06 Mayıs 2024 Pazartesi English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
CMYB C M Y B SAYFA CUMHURİYET 17 EKİM 2008 CUMA 2 OLAYLAR VE GÖRÜŞLER AÇI MÜMTAZ SOYSAL Üslup ve Hesap ROMAN ya da hikâye yazarının, hatta nutuk söy- leyen politikacının üslubunu eleştirebilir, keşke daha özenli yazıp konuşsaydı diyebilirsiniz. Ama yüz bin- lerce askerin can sorumluluğunu omuzlarında taşıyan, binbir sıkıntı ve ihanet ortamında görev yapan bir ko- mutanın bu tür nedenlerle ister istemez sert konuşma gereğini duymuş olmasında yumuşak üslup arayabilir misiniz? Sayılamaz kadar çok işle, kaldırılamayacak kadar ağır yükle uğraşırken sinirinizi bozan bir şey yapılın- ca ağzınızdan okkalı bir küfrün bile çıktığı anlar ol- mamış mıdır? İnsan yapısındaki frenlerin tutmadığı du- rumlar hiç mi yoktur? Fransa tarihindeki ünlü generallerden birinin, Wa- terloo Savaşı’nda Napoleon’la birlikte İngilizlere karşı savaşan Pierre Cambronne’un burnundan so- luduğu güç bir durumda ve teslim olmasının istendiği bir sırada ağzından çıkmış beş harfli bir sözcük var ki, kibarlar bizde “b” ile başlayan üç harfli bir sözün karşılığı olan o lafı ağızlarına yakıştırmayınca “Cam- bronne’un sözü” deyip çıkarlar işin içinden. Haklı öf- ke ancak bu kadar kibarlık dinleyebilir. Yapılan eleş- tirilerde, daha doğrusu eleştirilerin ortaya konuşun- da iyi niyet aramak kadar abes bir şey olamaz. O ya- zılar, o sözler, o kanıtlar ya da belgeler, yazılıp söy- lendiği gibi sahiden doğru haber vermek, düzeltilmesi gereken bir yanlışı ortaya koymak, giderilmesi iste- nen bir kusuru eleştirmek, orduyu daha iyi iş görebilir duruma getirmek için mi ortaya atılmıştır? Yoksa asıl amaç, askerin yıpratılabileceği, saygın- lığının örselenebileceği bir fırsat yakalamış olmanın şehvetiyle onun üzerine çullanmak mıdır? Çullanıştaki faillerin geçmişleri, ilişkileri ve tıynet- leri böyle bir sorunun yanıtlanmasını kolaylaştırmıyor mu? Zihin yormaya bile değmez. Zaten, asıl sorun bu değil. Asıl sorun, ülkenin ve Cumhuriyetin neredeyse her yönden, içten ve dıştan tam bir kuşatma altına alın- dığı sırada bir komutanın çıkışını üslup sorununa in- dirgemek isteyenlerin tutumudur. Konu, gerçekten ba- sın özgürlüğü müdür? Haber alma ve verme serbestliği mi tartışılmaktadır? Yoksa, çullananların tutumunda bir başka niyetin, yani askeri yıpratma fırsatından yararlanma niyetinin bulunması gibi, üslubu ön plana çıkaranların tutu- munda da, sanki eleştiriler özde doğruymuş da ge- neralin üslubu yanlışmışçasına, “suret-i hak”tan gö- rünüp zaman zaman politikayı da içine alan “asker- sivil” çekişmesinde yeniden iktidara yakınlaşma ni- yeti sezmemek mümkün mü? Kim bilir, Batı’daki son örneklerle de görüldüğü gi- bi, bizim çevreleri de kriz rüzgârlarının estiği ortam- larda banka ve şirket kurtarabilecek bir iktidarla ara- yı bozuk tutmanın pek akıl kârı olmayacağını görmeye başlamış da olabilirler. Çünkü, “doğru yerde durmak” sözünü böyle anla- mayı hesaplarına uygun bulanlar hiçbir zaman eksik olmamıştır. [email protected] PENCERE Feto’nun ‘Yeşil Kartı’... Fethullah Gülen uzun bir süredir Ameri- ka’da yaşıyor; şimdi sürekli oturma izni sağ- layan ‘Yeşil Kart’ almış... Bölge Savcılığı “çok büyük ticari holding- lerle desteklenen geniş ve etkili dini-siyasi bir hareketin lideri” olduğuna ilişkin delilleri de- ğerlendirerek Gülen’i desteklemiş... Bilindiği gibi Fethullah Fetoculuğun lideri- dir.. Fetoculuk Nakşi tarikatının bir siyasal ko- lu demek... Amerika’nın BOP’u (Büyük Ortadoğu Pro- jesi) Türkiye ayağında tıkır tıkır yürüyor... BOP’un Türkiye ayağı nedir?.. “Ilımlı İslam Devleti Modeli...” Bu model tarikat ve cemaatlerin ağırlıklı ol- duğu bir tabana dayandığı için seçim san- dığında tavana doğru yükseliyor... AKP iktidarı yargıyı böldü, üniversiteler yö- netimini ve Çankaya’yı ele geçirdi... Sıra Ordu’da... Kuzey Irak’ta ABD Türk askerinin başına çuval geçirmişti... Şimdi iş Ordu’nun başına çuval geçirme- ye kaldı... Peki, bu işin içinden nasıl çıkılır, siyasal ik- tidarı biçimlendiren ve devleti ele geçiren Amerikancı dincilik nasıl durdurulur?.. Güç bir soru... Çünkü Türkiye’de seçim sandığından her zaman Amerika’nın desteklediği siyasal par- ti çıkar... Ancak son günlerde yapılan kamuoyu yoklamalarında AKP’nin oy oranı az buçuk düşmüş gibi görünüyor... Gerçek mi?.. AKP yöneticileri ABD’ye bağımlı Türki- ye’de şöyle düşünüyorlar: - Tarikat ve cemaatlerin örgütlediği bizim halkımız laikliğe ve yolsuzluğa boş verir; biz yerel seçimleri de aldık mı karşımıza kimse çıkamaz... Ordu’yu da teslim alırlarsa yeme de yanında yat... İşte o zaman Fethullah Türkiye’ye gelir, or- talık şenlenir... S iyanürle altõn işletmeciliğine yönelik yargõ organlarõnca ve- rilen iptal kararlarõ Türkiye’de on yõlõ aşkõn zamandõr uygu- lanmõyor. Avrupa İnsan Haklarõ Mahkemesi üç ayrõ kararõnda, kesinleşmiş yargõ kararlarõnõ uygulamamaktan dolayõ Türkiye’yi 1 milyon Avro’dan fazla taz- minat ödemeye mahkûm etmişti. Bu ko- nu ile ilgili geçen haftalarda yayõmlanan yeni bir kararõnda Danõştay, bu tür taz- minatlar için ilgili kamu görevlilerine rü- cu edilmesi gerektiğini hüküm altõna al- mõş bulunuyor. Bu kararõn verilmesine neden olan olaylarõn seyri şöyle: 1996 yõlõnda Çev- re Bakanlõğõ Bergama’da siyanürle altõn madeni işletilmesine izin verince, bir grup Bergamalõ bu iznin iptali istemi ile idari yargõda dava açtõ. İki yõllõk yargõla- ma sonunda mahkeme izni iptal etti. İp- tal kararõnõn anlamõ şu idi: Siyanürle al- tõn madeni işletilmesinden doğan tehlikeler göze alõnamayacak kadar büyüktür; bu yöntemle maden işletilemez. Yargõ kararõ bu denli açõk olmasõna kar- şõn, maden, devlet görevlilerinin “hima- yesinde” fiilen çalõşmaya devam etti. Bunun anlamõ, yargõ kararõnõ “tanıma- mak”tõr. Bu suçtur; yargõ kararõnõ yerine getirmeyenler ve buna göz yumanlar suç işlemiş olurlar. Bergama olayõnda bu suç dolayõsõyla hüküm giyen olmamõştõr; ama 2003 yõlõnda devrin Başbakanõ, bazõ ba- kanlarla birlikte, kendi ceplerinden taz- minat ödemiştir. Devlet Memurlarõ Ka- nunu’nun 13. maddesi bu gibi haller için bir “rücu” mekanizmasõ da öngörmüştür. Öte yandan, 2577 sayõlõ yasanõn 27. mad- desine göre, yargõ kararlarõnõn gereğini ye- rine getirmeme halinde doğan zarardan, bunu yapmayan görevli kişisel olarak sorumlu tutulmuştur. Kökleşmiş içtihat- ta, öteden beri bu davranõşõn kişisel kusur oluşturduğu karinesi kabul edilmektedir. Yani, bir devlet görevlisi, görev alanõna giren bir konuda verilen mahkeme kara- rõnõ uygulamõyorsa, bu davranõşõnõn kişi- sel olarak kusur oluşturduğu varsayõlõr ve kusurlu sayõlan görevli bundan doğan za- rarõ kendi öder. Prensip kararları Bergama altõn madeni olayõnda ise bu konu ile ilgili “gelişim” şudur: Ortada apa- çõk bir yargõ kararõ varken, bu kararõn ge- reğini yerine getirecek olan yetkililer õs- marlama raporlarla, tavsiyelerle, talimat- larla, “gizli” genelgelerle (29.3.2002 ta- rihli “prensip kararı” gizli olduğu ge- rekçesiyle uzun süre açõklanmamõştõr) madenin işletilmesine devam edilmesini teşvik ederler. Hatta yeni ruhsatlar verip hukukla alay edercesine açõlõş törenleri- ne katõlõrlar. Bunun üzerine izni iptal et- tiren Bergamalõlar, Avrupa İnsan Hakla- rõ Mahkemesi’ne başvururlar. Yargõ ka- rarõnõn uygulanmamasõndan şikâyetçi olurlar. Bu mahkeme yargõ kararõnõn uy- gulanmamasõnõn adil yargõlanma hakkõ- nõn parçasõ olduğuna hükmederek Türki- ye’yi tazminata mahkûm eder. Üç ayrõ ka- rarda, 1 milyon Avro’dan fazla tazminat ödenmesi hükme bağlanõr. Hazine ödeyecek Ortada bir sorun vardõr: Devletçe öde- necek bu tazminatlar kimin sõrtõna yük- lenecektir? Mahkeme kararõnõn gereğini yerine getirmeyenler, madeni kapatma- yanlar isim isim bellidir. Ama uluslararasõ hukuka göre bu tazminatõ Hazine ödeye- cektir. Kõsaca, on beş-yirmi kamu görevlisinin hukuk tanõmazlõğõnõn yol açtõğõ zararõ, yet- miş milyon kişi ödemiş olacaktõr. İşin en tuhaf tarafõ da, davacõlar bu ülkenin ver- gi ödeyen yurttaşlarõ olduğuna ve Hazi- ne bu vergilerle oluşturulduğuna göre, kendi kendilerine tazminat ödemiş ol- maktadõrlar. Bunun üzerine Bergamalõ davacõlar, kusuru bulunan kamu görevlilerine taz- minat için rücu edilmesini; yani Hazi- ne’nin ödediği paranõn, kararõ uygula- mayan hukuk tanõmaz kamu görevlile- rinden geri alõnmasõnõ isterler. Ama bu ta- lepleri kabul görmez. Sonuçta konu tek- rar yargõya intikal eder. İşte, Danõştay Beşinci Dairesi’nin 3.6.2008 tarihli 3234 sayõlõ kararõ, bu ko- nu ile ilgili yeni bir içtihattır. Yüksek Mahkeme bu kararõnda “yargı kararını uygulamama eyleminin idare adına yetki kullanan kamu görevlilerinin ki- şisel kusurundan doğduğuna ve kamu görevlilerinin kusurlarından doğan bu zararın toplum tarafından ödeneme- yeceğine” hükmetmiştir. Bu karar kesin- leştiğinde, öncelikle dava konusu olan meblağ kusurlu kamu görevlilerinden geri alõnacak, sonra da uygulanmayan di- ğer kararlardan doğan zarara sõra gele- cektir. Yargõ kararlarõnõn yerine getirilmeme- si, savsaklanmasõ, hukuk devletinde as- lõnda tartõşmaya kapalõ bir konudur. Yar- gõ kararlarõ derhal ve gecikmeden uygu- lanõr, uygulanmalõdõr. Aksi halde, yargõ iş- levsizleşecektir. Çünkü yargõ organlarõnõn elinde, ka- rarlarõnõ uygulatacak somut araçlar ve yap- tõrõm olanaklarõ yoktur; yargõ kararõ gü- cünü niteliğinden alõr. Tavırları aynı Türkiye ne yazõk ki, yargõ kararlarõnõn uygulanmamasõna öteden beri “alışık” bir ülkedir. Siyasi iktidarlar özellikle kamu hukukuna ilişkin yargõ kararlarõnõ kendi- lerine yönelik tehdit olarak algõlamõşlar- dõr. Bergama altõn madeni davasõnda ise bu tavõr görülmedik boyutlara ulaşmõştõr. Gerçekten ilk günden beri altõn madeni- nin işletilebilmesi için hükümetler (o günden beri beş hükümet değişmiş, ama tavõr aynõ kalmõştõr) “akla ziyan” çaba- larla, önlerine çõkan hukuk kurallarõnõ çiğ- neyerek, karşõlarõna çõkan herkesi düşman belleyerek tuhaf bir kararlõlõk içine gir- mişlerdir. Bu “kararlılığın” madenci şirketlerin gücü ve devlet görevlileri ile girdikleri ilişki biçimlerinden başka bir açõklamasõ olabilir mi? Danõştay’õn kararõnõn önemi bu nokta- da ortaya çõkmaktadõr. Danõştay, rücu me- kanizmasõnõn en yüksek düzeydeki dev- let görevlileri için de işletilmesinin önü- nü açmõştõr. Yasama dokunulmazlõğõ da bu alanda geçerli değildir. Şimdi şu soruyla karşõ karşõyayõz: Hu- kuk tanõmaz devlet görevlileri, işin ucu kendi ceplerine dayanõnca, acaba, akõlla- rõnõ başlarõna toplayacaklar mõdõr? Danõştay’õn Rücu Hakkõnda Son Kararõ Ahmet YAĞLI Maltepe Üniversitesi Hukuk Fakültesi Danõştay’õn kararõnõn önemi bu noktada ortaya çõkmaktadõr. Danõştay, rücu mekanizmasõnõn en yüksek düzeydeki devlet görevlileri için de işletilmesinin önünü açmõştõr. Yasama dokunulmazlõğõ da bu alanda geçerli değildir. Şimdi şu soruyla karşõ karşõyayõz: Hukuk tanõmaz devlet görevlileri, işin ucu kendi ceplerine dayanõnca, acaba, akõllarõnõ başlarõna toplayacaklar mõdõr?
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle