04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 23 EKİM 2008 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA DİZİ 9 S oğuk Savaş’õn sona ermesi, giderek Sov- yetler Birliği’nin çö- küşü, Birleşik Devletler’i, bloklar arasõndaki dengeye bağlõ baskõlardan kurtarõr: Artõk Amerika’nõn, tek ev- rensel güç olarak, dünyanõn himayesi görevini yerine ge- tirmesinin yolu açõlmõş olur. Ne var ki bu görev, içer- de ve dõşarda, ik- tisadî ve siyasal bir canlõlõğõn yeniden kaza- nõlmasõna bağlõdõr. Bunun için, Birleşik Devletler’e bir on yõl yetmiştir. Askerî başarõlara, diploma- tik zaferler eklenir: Onlara, petrollere el koymak üzere, Irak’a müdahale edip birkaç yõl içinde, bir milleti yok etmek gibi cinayetleri de ek- lemeli. Birleşik Devletler’in ekonomik ege- menliği bir gerçektir; ve onun eşsiz bir ma- lî ve teknolojik temeli de vardõr. Buradan kalkarak, kendisine uygun olacak bir ye- ni dünya düzeni yerleştirmeye gider. Bu- nun zorunlu sonucu, öteki ülkelerin eko- nomilerinin de liberalleşmesidir; bu an- lamda, dünyanõn geri kalanõna “ödev”ler dağõtabilecektir. Böylece, “liberalizm” ve “küreselleşme” iç içedir. Her ikisinde de, Birleşik Devletler, başta gelen oyuncu ve asõl yararlanan durumundadõr. Gelişmeler, yeni bir dünya için - ister is- temez - sorulara da yol açõyor: Küresel- leşme kavramõ, gitgide dünya çapõnda bir ekonomiyle bütünleşmeye götüren, mal- larõn ve hizmetlerin mübadelesi ile ser- maye ve emek akõşõndaki gelişmeyi be- lirtse de kapitalist ekonominin dünya ça- põnda genişlemesi söz konusudur. Geliş- menin kültür alanõna bir yansõmasõ olarak “internet” de, günümüzde, bir kültür küreselleşmesi değil, kültürel bir örneklik, bir Batõlõlaşma, dahasõ bir “Amerikan- laşma” olmakta. Böylece, egemen güç, ya- ni Birleşik Devletler, küreselleşme diliy- le, bir başka deyişle İngilizceyle, evren- sel deriği birtakõm değerleri dayatmõş oluyor. O değerler de şunlar: Demokrasi, bi- reysel irade, mülkiyet; “ideolojilerin so- na erdiği”nde õsrar da onlara dahil! Sonuç olarak, ortaya çõkan yeni dünya, Amerika Birleşik Devletleri’nin egemen- liğinde, deyim yerindeyse “tek boyutlu” bir dünyadõr: İktisadî, teknik, siyasal, hatta askeri yönlenişleri Birleşik Devlet- ler’ce çizilen “Yeni Dünya Düzeni”nin dayattõğõ iş bölümüne uymalarõ istenir ül- kelerden; “ulusal devlet” tarihsel miadõ- nõ doldurmuştur, ideolojiler de sona er- miştir, hatta “tarihin sonu”dur denir. Denir ama, onlara karşõ söylenecekler de var... 90’lõ yõllarõn başõnda, bulunmaz Hint kumaşõymõş gibi göklere çõkarõlan Fu- kuyama adlõ bir Amerikalõ, “Tarihin so- nu geldi; dünya, liberalizmin tek ideo- loji olarak egemen oluşu sayesinde son- suz bir mutluluk çağına girmiştir” yol- lu bir şeyler yazõnca, Fransõz yazar Ala- in Minc de, dayanamayõp Yeni Ortaçağ adlõ bir kitap kaleme almõştõ ve orada özet- le şunlarõ söylüyordu: “Tam tersine, ba- şı boş ekonomilerin, düzensizliğin, yol- suzluğun, mafyaların, din ve mezhep kavgalarıyla etnik boğuşmaların yay- gınlaştığı yeni bir Ortaçağ’a giriyo- ruz”. Gelişmeler, Alain Minc’ı haklı çı- karmıştır. İşin üzücü yanõ, Samuel Hunting- ton’un 90’lõ yõllarda yayõmlanan Uygar- lıklar Çatışması ve Dünya Düzeninin Yeniden Oluşması adlõ kitabõnda yaptõ- ğõ gibi, tarih