04 Mayıs 2024 Cumartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
[email protected] SAYFA CUMHURİYET 23 EKİM 2008 PERŞEMBE 14 KÜLTÜR CMYB C M Y B ODAK NOKTASI AHMET CEMAL BirAynaDüşünüyorum… Yaşadığım ülkenin en büyük şehrinin ortalık yerinde, bir ayna düşünüyorum. Bugüne kadar hiç görmedi- ğim büyüklükte bir ayna. Nerede başlayıp nerede bit- tiği anlaşılamıyor. Bir köşede, bir dört yol ağzında yo- ğunlaşacak araçların birbirlerini önceden görebilmeleri için konulmuş olamayacak kadar devasa bir ayna. Hiç bilmediğim bir köşeyi döndüğümde karşılaş- tığım bu aynanın önünden her gün on binlerce insan geçiyor olmalı. Aynanın büyüklüğü yüzünden, ge- çenlerin hemen hepsi de ona bakabiliyor. Daha doğ- rusu, bakmayan yok gibi. Çünkü aynayı oraya yer- leştirmiş olan anonim iktidar, onu sanki yaklaşan in- sanlar üzerinde mıknatıs etkisi yaratan bir çekim gü- cüyle de donatmış. Ayna, bakanlara aslına bire bir sadık görüntüler yan- sıtıyor. Hiçbir çarpıtma yok. Aynada kendine her ba- kan, bir robotla karşılaşıyor. Çünkü buradan ge- çenlerin hiçbiri canlı değil. Birkaç veba salgınının ar- dından, hemen hepsi ölmüş. İçlerinden sadece üs- tünde ‘bilgi’ ve ‘bilinç’ yazan cankurtaran simitleri- ne sarılıp onlardan kopmamakta direnmiş olan bir- kaçı kurtulabilmiş. Ama onlar da artık ortalıkta gö- rünmüyorlar. Saklanıyorlar. Çünkü görüldükleri yer- de robotlar tarafından tutuklanıp, robotlaştırılmak ve globalleştirilmek üzere özel bilinçsizleştirme mer- kezlerine kapatılıyorlar. Ülke nüfusunun neredeyse tamamını robotlaştır- mış olan veba, çok özel bir türden. Bu hastalığın mik- robu doğrudan beyinlere saldırıyor ve yıkımı beyin- lerde gerçekleştiriyor. Hastalığın sinsi ve âni etkisi yü- zünden, yakalananlar hastalandıklarının farkına var- mıyorlar. Akşam saatlerinde etkisini artıran hastalık, onları erkenden yatmaya zorluyor. Kalktıkları zaman ise bir zamanlar bir filmde anlatıldığı gibi, körlerle do- lu bir dünyada bakışları çalınmış olduğu için, belli şey- lere bakabilme ve görebilme yetilerini bütünüyle kay- betmiş oluyorlar. Fakat hâlâ bakabildikleri için, artık ayırt edemediklerinin, dolayısıyla da göremedikleri- nin farkına varmıyorlar. Tıpkı bazı filmlerdeki büyük soygun olaylarında hırsızların, gözcü kameralara yapay görüntüler yerleştirmeleri ve bunu anlayama- yan nöbetçilerin de monitörlerine tekrar baktıkların- da, karşılarında hâlâ eski görüntülerin bulunduğuna inanmaları gibi, bu insanlar da bakışları çalındığı an- dan itibaren beyinlerindeki görüntüler dağarcığının son durumuyla yaşamaya başlıyorlar. Şehrin ortalık ye- rine konulmuş olan ayna, robotları artık robot ha- yatlarıyla içersinde yansıtıyor. Ancak robotlaşmış olan- lar, beyinlerindeki son görüntüye göre insan olduk- larından, kendilerini bundan böyle de insan sanarak yaşamaya devam ediyorlar. Bu yüzden aynadan yan- sıyan görüntüler ile robotların devam ettirdikleri ha- yat arasında tuhaf, zaman zaman da korkunç kar- şıtlıklar oluşuyor. Fakat kalıplaşmış görüntülerin dı- şına çıkamayan robotlar bu karşıtlıklardan hiç etki- lenmiyor. Örneğin aynada ansızın, masum bir gös- teriye katılmış olduğu için o ülkenin kolluk kuvvetle- rince gözaltına alınıp götürülmüş bir delikanlının kan- lar içerisindeki yüzü gözüküyor. Götürüldüğü çeşit- li yerlerde günlerce işkence gören genç, sonunda kal- dırıldığı hastanede ölüyor ve dev ayna, tıpkı bir te- levizyon ekranı gibi, bütün bu süreci yansıtıyor. Ama robotlar, bunu görmüyorlar. Onlar, yollarına böyle bir şey sanki hiç olmamışçasına devam edi- yorlar. Çünkü hayatları sadece eski görüntülerce be- lirlenmiş. Örneğin, yine çoğunluğu robot sanatçıla- rın elinden çıkma olduğu için, aslında düzmece ha- yatları betimleyen eserlerle dolu sergilere gidiyorlar. İşlevini çoktan yitirmiş, adeta hadım edilmiş bir sa- natın ve edebiyatın tartışıldığı panelleri dinliyorlar. Ba- zıları yabancı ülkelerdeki toplantı, sergi ve fuarlara ka- tılıp, ülkelerinin kültürü ve imajı üzerine konuşuyor- lar - birer robot olmaları, bir delikanlının işkenceyle taksit taksit öldürülmesinin, herhangi bir iskeledeki ya da sokaktaki içki yasağı kadar bile protesto edil- mediği bir ortamda kültürden bahsetmenin ancak bu kavramı aşağılamak anlamına geleceğini anlamala- rını önlüyor. Robotları robot olarak gösteren dev aynaya gelince, onun asıl görevi, bütün bu görüntüler karşısında hâ- lâ tepki gösterebilecek kadar insanlıklarını korumuş olanlar varsa, onların yakalanmasını kolaylaştırmak! [email protected] “B elediye olarak Selçuklu Uy- garlığı’nı daha fazla tanıt- mak, elde kalabilen kültürel zenginliği yaşatmak temel görevimiz...” Bu sözler, 7-8 Ekim 2008’de Konya’da dü- zenlenen “Anadolu Selçuklu Şehirleri ve Uygarlığı Sempozyumu”nun ev sahibi Sel- çuklu Belediye Başkanõ Doç. Dr. Adem Esen’in. Konya’da gerçekleştirdikleri “öncelikli belediye hizmetleri”ni de şöyle özetliyor: “Zazadin Han’ın restorasyonu; Sille’de sokak sağlıklılaştırması, kanal ıslahı, ha- mam, çeşme, cami ve kültür evinin resto- rasyonları; MS 32’den kalma Aya Eleni Ki- lisesi’nin projeleri; Mağara kiliselerdeki ar- keolojik kazılar; Selçuklu’dan miras Ho- cacihan Mahallesi’ni yaşatmak...” Esen ayrõca Anadolu’daki tüm Selçuklu eserlerinin fotoğraflarla belgelendiği 2 ciltlik albümü de Prof. Dr. Haşim Karpuz yöneti- mindeki uzmanlarõn çalõşmasõyla belediye ya- yõnõ olarak gerçekleştirmiş. İşte bu çalõşkanlõkla düzenlenen sempoz- yumda Selçuklularõn eşsiz “uygarlık ve dü- şünce birikimi” 40’a yakõn bildiriyle ele alõn- dõ. Devlet Bakanõ Mehmet Aydın’õn, hiç ye- ri değilken “Başbakan’ın bilime düşkün- lüğüne hayran”lõğõnõ belirtmesi dõşõnda, hemen tüm konuşmalarõn “siyaset üstü ol- gunluk”ta yapõlmasõnõn ilham kaynağõ da kuş- kusuz Selçuklu’nun “sevgi ve hoşgörü mi- rası”ydõ... Nitekim, yõllarõnõ bu ülkenin tarih değer- lerine adamõş Prof. Oluş Arık dedi ki: “Yıl- larca tarihimizi yok eden belediyelerin şim- di koruma yarışına girmeleri beni çok et- kiledi. Selçuklular da Anadolu’yu yakarak, yıkarak değil, imar ederek yurt yaptı- lar...” Sempozyumun “yüreklendirici”si Prof. Dr. Metin Sözen de özetle şunlarõ söyledi: “Gençlerimizi artık bize ait değerlerle, Anadolu aydınları olarak yetiştirmeliyiz. Ortaçağı aydınlatan Selçuklu bunun için en zengin kaynak.” 11EYLÜL’ÜN DİNCİLERİ Anadolu’ya “üniversitesi”yle yerleşen; yollarõnõ kervansaraylarla donatarak “yurt” yapan; 200 yõlda binlerce anõtsal yapõyla be- zeyen; nice düşünürlerin, ozanlarõn ülkesi kõ- lan ve türkülerimizin, geleneklerimizin ya- Ortaçağda Anadolu’ya aydõnlanma çağõnõ yaşatan uygarlõk bugünlere de õşõk tutuyor ratõcõsõ bir uygarlõk için söylenenleri dinle- dikçe düşündüm: Dünya “11 Eylül 2001”de ABD’yi vu- ranlarõn “İslami terörist” ilan edilmelerin- den bu yana “medeniyetlerin çatışması”nõ konuşuyor. Aynõ saldõrõnõn gerçek failleri ya da “gerçek amaç”larõ hâlâ “muamma” ol- sa bile küresel söylemi İslam kimlikli “din”ci- lere odakladõlar. Asõl sorgulanmasõ gereken “sömürgecilik” ise uluslararasõ gerilimlerin “dinler arası çe- kişme”ye bağlanmasõyla çoktan unutuldu. Nitekim “çözüm” olarak da “emperyaliz- min yargılanması” yerine “medeniyetlerin barışması” öneriliyor; üstelik sanki tarihte hiç yaşanmamõş gibi “yeni bir ideal”miş- cesine. Oysa Anadolu’nun uygarlõk ve düşünce ta- rihi; medeniyetlerin buluşmasõ bir yana, dostça ve kardeşçe “ortak yaşam değerle- ri”nin bile bu coğrafyada asõrlarca “birlik- te” yaratõlmasõyla yazõldõ. Mimariden hemen tüm kültürel alanlara ka- dar farklõ dinlerden ve kökenlerden top- lumlarõn en “medeni” şekildeki beraber- likleri, insanlõğa ve tarihe Anadolu’da ar- mağan edildi. Bu nedenle dünya barõşõ için de sömürgeci Batõ’nõn içtenliksiz sözde “medeniyetleri buluşturma” söylemi yerine bunu zaten ger- çekleştirmiş bir geçmişten esinlenilmesi ge- rektiğini yine Anadolu kanõtlõyor. İşte bu eşsiz zenginliğimizin adõ “Selçuklu Uygarlığı”dõr... 18. yüzyõldaki Batõ aydõnlanmasõndan bi- le yüzlerce yõl önce “insan ve insan aklının kutsallığı”nõ her alanda doruğa çõkartan Anadolu bilgeliğinin “hamisi” de Selçuk- luydu. O kadar ki kendi toplumsal tarihlerine ya- bancõlaşmõş nice “Batıcı” aydõnõmõzõn ül- kemizi korumak istedikleri “ortaçağ karanlığı” da aslõnda Avrupa için ge- çerlidir. Çünkü Anadolu ortaçağõ yi- ne Selçuklu sayesinde en “aydınlık” çağdõr. Batõ’da engizisyonun insanlõk dõşõ egemenliği varken bizde devlet yö- netiminden gündelik yaşama, sanattan türkülere kadar “insani” bir kültürün en- gin dünyasõ yaşanmaktadõr. ÇIKARILACAK ‘DERS’LER Peki, Selçuklu’dan nasõl esinleneceğiz; hamasi övgüler yerine “ders alınacak de- ğerlendirmeler”i nasõl yapacağõz? Sem- pozyum bildirilerinde sergilenen Selçuklu birikimlerinden şunlarõ öğreniyoruz: Birincisi; “sadece yaşanan ya da fethe- dilen değil, ‘imar’ edilen coğrafyalar yurt olabilirler...” Tersanelerden medreselere, hanlara ve saraylara kadar 40’tan fazla tür- deki mimari ve kentsel miras, bu anlayõşõn ürünüdür. İkincisi, “insan üretendir; tasarlayandır; güzellikler yaratandır... Bu nedenle de uy- garlıkların ‘müellifi’ öncelikle insandır.” Nitekim Selçuklu’daki sanata, sanatçõya ve- rilen değer bu düşüncenin kazanõmlarõdõr. Üçüncüsü de toplumsal kardeşlik “kan ba- ğı”nda ya da “inanç birliği”nde değil, ortak yurt ve kent sevdasõnda, “birlikte üret- mek”te ve “beraber yaşanmışlıklar”dadõr. Anadolu’nun dünyada eşi olmayan bir öz- günlükte “kaynaşmış farklılıklara” analõk etmesinde de Selçuklu’nun katkõsõ büyük ve “destansı”dõr. ... VE SONUÇ BİLDİRGESİ Böylesi çõkarsamalara esin kaynağõ olan sempozyumun “sonuç bildirgesi” ise bilim kurulunca hazõrlanarak ilan edildi. Anado- lu’daki 49 il ve 110 ilçenin Selçuklu mirasõnõ barõndõrdõğõnõ anõmsatan bildirge özetle şu ka- rarlarõ içeriyor: 1- Sempozyum başarõlõ bir başlangõç ol- muştur. 2- Anadolu albümü, Büyük Selçuklu için de hazõrlanmalõdõr. 3- Her yõl farklõ kentte düzenlenecek sem- pozyumlarõn ev sahiplerine “Selçuklu Kül- tür Şehri” unvanõ verilmelidir. 4- İkinci sempozyumun Kayseri’de yapõl- masõ önerilmektedir. 5- Selçuklu kent tarihi yazõlmalõ ve uz- manlara destek sağlanmalõdõr. 6- Tarih öğreniminde Selçuklu’ya ve sanat tarihine ağõrlõk verilmelidir. 7- Bilinçsiz onarõmlar önlenmeli, vakõfla- ra bağlõ restorasyon okulu kurulmalõdõr. 8- Kültürel mirasõn adalet, demokrasi, ba- rõş ve hoşgörü erdemlerine katkõlarõ önem- senmeli; korumanõn bu anlamda da temel he- def olmasõ benimsenmelidir... ‘YALINLIK, ZİRAFET VE BECERİ’NİN UYGARLIĞI Sivas Sultanhan, görmüş geçirmiş bir mimarlık kültürünü belgeler (1). Sanatın ve üretkenliğin taş üstündeki zarif gösterisi (2). Kültür Servisi - Cumhuriyetin kuruluşu- nun 85. yõlõ etkinlikleri kapsamõnda 25-26- 27 Ekim günleri İshak Paşa Sarayı’nda ya- põlacak olan “Ağrı Dağı Efsanesi Kültür ve Sanat Günleri”, 25 Ekim akşamõ Çetin Işı- közlü’nün ‘Ağrı Dağı Efsanesi Konseri’ ile açõlõyor. Yapõtõ, Çetin Işõközlü’nün yöneti- minde Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkes- trası ile Ankara ve İstanbul Devlet Ope- rası Solist Sanatçıları; Tuncay Kurtoğlu (bas), Seda Aracı Ayazlı (sopra- no), Sedat Öztoprak (bariton), Metin Tu- ran (tenor), Bülent Ateşoğlu (bas), Şebnem Algın (mezzo soprano), Arda Aktar (bari- ton), Oğuz Sırmalı (tenor) Hasan Çelik (ba- riton), Fügen Serbest (piyano), A. Aycan Sancar (flüt) seslendirecekler. 2000 yõlõnda Doğu Anadolu’da sahnelenen ilk opera ol- ma özelliğine sahip yapõtõn dünya ilkgöste- rimiyse 1989 yõlõnda Devlet Opera ve Bale- si’nin işbirliği ile 6.Uluslararasõ Ankara Mü- zik Festivali’nde gerçekleştirilmişti. CUMHURİYETİN KURULUŞUNUN 85. YIL ETKİNLİKLERİ ‘Ağrı Dağı Efsanesi’ İshak Paşa Sarayı’nda Kültür Servisi - Dünyanın en saygın fotoğraf yarışmalarından “Siyah- Beyaz Örümcek Ödülleri” sahip- lerini buldu. “Photograph of the Year Winners” adlı büyük ödüle Tuz Gölü’nde gerçekleştirdiği “Eve Dönüş” adlı çalışmasıyla Türk fotoğrafçı Salih Güler de- ğer görüldü. 62 ülkeden binler- ce fotoğrafın katıldığı yarış- mada birincilik ödülünü kaza- nan Salih Güler, Tuz Gölü’nde yapmış olduğu başka bir çalış- masıyla da National Geographic ile Nikon’un ortaklaşa düzenlediği “Yellow To Me” fotoğraf yarış- masında “En İyi Küresel Isınma Fotoğrafı” ile “Yükselen Yıldız Ödülü”nü kazanmıştı. Tuz Gölü’nde ‘Eve Dönüş’ TİYATROELEŞTİRMENLERİNİN ‘2008 Onur Ödülü’ Dikmen Gürün’ün... Kültür Servisi - UNESCO’ya bağlõ bir ku- ruluş olan Uluslararasõ Tiyatro Eleş- tirmenleri Birliği Türkiye Merkezi (TEB), “2008 Onur Ödülü”ne Prof. Dr. Dikmen Gürün’ü değer gördü. TEB’den yapõlan yazõlõ açõklamada, ödülün, birliğin tüm üyelerine açõk oy- lamayla saptandõğõ açõklandõ. Tiyatro dünyasõna katkõlarõ, alanõndaki başa- rõlarõ ve topluma karşõ sorumlu aka- demisyen, yönetici, eleştirmen kim- likleriyle yaşamõ boyunca tiyatro ala- nõnda yürüdüğü tutarlõ çizgisini sür- dürmesi ödülün Prof. Dr. Dikmen Gü- rün’e verilmesinin gerekçeleri arasõn- da gösterildi. Prof. Dr. Dikmen Gü- rün’e ödülü önümüzdeki günlerde su- nulacak. İstanbul Üniversitesi Edebi- yat Fakültesi Tiyatro Eleştirmenliği ve Dramaturji Bölümü Bölüm Başkanõ ve gazetemiz yazarõ da olan Gürün’ün “Tiyatro Yazıları” adlõ bir de kitabõ bulunuyor. Kültür Servisi - Dünyaca ünlü yönetme- nimiz Nuri Bilge Ceylan’õn yeni filmi ‘Üç Maymun’un galasõ dün İstanbul’daki Kan- yon Alõşveriş Merkezi Cinebonus Sinema- larõ’nda yapõldõ. Film, 24 Ekim’de gösterime giriyor. Bu yõl 61’incisi yapõlan Uluslarara- sõ Cannes Film Festivali’nde “En İyi Yö- netmen” ödülü alan filmin geçen günlerde so- na eren Antalya Film Festivali’nde neden ödül alamadõğõ yolundaki düşüncesi sorulduğun- da Ceylan, “Bu, jürinin takdiridir. Hepimiz buna saygı duymalıyız” dedi. Film hak- kõndaki teknik bir ayrõntõya dikkati çekmek istediğini vurgulayan Ceylan, “Film, Tür- kiye’de ilk kez dijital olarak gösterilecek. 15 salonda dijital, 42 salonda da normal gösterimi yapılacak. Bu film ilk defa da- ha net, daha keskin, daha parlak, ses ko- nusunda da daha iyi şekilde izlenebilecek” açõklamasõnõ yaptõ. “Filmi ödül almak için mi çektiniz” so- rusunu Ceylan, “Ben ödül alacağım diye yo- la çıkmadım. Onu düşünerek yola çıkmak anlamsız. Zaten film öyle bir şey ki mese- lenizle aranızda bir ilişki kurarsınız. Onu gerçekçi bir şekilde ortaya koymak için öy- le uğraşırsınız ki başka bir şeye vakit kalmaz” sözleriyle yanõtladõ. Mevsim, ‘444’ ile başlıyor Kültür Servisi - Altõdan Sonra Tiyatro, mevsime, bir çağrõ merkezinde geçen bol ödüllü oyun “444” ile başlõyor. 10, 11, 17, 18, 24 ve 25 Kasõm’da Oyuncular Tiyatro Kahve Cem Safran Sahnesi’nde izlenebilecek oyunu Yiğit Sertdemir yazdõ, Yaman Ömer Erzurumlu yönetti. Gülhan Kadim ve Yiğit Sertdemir’in rol aldõğõ oyunun dekor ve kostüm tasarõmõ ise Aslõ Can Kortan’a ait. Oyun, bir çağrõ merkezinin gece vardiyasõnda işlerin karõşmasõ sonucunda, gerilim ve mizahõn iç içe geçtiği yüksek tempolu bir hal alan bir geceyi konu alõyor. (0 212 245 13 14 - www.altidansonra.com) Nuran Mola sergisi Kültür Servisi - Nuran Mola, üçüncü kişisel sergisi ‘Hareketli Zaman İzleri’yle 30 Ekim’e dek Fransõz Sokağõ Cezayir Çõkmazõ Sanat Galerisi’nde olacak. Renkle dokuyu birbiriyle kaynaştõrõrken izleyiciyi de kendi dünyasõnda bambaşka bir boyuta sürükleyen sanatçõ, Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü, Prof. Dr. Filiz Başaran Atölyesi ve Doç. Dr. Kemal Gürbüz Çağdaş Malzeme Atölyesi mezunu. (0 212 244 83 05) RATEM-MESLEKBİRLİKLERİ Kültür Servisi - Radyo televizyon kuru- luşlarõnõn müzik yayõnlarõnõ uygun be- dellerle lisanslõ hale getirecek olan ‘Ratem-Meslek Birlikleri Telif Hak- ları Protokolü’ imza töreni; dün sabah Grand Cevahir Otel’de yapõldõ. Töre- ne; MÜYORBİR Başkanõ Ali Koca- tepe, MÜ-YAP Başkanõ Bülent For- ta, MSG Başkanõ Garo Mafyan, ME- SAM Başkanõ Ali Rıza Binboğa, Ra- tem Başkanõ Yusuf Gürsoy ve RTÜK Başkanõ A. Zahid Akman konuşma- cõ olarak katõldõ. Kültür ve Turizm Ba- kanlõğõ Müsteşar Yardõmcõsõ Nihat Gül, Bakan Ertuğrul Günay adõna yaptõğõ konuşmada, protokolün ‘fikri mülkiyet’ bağlamõnda önemli bir dö- nüm noktasõ olduğunu ve uluslararasõ düzeyde, ülkenin itibarõnõ artõracağõnõ belirtti. Akman da, “radyo ve televiz- yon yayıncılığı alanında önemli bir aşama kaydedildiğini, telif haklarının kazanılması yönünde verilen huku- ki mücadele sürecinde tarafsız kal- dıklarını ve bu zaferde en büyük pa- yın demokratikleşmeye sağladıkları katkı ile meslek birliklerine ait ol- duğunu” söyledi. Tören, protokolün imzalanmasõyla sona erdi. Telif Haklarõ Protokolü imzalandõ Selçuklu’yla övünebilmek için 1 2 ‘Üç Maymun’un galası yapıldı ‘Üç Maymun’un galası yapıldı Livane’de Abdal türküleri Kültür Servisi - Feryal Güney, bugün saat 21.30’da Kadõköy Livane Pub’da Türkmen Abdal müziklerini seslendirileceği , ‘Bulutlar Gezer’ başlõklõ bir konser veriyor. Feryal Güney’e eşlik edecek çalgõcõlar Uğur Küçük (bağlama), Neriman Güneş, Özgür Ay (elektro gitar), Ayhan Akkaya (bas), Selda Öztürk, İlkem Balseçen aynõ zamanda Kardeş Türküler topluluğu üyeleri. (0 216 414 40 96)
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle