24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B 17 EKİM 2008 CUMA CUMHURİYET SAYFA DİZİ 9 G eminin bir yanõ gündüz, diğer yanõ gece… Bir yanda gün ba- tõyor, diğer yandan mehtap çõ- kõyor. Nehirler, kanallar, göller üzerinde Moskova’dan St. Petersburg’a yaptõğõ- mõz gemi yolculuğundan aklõmda ka- lan en unutulmaz manzara bu oldu: Gökyüzünde ay yükselirken bir türlü batmak bilmeyen, son huzmeleri kay- bolup gidene dek ufukta dirençle asõlõ kalan alev topu gibi bir güneş… Kuzey coğrafyasõnda gün ağõr çekim batõyor. Güneşin, ufuk çizgisinde usul usul alçalmasõyla, mehtabõn çõkmasõ arasõn- da geçen süre iki saati bulabiliyor. O iki saat boyunca bir renk ve õşõk şöleni yaşõyoruz. Nazlana nazlana çõkan Ay’õn etrafõn- daki bulutlar, üzerlerine yansõyan son güneş õşõnlarõyla pembeye dönüşüyor. Mavi ile pembenin değişen tonlarõ son- ra suya aksediyor ve nehrin “gündüz yanı” önce eflatuna, ardõndan ateş ren- gine bürünüyor... Geminin “gündüz tarafı” aydõnlõk, “gece tarafı” lacivert! “Lacivert”, gece on sularõnda niha- yet “aydınlığı” teslim alõyor. Nehrin iki yanõnda göz alabildiğin- ce uzanan sõk, balta girmez ağaçlarõn tepesinde gizemli, sõcak, sarõ tül gibi bir mehtap beliriyor o sõra. Sonra silu- etlerini artõk zorlukla seçebildiğimiz kõyõdaki yüksek, karanlõk ağaçlarõn sõrtõnda kâh kayboluyor… kâh, hoop! Arkamõzdan yeniden bizi kovalõyor. Peri masalõ gibi. Bir var bir yok, es- rarengiz, sõrlõ bir mehtap bu. Bildiği- miz, alõştõğõmõz güney denizlerinin o tabak gibi açõk, şeffaf, güleç, kucakla- yõcõ, gümüş mehtaplarõndan çok farklõ. ALIN YAZISI NEHİR Napolyon’un ünlü sözüdür: “Coğrafya alın yazısıdır!” Geçmişini birkaç kez sõfõrlayan Rus tarihi de aydõnlõkla karanlõğõn iç içe geçtiği bu sõrlõ ve esrarlõ mehtap gibi tõpkõ; çõlgõn çarlar, epik boyutlarda dramlar, Slav mistisizmi, bu õssõz, gi- zemli coğrafyayla şekillenmiş. Üç okyanus, bir düzine denizin su- ladõğõ Rusya’nõn uçsuz bucaksõz top- raklarõnõn tam kalbinde, doğanõn orta- sõndayõz. Ne bir araba sesi geliyor kulağõmõ- za, ne uzaklarda bir õşõk seçebiliyoruz. Volga’nõn sessiz mi sessiz kõyõlarõnõ kilometreler boyu uzanan ormanlar kaplõyor. Huş ağaçlarõ bunlar. Rusla- rõn “milli ağacı”… Huş ağaçlarõnõn yapraklarõ bol. İn- ce, uzun gövdelerine hafif bir yel değ- di mi tatlõ, yumuşak bir ses çõkõyor. Gecenin zifiri karanlõğõnda şimdi artõk yalnõz bunu; nehirde ağõr ağõr ilerleyen geminin sesiyle huş ağaçlarõ- nõn yapraklarõnõn çõkardõğõ sesi duya- biliyoruz. TOLSTOY’DAN, ÇEHOV’A… İLHAM KAYNAĞI Tolstoy, Çehov, Gorki, Turgenyev gibi edebiyat tarihinin en büyük usta- larõna bu sularõn ilham vermiş olmasõ- na hiç şaşmak lazõm. Bunun için Ruslar belki de bu nehre “Volga Ana!” diyorlar. “Volga Ana”, bu ulusun en yüce yazarlarõnõ beslemiş. Umut adõna her şeylerini yitiren zavallõlarõn, “gulag- ların”, kürek mahkûmlarõnõn kederle- rine, şarkõlarõna eşlik etmiş. Çarlarõn önüne benzersiz vizyonlar açmõş. Ül- kenin en eski, en tarihi kentlerini kõyõ- larõnda toplamõş: Vladimir, Tver, Ya- roslavl, Kazan, Nizhny Novgorod... Rusya nüfusunun üçte biri bu neh- rin kõyõlarõnda yaşõyor. Biz Volga’nõn tüm kentlerini gör- meyeceğiz… Avrupa’nõn bu en uzun nehrini çün- kü -heyhat!- baştan sona katetmeyece- ğiz. Volga, Moskova’nõn kuzeybatõsõn- daki Valday Tepeleri’nde bir “huş ağacının altından” doğuyor ve Ha- zar’a dökülüyor. Biz Volga’yõ güneye doğru izlemi- yoruz. “Rusya’nın Anası”(3690 km.), on iki güne sõğdõrdõğõmõz yolculuğumuzu misliyle katlayacak uzunlukta. Ülkenin iki büyük merkezi -baş- kent Moskova ile St. Petersburg- ara- sõndaki kesitini katediyoruz sadece. Volga Ana’ya yolculuk Yazarlara ilham veren, çarlara vizyon açan, mahkûmlara mezar olan S õfõrdan yarattõğõ çarlõk baş- kenti “Petersburg”la Mos- kova’yõ, Volga üzerinden ka- nallarla birleştirmek, büyük bir vizyoner olan Büyük/Deli Petro’ nun ilk günden beri hayallerini süslemiş. “Hayali” hayata geçir- mek ise iki asõr arayla bir başka despota, Stalin’e nasip olmuş. Moskova-Petersburg güzergâhõ- nõ kanallarla Volga’ya bağlayabil- mek için hiç gözünü kõrpmadan si- yasi muhalifleri kullanmõş Stalin. Kazma, kürek, taş arabasõndan başka hiçbir araç gerece sahip ol- mayan “gulag mahkûmları”, ku- tup soğuğunda dahi geceli gündüz- lü çalõşarak nehri gemi ulaşõmõna açmõşlar. MAHKÛMLARININ BEŞTE BİRİ ÖLMÜŞ Bizim nehirlerimizde gemi ula- şõmõ yapõlmadõğõ için, bunun ne anlama geldiğini biraz anlatmam lazõm... Akarsuda gemi ulaşõmõnõ sağlayabilmek için göller, õrmak- lar, kanallar arasõndaki su seviye- leri farklarõnõ bir dizi baraj ve özel havuzlarla gidermek gerekiyor. Suyun eğiminin değiştiği bölge- lerde, gemiler iki ucu kapalõ bir havuza giriyor. Havuzun içinde gemi, su seviyesiyle birlikte asan- sör gibi inip çõkan demirden halka- lara kenetleniyor. Ve gidilecek yö- nün seviyesine göre artõk ya aşağõ indiriliyor ya yukarõ çõkarõlõyor. Moskova-Petersburg arasõndaki 1700 kilometrelik yolculuğumuzda biz böyle 16 havuza girdik. Volga’da toplam 35 seviye ha- vuzu var. Bu havuzlarõn en etkile- yici olanlarõnõ, Volga Baltõk kana- lõnda gördük. 1933’te açõlan 227 kilometre uzunluğundaki bu kanalda arka ar- kaya tam yedi “havuz” var. Herbi- ri birer mühendislik mucizesi ha- vuzlarõn inşasõnda istihdam edilen “mahkûmların” beşte biri ölmüş. STALİN’İN GURURU: ‘BÜ- YÜK VOLGA PROJESİ’ Sovyetlerin “ilk beş yıllık pla- nını”, “Büyük Volga Projesi” ile taçlandõrmak adõna “mahkûmla- ra” 20 ayda yaptõrõlan zincirleme “seviye havuzları” sayesinde, Rus gemileri Baltõk’tan Akdeniz’e ine- biliyor, seyrüsefer yapabiliyorlar! Volga’nõn “seviye havuzlarını” benzersiz kõlan, yalnõz mühendis- lik açõsõndan taşõdõklarõ değer de- ğil. Stalin, “çarların vizyonuna” sanatsal değer eklemiş… Moskova metrosu ve komünist dönemin tüm büyük bayõndõrlõk yapõlarõnda olduğu gibi tõpkõ... “gelişme ve ilerlemenin” simgesi sayõlan “havuzların” da giriş çõ- kõşlarõ akla hayale gelmeyecek öl- çüde iddialõ heykellerle bezenmiş ve abideleştirilmiş. Kuş uçmaz, kervan geçmez Vol- ga’nõn vahşi doğasõ ortasõnda ken- dinizi, aslõnda sadece işlevsel ol- masõ gereken ancak sõnõr tanõma- yan bir “büyüklük tutkusuyla” absürdce anõtlaştõrõlmõş gemi ha- vuzlarõnda buluyorsunuz. Yalnõz efsunlu mehtaplar yok Volga’da. Böyle ölçüsüzlükler, acõmasõz- lõklar ve absürdlükler de var. ‘ŞAŞKOV’UN RİTÜELİ Benden başka herkesi nedense acayip elektriklendiren ve heye- canlandõran bu “seviye havuzları”, “Volga turunun” başlõca atraksiyonlarõndan. Hemen her havuza girişimizde, tüm yolcular sözü sohbeti kesiyor. Ön-arka güvertede alelacele yerler tutuluyor, fotoğraf makineleri, vi- deo kameralarõ ayarlanõyor. Gemimiz “Şaşkov”un, nehir su- yuyla birlikte metrelerce yukarõ çõ- karõlõp-indirilmesi, merakla, pür- dikkat izlenen bir ortak ritüele dö- nüşüyor. S Ü R E C E K Deli Petro’nun düşünü Stalin gerçekleştiriyor “St. Petersburg’la Moskova’yı, kanallarla Volga üzerinden birleştirmek, Deli Petro’nun hayaliymiş. Petro’nun hayalini Stalin, ‘gulag mahkûmlarını’ kullanarak gerçekleştirmiş. ‘Büyük Volga Projesi’nde çalışan mahkûmların beşte biri sağ çıkmamış... ‘Gemi seviye havuzları’ Volga turunun başlıca atraksiyonlarından. ” Geleneksel Rus giysileri içinde kızlar yün eğiriyor. Ruslar Volga Nehri kıyılarında piknik yapmayı seviyor. K uzey coğrafyasında yaz ayların- da gün ağır çekim batıyor. Ufukta güneşin alçalmasıyla, mehtabın çıkması arasında geçen süre, iki saati bulabiliyor… O iki saat unutul- maz bir renk ve ışık şöleni yaşıyoruz! Taraf gazetesi dört gün önce malum kaynaklardan sızdırılan kuşkulu ve önyargılı bilgileri ve ne olduğu anlaşılmayan görüntüleri, Ge- nelkurmay’ı hedef almak için manşet yapmıştı. Neymiş efendim, Genelkur- may Aktütün Karakolu’na yönelik sal- dırıyı bir ay öncesinden biliyormuş!.. Ya- ni TSK kendi askerlerinin öldürülmesi- ne bile bile göz yummuş!.. Kanal 1 tel- evizyonu önceki gece Taraf’ta yayım- lanan ucube görüntülerin Aktütün Ka- rakolu’yla ilgisi olmadığını, Kandil Da- ğı’nı gösterdiğini çarpıcı biçimde göz- ler önüne serdi. Orgeneral Başbuğ da bu gazetenin, akıllara zi- yan tanımlamasının bile hafif kalacağı iddialarına yanıt verirken “Doğrulan- mamış bilgiler” cümlesiy- le dikkat çekti. Başbuğ ordu düşmanlığını kamuoyunun bilgi al- ma hakkı gibi kutsal bir talebin içine giz- leyenleri sorumlu olmaya da çağırı- yordu. Şüphesiz bu yıl içinde yüzden fazla askerini şehit vermenin duygu- sallığıyla fazla sert çıkan Başbuğ da, de- mokratik ülkelerde basının kesinlikle öz- gür olması gerektiğine inanmalıdır. An- cak unutulmamalı ki, orduyu infiale götüren sürecin arkasında da, PKK’nin psikolojik harbine hizmet eden yayın- lar duruyor! Başbuğ’un tepkisini salt basın öz- gürlüğüne müdahale diye algılayanlar, TSK’ye karşı bir kısım medyada sür- dürülen yıpratma çabalarının perde arkasını bilerek gözden kaçırıyor. Dün “Başbuğ tehdit etti” diye yazan Zaman yazarları ile “Bizim yerimiz Mehmetçi- ğin yanı” diye takıye yapan Vakitçiler iş- te bu ikiyüzlülüğe hizmet ediyor! Aslında tartışmalar bir gazetenin şehit kanı üzerinden ordunun beynine taarruza geçmesi ve askerin buna tepki gös- termesinden çok daha vehamet içeri- yor! Bu vahamet, Taraf’ın yazdıkları doğru mu yanlış mı tartışmasında de- ğil, Genelkurmay’daki yaşamsal bilgi- leri hangi güç sızdırıyor konusunda de- rinleşiyor! Cumhuriyet tarihinde görülmemiş olaylar, AKP iktidarı döneminde cere- yan ediyor! PKK ile müca- dele etmiş paşalar “çeteci” diye cezaevine konuluyor! Generallerin ses kayıtları Youtube’da yayımlanıyor! İrticanın izlenmesine yö- nelik askeri planlar ve terörle müca- deleye yönelik gizli yazışmalar tari- katların finanse ettiği ikinci cumhuriyetçi ve gerici medyaya sızdırılıyor! Birileri belli ki Türk ordusunun beynindeki kozmik bilgilere ulaşacak kadar ileri gi- diyor ve devletin en hassas kurumları- nın duvarlarını zorluyor! Genelkurmay’ı öfkelendiren perva- sızlık aslında istihbarat savaşlarını dı- şavuruyor!.. Bu savaşın bir cephesinde terörle mücadele edenler, diğer tara- fında ise askeri yıpratmak isteyenler du- ruyor! “Başbuğ bize emir veremez!”, “Tehdidi bırak hesap ver” diye meydan okuyan Tarafçıların, bilgi ve talimatları hangi taraftan aldığı çok net görülüyor! Dünkü büyük gazeteler Orgeneral Başbuğ’un tepkisine ihtiyatlı eleştiriler getirmişti. Malum medya ise her za- manki düşmanlığıyla manşetler at- mıştı. Vatan’ın manşetinde “Asker çok öfkeli” satırları vardı. Hürriyet, Baş- buğ’un, “Kim sızdırdı bulacağız” söz- lerini manşete çekmişti. Milliyet, “Başbuğ çok sert konuştu”; Yeniçağ, “Başbuğ’dan sert uya- rı”demişti. Sözcü, “Aka- cak kandan sorumlu olurlar”; Tercüman, “Dikkatli olun”; Akşam, “Tarafını seç uyarısı” başlıkla- rını kullanmıştı. Evrensel, “Hizaya gelin tehdidi”; Bir- gün, “Bu ne şiddet bu ne celal”; Ra- dikal, “Ne bu ne hiddet bu celal” diye yazmıştı. Sabah’ın birinci sayfasında “Yalanlamadı ama çok sert konuştu” satırları vardı. Biat medyasının dinci ka- nadı ise fırsatı kaçırmamıştı! Yeni Şa- fak, “Medyaya muhtıra”; Star, “Cevap yerine sert uyarı” başlıklarını kullanmıştı. Bugün, “Doğru yer neresi” diye sormuş ve Mehmet Ali Şa- hin’in fotoğrafının üs- tüne “Bir can gitti özür diledi”, Başbuğ’unki- nin üzerine ise “17 can gitti fırça çekti” diye yazmıştı! Zaman, “Başbuğ sert ko- nuştu, aydınlar tepki verdi”; Türkiye “Askerden çok sert mesajlar”; Vakit, “Yanlış tespit”, Milli Gazete ise “Terör eylemlerini övenler akacak kandan so- rumludur” başlığını kullanmıştı. Sabrı Tüketen Taraf!.. “Devletin çeşitli istihbarat birimle- ri arasında hangi düzeyde işbir- liği ve eşgüdüm olduğu sorusu, bu noktada mutlaka gündeme geti- rilmelidir. Örneğin Ta- raf’ta yayınlanan bilgile- rin, bu bilgilere sahip birim tarafından baskın öncesinde mesela Baş- bakan’ın önüne getirilip getirilmediği bilinmiyor. Yani mesele ‘Sızıntı’ de- ğil ’Eşgüdümsüzlük’ tür.” Mehmet Barlas, Sabah “Büyük gazetecilik başarısı mı, yok- sa ‘Bilgi belge sızdırma merke- zi’nin Taraf’a bir kıyağı mı? Birinci Cumhuriyet’i yıkmak isteyenlerin ama- cı Türkiye’yi askeri ve si- yasi olarak Amerika ve İs- rail’in yörüngesine sok- mak. Dolayısıyla yandaş basında TSK’ye saldıran bütün haberleri de bu eksenden okumak gere- kiyor. O halde Taraf’a bu bilgileri kim sızdırmış olu- yor?” Oray Eğin, Akşam e-posta: mfarac@cumhuriyet.com.tr MED CEZİR MEHMET FARAÇ Kozmik Taarruz!.. Genelkurmay Başkanı’nın öfkesi, psi- kolojik saldırının gırtlağa dayandığını açı- ğa çıkarıyor! Orduyu yıpratmayı yegâ- ne misyon olarak belirleyen bir gazete- nin ocak ayından bu yana yaptığı şu ya- yınlar bile askerin sabrının neden tü- kendiğini göstermeye yetiyor: Taraf, 14 Ocak’ta, “Dağlıca baskını sı- rasında Tabur Komutanı Yar- bay Onur Dirik düğündeydi” diye manşet attı. Ancak bir sü- re sonra köstebeklerin salt sı- nır boyunda değil, Genelkur- may’ın içinde olduğu da an- laşıldı. Çünkü 13 Haziran tarihli gazetede AKP’ye kapatma davası açılmasının öncesinde İlker Başbuğ ile Anayasa Mahkemesi Başkanvekili Osman Pak- süt’ün gizli bir görüşme yaptığı iddia edildi. 20 Haziran’daki Taraf’ta, “Ge- nelkurmay’ın Türkiye’yi biçimlendirme planı” başlığı vardı ve “Lahike-1” diye bir uygulamadan söz ediliyordu. Aynı ga- zete 24 Haziran’da, “Dağlıca baskınının yapılacağı bilgisi, saldırıdan dokuz gün önce Genelkurmay’a ulaştırıldı” diye yazdı! 20 Ağustos’ta, “Ergenekon’dan Dağlıca da çıktı” başlığını kullanan ga- zete, 13 Eylül’de ise bir generalin Şener Eruygur ve İlker Tolon’u Kandıra Ce- zaevi’nde ziyaret etmesine sert tepki gösterdi. Tarafçılar, 7 Nisan’da, “Türki- ye’deki STK’lerin bağlantıları” başlığı al- tında Genelkurmay’ın bir an- dıçla herkesi fişlediğini iddia et- ti. 28 Ağustos tarihli gazetede bu kez Kara Kuvvetleri Komu- tanı Orgenaral Koşaner he- defteydi; “Kürsüye çıktı andıç okudu” denilmişti!.. Ve malum gazete- nin TSK’ye saldırısı Akkütün baskınıy- la doruğa ulaştı. 5 Ekim’de “Genelkur- may bu kez hesap versin”, 8 Ekim’de ise “Artık itiraf edin, bu ikinci Dağlıca” baş- lığı altında askerin Aktütün baskınını ön- ceden bildiği ileri sürüldü. Türkiye’de bir yandan Genelkurmay’ı hedef alan diğer yandan da yurttaşlara askere gitmeyin çağrısını yapan gazete, belli ki orduyu topyekûn tüketmeye hizmet ediyor! Ve Malumun Tarifi!.. Medyadaki cumhuriyet, Atatürk ve ordu karşıtları işte bu gazetenin ya- yınlarını aylardır ellerini ovuşturarak sinsice izliyor. Onlar, basın özgürlü- ğünün getirdiği olanakları devletin temellerine dinamit koymak için kul- lananlara alkış tutuyor. Oysa Taraf’a tarif gerekmese de o gazetenin ama- cını, duyarlı yazarlar sürekli deşifre edi- yor. Fatih Altaylı, dün de haber- türk.com’da “Kimden Taraf” başlığı al- tında tetikçi gazeteyi çok güzel tas- vir etmişti: “Taraf’ın yaptığı yayıncılık, eleştiri de- ğil düşmanlık seviyesinde. Taraf yalan yazıyor. Taraf manipülasyon yapıyor. Özgürlükler ülkesi olarak tanımlanan ABD’de de, İngiltere’de de o ülkenin silahlı kuvvetleri hakkında böyle bir ya- yın yapılmaz. Yaptırmazlar, zaten kim- se de yapmayı düşünmez. Bu gaze- te Türkiye’de orduyu yıpratma amaç- lı kurulmuş gibi duruyor. Hedefinde sa- dece TSK var. TSK’yi hedef alırken hiç gazetecilik kuralını uygulamaya gerek görmüyorlar. Özgür gazetecilik yap- tıkları, korkusuz gazetecilik yaptıkları martavalına inanmıyorum. Taraf’ın kuruluş amacı, varlık nedeni TSK’ye saldırmak.” 16 Ekim 2008 Miliyet Manşetlerdeki Başbuğ!.. DÜZELTME - Dünkü bölümde ve- rilen Brejnev (1964-88) tarihleri (1964-82) olacaktõr. Düzeltir, özür dileriz.
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle