05 Mayıs 2024 Pazar English Abone Ol Giriş Yap

Katalog

Aylar
Günler
Sayfalar
SAYFA CUMHURİYET 9 OCAK 2008 ÇARŞAMBA 4 HABERLER AKP lideri, Öcalan’a sayın dediği için çarptırıldığı cezayı da hukuku zedelemek olarak yorumladı GLOBALPOLİTİKÜLTÜR ERGİN YILDIZOĞLU Erdoğan’dan ‘3 kuruş’a tepki ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) Başbakan Tayyip Erdoğan, terör örgütü başı Abdullah Öcalan’a “sayın” dediği için 3 Ykr manevi tazminat cezasına çarptırılmasına tepki göstererek “Eğer bir tazminata mahkum edileceksem bunun hakkı verilir. Yoksa nefislerimizi tatmin için bu tür kararlar verilmez” dedi. Diyarbakır saldırısıyla ilgili olarak DTP’ye ağır eleştiriler yönelten Erdoğan, “Niçin hâlâ tavır koymuyorsunuz” dedi. Hiçbir toplumsal sorunun ve gerekçenin teröre meşruiyet kazandıramayacağını kaydeden Erdoğan, “Meselelerimizi konuşmanın, karşılıklı masa etrafında toplanarak çözmenin de en meşru aracı siyasettir” dedi. Başbakan Tayyip Erdoğan, partisinin grup toplantısında Diyarbakır’daki bombalı saldırı başta olmak üzere gündemdeki konuları değerlendirdi. DTP’ye sert eleştiriler yönelten Erdoğan, “Terör örgütü için ‘siyasi bir örgütlenme’ diyen anla Cevabın Yarısı Belli Oldu! Bush’tan sonra ABD devlet başkanı kim olacak? Cevabın yarısı bence belli oldu. Cumhuriyetçi partiden biri olmayacak! Bush “zaferlerinin” arkasındaki, ekonomik muhafazakârları, dindar muhafazakârları ve savunma çevrelerini birleştiren ittifak hızla dağılıyor. Daha çok yoksul kesimlerden oluşan dindar kesim, ekonomik (resesyon, ev krizi) ve ekolojik (küresel ısınma) nedenlerle, hali vakti yerinde ekonomik muhafazakârlar da Bush yönetiminin cinsiyetçilik (eşcinsel hakları vb.), kök hücre, kürtaj vb. konulardaki politikalarında düş kırıklığına uğradılar. Her iki kesim birbirinden uzaklaşarak kendilerine yeni temsilciler arıyorlar. Cumhuriyetçi Parti’nin adaylarının bu talebe cevap verebilmesi, gerçekten çok uzak bir olasılık. ? Grup toplantısında DTP’ye sert eleştiriler yönelten Erdoğan, “Terör örgütü için ‘siyasi bir örgütlenme’ diyen anlayış acaba bu çatı altında ne iş görüyor. Madem siyasi bir örgüt, size ne gerek var?’’ dedi. Üç kuruşluk manevi tazminat cezasına da tepki gösteren Erdoğan, yargıyı eleştirmek için bu kez de cezanın azlığını sorun yaptı. yış acaba bu çatı altında ne iş görüyor. Madem siyasi bir örgüt, size ne gerek var? Niçin hâlâ kalkıp tavrınızı koyamıyorsunuz? Siz korktukça, kaçtıkça biliniz ki korkunun ecele faydası yoktur, gelip bir gün sizi yakalayacaktır” diye konuştu. maz. Meselelerimizi konuşmanın, karşılıklı masa etrafında toplanarak çözmenin de en meşru aracı siyasettir. Terörle hiçbir davaya hizmet edilemez ve hiçbir sorun çözülemez. Terörü bir yöntem olarak onaylayanlar, mazur görenler ise terör eylemlerinin kanlı sonuçlarına, vahşi yüzüne ortak olurlar.” “Diyarbakır’ın en işlek caddesinde bomba patlatanlar nasıl bu bölgeyi, bölge insanını düşünüyor olabilirler, nasıl insanların haklarından bahsedebilirler” diyen Erdoğan, terörle bir yere varılamayacağını bütün dünyanın anladığını, bunların da vakit çok geçmeden anlamalarını ümit ettiğini söyledi. Erdoğan, hiç kimsenin meşru zemin ile gayri meşru çizgide aynı anda bulunamayacağını vurguladı. Almanya’da bir televizyon kanalında Alevileri rencide eden yayın yapılmasına tepki gösteren Erdoğan, yayın özgürlüğünün insan onurunun çiğnenmesine bir mazeret teşkil edemeyeceğini belirterek bu konuda gerekli girişimlerde bulunduklarını açıkladı. ‘Masada çözelim’ Demokrasinin esasının şiddeti ve terörü reddederek yasal zeminde sorunları siyasetin konusu yapabilmek olduğunu anlatan Erdoğan, en önemli ilkelerinin kime yönelirse yönelsin, kimden gelirse gelsin şiddeti, terörü mutlak surette dışlamak olduğunu vurguladı. Erdoğan, şöyle konuştu: “Hiçbir toplumsal mesele, hiçbir gerekçe, teröre meşruiyet kazandır Yargıya ağır eleştiri Yargı kararlarını da eleştiren Erdoğan, “Öyle şeyler çıkıyor ki, bakıyorsunuz hakaret, ağır eleştiri kavramına giriyor. Bunu da anlamak mümkün değil. Hele siyasetçiyseniz yandınız. Siyasetçiye hakaret, hep ağır eleştiri olarak değerlendiriliyor. Ben Türkiye Cumhuriyeti Başbakanıyım. Şahsımla alakalı, düşünebiliyor musunuz, dava açıldı. Neymiş, birisine ben ‘sayın’ demişim ve bundan dolayı açılan dava da ne biliyor musunuz? 3 kuruşluk manevi tazminat davası. Niye? Acaba diğerleri tutar mı tutmaz mı? Hilei şeriye uygulayacaklar ya” dedi. Adaletin mülkün esası olduğunu, bu esasın yerine getirilmesi gerektiğini kaydeden Erdoğan, “Çünkü ben de ceza alıyorsam, bu cezaya inanmalıyım. Demeliyim ki ‘bu ceza haklı, ben de bu cezayı çekmeliyim’. Şu olaya bak, 3 kuruşluk manevi tazminat. Ne demek bu? ‘Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı’nı ben manevi tazminata mahkum ettirdim’. Olmaz böyle şey. Hukuk bu kadar zedelenmemeli, bu duruma getirilmemeli. Eğer ben bir manevi tazminata mahkum edileceksem, bunun hakkı verilir, öyle mahkum edilir. Ama ben de buna layık olduğumu kabul ederim, yoksa nefislerimizi tatmin için bu tür kararlar verilmez” dedi. Obama ‘olayı’ Demokrat Parti aday adaylarına gelince, daha birkaç hafta öncesine kadar, Hillary Clinton’ın kazanmasına “kesin” gözüyle bakılıyordu. Ancak Iowa seçimlerinde Barak Obama, Clinton’dan fazla oy alınca, resim değişti. Bir haftadır, Wall Street Journal, New York Times, Washington Post, Newsweek gibi önemli yayın organları, haber ve yorumlarının ağırlığını Obama’nın arkasına kaydırmaya başladılar. “Gösteri toplumunun” bu “ekranında” Clinton giderek “yıldızı soluklaşan” bir adaya dönüşüyor. İki gün öncesine kadar Clinton’ın 23 puan gerisinden gelen Obama da pazartesi günü 10 puan öne geçti. Siz bu yazıyı okurken gazeteler Obama’nın New Hamshire’i de aldığını yazıyorlarsa, medyanın Obama’ya verdiği desteğinin daha da artmasını bekleyebiliriz. Obama’ya ilk kez 2004 Kasım’ında, bu köşede dikkat çekmiştim: “Önümüzdeki dönemde, Demokrat Parti de yeniden şekillenebilir, Kerry’nin adaylığının onaylandığı parti kongresinde yaptığı konuşmayla, ‘neoconların’ dahi hayranlığını kazanmış (Caldwell The Weekly Standard’ın editörü ‘A democratic star is born’ Bir demokratik yıldız doğdu, Financial Times, 31/07/04) Barak Obama gibi genç liderler yükselebilir, ‘neocon’ların özlediği, ‘içeride güvenliğe, dışarıda demokrasiyi yaymaya önem veren ülkesinin dış politikasını eleştirmeyen bir sol’ (H. Hewitt, The Weekly Stadandart, 04/11) doğabilir, böylece de imparatorluk projesi sürekliliğini garanti edecek, gerçek partisini bulmuş olur.” Obama, Demokrat Parti Ulusal Kongresi’nde, başkan adayı Kerry’yi gölgede bırakan, bittiğinde ayakta alkışlanan konuşmasında, bir taraftan kendi yaşam öyküsüne göndermeyle, ABD’nin çokkültürlü göçmenlik özelliğini vurgulayarak diğer taraftan, Cumhuriyetçi seçmenin demokratik özelliklerine, Demokrat seçmenin dini inanışlarını överek ABD’nin uluslararası “sorumluluklarına” sahip çıkarak tutkulu ve akılcı, birleştirici, son derecede iyi tasarlanmış bir konuşmayla, “biz tek bir ulusuz” anlayışını vurgulamıştı. Ertesi gün medyada neokonservatiflerden, demokratlara kadar hemen bütün köşe yazarları Obama için “yükselen yıldız” diyeceklerdi. Bugün de “establishment”, “görevin” Bush’tan sonra Obama’ya verilmesi gerektiği konusunda birleşmiş olabilir. Ö LDÜRÜLEN GAZETECİ İĞNELİ FIRÇA ZAFER TEMOÇİN G ELECEK HAFTAYA KALDI Metin Göktepe anıldı İstanbul Haber Servisi Eyüp Kapalı Spor Salonu’nda gözaltında tutulduğu sırada dövülerek öldürülen Evrensel gazetesi muhabiri Metin Göktepe, ölümünün 12. yıldönümünde Atışalanı’ndaki Kemer Mezarlığı’nda mezarı başında düzenlenen törenle anıldı. Törene Göktepe’nin annesi Fadime Göktepe, Evrensel gazetesi Genel Yayın Yönetmeni İhsan Çaralan ve Göktepe’nin çalışma arkadaşları ile sevenleri katıldı. Anne Göktepe, Metin Göktepe’nin ölümüne neden olan kişilerin bulunup yargılanmasında basının önemli bir rol oynadığını belirterek “Beni hiç yalnız bırakmadınız. Hepinize çok teşekkür ederim. Metin ölmedi. Benim için hepiniz birer Metin’siniz” dedi. Evrensel gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Çaralan da Göktepe’nin gerçeği aramak uğruna önemli bir mücadele verdiğini vurgulayarak “Göktepe’nin ölümünün ardından geçen 12 yılda pek çok gazeteci, gerçeği bulma umudunu yitirmedi, onun mücadelesini sürdürdü. Metin onlar için bir simge oldu. Metin gerçeği arama davasının önemli bir sembolü olarak, hepimize örnek olmaya devam etmektedir. Bugün burada onu anarken bir yandan da, bu davada nereden nereye geldiğimizin muhasebesini yapıyoruz. Bu bilinçle, ‘Hepimiz Metin’iz’ demeye devam edeceğiz” diye konuştu. Davayı izleyen gazeteciler adına Göktepe’nin çalışma arkadaşı gazeteci Murat Çelikkan ise dava sürecini anımsatarak, davanın 6 polisin mahkumiyetiyle hiç beklenmedik bir şekilde sonuçlandığını, yaşananların açıklığa kavuşması konusunda gerek Göktepe’nin ailesinin gerekse çalışma arkadaşlarının kararlılığının çok önemli bir payı olduğuna dikkat çekti. Konuşmaların ardından Göktepe’nin mezarına çiçekler bırakıldı. AKP’de ‘301’ çatlağı ANKARA (Cumhuriyet Bürosu) AKP hükümeti, TCY’nin 301. maddesinin değiştirilmesine ilişkin yasal düzenlemeyi bu hafta da TBMM’ye getiremiyor. AKP’nin önceki gün yapılan MYK toplantısında bu konu ayrıntılarıyla masaya yatırıldı. Ancak yasa önerisine son biçimi verilemezken, üyelerden farklı itirazlar geldi. Başbakan Tayyip Erdoğan, itirazlar üzerine öneri üzerinde biraz daha çalışılmasını ve gelecek hafta yapılacak MYK’de konunun yeniden tartışılmasını istedi. MYK’de “Türklüğü” yerine “Türk milleti”, “cumhuriyeti” yerine “Türkiye Cumhuriyeti Devleti” ifadelerinin getirilmesi benimsenirken, maddenin ilk iki fıkrasının birleştirilmesi eğilimi öne çıktı. Ancak bu suça verilecek hapis cezasının üst sınırı konusu tartışma yarattı. Bazı üyeler, üst sınırın 2 yıla düşürülmesini önerirken, bazı üyeler de 3 yıllık hükmün korunması gerektiğini dile getirdiler. Maddede yer alan, “Türklüğü aşağılamanın yabancı bir ülkede bir Türk vatandaşı tarafından işlenmesi halinde verilecek ceza üçte bir oranında arttırılır” hükmü de tartışmalara neden oldu. Bazı üyeler, bu fıkranın metinden çıkarılması gerektiğini dile getirirken, bazı üyeler de bu fıkranın korunması gerektiğini savundular. 301. madde kapsamındaki suçlarda dava açılmasının Adalet Bakanı’nın iznine bağlanması yönündeki öneri de görüş ayrılığına neden oldu. Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek, iznin Adalet Bakanlığı bünyesinde oluşturulacak komisyona verilmesini önerdi. Ancak TCY’nin diğer maddelerindeki bazı suçlarla ilgili olarak Adalet Bakanı’nın izni gerektiğini, yürürlükte böyle bir uygulama varken ayrıca komisyon oluşturulmasına gerek olmadığı değerlendirmesi yapıldı. MYK’de, yetkinin Adalet Bakanı’na verilmesi benimsendi. ‘İdeal aday’ Bill Clinton da ReaganBush dönemi yorgunluğunun, I. Körfez Savaşı’nın ardından, değişim arzusu üzerinde, “sorun ekonomik aptal” sloganıyla iktidara gelmişti. Bugün de sekiz yıllık Bush dönemi kapanırken benzer, ama çok daha ağır bir hava var. Birincisi, ABD ekonomisi resesyona girdi, işsizlik artmaya başladı, tüketim ve yatırımlar hızla geriliyor, borsa hasta, petrolün varil fiyatı 100 dolar zeminine oturmaya hazırlanıyor. Dahası, bu sıradan bir resesyon değil, Bush döneminde absürd bir düzeye ulaşmış bir kredi köpüğü patlarken yüz binlerce, belki de milyonlarca dar gelirli insan evlerini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya. Üstelik, bu mali küreselleşmenin de (ABD hegemonyasının en önemli desteğinin) krizi. Bir taraftan Irak, Afganistan, Pakistan, şimdi de Kenya krizleri, pazartesi günü kendini anımsatan İran krizi, “dünyada kimse bizi sevmiyor ruh hali…” Korku ve güvensizlik… Bu koşullarda ABD’de gelir dağılımı hızla bozulurken krizin yükü en ağır biçimde siyahların üstüne yıkılacakken, dünyada ABD etkisini sürdürebilmek için uluslararası ittifaklarını güçlendirmek gibi bir sorunla karşı karşıyayken, özel bir devlet başkanı gerekiyor. Siyah derili, ailesinin tarihinde Müslümanlık da olan, o zaman daha senatoda olmadığından savaşa evet oyu vermek zorunda kalmayan, hem savaşı eleştiren hem de ABD’nin daha güçlü bir orduya sahip olması gerektiğini savunan, tüm bunları yaparken de “tek ulus” sloganının altını bizzat derisinin rengiyle çizen Obama adeta ideal aday! Öyle ki, eğer gerçekte var olmasaydı, sanırım ABD egemen sınıfının mutlaka bir tane yaratması gerekecekti. Bilmem dikkat ettiniz mi, şu sıralarda, malum “antiterörist”, (gerekirse işkence de yaparız) “24” dizisindeki ABD başkanı bir siyah! [email protected] http://erginyildizoglu.blogspot.com [email protected] Çelebi: Basın özgürlüğüne evet insanları rencide etmeye hayır İstanbul Haber Servisi Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) Genel Başkanı Süleyman Çelebi, Alman 1. Televizyon Kanalı ARD’de yayımlanan ve Alevilere yönelik hakaretlerin bulunduğu “Tatort” adlı polisiye diziyi protesto ederek kanala mektup gönderdi. Çelebi mektubunda, Alevilere kendilerini tanıtma hakkı verilmesini istedi.Yaşanan olayın insanları rencide etmekten başka bir amacı olmadığının vurgulandığı mektupta, “Artık gelinen aşamada, mağdur durumda bıraktığınız topluluktan yalnızca özür dilemeniz yetmeyecektir. Kendilerini ARD kanalında en iyi bir biçimde tanıtmaları en doğal haklarıdır ve bu hakkı Alevi yurttaşlarımıza tanımanızı istiyoruz. Basın özgürlüğüne evet, insanları rencide etmeye hayır” denildi. Alevilere yapılan iftiranın 8 milyonluk bir izleyici kitlesi karşısında gerçekleştirildiğinin belirtildiği mektupta “Bu nedenle, gerek böyle bir dizinin yayınlanması ve gerekse sonrasında gösterdiğiniz tavırlardan dolayı yönetiminizin anlayışını kınıyoruz” ifadelerine yer verildi. Bir ülkede neden sürekli “derin devlet” çeteleri ürer? Bu çeteler neden sürekli devlet içindeki bazı kurumlarla ilişki içinde işlerini yürütürler? Adamlar ortaya çıkıyorlar ve “derin devletiz” diyerek işadamlarının, iktidar partisi milletvekillerinin kapısına dayanıyorlar. Rüşvet istiyorlar, haraç alıyorlar, tehdit ediyorlar… Kendilerine “derin devlet” adını veren çetenin üyelerinin oldukça zengin bir yaşam sürdükleri görülüyor. Son model Porsche Cayenne marka cip, Mercedes marka otomobil, “derin devlet”çilerin binek arabaları olarak kayıtlara geçti. ??? Bu çetelerin dikkat çekici özelliklerinden birisi fütursuz olmaları, kendilerine çok güvenmeleri. Bu nedenle iktidar partisi milletvekili, belediye başkanı bile onların hedefi haline gelebiliyor. Onlardan rüşvet ve haraç isteyebiliyorlar. Tehdit etmeye cesaret gösterebiliyorlar. Bu çetelerin özelliklerinden bir diğeri de devletin güvenlik güçleri içinde uzun yıllar çalışmış bazı eleman ‘Derin Devlet’ Çeteleri... ları da içlerinde barındırmaları. Bu bazen bir emekli emniyet müdürü, bazen bir subay, bazen de bir uzman çavuş olabiliyor. ??? Bu çetelerin bir özellikleri de “vatansever” olduklarını sıkı bir şekilde vurgulamaları. “Bölücülere”, “hainlere” karşı ülkemizi savunma misyonunu ön plana çıkararak bunu bir siyasi ranta dönüştürmeyi başarıyorlar. Hatta örgütlerinin isimlerini de vatanseverlik üzerinden oluşturmaya dikkat ediyorlar. Bu çeteler, tabii ve kaçınılmaz olarak milliyetçi siyasi akımlarla dirsek teması içinde bulunuyorlar. Çoğunun “ülkücü” bir geçmişi bulunuyor. Birçok olayda bu kimlikleriyle saldırı düzenledikleri de daha sonra ortaya çıkıyor. ??? Bu çetelerin siyasi kimlikleri “milliyetçilik”, “vatanseverlik” gibi simgelerle ifade edilirken haraç toplamayı, bol para kazanmayı, tehditle tahsilat yapmayı önlerine asıl hedef olarak koyuyorlar. Bunda başarılı olduklarını söyleyebiliriz. Aydınların mahkemeye verilmesi, tehdit edilmesi, yargılanırken duruşmalarının basılması da bunların etraflarına adam toplamak ve kendilerine bir siyasi kimlik edinmek için kullandıkları yöntemlerden. ??? Devlet içinde değişik ilişkilerinin bulunması, ideolojik olarak milliyetçiliği kendilerine kalkan seçmeleri, bunların yargıdan korunmaları, kollanmaları için bir temel oluşturuyor. Bu nedenle hem saldırılar düzenliyorlar, hem saldırganları örgütlüyorlar hem de kolayca bu saldırıların ardından kendilerini temize çıkarabiliyorlar. Son yılların ürettiği bu “derin devlet” çeteleri, bir başka ifadeyle “vatansever kuvvetler” çeteleri hepimizin gözü önünde bir yolsuzluk, hukuk dışılık sembolü olarak ortaya çıkıyorlar. Bazı çevreler bunların ideolojik tutumlarına bakarak onlara sempati besliyorlar, aklanmaları için yardımcı oluyorlar. ??? Tabii burada asıl sorun, bu adamlar nereden çıkıyorlar ve neden üremeye devam ediyorlar? Eğer devlet içinde bazı güçler bunlara sahip çıkmasa, bunları koruyup kollamasa, bunlarla işbirliği yapmasa bunların bir adım atmaları bile mümkün değil. Düşünün, iktidar partisinin etkili milletvekillerini tehdit edebiliyorlar. Belediye başkanından haraç isteyebiliyorlar. Bunu yaparken kendilerine dokunulmayacağı gibi bir inançları bulunuyor. Öyle olmasa bunları yapabilirler mi? Tabii işin bir de ortaya çıkmayan boyutları bulunuyor. İktidar partisi milletvekilleri harekete geçmeseler, ortalığı ayağa kaldırmasalar, bu çeteler işlerini rahatça sürdüreceklerdi. Sürdürenlerin olduğunu da artık kabul etmeliyiz. Burada temel görev siyasi iradeye düşüyor. Bunların üzerine kararlılıkla gidilse böyle şeyleri yapmaya cesaret edebilirler mi? Tabii güvenlik güçlerinin tutumu da önemli. İstanbul’da milyarlarca dolarlık bir haraç pazarı olduğundan söz ediliyor. Bu pazar güvenlik güçlerini ne kadar etkiliyor? Tabii bir başka nokta da yargı. Yargı, bu “vatansever”lerin ne kadar vatansever olduğuna inanıyor? Türkiye, bir hukuk devleti olsa, her gün yerden biter gibi “derin devlet” çetesi biter mi? Türkiye’de yargı bu çeteleri ağır cezalara çarptırıp hak ettikleri cezaları verebilse onlar bu işlere girişebilirler mi? ??? Bütün sorun hukuk devleti olup olamama kararlılığını göstermek. Bütün mesele devlet aygıtını bir ideolojik amaç için kullanmak isteyenlere fırsat vermemek… Bu çeteler bizim çetelerimiz. Hem milli hem de yerli… Bunların olmadığı bir Türkiye daha evrensel bir güç olacak, yerellikten kurtulacaktır. B AKANIN SEÇİM BÖLGESİ AŞKI Unakıtan: Amigo Orhan gibi olmak istiyorum CAN HACIOĞLU ESKİŞEHİR Maliye Bakanı Kemal Unakıtan, 1970’li yıllarda Eskişehir’in efsanevi amigosu Orhan’ın tribünlere hâkimiyetine özenerek “Ben Amigo Orhan gibi olmak istiyorum. Eskişehir’den tek ses çıkmalıdır” dedi. Amigo Orhan’ın Eskişehirspor maçlarında tribünde bir elini havaya kaldırmasıyla birlikte binlerce taraftar ayağa kalkarak amigonun direktiflerini harfiyen yerine getiriyordu. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın isteğiyle son seçimde Eskişehir’den milletvekili olan Unakıtan da Amigo Orhan gibi olmak istediğini söyledi. Eskişehir’de bir dizi etkinliğe katılan Unakıtan, yaptığı her çalışmanın arkasında bazı kesimlerin “bityeniği” aradığını belirterek şöyle konuştu: “Benim hizmetlerimde de bityeniği aranmasın. Beni bırakın Eskişehir’e doya doya yatırım getireyim. Ben Amigo Orhan gibi olmak istiyorum. Eskişehir’den tek ses çıkmalıdır.” CUMHURİYET 04 K
Abone Ol Giriş Yap
Anasayfa Abonelik Paketleri Yayınlar Yardım İletişim English
x
Aşağıdaki yayınlardan bul
Tümünü seç
|
Tümünü temizle
Aşağıdaki tarih aralığında yayınlanmış makaleleri bul
Aşağıdaki yöntemler yoluyla kelimeleri içeren makaleleri bul
ve ve
ve ve
Temizle