felsefesi havalarõyla ortaya çõ- kan, geçmişi olduğu kadar geleceği de bir “dinler çatışması”, özellikle de bir “Hi- lal-Haç çatışması” olarak düşünen kõş- kõrtõcõ kalemler görülüyor. Şu olgunun da altõ çizilmelidir: Kapitalist devletin, 1917 Devrimi’nin ar- kasõndan, kendi halkõna, özellikle de ça- lõşan sõnõflara, dikkatlerin başka yönlere çevrilmemesi amacõyla bir ödün olarak verdiği iktisadî-sosyal haklar, daha da ge- nel olarak “sosyal devlet” anlayõşõ, sos- yalist rüzgârlarõn dinmesiyle gerilemekte, “küreselleşme”nin, “özelleştirme pro- pagandası”nõn etkisinde kalarak devlet küçülmekte, sonuç olarak eğitimden sağ- lõğa kadar en yaşamsal alanlar denetimden sõyrõlõp - liberalizmin erdemleri adõna! - özel çõkarlara terk edilmektedir. Öte yandan, Üçüncü Dünya ülkeleri için, koşullarõn daha da insafsõzlaştõğõ bir or- tamda, devletin öncülük edeceği akõllõ us- lu bir planlamanõn öncülüğünde kalkõn- maktan başka çare yoktur. “Miadı” dol- duğu söylenen “Ulus-Devlet”, onlara bu bakõmdan da gereklidir. Milletlerarasõ camiada da “Ulus-Devlet”lerden korkmak için bir neden de yoktur. Son olarak şunu da soralõm: Liberalizme mahkûm muyuz? Amerikan hegemonyasõ ve küreselleşme Liberalizme mahkûm muyuz? B ilindiği gibi, liberalizm deyince, “bi- reye, onun özgürlüğüne ve kamu yararına sonuçlanacağı için bireysel etkinliklerde özgürlüğe ayrıcalık tanıyan” bir iktisadi kuram anlaşõlõyor. Madalyonun bir de öteki yüzü var: Bireylerin bu iktisadi ser- bestliği gün gelip tehlikeye düşmesin diye, “devletin bireysel özgürlükler karşısındaki yetkilerini sınırlama” da savunuluyor. Böy- lece, iktisadi kuramla siyasal öğreti iç içe li- beralizmde. Bu savunma, tarihin belli bir dö- neminin sõnõfsal isterlerine de uygun düş- müş: Avrupa’da, 18. ve 19. yüzyõllarda, orta sõnõfõn, mutlakiyetçi, devlet düzenlerine ve din- sel dünya görüşüne karşõ mücadelesinde bi- çimlenen dünya görüşünün bir parçasõ olarak doğmuş. “Evrensel” ve “kaçınılmaz” olu- şunun tarihsel çerçevesi bu; ayrõca “pragma- tik” ve “yararcı” yanõ ağõr basan bir görüş. O yüzden, liberalizmin kapsamlõ bir tanõmõnõn ya- põlmasõ bile zor. Liberalizmin “Bırakınız yapsınlar, bıra- kınız geçsinler!” ilkesinin, kapitalist ülkeler- de, içerde işçi sõnõfõnõ ve emekçi kitlelerini; dõ- şarda da, gerektiğinde emperyalizme başvurup dünya halklarõnõ kanõrta kanõrta sömürerek na- sõl uygulandõğõ da bilinmez bir şey değil. Ya- ni homo economicus’un istekleri yerine gel- miştir ama toplumlarõn çektikleri büyük acõlar pahasõna olmuştur. Ne var ki, sistemin üstüne kuşku bulutlarõ- nõ yõğacak asõl olay, 1929 Bunalõmõ’dõr. Bu- nalõm, Birleşik Amerika’dan başlayarak ka- pitalizmi çarpar ve homo economicus’u ölüm döşeğine düşürür. Sistemin mayasõnda “prag- matizm” var ya, Keynes’in öncülüğünde, kimi dengesizliklere çare bulmak üzere, dev- letin piyasa ekonomisine karõşmasõnõ hakkõ gös- teren “müdahalecilik” kuramõ böyle ortaya çõ- kar. Kuram birçok ülkece benimsenirse de, za- manla o da yumuşatõlõr. 1974 bunalõmõnda son- ra, Keynesçi politikalar, Şikago’da toplaşan “Yeni İktisatçılar” akõmõnca eleştirilir: Bu akõm, aşõrõ müdahalelerinden dolayõ özellikle devleti sorumlu tutuyor ve dolayõsõyla “katıksız bir liberalizme” dönülmesini öğütlüyordu. 80’li yõllardan kalkarak, başta Birleşik Ame- rika olmak üzere kapitalist ülkeler, işte böyle bir liberalizmi uygulamaya girişirler: İngilte- re’de Thatcherizmin uygulamõş olduğu budur; Kara Avrupa’sõnda 1992’de Maastricht An- tlaşmasõ’yla taçlanan budur; Avrupa Birliği’ne girişte adaylara dayatõlan da bu. Ayrõca, “ye- ni liberal ideoloji” önce Birleşik Ameri- ka’dan yol çõkmõşsa nedeni de şudur: Bu ideoloji, Amerikan mali sermayesinin çõkar- larõna yanõt veriyordu; söz konusu sermaye ise kapitalist hareketlerin dünya çapõnda serbest- lik kazanmasõnõn önündeki bütün engelleri kal- dõrma arzusundaydõ. Ama asõl dikkat edilmesi gereken şu: “Ka- çınılmaz” ve “evrensel” diye propagandasõ ya- põlan liberalizmin, gerçekte kapitalizmin çõ- karlarõna nasõl bağlõ olduğu ve ona göre çehre değiştirdiğidir. Homo economicus, aslõnda bir soyutlamadan başka bir şey değildir; ser- mayenin çõkarlarõ doğrultusunda o da kõlõktan kõlõğa bürünmektedir. Ne var ki, şu son deği- şiklik, eskilere oranla çok daha köklü ve yõkõ- cõdõr. Özetle, küreselleşme olgusuna, iletişim tekniğinin dev olanaklarõnõ da arkasõna alarak, liberalizm sahip çõkmõştõr. Öyle olunca da, bü- tün sonuçlarõ ve geleceğe doğru beklentileri kendi felsefesine göre yorumluyor. Bu arada, kafalarõ şartlandõrõp bilinçleri körelterek göz- lerin önüne bir duman perdesi çekiyor. Hayõr, liberalizme mahkûm değiliz! Ve, kapitalizmin kalesindeki çöküşlerle bir- likte (Bkz. Mustafa Balbay, “ABD’deki Çö- küş ve Küreselleşme”, Cumhuriyet, . 9.2008) “Yeni bir dünya”nõn sesleri de geliyor şim- diden... Özellikle 1998’de Hugo Chavez’in Venezü- ella Cumhurbaşkanlõğõ’na seçilmesiyle beraber Güney Amerika’da ilginç bir hareketlenme baş- ladõ. O tarihe değin onlarca yõl neredeyse Bir- leşik Amerika’nõn arka bahçesi gibi görülen Gü- ney Amerika ülkelerinin önemli bir bölümü ABD’ye tavõr almaya başladõ. Hareketleniş baş- ka yerlere de sõçramõştõr ve artõk dünya “çok mer- kezli” diye deniyor; “ABD, bölgede prestij kay- betti” diye söyleniyor. Bu arada, doğrudan Tür- kiye’ye yollanan ilginç mesajlar da var: “AB’yi bırak, Avrasya’ya bak!” ABD, AB ve küresel tökezleme karşõsõnda, serbest piyasa ekonomisinin bütün dünyada zorlandõğõ da bir gerçek. Buna- lõmdan en çok etkilenen ülkeler arasõnda, Türkiye de yer alõyor. Bunlar yaşanõrken, 7 Ağustos 2008’de önem- li bir olay oldu: Gürcistan lideri Saakaşvili’nin aptalca çõkõşõ Rusya’nõn tepkisi ile karşõlaştõ. Olay, başta ABD olmak üzere, Batõ’dan tepkilere yol açtõ. Vaktiyle büyük bir güç olan devlet, yarõn da kendini saydõracak bir güç olmuşa benziyor. Rusya yeniden sahnededir! Gelişmelerin derinliğine eğildiğimizde (bkz. “Lenin’den Putin’e Bir Rus Yüzyılı”, Manière de voir, sy. 100, s.4), Sovyetler Birliği’nin yõ- kõlõşõndan sonra dikkatleri ilk çekenler, Boris Yeltsin’in iktidarõnda olanlardõr: Yeltsin, ko- münizmi mezara gömerken, dizginsiz ve hayâ- sõz bir kapitalizmin de emrini veriyordu. Bu “çağ- daşlaşma”yõ gerçekleştirmek için, koşullarõ var mõ yok mu bakmadan, IMF’nin iktisadi reçete- lerini uyguladõ; milyonlarca işçi ve emekliyi se- falete atma pahasõna, yeni bir zenginler sõnõfõ ya- rattõ; ülkenin zenginliklerini yok yere oligarşiye terk etti ve Birleşik Amerika’nõn uluslararasõ stra- tejisine gelip sokuldu. Yeltsin, ülkede yer yer de- netimin kaybolduğu bir miras bõraktõ ve dünya düzeninde de alabildiğine zayõflaşmõştõ. Ne var ki, arkasõndan gelenler bu politikayõ sürdürme- diler. Onlarõn içinde Vladimir Putin’in tavrõ önemlidir: Rusya, Batõ dünyasõna, onun bütün ku- rallarõna tek taraflõ olarak baş eğmeli; bu arada, Avrupa Birliği’nin önerdiği enerji düzenine ve Amerikan antimisil şartlarõna boyun eğmeli miydi? Putin, buna karşõ çõktõ. Daha önemlisi, Rusya bir “demokrasi” uy- guluyordu. Ancak bu demokrasi, kuşkusuz, Ba- tõlõlarõn ölçütlerine tamõ tamõna uygun değildir. Ama şunu da görmeli: Lenin ve Stalin’in kur- mak istedikleri toplum, Çarlõğõn mirasõ ile çatõ- şõyor idiyse, Sovyetler sonrasõ rejim de “reel sos- yalizm”le zõtlaşõyor. Öte yandan, dõşarõdan da, otoriter ve emperyal bir Rus modeli de dayatõl- mak istenirken Putin ve arkadaşlarõ da, yenileş- miş ve yurtsever anlamda bir sosyal ve siyasal çözümle karşõ çõkmak istiyorlar. Dün büyük bir güç olan Rusya, 21. yüzyõlõn ku- tuplarõndan biri olma davasõndadõr. Ülke, bu uğur- da doğal kaynaklara ve insan zenginliğine sahip; ancak, içerdeki siyasal değişiklikleri gecikmeden gerçekleştirmeden bu davayõ kazanamaz. Söz ko- nusu seferberlik dõşarõya açõlõrken, sivil toplumun gittikçe bağõmsõzlaşmasõnõ gerektiriyor. Çarlõk im- paratorluğundan Brejnev’e kadar, rejimler, top- lumun tepesinde otoriter ve merkeziyetçi bir de- netime olan inançtan çöktüler. Bugünkü Rusya’yõ yönetenler ise bu çõkmazdan çõkmak istiyorlar. Çõkmak zorundadõrlar da... Rusya’daki gelişmelerin yolunda olmasõ şu ba- kõmdan da önemlidir: Sovyetler Birliği’nin yõ- kõlmasõ ile dünyanõn “tek kutuplu” bir duruma düşmesi, ABD’nin halk ve sosyalizm düşman- lõğõna yollarõ açarken insanlõğõ da korkunç ka- yõplara götürmüştür. Yeniden “çift kutuplu”, gi- derek “çok merkezli” bir dünya, bütün temel so- runlarõ birden çözecek olmasa da insanlõğa - en azõndan - “oh” dedirtecektir. Rusya ise, bu göreve - görünen - tek adaydõr. Türkiye de, o “oh” diyecekler arasõnda ola- caktõr... YARIN: KALKINMA BAĞIMSIZLIKTAN GEÇER Düzenini arayan bir dünyada... 20. yüzyõlõn son çeyreğiyle başlayan ve bugün de süren şaşõrtõcõ gelişmeler dünyasõndayõz. En başta geleni de şu: 1950-1970’li yõllarõn dünya dengesinin iki sütu- nundan biri, Birleşik Amerika’nõn karşõsõnda Sovyetler Birliği, üstelik doğrudan bir saldõrõya uğramadan - 80’li yõllar boyunca- içerden aşõnõr ve sonunda uydularõyla beraber birden çöker. Artõk Amerika’nõn, tek evrensel güç olarak ağõr basmasõnõn ve kelimeleri ağzõnda dolaştõrõp anlaşõlmaz sesler çõ- karan bir küreselleşmenin ötesinde, başka tehlikeler de var: Dünyamõzõn “kirlenme”si başta ol- mak üzere, milliyetçi, cemaatçõ, etnik ya da dinsel rekabetler. Onlara gerilla, mafya ve uyuşturu- cu ilişkileriyle, devletin içine düştüğü bunalõmõ; bir de insan haklarõna say- gõsõzlõğõ eklemeli. Son olarak, kapita- lizmin kalesinde çöküşler başlamõştõr... 20. yüzyõl biterken ve yeni bir yüz- yõlõn başlarõnda can alõcõ sorunlardõr bunlar. Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle birlikte Amerika’nın dünyanın himayesi görevini yerine getirmesinin yolu açılmış oldu. Fukuyama (sağ üst) ve Samuel Huntington (sağ alt) tezleri Amerika’nın gerekçesinin temelini oluşturdu. Amerika Irak’ı işgal ederek bir ülkeyi kaosa sürükledi. Sendikalarõn üyelerine e-posta göndermesini engelleyen Şahin basõnda çõkan aleyhte yazõ ve haberlerin çalõşanlara ulaşmasõna izin vermiyor TRT yönetimi çözümü sansürde bulduFIRAT KOZOK ANKARA - “TRT Kurumunda Me- mur Statüsünde İstihdam Edilen Per- sonel Yönetmeliği” ile kurumu ve ikti- darõ “kötüleyici içerikte” cep telefonu mesajõ gönderilmesini yasaklayan İb- rahim Şahin, kurum içi haberleşme sistemini de kontrolü altõna aldõ. TRT yö- netiminin tepki çeken uygulamalarõnõ günyüzüne çõkaran gazete haberlerinin hiçbiri TRT çalõşanlarõna elektronik posta ile gönderilemezken Basõn Müşa- virliği’nin haberlerle ilgili açõklamalarõ ve bazõ “beğendiği” haberler anõnda per- sonele iletiliyor. Şahin yönetimi tarafõndan hazõrlanan ve bir süre önce Resmi Gazete’de ya- yõmlanan “TRT Kurumunda Memur Statüsünde İstihdam Edilen Personel Yönetmeliği” ile TRT çalõşanlarõnõn Genel Müdür İbrahim Şahin ve AKP hü- kümetini “kötüleyici içerikte” cep te- lefonu ve çeşitli iletişim araçlarõ ile ha- berleşmesi yasaklanmõştõ. Söz konusu ya- saklar, “Sözleşmeli Personel Yönet- meliği”ne de konulmuştu. TRT çalõşanlarõ tarafõndan, Nazi dö- neminin propaganda bakanõ Joseph Gobbels’in uygulamalarõna benzetilen yeni kararlar çerçevesinde yeni bir uy- gulamaya daha geçildi. TRT çalõşanla- rõna verilen ve bir internet sunucusu üze- rinden geçen “[email protected]” uzantõlõ adreslere Şahin yönetimine mu- halif KESK Haber-Sen tarafõndan gön- derilen mesajlar engellenmeye başlandõ. Sendika, bunun üzerine internet üze- rinden grup oluşturmaya ve aynõ mesa- jõn gruba kayõtlõ olan tüm kullanõcõlara anõnda gönderilmesine olanak sağlayan “www.yahoogroups.com” adresinden çalõşanlara ulaşma yöntemini denedi. Ancak bu kez de elektronik posta grup- larõndan gelen iletileri engelleyen sistem devreye sokuldu. Böylece sendikanõn ça- lõşanlarla kurum içi iletişimi tamamen ke- sildi. Şahin’i övücü haberler Son hamlesiyle sendikalarõn üyelerine e-posta göndermesini engelleyen İbrahim Şahin, kendi lehine basõnda çõkan her tür- lü yazõ ve haberi ise anõnda TRT çalõ- şanlarõnõn e-posta kutularõna gönderiyor. “Basın Danışmanlığı” isimli e-postadan tüm çalõşanlara gönderilen mesajlar sa- dece İbrahim Şahin’i övücü nitelikte olan yazõ ve haberlerden oluşuyor. Örneğin gazetemiz tarafõndan kamuoyuna duyu- rulan TRT Yönetim Kurulu’nun, yüz- lerce personeli “kızağa çekme” ve ku- rumun sanatla olan bağlarõnõ koparma- ya dönük kararlarõna ilişkin haberlerin in- ternet ortamõnda kurum içindeki dağõlõ- mõ engellendi. TRT’nin İran devlet tel- evizyonu ile imzaladõğõ protokole yönelik eleştirel haber ve yorumlarõn da aynõ yol- la personele ulaşmasõna izin verilmedi. TRT çalõşanlarõna verilen ve bir internet sunucusu üzerinden geçen “[email protected]” uzantõlõ adreslere Şahin yönetimine muhalif KESK Haber-Sen tarafõndan gönderilen mesajlar engellenmeye başlandõ. 90’lõ yõllarõn başõnda, bulunmaz Hint kumaşõymõş gibi göklere çõkarõlan Fukuyama adlõ bir Amerikalõ, “Tarihin sonu geldi; dünya, liberalizmin tek ideoloji olarak egemen oluşu sayesinde sonsuz bir mutluluk çağõna girmiştir” tezini ileri sürmüştür.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle