Katalog
Yayınlar
- Anneler Günü
- Atatürk Kitapları
- Babalar Günü
- Bilgisayar
- Bilim Teknik
- Cumhuriyet
- Cumhuriyet 19 Mayıs
- Cumhuriyet 23 Nisan
- Cumhuriyet Akademi
- Cumhuriyet Akdeniz
- Cumhuriyet Alışveriş
- Cumhuriyet Almanya
- Cumhuriyet Anadolu
- Cumhuriyet Ankara
- Cumhuriyet Büyük Taaruz
- Cumhuriyet Cumartesi
- Cumhuriyet Çevre
- Cumhuriyet Ege
- Cumhuriyet Eğitim
- Cumhuriyet Emlak
- Cumhuriyet Enerji
- Cumhuriyet Festival
- Cumhuriyet Gezi
- Cumhuriyet Gurme
- Cumhuriyet Haftasonu
- Cumhuriyet İzmir
- Cumhuriyet Le Monde Diplomatique
- Cumhuriyet Marmara
- Cumhuriyet Okulöncesi alışveriş
- Cumhuriyet Oto
- Cumhuriyet Özel Ekler
- Cumhuriyet Pazar
- Cumhuriyet Sağlıklı Beslenme
- Cumhuriyet Sokak
- Cumhuriyet Spor
- Cumhuriyet Strateji
- Cumhuriyet Tarım
- Cumhuriyet Yılbaşı
- Çerçeve Eki
- Çocuk Kitap
- Dergi Eki
- Ekonomi Eki
- Eskişehir
- Evleniyoruz
- Güney Dogu
- Kitap Eki
- Özel Ekler
- Özel Okullar
- Sevgililer Günü
- Siyaset Eki
- Sürdürülebilir yaşam
- Turizm Eki
- Yerel Yönetimler
Yıllar
- 2024
- 2023
- 2022
- 2021
- 2020
- 2019
- 2018
- 2017
- 2016
- 2015
- 2014
- 2013
- 2012
- 2011
- 2010
- 2009
- 2008
- 2007
- 2006
- 2005
- 2004
- 2003
- 2002
- 2001
- 2000
- 1999
- 1998
- 1997
- 1996
- 1995
- 1994
- 1993
- 1992
- 1991
- 1990
- 1989
- 1988
- 1987
- 1986
- 1985
- 1984
- 1983
- 1982
- 1981
- 1980
- 1979
- 1978
- 1977
- 1976
- 1975
- 1974
- 1973
- 1972
- 1971
- 1970
- 1969
- 1968
- 1967
- 1966
- 1965
- 1964
- 1963
- 1962
- 1961
- 1960
- 1959
- 1958
- 1957
- 1956
- 1955
- 1954
- 1953
- 1952
- 1951
- 1950
- 1949
- 1948
- 1947
- 1946
- 1945
- 1944
- 1943
- 1942
- 1941
- 1940
- 1939
- 1938
- 1937
- 1936
- 1935
- 1934
- 1933
- 1932
- 1931
- 1930
Abonelerimiz Orijinal Sayfayı Giriş Yapıp Okuyabilir
Üye Olup Tüm Arşivi Okumak İstiyorum
Sayfayı Satın Almak İstiyorum
CMYB
C M Y B
23 EKİM 2008 PERŞEMBE CUMHURİYET SAYFA
DİZİ 9
S
oğuk Savaş’õn sona
ermesi, giderek Sov-
yetler Birliği’nin çö-
küşü, Birleşik Devletler’i,
bloklar arasõndaki dengeye
bağlõ baskõlardan kurtarõr:
Artõk Amerika’nõn, tek ev-
rensel güç olarak, dünyanõn
himayesi görevini yerine ge-
tirmesinin yolu açõlmõş olur.
Ne var ki bu görev, içer-
de ve dõşarda, ik-
tisadî ve siyasal
bir canlõlõğõn yeniden kaza-
nõlmasõna bağlõdõr. Bunun
için, Birleşik Devletler’e bir
on yõl yetmiştir.
Askerî başarõlara, diploma-
tik zaferler eklenir: Onlara,
petrollere el koymak üzere,
Irak’a müdahale edip birkaç yõl içinde, bir
milleti yok etmek gibi cinayetleri de ek-
lemeli.
Birleşik Devletler’in ekonomik ege-
menliği bir gerçektir; ve onun eşsiz bir ma-
lî ve teknolojik temeli de vardõr. Buradan
kalkarak, kendisine uygun olacak bir ye-
ni dünya düzeni yerleştirmeye gider. Bu-
nun zorunlu sonucu, öteki ülkelerin eko-
nomilerinin de liberalleşmesidir; bu an-
lamda, dünyanõn geri kalanõna “ödev”ler
dağõtabilecektir. Böylece, “liberalizm” ve
“küreselleşme” iç içedir. Her ikisinde de,
Birleşik Devletler, başta gelen oyuncu ve
asõl yararlanan durumundadõr.
Gelişmeler, yeni bir dünya için - ister is-
temez - sorulara da yol açõyor: Küresel-
leşme kavramõ, gitgide dünya çapõnda bir
ekonomiyle bütünleşmeye götüren, mal-
larõn ve hizmetlerin mübadelesi ile ser-
maye ve emek akõşõndaki gelişmeyi be-
lirtse de kapitalist ekonominin dünya ça-
põnda genişlemesi söz konusudur. Geliş-
menin kültür alanõna bir yansõmasõ olarak
“internet” de, günümüzde, bir kültür
küreselleşmesi değil, kültürel bir örneklik,
bir Batõlõlaşma, dahasõ bir “Amerikan-
laşma” olmakta. Böylece, egemen güç, ya-
ni Birleşik Devletler, küreselleşme diliy-
le, bir başka deyişle İngilizceyle, evren-
sel deriği birtakõm değerleri dayatmõş
oluyor.
O değerler de şunlar: Demokrasi, bi-
reysel irade, mülkiyet; “ideolojilerin so-
na erdiği”nde õsrar da onlara dahil!
Sonuç olarak, ortaya çõkan yeni dünya,
Amerika Birleşik Devletleri’nin egemen-
liğinde, deyim yerindeyse “tek boyutlu”
bir dünyadõr: İktisadî, teknik, siyasal,
hatta askeri yönlenişleri Birleşik Devlet-
ler’ce çizilen “Yeni Dünya Düzeni”nin
dayattõğõ iş bölümüne uymalarõ istenir ül-
kelerden; “ulusal devlet” tarihsel miadõ-
nõ doldurmuştur, ideolojiler de sona er-
miştir, hatta “tarihin sonu”dur denir.
Denir ama, onlara karşõ söylenecekler
de var... 90’lõ yõllarõn başõnda, bulunmaz
Hint kumaşõymõş gibi göklere çõkarõlan Fu-
kuyama adlõ bir Amerikalõ, “Tarihin so-
nu geldi; dünya, liberalizmin tek ideo-
loji olarak egemen oluşu sayesinde son-
suz bir mutluluk çağına girmiştir” yol-
lu bir şeyler yazõnca, Fransõz yazar Ala-
in Minc de, dayanamayõp Yeni Ortaçağ
adlõ bir kitap kaleme almõştõ ve orada özet-
le şunlarõ söylüyordu: “Tam tersine, ba-
şı boş ekonomilerin, düzensizliğin, yol-
suzluğun, mafyaların, din ve mezhep
kavgalarıyla etnik boğuşmaların yay-
gınlaştığı yeni bir Ortaçağ’a giriyo-
ruz”.
Gelişmeler, Alain Minc’ı haklı çı-
karmıştır.
İşin üzücü yanõ, Samuel Hunting-
ton’un 90’lõ yõllarda yayõmlanan Uygar-
lıklar Çatışması ve Dünya Düzeninin
Yeniden Oluşması adlõ kitabõnda yaptõ-
ğõ gibi, tarih felsefesi havalarõyla ortaya çõ-
kan, geçmişi olduğu kadar geleceği de bir
“dinler çatışması”, özellikle de bir “Hi-
lal-Haç çatışması” olarak düşünen kõş-
kõrtõcõ kalemler görülüyor. Şu olgunun da
altõ çizilmelidir:
Kapitalist devletin, 1917 Devrimi’nin ar-
kasõndan, kendi halkõna, özellikle de ça-
lõşan sõnõflara, dikkatlerin başka yönlere
çevrilmemesi amacõyla bir ödün olarak
verdiği iktisadî-sosyal haklar, daha da ge-
nel olarak “sosyal devlet” anlayõşõ, sos-
yalist rüzgârlarõn dinmesiyle gerilemekte,
“küreselleşme”nin, “özelleştirme pro-
pagandası”nõn etkisinde kalarak devlet
küçülmekte, sonuç olarak eğitimden sağ-
lõğa kadar en yaşamsal alanlar denetimden
sõyrõlõp - liberalizmin erdemleri adõna! -
özel çõkarlara terk edilmektedir.
Öte yandan, Üçüncü Dünya ülkeleri için,
koşullarõn daha da insafsõzlaştõğõ bir or-
tamda, devletin öncülük edeceği akõllõ us-
lu bir planlamanõn öncülüğünde kalkõn-
maktan başka çare yoktur. “Miadı” dol-
duğu söylenen “Ulus-Devlet”, onlara bu
bakõmdan da gereklidir. Milletlerarasõ
camiada da “Ulus-Devlet”lerden korkmak
için bir neden de yoktur. Son olarak şunu
da soralõm: Liberalizme mahkûm muyuz?
Amerikan hegemonyasõ ve küreselleşme
Liberalizme mahkûm muyuz?
B
ilindiği gibi, liberalizm deyince, “bi-
reye, onun özgürlüğüne ve kamu
yararına sonuçlanacağı için bireysel
etkinliklerde özgürlüğe ayrıcalık tanıyan”
bir iktisadi kuram anlaşõlõyor. Madalyonun bir
de öteki yüzü var: Bireylerin bu iktisadi ser-
bestliği gün gelip tehlikeye düşmesin diye,
“devletin bireysel özgürlükler karşısındaki
yetkilerini sınırlama” da savunuluyor. Böy-
lece, iktisadi kuramla siyasal öğreti iç içe li-
beralizmde. Bu savunma, tarihin belli bir dö-
neminin sõnõfsal isterlerine de uygun düş-
müş: Avrupa’da, 18. ve 19. yüzyõllarda, orta
sõnõfõn, mutlakiyetçi, devlet düzenlerine ve din-
sel dünya görüşüne karşõ mücadelesinde bi-
çimlenen dünya görüşünün bir parçasõ olarak
doğmuş. “Evrensel” ve “kaçınılmaz” olu-
şunun tarihsel çerçevesi bu; ayrõca “pragma-
tik” ve “yararcı” yanõ ağõr basan bir görüş. O
yüzden, liberalizmin kapsamlõ bir tanõmõnõn ya-
põlmasõ bile zor.
Liberalizmin “Bırakınız yapsınlar, bıra-
kınız geçsinler!” ilkesinin, kapitalist ülkeler-
de, içerde işçi sõnõfõnõ ve emekçi kitlelerini; dõ-
şarda da, gerektiğinde emperyalizme başvurup
dünya halklarõnõ kanõrta kanõrta sömürerek na-
sõl uygulandõğõ da bilinmez bir şey değil. Ya-
ni homo economicus’un istekleri yerine gel-
miştir ama toplumlarõn çektikleri büyük acõlar
pahasõna olmuştur.
Ne var ki, sistemin üstüne kuşku bulutlarõ-
nõ yõğacak asõl olay, 1929 Bunalõmõ’dõr. Bu-
nalõm, Birleşik Amerika’dan başlayarak ka-
pitalizmi çarpar ve homo economicus’u ölüm
döşeğine düşürür. Sistemin mayasõnda “prag-
matizm” var ya, Keynes’in öncülüğünde,
kimi dengesizliklere çare bulmak üzere, dev-
letin piyasa ekonomisine karõşmasõnõ hakkõ gös-
teren “müdahalecilik” kuramõ böyle ortaya çõ-
kar. Kuram birçok ülkece benimsenirse de, za-
manla o da yumuşatõlõr. 1974 bunalõmõnda son-
ra, Keynesçi politikalar, Şikago’da toplaşan
“Yeni İktisatçılar” akõmõnca eleştirilir: Bu
akõm, aşõrõ müdahalelerinden dolayõ özellikle
devleti sorumlu tutuyor ve dolayõsõyla “katıksız
bir liberalizme” dönülmesini öğütlüyordu.
80’li yõllardan kalkarak, başta Birleşik Ame-
rika olmak üzere kapitalist ülkeler, işte böyle
bir liberalizmi uygulamaya girişirler: İngilte-
re’de Thatcherizmin uygulamõş olduğu budur;
Kara Avrupa’sõnda 1992’de Maastricht An-
tlaşmasõ’yla taçlanan budur; Avrupa Birliği’ne
girişte adaylara dayatõlan da bu. Ayrõca, “ye-
ni liberal ideoloji” önce Birleşik Ameri-
ka’dan yol çõkmõşsa nedeni de şudur: Bu
ideoloji, Amerikan mali sermayesinin çõkar-
larõna yanõt veriyordu; söz konusu sermaye ise
kapitalist hareketlerin dünya çapõnda serbest-
lik kazanmasõnõn önündeki bütün engelleri kal-
dõrma arzusundaydõ.
Ama asõl dikkat edilmesi gereken şu: “Ka-
çınılmaz” ve “evrensel” diye propagandasõ ya-
põlan liberalizmin, gerçekte kapitalizmin çõ-
karlarõna nasõl bağlõ olduğu ve ona göre çehre
değiştirdiğidir. Homo economicus, aslõnda
bir soyutlamadan başka bir şey değildir; ser-
mayenin çõkarlarõ doğrultusunda o da kõlõktan
kõlõğa bürünmektedir. Ne var ki, şu son deği-
şiklik, eskilere oranla çok daha köklü ve yõkõ-
cõdõr. Özetle, küreselleşme olgusuna, iletişim
tekniğinin dev olanaklarõnõ da arkasõna alarak,
liberalizm sahip çõkmõştõr. Öyle olunca da, bü-
tün sonuçlarõ ve geleceğe doğru beklentileri
kendi felsefesine göre yorumluyor. Bu arada,
kafalarõ şartlandõrõp bilinçleri körelterek göz-
lerin önüne bir duman perdesi çekiyor.
Hayõr, liberalizme mahkûm değiliz!
Ve, kapitalizmin kalesindeki çöküşlerle bir-
likte (Bkz. Mustafa Balbay, “ABD’deki Çö-
küş ve Küreselleşme”, Cumhuriyet, . 9.2008)
“Yeni bir dünya”nõn sesleri de geliyor şim-
diden...
Özellikle 1998’de Hugo Chavez’in Venezü-
ella Cumhurbaşkanlõğõ’na seçilmesiyle beraber
Güney Amerika’da ilginç bir hareketlenme baş-
ladõ. O tarihe değin onlarca yõl neredeyse Bir-
leşik Amerika’nõn arka bahçesi gibi görülen Gü-
ney Amerika ülkelerinin önemli bir bölümü
ABD’ye tavõr almaya başladõ. Hareketleniş baş-
ka yerlere de sõçramõştõr ve artõk dünya “çok mer-
kezli” diye deniyor; “ABD, bölgede prestij kay-
betti” diye söyleniyor. Bu arada, doğrudan Tür-
kiye’ye yollanan ilginç mesajlar da var: “AB’yi
bırak, Avrasya’ya bak!” ABD, AB ve küresel
tökezleme karşõsõnda, serbest piyasa ekonomisinin
bütün dünyada zorlandõğõ da bir gerçek. Buna-
lõmdan en çok etkilenen ülkeler arasõnda, Türkiye
de yer alõyor.
Bunlar yaşanõrken, 7 Ağustos 2008’de önem-
li bir olay oldu: Gürcistan lideri Saakaşvili’nin
aptalca çõkõşõ Rusya’nõn tepkisi ile karşõlaştõ. Olay,
başta ABD olmak üzere, Batõ’dan tepkilere yol
açtõ. Vaktiyle büyük bir güç olan devlet, yarõn da
kendini saydõracak bir güç olmuşa benziyor.
Rusya yeniden sahnededir!
Gelişmelerin derinliğine eğildiğimizde (bkz.
“Lenin’den Putin’e Bir Rus Yüzyılı”, Manière
de voir, sy. 100, s.4), Sovyetler Birliği’nin yõ-
kõlõşõndan sonra dikkatleri ilk çekenler, Boris
Yeltsin’in iktidarõnda olanlardõr: Yeltsin, ko-
münizmi mezara gömerken, dizginsiz ve hayâ-
sõz bir kapitalizmin de emrini veriyordu. Bu “çağ-
daşlaşma”yõ gerçekleştirmek için, koşullarõ var
mõ yok mu bakmadan, IMF’nin iktisadi reçete-
lerini uyguladõ; milyonlarca işçi ve emekliyi se-
falete atma pahasõna, yeni bir zenginler sõnõfõ ya-
rattõ; ülkenin zenginliklerini yok yere oligarşiye
terk etti ve Birleşik Amerika’nõn uluslararasõ stra-
tejisine gelip sokuldu. Yeltsin, ülkede yer yer de-
netimin kaybolduğu bir miras bõraktõ ve dünya
düzeninde de alabildiğine zayõflaşmõştõ. Ne var
ki, arkasõndan gelenler bu politikayõ sürdürme-
diler. Onlarõn içinde Vladimir Putin’in tavrõ
önemlidir: Rusya, Batõ dünyasõna, onun bütün ku-
rallarõna tek taraflõ olarak baş eğmeli; bu arada,
Avrupa Birliği’nin önerdiği enerji düzenine ve
Amerikan antimisil şartlarõna boyun eğmeli
miydi?
Putin, buna karşõ çõktõ.
Daha önemlisi, Rusya bir “demokrasi” uy-
guluyordu. Ancak bu demokrasi, kuşkusuz, Ba-
tõlõlarõn ölçütlerine tamõ tamõna uygun değildir.
Ama şunu da görmeli: Lenin ve Stalin’in kur-
mak istedikleri toplum, Çarlõğõn mirasõ ile çatõ-
şõyor idiyse, Sovyetler sonrasõ rejim de “reel sos-
yalizm”le zõtlaşõyor. Öte yandan, dõşarõdan da,
otoriter ve emperyal bir Rus modeli de dayatõl-
mak istenirken Putin ve arkadaşlarõ da, yenileş-
miş ve yurtsever anlamda bir sosyal ve siyasal
çözümle karşõ çõkmak istiyorlar.
Dün büyük bir güç olan Rusya, 21. yüzyõlõn ku-
tuplarõndan biri olma davasõndadõr. Ülke, bu uğur-
da doğal kaynaklara ve insan zenginliğine sahip;
ancak, içerdeki siyasal değişiklikleri gecikmeden
gerçekleştirmeden bu davayõ kazanamaz. Söz ko-
nusu seferberlik dõşarõya açõlõrken, sivil toplumun
gittikçe bağõmsõzlaşmasõnõ gerektiriyor. Çarlõk im-
paratorluğundan Brejnev’e kadar, rejimler, top-
lumun tepesinde otoriter ve merkeziyetçi bir de-
netime olan inançtan çöktüler. Bugünkü Rusya’yõ
yönetenler ise bu çõkmazdan çõkmak istiyorlar.
Çõkmak zorundadõrlar da...
Rusya’daki gelişmelerin yolunda olmasõ şu ba-
kõmdan da önemlidir: Sovyetler Birliği’nin yõ-
kõlmasõ ile dünyanõn “tek kutuplu” bir duruma
düşmesi, ABD’nin halk ve sosyalizm düşman-
lõğõna yollarõ açarken insanlõğõ da korkunç ka-
yõplara götürmüştür. Yeniden “çift kutuplu”, gi-
derek “çok merkezli” bir dünya, bütün temel so-
runlarõ birden çözecek olmasa da insanlõğa - en
azõndan - “oh” dedirtecektir.
Rusya ise, bu göreve - görünen - tek adaydõr.
Türkiye de, o “oh” diyecekler arasõnda ola-
caktõr...
YARIN: KALKINMA
BAĞIMSIZLIKTAN GEÇER
Düzenini arayan bir dünyada...
20. yüzyõlõn son çeyreğiyle başlayan
ve bugün de süren şaşõrtõcõ gelişmeler
dünyasõndayõz.
En başta geleni de şu: 1950-1970’li
yõllarõn dünya dengesinin iki sütu-
nundan biri, Birleşik Amerika’nõn
karşõsõnda Sovyetler Birliği, üstelik
doğrudan bir saldõrõya uğramadan -
80’li yõllar boyunca- içerden aşõnõr ve
sonunda uydularõyla beraber birden
çöker.
Artõk Amerika’nõn, tek evrensel güç
olarak ağõr basmasõnõn ve kelimeleri
ağzõnda dolaştõrõp anlaşõlmaz sesler çõ-
karan bir küreselleşmenin ötesinde,
başka tehlikeler de var:
Dünyamõzõn “kirlenme”si başta ol-
mak üzere, milliyetçi, cemaatçõ, etnik
ya da dinsel rekabetler.
Onlara gerilla, mafya ve uyuşturu-
cu ilişkileriyle, devletin içine düştüğü
bunalõmõ; bir de insan haklarõna say-
gõsõzlõğõ eklemeli. Son olarak, kapita-
lizmin kalesinde çöküşler başlamõştõr...
20. yüzyõl biterken ve yeni bir yüz-
yõlõn başlarõnda can alõcõ sorunlardõr
bunlar.
Soğuk Savaş’ın sona ermesiyle birlikte Amerika’nın dünyanın himayesi görevini yerine getirmesinin yolu açılmış oldu. Fukuyama (sağ üst)
ve Samuel Huntington (sağ alt) tezleri Amerika’nın gerekçesinin temelini oluşturdu. Amerika Irak’ı işgal ederek bir ülkeyi kaosa sürükledi.
Sendikalarõn üyelerine e-posta göndermesini engelleyen Şahin basõnda çõkan aleyhte yazõ ve haberlerin çalõşanlara ulaşmasõna izin vermiyor
TRT yönetimi çözümü sansürde bulduFIRAT KOZOK
ANKARA - “TRT Kurumunda Me-
mur Statüsünde İstihdam Edilen Per-
sonel Yönetmeliği” ile kurumu ve ikti-
darõ “kötüleyici içerikte” cep telefonu
mesajõ gönderilmesini yasaklayan İb-
rahim Şahin, kurum içi haberleşme
sistemini de kontrolü altõna aldõ. TRT yö-
netiminin tepki çeken uygulamalarõnõ
günyüzüne çõkaran gazete haberlerinin
hiçbiri TRT çalõşanlarõna elektronik
posta ile gönderilemezken Basõn Müşa-
virliği’nin haberlerle ilgili açõklamalarõ
ve bazõ “beğendiği” haberler anõnda per-
sonele iletiliyor.
Şahin yönetimi tarafõndan hazõrlanan
ve bir süre önce Resmi Gazete’de ya-
yõmlanan “TRT Kurumunda Memur
Statüsünde İstihdam Edilen Personel
Yönetmeliği” ile TRT çalõşanlarõnõn
Genel Müdür İbrahim Şahin ve AKP hü-
kümetini “kötüleyici içerikte” cep te-
lefonu ve çeşitli iletişim araçlarõ ile ha-
berleşmesi yasaklanmõştõ. Söz konusu ya-
saklar, “Sözleşmeli Personel Yönet-
meliği”ne de konulmuştu.
TRT çalõşanlarõ tarafõndan, Nazi dö-
neminin propaganda bakanõ Joseph
Gobbels’in uygulamalarõna benzetilen
yeni kararlar çerçevesinde yeni bir uy-
gulamaya daha geçildi. TRT çalõşanla-
rõna verilen ve bir internet sunucusu üze-
rinden geçen “isim.soyad@trt.net.tr”
uzantõlõ adreslere Şahin yönetimine mu-
halif KESK Haber-Sen tarafõndan gön-
derilen mesajlar engellenmeye başlandõ.
Sendika, bunun üzerine internet üze-
rinden grup oluşturmaya ve aynõ mesa-
jõn gruba kayõtlõ olan tüm kullanõcõlara
anõnda gönderilmesine olanak sağlayan
“www.yahoogroups.com” adresinden
çalõşanlara ulaşma yöntemini denedi.
Ancak bu kez de elektronik posta grup-
larõndan gelen iletileri engelleyen sistem
devreye sokuldu. Böylece sendikanõn ça-
lõşanlarla kurum içi iletişimi tamamen ke-
sildi.
Şahin’i övücü haberler
Son hamlesiyle sendikalarõn üyelerine
e-posta göndermesini engelleyen İbrahim
Şahin, kendi lehine basõnda çõkan her tür-
lü yazõ ve haberi ise anõnda TRT çalõ-
şanlarõnõn e-posta kutularõna gönderiyor.
“Basın Danışmanlığı” isimli e-postadan
tüm çalõşanlara gönderilen mesajlar sa-
dece İbrahim Şahin’i övücü nitelikte olan
yazõ ve haberlerden oluşuyor. Örneğin
gazetemiz tarafõndan kamuoyuna duyu-
rulan TRT Yönetim Kurulu’nun, yüz-
lerce personeli “kızağa çekme” ve ku-
rumun sanatla olan bağlarõnõ koparma-
ya dönük kararlarõna ilişkin haberlerin in-
ternet ortamõnda kurum içindeki dağõlõ-
mõ engellendi. TRT’nin İran devlet tel-
evizyonu ile imzaladõğõ protokole yönelik
eleştirel haber ve yorumlarõn da aynõ yol-
la personele ulaşmasõna izin verilmedi.
TRT çalõşanlarõna
verilen ve bir internet
sunucusu üzerinden
geçen
“isim.soyad@trt.net.tr”
uzantõlõ adreslere Şahin
yönetimine muhalif
KESK Haber-Sen
tarafõndan
gönderilen mesajlar
engellenmeye
başlandõ.
90’lõ yõllarõn başõnda, bulunmaz Hint kumaşõymõş gibi göklere
çõkarõlan Fukuyama adlõ bir Amerikalõ, “Tarihin sonu geldi; dünya,
liberalizmin tek ideoloji olarak egemen oluşu sayesinde sonsuz bir
mutluluk çağõna girmiştir” tezini ileri sürmüştür.