabancõ arşivlerden yararlanõlarak etkili siyah- beyaz otantik filmler, fotoğraflar sağlanmõş. Bu önemli, değerli bir ba- şarõdõr. İkinci izleyişte beni müzik de dü- şündürdü. Fazla Balkanlõ geldi. Besteci, bir büyük imparatorluğun acõ veren ölümünü, “yeni Türki- ye’nin önsözü Çanakkale”yi, yenilgiyi, işgalleri, Anadolu’yu, Milli Mücadele mucizesini, o çõl- gõnca yurtseverliği, yeni bir dev- letin doğuşunu, kurtuluşu, ba- ğõmsõzlõğõ, bir hayat hamlesi olan çağdaşlaşma çabalarõnõ, yani dev- rimleri, Anadolu aydõnlanmasõnõ, bu emsalsiz destanõ nereden bilsin? Aydõnlarõmõzõn çoğu bile bilmiyor. Doğrusu Muammer Sun, Fazıl Say, Çetin Işıközlü gibi değerli bestecilerimizi aradõm. SESLENDİRME DÜZAYAK, TEKDÜZE Filmin anlatõcõsõ Can Dündar. Türkçesi temiz. Ama bu film dra- matik anlatõm istiyor. Can bir ha- ber spikeri gibi yorumsuz, heye- cansõz anlatõyor. Hiç duygulan- mõyor, Anadolu yanõp yõkõlõyorken hiç acõmõyor, kõzmõyor. Zaferlere hiç sevinmiyor, coşmuyor. Düz- ayak, tekdüze bir seslendirme. ‘BİZİM BESTECİLERİ ARADIM’ ‘Mustafa’ filminden bir sahne S Ü R E C E K ‘Mustafa’ bir Can Dündar filmi; doğruyu, gerçeği anlatmak olan belgesele uymuyor Faks: 0 216 302 82 08 obirgit@e-kolay.net M. Kemal kargalarla, parasız- lıkla, karanlıkla, yalnızlıkla değil; çok önemli, etkili, büyük güçlerle çatışmıştır. ÇÜ’de şefkat evi açıldı ADANA (Cumhuriyet Bürosu) - Hastane bahçesinde yaz aylarõnda sõcak, kõş aylarõnda soğuk havada bile açõkta kalmak zorunda kalan, bu nedenle sõk sõk gazete ve TV’lere yansõyan görüntülerle gündeme gelen Çukurova Üniversitesi Tõp Fakültesi Balcalõ Hastanesi bahçesinde geçen aylarda yapõmõna başlanan Kemal Aslan Şefkat Evi, Vali İlhan Atõş, Büyükşehir Belediye Başkanõ Aytaç Durak, ÇÜ Rektörü Prof. Dr. Alper Akõnoğlu, hastane yetkili ve görevlileriyle bazõ hasta ve hasta yakõnlarõnõn katõldõğõ törenle açõldõ. Açõlõşta bir konuşma yapan Vali Atõş, 25 yataklõ şefkat evinin, hasta yakõnlarõnõn büyük bir ihtiyacõnõ gidereceğini söyledi, “Zaman zaman gazete ve TV’lerde yer alan görüntüleri dilerim artõk görmeyiz. Bunlar Adanamõza yakõşmayan görüntülerdi” dedi. ‘Tarımsal ilaçlara dikkat!’ İZMİR (Cumhuriyet Ege Bürosu) - İzmir Ticaret Borsasõ Yönetim Kurulu Başkanõ Aydõn Kesen, üreticilere yönelik, tarõmsal ilaç kullanõmõyla ilgili ulusal bir eğitim programõ düzenlenmesi gerektiğini söyledi. Tarõmsal üretimin birincil amacõnõn, ülke insanõnõn sağlõklõ ve güvenli bir şekilde beslenmesini sağlamak olduğunu vurgulayan Kesen, “Öncelikli olarak üreticilerimizin ilaç kullanõmõna denetim getirmek, kontrollü üretimi gerçekleştirmek gerekmektedir. Bu amaçla, ilgili kamu kurumlarõ, üniversiteler ve sektör kuruluşlarõyla ulusal bir eğitim faaliyeti gerçekleştirilmelidir” dedi. Hacılar yarın dönüyor MEKKE (AA) - Kurban Bayramõ’nõn ilk günü gerçekleştirilen şeytan taşlama (akabe cemresi) ve kurban kesiminin adõndan, tõraş olup ihramdan çõkan hacõlar bir yandan da Kâbe’yi tavaflarõnõ sürdürüyor. Dünden itibaren bayram sonuna kadar küçükten başlanarak üç şeytan simgesini taşlamaya başlayan hacõlar, ziyaret ve veda tavafõ da yapacak. Şeytan taşlama ve tavaflarõnõ tamamlayan hacõlarsa dönüş hazõrlõğõna başlayacak. Türk hacõ kafilelerinden dönüş yapacak ilk kafilenin 11 Aralõk Perşembe günü Cidde’den İstanbul’a hareket edeceği öğrenildi. Eşinin böbreğiyle hayat buldu ANTALYA (AA) - Konya’nõn Ilgõn ilçesinde çocukluk aşklarõnõ 45 yõl önce evliliğe dönüştüren 3 çocuk ve 4 torun sahibi Pembe ve Kemal Filik çifti, yarõm asra dayanan bağlõlõklarõnõ organ nakliyle pekiştirdi. Prof. Dr. Alper Demirbaş ve ekibinin, gerçekleştirdikleri ameliyatla 65 yaşõndaki Kemal Filik’in böbreği, 10 yõldõr böbrek yetmezliği nedeniyle tedavi gören 70 yaşõndaki eşi Pembe Filik’e nakledildi. Pekmez toza dönüştürüldü İZMİR (AA) - Ege Üniversitesi (EÜ) Mühendislik Fakültesi Gõda Mühendisliği Bölümü’nde yaklaşõk 1 yõldõr yürütülen çalõşmalar sonucunda pekmez toz hale dönüştürüldü. Bugüne kadar yalnõzca sõvõ halde tüketilen pekmezin, toz formuyla tüketim alanlarõ genişletilerek, katkõ maddesi gibi kullanõmõnõn da önünün açõlmasõ hedefleniyor. EÜ Mühendislik Fakültesi Gõda Mühendisliği Bölümü Gõda Teknolojisi Anabilim Dalõ Başkanõ Prof. Dr. Şebnem Tavman, bölümün yüksek lisans öğrencileri Alev Gülten ve Züleyha Akkaya’nõn tezleri kapsamõnda pekmezi değişik oranlarda nişasta ve suyla çözelti haline getirdiklerini, bu çözeltiyi yaklaşõk 150-160 derecede kurutarak pekmezi toza dönüştürdüklerini belirtti. Tavman, bu işlemler sõrasõnda pekmezin içeriğinin korunmasõna dikkat ettiklerini vurguladõ.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle