24 Kasım 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
Adõ ne olursa olsun özü “ger- ginliklerin terk edilmesi” olan bayramõmõzõ bu kez de “şeker mi, ramazan mı?” gerilimiyle karşõladõk. Üstelik aldõğõ “imamlık eği- timi” gereğince bu gibi yersiz çatõşmalarõ körüklemek yerine önlemesi gereken bir başbakanõn “şeker” diyenlerimizi azarla- masõ yüzünden... Gerçi, “Şimdi nereden çıktı bu şeker sözü?” merakõnõ da Orhan Erinç açõklayõverdi... aynõ tanõmõn “şimdi” değil, 85 yõl önce yapõldõğõnõ; “Cumhu- riyet”in bayram ve tatillerle il- gili “ilk yasası”yla birlikte 1935 ve 1954 yasalarõnda da “Şeker Bayramı” dendiğini; “rama- zan” adõnõn ise resmi olarak ilk kez “12 Eylül darbesi”nin 81 yasasõnda kullanõldõğõnõ bir gü- zel yazdõ. (Cumhuriyet-26 Eylül 2008) Demek ki Başbakan, “deva- mıyız” dediği Menderes’in de- ğil, “karşı çıktığı”(!) faşizmin yasalarõnõ benimsi- yor. “Şeker” diyen- lerin “kültürel eroz- yon” içinde olduk- larõnõ söylerken de “Cumhuriyeti ku- ranlar”la birlikte, kendisinin de varlõk ne- deni olan “demokrasi”mizi aşa- ğõlamõş oluyor... dahasõ, “aziz büyükler”imizi de... Çünkü annem, iftar sofrasõna gösterdiği özeni, misafir oda- sõndaki orta sehpanõn üzerine konan “bayram şekeri” kâse- sinde de sürdürürdü. Babam da bayramlõk “akide”leri mutlaka Hacı Bekir’den alõrdõ... Bizim bayramõmõz “şeker” olmasaydõ, dünyada eşsiz “tarihi şekerci- leri”miz ve benzersiz “şekerci dükkânları”mõz olur muydu. “Sakıncalı” gazetelerimizden Hürriyet’te okudum. “Ülker”in araştõrmasõna göre Türkiye’de- ki şekerleme satõşlarõ bayramda 4 kat arttõ; 42 milyon kişi şeker tüketiyor... (25 Eylül 2008) Başbakan ise “şeker” diyen- lere hakaret etmekle kalmõyor, adeta cihat açõyor: “Buna fırsat vermemeliyiz...” (23 Eylül 2008) Kusura bakmasõn, nur yüzle- riyle “Şeker Bayramı” derler- ken ne emektar anam, ne asker babam “kültürel erozyon” için- deydiler. Hele şu ramazan “fır- sat”çõlarõna asla kanmadõlar. Onlar Cumhuriyete sevdalõ “Anadolu Müslümanı”ydõlar... Mis gibi “ev likörleri”ni de se- neye yine sağlõkla oruç tutabil- meyi dileyerek “badem şeke- ri”yle yudumladõlar. Bence asõl yozlaşma, böylesi “insani” bir “Anadolu kültü- rü”ne “dindarlık” adõna hid- detlenmektir; Türk gelenekleri- ni küçümsemektir... ‘Onarım’! furyası Gelelim “Boğaziçi’ndeki ta- til bayramı”na... Başbakan bayrama “tatil” denmesine de kõzdõ. Gerçi, hal- kõmõz “Deliye her gün bay- ram” demiş ama 3 gün bahane edilerek “hükümet kararıyla” 9 gün “kaytarma”ya ne dene- ceğini bilememiş! Ne var ki aynõ 9 günün tama- mõnda “bayram” yapanlar da var; “kaçak inşaat” için pusu- da bekleyenler... Özellikle de Bo- ğaziçi’nde... Üç yasayla ve özel imar mü- dürlüğüyle “denetlenen” Bo- ğaziçi’nde tatil demek, takõr tu- kur yankõlanan “inşaat sesleri” demektir... Tatil bittiğinde bir de bakarsõnõz ki daha önce olmayan binalar türemiş; ilaveler yapõlmõş; katlar çõkõlmõş... Nitekim Kuzguncuklu Emel Hanım da diyor ki; “Yanan Köprülüler Yalısı’nda inşaat kı- pırdanmaları var; ‘sosyal tesis’ olacağı söyleniyor. Oysa yalı sahiplerinin bile bun- dan haberleri yok! Ya- lıda neler oluyor?” Boğaziçi’nde hazõrlõklarõn ra- mazandan önce başladõğõna da Necati Doğru dikkat çekmişti; “Tamir ruhsatıyla yeni inşa- atlar yapılıyor...” (Vatan-23- 25 Ağustos 2008) Gazeteler, “dokunulmayan” kaçak inşaat sahipleri arasõnda ünlü bir AKP’li “veliaht”õn da olduğunu yazmõşlardõ. Büyük- şehir 15 Eylül’deki basõn bülte- ninde şöyle yanõtladõ; “Boğazi- çi İmar Müdürlüğü’den ona- rım izin belgesi alınmıştır...” İşte Boğaziçi’ndeki “inşaat bayramı”õn sözde yasal daya- nağõ da bu tür “onarım” izinle- ri. Eşsiz peyzajõ gözeten imar sõ- nõrlamasõ “tamirat oyunla- rı”yla deliniyor. Bunun için Ko- ruma Kurulu’ndan onay ve pro- je de gerekmediğinden, yasalar ve yetkili kurular “atlatılmış” oluyor... Bu arada yakõn yõllara kadar yalõlarõn arasõndan denize ulaşan “sokağımsı” dar geçişlerin de “kapatıldı”klarõnõ anõmsatalõm. Sahil yolunun yaslandõğõ yeşil yamaçlarda ise kaçak hafriyat- larla açõlan “otopark oyukları” giderek çoğalõyor... Şimdi söyler misiniz bunun adõ tatil olsa ne olur, bayram olsa ne olur? CMYB C M Y B 1 EKİM 2008 ÇARŞAMBA CUMHURİYET SAYFA 15 CIA, AB’ye tuzak kurmuş. Kime kurmuyor ki! Bayramcı Çürük Beşir Dirikol: “İlintisiz sanıklar yönüyle Ergenekon, elma ve armutların bir arada toplanamayacağı kuralını çürütmüştür.” Yarı Sami Aktaş: “İnsanlarla tek tek uğraşmak yerine ülke girişlerine, ‘Yarı Açık Yarı Kapalı Ceza ve Tutuk Evi’ yazılmasına az kaldı!” YağmurDeniz - Trafik canavarı bayramda fazla mesai yapıyormuş... “Sosyal Güvenlik Reformu’na katkı!” HER alanda yaşanmakta olan erozyondan söz ediyor emekli Tümgeneral Naci Beştepe: “Ülkenin yönetiminden sorumlu en üst düzey makamda bulunan bir şahıs, sürekli olarak ‘yav’lı konuşuyorsa, biraz kızınca ‘lan’ çıkıyorsa ağzından, hoşuna gitmeyen bir şikâyet dile getirilince ‘Al ananı da git’ diye azarlıyorsa vatandaşını, durup bir düşünülmeli. Yaptığı kültür erozyonu değilse nedir; siyasi terbiye erozyonu mu demeli yoksa? Ülkenin cumhurbaşkanı, savaş suçlusu durumundaki bir kişiyle aynı masayı paylaşıyorsa; aynı cumhurbaşkanı ile başbakan, hediyeci Arap Kral’ın otel odasında ayağına kadar gidip iki yanına oturarak tebaası gibi fotoğraf çektiriyorsa erozyona uğrayan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin onuru, saygınlığı değil midir? Televizyonlarımızın ahlaki ve hukuki yayın yapmasını denetleyen kurumun başındaki şahıs, Almanya’da görülen davada suçun asıl sanığı olarak gösterilmesine karşın ‘Başbakan arkamda’ diyor ve ticari durumu ile ilgili yalan beyanları belgelenmesine karşın o makamda duruyor ve sorumlular onu istifaya davet etmiyorsa, siyasi ahlak, utanma duygusu, ayıp ve günah anlayışı gibi değerler değil midir erozyona uğrayan? Ergenekon soruşturması adı altında, hükümete muhalefet edenler terörist ilan edilerek evinden alınıp götürülüyorsa, tutuklanacakların kimlikleri bazı medya mensuplarınca önceden açıklanabiliyorsa, özel yaşantıya ait olanlar dahil soruşturma boyunca gizli kalması gereken her türlü bilgi ve belgenin seçilmiş ve yandaş medya tarafından tefrika edilmesine göz yumuluyorsa, erozyona uğrayan herkesin güvencesi olması gereken hukuk sistemi değil midir? İnsanlar bizden ve onlardan diye ayrıştırılıyor, devleti yönetenler de birleştirici olacağına bu ayrışmayı körüklüyorsa insanlık, insan sevgisi, milletin birlik ve beraberliği, din kardeşliği, sözün kısası tüm değerleriyle milletinin varlığı değil midir erozyona uğrayan? Bir bayramda Arap’ın ‘ramazan’ kelimesi hiç önemli değildir Türk halkı için... Türk halkının bayramlarını bayram gibi yaşayacağı sosyal ve ekonomik koşulları oluşturabiliyor musunuz siz, asıl onu söyleyin!” Erozyon PANO DENİZ KAVUKÇUOĞLU Bayram Dün bayramdı; biz yaştakiler bu bayramı Şeker Bayramı olarak bellemiştik, şimdilerde Ramazan Bayramı diye de anılıyor. İlk kutlanışından bu ya- na geçen 505 bin 160 günde doğrusunu diyeme- mek kuşkusuyla, “Ramazan mı yoksa Şeker mi doğ- ru, acep hangisi” sorusuyla başlayan ve son gün- lerde alevlenen ad tartışmalarına kulaklarımı tıka- dım, 1384 yıldır bulunamayan yanıtın üç günde bu- lunacağına inanmıyorum çünkü. Hem ‘Ramazan’ olsa ne çıkar, ‘Şeker’ olsa ne çıkar? Kutlayanlar ne- yi kutladıklarını bilmiyorlar mı? Çocukluk yıllarımın en güzel iki bayramından bi- riydi Şeker Bayramı. “Öbürü hangisiydi?” diye siz sormadan ben söyleyeyim. Cumhuriyet Bayramı’ydı. O yıllarda Taksim Alanı’nda düzenlenen geçit tö- renleri, askerler, bando mızıka, tanklar, renkli su- lar, bayraklar çok hoşuma giderdi. Şeker Bayra- mı’nın ise yeri daha başkaydı, bu başkalıkta en bü- yük payın aldığım armağanlarda olduğunu söyle- meliyim. Babam eğer denizde/seferde değilse mutlaka bayram namazına gittiğinden beni de yanında alır, sabah erkenden kalkılıp Fındıklı yamacında bulu- nan Cihangir Camisi’nin yolu tutulurdu. Ayaklarımda uyandığımda yatağımın ayakucunda bulup sevin- çle giydiğim yeni ayakkabılarım olurdu. O yıllarda Cihangir’in Müslüman nüfusu parmakla gösterilecek kadar az olduğundan bayram namazına gelen er- keklerin çoğu birbirini tanırdı. İmam ile müezzin ce- maati cami kapısında karşılarlar, gelenlerin elleri- ni sıkarlardı. Avluda bayramlaşmak, bayramlaşır- ken karşısındakiyle bir çift söz etmek, hal hatır sor- mak bir mahalle geleneğiydi. Çocuklar o günün ilk şekerlerini, “Namazdan sonra yersin “diye tem- bihleyen Hoca’nın elinden alırlardı. Çocuk olduğumuzdan bize öyle mi gelirdi yok- sa gerçekten öyleler miydi, bilemiyorum, geride bı- raktığım her yıl biraz daha özlediğim o eski, güzel yıllarda imamlar, müezzinler, hocalar sakallarına ak- lar düşmüş, güler yüzlü, sevecen, gözleri sıcak ba- kan insanlar olurlardı. Tüm aile büyüklerim gibi babam da, annem de ramazan ayı boyunca oruç tutarlar, o ay evimizde içki içilmezdi. Bayram akşamları akraba, eş dost ziyaretleri sona erdikten sonra hayat yeniden nor- male döner, rakı, bira ya da şarap tekrar masadaki yerlerini alırdı. Kimsenin kimseyi yiyip içtiğine ba- karak değerlendirmediği, hele inançları üzerinde fi- kir yürütme, hüküm verme hakkını kendinde gör- mediği, bunun ayıp sayıldığı yıllardı. Babamın ağabeyi, amcam Faik Kavukçuoğlu, İslami ko- nularda yazdığı kitaplar, yayımladığı dergilerle ta- nınan bir insandı. Örneğin, ‘Süleyman Fâhir’ müs- tear adıyla Ayıntabi Mehmet Efendi’nin ‘Kur’an- ı Kerim Meali ve Tefsiri’ yapıtının dilini sadeleşti- rerek Latin harflerine çevirmişti; aynı zamanda da ‘Tam Namaz Hocası’, ‘Büyük Dua Kitabı’ gibi ki- tapların yazarıydı. Onun gibi, yakın bir aile dostu- muz ve zamanının önde gelen duahanlarından bi- ri olan Hafız Mecit Sesigür de ramazan ayı dışın- da şarap içmekte bir beis görmezdi. Mahalle komşularımız olan Rum, Ermeni, Mus- evi dostlarımız ziyaretlerini genellikle bayramın ikin- ci, üçüncü günü yaparlardı. Bayramın vazgeçilmezi olan akide şekerinin, bonbonların, badem şeker- lerinin, lokumların yanı sıra bu komşularımızın ge- tirdikleri ev yapımı kurabiyeler, tarçınlı kekler, bisküviler o neşeli günlerimize ayrı bir çeşni katardı. O güzel insanlar ne yazık ki gittiler, gitmeye zor- landılar. Geçen yıllar içinde kent de, kentin insanları da değişti. Siyaset din üzerinden yapılır olunca in- sanların giyim kuşamları, yiyip içmeleri de baskı araçlarına dönüştü. Öyle ki Modalılar tam 10 haf- tadır her cuma akşamı bıkmadan, usanmadan Mo- da İskelesi lokantasına konan içki yasağına karşı direnç etkinlikleri düzenliyorlar. Başbakan da bu- na karşı AKP’nin ilçe kongrelerinde ‘yiyip içme’ üze- rine vaazlar veriyor, geriye dönüşe, bireysel öz- gürlüklerinin kısıtlanmasına karşı direnme hakla- rını kullanan yurttaşları, Modalıları ‘dünyayı şişenin içinde görenler’ diye niteliyor. Nereden nereye gel- mişiz… Tüm okurlarımın Şeker Bayramı’nı kutlar, esen- likler, mutluluklar dilerim. dkavukcuoglu@superonline.com www.denizkavukcuogluyazilari.blogspot.com Üryan ÇED KÖŞESİ OKTAY EKİNCİ Boğaziçi’nde ‘Tatil Bayramõ’!.. Sema Akdemir: “Kafayı örten türban, medyayı örten Akman, yolsuzlukları örten icazetli medyan; yolsuzluklar anadan üryan!” Kemal Öncü: “Şeker hastası elbette Şeker Bayramı’na karşı çıkacak. Hastalığın bayramı mı olurmuş!” HAYAT EPİK TİYATROSU MUSTAFA BİLGİN hetiyatrosu@mynet.com Dengir MM Fırat’ın ‘mal’ dediği YENİLEN pehlivan güreşe doymazmış hesabı AKP Genel Başkan Yardımcısı Dengir MM Fırat, CHP Meclis Grup Başkanvekili Kemal Kılıçdaroğlu karşısında yaşadığı hezimetten sonra tek başına basın toplantısı üzerine basın toplantısı düzenleyedursun, Fırat’ın ilk toplantıda uyuşturucu madde kaçakçılığına verdiği yanıt Ahmet Sungur’un dikkatini çekmiş. Bant çözümüne göre Fırat aynen şöyle demiş: “Şimdi bunu yine biraz sonra siz alacaksınız, yapılan bir yoklamada ki bu daha evvel aslında takip edilen bir araç şüpheli bir şoför daha evvel de Kaçakçılık ve İstihbarat Dairesi tarafından takip ediliyor. Yükü yüklüyor şeye gidiyor zaten hemen doğrudan doğru çekiyorlar malı çıkartıyorlar içinden. Ne yapıyor iddiaları hazırlıyor mahkemeye gönderiyor Sulh Ceza Mahkemesi tevkif ediyor hâlâ orada mevkuf ikinci duruşması yapılmış, üçüncü duruşmasını bekliyor.” Başbakan RTE’nin partideki sağ kolu Dengir MM Fırat’ın yanıtı iki yönüyle dikkati çekiyor: Bir yanıyla böylesine açık ve seçik bir ifade şekline sahip olması bakımından, öte yandan ise kaçakçılığa konu uyuşturucu maddenin yani eroinin “mal” sözcüğüyle ifade edilmesi bakımından! SESSİZ SEDASIZ (!) ekinci@cumhuriyet.com.tr KİM KİME DUM DUMA BEHİÇ AK behicak yahoo.com.tr ÇİZGİLİK KÂMİL MASARACI kamilmasaraci mynet.com TARİHTE BUGÜN MÜMTAZ ARIKAN www.mumtaz-arikan.com HARBİ SEMİH POROY 1 Ekim BULMACA SEDAT YAŞAYAN SOLDAN SAĞA: 1/ Kõrklareli’nin Vize ilçesinde, “ta- biatõ koruma alanõ” kapsamõna alõnan orman ve körfez. 2/ Eskimiş giye- cek... Kökü yuka- rõda, dallarõ aşağõ- da olduğuna ina- nõlan cennet ağacõ. 3/ Yol... Büyükbaş hayvanlara verilen ortak ad. 4/ Bil- ginler, yazarlar ve sanat- çõlar kurulu. 5/ Antalya ve Fethiye körfezleri ara- sõnda yer alan yarõmada- nõn adõ... Lantan ele- mentinin simgesi. 6/ Utanma duygusu... De- nizlerde yaşayan kalker iskeletli hayvan ve bu hayvandan elde edilerek boncuk gibi kullanõlan kõrmõzõ renkli madde. 7/ Bir takvim türü... Büyük bez ya da deri torba. 8/ Altõndan sopa gösterilir... Kanali- zasyon. 9/ Tatar hanlarõna verilen unvan... Fas'õn pla- ka imi. YUKARIDAN AŞAĞIYA: 1/ Tüfeğin namlusu ucuna takõlan bir çeşit bõçak. 2/ Ser- sem, budala... Bakõrdan yapõlan nefesli bir çalgõ. 3/ Ce- hennemin üzerinde kurulmuş olduğuna inanõlan, ge- çilmesi güç köprü... Ticaret eşyasõ. 4/ Yüksekokul. 5/ Erkek keçi... Bir nota. 6/ Telli bir çalgõ... Eti beğenilen bir balõk. 7/ Gaziantep yöresinde yetişen beyaz bir üzüm cinsi... Erzurum’un Oltu ilçesine özgü, “yatõk döner” de denilen bir tür kebap. 8/ Eski Türk güreşlerinden biri... Düşman siperlerine doğru yeraltõndan açõlan dar yol. 9/ “Çetin ---”: Yazarõmõz... Eski dilde su. 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9 V O K A L İ S T O D A L I K R A D Z A Ğ A N O S V A A Z R Ü Y A İ Ç A L O K R L A K U S T A R E S T R P L A L E N O T A A Y E T U L L A H 1 2 3 4 5 6 7 8 9 1 2 3 4 5 6 7 8 9
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle